26 Kasım 2017 – İbn Haldun ve Devlet

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Faruk Sevim

Kitabu’l İber (Öğütler Kitabı) 1332-1406 yılları arasında yaşamış İbn Haldun’un yazdığı 7 ciltlik dünya tarihi kitabının adıdır. 1378 yılında yazılan Mukaddime (adım atma), bu eserin giriş niteliğindeki ilk cildidir. İbn Haldun, 45 yaşından ölünceye kadar kitaplarının yazımını sürdürür. 19. yüzyıldan itibaren Avrupalı tarihçiler tarafından keşfedilir ve eserleri büyük ilgi ve beğeni görür. İbn Haldun’u sosyolojinin babalığına yükselten, ‘August Comte’dan önce İbn Haldun vardı,’ dedirten bu eserleridir.

Mukaddime, tarih, iktisat, sosyoloji ve siyaset gibi birçok sosyal bilim için temel nitelikteki görüşleri barındırır. İşte 14. Yüzyılda yaşayan düşünür, devlet adamı ve tarihçi İbn Haldun’u, modern historiyografinin, sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul ettiren de bu eseridir.

İbn Haldun çok sayıda sultana hizmet etmiş, sayısız entrikaya karışmış, şöhretli bir devlet adamı olarak saygı gördüğü gibi gözden düşüp hapis de yatmıştır. Tunus, Fas, Gırnata (İspanya-İber Yarımadası ) ve Mısır’da devlet görevlerinde bulunmuş, Mısır’da 6 defa baş kadılık yapmış, Şam’ı işgal eden Timur ile görüşmesi bir fatih ile bir bilginin ilginç buluşması olarak tarihe geçmiş değerli bir bilim insanıdır.

İbn Haldun, Mukaddime’de ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları çözebilmek için hükümdarın yetkilerinin sınırlandırılması, belli kurallara uymasının sağlanması gerektiğini anlatır. Machiavelli’den yıllar önce siyasal sistem ve devlet yönetimi konusunda benzer bir sistematik yaklaşımda bulunur. Her iki düşünür de olanın, somut durumun tahlilini yaparlar, olması gereken için, olanı araçsallaştırmazlar. İdeal değil olası devlet yönetimini analiz ederler.

İbn Haldun’un en fazla üzerinde durduğu, makul olarak kabul ettiği siyasal sistem, akli siyaset biçimidir. Akli siyaset, insanların akılları ile bulup, koydukları kanunlar aracılığı ile devleti yönetmeleridir. Siyasetçi, akla dayanarak kimi zaman yöneticinin iyiliğini, kimi zaman da yönetimin/sistemin iyiliğini araştıran kişidir.

Devletin peygamber tarafından bildirilmiş olan Tanrı buyrukları ile idare edilmesini dini siyaset olarak tanımlar, ama bunun her toplumda gerçekleşmeyebildiğini, devlet kurmak için mutlaka dini siyaset izlenmesi gerekmediğini anlatır.

Filozofların ileri sürdükleri ideal siyaset biçimi olan medeni siyaseti, gerçekleşmesi imkânsız bir sistem olarak görür. Medeni siyaseti, yöneten bir otorite olmaksızın, insanların barış ve huzur içinde yaşadıkları bir sistem olarak tarif eder. Haldun’a göre böyle bir sistemin gerçekleşebilmesi için her bir bireyin erdem ve bilgi sahibi olması gerekir ki, pratikte bu gerçekleşmesi uzak bir ihtimaldir.

Devlet ile ilgili tezleri önemli ve dikkate değerdir. Devletlerin ancak asabiyetle kurulup yaşayabileceğini söyler. İbn Haldun’un sosyoloji bilimine kazandırdığı en önemli kavramlardan biri asabiyettir. Asabiyet çeşitli düşünürler tarafından, “insanın doğasında olan, kutsal saydığı değerleri koruma duygusu ve çabası” olarak tarif edilir. İbn Haldun’un bu kavram ile kastettiği, birlik ve dayanışma ruhuna dayalı olan kuvvettir. Bu nedenle asabiyet kavramı hem dayanışmayı hem de güç sahibi olmayı içerir. İbn Haldun’un asabiyet, devlet, iktidar vb. konulardaki temel yaklaşımları şöyle özetlenebilir:

• Devlet için asabiyet ile birbirine bağlanmış insanların çokluğu önemlidir, devletin ömrünü asabiyetin büyüklüğü belirler.

• Çok sayıda grup ve topluluğun yaşadığı topraklarda güçlü bir devlet kurulması, asabiyetler farklı olduğundan zordur.

• Devletin kurulması ve yaşaması için bir asabiyetin üstün gelmesi gerekir, ama bu aynı zamanda tek kişi yönetiminin egemen olması anlamına gelir.

• İktidarı ele geçirenler tüm imkânları ele geçirmiş olur ve kaçınılmaz olarak bu imkânları kendi refahları için kullanırlar. Böylece faydalanma ve rahatlık dönemi başlar, yöneticiler devletin imkânlarını kullanarak zenginleşirler.

• Devlet kurulduktan sonra zenginlik tek bir kişide toplandığı için huzursuzluk başlar, yöneticiler refaha dalar, halkı unutur, israf çoğalır, cesaret atılganlık gibi özellikler, rahatlama döneminde azalır ve devlet ihtiyarlamaya başlar.

• Bir devlet iki temel üzerine kurulur: Asabiyet ve para. Asabiyet ile para azaldığında devlette aksama meydana gelir. Devletin kuruluşunda hükümdar, iktidarı çevresi ile paylaşır, ama zaman geçtikçe hükümdar kendi çevresini iktidardan uzaklaştırmaya, yok etmeye başlar, bu da asabiyeti azaltır, devleti zayıflatır. Hükümdar uzaklaştırdığı akrabaları yerine azatlıkları geçirir, ama bu da asabiyeti sağlamaz, çünkü akraba değillerdir. Gerçek yardım ve dostluk kan bağı ile olur.

• İnsanlar gibi devletlerin de ömürleri vardır. İlk nesil devleti kuran, zorluklarla baş eden, ikincisi eğlenmeyi, şan ve şeref sahibi olmayı öğrenen, üçüncüsüyse kuruluş dönemindeki hiçbir sıkıntıyı hatırlamayan, devleti çökme evresine sokan nesildir. Dördüncü nesilde devlet çöker.

• Yöneticilerin ahlak ve karakteri devletin geçireceği safhalara uygun olarak biçimlenir. İnsan ömrüne benzer bir hayat geçiren devlet, aynı zamanda onun büyüme, genişleme ve çökme devirlerini de geçirecektir. İbn Haldun bu dönemleri şöyle anlatır:

o Birinci dönem, ‘kuruluş dönemi’dir. Henüz siyasi iktidarda tek adamcılık meydana gelmemiştir, dayanışma güçlüdür, asabiyet devam etmektedir

o İkinci dönem, ‘egemenliğin kişiselleşmesi dönemi’dir. Kan bağından doğan asabiyet zayıflamış, hükümdarla kabilesi arasında ayrılık ortaya çıkmış, mutlakiyet yerleşmiştir.

o Üçüncü dönem, ‘refah ve büyüme dönemi’dir. Bu aşamada medenilik tüm olgunluğunu mimaride, zanaatlarda ve güzel sanatlarda bulmuş, mutlakiyet rejimi huzur devrine kavuşmuştur.

o Dördüncü dönem, ‘barış ve duraklama dönemi’dir Devlet, öncekilerin elde ettikleri ile kanaat eder ve diğer devletlerle barış içinde yaşar.

o Beşinci dönem, ‘yıkılış dönemi’dir. Bu dönemde hükümdar, devletin servetini kendi istek ve arzusu için tüketir, kendisine bağlı olan insanları kaybeder, devlet iflasa doğru sürüklenir ve nihayetinde çöker. Parlak kent yaşamı devletin sonunu getirir.

• Devletin ekonomik girişimleri halka zarar verir, haksız rekabete yol açar, devlet yöneticilerinin ticaretle ilgilenmesi halkın zararına olur, devlet yönetimi, savurganlık döneminde artan masrafları karşılamak için vergileri artırır, bu da ekonomiyi olumsuz etkiler, vergi gelirleri düşer.

• İlk dönemde devletin gelirleri kuruluş için savaşan kişiler arasında paylaşılır, ama ilerleyen zamanda hükümdar tüm gelire el koyar, paylaşmaz. İşler kötüye gittiğinde de hükümdar servetini ülke dışına kaçırmaya çalışır.

• Hükümdarın yani devletin topluma aktardığı kaynaklar azalırsa, vergi gelirleri de azalır, hükümdar elindeki parayı hazinede biriktirirse veya halkın elindekini bir bedel ödemeden zorla elinden alırsa, ekonomide kıtlık olur.

• Adalete uymayan hareket medeniyete ve imara düşmandır. İnsanların mallarını elinden haksız olarak almak onların ümit ve beklentilerini kırar. Halk adalete aykırı davranışlarla karşılaşırsa, başka ülkelere göç eder, o zaman bayındırlık işleri durur, ekonomi bozulur, kıtlık olur. Bazen büyük kentlerde adalete ters uygulamalar hemen yıkıma yol açmaz, çünkü bu kentlerin güçlü bir ekonomisi vardır, ama yine de adaletsizlik sürdükçe durum zamanla kötüleşir.

• Allah zulmü yasaklamıştır, zalimlik insan neslini yok eder, ülkeyi viraneye çevirir. En kötü zulüm halkı karşılıksız, angarya olarak bir işte çalıştırmaktır. Daha da kötüsü devletin ihtiyaç duyulan malları ucuza temin edip pahalıya satmasıdır.

• İhtiyarlayıp çöken bir devletin yerine yeni bir devlet kurulur, devletin sınır boylarındaki bir yönetici, zamanla güçlenir ve devleti ele geçirir veya komşu ülkelerden bir hükümran halkı kendisine biate çağırır. Böylece yeni devlet kurulmuş olur.

İbn Haldun’un görüşleri ile ilgili çeşitli eleştirel yaklaşımlar vardır. Kullandığı en önemli kavramlardan biri olan ‘asabiyet’i yalnızca akrabalığa bağlamış olması düşünürün önemli bir eksikliğidir. Oysa her türlü sınıf ve grup bilincinden ulusal ve toplumsal bilince kadar, ‘eyleme dönüşmüş birlik ve dayanışma ruhu’ denilebilecek her kavramın altında asabiyet yatar. Üstelik İbn Haldun bu kavrama, çağdaş sosyolojinin vermediği bir anlamı, ‘eyleme dönüşme’ özelliğini vermiştir.

İbn Haldun, yerleşik kültüre geçen insan toplumunun, organizmalar gibi kısır bir döngü içinde kendi kendini tekrar etmeyeceğini görememiş, siyasal toplumun gerçek evrim sürecini yakalayamamıştır. Yaşadığı dönemdeki Kuzey Afrika devletlerinin hemen tamamının bu süre dolaylarında yaşamlarını sürdürmeleri onu böyle bir düşünceye itmiş olabilir.

Yıkılmayı bir nebze olsa da ertelemek için devlet yöneticilerinin birlik ve dayanışma ruhunu güçlendirmeye çalışması gerektiğini, ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini, kimsenin malına el koymamasını, kimseyi karşılıksız, angarya çalıştırmaması gerektiğini söylemesi aslında liberalizmin kurucu düşüncelerinin, iktisadi alt yapısının, hak ve özgürlüklerinin ilk kez dile getirilmesidir.
Günümüz devlet yapısını, devlet yöneticilerinin davranış biçimlerini, devletlerin yaşadığı evreleri ve belki de yıkılma süreçlerini anlamamızda, İbn Haldun’un 14. yüzyılda yaptığı analizlerin önemli katkıları var. Analiz ve saptamaları, siyaseti anlama ve değerlendirme noktasında hepimize ışık tutuyor.

Kıssadan hisse: ‘Adaletsizlik medeniyeti mahveder’.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.