Konusunu ‘Polisiye edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz VI.Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin ilk kitap sunumunda Nilüfer Uğur-Dalay bize yazar Dashiell Hammett’i tanıttı. Ardından polisiye romanın politik iktisat açısından eleştirisini içeren bir sunum yaptı. Daha sonra da yazarın Kızıl Hasat isimli kitabını tartışmaya açtı.
Yazar kara edebiyatın sert kurmacanın babası olarak tanınıyor. 1894 yılında Maryland’de Katolik bir ailede doğuyor. 13 yaşında okulu bırakıyor ve çeşitli işlerde çalışıyor; gazete satıcılığı, tezgahtarlık ve hamallık yapıyor. 1915-1922 yılları arasında Pinkerton Dedektiflik Bürosu’nda özel dedektif olarak çalışıyor. Büronun I. Dünya Savaşı sırasındaki duruşu ve grev kırıcılığında kullanılmasından rahatsızlık duyarak bürodaki görevinden ayrılıyor. Ancak burada çalışırken edindiği deneyimler, gözlem ve kişiler, romanlarına, öykülerine esin kaynağı oluyor.
1918’de askere alınıyor ve ambulans servisinde görev yapıyor. İspanyol Gribi denilen bir virüs alıyor ki bu daha sonra vereme çeviriyor. Askerliğinin büyük bölümünü askeri hastanede geçirmek zorunda kalıyor. Bu hastalık onda ömür boyu sürecek izler bırakıyor.
Romanlarının hemen hemen tümünü, romanlarında da adları geçen San Fransisco’da yaşarken, 1920’li yıllarda yazıyor. İnce Adam’ın dışında tüm romanları, bölüm bölüm önce dergilerde yayınlanıyor. Romanlarında yarattığı karakter ve mekanlar, edebiyatta iz bırakıyor.
Evleniyor ve iki kızı oluyor. Daha sonra,1929-1930 yılları arasında öykü yazarı Nell Martin’le, 1931 de, yazar Lillian Hellman’la otuz yıl sürecek olan ilişki yaşıyor.
Son romanı İnce Adam’ı 1934’de yazıyor ve bundan sonra yaşamının büyük bölümünü aktivist olarak geçiriyor. Kararlı ve dirençli bir anti-faşist. 1937 yılında ABD Komünist Partisi’ne üye oluyor. Anti-faşist eylemciliğini üyesi olduğu Amerikan Yazarlar Birliği’nin 1941 de başkanı olunca askıya alıyor. Aktivizmini, 1940’dan itibaren üyesi olduğu Amerika’yıSavaşa Sokmayın Komitesi’nin çalışmalarıyla sınırlıyor. Bu görevi 1941 de Alman Birlikleri’nin SSCB’ni işgaline kadar sürdürüyor.
1942’de şaibeli ve hastalıklı biri olmasına karşın gönüllü olarak orduya katılıyor. Uzak bir adada, Aleutian Adasında çavuş olarak görev yapıyor, Ordu Gazetesi’ni çıkartıyor. New York’a döndüğünde, 1946’da Medeni Hakları Kongresi’ne başkan seçiliyor. Kongre, kirli medya tarafından milyoner komünistlerin desteklediği kongre olarak lekelenmeye çalışılıyor. Kongre, 1947’de, Harry Truman’ın başlattığı ‘Zararlı Örgütler’in listelenmesi çalışmasına komünist örgüt olarak giriyor.
Yazar, başkanı olduğu Medeni Haklar Kongresi’ne bağışta bulunanların adlarını açıklamayı reddettiği için yargılanıyor ve 1951 yılında hapse giriyor. Time Dergisi duruşmayı ‘ABD’nin bir numaralı komünisti avcısı’ ilan ediyor. West Virginia Eyaletinde, Lillian Hellman’ın (LH)tanıklığına göre tuvalet temizliği yaparak 6 ay geçiriyor. ‘Ceza evi yaşamı o denli acımasız ki, ince adam daha da inceliyor, hasta adam daha da hastalanıyor’.(LH)
McCarthy döneminin ‘Cadı Avı’ uygulamaları sırasında Komünist Parti’ye üye olduğu gerekçesiyle Amerika’ya Karşı Faaliyetler Komitesi’nce, 26 Mart 1953 tarihinde sorguya çekiliyor. Komite ile işbirliğine girmeyi ret ederek kara listeye alınıyor.
Bu badireleri atlattıktan sonra, Hammett, kırsal bir alanda ‘çirkin, izbe, kötü bir kulübede’(LH) inzivaya çekiliyor. 1961 yılında New York’ta akciğer kanseri teşhisiyle hastanede ölüyor. İki Dünya Savaşı’na katılmış bir gaziolarak Washington’daki Arlington Ulusal Mezarlığı’na (Şehitliğine) gömülüyor.
Hammett, polisiye roman mekânlarını malikânelerden,kibar salonlardan barlara, sokaklara, batakhanelere taşıyor. İdealleştirilmiş kahramanlar yerine, suçlular ve katiller kadar çıkarcı, zorba, duygusallıktan uzak dedektif tipleri yaratıyor. Eserlerinde argoyla karışık günlük konuşma diline yer vererek polisiye diline önemli yenilikler getiriyor. Chandler, Hammett’i gerçekçi polisiye yazarı, ustası olarak görüyor.
Öyküleri filmlere çekiliyor ve onun adına filmler yapılıyor.
Tüm zamanların en incelikli gizem/polisiye yazarlarından biri olarak kabul ediliyor.
The New York Times sert kurmaca dedektiflik roman ekolünün ‘en kıdemli üyesi’ olarak adlandırıyor.
Time dergisinin ‘1923-2005 yılları arasında İngilizce yazılmış en iyi 100 roman’ listesine Kızıl Hasat romanı ile giriyor.
Marksist iktisatçı Ernest Mandel,1985 yılında yazdığı ‘Hoş Cinayet; Suç edebiyatının sosyal tarihi’ isimli kitabında milyonlarca okuru kendisine bağlayan polisiye romanı politik iktisatçı gözüyle eleştiriyor.
Suç, suçlu ve onu suça iten koşullar arasındaki yakın ilişkinin araştırılması etrafında dönen polisiye, doğası gereği politik oluyor ve belli ölçülerde ekonomi-politiğin inceleme alanına giriyor. Mandel, suç edebiyatı ya da suç romanlarında, suçun ekonomik, sosyal ya da psikolojik kökenleri araştırıyor.
‘Erken dönemlerde, örneğin Dostoyevski’de, psikoloji bilimini geliştirmek adına çok şey yapan polisiye hikayeler, gelişiminin zirvesinde bulunduğu bugünlerde, toplumsal eleştirinin bir aracı haline gelmiştir’.
Popüler kültürün bir alt dalı olan polisiye okumalarının harekete geçirdiği fantezi ve hayaller ekonomik, politik, kültürel baskıya bir cevap niteliği taşıdığı gibi insanları, gündelik kaygılarından uzaklaştıran ‘afyonlar’dır da. ‘Neden sanatsal olmayan edebiyat çok okunmaktadır? diye soruyor. Gramsci.‘İyi polisiye iyi edebiyattır.’Mandel ‘polisiye roman, suçun oyuna ya da bulmacaya dönüştürülmesi girişimi olarak, ‘suçun estetize edilmesi’ olarak tanımlanıyor.
Mandel işin sınıfsal yanını da ortaya koyuyor. Sherlock Holmes hem üstün zekâlı hem de klasik bir kahramanda aranan özelliklere (kuvvetli, macera adamı vb.) sahip bir klasik kahraman klişesine uymaktadır. Bu hikâyelerde okuyucunun kahramanlık ihtiyacı ve sosyal düzenin korunması isteği tatmin edilmektedir. S.Holmes dönemi hafiyeleri ‘üst sınıf’ değerlerini savunurlar. Burjuva okur açısından, savaş öncesindeki görkemli toplumsal düzene, o refah ve zenginlik düzeyine duyulan bir özlemin ifadesi olmaktadır.
19. Yüzyılda, giderek karmaşıklaşan toplumların, artan suçlar karşısında en az kendisi kadar karmaşık güvenlik teşkilatları kurmalarının edebiyata yansımış ürünleri polisiye edebiyatı. 19.Yüzyıl, iş ve aş bulma umuduyla kentlerde biriken mülksüz emekçi yığınların mevcut karmaşaya kattıkları kendine özgü renklerle hatırlanıyor. Ancak klasik gizem romanları, modern hayatın getirdiği yeni gerçekliği biçimlendirmekte artık yetersiz kalmaktadır.
Mandel’e göre suçun tarihi polisiye romanların tarihinin anahtarıdır. Polisiye romanın tarihi, burjuva toplumunun tarihiyle, yani mülkiyetin ve mülkiyetin yadsınmasının, başka bir deyişle suçun tarihiyle iç içe geçmiştir. Kapitalist üretim ilişkilerindeki değişimlere paralel olarak suçun niteliği ve onun polisiye edebiyata yansımasının örnekleri değişmektedir.
Gerçekten de burjuva toplumunun bütünsel işleyişi büyük bir gizem değil midir? Burjuva toplumu bir suç toplumu değil midir?
Marx’a göre ‘suçlu, burjuva yaşamının tekdüzeliğini ve güvenliğini bozar. Onu durgunluktan korur ve gerilimi, bir ruh hareketliliği, bir ivme yazandırır’.
Haydut hikâyelerinin feodal rejimlere karşı çıkan toplumsal hareketlere değin uzanan bir tarihi vardır. Örneğin feodal düzenin zalimliğine karşı savaşan Robin Hood, ‘devrimci’ burjuvazi dönemlerinde, popülist bir isyanın ifadesi olarak adaletsizliğe başkaldıran ‘iyi haydut’ lardan biridir. Feodal toplumdan burjuva toplumuna geçişte basın özgürlüğü savunulur. Kitaplardaki artış bunun göstergesidir. İnsanların haber alma hakları vardır. Burjuvazinin devrimci niteliğini yitirmesiyle sempati duyulan asiler artık ‘bela’dır. 20.Yüzyılda ‘kötü kalpli teröristler/caniler’ ortaya çıkacaktır.
Modern zaman casusluk romanları ve politik gerilim romanlarında ana kahramanlar o ilk soylu haydut hikâyelerindeki kahramanlara dönüşürler. Kahramanlar, toplumu bir bütün olarak hedef alan kötücül güçlere (başka devletler ve onların casusları) karşı mücadele etmektedirler. Ama bu kahramanlar, çürüyen yapısıyla burjuva toplumunun yozlaşmış ahlakı nedeniyle, hayata dair hakiki bir hedeften ve peşinde koşulacak ulvi değerlerden yoksundur.
Değer ve paranın, sermaye ve zenginliğin mutlak iktidarından ötürü, burjuva toplumunda yabancılaşmış insanoğlu, emek ve kazancın kaçınılmaz aracı olan bedenin bütünlüğünü dert edinir ve ölüm ve gizemi asli sorun olarak görür. Polisiye eserlerde ölüm bir soruşturma nesnesi haline gelir. ‘Ölüm şeyleşir’.
Polisiye edebiyatının, gelişmiş örneklerini, toplumsal mücadelelerin zayıf olduğu Anglo-Sakson ülkelerinde veriyor olması tesadüf değildir. Fransa gibi sınıf savaşlarının kolayca kriminalleşmediği ülkelerde polisiye edebiyatı çok gelişmemiştir.
Hangi toplumsal çevre, hangi toplumsal baskılar, insanları polisiye satın almak ve okumak yoluyla tatmin etmeye yöneltmektedir?
1. Şiddet hakkında yazılanları okumak, şiddete tanık olmanın ve bundan hoşlanmanın masum bir biçimidir.
2. Uygarlığın gelişimiyle ilgili olarak, cinayet üstüne okumak, bizzat cinayet işlemekten daha iyidir.
3. Eski orta sınıflar yeni orta sınıflara dönüşmüş ve polisiye ‘yeni orta sınıfın afyonu’ haline gelmiştir. Yaşamın tekdüzeliğinden kaçış ihtiyacı doğmuştur. (Çiftçi, esnaf, zanaatkar azalırken, teknisyen, memur, hizmet sektörü çalışanlar arttı)
Mandel’e göre, Dashiel Hammett, Raymond Chandler, Georges Simenon, Leo Mallet, Kanadalı Ross Macdonald gibi kara romanın öncüleri için ‘Burjuva ideolojisini sorgulayarak içini boşaltmak ile onu enine boyuna irdeleyerek, bilinçli bir biçimde reddetmek çok farklı şeylerdir. Bu türden reddediş, burjuva ideolojisinin ve değerler düzeneğinin karşısına yeni ve bambaşka fikirler ve değerler ortaya koyabildiği takdirde anlam kazanır. Bu yazarlarda, böylesine radikal bir bakış açısı yoktur.’der.
Mandel’e göre polisiye romanın ideolojik işlevi sadece nesnel bir işlev olmanın yanında yazarlarının bilinçli tercihleriyle de biçimlenmektedir. Bu kuşak yazarların ortak özellikleri, eserlerinde yasa ve düzen kavramlarının mutlak iyi olmaktan çıkararak görece muğlak ve şüpheli kavramlar haline getirmeleridir. Kahramanlar, inanmadıkları hatta nefret ettikleri düzene hizmet eden ‘trajik karakterlere’ dönüşmüşlerdir.
Bu görüşlerden sonra Dashiell Hammett’in Kızıl Hasat isimli kitabının tartışmasına geçtik. Roman, içki yasağıyla birlikte suçların arttığı, 1929 Büyük Bunalım’ın yaşandığı, soygunlar, cinayetler ve suçların niceliksel artışıyla birlikte niteliksel olarak değiştiği, bireysel suçların yerini örgütlü suçların aldığı, toplumun yozlaştığı 1929 yılının ABD’nde geçmektedir.
Zenginlerin, maden işçilerin direnişini bastırmak için yeraltı dünyasına teslim ettikleri Personville’de (kişiye özel şehir) geçmektedir. Elihu Willson, Personville’i, ‘şehri kendi malı gibi görüyor ve ellerinden alınmasına bozuluyor’.Basını, polisi, valisi, belediye başkanı, mahkemeleri, devlet kurumlarıyla suç batağında yüzen bir şehir; yolsuzluk, rüşvet, ahlaksızlık. ‘Mahkemeler onların malı’, ‘Personville zehrinde de kendi yaptığımızdan başka bir yasa olduğunu sanmak gibi bir saflıkta bulunmayın’
Zehir gibi bu şehirde ‘kimsenin dostu yoktu’, ‘bu şehri kana bulamak ticarete zarar veriyordu.’
Şehre bir dedektif gelir ve suç devletine karşı çıkmaya çalışır. Ancak o da bir süre sonra, yaptığı işler sonucunda, kendine yabancılaşacak, ‘cinayet benim nafakam’, ‘biz ayrılsak
şehirde denge bozulur,’ diyecektir.
Silahın ve gücün temsilcileri olan silahlı çeteler, Willson’un evinde bir barış konferansı (!) düzenlerler. Bu ‘en azından bir düzüne ölüme neden olacak bir barış konferansıdır’,‘Bir ölüden daha ölü gibi gözüken ölüler çıkacak’, insanlar ‘kan budalası olacaklardır’.
Polisiye romanın bir suç edebiyatı olması nedeniyle, konu ve içeriği elbette Atölye’miz açısından savaşçıl olarak değerlendirmesine yol açıyor. Diğer yandan ‘bir erkek dünyası’nı anlatan roman olması, kadınlarla ilgili söz ve üslubu çok sorunlu hale getirmektedir. Nitekim Atölye, Kızıl Hasatı bu konuda sorunlu bulmuştur. ‘Esaslı karıyım ben’, ‘Willsson karısının söyledikleri yetmezse’, ‘Donald’ın Fransız orospusu karısı’.
Yazar kitabında, Mandel’in de vurguladığı gibi, ‘değer ve paranın, sermaye ve zenginliğin mutlak iktidarından ötürü, burjuva toplumunda yabancılaşmış insanoğlu’nun çaresizliğini, cinayetin nedenlerini, suçun toplumsal nedenlerini bir film gibi önümüze sermekte ve yorumu bize bırakmaktadır.
Görev dağılımını ve Atölye takvimini aşağıdaki gibidir.
30.10.2014 HIRSIZ VE KÖPEKLER Necip Mahfuz (120 Sayfa) Yıldız Önen
13.11.2014 SELB’İN ÖLÜMÜ Bernard Schlink(302Sayfa) Yalçın Akyıldız
27.11.2014 HER TEMAS İZ BIRAKIR Emrah Serbes(299 Sayfa) Alev Yapışkan-Tahmaz
11.12.2014 BÜYÜK UYKU Raymond Chandler (270 Sayfa) Görkem Yeltan
25.12.2014 KIYAMET GÜNÜ USTASI Leo Perutz (168 Sayfa) Asuman Kafaoğlu-Büke
YENİ YIL YEMEĞİ
08.01.2015 DAMASCENO MONTEİRO’NUN KESİK BAŞI Antonio Tabucchi Didem Arslanoğlu
22.01.2015 DON İSİDRO PARODİ’YE ALTI BİLMECE Bustos Domecq Burcu Aktaş
05.02.2015 BELLA’NIN ÖLÜMÜ Georges Simenon(199 Sayfa) Kamer Badur-Eğilmez
19.02.2015 TAŞTAN HÜKÜM Ruth Rendal (219 Sayfa) Evren Ergeç EmreArda
05.03.2015 GENÇ ADEM A.W.Robert Trocchi(160Sayfa) Ayça Sezer Ümmü Burhan
19.03.2015 HUZURSUZ ADAM Henning Mankell(544 Sayfa) Şengül Çiftçi
02.04.2015 GİZLİ AJAN Joseph Conrad (328 Sayfa) Faruk Sevim
16.04.2015 ÇIPLAK CESET Celil Oker (144 Sayfa) Serkan Gürpınar
30.04.2015 KARA ÜÇLEME HAYAT BERBAT Leo Malet Beste Sezen Ateşpare
DÖNEM SONU YEMEĞİ
Barışla kalın.
AtölyeBAK