2019 yılı 8 Mart feminist gece yürüyüşünde “Allah Mısınız? Aileniz Batsın!” yazan pankartı taşıyan kişi bendim, evet. Bu yazıyı 8 Mart gecesinin üzerinden 2 gün geçtikten sonra yazıyorum ve kendime onlarca kez sorduktan sonra tekrar cevap veriyorum: Hayır, pişman değilim. Ve hatta “birilerini mağdur etmediğimiz sürece kendimizi ifade etmekte özgür olmalıyız” dediğim, elimin eriştiği herkese de mücadelelerinde destek vermeye çalıştığım bir pozisyondayken kendimi içimden geldiği gibi ifade ettiğim için kendimle gurur duyuyorum. Bu yazıda da benim şimdiye kadar yaptıklarımı takip eden, beni tanıyan, ama pankarta olan tepkiye de ne cevap vereceğini bilemeyen iyi niyetli dostlara sürecimi anlatmak, dostlarla derdimi paylaşmak istedim.
Cuma gecesi bu görselin yaygınlaşmasından beri işittiğim, maruz kaldığım hakaretlerin sayısı ve niteliğine dair ne söylesem boş. Bu başıma gelen ilk linç de değil. Ama… Ama uzunca zamandır tüm bu linçlerin de etkisiyle kendimi ne kadar sınırlandırdığımı, içimden gelenleri ne kadar az söylediğimi ya da hiç söylemediğimi düşündüğüm bir zamanın sonrasında 8 Mart ilaç gibi gelecekti halbuki. Birlikte hissetmeye, hayal etmeye, yola koyulmaya, adım atmaya başladığımız güzel kadınlarla içimizden gelenleri haykıracak, bize benzeyen benzemeyen pek çok feminist kadınla, tüm problemlerimize, tartışmalarımıza, anlaşmazlıklarımıza rağmen bir olacaktık, patriyarkaya karşı tüm gücümüzle sesimizi çıkaracaktık.
Her şeye rağmen, hayal ettiğimiz gibi İstiklal Caddesinde binlerce kadın olarak yürüyememize rağmen, yine de çok güzeldik aslında. Flormar direnişinden bize kalan hashtag gibi, #direnişgüzelleştirir’di. Birlikte İstiklal’de yürüyemesek de Sıraserviler’de yürüdük. Ne söylendiği gibi ezan ıslıklandı ne en ufak bir rahatsızlık hissettik. Barikatlara karşı, sıkışmaya karşı, göze soka soka işgal edilen tüm alanlara karşı düdüklerimizi çaldık, çığlıklarımızı attık. Ciğerimizde, gözlerimizde biber gazının acısıyla sloganlarımızı yüksek sesle söyledik.
“Allah mısınız?” cümlesi bize bu geceyi yaşatan herkese geliyor işte. Reçel’de vakt-i zamanında çok güzel bir yazı yayınlamıştık, o yazı geliyor aklıma, sıklıkla: “Tanrılaştırdıklarımıza Tanrı’nın kurallarını Hatırlatma Zamanı”. Her geçen gün hukukun adaletin sözünü söyleyenlerin, savunanların, “eşitlik değil adalet” diyenlerin sayısının arttığı bir dönemde; yine birilerinin kadınlar başta olmak üzere birçok farklı toplumsal kesim için atıp tuttuğu, hakkında kararlar verdiği, haddini bildirdiği bir zamanda tüm bu insanlara “Allah mısınız?” demek istedim pankartı şevkle yazarken. “Kendinizi ne sanıyorsunuz? Adil olan Allah’ın adına yaptığınız adaletsizliklerle nasıl rahat edeceksiniz?” demek istedim.
Ve tüm bu insanların son dönemlerde ağızlarına sakız ettiği, Türkiye’deki feminist mücadelenin en büyük kazanımlarından olan 6284 nolu yasanın ve İstanbul Sözleşmesi’nin karşısına koydukları, boşanma komisyonu raporlarıyla ve daha birçok söylem ve kampanyayla destekledikleri o ne idüğü belirsiz “aile” kavramınız batsın demek istedim. Aile içi şiddetin her türlüsünü yaşayan, her hareketi kontrol edilen, tüm hayatlarını gizil bir baskı içerisinde yaşayan, tahakkümü hayatında ilk olarak aile içerisinde tecrübe eden tüm kadınlara ve çocuklara rağmen, onları ve aile içerisinde maruz kaldıkları tüm şiddeti görmezden gelerek hala bu haliyle aileyi koruyanların aile kavramı batsın demek istedim. Allah ve Rasulünün her şeyden çok kıymet verdiği ve öncelediği insanın, kadının hayatından, var oluşundan daha değerli gördüğünüz o acayip uygulamalar, keyfi hükümler ve tüm bu gariplikler kutsanmasın artık, batsın istedim. “Çağın gerekliliklerine uygun” tasarladığınız, eşitsiz, dengesiz aile sisteminiz dönüşsün, bizim emek emek kurduğumuz, ilmek ilmek büyüttüğümüz ailelerimiz kendine yer bulsun istedim. Ev içinde emeğin sömürülmesini meşrulaştırmayan, çocuklara dünyanın yükünü, eşitsizliği, şiddeti başından itibaren yüklemeyen, üyeleri sadece kan bağıyla değil özveriyle belirlenen güzel ailelerimiz olsun istedim. Sizin korumaya çalıştığınız ama bizi korumayan düzen değişsin, mücadelede omuz omuza hissettiğim kızkardeşlerimle kurduğumuz gibi onlarca ailemiz olsun istedim.
Çok şey istediğimin farkındayım. Her şeye rağmen çok şey istemeye devam etmek istiyorum Allah ömür verdikçe. Etrafımdaki güzel kadınlarla da birlikte: Susmuyoruz, korkmuyoruz, sizin dayatmalarınıza ve ithamlarınıza itaat etmiyoruz efendim.
(Reçel-Blog)