Dink cinayeti tanığı: Ogün Samast saatlerce internette chat yaptı!
Radikal – 12.07.2010
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin görülen davada tanık olarak dinlenen Cavit Kılıç, “Olay günü Ogün Samast, bizim işlettiğimiz internet kafeye geldi. Yaklaşık 2,5 saat birileriyle yazıştı. Yazışırken heyecanlı olduğunu gördüm. Olaydan sonra ilk eşkal veren benim” dedi.
AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgi davada, ‘tetikçi’ olarak yargılanan Ogün Samast’ın cinayetten önce gittiği internet kafenin sahibi polis Cavit Kılıç tanık olarak dinlendi. Cinayetten sonraki ifadesinde Samast’ın kafeye gelmediğini söyleyen Kılıç dünkü duruşmada Samast’ı teşhis edip, “Olaydan önce kafede iki buçuk saat birileriyle yazıştı. Çıktıktan sonra silah sesi geldi. camdan baktım. ‘Birini öldürdüm’ diye bağırarak koşuyordu” dedi. Kılıç, daha önce ‘ilan’ için AGOS’a gittiğini ve Dink’i gördüğünü de anlattı. Bu arada Kılıç’ın anlatımlarına göre kafedeki bilgisayarların harddiskleri cinayetten sonra koplayandı. Ancak bugüne kadar Samast’ın cinayet öncesi görüşmelerini ortaya çıkarması bakımından önemli olan bu yazışmalarla ilgili bir sonuç ortaya çıkmadı. Dink’in 19 Ocak 2007’de gazetesinin önünüde öldürülmesiyle ilgili davanın 14. duruşması dün İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Duruşmaya tutuklu sanıklar Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ogün Samast ile tutuksuz sanıklar Ahmet İskender, Ersin Yolcu ve Salih Hacısalihoğlu katıldı. Duruşmaya 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak’ın yerine Hakim Resul Çakır başkanlık yaptı.
Beş altı kişiyle yazışıyordu
Duruşmada Samast’ın cinayetten önce Şafak Sokak’ta gittiği internet kafenin sahiplerinden polis memuru Cavit Kılıç tanık olarak dinlendi. Bir cinayet suçundan başka bir davada tutuklu yargılanan Kılıç, Samast’ı teşhis etti ve şunları anlattı:
“Biz babamla bu işlerine ’temizlik hizmetleri, güvenlik sistemleri ve danışmanlık ticaret’ olarak açtık. Sonra bilgisayar alarak bir kısmını internet kafeye çevirdik. Olay günü Ogün Samast internet kafede, yaklaşık iki buçuk saat kaldı. Kimlerle yazıştığını bilmiyorum, beş altı kişiyle msn görüşmesi yaptı. İnternet kafede biraz heyecanlıydı. Ekranı cama yansıdığı için gözüme ilişti. Msn’de konuştuğu kişilere İstanbul’u fazla bilmediğini yazmıştı. Belimdeki silah kılıfını gördü. Hiçbir şey sormadı. Kafeden ayrıldıktan 20 dakika sonra silah sesi duydum. Camdan baktığımda Samast’ı gördüm. ‘Birini vurdum’ diyerek kaçıyordu. Arkasında başka birisi yoktu. Olay günü ben izinliydim.”
İnternet kafeyi 2004 yılında açtığını, 2008’de kapandığını söyleyen Kılıç, daha önce AGOS Gazetesi’ne gittiğini de belirtti ve “2006 ya da 2007 yılında mezarlık temizliği ilanı için AGOS’a gitmiştim. Hrant Dink’i bir kapı aralığından gördüm” dedi. Kılıç’ın anlatımları üzerine Dink ailesi avukatlarından İnci İşbulur, “Gördüğün kişinin Dink olduğunu nasıl anladın?” diye sordu. İlk ifadesinde “Dink’i iyi tanırım” diyen Kılıç, “Gazetede resimlerin gördükten sonra anladım” yanıtını verdi.
İlk ifadesiyle çelişti
Bu arada Kılıç’ın olaydan sonraki ilk ifadesinde tüm bu ayrıntaları anlatmadığı ve hatta Samast’ı görmediğini söylediği anımsatıldı. Kılıç, tutuklu olması nedeniyle psikolojisinin iyi olmadığını söyledi. Dink ailesi avukatlarından Arzu Becerik, “Burada psikolojisi kötü olan başkaları da var” deyince Kılıç’ın “Hiç belli olmuyor” yanıtı vermesi desalondakilerin tepkisine neden oldu. YArgıcın müdahalesiyle ortam sakinleşirken Becerik, tanığa “Neden cinayetten sonra internet kafenizin camına ’Hepimiz Türk’üz’ diye yazdınız?” sorusunu yöneltti. Bunun üzerine Kılıç, “Hepimiz Ermeniyiz diye yürüyenler tüm sokağı taşladılar. Ben de Türk’üz diye yazdım. Ölen kişinin kim olduğu beni ilgilendirmiyor” diye yanıt verdi. Fethiye Çetin de Kılıç’a “Emniyet ifadenizde ’Samast’ın kaçarken söylediği söz yok. Neden söylemediniz” diye sordu. Kılıç, “Ne söyleyip söylemediğimi hatırlamıyorum” dedi.
Harddisk bilgileri nerede?
Ogün Samast’ın yazışma yaptığı bilgisayarda Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli polislerin gelerek inceleme yaptıklarını anlatan Kılıç, “Bilgisayara baktılar. Bir cihaz bağladılar. Ne yaptılar bilmiyorum. Bizim bilgisayarda oturum kapatıldığında herşeyi silen bir program vardı. Bu program yapılan tüm yazışmaları ortadan kaldırıyordu. Ellerinde ne olduğunu bilmiyorum” diye konuştu.
Tuncel: Dink’in adını vererek konuştu
‘Azemettirici’ olmakla suçlanan tutuklu sanık Erhan Tuncel ise telefon ve internet kayıtlarının çıkarıldığı takdirde kendisinin beraat edeceğini ifade ederek, “Dört tane önemli görüşmem var. İçinde Hrant Dink’in ismi geçiyor. Bu görüşmelerim dosyada yok. Bu görüşmeler çıkarılırsa ben bu davadan beraat ederim. Ben Hrant Dink’in öldürüleceği istihbaratını emniyete verdim. Hatta nokta da söyledim. Agos gazetesinin önünde Dink’in ensesinden vurularak öldürüleceğini söyledim. İstihbarat mantığında değerlendirildiğinde benim ödüllendirilmem lazım. Bu olayın Türkiye’ye verdiği zarar ortadadır. Tahliyemi talep ediyorum” diye konuştu.
Rakel Dink’in gözyaşları
Duruşmada Dink ailesinin avukatları Hrant Dink’in konuşmalarını ve hakkında açılan davalar sırasında adliye önünde ya da gazete önünde yapılan eylemleri barkovizyonla mahkemede izlettirdi ve bu eylemlere katılanlardan isimleri geçenlerin dinlenmesini istedi. Bu görüntüler duvarda yansıdığı Rakel Dink gözyaşlarını tutamayarak ağladı.
Hrant arkadaşları yine orada
Duruşma öncesi Beşiktaş Meydan’da toplanan ‘Hrant’ın Arkadaşları’ grubu üyesi bir grup ‘Faşizme inat kardeşimizsin Hrant’ sloganları atarak adliye önüne kadar yürüdü. Rakel Dink yaptığı açıklamada geçen ay intihar eden Dink ailesi avukatlarından Hakan Karadağ’la ilgili olarak “Aramızda olmayışı bizim için çok acı. Bugün o olmadan yapılan ilk mahkememiz. O ilk günden beri bizimle birlikte kendi payını, kendi katkısını koydu. Yanımızda bulundu. Ailesine, dostlarına, iş arkadaşlarına ve hepimize kutsal ruhun tesellisini diliyorum. Özellikle annesi için çok üzgünüm. Teşekkür ederim” dedi.
Beşiktaş’ta Bu Kez “Hrant İçin, Hrant İçin” Buluşma
BİA Haber Merkezi – 12.07.2010 / Semra PELEK
Dink cinayeti davasında adalet taleplerinin gerçekleşmediğini söyleyen “Hrant’ın arkadaşları” bu kez “Hrant için, adalet için” yerine “Hrant için, Hrant için” dediler. Basın açıklaması yerine Dink’in öldürülmeden önceki son yazısı “Ruh halimin güvercin tedirginliği”ni okudular.
Hrant Dink cinayeti davasında tüm sorumluların yargılanıp ceza almasını, cinayetin her yönüyle aydınlığa kavuşturulmasını isteyen “Hrant’ın arkadaşları”, 14. duruşmadan önce, yine Beşiktaş İskele Meydanı’nda buluştu.
Afişlerde her buluşmadakinden farklı olarak “Hrant için, adalet için” yerine “Hrant için, Hrant için” yazılıydı. “Hrant’ın arkadaşları”ndan Bülent Aydın bunu “Üç yıldır burada toplanıyoruz. Ama adalet taleplerimiz yerine getirilmiyor. Artık söyleyecek bir şeyimiz olmadığı için ‘Hrant İçin, Hrant İçin’ dedik” diye açıkladı.
Bu kez basın açıklaması yerine gazetecinin 19 Ocak 2007’de öldürülmeden önce yazdığı son yazıyı, “Ruh halimin güvercin tedirginliği”ni Hayko Bağdat okudu.
Yaklaşık 200 kişilik grup buluşmanın ardından, “Hrat İçin adalet için” sloganlarıyla davanın görüldüğü Beşiktaş’taki mahkemeye doğru yürüdü.
Gazeteci- yazar Oral Çalışlar, yargılamaya ilişkin şunları söyledi:
“Üç tane tetikçiyi bütün cinayetin sorumlusu olarak yargılayan bir mahkeme ile yüzyüzeyiz. Biz de bütün Türkiye’de biliyor ki bu cinayet üç kişi tarafından işlenmedi. Bunun içinde jandarmadan polise devlet görevlileri ve gazeteciler var. Bunların hiçbirinin hesabı sorulmadan bu mahkeme bitirse ki öyle gözüküyor, bu cinayet de aydınlanmamış olacak.”
Hrant Dink cinayeti dava sürecini anlatan “19 Ocak’tan 19 Ocak’e ne oldu” belgeselini hazırlayan Ümit Kıvanç ise “Burada üç tetikçiyi yargılıyorlar, gerçeğin bu olmadığını bunun organize bir suç olduğunu biliyoruz. Dava sadece bu üç tetikçi cezalandırılarak sonlandırılırsa ne diyebilirim; memleket utansın” diye konuştu.
Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Alper Taş, “Kollektif bir cinayetle karşı karşıyayız; valisinden İçişleri Bakanlığı yetkililerine kadar devletin içinde olduğu bir cinayet taşeronlara yıkılıyor. Hrant’ın arkadaşları ve Türkiye’nin sabrı tükeniyor” dedi.
Dansçı Zeynep Tanbay ise sona yaklaşan dava süreciyle ilgili şu yorumu yaptı:
“Bir taraftan umutsuzluğa kapılıyoruz. Ama diğer taraftan bu cinayetin sonuna kadar peşinde olacağız, hepimizin birada olarak mahkeme önüne kadar yürümemiz çok anlamlı. Davada sona yaklaşıldı ama kamuoyunda bu dava kapanmadı ve kapanmayacak.”
Hrant’ın arkadaşları buluşmaya çağrı metninde şunları dile getirmişti:
“Geçiştiriyorlar, savsaklıyorlar, yok sayıyorlar… Sanıyorlar ki vazgeçeceğiz… Unutacağımızı sanıyorlar… Unutturabileceklerini sanıyorlar… Balık hafızalardan silinen yüzlercesi gibi bu cinayetinde zamana yenilmesini umuyorlar… Kararlarını verdiler, artık sadece zamanını bekliyorlar…
“Hrant Dink’in katillerinin yalnız silahı doğrultanlar, yalnız tetiğe basanlar değil, ‘öldür diyenler olduğunu söyledik, söylemeye devam ediyoruz! ‘Katili tanıyoruz’ dedik, duymak istemediler! ‘Yalnız değillerdi, yanlarında abileri vardı’ dedik, kıllarını bile kıpırdatmadılar…
“Hrant’ın Arkadaşları, yine aynı yerde, Beşiktaş İskele Meydanı’nda, bir araya geliyoruz. Ve bu kez Hrant için! Hrant için!”
Hrant Dink Davası Avukatları, Savcıyı Göreve Çağırdı
BİA Haber Merkezi – 12.07.2010 / Erol ÖNDEROĞLU
Dink ailesinin avukatları, eski İstanbul Vali Muavini Erhan Güngör, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) İstanbul eski Bölge Başkan Yardımcısı Özer Yılmaz, eski Ülkü Ocakları Başkanı Levent Temiz ile Ergenekon davası sanıkları Kemal Kerinçsiz ve Erhan Timuroğlu’nun davaya dahil edilmesini istedi.
Türkiyeli Ermeni gazeteci Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de öldürülmesiyle ilgili davanın 14. duruşmasında müdahil avukatlar, Dink’in basın özgürlüğü davası çerçevesinde hedef haline getirilmesi ve İstanbul Valiliği’nde tehdit edilmesi olaylarıyla ilgili savcıları göreve çağırdı.
Dink ailesinin avukatları, her iki olayda adı geçen eski İstanbul Vali Muavini Erhan Güngör, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) İstanbul eski Bölge Başkan Yardımcısı Özer Yılmaz, eski Ülkü Ocakları Başkanı Levent Temiz ile Ergenekon davası sanıkları Kemal Kerinçsiz ve Erhan Timuroğlu’nun davaya dahil edilmesini istedi.
Duruşma sırasında Hrant Dink’in hedef gösterildiği süreçle ilgili bir projeksiyon sunumu yapan avukatlar, Dink’i valilikte tehdit eden Özer Yılmaz, Kemal Kerinçsiz ve Erhan Timuroğlu’nun da Ergenekon sanıkları arasında yer aldıklarını vurguladılar.
Fethiye Çetin, Hrant Dink’in öldürülmeden önce kaleme aldığı “Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği” ve “Neden Hedef Gösterildim” başlıklı yazılarını da okudu.
“İstihbarat mantığı içinde ödüllendirilmem gerekir”
Duruşmada savunma yapan Erhan Tuncel, Aralık 2006’ya kadar Mehmet Ayhan isimli polisle dört önemli telefon görüşmesi yaptığını ve bunların dosyada yer almadığını söyledi. Tuncel’in cinayet öncesi Ayhan ve diğer polislerle yaptıkları telefon haberleşmesinin kayıtları bugüne kadar mahkemeye ulaştırılmadı.
Tuncel, Başbakanlık Teftiş Kurulu ve diğer makamların raporlarında “Yardımcı haber elemanıyla irtibatın kesilmesi, olayların akışı konusunda bilgi akışında aksama meydana getirmiştir” tespitinin yerinde olduğunu söyledi:
“Biri hariç her görüşmede Hrant Dink’in Agos gazetesi önünde ensesinde kurşunla öldürüleceğini söyledim. İstihbarat mantığı açısından benim ödüllendirilmem gerekir. 43 aydır işlemediğim bir suçtan dolayı tutukluyum. Cezaevinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ‘Bir başkadır’ diyorlar. ‘Babasını öldürsen adaletle karar verir’ diyorlar.”
Duruşma savcısı, Tuncel, Hayal ve Samast’ın tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi ve eski istihbarat daire başkanı Sabri Uzun’un dinlenmesini talep etti. Mahkemenin aldığı kararlar henüz açıklanmadı. Yargılama 25 Ekim’e bırakıldı.
Dink Davası’nda “Laubaliliği” Yazan Cengiz Çandar Sanık
BİA Haber Merkezi – 13.07.2010
Hrant Dink Davası’nda gizliği tanığın duruşma salonuna getirilememesini ve mahkeme başkanının laubaliliğini yazan Referans gazetesi yazarı Cengiz Çandar hapis istemiyle yargılanıyor. Dava 13 Aralık’ta…
Hrant Dink Davası’nda gizli tanığın 8 Şubat günkü duruşmaya getirilmemesini eleştiren Referans gazetesi yazarı Cengiz Çandar, “devlet memuruna görevinden dolayı hakaret” iddiasıyla 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor.
Söz konusu 12. duruşmada “Gizli tanık” ile ilgili dava tutanağındaki teşhir edici bilgiler ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı hakim Erkan Canak’ın, “Gizli tanık Türkçe’yi tam bilmiyormuş” sözleri gizli tanığın can güvenliğini gündeme getirmişti.
9 Şubat 2010 tarihli “Hrant’la ve ‘adalet’le dalga geçiliyor” yazısında Çandar, “Yani, o salondan adalet çıkmaz, çıkamaz. Hrant Dink cinayeti davası öyle laubali bir şekilde görülüyor ki, laubalilikten adalet çıkmaz, çıkamaz” demişti.
Mahkeme Başkanının gizli tanığın adliyeye çağırılmadığının ortaya çıkmasından sonra sarf ettiği “Bana ‘gizli tanık geldi’ diye not geldi ama gelmemiş. Gizli tanık evde polis bekliyor. Polis burada gizli tanığı bekliyor. Ben ne yapayım?” şeklindeki sözlerine de atıf yapan Çandar, şöyle yazmıştı:
“Her durumda “Ben ne yapayım?” diye çaresizliğini ilan eden bir Mahkeme Başkanı mı verecek adalete ilişkin hükmünü?
“Aynı Mahkeme Başkanı, ikide bir müdahil avukatlarla polemik yapıyor ve yüzünde alaycı bir gülümseme ile ellerini iki yana açıp, sanık avukatlarına durumdan şikâyet eder gibi dönüyor. Tarafsız, adaletin tecellisine gayret gösteren bir yargıçtan ziyade, sanık avukatlarıyla üstü kapalı bir yakınlık içinde olduğuna ilişkin izlenimler veriyor…”
Çandar’ın Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasına 13 Aralık’ta devam edilecek. İlk duruşmada davaya bakan hâkim Vasfi Uğurer’in yıllık izinde olması nedeniyle beş ay ertelenmiş oldu
Hrant Dink davası Türkiye’nin yüzkarası…
Radikal – 13.07.2010 / Oral Çalışlar
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu eski eşbaşkanı yazar Joost Lagendijk, Hrant Dink cinayeti davasını izlemeye gelenler arasındaydı. ‘Duruşmayı izleyecek misin?’ diye sordu. Durakladım. İzlemek istemediğimi hissettim. İçimden gelmiyordu. Ama Rakel Dink’i ve avukatları orada yalnız bırakmak da istemiyordum. Duruşmayı izlemek konusundaki isteksizlik hissimin nedeni, adalet çıkabileceği izlenimini veren bir manzara göremiyor olmamdı…
Daracık ve basık bir salonda üst üste oturan insanlar… Cinayet sanıklarıyla ailenin neredeyse iç içe girdiği bir tablo… Yalnızca tetikçiler üzerinden yürüyen bir dava…
***
Şu noktanın altını yeniden çizmekte yarar görüyorum: Hrant Dink cinayeti, örgütlü ve toplu bir cinayettir… Bu cinayete doğru giden süreci biraz gözlemlemiş olan herkesin bunu görebilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Önce bazı gazeteler ve köşe yazarları Hrant’ı hedef gösterdiler. Arkasından Kerinçsizler şikâyet dilekçeleri yazdılar. Savcılar davalar açtılar. Duruşma salonlarında Hrant Dink linç edilmek istendi. Agos gazetesinin önüne gelen ülkücüler ölüm tehditlerini sakınmadan dile getirdiler.
Mahkemeler onu mahkûm ettiler. İstanbul Vali Yardımcısı, onu vilayete çağırarak ‘ayağını denk alması’nı istedi. Ona ne koruma verdi, ne de onu tehditler konusunda uyardı. Daha sonra, Hrant’ın öldürüleceğine ilişkin polis raporlarının İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ulaşmış olduğundan haberdar olduk. Trabzon’da örgütlenen cinayet şebekesinden devletin bütün kurumlarının haberdar olduğu ortaya çıktı.
Biraz daha eşeleyince şunu öğrendik: Trabzon’daki Jandarma, Trabzon’daki Emniyet İstihbaratı her şeyi biliyormuş. İstanbul da biliyormuş. Cinayet girişimi raporları önlerinde duruyormuş. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü, günümüzün Osmaniye Valisi Celallettin Cerrah cinayetin hemen ardından, cinayetin herhangi bir siyasi boyutunun ve örgüt bağlantısının bulunmadığını, suikastın milliyetçi duygularla işlendiğini açıklarken, ‘acaba önündeki istihbarat raporlarına mı dayanıyordu?’ sorusu akıllara geldi. Sonradan öğrendik ki, Cerrah, katillerin ‘örgütlü’ hazırlıklarına ilişkin çok sayıda rapordan haberdar edilmişti.
***
Bütün dünyanın gözü önünde, bu ülkenin bir gazetecisi olan Hrant Dink düşüncelerini söylediği için, Türklerle Ermeniler arasında yeni bir kardeşlik projesini Türkiye’nin önüne koyacak yürekliliği gösterdiği için öldürüldü… Ve gene bütün dünyanın gözü önünde,
Hrant Dink davası tıkanmış durumda. Bir kaç tetikçinin cezalandırılması dışında bir sonuç
çıkmayacağı artık iyice belli oldu. Dava dosyası bu şekilde kapanacak gibi görünüyor…
Onun nasıl ölüme gittiğine ilişkin çok sayıda kitap yazıldı. Bu kitaplarda, devlet kurumlarının belgeleri, bilgileri nasıl hasır altı ettikleri, cinayetle dolaylı, ya da dolaysız ilgisi olan devlet görevlilerinin nasıl korunup kollandıkları bütün ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Gerçeği herkes biliyor. Mahkeme de biliyor, Başbakan da. Herkesin bildiği gerçeğin asıl mahkemesi görülemiyor. Asıl sorumlular hesap vermiyor. Hrant’ın duruşma için toplanan arkadaşları, doğal olarak, ‘Asıl dava ne zaman başlayacak?’ sorusunu soruyorlardı.
***
Bu davanın bu şekilde sürüp gitmesi (ve muhtemelen bu şekilde sonuçlanacak olması) ülkemiz açısından, adalet açısından bir utançtır, bir yüzkarasıdır.
Mahkeme salonundaki manzara vicdanları kanatıyor. Salonda sırıtan tetikçilere bakıyor,
ruhumuzun daraldığını hissediyor ve bunların dışında da pek bir şeye ulaşamıyoruz… Adalet, vicdan, erdem gibi soyut kavramlarla açıklanması pek kolay olmayan, ancak yaşayanın algılayabileceği bir çaresizlikle karşı karşıyayız…
Katili de biliyoruz, azmettirenleri de, onların arkasındaki örgütlü devlet çetelerini de… Sorun, herkesin farkında olduğu gerçekleri adalete dönüştürecek bir mahkeme kararının oluşmuyor olması.
***
Sabah gazetesinin Genel Yayın Müdürü Erdal Şafak, 2 Temmuz 2007 tarihinde köşesinde
şunları yazdı: “Geçen yılın sonbahar aylarıydı. Hrant Dink davalarına bakan yargıçlardan biriyle tesadüfen bir araya geldik. Sohbet sırasında Dink’in ‘Mahkûm olursam Türkiye’yi terk ederim’ sözünü hatırlattık. Yargıç bıyık altından güldü ve başımızı döndüren bir yanıt verdi: ‘Ya sevecek ya terk edecek. Başka seçeneği yok!’ Yargıcın fikriyatı buydu.”
Bu cinayetin oluşum sürecine egemen olan fikriyat tam olarak budur. Devletin, idarenin birçok kurumuna egemen olan bir fikriyattır bu…
Duruşmanın görüldüğü salona baktım…
‘Buradan nasıl adalet çıkabilir’ diye düşündüm kendi kendime…
Soruyu yeniden soruyorum: Asıl dava ne zaman başlayacak?