08.10.2008 – İstanbul – Yazılı Basın Açıklaması
SINIRÖTESİ OPERASYONLARA HAYIR.
Ne Irak ne de Kuzey Irak, Kürt sorununun nedeni değildir.
Çözümü de oralarda aramak boşunadır.
Sınırötesi kara operasyonu yetkisini bir yıl daha uzatacak olan tezkere bugün Meclis Genel Kurulu’nda oylanacak. TBMM bugün Türkiye’nin bir yıl daha savaş ve çatışma ortamı içinde yer alıp almayacağına karar verecek.Meclis bugün, işgal edilmiş Irak topraklarında Türkiye’nin, ABD ile birlikte savaşın bir tarafı olup olmayacağını oylayacak.
Meclis bugün, bir yıl boyunca Kürt sorununun çözümsüz kalmaya devam edip etmeyeceğini oylayacak.
Son günlerdeki çatışmalar da gösterdi ki, tezkereler, savaş politikaları, sınırötesi harekât ve operasyonlar sorun çözücü adımlar değil. Çünkü Kürt sorunu bir asayiş sorunu değil. Sınır ötesi operasyonlar, aksine, sorunu derinleştiren, Türkiye’yi bölgede saldıran bir güç haline getiren, 2003 yılında başlayan ve 2 milyon Iraklının öldüğü ABD işgalinde Türkiye’yi ABD ile aynı pozisyona sürükleyen adımlardır. Oysa ne Irak ne de Kuzey Irak, Kürt sorununun nedeni değildir. Çözümü de oralarda aramak boşunadır.
Geçen yıl çıkartılan tezkere ve ardından yapılan kara harekâtı yeni ölümler ve gerginlik yaratmaktan başka ne işe yaradı? Yaşananlar açıkça göstermiştir ki sorunun çözümü için atılması gereken adım yeni tezkere çıkartmak değildir.
Sorunun çözümü halklar arasında barış köprüsü kurmak için ısrar etmekten, halkların birlikte yaşama duygusunu güçlendirecek demokratik adımların atmaktan ve siyasal tedbirler almaktan, daha fazla demokrasiden geçmektedir.
Biz savaş ve işgal karşıtları, barış yanlıları olarak;
Kürt sorunu savaşla, askeri operasyonlarla değil demokratik ve barışçıl yollarla çözülmelidir diyor, Meclis Genel Kurulu’nda milletvekillerinin tezkereye hayır oyu vermesinde ısrar ediyoruz.
TBMM’deki milletvekillerine sesleniyoruz:
Barışa bir şans verin. Savaşı değil barışı seçin.
Çatışmayı değil kardeşliği seçin.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu
18.10.2008 – İstanbul – Basın Açıklaması
Sevgili arkadaşlar;
Misket Bombalarının yasaklanması için, 1 Ekim’de Belgrad’dan yola çıkan Yasak Otobüsü’nü bu çabaları için kutluyor ve onlara hoş geldiniz diyoruz.
Bundan 6 ay kadar önce, alanlara çıktığımızda “Tarih Yapın: Misket Bombalarını Yasaklayın” diyerek talebimizi kamuoyuna ve hükümete iletmeye çalışmıştık.
Mayıs ayında, Dublin’de “Tarih Yapıldı: Misket Bombaları Yasaklandı.” Yüzün üzerinde devlet, Dublin’de Misket Bombalarının Üretimini, Kullanımını ve Transferini Yasaklayan Uluslararası Sözleşmeyi imzaladı.
Bu yeni Sözleşme, tarihi bir başarıdır. Daha şimdiden stoklardaki milyonlarca misket bombasının imhası için adımlar atıldı. Bu bombalar gelecekte sivilleri öldüremeyecek ya da onlara zarar veremeyecek.
Çünkü Anlaşmaya göre, devletlerin stoklarındaki misket bombalarını sekiz yıl içinde yok etmeleri ve misket bombasından etkilenmiş alanları 10 yıl içinde temizlemeleri gerekiyor. Anlaşma, misket bombasından etkilenen kişilerin tüm haklarının tanınmasını ve devletlerin kurbanlara yardım konusunda etkili önlemler almasını gerektiriyor.
Sözleşme, 2 Aralık’ta Oslo’da tüm devletlerin imzasına açılacak. Başta çocuklar olmak üzere sivillerin yaşamlarını sona erdiren/sakat bırakan bu uluslararası sözleşmeyi imzalamaları için tüm hükümetlere ve Türkiye hükümetine bir kez daha sesleniyoruz:
Başta çocuklar olmak üzere çok sayıda sivilin de ölmesine ya da yaralanmasına neden olan misket bombalarının üretimini durdurun.
Atıldıktan sonra bir futbol sahasından daha büyük alana yayılan ve asker-sivil-çocuk ayrımı yapmayan misket bombalarının kullanımını yasaklayın.
Stoklarınızda bulunan ve kullanıldığı takdirde, karamayını krizinden çok daha kötü bir insani felakete yol açacak olan Misket Bombalarını imha edin.
On yıllarca etkin olarak kalabilen, çatışmalar, savaşlar sona erdikten ve silahlar sustuktan sonra bile sivilleri öldürmeye ve yaralamaya devam eden misket bombalarının ülkenizden geçirilmesine izin vermeyin.
Misket bombaları nedeniyle sakatlanan insanların, ailelerinin haklarını yasal güvence altına alın.
Hep beraber bir tarih daha yazabilir; Misket Bombalarını yasaklayabiliriz.
Oslo’ya gidin ve Sözleşmeyi imzalayın!
Misket Bombaları yasaklansın!
Mayınsız Bir Türkiye Girişimi, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, SODEV, Fiziksel Engelliler Federasyonu, Mazlumder Genel Merkezi, Küresel Eylem Grubu, Türkiye Sakatlar Derneği, Mazlumder İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, Milliyetçiliğe ve Irkçılığa Dur De!, Türk Tabipleri Birliği, Göç-Der, Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim.
17.11.2008 – İstanbul – Yazılı Basın Açıklaması
Irkçılık barış ve adalet taleplerini gölgeliyor
Vecdi Gönül bakanlık görevinden uzaklaştırılmalıdır.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül AB Savunma Bakanları toplantısında yaptığı konuşmada, “Bugün eğer Ege’de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler var olmaya devam etseydi, acaba aynı milli devlet olabilir miydi?” diyerek Türkiye’de yaşayan azınlıklara, halklara ve tüm farklı gruplara yönelik olarak uygulanan şiddeti meşrulaştırmıştır.
Bu açıklama, Türkiye’de yaşayan azınlıklar için kaygı vericidir. Sorumlu bir bakanın asla yapamayacağı türden talihsiz bir açıklamadır. Etnik temizlik anlayışını, bugün hâlâ savunan zihniyetin ortaya çıktığı bu açıklama tehcir adı verilen utanç verici kıyımı meşrulaştıran bir açıklamadır.
Bu zihniyete sahip bir kişinin bakanlık koltuğunda oturmasından utanıyoruz!
Böyle bir zihniyetin bakanlık koltuğunda oturmasına daha fazla izin verilmemelidir.
Ayrımcı nitelemeleriyle çatışma ve gerginlik politikalarına malzeme üreten, etnik ayrımcılık ve ırkçılık yapan, azınlıkları zımnen tehdit eden Vecdi Gönül hemen görevden alınmalıdır. Aksi takdirde sorumluluk hükümete ve Başbakan’a aittir. Bu yapılmazsa, Gönül’ün geçtiğimiz günlerde “ya sev ya terk et” mantığını savunan konuşmalar yapan Başbakan’ın sözlerinden cesaret alarak bu açıklamayı yaptığını söyleyebiliriz ki bu daha da vahim bir durumdur.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, saflarında Ermeniler, Rumlar, Kürtlerin de yer aldığı savaş karşıtı bir platformdur. Kurucularımız arasında ilk isimlerden birisi, halkların kardeşliği için köprü kurmaya çalışırken, yaratılan ırkçı politik iklim sonucu öldürülen Hrant Dink’ti.
Tüm yaşamını barış için, adalet için, eşitlik için mücadeleye adayan Hrant Dink, Ermeni olduğu için öldürüldü. Ama şimdi Vecdi Gönül, aynı iklimi, aynı ırkçı atmosferi yaygınlaştırmaya çalışıyor. Bir bakan yakın tarihin büyük acılar yaratmış karanlık bir sayfasıyla övünüyor.
Biz savaş ve işgal karşıtları olarak, Halkların kardeşliğinin zedelenmesine izin vermeyeceğiz. Bir başka halkın inkârı, imhası, sürgünü üzerine yeni bir uygarlık yaratılamaz. Hiçbir halk, başka bir halkın acıları, kanı ve gözyaşı üzerine mutlu bir gelecek kuramaz.
Tarihindeki yanlışlarla yüzleşmek, hesaplaşmak, özür dilemek yerine pişkin bir şekilde bu hatalarla övünmek, insan aklının vicdan ve adalet duygusundan ne kadar yoksunlaşabildiğinin ürkütücü bir örneğidir.Bu ifadelerle Milli Savunma Bakanı, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçunu işlemiştir. Vecdi Gönül, yakınları, çocukları, torunları hâlâ bu topraklarda yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan, vergi veren, oy kullanan Ermenileri, Rumları bu ülkenin adeta düşmanı olarak göstermiştir.”
Bir bebekten katil yaratan karanlığı” ortadan kaldırabilmek için, Milli Savunma Bakanı’nı aydınlatmakla işe başlayabiliriz.
Ermeniler, Kürtler, Rumlar, Türkler ve tüm halklar, barış içinde, geçmişle yüzleşerek, ezilen halklara güven vererek bir arada yaşamasını başarabiliriz ve başarıyoruz. Yeter ki Vecdi Gönül gibiler, gölge etmesinler.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu
30.12.2008 – İstanbul – Basın Açıklaması
İSRAİL DEVLET TERÖRÜ UYGULUYOR, FİLİSTİN’DE İNSANLIK ÖLÜYOR!
Gazze’de İsrail’in son hava saldırılarında ölenlerin sayısı 4 günde 300’ü geçti. 1500’den fazla Filistinli yaralı. Yüzlerce ev ve kamu binası yandı, yıkıldı. Zaten çok yetersiz olan altyapı tamamen tahrip oldu.
Yıllardır ambargo yüzünden ekmeksiz, susuz, ışıksız ve hatta ilaçsız bırakılan Gazze halkı, dünyanın gözleri önünde adeta bir soykırıma uğratılıyor.
Filistin’de sadece Filistinliler değil, insanlık da ölüyor! Filistin halkının yok edilişine suskun kalan bütün devletler bu katliamın suç ortağıdır.
Filistin 60 yıldır direniyor!
Dünya Filistin’deki haksız işgali, ölçüsüz şiddeti, alçakça cinayetleri ve insanlık dramını seyrediyor. İsrail Devletine egemen olan saldırgan militarist anlayış, yıllardır sürdürdüğü insanlık dışı saldırılarının en pervasızı, en vahşisiyle, dünyaya meydan okuyor.
İşgal altındaki Filistin’de yaşanan dram, bugün azgın bir vahşete bıraktı yerini.
Gazze’de dünyadan fiziken tecrit edilmiş, eni 30 dakika boyu 1,5 saat olan bir toprak parçasına sıkıştırılıp nefes almalarına bile izin verilmeyen 1,5 milyon Filistinli çok ağır koşullarda yaşıyor.…
Başta ABD, AB ve İsrail olmak üzere birçok ülke, İşgalci İsrail’i tanımadığı gerekçesiyle seçilmiş Hamas yönetimiyle tüm ilişkileri kesti.
İsrail, Gazze sınırlarını kapadı. Son 6 aya kadar bölgenin Mısır’la olan bağlantısını sağlayan ve dünyaya açılan tek kapı olan Refah Sınır Kapısı da kapatılınca, Gazze tam bir hapishaneye dönüştü.
Bugün ise, vahşetin son noktasındayız artık. İsrail’in yaptığı devlet terörüdür.
Saldırılar üzerine dünyanın dört bir yanından isyan çığlıkları yükseldi.
Saldırıların insanlık suçu olduğunu ifade eden Başbakan’a ve AKP Hükümetine sesleniyoruz:
— İSRAİL’İ KINAMAK YETMEZ!
— BU VAHŞET SONA ERENE KADAR İSRAİL İLE TÜM ASKERİ VE EKONOMİK İLİŞKİLERİ DONDURUN!
— YAPTIĞINIZ TÜM ASKERİ ANLAŞMALARI İPTAL EDİN!
— BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ ÜYESİ OLARAK, İSRAİL’E SİYASİ YAPTIRIM ÖNERİN.
Bu bir insanlık sınavıdır
Tüm dünyanın savaş ve işgal karşıtlarıyla birlikte Ortadoğu’da barış için, Filistin halkıyla dayanışma içindeyiz. İşgal sona ermeli, Filistin halkı, talebi ve ihtiyacı olan devletine kavuşmalıdır. Orta Doğu’ya barış başka türlü gelmez!
Tüm dünya halklarının tepkisine, kendi ülkesindeki savaş ve işgal karşıtlarının, vicdani retçilerin taleplerine kulak tıkayıp DEVLET TERÖRÜNDE ısrar eden İsrail devletini bir kez daha kınıyoruz.
Sadece İsrail’i değil; 300’den fazla insan katledilmişken İsrail’i değil Filistin’i kınayan;
Irak’ta 5 yılda 1 milyondan fazla Iraklıyı katleden, işkencelerden geçiren, tüm yaptıklarıyla İsrail’e küstahça bir cesaret veren Amerika Birleşik Devletleri yönetimini de kınıyoruz.
Filistin Halkı Yalnız Değildir!
Katil İsrail, Filistin’den Defol!
Katil ABD, Orta Doğudan Defol!
İnadına Barış, İnadına Halkların Kardeşliği!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına
Kerem Kabadayı
05.01.2009 – İstanbul – Basın Açıklaması
HER YER FİLİSTİN, HEPİMİZ FİLİSTİNLİYİZ
27 Aralık Cumartesi başlayan İsrail hava harekâtı, yüzlerce ölü ve binlerce yaralı Filistinliye rağmen 3 Ocak Cumartesi gecesi 20 bin askerin başlattığı ve ağır silahlarla desteklenen bir kara harekâtına dönüştü. İsrail ordusu Gazze’ye girdi ve fiili işgalin ilk iki gününde 100’e yakın Filistinli daha öldürdüler.
1.5 milyon Filistinli önce bir kafese sıkıştırılır gibi, Gazze’ye sıkıştırıldı. Bütün kapılar kapatıldı. Dünyayla bağı kesildi. Havadan, karadan ve denizden bombardımana tutuldu. İsrail ordusu dünyanın gözü önünde adeta kafesteki kuşları ağır silahlarla avlar gibi öldürüyor Filistinli kadınları ve çocukları.
10 günde 500’ün üzerinde insan öldü. Yaralı sayısı 3000’e yaklaşıyor. Bu terörist bir devletin bütün insani değerleri ayaklar altına alan saldırganlığıdır. Saldırının arkasında ABD yönetimi var. Devletler suskun. Dünya kamuoyu infialde ve sokaklarda günlerdir VAHŞETİ DURDURUN, İSRAİL’İ DURDURUN diye feryat ediyor vicdan sahibi insanlar.
BİR İSRAİLLİNİN HAYATI YÜZLERCE FİLİSTİNLİNİN HAYATI DEĞERİNDE
Dünyaca ünlü Britanyalı yazar John Berger ve Uruguaylı yazar Eduardo Galeano, İsrail ordusunun Gazze’ye karşı günlerdir devam eden askeri operasyonların durdurulması ve dayanışma amaçlı bir metin yayımladı. Uluslararası kamuoyuna yönelik bu çağrıyı burada tekrarlıyor ve paylaşıyoruz.
“Bizler şimdi de İsrail ve Filistin halkı arasındaki 60 yıllık çatışmanın son ve belki de kesin bir sondan önceki – perdesini izliyoruz. Bu trajik çatışmanın karmaşıklığı üzerine, kâh bir tarafı, kâh diğerini savunan milyarlarca söz söylendi. Bugün İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları karsısında, aslında bu çatışmanın arkasında her zaman ustu örtük olarak ortada duran hesaplar açıkça gün ışığına çıkarıldı. Bir İsrailli mağdurun ölümü yüzlerce Filistinlinin öldürülmesini meşrulaştırıyor. Bir İsraillinin hayatı yüzlerce Filistinlinin hayatı değerinde. İsrail Devleti ve dünya medyasının -azıcık bir sorgulamayla- akılsızca tekrar ettiği, aşağı yukarı bu. Ve 20. Yüzyıl Avrupa tarihinin en uzun yabancı toprak işgalini meşrulaştıran bu iddia, bastan ayağa ırkçı. Yahudi halkının bunu kabul etmesi, tüm dünyanın aynı fikirde olması ve Filistinlilerin buna boyun eğmek zorunda kalması, tarihin ironik şakalarından biri. Hiçbir yerde kahkahalar duyulmuyor. Öte yandan, biz bunu daha ve daha yüksek sesle çürütebiliriz. Haydi, öyle yapalım.”
FİLİSTİNİN TEK UMUDU KÜRESEL DAYANIŞMA
İsrail’in ırkçı, sömürgeci ve işgalci politikalarının kurbanı olan Filistin halkıyla, küresel dayanışmayı örgütlememizin tam zamanıdır. Bu dayanışma ise mutlaka soyut sloganların ötesine geçmek zorunda. İsrail saldırganlığı karşısında direnmek ve ölmekten başka hiç bir çaresi olmayan Filistin halkının tek umudu uluslar arası tepki ve dayanışmadır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’e karşı öfkeli sözler söylüyor. Filistin halkının yanında olduğunu açıklıyor. Eğer gerçekten öyleyse, biz Türkiye hükümetinden somut kararlar ve adımlar bekliyoruz. Parti kongrelerinde atılan nutuklar, Ortadoğu’da yapılan diplomatik turlar, sonucu değiştirmiyor. Somut yaptırımlar görmek istiyoruz.
TÜRKİYE HÜKÜMETİ SOMUT ADIM ATSIN
Günlerdir sokaklarda, meydanlarda İsrail’in katliamına, işgaline ortak olmayı reddediyoruz. Hükümetten de bunu talep ediyoruz.
İsrail ile Türkiye arasındaki açık ve gizli işbirliklerinin derhal askıya alınmasını istiyoruz.
İsrail ile devam eden askeri, diplomatik ve ekonomik ilişkiler, Filistinlilerin ve Gazze’deki sivillerin üstüne bomba olup yağıyor. Bu ilişkilerin tümünün hemen dondurulmasını talep ediyoruz.
Gazze’yi bombalayan İsrail uçaklarını kullanan pilotların Türkiye’de, Konya’da eğitildiği biliniyor. Artık, tek bir İsrail askerine bile eğitim verilmesini istemiyoruz. Bütün askeri anlaşmalarla birlikte eğitim anlaşmaları sona erdirilsin.
Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde İsrail’in durdurulmasını ve Gazze’ye insani yardım konusunda derhal harekete geçilmesini bekliyoruz.
MECLİS’TEKİ MİLLETVEKİLLERİNE SESLENİYORUZ
Meclis’teki tüm partilerin milletvekillerine sesleniyoruz: ABD’nin Irak işgalinin başlamasından 5,5 yıl sonra, bugün, yine bütün kentlerimizin sokaklarından yükselen barış talebine kulak vermek zorundasınız. Niçin susuyorsunuz? Bugün İsrail’e somut yaptırımlar uygulamak için harekete geçmenin zamanıdır.
Yaklaşık onbeş yıldan bu yana İsrail ile imzalanan açık ya da ‘gizli’ anlaşmaların, İsrail savaş uçaklarının Türkiye’de eğitim yapmasına olanak sağlanması, uçak ve tank modernizasyonu adı altında İsrail’e büyük kaynaklar aktarmış olması, ülkemizi İsrail’in işlediği insanlık suçuna ortak yapmaktadır. Biz bundan utanç duyuyoruz ve suça ortak olmak istemiyoruz. Sizden de bunu bekliyoruz.
FİLİSTİN HALKI YALNIZ DEĞİL!
İsrail’in uyguladığı devlet terörizmi, hem kendi sivil halkını, hem de tüm dünyadaki Yahudi cemaatlerini hedef haline getiriyor, halklar arasındaki düşmanlıkları körüklüyor. Bütün dünyada olduğu gibi, İsrail’de de, devletinin yalanlarına, savaş politikalarına karşı günlerdir gösteriler yapılıyor. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, bir yandan işgale karşı Filistin halkıyla dayanışırken, aynı zamanda İsrailli savaş karşıtlarının da yanında.Atılması gereken ilk adım, İsrail’in derhal bombalamayı durdurması, Gazze’den tüm askerlerini çekmesi, kuşatma ve ambargoyu sona erdirmesidir. Gazze’ye uluslar arası insani yardım bir an önce yapılmalıdır.
Türkiye’de akıl ve vicdan sahibi herkesi Filistin halkıyla dayanışmak için, İsrail Gazze’den çekilene kadar sürecek olan gösterilere katılmaya, sokaklara çıkmaya davet ediyoruz.
Her yer Filistin, hepimiz Filistinliyiz!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına
Mustafa ALABORA
08.01.2009 – İstanbul – Basın Açıklaması
Değerli basın emekçileri, sevgili dostlar,
İsrail havadan ve karadan Gazze’yi bombalamaya, katletmeye, yok etmeye devam ediyor. Bir yandan “ateşkes yakındır” açıklamaları yapılırken bir yandan da İsrail bombalamalarını sürdürüyor.
Gazze’de, ölü sayısı 700 kişiyi, yaralı sayısı 3 bin kişi geçti.
İki haftada, İsrail’in aramızdan çekip koparttığı 700’den fazla Filistinli!
Bombalarla parçalanmış bebeklerin bedenleri.
İsrail kara harekâtına başladığında camiyi bombalamış ve 16 kişiyi öldürmüştü.
İki gün önce BM denetimindeki bir okula sığınan 33 çocuğu öldürdü.
Ve devlet yetkilileri bize sükûnet çağrısı yapıp, ateşkesin yakın olduğunu söylüyorlar.
Arkadaşlar,
Hangi ateşkes, öldürülen Filistinli kardeşlerimizi, öldürülen masum çocukları geri getirebilir?
Bu kaçıncı ateşkes girişimidir?
Hangi ateşkes, İsrail’i durdurabilmiştir?
Devletlerin ateşkes planında tam bir iki yüzlülük hakim.
Biz elbette ateşkes istiyoruz ama İsrail hemen Filistin’i, Gazze’yi terk etmediği bir ateşkesin hiçbir anlamı yok.
Değerli arkadaşlar,
İsrail’in bugün Gazze’de yaptıkları ilk kez karşılaştığımız bir vahşet girişimi değil. Gazze uzun süredir abluka altında. Gazze uzun süredir ambargo altında. İşte Gazze’ye uygulana ambargonun sonuçları:
Gazze’de ilaç kıtlığı var. Birçok ilaç tükenmek üzere. Tıbbi aletlerin çoğu çalışmıyor. 160 bin ,işçi işini kaybetti. 3000 balıkçı için avlanma yasağı var. 44.500 çilek üreticisi işlerini kaybetti
Malzeme yetersizliğinden inşaat yapılamıyor. Kanser hastaları tedavi edilemiyor. Araçlar için yakıt yok. Sanayi çalışmıyor Tarımda büyük sıkıntılar var. Esnafın yüzde 65’, dükkânını kapattı. Gazze’de yaşayanların yüzde 85’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Eskiden Gazze’ye günde 300 kamyon gıda maddesi gelirken şimdi 20 kamyon bile zorla girebiliyor. 570 marangoz kapandı. Bütün tekstil işletmeleri kapandı. 25 bin işçi işsiz kaldı. Tüm fabrikaların yüzde 96’sı kapandı.
İşte İsrail Gazze’yi önce ambargoyla öldürdü, şimdi bombalayarak öldürüyor.
Tüm dünya halkları gibi bizde Gazze halkıyla dayanışmak için sesimizi Gazze halkına duyurmak için buradayız. Sokaklardayız.
İsrail işgalinin derhal sona ermesini istiyoruz.
Ama bir şey daha istiyoruz. Bizler, Filistin halkının yanında yer alırken, Gazze halkı için ses çıkartırken, Yahudi düşmanlığına da asla prim verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Gazze’yi özgürleştirecek olan, Filistin halkıyla kurulacak küresel dayanışmadır ve İsrail içinde savaşa karşı çıkan sesler de bu dayanışma ağının parçasıdır.
İsrail bugün Lübnan sınırında uçaklarıyla tehditler savurdu. İsrail bombardımanı her an Lübnan’ı da kapsayabilir. Bu yüzden hükümetten acil ve somut adımlar atmasını talep ediyoruz.
Parti kongrelerinde atılan nutuklar, Ortadoğu’da yapılan diplomatik turlar, sonucu değiştirmiyor. Somut yaptırımlar görmek istiyoruz.
İsrail ile Türkiye arasındaki açık ve gizli işbirliklerinin derhal askıya alınmasını istiyoruz.
İsrail ile devam eden askeri, diplomatik ve ekonomik ilişkiler, Filistinlilerin ve Gazze’deki sivillerin üstüne bomba olup yağıyor. Bu ilişkilerin tümünün hemen dondurulmasını talep ediyoruz.
Gazze’yi bombalayan İsrail uçaklarını kullanan pilotların Türkiye’de, Konya’da eğitildiği biliniyor. Artık, tek bir İsrail askerine bile eğitim verilmesini istemiyoruz. Bütün askeri anlaşmalarla birlikte eğitim anlaşmaları sona erdirilsin.
Yaklaşık onbeş yıldan bu yana İsrail ile imzalanan açık ya da ‘gizli’ anlaşmalar, İsrail savaş uçaklarının Türkiye’de eğitim yapmasına olanak sağlanması, uçak ve tank modernizasyonu adı altında İsrail’e büyük kaynaklar aktarılmış olması, ülkemizi İsrail’in işlediği insanlık suçuna ortak yapmaktadır. Biz bundan utanç duyuyoruz ve suça ortak olmak istemiyoruz. Sizden de bunu bekliyoruz.
İsrail Gazze’yi vurduğu gün Türkiye iki İsrailli silah şirketiyle 167 milyon dolarlık anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaların tümünün iptal edilmesini istiyoruz. Bu konularda somut adımlar atılana kadar sokaklarda olacağız.
Bütün ülkelerin Filistinlileri birleşiniz!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına
Kerem Kabadayı
10.01.2009 – İstanbul – Basın Açıklaması
Değerli basın emekçileri, sevgili dostlar,
İsrail havadan ve karadan Gazze’yi bombalamaya, katletmeye, yok etmeye devam ediyor.
Gazze’de, ölü sayısı 800’e yaklaştı, yaralı sayısı 3 bin kişiyi geçti. Üç gün önce BM denetimindeki bir okula sığınan 33 çocuğu öldürdü.
Devlet yetkilileri bize sükûnet çağrısı yapıp, ateşkesin yakın olduğunu söylüyorlar.
Hangi ateşkes, öldürülen Filistinli kardeşlerimizi, öldürülen masum çocukları geri getirebilir? Hangi ateşkes, İsrail’i durdurabilmiştir?
Devletlerin ateşkes planında tam bir iki yüzlülük hakim. Biz elbette ateşkes istiyoruz ama İsrail’in Filistin’i, Gazze’yi hemen terk etmediği bir ateşkesin hiçbir anlamı yok.
Gazze uzun süredir abluka altında. Gazze uzun süredir ambargo altında.
Gazze’de ilaç kıtlığı var. Birçok ilaç tükenmek üzere. Tıbbi aletlerin çoğu çalışmıyor. 160 bin işçi işini kaybetti. Malzeme yetersizliğinden inşaat yapılamıyor. Kanser hastaları tedavi edilemiyor. Esnafın yüzde 65’i dükkânını kapattı. Gazze’de yaşayanların yüzde 85’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Eskiden Gazze’ye günde 300 kamyon gıda maddesi gelirken şimdi 20 kamyon bile zorla girebiliyor. Tüm fabrikaların yüzde 96’sı kapandı.
İsrail Gazze’yi önce ambargoyla öldürdü, şimdi bombalayarak öldürüyor.
Tüm dünya halkları gibi biz de Gazze halkıyla dayanışmak için sesimizi Gazze halkına duyurmak için buradayız. Sokaklardayız. İsrail işgalinin derhal sona ermesini istiyoruz.
İsrail’de günlerdir sokakları dolduran İsrailli savaş karşıtları gibi bizler de Gazze halkı için ses çıkartıyoruz. Filistin halkıyla kurulan küresel dayanışmanın bir parçası olan İsrailli savaş karşıtlarını, Filistinlilerle birlikte yaşamak isteyen İsrailli dostlarımızı selamlıyoruz.
Filistinliler için ses çıkartırken Yahudi düşmanlığına karşı da ses çıkartıyoruz.
Gazze’yi özgürleştirecek olan, Filistin halkıyla kurulacak küresel dayanışmadır ve İsrail içinde savaşa karşı çıkan sesler de bu dayanışma ağının parçasıdır.
Biz hükümetten acil ve somut adımlar atmasını talep ediyoruz.
İsrail ile Türkiye arasındaki açık ve gizli işbirliklerinin derhal askıya alınmasını istiyoruz.
İsrail ile devam eden askeri, diplomatik ve ekonomik ilişkiler, Filistinlilerin ve Gazze’deki sivillerin üstüne bomba olup yağıyor. Bu ilişkilerin tümünün hemen dondurulmasını talep ediyoruz. Gazze’yi bombalayan İsrail uçaklarını kullanan pilotların Türkiye’de, Konya’da eğitildiği biliniyor. Artık, tek bir İsrail askerine bile eğitim verilmesini istemiyoruz. Bütün askeri anlaşmalarla birlikte eğitim anlaşmaları sona erdirilsin.
Bütün ülkelerin Filistinlileri birleşiniz!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına
Zeynep TANBAY
AHMED ZAATAR*
Beyrut'ta bir Filistin kampı olan Tel Zaatar Lübnan iç savaşı sırasında iki ay kuşatma altında kalmıştı. Filistinliler güç koşullar altında kuşatmaya karşı direnmişlerdi. Arapçada "kekik dağı" anlamına gelen Tel Zaatar Filistin direnişinin bir sembolü haline geldi. Hayali bir kahraman olan Ahmed Zaatar sürekli yerinden edilen ve sürgünde yaşayan Filistinlilerin binlerce adsız kahramanını temsil etmektedir.
Kekikten ve karamış taştan
O eller için Bu çığlık Unutulmuş ve yapayalnız
Ahmed için. Gelip geçen bulutlar
Yurtsuz ve yabancı koydu beni Ve yalnız dağlar cesaret ediyor
Beni bağrına basmaya Kıraç bir toprakta.
Doğuyorum yine o eski yaralardan
Sokuluyorum toprağa Bütün ayrıntılarını görünceye dek
Doğuyorum yine Denizin taştığı yıl
Kül olmuş kentlerden Kendimi yapayalnız bulduğum.
Ahmed'di o deniz Kurşunlar arasından köpük köpük
Bir kamptı öfkeyle büyüyen Yağan kekikti üstümüze
Ve savaşçılara Ben Arap Ahmet'im
Dedi
Ben kurşunlar Ben portakallar Ve düşler.
Benim çadırımdır Tel Zaatar
Anayurt benim Sürüp giden o yolculuk anayurda
Doğu'dan ta Batı'ya Ayak bastığım her yol
Kaçınıyor benden kaçıyor Gönül verdiğim her kent Ceketimi fırlatıyor bana.
Uzaklardaki güzel karım Sessizliğin senin eritti bu ölgün geceyi
Banklar ve ağaçlar Donup kaldı gölgende. Hatırla beni Kendimi unutmadan önce.
O kayalar mektubumdur Yeryüzüne.
Yükseleceğim Meyve küfelerinden Denizden
Yükseleceğim yoksulun şarkısından
Onların şarkısından:
Yaşayacağız! Yaşayacağız! Diyen.
Kekikten ve taştan Ahmed Yükseleceksin Hayır! Diyerek
Derinden esvap yapacak Kırlardan gelen köylüler Zalimleri ortadan kaldırmaya.
Bir çiçek olacak yumruğun Bir bomba Her gün hayır! Demek için kalkan.
Kılıçlardan kesik kesik gövden Yeniden yapılacak Doğacak güneşlerden
Ve dalgalarla nikâhlanacak Giyotin altında Hayır! Diyeceksin
Hayır!
Ey tanınmayan Ahmed Nasıl yaşadın aramızda
Tam yirmi yıl Hâlâ belli belirsiz yüzün
Hep çizgilerinde dolaştığımız Tanınmayan yüzün
Ey ormanlar Alevler kadar gizli Ahmed
Bize yüzünü tanıt söyle son sözünü dağılacağız sessizlikte Geri adım atacağız
İşitsin diye ölüler sözlerini Yaşayanlar Belki tanır diye çizgilerini.
Ahmed Ahmed kardeşim Kahramanca ölümünü bekliyoruz
Ne zaman? Ne zaman? Ne zaman?
Mahmud DERVİŞ
Çeviren : Erdal ALOVA
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına
Nuri Ödemiş
12.01.2009 –Paris Deklarasyonu
Sizin krizinizi biz ödemeyeceğiz – şimdi değişim zamanı!
Paris Deklarasyonu
Tüm Avrupa’da varlık gösteren sendikalar, çiftçi hareketleri, küresel adalet grupları, çevre, gelişim, göçmen toplulukları, inanç grupları, kadın örgütleri, öğrenci ve gençlik grupları ve yoksulluğa karşı mücadele örgütlerinin 150’den fazla temsilcisi 10–11 Ocak 2009 tarihinde mevcut krizi analiz etmek, birleşik bir strateji geliştirmek ve krize karşı birleşik talepleri ve alternatifleri tartışmak için Paris’te bir araya geldi.
Finansal ve ekonomik kriz yoğunlaşırken milyonlarca kadın ve erkek işlerini kaybediyor, evlerinden ve geçim kaynaklarından oluyor. Aşırı yoksulluk içinde yaşamaya çalışan 1,4 milyar insana önümüzdeki dönemde onlarca milyon insanın daha katılacağı öngörülüyor. Kriz, gezegenimizde yaşayan insanların çoğunluğunun sosyal, ekolojik, kültürel ve politik durumlarının bozulmasına neden oluyor.
Mevcut ekonomik modelin bariz ve öngörülebilir başarısızlığına rağmen dünya liderleri krizin sorumlusu olan bu sistemi korumaya çalışıyor. Hükümetler hemen bankerleri, patronları ve onların finansal destekçilerini kurtarmak için kamu bütçesinden milyarlarca dolar ayırdılar. Sorunu çözmek için bankacıları ve şirket yöneticilerini, yani krizleri yaratan kişileri devreye soktular. İşçiler, işsizler, yoksullar günlük yaşamlarını devam ettirme mücadelesinde kimseden yardım görmediler, üstüne üstlük şimdi krizin faturasını da onların ödemesi bekleniyor.
Gittikçe gözler önüne serilen ekonomik krize karşı hükümetlerin ortaya koydukları çözümler, karşı karşıya kaldığımız krizin küresel adalet, gıda, iklim ve enerji gibi diğer boyutlarını görmezden geliyor. Böylece ekonomik sistemi insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek, insan haklarını uygulamaya sokabilecek ve gezegenimizdeki yaşamın ekolojik temellerini düzeltip koruyabilecek bir biçimde düzenlemeyi önemsemiyor.
Şimdi değişim zamanı!
İnsanların ve çevrenin yararına işleyebilecek, kitlelerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek, kamu yararını temel alan, küresel eşitlik, adalet, sürdürülebilir yaşam ve demokratik kontrolü sağlayabilecek bir sistemi inşa edebiliriz.
İlk adım olarak insanların sosyal kayıplarını çözebilecek ve aynı zamanda ekonominin ekolojiye uygun bir şekilde dönüştürülmesini sağlayacak acil önlemler alınmalıdır.
Avrupa’daki tüm sosyal hareketleri değişim sürecinde yer almaya davet ediyoruz. Başlangıç için bu hareketleri:
— 28 Mart 2009’da Londra’da G20 toplantısı öncesinde yapılacak olan merkezi gösteri için harekete geçmeye veya aynı gün kendi ülkelerinin sokaklarını doldurarak seslerini duyurmaya davet ediyoruz. 20 ülke küresel finansal ve ekonomik sistemin geleceği hakkında karar veremez.
— G20 toplantısının yapılacağı hafta tüm dünyada sorumsuz finansal güçleri teşhir edeceğimiz ve parasal kaynakların demokratik kontrolünü talep edeceğimiz bir eylem günü belirlemeye (tercihen 1 Nisan) çağırıyoruz.
Bu miting Avrupa’daki sosyal ağların bir araya gelmesi için gereken uzun vadeli sürecin adımlarından biri olacak.
Bu süreç sosyal hareketler ve sivil toplum örgütlerinin geçmiş ve gelecek eylemlerini ortaya koyarak sosyal ve ekolojik açıdan sürdürülebilir, demokratik bir Avrupa yaratmak için Avrupa Sosyal Forumu ve başka yerlerde gelişen çabaların üzerinde yükselecek.
Sürekli eylemlilik ve birleşik alternatifleri geliştirme kapasitesine sahip bir hareket oluşturmak amacıyla bağlantı ve organizasyonlarımız arasındaki işbirliğini ve iletişimi geliştirmeyi hedefliyoruz. Herkesi toplumlarını dönüştürmek için seslerini duyurmalarını teşvik etmeye ve buna destek olmaya kararlıyız. 18 ve 19 Nisan 2009’da Almanya’daki Frankfurt’ta tekrar bir araya gelecek ve eyleme geçmek için atacağımız adımlarla değişime yönelik stratejileri belirleyeceğiz. Sosyal hareketleri ve organizasyonları bu sürece katılmaya çağırıyoruz.
19.01.2009 – İstanbul – Hrant İçin Adalet İçin
Dostlar!…
Hrant’ın arkadaşları!
Bu topraklar hep ölümlerle beslendi.
Hep birlikte tanık olmadık mı?
Askeri darbelerde arkadaşlarımızı öldürdüler, idam ettiler.
Mahir Çayan’ı öldürdüklerinde, Deniz Gezmiş’i idam ettiklerinde ben askerdeydim.
Aydınlığın ve dürüstlüğün çocuklarını vurmaya devam ettiler.
Hrant vurulduğunda evimdeydim. Duyduğumda yandım kavruldum, derinden sarsıldım. Sessizce giyindim çıktım sokağa. Agos gazetesine gittim. Uzaktan kaldırıma baktım uzun uzun. Usulca yaklaştım düştüğü yere çiçeğimi koydum. Acımı kimseyle paylaşmak istemedim. Kimsenin beni görmesini istemedim.Uyurgezer gibi yukarı çıktım. Agos’un odalarını dolaştım. Orada oturanlarla sessizce bakıştım. Aşağı inip gene sessizce kalabalığın içinden evime döndüm.
Derin bir sancı içindeydi bütün bedenim.
Neydi bu? Neydi…
Mahirler, Denizler öldürüldüğünde acımı dışarı vurmuştum. Telefonlar etmiş, mektuplar yazmıştım. Evet, çok acı çekmiştim. İsyan da etmiştim. Ama hepsini arkadaşlarımla paylaşmıştım.
Hrant’ın ölümü başka bir şeydi. Sesim çıkmıyordu. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Derin bir vicdan hesaplaşması yaşıyordum.
Neydi bu derin acı… Neydi… Bu yaralanmış bir vicdandı. Tarihi bir vicdan sarsıntısıydı…
Yani Hrant’ın hayatımızdaki derin yeriydi.
Kardeşim Hrant, yetim bir halkın yetim çocuğuydu. İşte biz o yetim çocuğu yitirmiştik.
Evet,
Hrant, bu toprağın sonuna kadar yerlisiydi. Sahiplerindendi. İnsanları sıcaklıkla sardı, kucakladı. İçeriden, bizlerden birisi olarak konuştu. Yüreklere, duygulara, akıllara seslendi.
Açık sözlüydü
Onu Türklüğe hakaretle suçlayıp mahkûm ettiklerinde “Ben hiçbir ulusa hakaret etmem, ettirmem. Türklüğe de hakaret etmem. Ermeniliğe de hakaret ettirmem” dedi..
Tarihimizle yüzleşmek için önemli bir tutamaktı bizim için.
Alın işte… Şimdi Talat Paşa’nın defterlerine bakıyoruz…
1915 Tehciriyle birlikte bir milyon Ermeni’nin Osmanlı topraklarından yok olup gittiğini, en sorumlu ismin yazılı beyanından öğreniyoruz.
Hrant, bunları söylediğinde ırkçıların, Ergenekoncuların saldırısına uğramıştı. Hakkında açılan davalarda Ergenekoncular duruşmaların kapısına dizilmişlerdi. Onu tehdit etmişlerdi.
Ergenekon davasında bir yerlere geldiysek, onun öldürülmesine duyulan tepkinin etkin bir rolü olduğunu şimdi açıkça görebiliyoruz.
Ama işte…
Devlet içindeki sorumlulardan hesap sormak kolay olmuyor.
Dava zor ilerliyor.
Adalet için daha çok yol almamız gerekiyor.
Bu ülkede yıkılması gereken daha çok duvarlar var.
Hrant’ı öldürenlerin, öldürtenlerin ırkçı, milliyetçi darbeciler olduğunu şimdi daha net görüyoruz.
Dostlar,
Hrant ayrılıp giderken bize Agos gazetesini miras bıraktı…
Agos’un yaşaması Hrant’la dostluğumuzun devamını sağlayacak.
Sevgili Hrant,
Sen, memleketimizin değişik kültürlerini, zenginliğini ortaya çıkarmaya çabaladın.
Dünyanın dört bir yanından Anadolulu Ermeni müzisyenleri buralara taşıdın.
Civan Gasparyan’ın duduğunu ilk kez senin sayende dinledik.
Sen Nazım Hikmetlerin, Yılmaz Güneylerin, Ahmet Kayaların da yol arkadaşıydın…
Sen ötekinin, susturulmuşun, yok sayılanın, unutulanın sesiydin…
Gel gör ki,
Senin ölümünün kahrı ve isyanıyla, adaletin terazisi denk gelmiyor…
Sabırla takip ediyoruz…
Beyoğlu belediye başkan adayı olarak kampanya yürütürken, İstanbullu Ermenilerin desteğini istemek için sana gelmiştim. Destek için elinden geleni yaptığın gibi bir de bana, doğup büyüdüğüm İznik gölünün çevresinde eken biçen, evler okullar yapan, yüzyıllardır burada yaşamış Ermenileri anlatmıştın. Benim için tamamen meçhul olan bu gerçeği o gün senden öğrenmiş, çok etkilenmiştim.
Bu gerçekle tanışma hayatımın en önemli dönüm noktalarından biri oldu.
O zaman anladım ki seni aramızdan alıp götürenler de zaten bu gerçeğin anlatılmasına dayanamayanlardı. Onlar içtenliğin ve açıklığın yol kesenleriydi.
Canım kardeşim!
19 Ocak cinayetini engellemek elimizden gelmedi.
Ve ben şimdi senden ve bu toprakların Ermenilerinden özür diliyorum. Burada bulunanları da hep birlikte özür dilemeye çağırıyorum.
Hrant senden, bu toprakların Ermenilerden özür diliyoruz…
Özür diliyoruz. Özür diliyoruz…
Halil Ergün (HA/EÜ)
20.01.2009 – İstanbul – Basın Açıklaması
Dünyanın 1 numaralı teröristi George W. Bush tarihin çöp sepetine gidiyor!
Değerli basın emekçileri, değerli dostlar,
ABD Başkanı George W. Bush bugün koltuğunu, seçimleri kazanan Barack Obama’ya bırakacak. Bush, bir soru üzerine, görevi bıraktıktan sonra, yüksek paralar karşılığında seminerlerde konuşmalar yapabileceği cevabını vermiş. Bush, emekliliğin tadını çıkartmaya hazırlanıyor. Bütün dünyanın savaş karşıtları ise onun insanlık ve savaş suçlarını gittiği her yerde yüzüne çarpmaya hazırlanıyoruz.
O Filistin halkının düşmanıdır!
Saldırgan İsrail devleti, kendisini en çok Bush döneminde rahat hissetti. İsrail Lübnan’ı 2006’da bir ay boyunca bombaladı ve yine çoğu sivil, yaklaşık 1200 Lübnanlıyı öldürdü.
Bu katliam karşılığında İsrail’in ABD’den aldığı tek şey, sınırsız destekti.
İsrail, Filistin’i bölen utanç duvarını Bush’un desteğiyle inşa etti. Bush döneminde İsrail Filistin’i defalarca bombaladı. Siviller katledildi, savaş suçları işlendi. Bu suçların gündeme geldiği uluslararası tüm kurullarda İsrail’i ABD korudu.
G. W. Bush, görevini bırakmadan önce suçlarına bir yenisini daha ekledi. İsrail’in vahşi Gazze saldırısını, “Kendini savunma hakkını kullanıyor” diyerek aklamaya çalıştı. Saldırıya oluşan tepki üzerine BM’de gündeme gelen kınama önerisini her zamanki gibi veto etti.
Bush’un kendini savunmadan ne anladığını biliyoruz. ABD 2001 yılından beri Afganistan’da, 2003 yılından beri Irak’ta kendisini “savunuyor”.
Gazze’de çok kısa sürede büyük bir katliam gerçekleşti. 1300 kişi öldü. Bunun üçte biri çocuklar, yaralıların büyük çoğunluğu kadınlar. Onbinlerce Filistinlinin evi yıkıldı. Ateşkesten sonra İsrail ordusunun denetiminde Gazze’ye giren basın, İsrail vahşetinin ne anlama geldiğini görüntüledi. Yıkılmayan hastane, okul yok Gazze’de.
O Afganistan halkının kasabıdır!
11 Eylül’de İkiz Kulelere yapılan saldırıdan çok kısa bir süre sonra Bush liderliğinde ABD Afganistan’a karşı bir intikam işgali başlattı. Afganistan’ı günlerce bombaladı, misket bombaları kullanıldı. Yoksul Afgan halkı, yiyecek paketlerine benzeyen bombalarla kandırıldı ve öldürüldü. Afganistan’da 15 bine yakın sivil öldürüldü. Afganistan yedi yıldır işgal koşullarında yaşıyor.
NATO ABD’nin işgalinin taşeronu gibi çalışarak Afganistan’da savaşıyor.
Ve Afganistan’ı yedi yıldır yakıp yıkma emrini veren G. W. Bush, bugün emekli oluyor!
O Irak halkının katilidir!
Son araştırmalar, Irak’ta 2003 yılından beri bombalarla parçalanarak öldürülen 94 bin ceset olduğunu açığa çıkardı. Irak’ta işgalin kanlı bilânçosu çok daha ağır. Beş buçuk yılda Irak’ta işgalin sonucu olarak yaklaşık 2 milyon kişinin öldüğü kabul ediliyor.
Irak’ta bölge ve şehir isimleri, Felluce gibi, Samara gibi, artık Bush’un emriyle işlenen kitlesel katliamları hatırlamak için kullanılıyor.
Ebu Garip ise tüm dünyada insanları utanç içinde bırakan işkence görüntüleriyle, Bush’un Irak işgalinin iç yüzünün açığa çıkartan bir simge haline geldi.
Öldürülen 2 milyon Iraklının önemli bölümünü çocuklar, kadınlar ve yaşlılar oluşturuyor.
Irak’ta toplumsal yapı, eğitim ve sağlık hizmetler, tüm altyapı hizmetleri Saddam Hüseyin döneminden daha da gerilemiş durumda.
Bush’un meriyle başlayan işgalden beri, Irak, nüfusu azalan bir ülke durumunda. Milyonlarca Iraklı Irak’ı terk etti. Irak’ın kültürü, tarihi yağmalandı.
O yalancıların başıdır!
Bush, önce Afganistan’a ardından Irak’a saldırırken daha sonra açığa çıkan çok kesin yalanlar söyledi. “El Kaide’yi çökertmek”, “Demokrasi taşımak”, “Kadınları özgürleştirmek”, “Kitle imha silahlarını yok etmek” gibi yalanlar, işgalin ilk yıllarında açığa çıktı.
Bush, daha sonra itiraf etti: Bazı bilgiler maalesef yanlış veya yanıltıcı, istihbaratlar yönlendirici ve abartılıydı. Yani savaşın ve işgalin bütün bahaneleri yalandı. Özgürlük ve demokrasi vaadi yalandı. Kitle imha silahları yalandı. Irakta yoktu ama ABD depoları kitle imha silahlarıyla doluydu.
Bush, Afganistan ve Irak’ta kitle imha silahlarını, savaşlarda kullanımı yasaklanmış olan kimyasal, fosforlu silahları kullandı. Felluce saldırısında kimyasal silahların kullanıldığı açığa çıktı.
O demokrasi düşmanı bir ırkçıdır!
Bush, ABD’deki neo-conların sözcüsü olarak, dev şirketler adına dünya hegemonyası için verilen savaşta ırkçılığıyla, demokrasi düşmanlığıyla, saldırgan emperyalizmin baş temsilcisi oldu.
Bush Irak ve Afganistan’a, ABD’nin dünya hegemonyasını garantiye almak için saldırdı. Her türlü uluslararası hukuku ve insan hakkını bu yüzden çiğnedi. Bu yüzden, emperyalizmin simgesi haline geldi.
O bir savaş suçlusudur!
Bush döneminde uygulanan saldırgan ve ırkçı politikalar halkların direnişi karşısında mağlup ve teşhir oldu. Çünkü dünya halkları Afganistan ve Irak işgaline en baştan itibaren karşı çıktılar. Başta ABD, tüm ülkelerde büyük bir savaş karşıtı hareket doğdu. Bush hiçbir zaman işgal politikalarını meşrulaştıramadı. Bush’u destekleyen ülkeler birbiri ardından işgalin ortağı olmaktan vazgeçti. ABD Ortadoğu’da, Afganistan ve Irak’ta yalnızlaştı.
Bush’un yardakçıları devrildiler, seçimleri kaybettiler.
Latin Amerika’da esen demokratik rüzgâr ABD’nin dünya hegemonyası planlarını daha da bozdu. Savaş skandalları Bush’un en yakınındaki isimlerin teker teker istifa etmesine neden oldu.
Ne Afganistan ne Irak, Bush’a teslim olmadı. Lübnan İsrail’e teslim olmadı. İsrail, tarihinde ilk kez askeri bir yenilgi aldı. ABD ise, Irak’ta tümüyle başarısız oldu.
Bush ise, yalancılığı, emperyalist kibir ve ikiyüzlülüğü, üçkâğıtçılığı, kitlesel cinayetleri, ekonomik krizleri, idam severliği ifade eden, itibarı en düşük başkan olarak tarihin çöp tenekesine gitmeye hazırlanıyor.
Ama Bush karşısında çok büyük küresel eylemler örgütleyen, içine milyonlarca insanı çeken savaş karşıtı hareket Bush’u savaş suçlusu ilan etti. Bu suç ömür boyu onun peşinde olacak.
Bush savaş ve insanlık suçlarından yargılanana kadar onun peşini bırakmayacağız.
Değerli basın emekçileri, değerli dostlar,
Bush’un işgal politikalarına Ortadoğu halklarının tepkisi, son gidişinde Iraklı bir gazeteci tarafından kafasına atılan
ayakkabı ile simgeleşti. Utanmadan Irak’ta basın açıklaması yapan Bush’a ayakkabısını fırlatan Iraklı gazeteci El Zayid, Bush’un bütün böbürlenmelerini sona erdirdi.
Gösterdiği tepki ile bütün dünyanın takdirini kazanan El Zayid, şimdi Irak’ın kukla hükümetinin tehdidi ve baskı altında. Biz Türkiyeli savaş karşıtları olarak, El Zayid’in siyasi sığınmacı olarak Türkiye’ye davet edilmesini istiyoruz.
Bugün tarihin çöp sepetine giden Bush’un ardından teneke çalarken, burada bulunan herkesi El Zayid’in simgesel eylemini şimdi burada tekrarlamaya davet ediyoruz.
İşte ayakkabılar, işte G. W. Bush’un yüzsüz yüzü.
Bush’un savaş ve insanlık suçlarını unutmayacağız…Onun dünyaya yaptıklarını unutmayacağız…
Bush; Irak’taki, Afganistan’daki, Filistin’deki işgaldir.
Bush, Ebu Garip’tir, Guantanamo’dur, Felluce katliamıdır!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına
Yıldız Ramazanoğlu ve Roni Margulies
24.01.2009 – İstanbul – Basın Açıklaması
İSRAİL SAVAŞ SUÇLARI MAHKMESİNDE YARGILANMALIDIR
TÜRKİYE İSRAİL SAVAŞ PİLOTLARINA VERDİĞİ KATLİAM EĞİTİMİNE SON VERMELİDİR
TÜRKİYE İSRAİL İLE BÜTÜN ASKERİ VE EKONOMİK ANLAŞMALARINI İPTAL ETMELİDİR
Tüm dünyanın şahitlik ettiği bir vahşet yaşandı Gazze’de. 1300 insan vahşice katledildi. İsrail, bütün dünyanın gözü önünde fosfor bombaları ve seyreltilmiş uranyum da kullanarak sivil halkı katliamdan geçirdi.
Şimdi ölüm kusan silahların bir süreliğine susması ve İsrail ordusunun Gazze’den çekilmesini ateşkes ya da barış olarak adlandırmak da, dehşete düşürüyor insanı.
O korkunç 3 haftada yaşananlara savaş demek için bile izan ve vicdan yoksunu olmak gerek.
Çünkü karşı olduğumuz savaşların bile kuralları var.
Oysa İsrail, kural tanımazlığın dahi sınırlarını çoktan ihlal etti.
Başbakanlar, devlet başkanları bu vahşetin adına “saldırı” yahut “savaş” deyip, cümlelerini ancak “kınayarak” bitirdiler. Oysa biliyoruz ki bize lazım olan “kınama faaliyeti”nden daha fazlasıdır.
Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlar
Uluslararası medya da bu vahşetin içinde bir rol alarak bu katliamı ‘savaş” adı altında gizlemeye çalıştı.
İsrail, insanlık suçu işlemiş ve işlemekte olan, işgalci ve zalim bir devlettir. İsrail, uluslararası bir savaş suçları mahkemesinde yargılanmalıdır.
Filistin yıllardır direniyor. Filistin yıllardır bir direniş öyküsü anlatıyor dünyaya. Filistin bir soykırıma uğratılıyor. Filistin yanıyor ama yanarken zafer işareti yapıyor. Filistin’in yangını bizim de yangınımızdır! Filistin’in yangını, dünyanın ve tüm insanlığın yangınıdır!
Dünyanın ve insanlığın vicdanı adına kendi hükümetimize sesleniyoruz:
İsrail ile tüm askeri, ekonomik işbirliğini durdurun
Tüm askeri anlaşmaları iptal edin.
İsrail’in katil pilotlarının Türkiye’de, Konya’da eğitildiğini artık bütün dünya biliyor.
Bu onursuz, vicdansız, ahlaksız işbirliğine derhal son verin.
On binlerce Filistinli, İsrail vahşetinin, işgalinin, zulmünün baskısı altında kendi topraklarında sürgün olarak yaşamaya mahkûm yarım asrı aşkın süredir.
Direnişin içine doğanların torunlarının çocukları aynı direnişe bilenerek büyüyor.
Bu direniş kazanacak.
Ve biz bir kez daha haykırıyoruz hep birlikte:
Bilin ki o zafere kadar her yer Filistin.
Bilin ki o zafere kadar hepimiz Filistinliyiz.
Basın açıklamasını okuyan
Leyla İpekçi
Katılan kurum – partiler:
Demokratik Toplum Partisi (DTP) – Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) – Dur De – Emekçi Hareket Partisi (EHP) – Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP) – Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği – Küresel Eylem Grubu (KEG) – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) – MAZLUMDER – Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) – Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) – Sosyalist Parti – Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) – Yeşiller Partisi
05.02.2009 – İstanbul – Basın Açıklaması
Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlar,
Önümüzdeki Nisan ayının başında NATO, kuruluşunun 60. yılını kutlayacak.
NATO’cular, NATO üyesi ülkelerin devlet erkânı, generaller, komuta kademeleri bir araya gelerek 60 yılı kutlayacaklar.
Kutladıkları, kan dolu 60 yıl. Kutladıkları, dünya halkları, dünya yoksulları için acı, gözyaşı, kimyasal silahlar, emperyalist işgallerle dolu 60 yıl.
NATO, İkinci Dünya Savaşının hemen ardından, 4 Nisan 1949’da, emperyalist güçler tarafından dünyayı yeniden tasarlamak, büyük devletlerin uluslararası çıkarlarını garanti altına almak için kuruldu.
Bütün savaş araçları gibi, NATO’nun da varlığını sürdürebilmesi için hep bir düşmana ihtiyacı oldu.
Bu nedenle de, 1991 yılında SSCB’nin çözülmesinin ardından kendine yeni düşmanlar yarattı.
Görev tanımına önce, “Teröre karşı mücadeleyi”, ardından da “Enerji hatlarının güvenliğinin garanti altına alınmasını” ekledi.Her iki vurguyu da, ABD’nin, Afganistan ve Irak işgalleri öncesi propagandalarından hatırlıyoruz.
Kuşkusuz, bu bir tesadüf değil.
Değerli basın mensupları,
NATO, her şeyden önce bir suç örgütüdür. ABD emperyalizminin, dünya çapındaki işgal ve savaş politikalarını, NATO üyesi ülkeler aracılığıyla meşrulaştırma aracıdır.
NATO, ABD’nin savaş ve işgal maliyetlerinin üye ülkelerle paylaşılmasının aracıdır.
1950 Kore işgali; 1990’da Körfez krizi; 1998-1999’da Kosova’nın bombalanması ve işgali ve son olarak 2001’den beri Afganistan’ın işgali, NATO’nun işlediği işgal, savaş ve insanlık suçları manzarasının sadece küçük bir bölümü.
NATO’cular NATO’nun kuruluş yıldönümünü varsın kutlasınlar.
Biz tüm dünyada, işgallere karşı çıkanlar, emperyalizme karşı mücadele edenler, barışı, halkların kardeşliğini savunanlar olarak NATO’nun yenilgisi, NATO’nun dağıtılması için verdiğimiz mücadeleyi büyüterek, NATO’cuların sevinçlerini kursaklarında bırakacağız.
4 Nisan’da, başta Avrupa’da olmak üzere tüm dünyada sokaklara çıkacağız. Eylemler örgütleyeceğiz. NATO’yu teşhir edeceğiz.Bizler, “NATO’ya hayır” kampanyasında bir araya gelen ve 4 Nisan’da İstanbul’da büyük bir miting örgütleyecek olan kurumlar, örgütler, partiler, emek ve meslek örgütleri, inisiyatifler olarak NATO’nun dağıtılması gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli basın mensupları,
NATO dağıtılmalıdır.
Çünkü NATO yoksul ülkeler üzerinde baskı aracıdır. NATO silah tacirlerinin birliğidir. NATO bir nükleer yıkım odağıdır.
Bizler, NATO’nun dağıtılmasını istiyoruz, çünkü NATO etnik kışkırtıcılık suçunu işleyen bir örgüttür.
Balkanlar’da çok yakın bir zamanda yaşanan örnek, hâlâ hafızalarımızda. NATO Balkanlarda gerçekleştireceği askeri müdahalelere bahaneler yaratmak için bu bölgede etnik savaşları kışkırttı.
Bunun ardından düzenlenen NATO müdahaleleri, kamuoyuna etnik gruplar arasındaki ihtilafları çözmenin bir yolu olarak tanıtıldı. NATO’nun asıl amacı, üyesi olan ülkelerin ve bunların müttefiki olan firmaların etki alanlarını genişletmektir.
NATO sivillerin katilidir. Bu yüzden dağıtılmalıdır. NATO, Yugoslavya’ya yaptığı 35 bin hava saldırısında 1200 savaş uçağı ve helikopter kullandı.
Uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, okulları, hastaneleri, köprüleri, demiryollarını, su iletim şebekelerini, vurdu. Binlerce sivil öldü, en az 6 bin kişi yaralandı.
ABD, 11 Eylül’den sonra Afganistan’da sürdürdüğü işgali NATO’ya devretti. Afganistan’da NATO saldırılarında yüzlerce çocuk öldü. 2007 yılına kadar 10 bini aşkın sivil öldürüldü. Sadece 2007 yılı içinde, Afganistan’da 8 binden fazla sivil, işgalin sonucu olarak yaşamını kaybetti.
Değerli basın emekçileri, değerli arkadaşlar,
NATO yasaklanmış silahları kullanan bir suç örgütüdür. Bu yüzden dağıtılmalıdır.
NATO uluslararası sözleşme ve bildirgelerle kullanımı yasaklanmış olan silahları kullanıyor.
NATO’nun üzerinde durmak zorunda olduğumuz bir başka özelliği daha var: NATO kontrgerilla demektir. Gladio demektir. Askeri darbeler demektir.
NATO 50’lerin başında, kuruluşundan hemen sonra, CIA’nin isteği üzerine, en az 16 Avrupa ülkesinde paramiliter, yasa dışı hücreler kurdu.
Gladio adıyla tanınan bu örgütler 40 yıl boyunca toplumsal muhalefetleri hedef alan operasyonlar düzenledi.
Latin Amerika ülkelerinden Türkiye’ye, toplumsal muhalefeti bastırmak için örgütlenen tüm askeri darbelerde NATO’nun da parmağı var.
Bizler, NATO’dan söz ederken, dışarıda, soyut bir işgalci güçten söz etmiyoruz. NATO, üye ülkelerin askeri gücünün toplamıdır. Kurucu üyeleri İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, ABD, Kanada, İtalya, Danimarka, Norveç, Portekiz, İzlanda’ydı. Bugün 26 üyesi var. Türkiye, NATO üyesidir.
Türkiye, NATO’ya üye olmak sevdasıyla daha üye olmadan Kore savaşına katıldı. Bine yakın asker ABD’nin çıkarları uğruna Kore’de öldü. Ödül, Türkiye’nin NATO’ya kabul edilmesi oldu. Türkiye tüm NATO operasyonlarına gönüllü bir biçimde katıldı. Bugün, Afganistan’daki ABD-NATO işgalinde rol alan Türkiye, NATO ülkeleri arasında üçüncü büyük orduya sahiptir.
Üye ülkeler, sorunlarını askeri yöntemlerle çözmek konusunda NATO’dan güç alıyorlar.
Türkiye’nin de Kürt sorununda, demokratik siyasal çözüm yerine, her seferinde savaş yöntemlerini tercih etmesi, barışçıl adımlar yerine sınır ötesi harekâtları, bombardımanları tercih etmesinde NATO’nun önemli bir etken olduğu çok açık.
Bir başka işgal meraklısı ülke de NATO üyesi olmamasına karşın NATO üyesi ABD ve Türkiye ile stratejik ittifaklar kuran İsrail’dir.
İsrail uçakları, 1996 yılında yapılan gizli anlaşmalarla bir NATO üssü olan Konya’da eğitim görüyor. Üç ülke uçak ve gemileri Türkiye ve İsrail kara suları ve hava sahasında ortak manevralar yapıyor.
Geçen ay Gazze’ye saldıran, üçte biri çocuk yaklaşık 1300 Filistinliyi öldüren İsrail’e bu cüreti veren, NATO’nun iki büyük gücü, ABD ve Türkiye’dir.
NATO’yu istediği gibi kullanan ABD, 11 Eylül’den hemen sonra Afganistan ve Irak işgalleriyle, soykırım suçu işledi. Irak’ta ABD işgali, yüz binlerce Iraklının ölümü, milyonlarca Iraklının topraklarını terk etmesiyle sonuçlandı.
Değerli basın mensupları,
NATO’nun 60. yılını kutlamasına izin vermeyeceğiz. NATO’nun suçlarını, cinayetlerini, işgallerini, darbelerini, suikastlarını, kontrgerilla örgütlenmelerini tüm kampanyamız boyunca NATO severlerin önüne sereceğiz.
NATO’yu teşhir edeceğiz.
Sadece NATO’yu teşhir etmekle, “NATO dağıtılsın” demekle yetinmeyeceğiz.
Bizler, Türkiye’nin NATO’dan derhal çıkması gerektiğini savunuyoruz.
Bizler, Türkiye’nin NATO’nun parçası olarak görev yaptığı Afganistan’dan derhal çekilmesini istiyoruz.
İzmir’de, Konya’da, Şile’de, Balıkesir ve Marmaris’te bulunan NATO üslerinin derhal kapatılmasını istiyoruz.
Varsın NATO’cular kuruluşlarını kutlasınlar. NATO Afganistan’da yenilmek üzere. Yedi yıllık işgale rağmen, ABD ve NATO’ya bağlı Karzai hükümeti Afganistan’ın sadece yüzde 30’unu kontrol edebiliyor. Afganistan’da NATO’nun durumu her geçen gün kötüye gidiyor.
4 Nisan’da, tüm dünyanın savaş ve NATO karşıtları olarak sokaklarda olacağız. NATO’nun yenilgisini hızlandıracağız.
NATO’ya Hayır!
Tahsin Yeşildere
Katılan Kurumlar: Antikapitalist, BarışaRock İnisiyatifi, Barışa Pedal Grubu, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Emek Partisi, (EMEP), Emekçi Hareket Partisi(EHP), Ezilenlerin Sosyalist Platformu(ESP), Filistin Halkı ile Dayanışma Derneği, Genç Siviller, Halk Cephesi, HOMUR Karikatür ve Mizah Grubu, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De Girişimi, İnsan Hakları Derneği (IHD), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu(KESK), Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Küresel Eylem Grubu(KEG), MAZLUMDER, Özgürlük ve Dayanışma Partisi(ÖDP), Sosyalist Parti, Sosyalist Demokrasi Partisi(SDP), Sosyal Demokrasi Vakfı(SODEV), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Yeşiller Partisi
27.02.2009 – İstanbul – Yazılı Basın Açıklaması
SAVAŞ SUÇLULARIYLA İŞBİRLİĞİNE HAYIR!
ABD’nin Irak’tan çekilme planında, Türkiye’nin en önemli destekçi ülke olacağına dair bilgiler geliyor. Önümüzdeki 16 ay içinde Irak’tan askerlerinin büyük kısmını çekeceğini açıklayan ABD, bunu emperyalist savaş politikalarından vazgeçtiği için değil, esas olarak ilk hedef ilan ettiği Afganistan’da yenilmek üzere olan NATO’nun taşeronluğunda sürdürdüğü işgali derinleştirmek ve yaymak için yapıyor.
ABD, işgalin bir insanlık suçu olduğunu kabul ettiği için değil, Irak’ı Irak olmaktan çıkardığı ve orada yağmalanacak, gasp edilecek bir şey bırakmadığı için çekiliyor. Altı yılda yarattığı yıkımın, uyguladığı ölçüsüz şiddetin boyutlarını artık aşması mümkün olmadığı, Felluce’nin üçte birini yok ettiği, yüz binlerce insanı öldürdüğü için çekiliyor.
Irak’ı toplu mezara dönüştüren ABD, bütün dünya halklarının haklı tepkisini ve öfkesini toplamış olarak çekiliyor! Barış duygusu güçlensin ve halklar kendi kaderlerini kendileri belirlesin diye değil, mağlup olmak üzere olduğu Afganistan’daki savaşı kazanmanın yolu, Irak’taki askerlerini Afganistan’da kullanmaktan geçtiği için Irak’tan çekiliyor.
ABD Irak’tan çekilirken, Türkiye’de limanları, köprüleri, üs ve havaalanlarını kullanmaya hazırlanıyor. Bazı Hükümet yetkilileri de bu konudan söz etti.
Bizi ABD’nin savaş suçlarına ortak etmeyin!
Hükümete sesleniyoruz:
ABD’nin Irak’a saldırısı daha başlamadan, işgalin kanlı sonuçlarına dikkat çeken savaş karşıtları olarak, insanlık suçları işlemiş ABD ordusu ve askerlerine Türkiye’nin kolaylaştırıcı olanaklarını sunmasına kesinlikle karşıyız ve buna izin vermemek için elimizden geleni yapacağız.
Biz ABD’nin savaş yalanlarını hiç unutmadık. Hani, nerede, Irak’ta var olduğu söylenen kitle imha silahları? O yalanlara buradan da ortak olup Türkiye’yi bu alçak işgale ortak etmeye çalışan ‘Bush’tan çok Amerikancıları’ daha unutmadık. Türkiye halkları ve savaş karşıtları olarak, 1 Mart 2003’te püskürttüğümüz suç ortaklığını bugün de reddediyoruz. 1 Mart’ta ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a girmesini nasıl engellediysek, bugün de Türkiye üzerinden Irak’tan çekilmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz!
Yetkililere sesleniyoruz:
Üsleri, havaalanlarını, limanları Irak halkının katillerine kullandırmayın. Davos’ta, İsrail Devlet Başkanı’na, “Siz insan öldürmesini iyi bilirsiniz” diyenler, insan öldürmenin, toplu katliamın, yalanlara dayalı işgallerin uzmanı ABD’nin Irak’tan çekilmek için Türkiye’yi kullanmasının suç ortaklığını nasıl yapar? Afganistan’da daha fazla kan dökmenin hesabını yapan ve bu işe Türkiye’yi de ortak etmeye çalışan ABD’nin maşası olmayın!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu
20.03.2009 – İstanbul – Yazılı Basın Açıklaması
Irak’ta işgal bugün başlamıştı, altı yıldır sürüyor…
Bush, Irak’ın işgal edilmesi emrini altı sene önce bugün vermişti. Irak, altı sene önce bugün, hava saldırısıyla bombalanmaya başlandı. Binlerce ton bomba yağdırıldı insanların, çevrenin, kültürün ve tarihin üzerine…
ABD’nin “yeni muhafazakârlar” olarak adlandırılan yöneticileri, terörü önlemek, El Kaide’yi yok etmek ve kitle imha silahlarını ele geçirmek için Irak’a saldırmak zorunda olduklarını iddia ediyorlardı. Ama bunların hepsi yalandı. Tüm dünya biliyordu ki, Irak’ın 11 Eylül’de İkiz Kulelere düzenlenen saldırıyla bir ilgisi yoktu. El Kaide ile Saddam Hüseyin’in her hangi bir bağlantısı yoktu. Irak’ın kitle imha silahları yoktu.
Bush ve emperyalistler en büyük insanlık yalanlarından birisini, işgallerine, saldırganlıklarına dünyayı ikna etmek, ABD halkının savaşa karşı çıkmasını engellemek için, TV ekranlarından, gazetelerden gözümüzün içine baka baka söylediler.
20 Mart 2003’de başlayan Irak işgali, yüz binlerce Iraklının ölümüne, bir o kadarının da sakat kalmasına neden oldu. Yüz binlerce Iraklı çocuk, kadın ve yaşlı, işkenceyle, tecavüzle, toplu kıyımlarla katledildiler. Irak işgalinin kısa tarihi, Bush ve ABD emperyalizminin işlediği savaş ve insanlık suçlarının tarihidir.
Bazı isimler ABD’nin Irak’ta işlediği insanlık suçlarını kanıtlayan kodlara dönüştü.
Guantanamo: ABD’nin işkenceci yüzünün kanıtı oldu.
Ebu Garip cezaevi: Tüm insanlığı öfkelendiren kibirli emperyalistlerin işkence suçlarının, insanlık suçlarının kanıtı oldu.
Felluce: ABD’nin soykırım düzeyinde, kimyasal silah kullanarak koca bir şehrin üçte birini, içinde yaşayan insanlarıyla birlikte öldürmesinin simgesi oldu.
ABD’nin işgal politikaları dünyayı daha güvenli bir yer haline getirmedi…
Irak, son altı yıldır, yalanlara dayatılarak başlatılan işgalin ikiyüzlülüğünü teşhir eden bir ülke durumunda. Irak’ın alt yapısı yok edildi, eğitim ve sağlık gibi en temel hizmetler görülemiyor. İşsizlik, yoksulluk ve eşitsizlik işgal öncesinden çok daha geri bir noktada.
Bush’tan sonra Başkan olan Obama, Irak’tan geri çekilmeyi taahhüt etmiş olsa da ABD’nin 130 bin askeri hala Irak’ta işgal gücü olarak bulunuyor. ABD’nin işgal politikaları terörü önlemek için değil, sistemli bir emperyal terörün, bir devlet ‘terörünün süper şovunu’ gerçekleştirmek için başlatıldı. Afganistan’da ve Irak’ta bu ‘terör şovu’ hala devam ediyor.
ABD’nin saldırganlığı, savaş ve yayılmacılığa dayalı politikaları, keyfi terör tanımı, bölgesel hegemonya kurma peşinde koşan bir dizi ülkenin saldırganlık dozunu da yükseltti. İsrail, Filistin’in yanı sıra Lübnan’a da saldırdı. Geçtiğimiz aylarda Gazze’ye saldırarak 1300 Filistinliyi öldürdü. Hindistan ve Pakistan arasında çelişkiler arttı. Türkiye, Kürt hareketini bahane ederek havadan ve karadan sınır ötesi harekâtlar düzenlemeye devam ediyor.
Rusya, Gürcistan, Osetya arasında geçen yılın sonunda yaşanan ve ABD’nin hızla müdahil olduğu kısa süreli savaş, işgal politikalarının büyük devletleri de içine alarak hızla derinleşebileceğini kanıtladı.
Son 6 yıl, savaşa, işgale karşı direnişin de tarihidir…
ABD 1950-90’lar arasındaki, askeri liderliğini garanti altına almanın, sürekli silahlanmaya dayalı bir sanayileşme girdabına girmenin bedelini, Almanya ve Japonya gibi ekonomik büyümesini askeri alanlar dışındaki sanayilere de yaslanarak güçlendiren ülkelerle eşitlenmeye başlayarak ödedi. Bu ülkelerin NATO şemsiyesi altında ABD hegemonyasını kabul etmek için gerekçeleri kalmadı.
“Önleyici savaş doktrini” gibi eğilimler, Bush’tan önce sözü edilmeye başlayan, ABD’nin, nispi ekonomik zayıflığını telafi etmek için rakipsiz askeri üstünlüğünü öne süren dönemin politik argümanı olarak öne çıktı. İslam düşmanlığı, terör tarifinin ABD çıkarları lehine kullanılabilir şekilde yeniden yapılması, kitle imha silahları paranoyası, savaşı meşrulaştırmaya yarayan argümanlar oldu.
ABD 1991’de Irak’ı, 1990’larda Yugoslavya’yı bombaladı. 1999’da Kosova, NATO şemsiyesinde işgal edildi. Irak 1998’de bir kez daha bombalandı. 11 Eylül 2001 saldırısının ardından önce Afganistan ve ondan bir süre sonra da 2003 yılında Irak işgali başladı.
Son altı yıl, sadece bir işgaller tarihi değil. Aynı zamanda savaşa, işgale karşı direnişin de tarihidir. Ne Afganistan ne de Irak halkı ABD’ye teslim olmadı. Filistin ve Lübnan İsrail’e teslim olmadı. Bizler, ABD’den Japonya’ya, Türkiye’den İngiltere, İtalya ve İspanya’ya kadar, işgal yalanlarına karşı büyük bir küresel savaş karşıtı hareket örgütleyerek mücadele ettik.
15 Şubat 2003 günü, gelmiş geçmiş en büyük eş zamanlı ve milyonlarca insanın katıldığı küresel savaş karşıtı eylem günü oldu. 1 Mart 2003’te, dünya savaş karşıtı hareketten aldığımız güçle, TBMM’nin ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a saldırmasına izin veren tezkereyi engelledik.
Küresel savaş karşıtı dayanışma, her gün, “Irak halkı yalnız değildir” demeye devam etti. “ABD Afganistan’dan defol” sloganından asla vazgeçmedik. Bu işgallerin unutulmasına, ABD ve müttefiklerinin kibirli saldırganlığının, bir taşeron ve bir suç örgütü olan NATO’nun cinayetlerinin unutulmasına asla izin vermedik. Şimdi, yine, işgale karşı mücadeleye devam ediyoruz.
— ABD Irak’tan derhal çekilmelidir.
— Bütün savaş suçlarının hesabı verilmelidir. Bush ve şürekâsı yargılanmalıdır.
— ABD ve NATO ve NATO kapsamında Afganistan’da “görev yapan” Türkiye Afganistan’dan çekilmelidir.
— Tüm halkları kendi kaderlerini kendileri belirlemelidir.
IRAK’TA İŞGALE SON!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu
31.03.2009 – İstanbul- Basın Açıklaması
60 YILLIK SUÇ ÖRGÜTÜ NATO DAĞITILSIN!
Bundan 60 yıl önce kuruldu emperyalistlerin suç örgütü NATO. Ve 1952 yılında Türkiye NATO üyesi oldu. Ne pahasına? Kore’ye asker göndererek, emperyalistlerin çıkarları için binlerce insanımızın canını kaybetme pahasına.
60 yıldır dünyaya kan, yıkım ve gözyaşından başka bir şey vermediler. Ve 4 Nisan’da 60 yıllık işgallerle, katliamlarla, savaşlarla dolu tarihlerini kutlayacaklar.
NATO son yüzyılın en büyük katliamlarının baş aktörlerinden oldu. Adım attığı her yerde savaş, kargaşa, adaletsizlik, ahlaksızlık hakim oldu, birçok ülkede emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda düzenlediği tertiplerle yönetimlere el koydu ya da askeri cuntaların zeminini hazırladı.
On binlerce insanı öldüren, ölümüne neden olan hala dünyanın birçok yerinde can almaya devam eden NATO halkların katilidir. Balkanlarda gerçekleştireceği askeri müdahalelere zemin yaratmak adına etnik savaşları kışkırtmıştır. Yugoslavya’ya yaptığı 35 bin hava saldırısında uluslararası hukuka aykırı olarak hastane, köprü, su şebekeleri gibi birçok yeri bombalayan ve binlerce insanı yaralayan, öldürendir. Afganistan’da yüzlercesi çocuk 10 bin insanı öldürdü hala öldürüyor.
NATO kanlı olduğu kadar karanlık bir tarihinde sahibidir. NATO üyesi ülkelerden başlayarak neredeyse emperyalist ve işbirlikçi tüm ülkelerde kontrgerilla örgütlenmelerini kuran-kurduran halklara karşı sayısız katliam, provokasyon düzenleyen bir örgüttür. Ülkemizde 6–7 Eylül’den Gazi’ ye yaşanan hemen tüm katliamlarda bu kontrgerilla
örgütlenmeleri ve NATO’yu savunan onun bir parçası olan tüm iktidarlar sorumludur.
NATO dağıtılmalıdır çünkü
. NATO bir suç örgütüdür.
· NATO, Dünya genelinde emperyalistlerin askeri saldırılarının ve bunların meşrulaştırıldığı, planlandığı bir örgüttür.
· NATO, Üye ülkelerdeki işbirlikçi iktidarlar aracılığı ile demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasının, işkence ve insan hakları ihlallerinin kaynağı olmuştur.
· NATO, yaşamı ve çevreyi tehdit etmektedir.
· NATO, Üye ülkelerin artan askeri harcamaları ile ekonomik bağımsızlığını yitirmelerine, sosyal hakların gelişmemesine ve var olanların gerilemesine neden olmaktadır.
· NATO, askeri üsleri ile halklara karşı bir tehdittir.
· NATO, ABD’nin bölgesel ve dünya genelinde politika ve beklentilerinin şekillendiği bir örgüttür.
· NATO, savaş, ölüm, nükleer silah, şiddet, tehlike, yoksulluk, taciz, işgal demektir.
· NATO, yalnızca üye ülkelerde değil diğer ülkelerde de gizli kontrgerilla örgütlenmeleri oluşturarak darbe ortamları yaratan ve bizzat darbeler örgütleyendir.
. NATO, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı bağımsızlık mücadelesi yürüten ulusal ve sınıfsal kurtuluş mücadelelerine karşı katliamlar, provokasyonlar düzenleyen bir örgüttür.
· NATO, etnik kışkırtıcıdır. Irkçıdır, ayrımcıdır, adaletsizdir.
Türkiye, Afganistan’da bulunan NATO işgal güçlerinin komutanlığını yapmıştır. Türkiye Afganistan’da NATO’nun taşeronluğunu yaptığı ABD işgalinin bir parçası olmaktan vazgeçmelidir. Yalnızca Afganistan değil, NATO’nun dünya halklarına karşı işlediği birçok suça Türkiye siyasi iktidarı da ortak olmuştur. Türkiye derhal NATO’dan çekilmelidir, NATO üsleri kapatılmalıdır…
NATO suç örgütüne karşı çıkmak, ona karşı mücadele etmek işçilerin emekçilerin ve dünya halklarının, demokrasi ve özgürlük güçlerinin görevidir. NATO var oldukça kan ve gözyaşı da var olacaktır.
NATO suç örgütüne karşı birleşelim. NATO suç örgütüne karşı mücadelemizi yükseltelim. Bu kanlı örgütün 60. Yılını kutlayacağı 4 Nisan’da Kadıköy’de yapacağımızı mitingde gelin hep birlikte haykıralım:
NATO SUÇ ÖRGÜTÜDÜR DERHAL DAĞITILMALIDIR!
NATO Karşıtı Birlik
02.04.2009 – İstanbul- Basın Açıklaması
Değerli basın emekçileri, savaş karşıtları, küresel barış ve adalet umudunun takipçileri, dostlarımız. . .
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu ile Barış ve Şiddetsizlik İçin Evrensel Yürüyüş Hareketi’nin ortaklaşa düzenlediği Barış İşareti eylemine hepiniz hoş geldiniz.
Savaş politikalarının insanı, doğayı ve tüm canlıları maruz bıraktığı şiddet ve yarattığı muazzam tahribat gözlerimizin önünde. Irak’ta Filistin’de, Afganistan’da ve dünyanın daha birçok yerinde milyonlarca insan bu dehşet verici politikaların bedelini ödedi ve ödemeye de devam ediyor.
Öte yandan, barışın ortak diliyle tarihi değiştirmeye kararlı milyonlar da dünyanın dört bir yanında inatla başka bir dünyanın mümkün olduğunu savunmaya ve bu inanç doğrultusunda bıkmadan, yorulmadan, cesaretle mücadele etmeye devam ediyorlar.
Bugün gerçekleştirdiğimiz BARIŞ İŞARETİ bizler için, hem bu mücadelenin hem de savaş politikalarına kurban edilen, üzerlerine bombalar yağdırılan, özgürlükleri ellerinden alınan, yerlerinden yurtlarından edilen, evleri ve ülkeleri yağmalanan milyonlarca masum insanın savaşsız bir dünya umudunun bir simgesi.
Değerli basın emekçileri, değerli arkadaşlar,
Önümüzdeki günlerde 60. kuruluş yılını kutlayacak olan dünyanın en büyük organize suç örgütü NATO, 60 yıldan bu yana savaş politikaları üretiyor. Onlar NATO’nun kuruluş yıldönümünü kutlarken biz; tüm dünyada savaşa, işgallere karşı çıkanlar, emperyalizme karşı mücadele edenler, barışı, halkların kardeşliğini savunanlar olarak NATO’nun dağıtılması talebiyle 4 Nisan’da tüm dünyada sokaklarda olacağız.
Bizler, “NATO’ya Hayır, Savaşa Hayır” kampanyasında bir araya gelen ve 4 Nisan’da Kadıköy’de büyük bir miting örgütleyecek olan kurumlar, örgütler, partiler, emek ve meslek örgütleri, inisiyatifler olarak NATO’nun suçlarını, cinayetlerini, işgallerini, darbelerini, suikastlarını, paramiliter örgütlenmelerini teşhir edeceğiz.
Bizler, Türkiye’nin NATO’dan derhal çıkması gerektiğini savunuyoruz.
Bizler, Türkiye’nin NATO’nun parçası olarak görev yaptığı Afganistan’dan derhal çekilmesini istiyoruz.
İzmir’de, Konya’da, Şile’de, Balıkesir ve Marmaris’te bulunan NATO üslerinin derhal kapatılmasını istiyoruz.
Değerli basın emekçileri, değerli arkadaşlar,
Bugün barışın sesini bir kez de BARIŞ İŞARETİ’NİN simgesel gücüyle haykırmak için buradayız. Dünyanın tüm halklarını NATO yıldızı yerine BARIŞ İŞARETİ’NİN etrafında birleşmeye çağırıyoruz.
Bu vesileyle tüm savaş ve NATO karşıtlarını 4 Nisan Cumartesi günü saat 13.00’te KADIKÖY’DE gerçekleştirilecek “NATO’ya Hayır!” mitingine katılmaya davet ediyoruz.
Savaşsız bir dünya mümkün! NATO’ya Hayır! Savaşa Hayır!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına
Görkem Yeltan
04.04.2009 – İstanbul- Miting
60 YILLIK SUÇ ÖRGÜTÜ NATO DAĞITILMALIDIR!
Emperyalizm adına savaşlar yürüten, dünya halklarının düşmanı NATO, 4 Nisan’da 60. yılını kutlayacak.
NATO, 60 yıllık tarihi boyunca demokrasiden, halklardan, halkların huzur ve güvenliğinden yana yaptığı tek bir şey olmamış tersine, nerede emperyalizme karşı bir direniş, mücadele yaşandıysa, onu ezme görevi üstlenmiştir. Dün bu görevini “komünist bloka karşı” olma gerekçesiyle yerine getirirken, bugün aynı işlevi “teröre karşı savaş” diyerek devam ettirmektedir.
NATO’yu sadece orduların birleşmesinden meydana gelen askeri bir örgüt olarak görmüyoruz. NATO, aynı zamanda halklara karşı politik bir KARARGÂH gibi çalışmaktadır da. Ulusal ve sosyal kurtuluş savaşlarına, halkların isyanlarına karşı, dünya çapındaki halk düşmanı politikaların çoğu NATO Zirvelerinde kararlaştırılmaktadır.
NATO 1990’lardan itibaren açıktan Amerikanın liderliğinde ve Amerikan stratejileri doğrultusunda hareket etmeye başlamıştır. Şimdi adına methiyeler düzülen, dünyanın neredeyse her karışında halklara karşı suç işleyen ABD emperyalizminin yeni başkanı OBAMA Türkiye’ye geliyor. Yine halklara karşı yürüteceği savaşta Türkiye işbirlikçi iktidarını kullanmak bu doğrultuda yeni pazarlıklar yapmak için geliyor OBAMA. Bizler bu ülkenin Anti-emperyasilt güçleri olarak yüksek sesle haykırıyoruz; OBAMA defol, kanlı ayaklarınla kirletme topraklarımızı.
Kuruluşunun 60. Yılında bu halk düşmanı örgütü iyi tanıyalım:
NATO (Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü), 4 Nisan 1949’da, “komünizm tehlikesi”ne karşı kapitalist dünyayı savunma gerekçesiyle kurulmuştur
. Ancak NATO, hiç bir dönem bir savunma örgütü olmamış; amacı, sosyalist ülkelere karşı saldırılar örgütlemek ve emperyalist ülkeler için yeni pazar alanları yaratmak olmuştur.
Kurucu üyeleri ABD, Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere, İtalya, İzlanda, Kanada, Lüksemburg, Norveç ve Portekiz’dir. 1952’de Türkiye ve Yunanistan, 1954’te de Federal Almanya NATO’yu oluşturan ülkelere katıldılar.
NATO; kontrgerillaların merkez karargâhıdır!
NATO, 1999’da Kosova’nın işgaline kadar hiçbir açık savaşta doğrudan yer almamıştır. Gerçekte ise o hep doğrudan veya dolaylı savaşların içinde olmuştur.
NATO emperyalist sistemden sosyalist sisteme yöneltilen saldırıların merkezidir. Sosyalist ülkeleri yıkmak için komplolar ve provokasyonlar organize etmek NATO’nun işlevlerinden biri olmuştur.
NATO, emperyalizmin sömürge ve yeni sömürgesi olan ülkelerde anti-komünist hareketler ve kontrgerilla teşkilatlarını örgütlemiştir. Bu kapsamda İtalya’da Gladio, Fransa’da Rüzgar Gülü, Belçika’da Kılıç, Hollanda’da Namuslu Hollandalılar, Avusturya’da Gezici Spor ve Dostluk Birliği, Yunanistan’da Koyun Postu, ülkemizde ise Özel Harp Dairesi adlı kontrgerilla örgütleri kurulmuştur. Bu örgütler NATO’ya bağlı, merkezi bir koordinasyon içinde çalışmış, legal olarak özel komando ve illegal olarak da sivil kontrgerilla örgütlenmeleri şeklinde organize edilmiştir.
Kontrgerillanın örgütlenmesinde birçok yerde ikinci paylaşım savaşında yenilgiye uğratılmış olan Nazi artıkları kullanılmıştır. Dünya halklarına karşı işlenen binlerce suçun, provokasyon, komplo ve katliamın arkasında NATO eliyle kurulan bu KONTRGERİLLA örgütlenmeleri vardır.
1970’li yıllar boyunca NATO, Amerikanın önderliğinde, CIA ve diğer emperyalist gizli servislerle birlikte, yeni sömürge ülkelerde FAŞİST CUNTALARI örgütlemiştir. Binlerce insan bu cuntalar tarafından işkencelerden geçirilmiş, gözaltında kaybedilmiş, tutuklanmış, faili meçhuller, bombalamalar, kitlesel tecavüzler yaşanmış, ölüm mangaları kurulmuştur.
1980’li yıllarda ise emperyalist sistemin ‘demokratikleşme’ manevraları gereği, katliamcı generallere sivil elbiseler giydirilerek anti-faşist, anti-emperyalist mücadeleler boğulmaya çalışılmıştır.
NATO’nun yeni yüzü de kanlıdır:
Sosyalist sistemin yıkılmasıyla birlikte NATO yeni işlevler yüklenerek, daha da genişletilmiştir. 1991’de kabul edilen “Stratejik Kavram” isimli bir belgeyle, NATO’nun temel görevi; “Avrupa’da istikrarlı güven ortamı yaratmak, NATO üyelerini hedef alan tehditler karşısında caydırıcı olmak, saldırı olursa müttefikleri savunmak, Avrupa’da stratejik dengeyi korumak…” olarak, yeniden belirlenmiştir.
1990’ların başından itibaren NATO’nun “yeniden yapılandırma” süreci hızlandırılmış “Kriz bölgelerine” daha “hızlı” müdahale edebilmek için “ortak görev gücü” oluşturulmuştur. NATO üyesi ülkelerin asker sayısı azaltılarak, orduları modernleştirilmiş, genişletilme kapsamında 1999’da Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti, 2004’de Estonya, Litvanya, Letonya, Slovenya, Slovakya, Bulgaristan, Romanya NATO’ya alınmıştır.
“kriz bölgeleri”, “ortak görev gücü” gibi, NATO’nun rolünü gizlemeye yönelik kavramların karşılığı: NATO, nerede emperyalist sistemin çıkarlarını tehdit eden bir gelişme olursa, oraya müdahale etmektir. Emperyalizm, kendi karşı-devrimci ordusuna bu “yetkiyi” tanımıştır.
Dünyanın neresinde olursa olsun emperyalizm için “terörizm”, “kitle imha silahlarının bulunması”, “etnik ve bölgesel çatışmalar” gibi gelişmeler, NATO için saldırı bahanesi olarak kabul edilmiştir.
1991’deki NATO Zirvesi’nde “Rusya’da ve eski sosyalist ülkelerde karışıklıklar”, “Ortadoğu ve Akdeniz’in güneyindeki ülkelerden gelebilecek tehditler” de NATO’nun müdahale kapsamında sayıldı. Buna göre, Yugoslavya, İran, Irak, Suriye, Libya NATO’nun yeni “tehdit odakları” olarak belirlendi. Emperyalistler için en büyük tehdit kaynağı, emperyalist pazarın dışında kalmakta ısrar eden devletler, ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadeleleridir.
NATO Yugoslavya’da gerçek yüzünü göstermiştir:
Yeni NATO stratejinin ilk pratiği, Yugoslavya’ya yönelik saldırı olmuştur. Yugoslavya önce borç batağının içine çekilerek, çökertildi. 90’lı yıllardan itibaren Yugoslavya’yı oluşturan Makedonya, Slovenya, Hırvatistan Avrupa emperyalistlerinin açık kışkırtmalarıyla “bağımsızlıklarını” ilan ettiler. Yugoslavya, Kosova sorunu temelinde emperyalistlerin müdahale edeceği bir duruma getirildi. NATO “Kosova Barış Gücü”(KFOR) adı altında 24 Mart-12 Haziran arasında Kosova’yı İŞGAL etmiştir.
Amerikan askeri örgütüne dönüştürülen NATO
11 Eylül 2001’le birlikte, emperyalist ülkelerde içte ‘anti-terör’ yasalarıyla demokratik hak ve özgürlükler rafa kaldırılırken, dışta ise ‘teröre karşı savaş’ demagojileriyle, emperyalizme boyun eğmeyen ülkelere, örgütlere karşı Kara Listeler oluşturuldu. NATO bu ülkelere ve örgütlere boyun eğdirilmesinde de yine önemli bir konumda olacaktı. Gladio yöntemleri ve zihniyeti, gerek ABD’de ve Avrupa’da, gerekse de diğer ülkelerde, çeşitli biçimlerde yeniden devreye sokuldu.
NATO zirvelerinde “ya boyun eğme, ya ölüm” içeriğinde kararlar alındı. Bu politikalarla Türkiye’deki F Tipi tecrit hücrelerinin, Guantanamo, Ebu Gureyp, Bagram gibi Nazi Kamplarının tüm dünyaya yayılması hedeflenmiştir.
2000’lerin başından itibaren NATO tamamen, ABD’nin halklara karşı açtığı savaşın dünya ölçeğinde yürütücüsü haline gelmiştir. Bu doğrultuda da 2002’de Afganistan’ın işgal edilmesi görevi NATO’ya verilmiştir. Irak’ın işgalinde ise, doğrudan katılmasa da, pek çok NATO üyesi ülke Irak’a asker göndermiştir.
2004 Haziran’ında İstanbul’da yapılan NATO Zirvesi’nde de, NATO’nun Asya’da genişletilmesi, Ortadoğu’da ABD işgalinin yaygınlaştırılması ve kalıcılaştırılması, Türkiye başta olmak üzere işbirlikçi ülkelerin daha aktif olarak kullanılması kararlaştırılmıştır.
Emperyalizmin devasa askeri örgütü, halkların gücü karşısında bir cücedir
NATO, her dönem emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda faaliyet yürütmüştür. Geçmişte Sosyalist Blok tehdit olarak görülürken sonrasında da emperyalist tekellerin çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre düzenlemeler yapılmış, yeni politikalar belirlenmiştir.
NATO üyesi olmak, aynı zamanda emperyalist politikalara da ortak olmaktır. Türkiye’de NATO’ya en ucuz askeri sağlayan, ABD’den sonra en fazla askeri gücü bulunduran ülke olmuştur. ABD Dışişleri Bakanlarından John F. Dulles şöyle demişti: “NATO’ya en ucuz askeri Türkiye sağlıyor. Bir Türk askerinin bize maliyeti 23 cent!”
NATO kararıyla ülkemizde de kontrgerilla örgütlenmeleri kurulmuş, katliamlar, provokasyonlar örgütlenmiştir. NATO anlaşmaları gereğince ülkemizde sayısız üs açılmış, emperyalizmin çıkarları adına Kore’ye, Kosova’ya, Afganistan’a asker gönderilmiştir. NATO’ya hizmet, ABD’ye hizmettir. Türkiye’de 57 yıllık NATO üyeliğiyle, NATO’nun halklara karşı uyguladığı kanlı politikaların ortağı olmuştur. Türkiye bu utançtan kurtulmak için derhal NATO’dan ayrılmalıdır.
NATO, dünyayı emperyalistlerin istedikleri gibi dikensiz bir gül bahçesine çevirmek istese de bu mümkün olamayacaktır. NATO, Afganistan’ı yıllardır en ileri teknolojilerle işgal etmiş olmasına rağmen, halkı teslim alamamıştır.
Emperyalistler NATO şemsiyesi altında, dünya halklarına karşı güçlerini birleştirerek saldırmaktadır. Bunca terör, katliam, işgal yaşanmasına rağmen yine de istedikleri sonucu elde edememektedirler. Emperyalizm tüm güç gösterilerine, üstün teknoloji ve devasa silahlarına rağmen dünya halklarının kurtuluş umudunu öldürememiştir. Emperyalistler, NATO’yu yeniden yapılandırabilir, yeni saldırı politikaları belirleyebilirler. Ancak tarihin akışını değiştiremezler. NATO bir gün, dünya halklarına karşı işlediği suçların hesabını vermek zorunda kalacaktır.
Emperyalistler yenilecek, zafer dünya halklarının olacaktır.
NATO Karşıtı Birlik
06.04.2009 – İstanbul- Basın Açıklaması
Değerli basın emekçileri, sevgili savaş karşıtları,
ABD Başkanı Barak Obama şu dakikalarda Türkiye’de, İstanbul’da. Gazeteler birkaç gündür bulmaca gibi. “Obama Türkiye’ye neden geldi?”
Herkes bu soruyu soruyor.
Üzerinde çok uzun düşünmeye gerek yoktu hâlbuki. Obama’nın Türkiye’ye neden geldiği çok açıktı.
Obama, Türkiye’ye esas olarak tek bir şey için geldi: Afganistan’a Türkiye’den ek asker istemek için.
Evet! Obama ek asker istiyor.
Ek asker istiyor çünkü ABD müttefikleriyle beraber Afganistan’da yeniliyor.
ABD Türkiye’den ek asker istiyor çünkü NATO Afganistan’da perişan olmuş durumda.
Zaten, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le bugün öğle saatlerinde yaptıkları basın açıklamasında, Obama şunları söyledi:
“Afganistan’da Türkiye’nin çabalarını ve ileriye dönük neler yapabileceğini, yeni katkıları ele aldık.”
Evet, değerli basın emekçileri.
4 Nisan’da gerçekleşen NATO zirvesinden sonra yapılan basın açıklamasında, bazı NATO üyesi ülkeler Afganistan’a yeni asker gönderme kararı aldılar. NATO Genel Sekreteri de Hoop Scheffer “Afganistan’da yaklaşan seçimlerin güvenliğini sağlamak üzere gerekli kuvvetleri konuşlandıracağız” dedi. NATO Sekreterinden sonra konuşan İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Türkiye’nin de Afganistan’a ek asker gönderecek ülkeler arasında yer aldığını açıkladı.
Sevgili dostlar,
İşte iki yüzlü diplomasi böyle bir şey. İnsanlar sanki hükümeti, Afganistan’a asker yollasın diye seçmiş gibi, Türkiye’de yaşayan milyonlarca insanın haberi olmadan, Başbakan NATO üyesi ülkeler toplantısında nereye kaç asker göndereceğinin taahhüdünü vermiş bile.
Hangi hakla Afganistan’a asker yollayabiliyorsunuz?
Afganistan’a neden asker yollama ihtiyacı duyuyorsunuz?
Neden ABD’nin Afganistan’da NATO maskesi altında sürdürdüğü işgale ortak oluyorsunuz.
Afganistan yaklaşık yedi yıldır işgal altında. 20 bine yakın sivil Afganlı işgal güçlerince öldürüldü.
Bu katliam görmezden gelinerek ABD ile Afganistan’da sürdürülen işgal ortaklığına derhal son verilmelidir.
NATO zirvesinde Türkiye’nin verdiği taahhütler teker teker açıklanmalıdır.
ABD ve NATO Afganistan’da ne özgürlüğün ne de insan haklarının peşinde.
ABD Afganistan’da dünya hegemonyasını koruma, sağlama alma, Afganistan’dan bir mağlubiyetle dönmeyi engellemenin peşinde.
Türkiye, çeşitli pazarlıklarla ABD’nin dünya hegemonyası için yürüttüğü savaşın ve işgalin parçası yapılmak isteniyor.
Sevgili dostlar,
Biz buna izin vermeyeceğiz!
Obama’ya, “Boşuna geldin, Afganistan’a asker yok” demek için buradayız.
Afganistan’a yeni asker yollanmasına izin vermediğimiz gibi, Afganistan’da görev yapan 1300 Türk askerinin de derhal geri çekilmesini talep ediyoruz.
Irak’ta yüz binlerce, Afganistan’da binlerce çocuğun, yaşlının, gencin ve sivilin ölümüne neden olan ABD’nin işgal politikalarının parçası olunamaz.
Bu yüzden, “Obama boşuna geldin, hoş gelmedin, Afganistan’a asker yok” diyoruz.
Bu yüzden “Yaşasın halkların kardeşliği” diyoruz.
Bu yüzden “NATO’ya hayır, Savaşa hayır” diyoruz.
Bu yüzden “Katil ABD Ortadoğu’dan defol” diyoruz.
Medeniyetler buluşması için İstanbul’da yapılan toplantıya ise derin bir itirazımız var. Irak’ın, Afganistan’ın, Lübnan’ın, Filistin’in tüm uygarlığını, kültürünü, değerlerini yüz binlerce insanı yok ederek yağmalayan işgalci güçlerin Medeniyet buluşması bütünüyle ikiyüzlüdür. Savaş suçluları, insanlık suçu işleyenler, Irak’ta, Guantanamo’da, Gazze’de işkence yapanlar bu suçlarından ceza almadıkça, işgalle hızla sona ermedikçe, halklar kendi kaderlerini belirleyebilecek özgürlük ortamına kavuşmadıkça medeniyetler buluşması bir yalandır.
Savaşa Hayır! Afgan halkı yalnız değildir
Savaşa hayır! Yaşasın halkların kardeşliği
Savaşa hayır! NATO’ya Hayır
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına
Mustafa Alabora