Temasını ‘İspanyol dilinde yazılmış edebiyatta savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin XII. Döneminin dördüncü toplantısında, Don Quijote (Don Kişot)’un ünlü yazarı Miguel de Cervantes Saavedra’nın (9 Eylül 1547 — 23 Nisan 1616) yazdığı Köpeklerin Sohbetine ayrılmıştı. Yasemin Kilit Aklar öncelikle Osmanlı İmparatorluğu ile İspanya’nın XVI. yüzyılda birbirine rakip iki süper güç olarak Akdeniz’in batısında ve Kuzey Batı Afrika’da hakimiyet mücadelesine girmelerinin Cervantes’in yaşamını dolayısı ile eserlerini nasıl etkilediğini özetledi. Atölyenin konusu olan Köpeklerin Sohbeti hakkında bilgi verdikten sonra da kitabı katılımcıların tartışmasına açtı.
Günümüzün İspanya ve Türkiye tarihlerinde ilginç bir benzerlik göze çarpmaktadır. Her ikisi de M.S. II. yüzyılda tamamen Büyük Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetinde olan Akdeniz’in hemen hemen aynı büyüklükteki İber ve Anadolu yarımadaları üzerinde yer almaktadırlar. M.S. 395 yılında Büyük Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ile İber yarımadası Batı Roma’nın, Anadolu ise Doğu Roma’nın hâkimiyet sahası içine girmiştir. Batı Roma, süre gelen akınlar sebebiyle yıkılırken, Doğu Roma Anadolu’da daha uzun süre hâkimiyetini korumuştur. İslâmiyet İber yarımadasının büyük bir kısmına VIII. Yüzyılın başında, Anadolu’da ise X. yüzyılda yayılmıştır.
Anadolu’da XIV. yüzyılda Osmanlı beyliği büyük bir imparatorluk haline gelirken, Iberya’da XII. ve XV. yüzyıllar arasında Kastilya Krallığı, Aragon Krallığı, Navarra Krallığı güç toplamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu Anadolu’da 1453’de Bizans hakimiyetine son verirken, Kastilya-Aragon Krallığı da 1492 yılında Müslüman Beni Ahmer Devleti’ni ortadan kaldırmıştır.
Cihan hâkimiyetini ele geçirmek amacıyla V. Carlos ile Kanuni Sultan Süleyman önce Batı Akdeniz’de ve Orta Avrupa’da mücadele etmeye başlamıştır. İspanyollar Kuzey Afrika’da ilk olarak 1505 yılında Cezayir’i, 1508’de Fas’ı, 1510’da Trablusgarp’ı almıştır. Bu dönemde güçlenen donanması ile Osmanlı İmparatorluğu Cezayir’i 1516 yılında ele geçirmiştir. XVI. yüzyılda cereyan eden ve Akdeniz’de üstünlük sağlama amacını taşıyan deniz savaşlarından en önemlileri Preveze, Cerbe ve İnebahtı’dır. İşte Cervantes 1571’de bu savaşlardan İnebahtı Savaşında Osmanlı donanmasına karşı oluşturulan müttefik Haçlı donanmasında savaşırken karşımıza çıkar.
Cervantes, yedi çocuktan dördüncüsü olarak 1547 yılında Alcalá de Henares’de doğmuştur. Babasının alacaklıların devamlı takibinden kurtulmak için sık sık bir yerden diğerine göç etmesi sebebiyle doğru dürüst bir eğitim göremeyen Cervantes’in nasıl bir eğitim gördüğü tam olarak bilinmemekle beraber, eserlerinden Cervantes’in Salamanca’da ve Córdoba’da Cizvitlerle okuduğu tahmin ediliyor. Rönasans yazarlarından olan İspanyol Juan Lópe de Hoyos, Cervantes’in II. Felipe’nin üçüncü karısı olan Isabel de Valois’in ölümü üzerine yazmış olduğu üç şiirini yayınlamış ve bu vesileyle Cervantes’ten ‘sevgili ve değerli öğrencim’ diye övgüyle bahsetmesi sayesinde de Cervantes’in edebiyatla ilişkisinin 22 yaşında başladığı anlaşılıyor. 1570’ten sonra İtalya’da olduğu kesin olarak biliniyor. Cervantes, İtalya’ya Madrid’de bir düelloda rakibini ağır bir şekilde kılıçla yaraladığı için hakkında çıkartılan bir tutuklama kararından kurtulmak için gidiyor. Bu dönemde Floransa, Milano, Pavia, Venedik, vs. gibi İtalya’nın ünlü şehirlerini dolaşarak Rönesans’ın beşiği olan bu ülkenin edebi akımı yakından tanıma fırsatını buluyor. Daha sonra bu etki Cervantes’in eserlerinde kendisini göstermektedir.
Aynı yıl Cervantes İspanyol ordusuna asker olarak yazılmış ve 1571 yılında İnebahtı savaşında Osmanlı donanmasına karşı oluşturulan müttefik Haçlı donanmasında savaşırken, sol kolundan ve göğsünden yaralanarak sol elini kullanma kabiliyetini yitirmiştir. İyileştikten sonar yine askerliğe döner ve Osmanlılara karşı düzenlenen Korfu, Navarin, Tunus ve Halkavud Seferleri’ne katılır. İnebahtı Savaşı’nın üzerinden dört yıl geçtiği halde çok istediği rütbeye, yüzbaşılığa yükseltilmemiş olması askerlikten ayrılmasına neden olur. Terhis olup, 1575 tarihinde İtalya’dan İspanya’ya dönerken gemisi Osmanlı kadırgaları tarafından ele geçirilir. Cervantes, kardeşi ve kadırgadaki diğer kişiler esir alınıp Cezayir’e götürülür. Cervantes’in çolak olması nedeni ile beş yıl süren esaret hayatı boyunca Türkler tarafından, taş taşımak ya da kadırgalarda kürek çekmek gibi ağır işlerde çalıştırılmadığı, ev temizliklerinde getir-götür işlerinde çalıştığını dolayısı ile sosyal hayatı rahatça izleyip gözlemleme olanağının bulunduğu söylenmektedir. Ayrıca 2015’te hazırlanan Kılıç Ali Paşa Camii belgeselinde, Cervantes’in Kılıç Ali Paşa Camii’nin inşaatında duvar işçisi olarak çalıştırıldığı iddia edilir. Bu belgesele göre Vakıflar arşivinde bulunana Mimar Sinan’ın emrinde cami inşaatında çalışanların isimlerinin yazılı olduğu defterlerde Cervantes’in ismine de rastlanır. Bu süre zarfında Türkleri yakından tanımış, gözlemlerini gelecekte yazacağı eserlerine temel oluşturacak notlara dönüştürmüştür.
Cervantes’in Cezayir’deki geçen esaret yaşantısını ve Türklerle ilgili izlenimlerini Los baños de Argel, El trato de Argel, La gran sultana doña Catalina de Oviedo ve El amante liberal adlı eserlerinde yansıtır. Cervantes Don Quijote (Don Kişot), La Galatea, Persiles y Sigismunda, La española inglesa adlı eserlerinde de esaretle ilgili bölümlere rastlanır.
Cervantes’in bu eserlerinin bazılarında dolaylı da olsa Türklerden bahsetmesi, o döneme ait Osmanlı İmparatorluğu hakkında bilgi vermesi araştırma konusu da olmuştur. Yazarın eserlerini inceleyip, İspanyolların Türklere bakışını ortaya çıkarmak üzere yazılan makaleler ve tezler vardır.
Türklere karşı yapılan Haçlı İttifakı Savaşı’nda asker olarak yer alması, bir kolunu kaybetmesi ve hayatının beş yılını Türklerin kontrolündeki Cezayir’de esir olarak geçirmesine rağmen Türklere karşı bir nefret duygusu beslememiş olması, eserlerinde gerçekleri aktarması belki de Cervantes İtalya’da geçirdiği süre zarfında Rönesans ve hümanist kültürle kişiliğinin yoğrulmasına bağlayan araştırmacılar vardır.
Hayat hikayesine dönersek, Cervantes dört kez kaçmaya kalkıştığı beş yıllık Cezayir’deki esir hayatından annesinin Kral II. Philip’e yazdığı mektuplar ve sonunda denkleştirdiği fidye parasıyla kurtulur.
1580’de İspanya’ya döndüğünde 34 yaşındadır. İş bulamadığı zamanlar, oyun yazmaya çalışır. 1585 yılında La Galatea’yı yayınladı. Yazarın ilk dikkat çeken eseridir. Bunun yanı sıra, Cezayir’deki Hıristiyan esirlerin hayatlarını anlattığı El trato de Argel ve El cerco de Numancia isimli eserleri Madrid’de sahnelenmiştir. Viaje del Parnaso eseri ile şiir dünyasına unutulmaz bir eser kazandırmıştır. Bu arada 18 yaşındaki Vozmediano ile evlenir. Babasının ölümünden sonra Cervantes’in sorumlulukları artmış, iki kız kardeşi ve yeğenine bakmak zorunda olduğu için muhasebe ve vergi işlerinde çalışmaya başlar. Getirildiği görevlerde hesaplarda yaptığı hilelerden dolayı en az iki defa hapse atılır ve en önemli eserini hapisteyken yazar.
Cervantes 1605 yılına kadar yani Don Quijote’nin birinci bölümü yayınlana kadar fakir bir adamdır. Bu kitap İspanyol edebiyatın ilk romanlarından kabul edilmektedir. Cervantes, efsanevi kahramanların başından geçen tabiatüstü maceraların anlatıldığı şövalye romanlarını okuyup sonra onları alaya almak üzere Don Quijote adlı eserini yazmıştır. Bu roman, bugün en ünlü şövalye romanıdır. Avrupa’da İncil’den sonra en çok okunan kitap olduğu söylenir. Cervantes, bu eserinde XVI. yüzyılın İspanya’sının tüm olaylarını, kişilerini ve toplumunu gerçekçi bir şekilde sergilemiştir. Roman boyunca gerçekleşen olaylar ile Cervantes’in kendi hayatında yaşadıkları karşılaştırmalı bir teze de konu olmuştur.
1613 yılında basılan ve Örnek Romanlar olarak adlandırılan eserleri ve Rinconete y Cortadillo isimli eserinde yarattığı ‘picaro’ tipi Cervantes’in Don Quijote’de kazandığı başarının devamı niteliğindedir. Bunların yanı sıra yazar 1614’de Viaje del Parnaso ve 1615 yılında ise Ocho Comedias ve Ocho Entremeses ile eserleriyle ününe ün katmıştır.
Ancak ikinci bölüm 1614 yılında yayınlandığında Cervantes dahil herkes şaşırır. Bu bölümü Fernandez Avellaneda mahlası ile başka biri yazmıştır. Cervantes, bunun üzerine hızlıca 1615 yılında -ilk bölümü kadar edebi açıdan güçlü olmayan bir şekilde Don Quijote’nin ikinci bölümünü yazar ve önsözünde Fernandez Avellaneda’ya da yer verir. Fernandez Avellaneda’nın o dönemin ünlü oyun yazarlarından Lope de Vega olduğu iddia edilir.
Yazar eserleriyle Walter Scott, Charles Dickens, Gustave Flaubert, Herman Melville, Fyodor Dostoyevsky, James Joyce ve Jorge Luis Borges gibi yazarları etkilemeyi başarmıştır. Aynı zamanda Shakespeare’in çağdaşıdır. Cervantes’ten günümüze iki oyunu dışında pek bir eser kalmasa da, her ikisinin de oyun yazmaya tutkun olduğu bilinmektedir. Her ikisinin de tüm eserlerini kendilerinin yazıp yazmadığına dair çeşitli iddialar vardır. Her ikisi de bir gün arayla ölürler. (22-23 Nisan 1616)
Cervantes, öyküleri, şiirleri, tiyatro oyunları ve romanları özellikle de Don Quijote ile hem İspanyol edebiyatında, hem de dünya edebiyatı önemli bir yer elde etmiştir. Eserlerinde İspanya’nın edebiyat alanında Altın Cağ diye bilinen dönemin (Rönesans (1500-1600) ve Barok (1600-1700) dönemini) etkisi görülmektedir. Aynı zamanda Cervantes yine donemin beğeniyle okunan Bizans ve pikaresk romanlarından da etkilenmiştir. Cervantes’in romanlarından ve uzun hikayelerinden bazıları, mesela Örnek romanlardan La espanola inglesa ve kısa adıyla Persiles olarak bilinen, Los trabajos de Persiles y Sigismunda bu türe girer. ‘Bizans romanı, yahut ‘Bizanten Roman’, kahramanlarının bitmez tükenmez bir macera dizisi içinde adeta soluk almaksızın sürüklendiği bir tarzdır.
Pikaresk roman türü ise adını romanın kahramanı olan ve ‘düzenbaz’, ‘dolandırıcı’, ‘haylaz’ ve ‘kimsesiz çocuk’ anlamındaki ‘picaro’ dan alır. Bu edebiyat türü yozlaşmanın ve gerilemenin belirgin olarak görüldüğü XVI. yüzyıl İspanyol toplumunu yansıtır. İspanya XVI. yüzyılın ortalarında, Kral II. Felipe’nin saltanatı sırasında, Amerika’da, Afrika’da, Avrupa’da ve Batı Hint Adaları’nda geniş topraklara sahip, üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk durumunda olmasına rağmen hızlı bir gerileme dönemine girmişti. Bu dönemde sürekli olarak artırılan vergiler halkın ödeyemeyeceği kadar ağırlaşmış, bu da İspanya’yı hem ekonomik hem de ahlaki yönden bir çöküşe sürüklemişti. Dolayısıyla sosyal olayları, özellikle açlığı ele alıp, insanların birbirlerini dolandırmasını konu alan, ‘Pikaresk roman’ türünde de Cervantes eserler vermiştir. Yazarın Don Quijote’de pikaresk türde pasajlara yer verirken, Pedro de Urdemalas adlı komedisinde de İspanyol pikaresk yaşantısını sergilemektedir. Yine aynı şekilde Novelas Ejemplares, yani Örnek Romanlar’da da ‘picaro’ tipine yer vermiştir. Cervantes Novelas Ejemplares’te yer alan Rinconete y Cortadillo ile Coloquio de los perros (Köpeklerin Sohbeti) adlı hikayeleriyle yeniden aynı temaya dönmektedir.
Atölyenin konusu olan ‘Köpeklerin Sohbeti’ üzerine tartışmaya başlamadan önce Cervantes’in La fuerza de la sangre ve El celoso extremeno isimli La novela policiaca o criminal olarak tanımlanan polisiye türdeki romanlarda yazdığına, La gran sultana adlı komik operanın bir türü olan eseri ile de muzik tarihine ‘Opera turca’ (Türk Operası) diye girecek olan tarzın öncüsü olduğuna dikkat çekilmiştir.
Köpeklerin Sohbeti, batı edebiyatında karşımıza çıkan ilk hayvan odaklı hikayelerden biridir. Scipio ve Berganza isimli iki köpeğin konuşmasına tanıklık ederiz. Bu dönemin bir hicvidir. Basit bir okuma köpeklerin bir toplumsal hiciv izleği olduğunu söylese de, çok yönlü bir okuma konuşan köpeklerin türcülük, hayvan hakları ve ahlak felsefesine dayanan farklı sorunsalları ele aldığını ortaya koyar. Her ne kadar erken dönem edebiyatının bir örneği olarak Cervantes’in eseri bazı açılardan bir kurguya dayansa da ekoeleştirel bir okumayı mümkün kılan ve hayvan odaklı konulara değinen anlatısı ile erken dönem hayvan çalışmalarında ele alınan en eski eserlerden biridir. Bu hikayenin analizini yapan çalışmalarda olduğu gibi çoğu hayvan çalışmasında öne sürülen tez edebi eserlerde karşımıza çıkan hayvanların yalnızca insanın hikayesini anlatmak için kullanılan bir araç olarak görülmesinden çok metnin içindeki rolleri ile yorumlanması gereğine dayanır.
Barışla kalın.
AtölyeBAK