İncirlik Kararnamesi Uzatılacak mı?
Radikal 2 – 20.06.2010 / Arif Ali CANGI
Türkiyenin gündemi ve dış gündemi çok yoğun geçiyor. Bir konu var ki; hem iç gündemini, hem de dış gündemini yakından ilgilendirmektedir; İncirlik Üssü’nü yabancı savaşan birliklerine kullandırılması meselesi. Irak Savaşı’na fiilen katılmayan Türkiye, işgal yıllarında işgalcilerin işini kolaylaştırmaktan geri kalmadı. Bunun en somut biçimi; 23 Haziran 2003’den bu yana her yıl yenilenen Bakanlar Kurulu kararıyla İncirlik Üssü’nün ABD’nin savaşan birliklerine kullandırılması.
Bir yanda İsrail ile ilişkilerin kopma noktasına gelmesi, diğer yanda BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a Yaptırım oylamasında Türkiye’nin ABD ile ters düşmesine karşın, İncirlik kararnamesinin bu yıl da uzatılıp uzatılmayacağı merak konusu.
Neden gizleniyor;
Bakanlar Kurulu’nun İncirlik Kararnameleri hep ‘gizli’ gizlilik derecesini taşıyor. İlk kararnamenin gizli tutulması kamuoyunda tartışılmıştı, Danıştay açılan iptal davasında da gizlilik en önemli itirazlardan birisi olmuştu. Kamuoyunun baskısı ve davanın sırf bu yüzden kaybedilmesi olasılığını ortaya çıkmasıyla bir süre sonra kararnamenin gizliliğini kaldırmak zorunda kalmışlardı. Ancak ardından bugüne kadar her yıl yenilenen kararnameler hep gizli tutuldu.
Kararname neden gizli tutuluyor olabilir; buna resmi yanıtın “güvenlik” olacağını kestirmek zor değil. Gerçekten gizli tutulmasının nedeni bu mudur? Yoksa, kararnameler kamuoyuna anlatılamayacak derecede, barışı tehdit eden bir şeyler mi içeriyor, artık gizlenemeyen İncirlik Üssü’ndeki 90 adet nükleer başlıklı füzenin unutturulma çabası mıdır?
Yargıçlar da ikiye bölündü
Gizli olmasına karşın, kararnamenin haber olması üzerine, Irak savaşıyla oluşan duyarlılık ve Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun örgütlülüğü ile 2003 kararnamesi ile 2007 yılı yenileme/uzatma kararnamesi yargıya taşındı. Davalarda, özetle İncirlik’in yabancı savaşan birliklere kullandırılmasının bölge barışını tehdit edeceği vurgusunun yanı sıra dayanılan en önemli hukuksal itiraz, kararnamenin yetki yönünden sakat olduğuydu. Çünkü Anayasan 92. maddesine göre; yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi TBMM’ne aittir. Anayasanın bu düzenlemesine karşın, konu meclisten de gizlenerek, bakanlar kurulu tarafından izin verilmişti. Tabi ki konu bu kadar yalın değildi, kararnamenin dayanağı olarak B.M. Güvenlik Konseyi’nin 22.05.2003 tarihli ve 1483 sayılı kararı gösteriliyordu. Anayasanın 92. maddesi “Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller” i ayrık durum olarak düzenlemiş, yani bu hallerde TBMM kararına gerek yok. İşte Başbakanlık savunmasında bu ayrık düzenlemeye dayanıyor.
Gerçekten İncirlik Kararnamesi, “Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşma” ya da “milletlerarası nezaket kurallarının” gereği mi çıkartılmıştır? Kararname gizli tutulduğu için konu kamuoyunda tartışılamasa da dava dosyasına sunulan biçimiyle kararnameyi inceleyen Danıştay yargıçları ikiye bölmüş durumda. Farklı görüş, temyiz ve itiraz mercii olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun üyeleri arasında ortaya çıktı.
2003 Kararnamesinin iptali davasında yürütmeyi durdurma istemine ilişkin itirazı değerlendiren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 13 üyesi yürütmeyi durdurma isteminin reddi yolunda oy kullanırken, 8 üyesi ise istemin kabulü yönünden oy kullandı. Temyiz incelemesi sonunda karşı oy sayısında önemli bir artış oldu; 15’e karşı 14 üye kararnamenin hukuka aykırı olduğu yönünde karşı oy verdi. Karşı oy gerekçesinde önemli saptamalar ve değerlendirmeler var; “…BM Güvenlik Konseyi’nin Irak’ın toprak bütünlüğünü teyit eden, istikrar ve güvenliğinin sağlanmasını, yeniden yapılandırılmasını ve ülkeye insani ve diğer yardımların ulaştırılmasına ilişkin kararında yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulundurulmasını öngören bir ifade yer almamaktadır, kararnamede ise tespit edilecek liman, havaalanı, tesis ve üslerde yabancı silahlı kuvvetlerin bulundurulmasına izin verilmektedir, Başbakanlık savunmasında da kararname ile yabancı silahlı kuvvetleri Türkiye’de bulundurulmasına izin verildiği kabul edilmektedir, bu nitelikteki bir iznin milletlerarası nezaket kurallarının gereği olarak da görülemez, dolayısıyla Anayasanın 92. maddesine aykırı olarak, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulundurulmasına izin verme yetkisinin Bakanlar Kurulunca kullanılmasında hukuka uygunluk bulunamamaktadır…” Bu karşı oy ile konunun kendisi kadar, yargılaması da dikkat çekici nitelik kazanmıştır. Azlık oya bir üye daha katılmış olsaydı, çoğunluk olacak ve İncirlik Kararnamesi iptal edilmiş olacaktı.
Yaklaşık 7 yıllık yargılama sürecinde gelinen nokta bu. 23 Haziran yaklaşıyor; İncirlik Kararnamesinin süresini uzatan yeni bir kararname çıkartıldı mı? İsrail’e rest çeken, Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin oyuna karşı oy kullanan AKP Hükümeti İncirlik Üssü’nü yine ABD askerlerine mi bıraktı? Türkiye’nin karşı oyuna karşın bu askerler İran’a yönelik ambargonun uygulayıcısı olmaya kalkarlarsa ne olacak, sayısının 90 olduğu söylenen İncirlik’teki nükleer bombalar patlarsa bunun hesabını kim verecek? Bütün bu sorulara yanıt verilmesini isteme hakkımız yok mu? Soru sormamız, barışı tehdit eden politikaların hesabını sormamız gerekmez mi? TBMM’nin üyeleri daha ne kadar susacaklar? Savaşı istemeyenler, barış yanlıları daha ne kadar susacağız?
Dünyadan Haberler
Kanlı Pazar’a yargı yolu göründü
Taraf – 17.06.2010
1972’de gerçekleşen Kanlı Pazar olayında, 27 kişiyi vuran askerlere önceki gün açıklanan raporla beraber yargı yolu açıldı.
Yüksek Mahkeme yargıcı Lord Saville’in başında olduğu bir hukuki ekip tarafından 12 yılda hazırlanan rapor, 14 kişinin öldüğü olayda, ordunun “mazur görülemez ve adaletsiz” bir tavır içinde olduğunu belirtiyor ve “tamamıyla masum” her bir kurbanın nasıl vurulduğunu detaylı biçimde anlatıyor. Ölenlerin ailelerinden bazılarını temsil eden, Britanya’nın önde gelen avukatlarından Michael Mansfield, raporun sunduğu kanıtların “hayati önem” arz ettiğini ve Kuzey İrlanda ya da Londra’daki Kamu Davaları Müdürü’nün, askerlere karşı dava başvurusunda bulunması gerektiğini söyledi. Önceki gün raporu açıklarken, Avam Kamarası’ndaki konuşmasında, olaydan “derin biçimde üzüntü duyduğunu” söyleyen Başbakan David Cameron için medyada yapılan ilk yorumlar ise, Başbakan’ın “gerçek bir vatansever tavrı sergilediği” yönünde oldu. Britanya Genelkurmay Başkanı Sir David Richards, “Cameron’ın özrünün arkasında olduklarını ve Britanya Ordusu’nun bazı üyelerinin olayda yanlış hareket ettiğini” söyledi. Richards, “38 yıl içinde dersimizi aldık. Ordunun eğitim, işleyiş ve yönetim şekli değişti” dedi.
Buna karşılık, raporun ardından muhafazakâr gazetelerde, “askerlerin yargılanmasının kimsenin çıkarına olmadığı ve barış ortamının bozulacağı” yolunda yorumlar çıkmaya başladı. Dönemin Britanya Genelkurmay Başkanı Sir Michael Carver’ın danışmanı Lord Ramsbotham ise “Operasyona katılan askerlerin sivil yargı tarafından, tekil kişiler olarak” yargılanacağını kaydetti. Kanlı Pazar esnasında görev yapan askerlerin avukatı Stephen Pollard’a göre ise rapor askerlere dava yolu açmayacak.
Beyoğlu’ndaki Şişme Tank ve Tutsak Yumurtalar
BİA Haber Merkezi – 14.06.2010 / Semra PELEK
Yeni sergi alanı Arter’in ilk sergisi Starter’ın sanatçıları soruyor: Bütün tanklar şişirilebilir ve havası indirilebilir olsa? Özgürlükle tutsaklık arasındaki sınır, yumurta kabuğunun inceliği ve kırılganlığındaysa? Ya Türk erkekleri hakkında duyduğumuz her şey gerçekten doğruysa?
Galatasaray’dan Tunel’e doğru yürürken, tam yüz yıllık 211 numaralı binanın camekânında, yedi metre uzunluğunda, üç metre yüksekliğinde bir tank, nefes alıp verir gibi, düzenli bir ritimle şişip iniyor.
Tank hava kaybettiğine korkutucu görünümünü, karşısında duranı hedefleyen namlusu tehdit ediciliğini kaybediyor; çok kısa sürüyor ama bu. Sonra birbirini üretip besleyen militarizm ve erkeklik gibi, tankı şişiren dört hava motoru harekete geçiyor.
Beyoğlu’nun yeni sanat mekanı Arter’ın ilk sergisi “Starter”ın eserlerinden biri, “T 72” isimli şişirilebilir tank; Berlin’de yaşayan enstalasyon sanatçısı Micael Saimstrefer’in eseri.
Vehbi Koç Vakfı (VKV) projesi olan “Anter – Sanat İçin Alan” 8 Mayıs’ta açıldı. Arter’in, bir kısmı vakıf koleksiyonundan eserlerin yer aldığı ilk sergisine, restoran menülerinden esinlenilerek “Starter” (Başlangıç) ismi verilmiş. Arter ise VKV’nin ileride kurmayı hedeflediği müze kompleks için bir hazırlık, araştırma ve laboratuar sayılıyor.
Küratörlüğünü René Block üstlendiği sergide 1960’tan günümüze, aralarında Türkiye’nin de olduğu dünyanın pek çok ülkesinden çağdaş 87 sanatçının, 160’ı aşkın eseri sergileniyor.
Block daha önce 4. Uluslararası İstanbul Bienali ve eşzamanlı düzenlenen Fluxus Retrospektifi, 2008’de Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde başlatılan “İstiklal Serüveni” sergiler dizisine imza atmıştı.
Üç katlı sergi salonunun, en üst katındaki enstalasyonda rengarenk harflerle yazılmış “Everything you heard about Turkish man is true” (“Türk erkekleri hakkında duyduğunuz her şey gerçek”) yazan devasa bir tablo ile karşılaşıyorsunuz.
Biraz ilerde sanatçı Emmett Willians “solDİEr” (Asker/Öl) serigrafisinde, sözlerin çok anlamlılığıyla oynuyor; kelimeleri teşrih masasına yatırıyor.
Mircia Contor’un “Nido” isimli çalışmasında ise kırık yumurta kabuklarıyla dolu zeminin üzerinde bir pinpon masası duruyor. Masanın ortasında daire şeklindeki ağın içinde sağlam yumurtalar yerleştirilmiş. Yerdeki yumurta kabukları daha fazla zarar görmeye bırakılmış; diğer çalışmaları görmek için üzerlerine basmak zorunda kalıyorsunuz. Masanın üstündeki yumurtalar ise şanslı; sağlamlar. Ama sağlam kalmanın bir bedeli var; yumurtalar ağ yuvanın içinde tutsaklar. Özgürlük ve tutsaklık, yaşam ve ölüm arasındaki ince çizide yumurta kırılganlığında duruyor.
Tankın olduğu alt katta ise sürekli bir patlama sesi duyuluyor. Adalet Abidin’in “Köpük” isimli kısa filminde berber dükkânındaki bir çocuk, üzerine köpük sürülmüş balonu usturayla tıraş etmeye çalışıyor; balon her defasında gürültüyle patlıyor.
Hening Christiansen’in “Die Freiheit ist um die Ecke” (Özgürlük Köşeyi Dönünce) yazan yeşil neon ışıklı tabelasının yön oku, T 72 tankını işaret ediyor.
Christiansen’in başka bir işi var bir üst katta; sergideki gezi sonunda sorulabilecek “Nedir serginin mesajı?” sorusuna tek cümleyle yanıt veriyor: “Freedom is Social” (Özgürlük Toplumsaldır”)
Starter sergisi 19 Eylül’e kadar açık kalacak. Bilgi için www.arter.org.tr
Hükümet barışa sahip çıksın
Taraf – 19.06.2010
Demokratik açılım sürecine katkı sunmak amacıyla Kandil ve Mahmur’dan gelenlerin tutuklanmasını eleştiren Kürt siyasetçiler, hükümete çağrı yaptı
Barış grubu üyelerinin tutuklanmasına tepki gösteren Kürt siyasetçi, hukukçu ve aydınlar, hükümete “Barışa sahip çık” mesajı verdi. Barış gruplarının gelişinde önemli rol oynayan siyasi yasaklı Ahmet Türk, “ortak akıl ve diyalog” çağrısında bulundu. Barış grubunun tutuklanmasına tepkiler şöyle:
Ahmet Türk:
Sürecin bu noktaya dönmesi bizim için üzüntü verici. Gönül isterdi ki daha iyi değerlendirilsin. Bu tutuklamalar halkta barış umutlarını yok etti. Bu mantıkla bir yere gidilemeyeceği ortada. Bu sancılı sürece rağmen, ortak aklı öne çıkarabiliriz. Her zamandan daha fazla buna ihtiyacımız var. Diyaloga ihtiyacımız. Bu mesele tek taraflı bir niyetin ortaya çıkarılmasıyla çözülemez. Toplumsal uzlaşı ve barış için karşılıklı hamlelerin atılması gerekir.
Yazar Altan Tan:
İçişleri Bakanı’nın öncelikle Kürtlerden ve bütün Türkiye’den özür dileyip istifa etmesi lazım. Hatta Başbakan da istifa ederse bir mahsuru yok. Paldır küldür, çalakalem, şova dayalı bir açılımın bu hale gelmesinin bir sorumluluğu olmalı. Hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Başbakan seçime gidiyor. Dincilik, Türk-İslamcılık ve ulusalcılık yaparak şov yapıyor. Dışarıda İsrail’e, içerde BDP’ye vuruyor. Yanılıyor, bu sefer millet bu pilavı yemeyecek.
Diyarbakır Baro Başkanı Emin Aktar:
Sekiz ay önce tutuklama için gerekçe bulmayan aynı yargının bu kez tutuklama kararı çatışma süreciyle ilgili olabilir. Hükümetin bir türlü başlatamadığı açılımın yargı tarafından kapatılması anlamına geliyor. Yargıya müdahale olduğu görülüyor.
Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi:
İnsanların onurlarıyla gelmesi için düzenleme yapılması gerekiyordu. Bu karar, açılım sürecini baltalar. Türkiye’de bir siyasi kilitlenme söz konusu. Temennimiz daha fazla kan akmadan bu sorunun çözüm yoluna girmesidir.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu:
Hükümet iyi niyetle hareket etti ama bunu hâkim ve savcıların inisiyatifine bıraktı. Çatışmalar tırmandığında ölümler arttığında bu işler duracaksa o zaman bu işlere hiç başlamamak lazımdı. Hükümet sorumluluğu üstlenmeyecekse hiç bu işlere girmeyecekti. Kendi siyasi geleceğini riske atamayan bu sorunu çözemez. Açılım bittiğine katılmıyorum. Türkiye geldiği noktadan geri dönemez.
BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız:
Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu açılımın bir ‘devlet politikası’ olduğunu açıklamıştı. Devlet politikası olunca, akla bunun kısa ve uzun vadeli olarak planlandığı geliyordu. Ama pratiğe baktığımızda devlet politikasının çözüme hazır olmadığı görülüyor. Legal siyaset alanı tamamıyla tıkatılmıştır.
Babamın Katilini 30 Yıldır Biliyorum, Cezalandırılmasını Sağlayamadım
BİA Haber Merkezi – 20.06.2010 / Burcu BALLIKTAŞ
Nilgün Türkler Soydan, Fatma Morsümbül, Perihan Altuğ, İrfan Bilgin, Nevzat Özgen, İrfan Babaoğlu, Adnan Orhan, Şürkrü Kurşun… Yakınları kaybedilen, öldürülenler Ankara’da buluştu; yaşadıklarını anlattı. Talep “gerçek ve adalet”.
“Tanıklar Konuşuyor, Gerçek Buluşması”nın öğleden sonraki oturumunda söz alan sosyolog İsmail Beşikçi Türkiye’nin bir yarısının otuz senedir olağanüstü koşullarda yönetildiğini ve bunun Türkiye’nin diğer yarısını etkilememesinin mümkün olmadığının altını çizdi.
Programda yer alan 12 başlığın da temelinde Cumhuriyet’in ilanından beri sürdürülen inkar politikalarının yer aldığını söyleyen Beşikçi, “1923’te Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin inkarına göre şekillenen bir devlettir. Tek adam yetiştirmek önemlidir. Önce Türk olacaktır, sonra Müslüman, Hanefi ve sonra da laik olacaktır. Bu kalıba uymayanlar ağır idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya bırakılmıştır” diye konuştu.
“İnkar ve yalana dayalı bu politikanın sürdürülmesi mümkün değildir. Çünkü artık halk yığınları, başta Kürtler bunun bilincine varmıştır. Kürt kadınlarının toplumsal hayata karışması, siyasetle ilgilenmeleri böyle bir yalan politikasının sürdürülemeyeceğini göstermektedir. Devlet muhakkak kendi geçmişiyle yüzleşmek durumundadır” dedi.
Gerçeği biliyorum ama adaletin peşindeyim
Beşikçi’nin ardından söz alan DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in kızı Nilgün Türkler Soydan ise babasının 1980’de kendi tanıklığında öldürüldüğünü belirterek, “Otuz yıldır katillerini tanıdığım halde cezalandırılmalarını sağlayamıyorum. Benim tanıklığımı kabul etmiyor mahkemeler. Üç kez beraat ettirildi. Şu an Yargıtay’da dava. AİHM’e gitmek zorunda kalacağız zannediyorum” dedi. “Benim çok az babam oldu.” diyen Türkler, bu vesileyle babasının ve herkesin babalar gününü de kutladı.
Konuşmacılardan Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol ise “Sözümüzün ulaşması için yeni yol ve yöntemler bulmalıyız.” diyerek sistemin kendine meşruluk sağladığı kitlelere yönelmekten söz etti. 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne asker ailelerinin de çağrılmasını öneren Birol, “Gelmemekte ısrar ederlerse o çocukların resmini de biz taşıyalım” dedi.
Kimsenin barışı kirletmeye hakkı yoktur
12 Eylül darbesinin ardından kaybedilen Hüseyin Morsümbül’ün annesi Fatma Morsümbül de parti başkanlarına seslendiği konuşmasında, “Barışın üstünden kalksınlar. Daha fazla barışı kirletmesinler. Özellikle CHP’ye söylüyorum. Bizim sayemizde oralara geldiler. Herkes ayağa kalksın. Barışın elinden tutsun. Kimsenin barışı kirletmeye hakkı yoktur” dedi.
Biz ‘barış’, onlar ‘vatan sağolsun’ diyor
Tüm bu yaşananların anneleri cezalandırmak olduğunu söyleyen Barış Annesi Perihan Altuğ da “Hem asker hem gerilla annelerini, hapistekilerin annelerini cezalandırıyorlar. Türk annelerinin de artık Barış demelerini istiyorum. Biz çocuklarımızın cenazelerinde ‘barış’ diye haykırıyoruz, ama onlar ‘vatan sağolsun’ diyor. Biz barış istiyoruz” diye konuştu.
Galatasaray aileleri olarak katıldıklarını belirten İrfan Bilgin ise, “Öncelikle ‘faili meçhul’ lafını ortadan kaldırmalıyız” diyerek kayıpların tüm dosyalarında tanıklar olmasına rağmen sonuç elde edemediklerini ifade etti. 274 haftadır Galatasaray Meydanı’nda oturarak faillerin ortaya çıkmasını talep etmelerine rağmen iktidarların kulak vermediğini söyleyen Bilgin, daha farklı eylemlilikler yapmak gerektiğini savundu.
Darbelerle büyüdük
1997 yılında Diyarbakır’da herkesin gözü önünde telsizli kişilerce götürülen 70 yaşındaki babası Fikri Özgen’i aramadık kapı bırakmadıklarını söyleyen Nevzat Özgen, 13 Mart 2004’te Abdülkadir Aygan’ın Günlük gazetesindeki itiraflarında ve 15 Ağustos 2009’da Taraf gazetesinde bir başka itirafçının Zahit Engin ve ekibinin babasını katlettiğine dair tarihe not düştüğünü belirtti.
Merato dağlarında kimyasal silahlarla bir kardeşini ve İstanbul’da da diğerini kaybeden Özgen konuşmasını, “Bugün Filistin için gözyaşı dökenler, fosfor bombalarının atıldığını söyleyenler Merato’da da aynı fosfor bombaları atılıyordu. Aynı bombalar Ceylan’ın da kolunu kesiyordu. Aynı kurşunlar İstanbul’da Mefail’e de sıkılıyordu. Bunu görmeyecek miyiz?” diye bitirdi.
Türkiye’nin seksen yıldır yaptıklarıyla yüzleşmediğini söyleyen gazeteci Nazım Babaoğlu’nun ağabeyi İrfan Babaoğlu da düşüncelerini “Siverek’te Nazım’dan bir yıl önce Kemal Kılıç kaçırılmak isteniyor, gitmeyince katlediliyor. Bir yıl sonra Nazım’ı tuzağa düşürüyorlar, güpegündüz kaçırıyorlar. Bucaklar’ın ve devletin egemenliği olduğundan kimse tanıklık yapmıyor. Tüm kayıp ve faili meçhullerin bilgisi devletin elindedir. Kendi hesabına geldiği oranlarda Ergenekon’da olduğu gibi arşivlerini açıyor. İsteseler hepsini açığa çıkarabilirler. Bizim zorlamamızla olur bunlar” şeklinde ifade etti.
Kemikler bile kaybedildi
1994’te babası, amcası ve amcasının oğlu gözaltına alınan Adnan Orhan ise şunları dile getirdi:
“Nereye başvurduysak sonuç alamadık. Lice yatılı okulunda beraber gözaltına alınan Ramazan Ayçiçek amcamoğlu Cezayir’le karşılaşmış. Orhan’lar ve Bulut’lar ciddi işkenceye maruz kalmışlar. Sonra babamlara gerilla kıyafeti giydirip Kevrekok mevkiine helikopterle götürüp tarıyorlar, ilaç döküp yakıyorlar. Köylüler tarafından savcılık talimatıyla çukur kazılıp gömülüyor. Kuddusi Adıgüzel için toplu mezar iddiasıyla burası kazıldı. Ama onlara ait değilmiş. 2006’da biz de DNA talebinde bulunduk. Babam ve amcama ait olduğu ve Bulut ailesinden kaybolan beş kişiden üçüne ait olduğu ortaya çıktı. Kayıplarımızın mezarı olsun istedik. Başvuruda bulunduk. Kemiklerin kaybolduğunu açıkladılar. 2007’de dilekçe yazdık, bizi oyaladılar. İki yıl geçince Kulp Savcılığı hakkında soruşturma talebinde bulunduk. Ancak o zaman kemikler ortaya çıktı. Kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü açıkladı Kulp Savcılığı.”
Oğlum ve tüm tutsaklara adalet istiyorum
166 yıl hapis cezasına çarptırılan Azadiya Welat gazetesi yazıişleri müdürü Vedat Kurşun’un babası Şükrü Kurşun ise, “Bir asker için beş DTP’linin kellesini isteyen meslektaşı yerel mahkeme tarafından düşünce özgürlüğü kapsamında beraat etmiştir. O da gazeteci ama benim oğlum 166 yıl cezaya çarptırılıyor” diyerek, hukuki bir dayanağı olmayan bu cezanın dünyada örneğinin olmadığını ve bu ölçüsüz cezanın, Türkiye’nin altına imza koyduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de aykırı olduğunu belirtti.
Saldırırsanız misilleme yaparım
Taraf – 19.06.2010
İran İslam Cumhuriyeti Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi, dün bir bildiri yayımlayarak BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararına yanıt verdi. “Güvenlik Konseyi’nin İran’ın barışçıl nükleer faaliyetleri konusuna girmesi yasadışı ve itibarsız bir girişimdir.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gerekliliklerine aykırıdır” denen yanıtta, Güvenlik Konseyi’nden hatasını telafi etmesi istenerek, “İran, halkının meşru ve yasal hakları aleyhinde her türlü eyleme yasal çerçeve dahilinde misillemede bulunacağını açık ve net olarak ilan ediyor” dendi.
Bildiride şu satırlara yer verildi: “Bu karar, üzerinden on günden az bir süre geçen özgürlük konvoyuna saldırının kınanması ve sorumlular hakkında bazı cezalar belirlenmesi için alınmadı. Kararın konusu, Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinin nükleer silahların yeni neslini üretmesi, çoğaltması ve denemesi konusundaki kaygıları da içermiyor. Türkiye ve Brezilya’yı Tahran ile işbirliğine teşvik eden ABD, Tahran Bildirisi’nden bir ay sonra ve Bağlantısızlar Hareketi üyesi 120 ülkenin bu bildiriyi sıcak karşılamasından sonra buna itiraz etti. Güvenlik Konseyi, milletlerin haklarını ve güvenliğini sağlamak için uygun bir merci olmadığını ispatladı.” Bildiride ayrıca, “Nükleer silahlara sahip ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve İsrail’in dünya için gerçek tehdit oldukları, ancak dikkatlerin hayali tehditlere çekilmek istendiği” belirtildi.
Rusya ek yaptırımları eleştirdi
Öte yandan Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, ABD ve AB’nin, İran’a yönelik yaptırımları Güvenlik Konseyi’nde alınan kararın ötesine geçerek genişletme planını eleştirdi. Medvedev, “BM’de üzerinde uzlaşmaya vardığımız bu değildi. Birlikte hareket etmeliyiz. Eğer bunu başarabilirsek arzu ettiğimiz sonuçlara ancak o zaman ulaşabiliriz” diye konuştu. BM, 9 haziranda Türkiye ve Brezilya’nın ‘hayır’, Lübnan’ın ‘çekimser’ oyuna karşı 12 oyla yaptırım kararını kabul etmişti.
İran 18 Ülkede Sevilmiyor
Hürriyet – 20.06.2010
Pew Araştırma Merkezi’nin kısa bir süre önce yaptığı bir araştırma başta Mısır, Ürdün ve Lübnan olmak üzere birçok Arap ülkesinin vatandaşlarının İran’a karşı sert yaptırımlar uygulanmasına ve İran’ın nükleer programının önüne geçilmesi için askeri operasyon düzenlenmesi fikrine destek verdiğini gösterdi.
Türkiye dahil 22 ülkeden 25 bin kişiyle yapılan araştırmada, bölgede Tahran’ın nükleer hedeflerinin önünü kesmek için askeri operasyon yapılmasına karşı çıkan tek ülke vatandaşları Türkler oldu.
Ankete göre, araştırma kapsamındaki Müslüman ülkeler dahil 22 ülkeden 18’inde İran ve Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’a hakkındaki olumsuz görüşlerin yaygın olduğunu söyledi. 16 ülkede ise katılımcılar, nükleer tehlikeye karşı son çare olarak askeri operasyon seçeneğinin düşünülebileceğini ifade etti.
Sonuçlar, Avrupa’da Almanların yüzde 86’sının, Fransızların yüzde 81’inin ve İspanyolların yüzde 73’ünün İran’a karşı olumsuz görüş beslediğini gösterirken Ürdün’de katılımcıların yüzde 63’ü Lübnan’da da yüzde 60’ı Tahran hakkında olumsuz görüş belirtti.
Pakistan ve Endonezya’da ise İran’a verilen destek sırasıyla yüzde 72 ve yüzde 62 oldu.
Pakistan Nükleer Silahlara Destek Veriyor
Bu arada araştırma kapsamındaki 22 ülkeden 21’inde, katılımcılar İran’ın nükleer silah sahibi olması fikrine itiraz ederken, tek istisna Pakistan oldu. Almanların yüzde 98’i, Japonların yüzde 96’sı, İngilizlerin yüzde 90’ı, Rusların yüzde 81 ve Çinlilerin yüzde 65 bu konuyla ilgili fikirleri sorulduğunda olumsuz yanıt verdi.
Aynı şekilde Mısır’da katılımcıların yüzde 66’sı, Lübnan’da yüzde 64’ü, Türklerin yüzde 63’ü ve Ürdünlerin yüzde 53’ü İran’ın nükleer silah sahibi olmasına karşı çıktı.
Tek İstisna Türkiye
Son olarak 22 ülkeden 16’sında katılımcılar İran’ın nükleer silah sahibi olmasındansa ülkeye askeri bir operasyon düzenlenmesini tercih edeceklerini söyledi. ABD’de katılımcıların yüzde 66’sı operasyona evet, yüzde 24’ü de hayır derken Mısır için bu rakamlar sırasıyla yüzde 55’e yüzde 16, Ürdün içinse yüzde 53’e yüzde 20 oldu.
Sadece Türkiye’de katılımcılar İran’ın nükleer silah sahibi olmasını askeri operasyona tercih etti.
Nükleer uzlaşıdan vazgeçilmedi
Sabah – 21.06.2010
Ankara, İran’ın nükleer programı konusunda arabuluculuk yapmaya devam ediyor. İran’a “Bardağın dolu tarafını görün” uyarısı yapıldı.
İran’ın nükleer programı nedeniyle BM Güvenlik Konseyi’nde ek yaptırım talebine karşı “Hayır” oyu kullanan Türkiye, Batı ile Tahran arasında uzlaşı arayışını sürdürüyor. Hedef, diyalog sürecinin yeniden başlaması halinde İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Sait Celili ile AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’ı buluşturmak.
Tahran’a Uyarı
Viyana Grubu üyeleri BM’de 9 Haziran günü gerçekleşen oylamadan saatler önce İran’a Tahran Deklarasyonu’nun yetersiz olduğunu belirten mektup yollamıştı. Deklarasyonun reddi ve ek yaptırım alınması kararlarının ardından Türkiye bir kez daha İran’ı ikna etmeye çalışıyor. SABAH’ın edindiği bilgiye göre Viyana Grubu’ndan gelen mektuptaki ortak noktanın “diplomasi için kapılar açık” mesajı olduğu İran’a iletildi. Tahran’a “Batı ile diyalog kurmak mümkün. Size verilen yanıt tamamen bir ‘hayır’ değil” denildi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu ziyaret eden ABD-İngiltere-Fransa ve Almanya’nın Ankara Büyükelçileri de “Diyalog kapısı açık” mesajını tekrarladı. Davutoğlu ise görüşmede, İran’ın adım atması halinde yaptırımların hafifletilmesi gerektiğini belirtirken, Tahran Deklarasyonu’nda belirtilen bin 200 kglık uranyum takasından sonra İran’ın yüzde 20’lik zenginleştirme faaliyetleri için müzakerelerin de başlayabileceğini söyledi.
Türkiye Kazandı
ABD’nin saygın gazetelerinden New York Times, Türkiye’nin İslam dünyasının yeni lideri olarak ortaya çıktığı yorumunu yaptı. Princeton Üniversitesi öğretim üyesi Bernard Haykel ve doktora öğrencisi Elliot Hen-Tov tarafından kaleme alınan “Türkiye’nin Kazancı, İran’ın Kaybı” başlıklı yazıda, “Mavi Marmara” olayının ardından İran’ın etkisinin azaldığı, Türkiye’nin ise “modern, demokratik, uluslararası alanda saygı gören bir ülke rolünü üstlendiği belirtildi.
Kırgızistan’da etnik savaş
Taraf – 15.06.2010
Kırgızistan’da Özbeklerle Kırgızlar arasında dört gündür süren çatışmalarda ölü sayısı 124’e çıktı. Ülkedeki Özbeklerin komşu Özbekistan’a kaçışı sürüyor
Kırgızistan’ın güneyindeki çatışmalarda ölü sayısı 124’e, yaralı sayısı yaklaşık bin 600’e yükselirken, bölgeden gelen haberlerde dün Oş kentinde yatışan çatışmaların Celalabad şehrinde devam ettiği bildirildi. Özbekistan’a kaçan Özbeklerin sayısı ise 80 bini aşmış durumda. Bölgeden kaçarak Özbekistan’a sığınan on binlerce Özbek, güvenlik güçlerini olayları bastırmamak ve yer yer saldırıların içinde yer almakla suçluyor. Çatışmalar, ülkenin güneyinde taraftarları ağırlıkta olan eski Devlet Başkanı Kurmanbek Bakiyev’in devrilmesinden iki ay sonra patlak verdi.
Rehin Türkler serbest
Bölgede süren şiddet olaylarından ülkedeki Ahıska Türkleri de etkilendi. Oş şehrinde dün polis kıyafeti giymiş maskeli kişiler tarafından toplanan çoğunluğu Ahıska Türkü bin 500 kişinin rehin tutulduğu bildirilmişti. Ahıska Türklerinden Bahadır adında bir kişi, silahlı ve maskeli kişilerin insanları evlerinden toplayarak bir TIR garajına kapattıklarını anlattı. Bahadır, aralarında Özbek bulunmadığını, rehin tutulanların Kırgız ve Türklerden oluştuğunu ve su ve yemeklerinin olmadığını söyledi. Olaydan Türk büyükelçiliğinin haberdar olduğu ve yerel makamlarla görüşmelerin sürdüğü belirtildi. Akşam saatlerinde ise rehinelerin serbest bırakıldığı iddia edildi.
BM temsilci gönderiyor
Halen Beyaz Rusya’da bulunan devrik lider Bakiyev, çatışmalara Rusya’nın öncülüğünde kurulan Güvenlik Örgütü’nün müdahale etmesini istedi. Olayları bastırmakta yetersiz kalan Kırgız güvenlik güçleri, çatışmaların sürdüğü bölgelere asker ve halk güçlerinden oluşan milis kuvvetler göndermeye devam ediyor. Kırgızistan’daki olaylardan endişe duyduklarını söyleyen BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ise ülkeye özel bir temsilci göndereceğini açıkladı. ABD yönetiminin de, ülkedeki gelişmelerle ilgili Rusya ile temas halinde olduğu açıklandı. Öte yandan, Bakiyev’in oğlu Maksim Bakiyev’in İngiltere’de tutuklandığı öne sürüldü.
Barış gücü gelebilir
Bu arada Rusya, Kırgızistan, Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın üye olduğu Sovyet sonrası Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü yetkilileri dün Kırgızistan’daki olayları değerlendirmek üzere toplandı. Toplantıda Kırgızistan’a bir barış gücünün gönderilmesinin de tartışılacağı bildirildi.
Kırgızistan’da 2000 ölü
Radikal – 20.06.2010
Kırgızistan’da geçici yönetimin lideri Roza Otunbayeva, bir haftadır ülkenin güneyinde meydana gelen Özbek azınlık karşıtı şiddet olaylarında ölenlerin sayısının, daha önce açıklanan resmi sayının yaklaşık 10 katı olduğunu kabul etti.
Otunbayeva, “Resmi veriler 200 ölü olduğunu söylese de, ben de birçok vatandaşımız gibi fısıltı gazetesine daha fazla güveniyorum. 2 bin kişi ölmüş olabilir” sözleriyle şaşırttı. Otunbayeva’nın bu açıklamasının, uluslararası mali yardımın daha hızlı gelmesini sağlama amacı taşıdığı öne sürüldü. Geçici yönetim, Rusya’dan barışgücü talebini ise geri çekti. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert Blake dün Bişkek’de Otunbayeva ile görüştü. BM, bir milyon kişinin etkilendiği çatışmaların canlanmasından endişeli.
Kırgızistan’da 400 Bin Kişi Yerinden Edildi
BİA Haber Merkezi – 18.06.2010
UNHCR, Kırgızlar ve Özbekler arasındaki çatışmalar sonucunda 300 bin kişinin ülke içinde yerinden edildiğini, 100 bin kişinin de Özbekistan’a geçtiğini açıkladı. İnsani yardım çalışmaları için güvenli koridor oluşturulması gerekiyor.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) bir hafta önce Kırgızistan’ın güneyinde başlayan çatışmaların 400 bin kişiyi yerinden ettiğini açıkladı.
Kırgızlar ve Özbekler arasındaki çatışmanın 300 bin kişiyi ülke içinde yerinden ettiği; yaklaşık 100 bin kişinin de komşu Özbekistan’a kaçtığı tahmin ediliyor. Ölü sayısı 180’e çıkarken 1 900 kişi de yaralandı.
UNHCR, Oş ve Celalabad çevresinde gerilimin devam ettiğini, Kırgız güvenlik güçlerinin durumu kontrol altında tutmaya çalıştığını belirtti.
Evlerini terk edenlerin büyük bölümü akrabalarının yanına giderken, örgüt yaklaşık 40 bin kişinin ülke içinde barınma ihtiyacı olduğunu tahmin ediyor. UNHCR hafta sonu ülkeye 15 bin kişi için 80 ton insani yardım götürecek.
Özbekistan’a geçen mültecilerse Andican bölgesinde yoğunlaşıyor. Okullar, spor salonları mültecilerin barınması için kullanılıyor.
UNHCR, hali hazırda Kırgızistan’ın güneyine ne kendilerinin ne de diğer BM çalışanlarının erişimi olmadığını vurguladı. BM bölgede insani yardım için güvenli bir koridor açılmasını talep etmişti.
İsrail’in kararı: Gazze’ye abluka hafifliyor
Radikal – 17.06.2010
İsrail güvenlik kabinesi dün başlayan toplantısında, Gazze’ye kara ablukasını hafifletme kararı aldı.
Ablukanın hafifletilmesi kapsamında girişine izin verilecek olan malzemelerle ilgili bir liste yayınlanmazken, deniz ablukasının kaldırılması konusu ise netleşmedi.
İsrail’den yapılan açıklamada, “Gazze’ye sivil amaçlı malzeme girişiyle ilgili sistemin serbestleştirilmesine ve uluslararası denetim altında sivil projelerde kullanılacak malzemenin giriş kapsamının genişletilmesine karar verilmiştir” denildi.
Alınan bu kararla birlikte başta inşaat malzemeleri olmak üzere daha önce yasaklanan bazı maddelerin Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütler denetiminde Gazze’ye girişine izin verilmesi bekleniyor.
Konuyla ilgili toplantısına dün başlayan güvenlik kabinesi ayrıca, “silah ve savaşta kullanılabilecek malzemelerin girişini engelleyen mevcut güvenlik prosedürlerinin” süreceğine de dikkat çekti.
Açıklamada, deniz ablukasının hafifletilmesine yönelik herhangi bir ifade yer almadı.
Gazze’ye malzeme giriş-çıkışından sorumlu Filistinli koordinatör Raed Fattouh, onaylanan karar uyarınca kabul edilen ürün listesinin, tüm yiyecek-içecek, oyuncak, yatak, havlu ile kırtasiye ve mutfak malzemelerini içerdiğini söyledi.
Filo baskının ardından geldi
İsrail, 31 Mayıs’ta 9 kişinin hayatını kaybettiği filo baskının ardından uluslararası alanda ablukayı hafifletmesi yönünde giderek artan bir baskıyla karşı karşıyaydı.
İsrail, Hamas’ın 2007’deki seçimleri kazanmasından bu yana Gazze üzerine sıkı bir abluka uyguluyor. İsrail, Gazze’ye yalnızca temel insani yardımların iletilmesine izin verirken, İslamcı örgüt tarafından askeri amaçlar için kullanılabileceğini öne sürdüğü elektronik ve inşaat malzemelerinin büyük bir bölümünün geçişini engelliyor.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Gazze’ye abluka hafifletilmiş ve meyve suyu, salam, tıraş köpüğü, baharat ve kurabiye gibi daha önce yasaklı olan malzemelerin geçişine izin verilmişti.
HAMAS TEPKİ GÖSTERDİ
Hamas, İsrail kabinesinin bugün aldığı karara tepki göstererek, İsrail’in bu kararla gemi baskını nedeniyle “üzerinde oluşan baskıyı hafifletmeyi” hedeflediğini belirtti.
Hamas’ın üst düzey yetkililerinden İsmail Rıdvan, “Hamas olarak Siyonist kararı reddediyoruz. Gazze’ye uygulanan ablukanın tamamen kaldırılmasını istiyoruz” diye konuştu.
Hamas sözcüsü Sami Ebu Zuhri ise girişine izin verilecek bazı malların “önemsiz ve ikincil” olduğunu söyledi.
İsrail’e dostları da akıl erdiremiyor
Star – 21.06.2010
Gazze’ye gitmesine izin verilmeyen Alman Bakan Niebel sert çıktı. Tel Aviv’in hata yaptığını söyleyen Niebel, “Dostları da İsrail’i anlamakta zorlanıyor” dedi
İsrail ziyareti sırasında Almanya’nın finanse ettiği su arıtma projesiyle ilgili incelemelerde bulunmak üzere Gazze’ye geçmek isteyen ancak İsrail’den izin alamayan Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Dirk Niebel, İsrail hükümetine sert tepki gösterdi. Niebel, Tel Aviv’in şeffaflıktan korktuğunu belirterek, “Bu İsrail hükümetinin büyük bir dış politika hatasıdır. İsrail bazen dostlarının, neden böyle davrandığını anlamalarını zorlaştırıyor” dedi. Gözlemciler, ‘büyük dış politik hata’ ifadesinin, diplomatik dilde ağır eleştiri anlamına geldiğine dikkat çekerek, Alman kabinesinden ilk kez bu tonda açıklama geldiğine işaret ettiler.
Erdoğan Düşman İlan Edildi
İsrail Turizm Bakanı Stas Misezhnikov, Başbakan Erdoğan’ın, İsrail halkıyla değil, İsrail hükümetiyle sorunları olduğunu açıklamasına cevap olarak, “Türk insanları düşmanımız değil, ama Erdoğan İsrail’in düşmanı” dedi.
Silah için kullanılmayacak her ürün Gazze’ye girecek
Star – 20.06.2010
İsrail, ablukanın yumuşatılmasında ilk adımı attı. İsrail Kabinesi, silah üretiminde kullanılmaya elverişli malların listesini belirleyerek, listede bulunmayan her ürünün Gazze’ye girişine izin verileceğini açıkladı.
İsrail Başbakanlığı dün yaptığı açıklamada, Gazze’ye yönelik ablukanın kolaylaştırılmasına ilişkin alınan karar doğrultusunda, atılacak adımların ayrıntılarını duyurdu. Açıklamaya göre, Gazze’ye girmesine izin verilmeyecek olan; silah ve savaş malzemeleriyle sorun yaratan çift kullanımlı “sivil ve askeri” maddelerle sınırlı yasaklar listesi yayınlanacak, bu listede yer almayan tüm maddelerin Gazze’ye girişine izin verilecek. Filistin Yönetimi’nin yetkisi altındaki okul, sağlık tesisleri ve benzeri onaylanmış projeler için, uluslararası gözetimde, çifte amaçlı kullanıma imkan veren inşaat malzemelerinin girişine imkan verilecek. BM’nin Han Yunus’ta konut projesi gibi konut projeleri için de malzeme akışı sağlanacak. İsrail’in, bu tür projelerin daha önce kabul edilmiş mekanizmalar ve işlemler çerçevesinde onayının hızlandırılması niyetinde olduğu da kaydedildi.
Sınır Kapılarında Kapasite Artırılacak
Açıklamada, mevcut sınır geçiş kapılarında, daha büyük boyutta mal girişine imkan sağlanması amacıyla kapasite artırılacak; bu geçiş noktaları gereksinime cevap veremez hale geldiğinde ve tüm güvenlik endişeleri giderildiğinde ise yeni geçiş noktaları tesis edilecek. Açıklamada, “Koşullar düzeldikçe İsrail, insanların Gazze’ye giriş,çıkışlarını kolaylaştıracak yeni yöntemleri gündeme alacak” denildi. Açıklamada ayrıca mevcut güvenlik rejiminin sürdürüleceğinin de altı çizildi.
Katliam Doğru, İstihbarat Eksik
Öte yandan İsrail Donanması, Gazze’ye yardım götüren gemilere düzenlenen ve 9 Türk’ün hayatını kaybettiği kanlı saldırıya ilişkin iç soruşturmasını tamamladı. Gemiye müdahale eden komando birliğinin hazırlıksız ve yeterli istihbarata sahip olmadığına işaret edilen raporda, kitlesel bir direnişin öngörülmemiş olması nedeniyle komandoların verdiği karşılığın yerinde olduğu savunuldu. İsrail radyosuna konuşan bir yetkili, “Gemiye inen askerler yolcularla konuşarak iletişim kuracaklarını bekliyorlardı, bu bir hataydı” dedi. Raporda ayrıca gemiye gerçekleştirilen operasyonun, standartlara uygun olarak icra edilmediği de kaydedildi. Operasyona katılan bir askeri komutan ise, “Hazırlık ve istihbaratta yapılan en büyük hata, gemideki göstericilerle uğraşmak zorunda kalacak olmamızı bilmememizdi” diye konuştu.
Hamas’tan gemilerin kontrolüne yeşil ışık
Gazze’deki Hamas yönetiminin Başbakanı İsmail Haniye, “ablukanın kaldırılması için Gazze’ye giden gemilerin kontrolünü konuşmaya hazır olduklarını” söyledi. Haniye, Yunan Kathimerini gazetesine verdiği demeçte, yardım gemilerine her türlü kontrolün yapılmasını ve Avrupalı gözlemcilerin Refah sınır kapısına dönmelerini kabul edebileceklerini belirterek, “Yunanistan, Türkiye, Kıbrıs (Rum kesimi) ya da başka bir ülkenin limanlarından Gazze’ye gelen gemilerin kontrol edilmesine itirazımız olmaz” dedi.