Küresel BAK Etkinlikleri
25 Ekim 2010 – Basın Açıklaması – İstanbul
Hrant Dink davasına 25 Ekim’de devam edildi. Davadan önce Beşiktaş Meydanında bir araya gelen Hrant’ın Arkadaşları “Faşizme inat kardeşimsin Hrant”, “Hrant’ın katili Ergenekon devleti” sloganları attı. Daha sonra Hrant’ın arkadaşları adına Settar Tanrıöver, “Cevap vermezseniz, hesap verirsiniz” başlıklı basın açıklamasını okudu. Ardından mahkleme binasına kadar sloganlarla yüründü.
Dava’ya çağrı metni:
YA CEVAP VERİN, YA HESAP! / 25 Ekim 2010
Hakikat anlatıcımız, arkadaşımız Hrant Dinkin özlemiyle geçen yıllar acımıza yeni acılar ekliyor. Bu planlamış, bu silahı vermiş, bu tetiği çekmiş… diye giden masalın nasıl yakıcı bir gerçeği işaret ettiğini anlamak ve anlatmak için her kapıyı çalmaya, sonu hiç gelmese de sonuna kadar adal…et nöbetimizin başında olmaya kararlı biz Hrant Dinkin arkadaşları, en son Cumhurbaşkanına, Başbakana, Adalet, Dışişleri ve İçişleri Bakanlıklarına sorduk.
Aldığımız cevaplar bize açıkça verecek cevapları olmadığını gösteriyordu. Her keresinde adalet umudumuz biraz daha incinse de, her keresinde acımız, mücadele isteğimiz ve öfkemiz biraz daha artıyor. Savsaklanmış, ciddiyetsiz ve değersizleştirici her tavra bir yenisi eklendiğinde, biz; mağduru, takipçisi ve tanığı olduğumuz bu utanç davasını, bu vicdan kavgasını daha da bilenerek sürdürme azmiyle doluyoruz.
Şimdi yine bir duruşma kapıda. Biz de yine o duruşmanın kapısında olacağız. Adalet sahnesinde sergilenen oyunu bütün dikkatimizle izlemek için… Nöbeti birlikte tutmak, unutmamak, unutturmamak için…
25 Ekim Pazartesi, saat 10:00da,
Beşiktaş İskele Meydanında,
Hrant için, adalet için, bir araya geliyoruz!
Hrant’ın Arkadaşları
25 Ekim 2010 – Basın Açıklaması – İstanbul
Hrant’ın arkadaşları, son mahkemede verilen karar üzerine bir basın açıklaması yaptılar. Açıklamada Ogün Samast’ın çocuk mahkemesine verilmesinin asıl suçluların yargılanmasına olanak tanınması istendi.
Basın Açıklaması metni:
Ogün Samast’ın Çocuk Mahkemesi’nde yargılanması kararı üzerine Hrant’ın Arkadaşları’nın Basın Açıklaması
25 Ekim 2010 Pazartesi, 17:06 tarihinde Hrant’ın Arkadaşları tarafından eklendi
Abileri gelsin!
Hrant Dink cinayeti davası, bildiğiniz gibi, cinayete yolu açan, katillere sahip çıkan resmî görevlilere bulaştırılmadan yürütülüyor. Bu örgütlü cinayetin arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkmasın diye âdetâ özel çaba harcanıyor. Bizler, Hrant’ın Arkadaşları, başından beri, tek başına bu dava ile cinayetin asla aydınlatılamayacağını, adaletin yanına yaklaşılamayacağını söylüyoruz.
25 Ekim günü, davanın 14.duruşmasında, katil Ogün Samast’ın, cinayet tarihinde 18 yaşından küçük olması nedeniyle çocuk mahkemesinde yargılanmasına karar verildi. Karar yasaya uygundur. Görüldüğü gibi, katilin hakları söz konusu olduğunda yargı büyük hassasiyetle görevini yapıyor.
Bu, belki de yargının yeniden adalet yoluna girmesi için bir fırsat oluşturabilir. Eline silah verilip cinayet işletilen çocuk aradan çekileceğine göre, belki sıra abilerine, amirlerine, cinayetin gerçek planlayıcılarına, azmettiricilerine gelebilir. Katilleri gözetim altında yetiştiren, besleyip büyüten, ortalığa salan, cinayetten sonra onlara kol kanat geren resmî görevlileri çocuk katilin arkasına saklamaktan vazgeçilebilir.
Tamamdır; katil çocuk mahkemesinde yargılansın, cinayet davasının görüldüğü “yüce” mahkemenin önüne abileri gelsin.
Hrant’ın Arkadaşları, 25.10.2010
Küresel BAK’tan Haberler
“Dink Davası Adaletin Mihenk Taşıdır”
BİA Haber Merkezi – 25 Ekim 2010
Hrant’ın Arkadaşları, AİHM’nin Türkiye’yi mahkum etmesinden sonraki ilk duruşmadan önce, devlet yetkililerini uyardı: “Cevap vermezseniz, hesap verirsiniz.” Dink için adalet nöbeti tutanlar arasında BDP milletvekilleri Aysel Tuğluk, Ahmet Türk ve Akın Birdal da vardı.
Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de katlinden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yi “yaşama hakkı”, “ifade özgürlüğü” ve “etkili başvuru hakkı”nı ihlal ettiği gerekçesiyle tazminata mahkum etmesinin ardından bugün ilk duruşma yapılıyor.
Beşiktaş Meydanında bir araya gelen Hrant’ın Arkadaşları ile aralarında siyasi parti, sivil toplum örgütü temsilcileri ve insan hakları savunucularının da bulunduğu yüzü aşkın kişi, “Faşizme inat kardeşimsin Hrant”, “Hrant’ın katili Ergenekon devleti” sloganları attı.
Hrant için adalet nöbeti tutan isimler arasında Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) eski genel başkanı Ahmet Türk, milletvekilleri Aysel Tuğluk ve Akın Birdal’ın yanı sıra Ahmet İnsel, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Nadire Mater, Hakan Tahmaz, Barış Pirhasanoğlu, Nur Sürer, Gençay Gürsoy, Doğan Tarkan, Tayfun Mater, Zeynep Tanbay, Nemciye Alpay, Erol Kızılelma, Mehmet Atak, Emine Ocak, “İşimizi geri istiyoruz, 4-C’ye hayır” yazılı önlükleriyle İzmir TEKEL işçileri, siyasi parti temsilcileri, gazeteci, akademisyen ve sanatçılar da vardı.
Grup adına basın açıklamasını okuyan oyuncu Settar Tanrıöver, “Cevap vermezseniz, hesap verirsiniz” dedi.
Tanrıöver, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Devlet, bir türlü yapılmayan soruşturmalar, açılmayan davalar, sorgulanmayan, yargılanmayan görevlilerle ilgili sorularımıza bir tek doğru dürüst cevap vermedi. Cevap niyetine söylediklerinin özeti şuydu;
‘Biz ciddiye alınacak bir hukuk devleti değiliz, arkadaşınızın öldürülmesiyle ve sonrasındaki soruşturma rezaletleriyle ilgili edebileceğimiz tek laf yok.’
‘Hrant’ın öldürülmesiyle ilgili soruşturmalarda, mahkemede, niye MİT’ten gelen tek satır bilgi yok?’ diye sormuştuk. Başbakanlık bize ‘sözünü ettiğiniz kurum özerk, biz bir şey yapamayız’ ve ‘talebinizi ilgili firmaya şahsen iletin’ demişti.
Biz bu rezaleti kamuoyuna açıkladıktan sonra Başbakanlıktan ‘yanlışlık oldu, kusura bakmayın’ yazan ikinci bir mektup aldık. Meğerse sorumuzu MİT müsteşarlığına iletmişler.
“Darbeciler de hesap vermeyeceklerini sanıyorlardı
Hatırlatmanın yeridir; bugün cevap vermeyenler er ya da geç hesap verecektir. Darbeciler, katliam planlayanlar, faili meçhullerin komutanları… bunlar da hiç hesap vermeyeceklerini sanıyorlardı. Ama veriyorlar.
AİHM, Türkiye’yi mahkum etti, devlet yetkilileriyse ‘aman ucuz kurtulduk’ havasında. Hayır, kurtulmadılar. Cinayeti hafife alıyorlar. Devletin bu işteki sorumluluğunu hafife alıyorlar.
Dink davası bu ülkede şimdilik sadece devletin yüz karası gibi görünüyor ama aslında adaletin mihenk taşıdır. İcraat yapacakları yerde durmadan ‘üzüldük, üzüldük’ diye açıklamalar yapan yetkililere tekrar hatırlatıyoruz: Cevap vermezseniz, hesap verirsiniz.
“Hrant için adalet için” afişi açan grup açıklamanın ardından ellerinde “Ya cevap ver ya hesap ver” yazılı lolipoplarla adliyeye doğru yürüyüşe geçti.
Samast çocuk gibi yargılanacak
Ntvmsnbc – 25 Ekim 2010
Gazeteci Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın dosyası çocuk mahkemesine gönderildi. Emekli Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet Gündel, kararın Samast’a verilecek cezayı değiştirmeyeceğini söyledi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’e düzenlenen suikastin 15. duruşması görülüyor. Duruşmada tutuklu sanıklar Ogün Samast, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal ile tutuksuz sanık Ahmet İskender katıldı. Duruşmada Dink ailesi de hazır bulundu.
Duruşmada söz alan Ogün Samast’ın avukatı Levent Yıldırım, müvekkilinin dosyasının ayrılarak çocuk mahkemesine gönderilmesi talebini yineledi.
Talep üzerine Cumhuriyet Savcısı Mustafa Çavuşoğlu’nun görüşü soruldu. Savcı Çavuşoğlu, Ogün Samast’ın suç tarihinde 18 yaşından küçük olduğunu belirterek, mahkemenin Samast hakkındaki dava dosyasında görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul nöbetçi Çocuk Ağır Ceza Mahkemesine göndermesini istedi.
Mahkeme heyeti, savcının görüşünü dinledikten sonra Samast’ın avukatı Levent Yıldırım’a bir diyeceği olup olmadığını sordu. Avukat, Samast’ın tutukluluk halinin kaldırılmasını istedi.
Müdahil avukatlardan Güray Dağ ise dosyada maddi delillerin ortaya çıkarılması açısından Ogün Samast’ın diğer sanıklarla bu mahkemede yargılanması gerektiğini düşündüklerini belirtti.
Mahkeme heyeti, görüşleri dinledikten sonra Samast’ın dosyasının ayrılarak çocuk ağır ceza mahkemesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verdi.
Mahkeme, Samast hakkındaki kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular bulunduğundan tutukluluk halinin devamına hükmetti.
Kararın ardından Ogün Samast görevli jandarma ekibi tarafından duruşma salonundan çıkarıldı.
Samast salondan çıktığı sırada, öldürülen Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Dink, Mahkeme Başkanı Canak’a yönelik olarak ”Adalet işleseydi bu böyle olmazdı. Size düşen sorumluluğu hatırlatıyorum. 4 yıl oldu” dedi.
Duruşmada, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından mahkemeye gelen yazılar okundu.
Yazıda ”Hrant Dink’in İstanbul Valiliğine çağrılması müsteşarlığımızın bilgisi dahilindedir. Kendisine Sabiha Gökçen ile ilgili yazdığı yazının toplumsal infiale sebep olabileceği hatırlatılmıştır” ifadelerinin kullanıldığı belirtildi.
MİT’in yazısında ayrıca, ”Hrant Dink’e suikast düzenleneceğine yönelik bize herhangi bir bilgi ulaşmamıştır” denildiği de ifade edildi.
DURUŞMAYA BIÇAKLA GELMİŞLER
Öte yandan, tutuklu sanık Erhan Tuncel, şok edecek bir açıklama yaptı.
Nezarethanede bıçak bulduğunu söyleyen Tuncel, “Biz Yasin ile birlikte nezarethanede bıçak bulduk. Mahkemede benim üzerimdeydi. Size vermeyi düşündük ancak vermedik. Sonra komutana veririz diye konuştuk. Daha sonra ben tuvalete attım” dedi.
MÜDAHİL İSTEKLERİNE RET
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Poyrazköy’de ele geçirilen mühimmatla ilgili davanın sanıklarından Tuğamiral Mehmet Fatih İlğar ve Koramiral Kadir Sağdıç’ın bu davaya müdahil olma talepleri ile müdahil avukatlarının olay yerinde yeniden keşif yapılması taleplerini reddetti.
Müdahil avukatlarının keşif talebini ”dosyaya yenilik getirmeyeceği” gerekçesiyle reddeden heyet, tanık Erhan Özen’in Amasya Ağır Ceza Mahkemesi’nden talimatla alınan ifadesinde anlattığı hususların araştırılması için dilekçe örneğinin Hrant Dink’le ilgili başka soruşturma yapan cumhuriyet savcıları Selim Berna Altay ile Fikret Seçen’e gönderilmesine ve gereğinin yapılmasının istenilmesine hükmetti.
AVUKAT ÇETİN: O HAKİM OLSAM KAÇACAK DELİK ARARDIM
Duruşmada söz alan müdahil avukatlarından Fethiye Çetin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Hrant Dink’in yazdığı yazılar üzerine Dink hakkında açılan davalara ilişkin verdiği kararı özetleyerek okudu.
Mahkemenin AİHM kararı doğrultusunda, Dink’e saldırı eylemini tüm yönleriyle araştırması gerektiğini belirten Çetin, AİHM kararının, Trabzon’da devam eden ”görevi ihmal” davası ile bu davanın birleştirilmesi yönündeki taleplerinin haklılığını ortaya çıkardığını ve AİHM’e göre Trabzon Savcılığınca verilen ”takipsizlik” kararlarının dosyadaki bilgilerle çeliştiğinin ortaya çıktığını savundu.
”Mahkeme heyeti AİHM kararı doğrultusunda harekete geçmelidir. Haklarında takipsizlik kararı verilen kamu görevlileri tespit edilmelidir” ifadesini kullanan Çetin, ihmali olan kamu görevlilerine karşı etkili soruşturma yapılmadığını ve incelemelerin dosya üzerinden, tanıklar çağrılmadan, derinlikten yoksun gerçekleştiğini söyledi.
AİHM’in söz konusu kararını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. ve 10. maddelerinde yer alan ”yaşam hakkı” ve ”ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirdiğini aktaran Çetin, mahkemenin tespitleri doğrultusunda Hrant Dink’e ceza verilmesini sağlayan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini de söyledi.
Hrant Dink hakkında, Agos gazetesinde yazdığı bir yazıdan dolayı, TCK’nın 301. Maddesi kapsamında ”Türklüğe hakaret” suçundan yargılandığı Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesinde 6 ay hapis kararı verildiği ve bu kararın Yargıtayca onaylandığını hatırlatan Çetin, ”Yargıtay yargıçlarının okuduklarından farklı sonuçlar çıkarmalarını neye bağlayabiliriz? Bu yargıçlar neye göre hareket ediyor?” diye sordu.
Fethiye Çetin, ”AİHM yargıçları şaşkınlık içinde. Böyle karar veren Yargıtay’ın bu kararının nedenini araştırmaya başlamışlar. Yargıtay yargıçları açısından çok utanç verici bir durum ortaya çıkmıştır. Bu kararı veren bir yargıç olsaydım, utancımdan kaçacak delik arardım. Okuduklarından bu anlamı çıkarıyorlarsa, ön yargı vardır” dedi.
RAKEL DİNK: ADALET PRANGALARA VURULMUŞ
Mahkemenin Ogün Samast’la ilgili kararını gazetecilere değerlendiren Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, ”Adalet, kanunlarla prangalara vurulmuş, hakimler de uyguluyorlar” dedi.
GÜNDEL: CEZAYI ETKİLEMEZ
Emekli Yargıtay Cumhuriyet savcısı Ahmet Gündel, kararı NTV’ye değerlendirdi.
Mahkemenin verdiği kararın doğru olduğunu söyleyen Gündel, “Mahkemenin ayırma kararı gecikmiş olmakla beraber doğrudur. Başından bu işlemlerin yapılması gerekirdi. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir yargılama sürecek. Önceki mahkemenin yaptığı işlemler, usulü muameleler geçerlidir” dedi.
Emekli savcı Gündel, kararın Samast’a verilecek cezayı değiştirmeyeceğini söyledi.
Gündel, “Çocuk mahkemesi ile özel yetkili ağır ceza mahkemesinde yargılanması sonucunda alacağı ceza yönünden herhangi bir değişiklik olmayacaktır” diye konuştu.
ARKADAŞLARI YİNE NÖBETTE
Beşiktaş İskelesi önünde toplanan ve ”Hrant için, adalet için”, ”Faşizme inat kardeşimsin Hrant”, ”Hrant’ın katili, Ergenekon devleti” şekline sloganlar atan grup, davanın görüleceği İstanbul Adliyesi önüne kadar yürüdü.
Grupta bulunan kapatılan DTP’nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk burada yaptığı konuşmada, Hrant Dink’in Türkiye’de barışın kalıcı olması, halkların kardeşliğini ve her türlü kimliğin özgürleşmesinin mücadelesini verdiğini söyledi.
Barışa, özgürlüğe ve demokrasiye olan inançlarının ortaya çıkan refleksi ile burada toplandıkların kaydeden Türk, ”Türkiye ve demokrasi için büyük bir kayıp. Bu yitirdiğimiz insanımızı daha güçlü bir iradeyi ortaya koyarak o özgürlüğe karşı duranlara karşı bir duruş göstermemiz gerekiyor” diye konuştu.
Kapatılan DTP’nin eski Milletvekili Aysel Tuğluk da, ”Barış için daha ciddi çalışmalar gösterebilseydik Hrant Dink’in ölümünü engelleyebilirdik” dedi.
‘TAŞ ATAN ÇOCUKLAR YASASI’
22 Temmuz 2010’da yürürlüğe giren ve kamuoyunda “Taş atan çocuklar yasası” olarak bilinen değişiklikle suç tarihinde 18 yaşından küçük olanların çocuk mahkemelerinde yargılanmaları sağlanıyor.
Rakel Dink: Adalet Kanunlarla Prangaya Vurulmuş
BİA Haber Merkezi – 25 Ekim 2010
Gazeteci Dink’in katili Samast çocuk mahkemesinde yargılanacak. Dink ailesi tepkili. Paris Barosu’ndan Guilbaud “AİHM kararı kayda alınmalı” dedi. Davada iki tutuklu sanık kaldı.
Hrant Dink cinayeti davasında mahkeme katil zanlısı Ogün Samast’ın çocuk mahkemesinde yargılanmasına karar verdi. Dink’in eşi Rakel Dink öğlen duruşmaya ara verildiğinde yaptığı açıklamada “Adalet kanunlarla prangalara vurulmuş. Hakimler de bunu uyguluyor” diye tepki gösterdi.
Bugün Beşiktaş’taki İstanbul adliyesinde görülen duruşmayı izlemek için gelen Paris Barosu ekibinden Olivier Guilbaud “Mahkemenin AİHM’nin cinayetle ilgili verdiği kararında dikkat çektiği tüm yönleri kayda alacağını umuyoruz” dedi.
“Trabzon’daki dosyanın birleşmesi yönünde müdahil avukatlarının talebinini kabul edilmesini umuyoruz. Samast’ın çocuk mahkemesinde yargılanacak olmasının cinayetin ardındaki gerçeği tüm boyutlarıyla ortaya koymasına engel olmamasını ümit ediyoruz.”
Dava 7 Şubat 2011’e ertelendi.
Samast çocuk mahkemesine
Samast olay sırasında 18 yaşından küçük olduğu için bundan sonra çocuk mahkemesinde yargılanacak. Terörle Mücadele Kanunu’nda 15 yaşından büyük çocukların yetişkinlerle aynı şekilde yargılanmasını öngören düzenleme temmuzda yapılan değişiklikle kaldırıldı.
Özellikle Kürt bölgelerinde sokak eylemlerine katıldıkları iddiasıyla yargılanan çocukları ilgilendiren değişiklikten Samast da yararlandı. Mahkemenin bu sabah aldığı kararın ardından Samast duruşmadan çıkarıldı ve çocuk mahkemesine gönderildi.
Dink’i 19 Ocak 2007’de gazetesi agos’un önünde öldüren Samast 17 yaşındaydı.
Dink ailesinden tepki
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, savcı Mustafa Çavuşoğlu’nun görüşüne paralel olarak Samast’ın İstanbul Sultanahmet Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasına karar verdi.
Mahkeme başkanı Samast çıkarıldıktan sonra “taleplerimiz olacaktı” diyen avukatı Levent Yıldırım’a “Günaydın yani, senin orada oturma sıfatın bile kalmadı, sanık gitti sen oturuyorsun” dedi.
Mahkemenin kararına Dink’in kardeşi Hosrof Dink “Zamanında adaleti işletseydiniz bununla karşılaşmazdık. Dört yıl oldu, size sorumluluğunuzu hatırlatıyoruz” diye tepki gösterdi. Rakel Dink de yüksek sesle karara tepkisini dile getirdi.
AİHM kararı hatırlatması
Samast’ın çıkmasında sonra duruşmada azmettirici olmakla yargılanan Yasin Hayal’le Erhan Tuncel ve tutuksuz sanık Ahmet İskender kaldı.
Müdahil avukat Fethiye Çetin AİHM’nin türkiye’yi mahkum eden kararının İstanbul’da ve Trabzon’da cinayetle ilgili sürdürülen dava ve soruşturmalar açısından önemine işaret eden bir sunum yaptı. Çetin, Dink’in ceza kanununun 301. maddesi çerçevesinde mahkum edilmesini onaylayan Yargıtay hakimleri için “Dink’i ölümcül bir saldırının ortasına atmışladır. Ölüm fermanını onaylamışlardır” dedi.
Çetin AİHM kararının Türkiye devletine bu tür cinayetlerin hem fiili olarak önlenmesi hem etkin şekilde araştırılması konusunda pozitif yükümlülükler yüklediğini, Dink cinayetinin önceki ve sonraki aşamalarında özellikle memurların yargılanmasına dair 4383 sayılı yasanın etkisiz ve yetersiz kaldığını söyledi.
‘Cevap vermezseniz, hesap verirsiniz’
Marksist.org – 25 Ekim 2010
Önceki 1 / 2 Sonraki Hrant Dink suikastı davasının 15. duruşması İstanbul’da Beşiktaş’ta gerçekleşiyor. Her duruşma günü olduğu gibi bugün de yüzlerce insan adalet için sabahın erken saatlerinden itibaren Beşiktaş İskele Meydanı’nda toplandı. Tetikçi Ogün Samast’ın çocuk mahkemesinde yargılanmasına karar verildi.
İstanbul’da Beşiktaş Adliyesi’nde görülen duruşma öncesi adalet nöbeti tutanlar arasında Rakel Dink, kapatılan DTP’nin siyasi yasaklı eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, BDP İstanbul milletvekili Akın Birdal, DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, Ferhat Kentel, Oral Çalışlar gibi pek çok isim de vardı.
Hrant’ın Arkadaşları adına okunan basın açıklamasında, bilgi edinme hakkından yararlanarak hükümet ve devlet yetkililerinin cinayet hakkındaki sorulara verdikleri yanıtlar aktarıldı. Hrant’ın Arkadaşları, yetkililerin sorular karşısında “bir tek doğru dürüst cevap vermediğini” söyledi ve şu gelişmeyi aktardı:
“Hrant’ın öldürülmesiyle ilgili soruşturmalarda, mahkemede, “Niye MİT’ten gelen tek satır bilgi yok?” diye sormuştuk, hatırlarsınız. Başbakanlık bize, “Sözünü ettiğiniz kurum özerk biz bir şey yapamayız” cevabı vermiş, “Talebinizi ilgili firmaya şahsen iletin” demişti. Biz bu rezaleti kamuoyuna açıladıktan sonra ikinci bir mektup aldık. “İlgili firmaya başvurun” cevabı için “Yanlışlıkla oldu, kusura bakmayın” dediler. Sorumuzu MİT müsteşarlığına iletmişler meğerse. Onlar da muhtemelen “Bizim de kusurumuz yok, hiçbir devlet görevlisinin bir kusuru yok” cinsinden bir cevap vereceklerdir. Heyecanla bekliyoruz!”
Hrant’ın Arkadaşları “İcraat yapacakları yerde durmadan ‘üzüldük, üzüldük’ diye açıklama yapan yetkililere hatırlatıyoruz: Cevap vermezseniz, hesap verirsiniz” dedi.
Basın açıklamasının ardından Beşiktaş Adliyesi’ne yürüyen topluluk “Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeni’yiz”, “Hrant’ın katili Ergenekon çetesi”, “Faşizme inat kardeşimsin Hrant” ve “Hrant için Adalet için” sloganlarını attı. Ermenice, Kürtçe ve Türkçe “Hrant için Adalet için” rozetlerini takan kalabalık bir topluluk duruşmayı izlemek için mahkeme salonuna girdi.
Tetikçi çocuk mahkemesinde yargılanacak
Duruşmanın öğleden önceki bölümünde önemli bir karar alındı. Tetikçi Ogün Samast’ın dosyasının ayrılarak İstanbul nöbetçi Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi kararlaştırıldı. Gerekçe cinayeti işlediği zaman 18 yaşından küçük oluşu.
Tetikçi için hukuki kurallar titizlikle işlerken öldür diyenlere dokunan yok.
Rakel Dink, gazetecilerin Samast hakkındaki sorularına yanıt vermezken şu değerlendirmeyi yaptı: “Adalet kanunlarla prangalara vurulmuş. Hakimler de uyguluyorlar.”
Dünyadan Haberler
Füzeyle kalkıp radarla oturursak vay halimize!
Radikal – 18 Ekim 2010 / CEYDA KARAN
‘Kılıç kalkan’ havası estirmeye pek meraklıyız. Lakin ABD’nin sonunda NATO’ya mal etmekte olduğu ‘İran hepimizi tehdit etmekte’ tezine dayandırılan şu ‘füze kalkanı’ projesi insanı telaşlandıracak hale geliyor. Rivayet o ki kurulacak füze savunma sisteminin göbeğine Türkiye’yi yerleştirme arzuları var.
Kılıç kalkan’ havası estirmeye pek meraklıyız. Lakin ABD’nin sonunda NATO’ya mal etmekte olduğu ‘İran hepimizi tehdit etmekte’ tezine dayandırılan şu ‘füze kalkanı’ projesi insanı telaşlandıracak hale geliyor. Rivayet o ki kurulacak füze savunma sisteminin göbeğine Türkiye’yi yerleştirme arzuları var. Bu durum ise Türk dış politikasının yönelimi açısından son derece ürkütücü.
Obama ‘yumuşattı’
Soğuk Savaş sonrası kendisine ‘yapacak işler yaratan’, misyonunu dünyaya yayıp Afganistan’a fena halde ‘batmış’ NATO, yeni savunma konsepti çerçevesinde bir güvenlik mimarisi şekillendirmek peşinde. İşte ABD Başkanı Barack Obama bu mimarinin çerçevesine, selefi W. Bush’un saldırgan üslubu yüzünden Avrupalı müttefiklerin yüz çevirdiği ‘füze kalkanı’ planlarını yerleştirmeyi pek güzel başardı. Yumuşatarak elbette… Obama ‘aşamalı uyarlanabilir yaklaşım’ ile (Phased Adaptive Approach) 2020’ye dek kıtalararası balistik füze tehdidine karşılık verecek bir sistem kurgusu getirdi. Ve en mühimi işin içine NATO’yu da kattı.
Bush yönetimi ‘İran’ı hedef alıyorum’ sayıklamasına karşın karambolde Rusya’yı da menzile soktuğundan ‘füze kalkanı’ planları Moskova’ya toslamıştı. (Bkz. 2008’deki Münih konferansında Vladimir Putin’in Rus füzelerini Avrupa başkentlerine çevirme tehdidi.) Obama ise Rusya’yla ‘reset’ (yeniden başlangıç) düğmesine bastı, Bush’un Rusya’nın burnunun dibine (Çekya ve Polonya) kalkan yerleştirme planlarından ‘vazgeçti’. Dolayısıyla kalkana temel itirazları Rusya’yı tedirgin etmemek olan Avrupalıların gönlünü kazandı. Misal NATO’nun askeri kanadı için hep sorun teşkil etmiş Fransızlar, bırakın itirazı, kalkana mali destek dahi vaat etti. Almanya’nın da itirazı yok. İki ülkenin tek arzusu sürece Rusya’nın da ‘katılması’. Bu hafta Almanya ve Fransa liderleri Angela Merkel ile Nicolas Sarkozy’nin Rusya lideri Medvedev’i ağırlayacağı güvenlik zirvesini izlemekte fayda var.
Durum bizim için daha sorunlu. Türkiye’nin henüz hiçbir şeyi kabul etmediği ve her türlü planı etkileme potansiyeli olduğunu not düşelim. Lakin Amerikalılar alenen sistemin Türkiye topraklarına kurulmasını istiyor, özellikle radar kısmının. Sistem şu haliyle Türkiye’nin tümünü korumaktan ziyade Avrupa’yı koruma amaçlı. Diğer yandan hava savunma sistemlerine dair zafiyetleri bilinen Türkiye için mali açıdan cazip. Zira pahalı füzeler almak gerekmeyecek.
Asıl dert başka
Ama asıl dert başka. ABD Dışişleri Sözcüsü Philip Crowley, açıkça “ABD’nin ‘Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım’ modelinin temelinde, İran’dan yükselen füze tehditlerine karşı koyulması amacı yatıyor. Avrupalı müttefiklerimizin de İran füzelerinin Avrupa’ya yönelttiği açık tehdidin farkında olduğunu düşünüyorum” dedi. Pentagon yetkilisi Jim Townsend geçen hafta açıkça “Balistik füze tehditlerinin nereden gelebileceğine baktığımızda, bize göre Türkiye çok fazla ön cephelerde. Coğrafi açıdan, Türkiye, füze savunma sisteminin bazı bölümlerine ev sahipliği yapmada iyi bir yer” buyurdu!
Durup bir düşünelim: ‘21. yüzyılda bölgesinde ağırlığı artan Türkiye’ saptamasıyla ‘komşularla sıfır sorun’ vizyonu geliştirmişsiniz. Etrafınızda barış ve istikrar havzası yaratarak siyasi, ekonomik ve kültürel etkileşim içinde nüfusunuz ve ekonomik potansiyelinizle bir güç olmak istiyorsunuz. Komşu ülkelerle vize duvarlarını yerle yeksan etmekteyken, o da ne (!) gökkubbenizde bir ‘füze kalkanı ağı’ germeniz istenmekte!
‘Canım bunlar saldırı silahı değil, savunma silahları’ deseniz neye yarar. ‘Kime karşı’ diye sorarlar. İran elbette Türkiye’nin en sıkı dostu değildir, tarihi rekabet ve bir sürü meselede güvensizlik vardır. Ama yüzyıllardır şuna güvenilir: ‘Bu iki millet birbirine tetik çekmez’. Şimdi eğer bir blok adına kendinizi başka birilerine karşı ‘savunma’ pozisyonunda görüyorsanız, karşınızdakini de ‘tehdit’ sayıyorsunuz demektir. Peki Türkiye bunu ‘açılım’ yaptığı komşularına da kendi ahalisine de izah edebilir mi? Edemez elbette. Olsa olsa, esasen psikolojik bir kavramlaştırma olan ‘sıfır sorun politikasını’ birebir anlamıyla algılayarak yerden yere vuran ve ‘Zaten tekin bir coğrafyada yaşamıyoruz, herkes kötü, bu füzeler de kalkanlar da bize lazım. Hem Batılı müttefikleri küstürmemek lazım’ diyenler zil takıp oynamaya başlarlar!
Bu açıdan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ‘Türkiye’nin Soğuk Savaş’taki gibi cephe ülkesi olmayacağı’ vurgusu eşliğinde ‘hiçbir komşudan tehdit algılaması içinde olmadıklarını’ söylemesi mühim.Ama aynı zamanda bu sözler kasımdaki NATO zirvesinin Türkiye için çetin geçeceğine işaret…
Radar haber salıyor, füze vuruyor
ABD’nin fikir babası olduğu ‘füze savunma kalkanı’, düşman füzelerini tespit edecek radar sistemi ile bunları yok edecek ‘önleyici’ füzelerden oluşuyor. Sistem gereği bazı ülkelere radar sistemleri, bazılarına da ‘önleyici füzeler’ yerleştirilmesi gerekiyor. Radar olası düşman füzeyi yolda tespit edip haber salıyor, önleyici füzeler derhal yok ediyor. Yani sistem ayrılmaz bir bütün. Dolayısıyla ‘radar’a evsahipliği yapmakla ‘önleyici füzelere’ yapmak arasındaki fark nedir, orası meçhul. NATO siyasi kararı 19-20 Kasım’da ittifakın Lizbon zirvesinde verecek. Proje onaylanırsa gelecek yıl devreye sokulacak. Sistem Avrupa’yı İran’dan koruma üzerine bina ediliyor. Maliyetin çoğunu ABD karşılayacakken, diğer NATO ülkeleri için sisteme bağlama maliyeti 10 yılda 200 milyon dolar olarak hesaplanıyor.
Peki ya İsrail İran’ı vurursa ne olur?
Radikal – 21 Ekim 2010 / CEYDA KARAN
İran sütten çıkmış ak kaşık değil. Lakin füze kalkanı planları tümüyle siyasi ve asıl dert İsrail’i kollamak?Füze kalkanı meselesinde Türkiye’nin hali ‘yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal’ misali. Pazartesi günkü analiz haberimde kalkanın Bush yönetiminden bu yana serüvenini ve son haliyle Türk dış politika mimarisini ‘enkaza çevirme’ potansiyelini izaha çalışmıştım. Bugün de klişelerin ötesinde sorular sorup yanıtlar arayalım.
Füze kalkanı ‘teknik katakullilerle’ sunuluyor. Aslında gayet ‘siyasi’ bir mesele. Ve herşeyi belirleyen her zamanki gibi ‘yaratılan algılar’. ABD ve NATO yetkililerine göre hedef belli: “İran’ın nükleer programı var, 2 bin km menzilli balistik füzeleri deniyor. Avrupa’yı tehdit ediyorlar, hatta nükleer füze bile sallayabilirler” varsayımlarıyla ‘savunma’ algısı yaratılıyor.
Elbette İran devleti ‘sütten çıkmış ak kaşık’ değil. İsrail’le karşılıklı ‘alıp veremedikleri’ sebebiyle füze teknolojisi geliştiriyor, bunu ‘savunma’ mantığıyla sunuyor. Ğövde gösterisi için teknik detayları kısmen duyuruyor. Lakin, füze teknolojisine dair bildiklerimiz daha ziyade İsrail/ABD istihbaratına dayalı. Wikipedia’da ‘doğrulamaya muhtaç’ ikazıyla sunulan teknik verilere göre, İran’ın Şahab, Fecr, Aşure, Hadr, Siccil gibi füze tipleri var. Bir kısmı kısa (300-700 km), bir kısmı orta menzilli (1300-2 bin km). Yani Avrupa’yı değil lakin İsrail’i vuracak kapasitede! Tabi taa 1997’de ilk başbakanlığında Netanyahu’nun İran’ın tam 10 bin km. menzilli Şahab6 ürettiği (!) propagandasına inanacak olsak, işimiz bitmiş!
W. Bush İran’ı ve K. Kore’ye karşı Çekya ve Polonya’yı kıtalararası balistik füze üssü bellemişti. Rusya’ya tosladı. Barack Obama kalkan planını akıllıca revize edip NATO çerçevesine sokan ‘aşamalı uyarlanabilir yaklaşım’la zuhur etti. İronik ama bizzat Obama, yaklaşımı ‘İran’ın balistik füze denemelerinin başarısızlığı’ istihbaratına/tezine dayandırdı. Rusya teskin edilip kalkanın İran’ın yamacına çekilerek ‘bölgeselleştirilmesi’ önerildi. Türkiye’nin bölgesine…
‘Yaratılan algılarla’ şekillenen reel politikte şu sorulara yer yok: ‘Madem İran’ın balistik füze denemeleri başarısız, nasıl Avrupa’yı vuracak?’, ‘2 bin km ile ancak Türkiye, bilemediniz Romanya ve Bulgaristan vurulur. Peki Fransızlarla Almanlar niye kalkana hevesli?’, ‘İran Türkiye’yi niye vursun?’ ‘Beyhude’ sorular! Zaten Soğuk Savaş’ta savunma gücü olarak kurulmuş NATO’nun artık ne kadar ‘savunma gücü’ olduğu, ‘kimi kime karşı savunduğunu’ da soran yok.
Kalka ne Türkiye, ne Avrupa ne de ABD’yle alakalır, mesele İsrail’in ‘savunulması’. Tersinden bakarsak, İsrail’in ‘Size kalkan gerdik’ denilerek ‘dizginlenmesiyle’ de. ‘İsrail başka türlü korunamaz mı’ derseniz, mesele bir taşla birkaç kuş vurmaya gelir: Yani Ortadoğu’daki kimi rejimleri ‘yıpratmaya’, ‘bağımsız karakter sergilemeye kalkışan’ kimilerini de ‘yola getirmeye’…
Allah muhafaza, İsrail İran’ın nükleer tesislerini vursa ne olur? İran’a misilleme hakkı doğmaz mı? O vakit ABD, NATO’dan ‘kalkanı çalıştırma’ kararı çıkartmaz mı? Peki Türkiye ‘kimi kimden koruyacak’?
İş dönüp ‘Türkiye’nin başına’ patlıyor. ‘Komşulardan tehdit algısı yokken niye kalkan kuşanalım’ dese, ‘Doğulusunuz, Müslümansınız’ söylemiyle ‘eksen tartışmasına’ çekilecek. Olur da, İran’ı teskin edip NATO’ya ‘Evet’ dese en mühim psikolojik kavramı olan ‘sıfır sorun’ politikasının içini kendisi boşaltacak. En hayırlısı, rezervlerini samimiyetle koyup ittifakla sıkı pazarlık etmek. Kalkan oyununu nasıl ve ne kadar etkileyebileceği, Türkiye’nin ‘gücünün’ sınırlarını çizecek ehemmiyette…
400 bin gizli ‘Irak’ belgesı daha yayınladı
Haber 10 – 25 Ekim 2010
Irak’la ilgili 400 bin gizli belge daha yayınlandı ve katliam gözler önüne serildi. Belgelerde ‘bu kadar olur’ dedirten saldırı nedenleri var.. Maliki ise belgelerin açıklanmasının zamanlamasına dikkat çekti.
Amerika Bİrleşik Devletleri ve Irak’ta Wikileaks fırtınası devam ediyor.
Web sitesi, Irak’ta 2004-2009 yılları arasında Amerikalı ve Iraklı güvenlik güçlerince işlenen insanlık suçlarını ayrıntılı bir şekilde ispatlayan 400 bin gizli belge daha yayınladı.
Detaylar ise tüyler ürpertici… Irak’ta kötü muamele ve işkenceden hayatını kaybedenlerin sayısının 110 bini bulduğu belirtiliyor.
Bahane Aramaksızın Katletmişler
Wikileaks adlı internet sitesi, Irak’ta yıllarca işlenen insanlık suçlarını gözler önüne serdi.
400 bin gizli belgede, işlenen her katliam en ince detaylarına kadar anlatılıyor.
Amerikalı ve Iraklı güvenlik güçleri, onbinlerce insanı bahane aramaksızın katletmiş…
Öyle ki, Iraklı bir aile “Amerikan askerlerine çok hızlı yaklaştıkları için” kurşuna dizilmiş.
Assange: “Irak’ın Her Köşesi Kan Gölüne Döndü
Wikileaks’in kurucusu Julian Assange, bakın manzarayı nasıl açıklıyor:
“Irak’ın her köşesi kan gölüne döndü. Kanun getirmek için gidilen ülkede, herkes keyfine göre adam öldürdü. Durum eskisinden çok daha kötü oldu.”
109 Bin İnsan İşkence ve Kötü Muameleden Ölmüş
Amerikan hükümeti tarafından tutulan bu kayıtlarda, 5 yıl içinde 109 bin insanın işkence ve kötü muamele dolayısıyla hayatını kaybettiği belirtiliyor.
Belgeler Bağdat’ı Neden Endişelendirdi?
Belgelerde, Iraklı güçlerin de en az Amerikan askerleri kadar katliam yaptığı ve Amerikan yönetiminin buna göz yumduğu belirtiliyor.
İşin bu kısmı Washington’u olduğu kadar Bağdat’ı da endişelendirdi.
Maliki Zamanlamaya Dikkat Çekti
Irak Başbakanı Nuri el Maliki, belgelerin açıklanmasına ilişkin zamanlamaya dikkat çekti. Maliki, bunun hükümet kurma çalışmalarını sabote etme çalışması olarak yorumladı.
Danışmanı ise yasadışı hiçbir uygulamaya mahal vermediklerini savundu:
“Bizi yasadışı tutuklama veya işkencelerle ilişkilendirmek istemelerini şiddetle kınıyorum.”
“Maliki’yi Tekrar Başbakan Yapmak Tehlikeli…”
Iraklı muhalif gruplar ise bu belgelerin Maliki’yi tekrar Başbakan yapmanın ne kadar tehlikeli olduğunun ispatı olduğunu söylüyor.
Irak’ta Saddam rejimi uygulamaları devam ediyor
BBC Türkçe – 25 Ekim 2010
Wikileaks’in sızdırdığı belgelerin sayısı 400 bine yaklaşıyor. Genellikle askerlerin isyancılarla çatışmaları, yol kenarına yerleştirilen bir bombanın patlaması, öldürülen sivillerin cesetlerinin tespit edilmesi gibi olayların ardından tutulan raporlardan oluşuyor bu belgeler.
Askeri bir dil kullanılmış. Tüm bu olaylar katı ve yalın ifadelerle anlatılmış.
İlgili Konularİnsan Hakları Amerika Birleşik Devletleri Belgeler arasından, çok da zorlanmadan, Irak güvenlik güçlerinin gözaltına aldıkları kişilere uyguladıkları kötü muamele, dayak, elektrikle işkence ya da bir adamın bacağının matkapla delinmesi gibi vakalar tespit ettik.
Amerikalılar o sıralarda yaşanan kötü muamele ve işkenceden haberdarlar.
Tümü olmasa da, kötü muameleye işaret eden bazı belgeler üzerinde “soruşturmanın devamına gerek yok” ifadesiyle damgalanmış. Bu da ABD’li yetkililerin işkence ve kötü muamele vakalarını öğrendiklerinde, hiçbir şey yapmamayı seçtiklerini gösteriyor.
Belgelerden alınması gereken gerçek derslerin ortaya çıkması aylar sürecektir. Fakat, sızdırmanın yol açtığı il sorulardan biri: Irak güvenlik güçlerinin, Saddam Hüseyin rejimiyle birlikte ortadan kalkacağı düşünülen kötü muamele pratiğine neden devam ettikleri. Ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bunu engellemek için ne yaptığı?
“İsrail’de Değişen Bir Şey Yok”
Anadolu Ajansı – 22 Ekim 2010
BM İnsan Hakları Filistin Özel Raportörü Richard Falk İsrail’in Uygulamasında Değişen Bir Şeyin Olmadığını Söyledi.
BM İnsan Hakları Filistin Özel Raportörü Richard Falk, Mavi Marmara olayının ardından, İsrail’in ilk kez “politik söylem olarak” Gazze’ye ablukanın insani yardımların girişine izin verecek şekilde sona ermesi gerektiğini kabul ettiğini, ancak uygulamada değişen birşeyin olmadığını söyledi.
Falk, BM’nin Filistin’deki insan haklarının durumuyla ilgili özel raportörü olarak, BM Genel Kurulu’nun insan hakları komitesinde yaptığı konuşmanın ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu. Gazze’de 3 yıldan beri devam eden ablukanın tüm Filistinliler üzerinde psikolojik ve fiziksel baskı yarattığını, İsrail’in Gazze’den ne mal ihracatına ne de insanların diğer Filistin topraklarına gidişlerine izin vermediğini belirten Falk, “1967 yılından beri devam eden İsrail işgali, artık bugün defacto ilhak halini almıştır” dedi.
Falk, Yahudi yerleşimleri inşaatının devam etmesinin ve İsrail’in Filistin topraklarını işgal altında tutmasının, “iki devlet kurulması vizyonuna” da zarar verdiğini ve “2 devlet çözümünü” adeta bir “illüzyona” çevirdiğini ifade etti.
31 Mayıs’ta Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırısının ardından, İsrail’in ilk kez siyasi olarak ablukanın, insani yardımlara izin verecek şekilde sona ermesi gerektiğini kabul ettiğini belirten Falk, “Ancak uygulamada durum değişmemiştir. 31 Mayıs saldırısının ardından, Gazze’ye daha önceden insani yardım taşıyan kamyonların ancak üçte birinin Gazze’ye girmesine izin verilmektedir” dedi.
İngiltere Başbakanı David Cameron’un bu yıl 27 Temmuz’da Türkiye ziyareti sırasında “Gazze’nin hapishane kampı olarak kalmasına izin verilemez” dediğine de dikkat çeken Falk, Gazze’deki durumun son derece kötü olduğunu belirtti.
“İki devletli çözümün neden giderek illüzyona döndüğünün” sorulması üzerine, Falk bunu şu an yaşanan gerçekler ışığında söylediğini, çözüm için önce İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve Yahudi yerleşimlerindeki artışın “tersine dönmesi” gerektiğini, ancak bugün yaşananların bunu tersi olduğunu belirtti.
Falk bir soru üzerine, İsrail’in Gazze’de Hamas’ın 2006’da seçilmesinin ardından tüm Filistinlilere “toplu ceza” uygulamasına başladığını, ablukanın temel amacının bu olduğuna inandığını söyledi. Falk, “İsrail, Hamas’ı terör örgütü dışında bir siyasi aktör olarak görmediği sürece, ilerleme sağlanamaz” diye konuştu.
MAVİ MARMARA
Mavi Marmara saldırısıyla ilgili bir soru üzerine, Falk, Cenevre’deki BM İnsan Hakları Konseyi’nin onayladığı rapora göre, İsrail’in Gazze’ye abluka uygulama hakkının olmadığının ve ablukanın uluslararası hukuğa aykırı olduğunun bir kez daha tespit edildiğini belirtti.
İsrail’in Gazze’de işgalci güç olarak sorumluluklarını yerine getirmediğini ve Filistinlilerin temel ihtiyaçlarının karşılamasına izin vermediğini söyleyen Falk, bu açıdan işgal altındaki topraklara insani yardım gönderilmesinin, uluslararası hak olduğunun da raporda vurgulandığını belirtti. İnsani yardım filosundaki gemilerin hiçbirinde silah bulunmadığının da altını çizen Falk, İsrail’in 2006’daki Lübnan savaşı, Gazze’ye 2008-2009’da yaptığı operasyon ve Mavi Marmara saldırısının ardından, uluslararası kamuoyunda saygınlığının epey zarar gördüğünü belirtti.
İsrail Gazze’ye Operasyon Düzenledi
Doğan Haber Ajansı – 22 Ekim 2010
İsrail, Gazze’ye Düşen Heron Uçağının Hamas’ın Eline Geçmesini Engellemek İçin Operasyon Düzenledi.
İsrail, Gazze toprakları üzerinde keşif ve gözetleme yaparken düşen Heron casus uçağının Hamas’ın eline geçmesini engellemek için kara operasyonu düzenledi.
Haaretz gazetesinin haberine göre, İsrail topçu birliklerine bilgi ve koordinat sağlamak üzere Gazze üzerinde fotoğraf ve görüntü çeken Heron uçağı, henüz bilinmeyen bir nedenle Filistin topraklarının sahile yakın bir kesiminde düştü. Uçağın düşmesine Hamas ateşinin mi yoksa arızanın mı yol açtığı açıklanmadı.
Ancak İsrail kara kuvvetlerine bağlı bir özel tim, Heron’un Hamas’ın eline geçmesine önlemek üzere olaydan hemen sonra Gazze topraklarına girdi. Özel timin uçağı güven altına almasından hemen sonra bölgeye inen helikopterler Heron’u alarak Gazze topraklarından çıktı.
İsrail ordu sözcüsü, Heron’un başarılı bir operasyonla Hamas topraklarından çıkarıldığını ve operasyon sırasında herhangi bir çatışma meydana gelmediğini duyurdu.
İki ay önce de yine İsrail ordusuna ait bir keşif balonunun Gazze üzerinde rüzgara kapılarak kontrolunu kaybettiği ortaya çıktı.
Gizli bilgilerin “düşman ellere” geçmesinden endişelenen İsrail ordusunun, balonu havada imha etmek üzere uçak ve helikopter havalandırdığı, ancak rüzgarın son anda yön değiştirmesiyle balonun İsrail topraklarına indiği belirtildi.
Netanyahu: Barış Süreci İçin ABD ile Temastayız
Haberler.com – 24 Ekim 2010
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Filistinliler ile Diplomatik Barış Sürecinin Yeniden Başlaması İçin Amerikan Yönetimiyle Yoğun Temas İçinde Olduklarını Söyledi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Filistinliler ile diplomatik barış sürecinin yeniden başlaması için Amerikan yönetimiyle yoğun temas içinde olduklarını söyledi.
Netanyahu, haftalık kabine toplantısının başında yaptığı konuşmada, amaçlarının sadece müzakereleri yeniden başlatmak değil, aynı zamanda haftalarca veya aylarca durmasına imkan vermeyecek şekilde bir yol bulmak olduğunu belirtti.
İsrail Başbakanı, Filistinlilerle bir barış anlaşması için çerçeve anlaşmasına varmaya yönelik olarak, temel sorunlar konusunda bir yıl süreli ve devamlığını koruyacak müzakerelere girmeyi amaçladıklarını kaydetti.
“Bu müzakerelerde, elbette herşeyden önce güvenlik olmak üzere İsrail devletinin hayati çıkarlarını koruyacağız” diyen Netanyahu, Filistin yönetiminden doğrudan müzakereler için verdikleri sözü tutmalarını beklediğini ifade etti.
Netanyahu, “barışın ancak ve ancak doğrudan müzakereler yoluyla elde edilebileceğini” belirterek, yakında bu yola girecekleri umudunda olduğunu vurguladı.
Öte yandan, İbranice yayımlanan Yedioth Ahranot gazetesi, doğrudan müzakerelerin kasım ayında başlayabileceğini öne sürdü.
Haberde, Netanyahu ile danışmanlarının Beyaz Saray’daki muhataplarıyla birlikte, doğrudan müzakerelerin yeniden başlaması için yeni bir formül üzerinde çalıştıkları kaydedildi.
Gazetenin haberinde, Netanyahu’nun, müzakerelerin önündeki “Batı Şeria’da bulunan Yahudi yerleşimlerindeki inşaat” engeliyle ilgili bir uzlaşma formülüne varılacağına ve müzakerelerin önümüzdeki ay yeniden başlayacağına inandığı ifade edildi.
Afganistan’da BM Binasına Saldırı
Cihan Haber Ajansı – 23 Ekim 2010
Afganistan’ın Batısındaki Herat Eyaletindeki Birleşmiş Milletler Binasının Saldırıya Uğradığı Bildirildi.
Afganistan’ın batısındaki Herat eyaletindeki Birleşmiş Milletler (BM) binasının saldırıya uğradığı bildirildi.
Afganistan yerel televizyonu, ülkenin batısındaki Herat eyaletindeki BM ofisinin saldırıya uğradığını duyurdu. Görgü tanıkları, üç patlama sesi duyduklarını ve Afgan askerleri ile polisin binayı kuşattığını ifade etti. Saldırının silahlı bir grup tarafından BM’nin Afganistan Destek Misyonu (United Nations Assistance Mission in Afghanistan -UNAMA) ofisine yapıldığı gelen bilgiler arasında. Polisin bölgesi kordon altına aldığı, gazetecileri içeriye almadığı aktarılırken, çatışmaların halen devam ettiği belirtiliyor.
Başkent Kabil’deki UNAMA ofisi sözcüsü Nazifullah Salarzai saldırıyı doğrularken, detaylı bilginin daha sonra açıklanacağını ifade etti.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 25 Ekim 2010
İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341