Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yönelik kara harekâtı yeniden öncelikli gündemlerden birini oluşturdu. Ülke içiyle sınırlı değil, ABD, Rusya, İran, Irak, NATO ve batı ülkelerini de kapsayan bir gündem.
Türkiye, Suriye’de uluslararası vekâlet savaşı başladığı ilk günden itibaren her zaman çatışma, tartışma, gerilim konusu olan ülkelerin başında geliyor.
Gerek Türk silahlı güçlerinin Suriye topraklarındaki askeri, siyasi varlığı ve faaliyetleri, gerek Suriyeli mülteciler sorunu, gerekse de ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ ifadeleriyle sık sık hava ve kara operasyonlarının gündeme getirilmesi ve yapılması bunun başlıca nedenlerinden.
Türkiye için sorunun esasını; Kürtlerin etnik, kültürel varlıklarını bir statüye ve güvenceye kavuşturma arayışları ve bu mücadeledeki siyasal tercihleri oluşturdu.
Bunlara; Kürtlerin Şam ve ABD ile ilişkileri, Ankara’nın silahlı cihatçı muhaliflerle birlikte davranılması dayatmasının kabul edilmemesi de eklenince, Ankara durumu beka sorunu olarak algılamaya başladı.
Suriye’nin egemenlik hakkına müdahale girişimleri başlatıldı. Beş yıl bu siyaset izlendi. Beka konusu, iç siyasetin ve bölgesel ilişkilerin yörüngesini belirleyen en önemli konu olma özelliği kazandı.
Türkiye’nin bu yaklaşımı, Suriye’deki vekâlet savaşını sona erdirmeyi amaçlayan uluslararası ve bölgesel arayış ve girişimlerin sonuçsuz kalmasında en önemli sebep oldu.
Türkiye, Suriye yönetimini devirme planında başarısız olduğu gibi, Kürtlerin müttefikleriyle birlikte geliştirdiği fiili özerk yönetimi de bir türlü engelleyemedi. Astana toplantıları gibi bir dizi girişimden istenen sonuç alınamadı, Türkiye’nin Suriye’de sıkışması zamanla yalnızlaşmasını daha da artırdı.
Ukrayna krizinin fırsatları
Bu durum Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında değişmeye başladı. Savaşın ortaya çıkardığı siyasi, ekonomik ve enerji sorunları, Suriye’deki Kürtlerin geleceği konusunun ikinci plana itilmesine yol açtı.
Sorunların çözümünde arabulucu olması, Türkiye’nin elini kısmen güçlendirdi, ilişkilere pozitif etki yaptı.
Ankara bu durumu Suriye hedefine yaklaşmak amacıyla, fırsat olarak kullanmak için harekete geçti. Suriye yönetimi ile barış, Kürtleri ise teslim alma girişimden oluşan yeni Suriye politikası ve planı işlemeye başladı.
“Kuzey ve doğu Suriye’deki fiili siyasal, askeri oluşumun anayasal statüye kavuşturulmasını engellemek, ortadan kaldırmak ve Kürtleri eskiden olduğu gibi Şam merkezli yaşama ve yönetime mahkûm etme planı uygulanıyor.”
Şam yönetimini güçlendirecek olan bu planın devreye alınması ile Ankara’nın Suriye yönetimini büyük bir sorun olarak algıladığı dönemin sonuna gelinmiş oldu.
Nitekim 20 Kasım 2022 gecesi Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına yönelik hava saldırıları sonrası kara harekâtının konuşulmaya başlanması ile Şam yönetimiyle barış arayış ve girişimleri aynı zaman diliminde yeniden gündeme getirildi.
Son bir haftadır her gün ulusal ve uluslararası basında her iki konuya yönelik hazırlıklar farklı yön ve boyutlarda geniş olarak yer almakta. ABD’li ve Suriyeli yetkililerin yaptığı açıklamalar bu durumu teyit ediyor.
Kara harekâtının ne zaman hayata geçirileceğini belirleyecek olan, Recep Tayyip Erdoğan’ın kara harekâtı ihtimalinin baskısıyla ne derece tatmin olacağına bağlı.
Kara harekâtının 2023 seçimleri öncesi yapılmasına, ancak Beşar Esad ile ilişkilerde çıkacak yeni marazaların çözülebilmesinin ve iç muhalefeti dizayn etme kapasitesinin muhasebesiyle karar verilecek.
Bu nedenle Ankara’nın öncelikle kara harekâtı ihtimalinin yaratacağı siyasi baskının sonuçlarını almaya başlaması gerekiyor. Bu yolla Kürtleri Şam’a doğru süpürmek ve bunun siyasal sonuçlarının seçimlere etkisini görmek isteyecektir.
Beşar Esad’ın seçim sonuçlarını görmeden Ankara’nın arzuladığı gibi bir ilişki kurup kuramayacağı çok belli değil. Ağırdan alma olasılığı yüksek görünüyor.
ABD’nin önceliği değişti
ABD’nin, Suriye politikasında ve Kürtlerle ilişkilerinde değişikliklere gideceğinin işaretleri yaygınlaşmaya başladı. Bunların başında gelen şu: ABD’li yetkilileri son bir haftaya kadar açıklamalarında IŞİD ile mücadeleyi merkeze alırlardı, bir haftadır ise “Türkiye’nin terör saldırılarına karşı kendini koruma hakkını” merkeze alan açıklamalar yapıyorlar.
Aslında “ABD’nin Türkiye ile Rojava yönetimi arasında arabuluculuğa soyunduğuna, Kürtleri Türkiye’nin isteklerini kabul etmeye zorladığına ve baskı yaptığına” dair pek çok bilgi farklı kanallardan kamuoyuna yansıdı.
Bölgedeki dikkat çekici başka bir gelişme ise son dönemde İran’ın, Türkiye ile aynı bahanelerle ve benzer taleplerle Irak topraklarına hava saldırıları düzenlemesi oldu.
Son bir haftadır olup bitenleri alt alta yazdığımızda, Suriye’de yeni bir dönemin eşiğinde olduğumuz söylenebilir.
Sanki bu dönemde, ilki Türkiye’de çözüm sürecini bitirmekle ortaya çıkan, ikincisi Erbil’de kabul edilen referandumu tanımayarak yaşanan büyük kırılmanın üçüncüsünün Rojava’daki fiili özerkliğin Şam’a monte edilmesi ile yaşanması isteniyor.
Uluslararası güçlerin ve Bölgenin iki büyük devleti İran ve Türkiye’nin de katılımı ile yeni bir Kürt planı oluşturuluyor. IŞİD’in başaramadığı başarılmış olunacak. Tehlike büyük. 2023 seçim sonuçları şekillenen Suriyeli Kürtler politikasında esaslı bir değişikliğe yol açmayacağa benziyor. Altı Masa’nın dokuzuncu toplantı sonrasında yaptıkları açıklama buna işaret.
Her şeyin değiştiği, toplumsal, siyasal dinamiklerin başkalaştığı günümüz dünyasında, Kürt uyanışının bastırılmak istenmesinin derin sosyal, kültürel ve siyasal sonuçları olacaktır.
Bunlardan belki de ilki, 2023 seçimlerinde Kürtlerin, sandıktan, muhalefetten ve Ankara’nın yaralarına merhem arayışından uzaklaşmaları biçiminde olacak.
Politikyol