İklim Forumunda 12 Kasım’da yapılan “İklim değişikliği, savaşlar, yoksulluk, mültecilik: G20’den sorulur” toplantısında Küresel BAK yürütme kurulu üyesi Nilüfer Uğur Dalay’ın yaptığı sunum aşağıdadır:
G 20 ve küresel felaketleri
20 Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı Grubu, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülkeden ve Avrupa Birliği Komisyonu’ndan oluşuyor. Daha çok İngilizce Group of 20 (20 Grubu) kavramının kısaltması olan G20 adıyla bilinir.
G20 ülkelerini Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ve Avrupa Birliği Komisyonu oluşturuyor.
NATO üyesi olmayan ülkeler (12): Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan
G20’ye üye 19 ülkenin hepsinin milli geliri dünyada ilk 31’de yer alıyor. Tayvan, İsviçre, Norveç, İran ve Venezüella, ekonomik olarak bazı üyelerden daha büyük olmalarına rağmen G20’de bulunmuyor. Birçok Avrupa Birliği ülkesi de, G20’de bağımsız olarak değil sadece AB Komisyonu olarak temsil ediliyor.
1975 yılında Fransa’nın Rambouillet şehrinde, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Almanya ve Japonya’nın, Devlet/Hükümet Başkanları düzeyinde katıldığı bir toplantı düzenlenmiştir.1976’da San Juan, Porto Riko’da Kanada’nın da katılımıyla G-7 ortaya çıkmıştır.
1977-1991 yılları arasında bu üye sayısı sabit kalmış, 1991’den sonra SSCB’nin yerine kurulan Rusya Federasyonu, G-7 üyeleriyle, Zirve Sonrası Diyalog adı altında bir araya gelmiş, 1994 yılındaki Napoli Zirvesi’nden sonra ise, Siyasi 8 adı altında toplantılar düzenlemişlerdir.
Denver Zirvesi’nde Rusya ilk kez, mali-ekonomik konular dışındaki görüşmelere katılmış ve 1998’deki Birmingham Zirvesi’nde G-8 tam anlamıyla oluşmuştur.
2008 yılından bu yana dokuz G20 liderler zirvesi gerçekleştirilmiştir. Ekonomik toparlanmanın ilk evresinde kilit rol oynayan G20 aynı zamanda global ekonomik sistemin sağlamlaştırılmasında, finans kuruluşlarının reformunda ve finansal regülasyonların geliştirilmesinde hala etkin bir şekilde yer almaktadır. Finansal ve ekonomik odağının dışında, G20 kalkınma, işsizlik, ticaret, enerji ve yolsuzluk gibi konularda global çözümler üretmektedir.
Önceleri, makroekonomi yönetimi, uluslararası ticaret ve gelişmekte olan ülkelerle işbirliği, daha sonraları ise Doğu-Batı ekonomik ilişkileri, enerji ve terör konuları gündemde yerini almıştır.
İstihdam, çevre, suç ve uyusturucu, insan hakları, bölgesel güvenlik ve silahsızlanma, vb siyasal ve güvenlik içerikli alanlar devreye sokulmuştur.
Öte yandan, 1993’te Rusya’ya Yardım, 1994’te Ukrayna, 1995’te Küresel Bilgi Toplumu, 1997’de Suç ve 1998’de Enerji konulu toplantılar, bazı bakanlardan oluşan Destek Forumları’nda ele alınmıştır.
Benzer biçimde, Kara Para Aklama, Nükleer Güvenlik, Uluslararası Organize Suçlar gibi konularda çalışma grupları oluşturulmuştur.
Dogu Asya, Rusya ve Brezilya’da beliren ekonomik ve mali bunalımlardan sonra, kendilerini yakından ilgilendiren sorunlara çözüm yollarının, yükselmekte olan Pazar ekonomisi ülkeleriyle işbirliğinden geçtiğini, G7/8’ler anlamakta gecikmemişlerdir. Danışma amaçlı ve daha geniş kapsamlı olmak üzere, G-22, G-26 ve G-33 olusturulmuş, ancak sayı arttıkça, etkinlik azalmıştır.
Bretton Woods kurumsal anlayışı bağlamında, 1999 yılındaki Köln Zirvesi’nde, sistem açısından önemli ülkelerle yeni bir danışma grubunun oluşturulmasına karar verilmiş ve G-8 Maliye Bakanlarının 25 Eylül 1999’daki Washington Toplantısı’nda, küresel sistem için önemli ülkelerden olusan 20’ler Grubu (G-20) resmen ilan edilmiştir.
Resmi olarak Asya finansal krizinin hemen sonrasında yedi gelişmiş ülkenin finans bakanlarının kararıyla 26 Eylül 1999 tarihinde kurulmuştur.
G-20 ilk başta çeşitli bakanlıklar düzeyinde toplantı düzenlemiştir. Kasım 2008 tarihinden itibaren aynı G-8’de olduğu gibi yılın belirli zamanlarında Devlet Başkanlığı düzeyinde toplanmaya başlamıştır.
G20 ülkeleri dünya ekonomisinin yüzde 85’ini oluştururken, dünya ticaretinin yüzde 80’ini gerçekleştiriyor. G20 ülkelerinin nüfusu ise dünya nüfusunun üçte ikisine denk geliyor.
G20 toplantılarında, uluslararası finansal istikrarın arttırılmasına ilişkin görüşme ve çalışmalar yapılıyor.
Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanlarından oluşan G20, şimdiye dek sadece yedi kez, devlet başkanları düzeyinde bir araya geldi. G20 devlet başkanları sekizinci kez Rusya’nın Saint Petersburg kendinde toplandı.
2015 G-20 Antalya zirvesi, G-20 liderlerinin onuncu toplantısı. 2015 yılında dönem başkanlığını üstlenen Türkiye’nin[1] ev sahipliğinde, 15-16 Kasım tarihlerinde Antalya‘nın Belek ilçesinde düzenlenecektir.[2] Zirvenin Regnum Carya Hotel Kongre Merkezi’nde düzenlenmesine karar verildi.
G-20 2015 hedefleri arasında üç öncelikli konunun bulunduğu açıklandı.
2015 yılında G20’nin en önemli başarı kriteri Avustralya dönem başkanlığında alınan yüzde 2’lik global büyüme hedefine yönelik kararların uygulanması ve görev gücü üyelerinin bu hedefe yönelik performansları olacaktır.
G20 Türkiye, 2015 programını üç ana ayak üzerine kurdu;
- Global toparlanmayı güçlendirme
- Finansal direnci artırma
- Sürekliliği artırma.
Yenilik; Küçük ve orta ölçekli şirketleri ve G20 üyesi olmayan düşük gelirli ülkeleri de kapsayacak bir gündem geliştirdi.
G20 Alt Grupları
- İş 20 (Business)- B20
- Sivil Toplum 20 (Civil Society)-C20
- Emek 20 (Labor)-L20
- Düşünce 20 (Think tanks)-T20
- Gençlik 20 (Young People)-Y20
Kapitalizmin timsah gözyaşları;
- Suriye Politikası: Deniz kıyılarına vuran cesetler, kamyon kasalarında nefessiz kalarak ölenler, AB sınırlarında yaşanan acılar, Avrupa’nın göbeğinde maruz kalınan ırkçı saldırılar, tıka basa dolu trenlerde kaçmaya çalışanlar, açlık, susuzluk ve sefalet çekenler…
Bu insanlık dramının faili belli; içi kof bir ‘insanlık’, ‘dünya’, ‘Avrupa’ söylemiyle üstü örtülmeye çalışılan, tüm bu yaşananların asıl sorumlusunun tekelci kapitalizm ve onun ulaştığı nokta.
Suriyeli genç mültecinin televizyon kameralarına söyledikleri sorunun nedenini, sonucunu ve çözümünü çok basit bir biçimde açıklıyor; ‘Biz ülkemizi terk etmek istemiyoruz, yeter ki siz savaş çıkartmayın.’
Liderliğini Almanya’nın yaptığı AB, jeostratejik, jeoekonomik ve jeopolitik çıkarlarını kollamak, enerji ve hammadde kaynaklarına engelsiz ulaşmak, ulaşım yollarını kontrol altında tutmak ve dünyanın en ücra köşelerinde dahi otoriter neoliberalizmle serbest ticareti egemen kılmak için savaşlar çıkartıyor, iç savaşları körüklüyor, rejim değişiklikleri dayatıyor, kendi toplumlarını militaristleştiriyor, silah ihracatı ve mali yardımlarla islami terör şörgütlerini ve despotik rejimleri destekliyor.
Dünya çapında yaklaşık 60 milyon insan başta NATO olmak üzere, emperyalist güçlerin çıkarttığı/teşvik ettiği savaşlardan ve tekelci kapitalist/emperyalist dünya sisteminin yol açtığı yoksulluk ve felaketlerden kaçmak zorunda kalıyor. Kapitalist tekelci sermayenin bıraktığı kırıntıları refah zanneden Batı toplumları refah şovenizmi ve ırkçılık ile görece refahlarını koruyabilmeyi umuyor, ‘güvenlikleri’ için demokratik ve sosyal haklarından feragat ediyorlar. Tüm sorunların nedeninin sermaye ve emek arasındaki temel çelişki olduğunu göremiyorlar. Dünyayı yorumlamakla yetinmeyen, değiştirmenin gerekli ve olanaklı olduğunu onlardan başka söyleyen yok. Mülteci dramı tüm vahşetiyle bu gerçeği bir kez daha teyit ediyor.
- ‘VW Skandalı: Organize işler’ ‘VW’nin bilinçli hilesi tam bir çevre skandalı’
Almanya’nın en büyük tekeli Volkswagen’in (202 milyar avro ciro), ABD çevre sağlığı müdürlükleri EPA ve CARB, 18 Eylül günü yaptıkları yazılı açıklamayla, özel bir bilgisayar yazılımıyla egzoz emisyonlarını kasıtlı olarak manipüle ettiğini ve ulusal çevre yasalarını çiğnediğini duyurdu.
Söz konusu ‘akıllı program’ dizel motorlar için geliştirilmiş ve karbondioksit oranını düşük gösteriyor. Yapılan testlerin emisyon değerleri, tekelin verilerini 10 ila 40 kat arası aşıyor. Açıklamanın ardından ABD’de 40 kadar ‘tüketicinin’ VW tekelini, kendilerini aldattığı ve çevreye zarar verdiği için mahkemeye başvurdukları haberi geldi.
VW’nin düşük gösterdiği nitrojen oksit emisyonları hava kirliliğine, solunum yollarında, beyin ve akciğerlerde ciddi sorunlara yol açıyor.
Mahkeme masrafları, para cezaları ve tazminat talepleri en azından 18 milyar avro zarar edeceği açıklandı. Bu da sadece ABD’de satılan 482 bin araçla ilgili yapılan bir tahmini hesaplama! Söz konusu motor toplam 11 milyon araç yıllarca dünyanın bütün ülkelerine ‘temiz dizel’ adı altında satılma suretiyle ulusal yasalar çiğnenmiş, tüketiciler kandırılmış ve doğaya zarar verilmiş.
‘Made in Germany’ damgası genel olarak tüketicilerde, ‘Alman malları kaliteli olur, mühendislik harikası yaratılır. Uzun ömürlü ve verimlilikte rakiplerine fark atar’ ve ‘Almanlar yapmışsa çevre ve insan sağlığı dikkate alınır’ gibi olumlu yargılara neden oluyordu. Fakat malı üreten kim olursa olsun, asıl mantık, sürekli daha fazla kâr olunca bu tür olaylar kaçınılmaz oluyor. Söz konusu motorlar, tekelin VW, Skoda, Seat ve Audi markalarında da kullanıldığından sorunların daha da derinleşeceğine şüphe yok.
Konunun ardında, otomotiv piyasada gitgide büyüyen bir savaş var. VW, 1993 yılında General Motors’un (GM) en önemli menajerlerinden José Ignacio López ve yedi kişilik ekibini VW’ye transfer etmişti. López ekibi VW’ye gelirken 20 karton ARGE belgesini de yanında getirmişti. GM tekelinin Almanya’nın Darmstadt mahkemesinde açtığı dava, ‘Bir suç teşkil etmediği ve kamu yararı görülmediği’ gerekçesiyle savcılık tarafından kapatıldı. GM’in ABD/Detroit’te açtığı dava ise tarafların uzlaşmasıyla sonuçlandı. Buna göre VW götürülen belgeleri kullanmayacak ve GM’e 100 milyon mark tazminat ödeyecek ve López ve ekibini işten çıkartacaktı. VW tekeli, 1996 yılında bu uzlaşmayı onayladı. Kendisine kamuoyunda ve mahkemelerde yöneltilen ‘hırsızlık, ihanet’ vb. suçlamalarını, VW’in ‘Dünya otomobil piyasasında savaş var ve bütün savaşlarda olduğu gibi bu savaşta da her türlü yöntem mübahtır’” diye reddetmesi dikkat çekmişti. Yaşanan bu skandalın da ABD’de patlak vermesi ve 40 tüketicinin dava açması da tesadüf değil. Aksine tekeller arasında devam eden bu savaşın, yani rekabetin bir parçası.
Devletler de işin içinde. ABD’nin özellikle çevre konusunda sabıkalı olduğu biliniyor; nükleer atıkların kötü depolanması, petrol tekellerinin yol açtığı faciaların önemli bir bölümünün kamunun sırtına yıkılması, fracking yöntemiyle gaz ve petrol çıkartılmasının doğaya verdiği zarar vb. Dünyanın en fazla akaryakıt harcayan araçlarının ABD’de satıldığı da ortadayken,VW’ye neden dava açıldı veya ABD çevre sağlığı müdürlüklerine ‘tüyoyu’ kim verdi sorusu gündeme geliyor.
Son kriz döneminde GM için 70 milyar, Chrysler için 20 milyar ve diğer yan üreticiler için 10 milyar dolar harcayan ABD yönetimi bu tekellerin piyasadaki rakiplerine karşı da amansız bir savaş veriyor.
Tabii VW’nin sırtını dayadığı Alman devleti de elinden geleni ardına koymuyor. Tekelci devlet kapitalizmi bütün ülkelerde aynı biçimde işliyor. Bu yaşananlar, Atlantik Okyanusu’nun iki tarafındaki sanayileşmiş ülkelerin ve tekellerin arasında devam eden savaşı da ortaya koyuyor.
VW tekelinin bu yaşananlardan sonra piyasadan çekilmeyeceği, en kötü ihtimalle Alman devletinin (ve AB’nin) büyük ekonomik katkılarıyla kurtarılacağı söylenebilir. Büyük bir kriz atlatan ABD otomobil tekellerinde yaşananların bir benzeri 600 bin VW emekçisini de bekliyor. GM ve Chrysler’e yapılan nakit devlet yardımlarının yanı sıra iş birlikçi sendika yönetimiyle imzalanan sözleşmelerle ücretler ve sosyal haklar aşağı çekildi. Amerikalı otomobil işçilerinin alım gücünün 1930’ların düzeyine düştüğü belirtiliyor.
Dünya çapında 119 fabrikası bulunan Volkswagen tekelinde 600 bine yakın işçi çalışmakta. VW için üretim yapan otomotiv ve diğer sanayi kolları da göz önüne alındığında 7 milyona yakın emekçinin tekel için çalıştığı söylenebilir.
VW, 2018 yılında dünyanın en fazla araç satan otomobil şirketi olma hedefine 2015’in ilk yarısında ulaştı. 2013 ve 2014 yılında dünya otomobil piyasasında bir numara olmayı kıl payı kaçıran VW bu unvanı bir kez daha ezeli rakibi Toyota’ya kaptırmıştı. Temmuz 2015’te yapılan açıklamalarda VW’nin 5.04 milyon araç satarken Toyota’nın 5.022 milyonda kaldığı bildirilmişti..
ABD’nin bir zamanların ulaşılmaz devlerinden General Motors (GM) 4.8 milyon satılan araçla üçüncü sırada. Ford ilk 10’da .Chrysler ise artık İtalyan Fiat’a ait.
Bütün dünya VW’nin egzoz emisyonlarında yaptığı hilekarlığı ve ABD’de açılan toplu davayı tartışırken Brezilya’da açılan bir dava kimsenin fazla ilgisini çekmiyor. 2011 yılında kurulan ve 2014’e kadar çalışmalarını sürdüren, ‘Gerçekleri Ortaya Çıkarma Komisyonu’ tarafından yayınlanan belgelere dayandırılarak VW tekeline ve 12 çalışanına karşı bir dava açıldı. İddianamede VW’nin Sao Paulo’daki fabrikasında kurulan ‘işyeri güvenlik birimi’nin darbecilerle ortak çalıştığı, devlet güvenlik birimlerinin onlarca işçiyi fabrika içinde işkence ederek sorgulamasına izin verdiği belirtiliyor. Ayrıca metal işçileri sendikasının başkanını denetlemek ve takip etmek için VW aracılığıyla sendikanın içine ‘delege’ maskesiyle ajanların sızdırıldığı belirtilen iddianamede, ‘Daha sonra ülkemizin Cumhurbaşkanı olan Luiz İnacio Lula de Silva sendikanın başkanı olduğu dönem bu saldırılara maruz kalmıştır’ deniliyor.
Brezilya’daki faşist diktatörlüğe işçilerin isim listelerini veren, gerektiğinde bunları tutuklayıp askerlere teslim eden VW’nin bunun karşılığında işçileri amansızca sömürdüğünü belirten Rodolfo Machado, ‘Diktatörlükle ortak çalışan VW ve diğer şirketlerin işçilerine karşı uyguladıkları sömürü yöntemleri ise görmezden gelindi’ diyor.
Olayın mahkemeye intikal etmesi ardından açıklama yapan VW tekel yönetimi, ‘Bütün olanlardan haberimiz yok. Çalışanlarımıza karşı suç işlemiş, onların insan haklarını dikkate almamış kimse, bunların ortaya çıkartılması ve cezalandırılmaları için bütün adalet makamlarıyla ortak çalışacağız’ dedi.
Ne kadar güçlü ya da ne kadar hızlı bir otomobil üretmiş olursanız olun, çevreye saygılı bir üretici değilseniz bundan böyle negatif ayrışmanız kaçınılmaz olacak. Son dönemde sağlık alanında yapılan araştırmalar, her yıl hava kirliliği nedeniyle on binlerce insanın yaşamını yitirdiğini ortaya koyuyor. VW ile sınırlı kalmayacağı çok belli olan otomobil endüstrisindeki bu skandal, aynı zamanda çevre duyarlılığının, gelecek dönemde ekonomi ve endüstri politikalarının temel belirleyicilerinden biri olacağını gösteriyor.
- Askeri harcamalar
2014 Askeri harcama toplamı: 1.767 Milyar $
2013 Yılına göre artış oranı : % 3
2004 Yılına göre : %30
ABD Askeri harcamaları : 609.914 Milyar $
Genel toplam içindeki payı : %40
2013 Yılına göre artış oranı : % 5
2004 Yılına göre :%10
Milli Gelir içindeki payı :%3.7
Onu izleyen 10 ülkenin toplamından fazla.
Türkiye 15. Sırada
Askeri harcamaları : 22.618 Milyar $
Genel toplam içindeki payı : %1.3
2013 Yılına göre artış oranı : % 27
2004 Yılına göre :% 43
Milli Gelir içindeki payı :%2.2
USA | 609.914 |
Çin | 216.371 |
Rusya | 84.462 |
Suudi Arabistan | 80. 762 |
Fransa | 62. 289 |
BK | 60.482 |
Hindistan | 50. 029 |
Almanya | 46.455 |
Japonya | 45.776 |
G.Kore | 36.677 |
Brezilya | 31.744 |
İtalya | 30. 909 |
Avusturalya | 25.411 |
BAE | 22.755 |
Türkiye | 22.618 |
Kanada | 17.452 |
İsrail | 15.908 |
Kolombia | 13.054 |
İspanya | 12.732 |
Cezayir | 11.862 |
Polonya | 10.499 |
Askeri harcamaları : 1.448 Milyar $
Genel toplam içindeki payı : % 82
Eksikler: Arjantin, Avrupa komisyonunun diğer üyeleri, Endonezya, Güney Afrika, Meksika