10 Aralık 2005 tarihinde Londra’da toplanan ve toplam 1500 kişinin katıldığı Uluslararası Barış Konferansı’nın notları…
13 Aralık 2005
Savaşın Üçüncü Yıldönümünde, Savaş Karşıtı Hareketin İngiltere’deki Konferansta İnşa Ettiği Büyük Gösteriler Planlandı
KEVIN ZEESE
Stop the War Coalition (Savaşı Durdurun Koalisyonu)’ndan Andrew Murray, konferansı, dümyanın dört bir yanındaki barış aktivistlerini bir araya getiren “tarihi bir olay” olarak tanımlayarak, açılışı yaptı. Aslında ben, Amerika’nın dört bir yanından gelen aktivistlerden oluşan büyük bir Amerikan delegasyonunun bir parçasıydım. Ve ayrıca konferans, Pakistan, Hindistan, Filipinler, Kanada, Polonya, Yunanistan, İtalya, İspanya ve diğer bir çok Avrupa ülkesinden olduğu kadar, İngiltere, Irak ve İran’dan da katılımcıları içeriyordu. Ve konferansın yapıldığı gün, konferansın potansiyel tarihi doğasının Murray tarafından abartılmadığını kanıtladı.
Şüphesiz, 10 Aralık’ta Londra’da toplanan Barış Konferansı’nda, uluslar arası barış hareketi dayanışmasını derinleştirdi, genişletti ve artırdı. Yaklaşık 1,500 kişi, Royal Horticultural Society Hall’da toplandı ve salon gece saat 20.00’a kadar hiç boşalmadı. Konferans, Stop the War Coalition tarafından örgütlenmişti.
Konferanstan iki önerge geçti: Bir tanesi, rehine olarak tutulan Hristiyan Barış İşçileri’nin serbest bırakılması; ve diğeri gelecek için yapılan planlar –bu planlara, Irak’ın işgal edilmesinin üçüncü yıldönümü olan 18-19 Mart 2006’da yapılacak büyük bir uluslar arası gösteri de dahil.
Katılımcılar Iraklı delegeleri dinlemeye gelmişlerdi –fakat, İngiliz hükümeti Sadr temsilcisi, Hassan al Zargani’nin ülkeye girmesine izin vermemişti. Bir bildirgede kendisi şöyle dedi:
“İngiliz ve Irak hükümetleri Irak’ı işgal etmek için askerler gönderdiler, fakat bir kişinin Londra’daki Barış Konferansı’nda konuşmasından korkuyorlar. Irak’a getireceklerini iddia ettikleri demokrasiye ne kadar uygun bir tutum. İngiltere’ye girişimi engellemek onlara yetmedi, şimdi de, bu insanlık dışı ve intikamcı yolla beni ve ailemi Lübnan’dan attırmayı başardılar.
Irak’lı delegasyon içinde, Iraqi Foundation Congress (Irak Kurucu Meclisi)’nden Şeyh al Khallisi, Women’s Will (Kadınların İradesi) örgütünden Hanna İbrahim ve Irak Petrol İşçileri Sendikası’ndan Hassan Jumaa vardı. Irak’ta, kaçırılan barış aktivistlerinin serbest bırakılması için uğraşan Anas al Tikriti, konferansa telefon ile katıldı. Dikkat çekici Amerikan delegasyonun içinde, Gold Star Families for Peace (Barıştan Yana Altın Yıldız Aileleri)’nden Cindy Sheehan, United for Peace and Justice (Adalet ve Barış için Birlik)’ten Judith le Blanc, Code Pink ve Justice’dan Medea Benjamin ve Politika Çalışmaları Enstitüsü’nden Phyllis Bennis vardı.
Şu anki durum
Parlamentodaki görevine 1950’de başlayan ve “politikaya daha fazla zaman ayırmak için” 2001’de emekli olan, Stop the War Coalition’un başkanı Tony Benn, Irak, İngiltere ve Amerika’da şu anki durum hakkındaki oturumun açılışını yaptı. Açılışta, “barış hareketi benim hayatımda gördüğüm en güçlü politik hareket, çünkü insanların büyük çoğunluğunu temsil ediyor” dedi. “Savaşın dini açıdan haklı gösterilemesi” konusundaki kaygılarını dile getirdi, çünkü bu, “Tanrıyı her iki taraf da sahipleneceği için hiçbir zaman barış olmayacağı anlamına geliyor.” Savaş karşıtı hareketi, bir “protesto” hareketi olarak değil, “askerlerin eve getirilmesini talep eden, Filistin halkının geri dönüş hakkını destekleyen, nükleer silahların kaldırılmasını, Suriye ve İran’a saldırılmamasını isteyen ve demokrasinin temeli olan sivil haklarımızın korunmasını talep eden bir hareket olarak tanımladı. Konuşmasını şu önemli noktaya değinerek bitirdi, “dünyanın kaynaklarını, dünya halklarının yararına kullanmalıyız. Kendimizi yok edecek güce sahibiz, fakat aynızamanda insan ırkının karşı karşıya olduğu temel problemleri çözecek kaynaklara da sahibiz.”
Politika Çalışmaları Enstitüsü’nden Phyllis Bennis, Irak’ın ve Filistin topraklarının işgaline gönderme yaparak, bugünkü durumu, “demokrasi adına yapılan ikili işgal” olarak tanımladı. Bennis, Amerikan politikasındaki büyük değişimden söz etti, bugün Amerikan halkının sadece %30’unun Irak konusunda Başkan Bush’u desteklediğini, üçte birinin, Bush’un, kitle imha silahları hakkında doğru söylemediğine inandığını, ve %60’ının askerlerin eve geri dönmesini istediğini söyledi. Bennis, bu rakamların çok açık bir şekilde, “insanlara uygun bir demokrasiye sahip olmadığımızı gösterdiğini” belirtti. Konuşmasını, “kısmi çekilme yeterli değildir – işgalin ve işkencenin sona ermesini ve barışı talep etmeliyiz” diyerek bitirdi.
Kendisi, Saddam rejiminden kaçan siyasi bir mülteci olan, Londra Metropolitan Üniversitesi’nden Profesör Sami Ramadani, “Büyük Yalan” fenomenini ve bu fenomenin Irak’a nasıl uygulandığını vurguladı. “İşgalin devamı başka bir büyük yalana dayalı olarak devam ediyor – bu yalan, Irak halkının umutsuz bir biçimde bölünmüş olduğu, birbirinden nefret ettiği, işgal güçleri ülkeyi terkettiğinde birbirlerini öldürmeye hazır oldukları yalanıdır” diyerek devam etti. Ramadani, Lt General William Boykin’in, ölüm mangaları olan Vietnam’daki Phoenix Programı’ndan, ve Amerikan Özel güçlerinin başı olan ve ölümmangalarının Irak’ta 2003 Mart aynın hemen ardından çalışmaya başladığını söyleyen General William Downing’den alıntı yaparak, işgal güçlerinin ölüm mangalarının desteklenmesi yoluyla, Irak halkını bölmeye çalıştıklarını belirtti. İnsanların, Irak’ın bölünmesi hakkında her gün haberlerde anlatılanlara kanmamaları gerektiği, çünkü, Amerikan ve İngiliz güçlerinin Irak’ta kalmasını sağlayanın bu yalan olduğu, konusunda uyarıda bulundu.
Iraqi League’den Mazin Younis, Irak’taki insan hakları ihlalleri konusundaki araştırmalarını anlattı. Basra’ya yaptığı çok sayıda ziyaretten, İngiliz birliklerinin ellerinde gerçekleşen tacizler konusunda öğrendiklerinden dolayı nasıl şok olduğundan bahsetti. Enç bir Iraklı kız olan ve ailesinin 8 üyesini öldüren ve evini yokeden bir bombanın ardından bir şarapnel ile yaralanan Aysha Saleem’i anlatarak, bu trajedinin gözümüzün önünde canlanmasını sağladı. Saleem’in büyükannesi her gece onunla birlikte uyuduğu, ve böylece “onu patlamadan koruduğu” için nasıl hayatta ladığını anlattı. Bir görgü tanığı, büyükannesinin nasıl paramparça olduğunu, fakat Aysha’nın kurtulduğunu anlatıyor. Aysha’nın ailesinin öldürülen diğer üyeleri, üç yaşındaki kardeşi Omar, 24 yaşında ve aynı zamanda altı aylık hamile olan annesi Atika – bebek saldırıdan sonra doğru ve sadece birkaç saat hayatta kalabildi.
Irak Ulusal Kurucu Meclisi Konferansı Başkanı Ayatollah Jawad al-Khalisi, “savaşın açtığı yaraları sarmaya yardımcı olmaya” geldiğini söyledi. Şu anda rehine olarak tutulan Hristiyan Barış İşçileri’nin, nasıl, “barış çabalarımıza yönelik” bir saldırı olduğunu anlattı. Ve, onların zarar görmeden serbest bırakılması için nasıl ellerinden gelen her şeyi yaptıklarından söz etti. Savaş karşıtı hareketin daha fazla gösteri yapmasını istedi, çünkü bu gösterilerin Irak’ta büyük ve olumlu bir etkiye sahip olduğunu söyledi. Iraktaki askerlerin, nasıl en yoksul sınıflardan geldiğini, ailelerinin seslerini yükseltmelerini nasıl onayladıklarını ve “sempati duyduğumuz bütün bu insanların” kimler olduklarını anladı. Saddam rejimi sırasında tutuklu bulunan ve işkence görmüş olan Ayatollah, işgal güçlerinin, “insanları, Saddam’ın gizli polisinin insanları hapsettiği yerlerde tuttuklarını ve Saddam ile aynı şeyleri yaptıklarını” anlattı. “Bugün, Irak halkı dışarı çıkmaya korkuyor, çünkü başlarına ne geleceğini bilmiyorlar.” Irak seçimleri hakkında sorulan soru üzerine Ayatollah, seçimleri ve anayasayı, Batı medyası tarafından söylenen “büyük bir yalan” olarak tanımladı –sahte seçimler ve sahte bir anayasa. Sami Ramadani’nin söylediklerini tekrarlayarak, “Iraklıların bir arada yaşayabileceklerini, bu farklılıkların uzun zamandan beri varolduğunu fakat bu süre içerisinde birlikte yaşamayı başardıklarını, işgalin sorunları artırdığını, Irak halkını bölme girişimleri sonucunda bölünmeyi artırdığını ve Ortadoğu haritasını kendi çıkarlarına göre yeniden çizdiklerini” söyledi. “Bu, meşru ve yasal bir savaş değildir – sonradan gelen hiçbir BM çözümü bunu değiştiremez. Ve, direniş meşrudur” dedi. Terörizmin meşru olmadığı ve reddedildiğini söylerken oldukça dikkatliydi. Konuşmasının sonunda: “İşgal, en kötü terörizm hareketidir, çünkü, insanların saygınlığını ellerinden alır. İşgal altında insan haklarının bir değeri yoktur çünkü, askerler ve paralı askerler her zaman herkesi öldürebilirler” dedi.
Benim yorumum şu ki, Başkan Bush ne zaman Irak’tan söz etse, Amerikalılar ona inanıp inanmayacaklarına karar vermeliler. Cevapo verilmesi gereken iki önemli yanlış açıklama alanı var ve Amerika’nın savaşta verdiği kayıplar konusundaki rakamlar da buna dahil. Başkan Bush, askerlerin ve gazilerin önünde, askerleri desteklediğini söylüyor. Bu insanların, Bush’un yaralı sayısını bilerek olduğundan daha az açıkladığını bilmeleri önemli. İkinci olarak, Amerika’daki ve İngiltere’deki insanlar, Amerika ve İngiltere’nin Irak’a istikrar getirebileceği iddiasına inanmamalılar. Yasadışı bir işgal, sivillerin öldürülmesi, tutsaklara işkence yapılması ve Felluce’de kimyasal silah kullanılmasından oluşan bir tarih ile, Irak halkının kalbini ve aklını kazanamayız.
Asker aileleri ve Irak gazileri
Asker aileleri ve Irak savaş gazileri hakkında olan bir panelde, bu topluluklardan gelen çok sayıda önemli barış savunucusu vardı. İngiliz bir barış annesi olan Rose Gentle, oğlunun ölümünü, “kendi hükümetim tarafından işlenen bir cinayet” olarak tanımladı. Gentle, “oğlunun hayatının petrolden daha değerli olduğunu” söyledi. Diğer bir İngiliz anne olan Ann Lawrence, ülkesine hizmet etmenin oğlu Mark’ın görevinin ülkesine hizmet etmek olduğunu ve hükümetin de askerlere karşı sorumlu olduğunu ve Mark’ın, yasadışı bir savaşta bir yalan için ölmesinin kendilerini rahatlatmadığını, söyledi. John Stocton’un oğlu Simon, Irak’a gitmeden önce babasına, “Baba, orada çılgın bir adam var ve kitle imha silahlarını 45dk. İçinde harekete geçirebilir” demiş. Fakat Stockton şöyle dedi: “Bu çılgın adamın, bizim ülkemizin başındaki adam olduğu ortaya çıktı.” Oğlu Tom Irak’ta ölen ve geçen seçimlerde Tony Blair’e oy vermeyen Reg Keys, “Bu ülke, tilkilerin öldürülmesi hakkındaki bir tartışmaya 700 saat ve insanların öldürülmesi hakkındaki bir tartışmaya sadece yedi saat ayırıyor –önceliklerimiz yanlış.” Oğlunun bir hiç için öldüğü sonucunu çıkararak, “yalanlara dayalı savaşları hoş görmeyeceğiz” dedi.
Konuşan askerler arasında, orduda 8 yıl görev yapan ve Irak’ta gerçekten ne olduğunu gördükten sonra vicdani retçi olan Ben Griffin de vardı. Kendisi savaşı, “tıpkı altına hücum gibi, çok uluslu şirketler onların kaynaklarını yağmalarken, yerli halka bizim yaşam biçimimiz zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor.” Kendisi özellikle, “Irak petrolünün çok uluslu şirketlere geçmesini sağlayan üretim paylaşımı andlaşmalarını” eleştirdi. “Blair, ahlaklı bir dış politika izleyeceğine söz vermişti ve şimdi Amerikan emperyalizminin fino köpeği haline geldik” dedi. Ayrıca, “Orduya gönüllü olarak katıldımve Irak’a kendi isteğimle gittim, fakat bana yalan söylenmesi, yasadışı bir savaşta savaşmak ve çok uluslu şirketlerin çıkarlarını korumak için gönüllü olmamıştım.”
Stop the War Coalition’dan Chris Nineham, bununla ilgili olarak yaptığı yorumda, Iraklı ve Amerikalı askerlerin inançlarını nasıl kaybettiklerini, morallerinin nasıl düşük olduğunu ve asıl amaçlarının Irak’tan sağ bir şekilde, tek parça halinde çıkmak olduğunu anlattı. Vietnam Savaşı tarihinden ve Vietnam’daki askerler kendi komutanlarına karşı çıkmaya başladığında savaşın devam etmesinin nasıl imkansız hale geldiğinden söz etti. Irak’ta bunun başlangıç olduğunu anlatan birkaç Amerikan ve İngiliz askeri raporundan bahsetti.
Amerikalı bir grup olan, Iraq Veterans Against the War (Savaşa Karşı Iraklı Gaziler) grubundan Kelly Dougherty, Balkanlardaki Ulusal Muhafız Ordusu’nda sekiz yıl ve Irak’ta bir yıl görev yaptı. Iraq Veterans Against the War’a yardım etti, çünkü gazilerin sesinin duyulması gerektiğine inanıyor. Dougherty, Irak’ta buklunduğu süre içinde nasıl, bozuk Hulliburton araçları da dahil olmak üzere, Halliburton konvoylarını korumak için ne kadar çok zaman harcadığını –geri dönüp bu araçları almalarını beklediğini ve geri dönmediklerinde bu araçları yaktığını anlattı. Askerlerin nasıl Iraklılara yardım etmek istediğini, fakat, yardım edemeyip sadece bombaların onlara nasıl zarar verdiğini izlediklerinden söz etti. Askeri konvoylara, nasıl hiç durmamaları emrinin verildiğini ve bu araçların Iraklıların üzerine sürülmeleri ile Iraklıların nasıl öldüklerini anlattı. Irak’tan dönen arkadaşlarının organlarını kaybetmiş olduklarını, uyuyamadıklarını, alkol ve uyuşturucu kullandıklarını, intihar girişiminde bulunduklarını, çünkü Irak’ta yaptıkları ile barışamadıklarını anlattı. Konuşmasını, “İşgal bizi daha güvende kılmıyor. İnsanlığımız sınırda. Irak, Amerikan güçleri çekilinceye kadar özgür olamaz” diyerek bitirdi.
Bu panel Cindy Sheehan ile bitti. Sheehan, “Savaşı sona erdirmek çok önemli, çok acil. Barıştan ve 10 Numaradaki ve Beyaz Saray’daki savaş suçlularını adaletin önüne getirmekten daha önemli bir görev yok” dedi. Medyanın, “Oğlunuz Irak’a gönüllü mü gitti?” gibi aptalca sorular sorduğunu anlattı. Onun cevabı, “yani yaşadıklarını hakkettiğini mi söylemek istiyorsunuz?” ya da, “Irak’ın kaosa mı sürüklenmesini istiyorsunuz?” şeklinde olmuş. Gazeteci, “Sizin kaos tanımınız nedir? Bugünkü Irak’a bir bakın” ve “Kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?” demiş. Sheehan buna cevap olarak, “Siz kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?” diye sorarak cevap vermiş. Sheehan, “Yalnızca biz izin verirsek özgürlüğümüzü elimizden alabilirler” diyerek, insanları, aktif olmaları, eylem yapmaları ve hükümetin suistimalinin yanında yer almamaları konusunda uyarıyor
Bush ve Blair’i adalet önüne çıkarmak
Önemli bir romancı, tarihçi ve yeni sol kampanyacısı olan Tarık Ali, Bush ve Blair’in adalet önüne çıkarılması ile ilgili panelde konuştu. “Önümüzde zor zamanlar var, bu işgal daha fazla devam edemez. Irak halkının geleceğini Bush ve Blair değil, Irak halkının kendisi belirleyecektir. İran ve Suriye’ye saldırılması yönündeki bütün bu söylentiler sahte bir cesaret gösterisinden başka bir şey değildir.
Güney Irak Petrol İşçileri Sendikası’ndan Hassan Juma, sendika işçilerinin, kötü muameleye ve hapsedilmeye rağmen nasıl, kendi kaderleri için mücadele etmeye devam ettiklerini; savaşın, Amerika ve İngiltere’nin Irak petrolüne el koyması ile ilgili olduğunu nasıl gördüklerini anlattı. “Amerika’nın şeytanca amaçları var ve insanları kendi çıkarı için öldürmek istiyor” dedi. Juma, Irak petrolünü, “Iraklıların ulusal hazinesi olarak tanımladı.” “Kendi amaçlarımız için öleceğiz” dedi ve ilk amaçlarının, “bütün işgal güçlerinin derhal Irak’tan çekilmesi ve koşulsuz bir şekilde Irak halkının kendi kaderini, kendi geleceğini belirlemesine izin vermeleri” olduğunu söyledi.
Iraklı bir örgütlenme olan Women’s Will’den Hanna Ibrahim, işgal güçlerinin kadınları nasıl kaçırarak rehin aldıklarını, bunu, “terörist oldukları için değil, erkeklerini tehdit etmek için, erkeklerin, kadınlarının alınabileceğini bilmeleri için yaptıklarını” anlattı. “Serbest bırakılan bir kadın, kendisine sorulan ilk sorunun ‘bakire misin?’ olduğunu söyledi, fakat işgal güçleri, bunun daha çok erkeğin direnmesine yol açacağının farkında değiller.” İbrahim, “Amerika Irak’a terörizm getiriyor” dedi. “Barış için savaşa ihtiyacımız var” fikrini, “saçma” olarak tanımladı. Konuşmasını, “Bush ve Blair, kendi ülkelerine utanç getiriyorlar” diyerek sonlandırdı.
Eski bir Amerikalı asker ve Dışişleri Bakanlığı görevlisi olan Ann Wright, “Amerikan ordusunda 29 yıl ve Dışişleri Bakanlığı’nda 15 yıl görev yapmış birisi olarak, bundan iki buçuk yıl önce, burada olacak en son insan ben olurdum” dedi. Fakat kendisi, Irak işgali başladığında istifa etti ve şimdi, “Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere liderliklerini suçlamalı ve onları cezalandırmalıyız” diyor. Ayrıca, Amerika’nın yeni asker almakta nasıl zorlandığını ve bundan dolayı Meksika gibi ülkelerden asker aldığını belirtiyor. “Irak’ta 100 Meksikalı öldü ve Amerika, Pasifik Adaları’ndan bir çok erkeği askere aldı” dedi. Kendisiyle en çok gurur duyduğu anlardan bir tanesinin, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın konuşma yaptığı bir Senato Dış İlişkiler Komitesi toplantısında, ayağa kalkıp “Savaşı durdurun, öldürmeye son verin!” diye bağırdığı an olduğunu söylüyor. Ve ayrıca kendisi, Crawford’daki Şükran Günü’nde, yeni bir kural olan, yolun kenarındaki kamp yasağına karşı geldiği için tutuklanmış. Kendisi, yeni bir kural olan, parlamento yakınında gösteri yapma yasağına, aynı şekilde karşı çıkmaları için İngilizleri uyarıyor.
İngiliz Yeşil Parti temsilcisi, Paul Ingram, “bu kişiseldir. Bush ve Blair’in yargı önüne çıkarılabilmesi gerekir” diyor. “Üstelik, yeni Irak hükümeti masasının üzerinde, Irak petrolünü Amerikalı şirketlere veren “üretim hizmetleri andlaşmalarını” bulacak Ve, askeri güçler bu andlaşmaları zorla kabul ettirmek için Irak’ta kalacaklar.
After Downing Street’den David Swanson, Başkan Bush’un suçlanması için çağrı yaptı. İşbirlikçi medyanın, bizim koalisyonumuz onları yayınlamaya zorlayıncaya kadar, Downing Street Memolarını görmezden geldiğini anlattı. “Yaptığımız şey, bir çok kişi imparatorluğun farkında bile değilken ve diğerleri imparatorluğun iyi bir şey olduğunu düşünürken Romalıların imparatorluğa karşı çıkmasını sağlamak.” Fakat bugün, Amerikalıların çoğu, eğer Bush bizi savaşa sokarken yalan söylediyse, onun suçlanmasını destekliyor. Swanson konuşmasını, “Bush ve Blair’i suçlamak için uluslar arası bir ittifaka ihtiyacımız var” dedi.
Stop the War Coalition’dan John Rees, “eğer sömürge Hindistan’da, askeri bir konvoyun insanların üzerine gittiğini duysaydık buna inanmazdık – fakat bugün, bu oluyor” dedi. “Amerika’dan büyük bir savaş karşıtı delegasyonun katılımıyla, medya artık İngiltere’deki savaş karşıtı hareketin Amerika karşıtı olduğunu söyleyemez – Amerikan halkına değil, Amerikan hükümetinin politikalarına karşıyız” dedi. “Eğer, Irak’taki direnişin yanı sıra bizim baskımız olmasaydı, birlikleri geri çekmekten söz ediyor olmazlardı” diyerek, uluslar arası savaş karşıtı hareketi alkışladı. Onlara öldürmeye son verinceye kadar biz yürümeye devam etmeliyiz ve askerlerin tamamen geri çekilmesinden daha azına razı olmamalıyız.”
İngiliz katılımcılar arasındaki en gözde isimlerden bir tanesi, 82 yaşında, ufak tefek, Nazilerden kaçmış bir yaşlı olan ve Dışişleri Bakanı Jack Straw’a “saçma” diye bağırmaya cüret ettiği için, 29 Eylül 2005’te yapılan İşçi Partisi Konferansı’ndan atılan Walter Wolfgang’dı. Wolfgang, kalabalığa doğru, “savaşı desteklemiş olan fakat şimdi yanlış olduğunu düşünen bir çok insan, aynı zamanda “fakat Irak’tan çekilemeyiz” diyor – işte bu saçmalıktır!” diye haykırdı. Herkesi sağduyulu olmaya çağırarak, “gayri meşru bir müdahaleye dahil olarak bu soruna yol açtığımız için, çözümün bir parçası olamayız” dedi. Daha sonra şöyle bağırdı, “Dünyanın barbarizme geri dönmesinin maliyetini karşılayamayız. Kazanmak zorundayız. Kazanacağız. Üstesinden gelebiliriz.
“Uluslar arası bir hareket inşa etmek”
Al Aksa Dostları’ndan Ismael Patel, bugünleri, “Bunlar, en tehlikeli zamanlar, bunun nedeni sadece dünyayı yokedecek teknolojiye sahip olmamız değil, aynı zamanda bizi bölmeyi –bizimle ya da bize karşı- seçmiş liderlere sahip olmamız. Focus on the Global South’dan Herbert Docena, “çekilmenin koşullarına Bush ve Blair karar vermemeli, bu, tecavüzcünün kurbanının nasıl tedavi edileceğine karar vermesi gibi bir şey” dedi. “ Irak halkıyla gerçek bir dayanışma sergilemek” ve “bütün Iraklıların terörist oldukları yalanını engellemeye” çağırdı. İşgale Karşı Iraklı Demokratlar grubundan Sabah Jaward, “Amerika küresel egemenlik için uğraşıyor, buna küresel bir cevap vermek gerekir” dedi.
Amerika merkezli United for Peace and Justice’dan, Judith LaBlanc, “büyük bir tehlike ve acının olduğu zamanlarda yaşıyoruz, fakat bu an aynı zamanda, bu tarihi hareket için büyük bir an” dedi. Kendisi, yerel örgütlenmenin, işçi hareketi içinde yayagın bir destek toplamasının ardından, AFL-CIO’nun, savaşın sona ermesi uyarısı yaptığına işaret etti. Ayrıca, Dakota meslek grubunun, Cindy Sheehan’a, 500 Dakota ailesi tarafından dikilmiş bir yorgan hediye ederek, savaşın sona ermesine olan desteğini gösterdiğini anlattı. LaBlanc, “bizim hareketimiz, sadece uluslar arası hareket kadar güçlü. Ve kısmi çekilmeyi kabul edemeyiz. Geride hiçbir üssün bırakılmadığı tam bir çekilme olmalı” dedi.
İngilitere Müslümanlar Birliği’nden Dr. Azzam Tamini, uluslar arası barış hareketini, sadece Irak’ta değil, Filistinde’de barışın sağlanması için uğraşması konusunda uyardı. Her iki ülkeyi de işgal edenlerin, “kurbanlarının, hayatlarını ve kaynaklarını teslim etmeleri” için uğraştıklarını” söyledi. “İşgalciler, barış için milyarlar ödemiş olabilirler, fakat para saygınlık alamaz. Milyonlar ayağa kalkmaya ve şerefleri için ölmeye hazırlar” dedi. “Barışın silahı, politik güç ya da silah korkusu olmayan adalet olmalı” diyerek devam etti. Ayrıca, gerçek barışın sağlanmasında gerçeğin çok önemli olduğunu belirtti ve “Neden Amerikalılar ve Avrupalılar, Iraklılara ve Filistinlilere yaptıklarını yadsımaya devam ediyorlar? Sırf onlar İsrail’in benim topraklarımda varolmasını istedikleri için milyonlarca mülteci var” diye sordu.
Savaş karşıtı bir aktivist olan, milletvekili Jeremy Corbin, “uluslar arası barış hareketi bugüne kadar inşa edildi, fakat bu hareket eylemleri ile varolacak” dedi. Tüm dünyada kabul edilmemesi ve görmezden gelinmemesi gereken çatışmaların olduğunu belirtti. Bütün bu çatışmaların nedeninin, “küresel eşitsizlik – daha zayıf ve yoksul olan ülkelerin kaynaklarına el koymak için Amerikan ordusuna para aktaran küresel şirketler” olduğunu söyledi. Sadece oranlı paylaşımın ve kaynakların adil bir şekilde kullanılmasının barışa yol açacağını belirtti.
Son konuşmacı, milletvekili George Galloway, “bu büyük hareketin Irak hakkında söylediği her şey doğru çıktı. Sadece politikacıların ya da işbirlikçi medyanın değil, bütün düşmanlarımızın söylediği her şeyin yalan olduğu ortaya çıktı. İlk zaferimizi elde ettik bile, Tony Blair, Bush’un İran ya da Suriye’ye yönelik herhangi bir saldırısında ona katılamayacak” dedi. Senato komitesinin önüne çıkmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı ünlü seyahatinden söz ederken, “17 Mayıs’ta Senato’yu ziyaret etmemin nedeni çok anlaşılırdı, çünkü katillere ve hırsızlara çok yaklaşmıştım.” Medyada, “savaşın ve yanlış bilgilendirmenin sisi arasında, gerçeklerin söylendiğini gördüğü için Amerikan halkını alkışladı. Galloway konuşmasını, “Bush ve Blair yargı önüne çıkarılıncaya kadar durmamalıyız” diyerek bitirdi. “Bu katliama onay veren herkesin katil olduğunu farketmemiz gerektiğini söyledi. “Gelecek seçimlerde oy vererek, bu savaşa oy verenlere geri dönmenin, bu yasadışı savaşa oy verenleri desteklemenin hiçbir anlamı yok” dedi.
Kevin Zeese, Democracy Rising’in yöneticisidir.
http://www.counterpunch.org/zeese12132005.html