Küresel BAK basin aciklamasi
NATO’YA, SAVAŞA, SİLAHLANMAYA HAYIR!
‘FÜZE KALKANI’NA HAYIR!
14 Ekim 2010 tarihinde Brüksel’de yapılan NATO Savunma ve Dışişleri Bakanları Toplantısı’nın ‘NATO’nun yeni stratejik konseptine hazırlık niteliğinde geçtiği’ basına yansıdı. 19 – 20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon’da yapılacak ‘Liderler Zirvesi’ bu konseptin ele alınacağı bir platforma dönüştürülecek.
ABD, İran ve Kuzey Kore’yi “güvenlik tehdidi” olarak göstererek NATO bünyesinde bir ‘Füze Kalkan’ inşa etmek istiyor. Bu silah sisteminin öncelikle Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirilmesi planlanıyordu ancak Rusya’nın sert itirazı üzerine sistem için yeni yer düşünülmeye başlandı ve Türkiye’ye yerleştirilmesi için görüşmeler son dönemde yoğunlaştı.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Philip Crowley yaptığı günlük basın toplantısında: “NATO ile işbirliği içinde Avrupa’ya füze savunma sistemi kurulması planlarıyla ilgili olarak Türkiye ile görüşmelerimiz oldu” açıklamasını yaptı. Hükümet çevrelerinden de çelişkili açıklamalar yapıldı.
NATO ABD’NİN TAŞERONU
ABD, yaptığı tüm açıklamalarda İran’ın Avrupa ülkeleri için bir tehdit olduğunun altını çiziyor. Zaten hâlen dünyanın en büyük askeri gücü olan ve İran’dan çok uzakta bulunan ABD için İran füzeleri bir tehdit oluşturamaz. Bu durumda NATO’nun hedefi tüm açıklığıyla ortaya çıkıyor. NATO Genel Sekreteri Rasmussen, toplantının açılış konuşmasında, “İttifakın temel görevi 28 üye ülkedeki 900 milyon vatandaşı muhtemel saldırılardan korumaktır. Tehdit açıktır. Tüm Avrupa’yı kapsayacak füze savunmasını bir NATO kapasitesi yapmamız gerektiğine inanıyorum” dedi.
ABD ‘Füze Kalkanı’ projesini tüm NATO’nun projesine dönüştürmeyi hedefliyor. Böylece hem küresel hegemonya mücadelesinde silahlanma hamlesinde bir adım öne geçmeye hem de NATO üzerindeki hegemonik pozisyonunu pekiştirmeye çalışıyor.
ABD, ‘Füze Kalkanı’ sistemiyle doğrudan İran’ı hedef alıyor ve İran’ın “tehdit” olduğunu ittifak hâlinde olduğu tüm ülkelere de kabul ettirmek istiyor. Bir yandan da kaybettiği prestijini yeniden sağlama almak, diğer emperyalist güçlere gözdağı vermek için de füze kalkanı projesini kullanıyor.
SİLAH DEĞİL BARIŞ
Biz savaş karşıtları, savunma ve saldırı amaçlı her türlü silahlanmaya karşıyız. Türkiye’nin, Ortadoğu’nun ve Dünya’nın yeni silahlanma projelerine değil barışa ihtiyacı var.
Yeni bir silahlanma hamlesi demek olan ‘Füze Kalkanı’ projesine ve Türkiye’nin bu projenin bir alanına çevrilmesine, ABD’nin küresel hegemonya planlarıyla işbirliğine hayır diyoruz.
ABD’nin taşeron savaş örgütüne dönüşen NATO dağıtılmalı, NATO’nun Afganistan işgali derhal son bulmalı, Türkiye NATO’dan çekilmelidir!
Tüm savaş karşıtlarını silahlanmaya, ‘Füze Kalkanı’ projesine karşı ses çıkartmaya ve 19 – 20 Kasım tarihleri arasında Lizbon’da yapılacak NATO liderler zirvesini bulundukları her yerde protesto etmeye çağırıyoruz.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu
19 Ekim 2010
www.kureselbak.org
Küresel BAK Basın açıklaması eki:
——————————————————————-
FÜZE KALKANI’NIN ARDINDAKİ GERÇEKLER
14 Ekim tarihinde Brüksel’de yapılan NATO savunma ve dışişleri bakanları toplantısı, NATO’nun 19-20 Kasım tarihleri arasında Lizbon’da yapılacak liderler zirvesinde benimsenecek NATO’nun yeni stratejik konseptine hazırlık niteliğinde geçti.
Toplantı, ABD’nin eski füze kalkanı projesinin bir NATO projesi olarak tanımlanma çabası olarak da değerlendirilebilir. NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in açılış konuşmasında yer alan “İttifakın temel görevi 28 üye ülkedeki 900 milyon vatandaşı muhtemel saldırılardan korumaktır. Tehdit açıktır. Tüm Avrupa’yı kapsayacak füze savunmasını bir NATO kapasitesi yapmamız gerektiğine inanıyorum” sözlerinin yorumu şu:
“Soğuk savaş dönemi sonrası NATO’nun kuruluş nedeninin ortadan kalkması ile yarattığımız yeni tehditler nedeni ile önümüzdeki 10 yılda 28 ülkeye yükleyeceğimiz 85-100 Milyon Avro’luk yeni bir savaş bütçesi var”.
Füze Kalkanı projesinin ardındaki gerçekler son derece açıktır. İncil ve Tevrat’ta yazdığı gibi, “Tanrının Dünya Krallığını” kurmaya yönelik olarak dünya egemenliğini kurmaya yönelik Amerikan stratejisinde bir ileri daha adım atmak ve bu yolda vazgeçilmez olan silah ve petrol şirketlerinin karlarını daha da arttırmak.
Çünkü Batı, hem enerjiye muhtaç hem de ürettiği silahları satacak bir pazara.
‘Füze Kalkanı ‘, egemenlik oyununun saldırı stratejisinin bir parçasıdır.
ABD’nin dünya egemenlik oyunun büyük saldırı stratejisinin bir parçası, yeni oyuncağı, anti-balistik füzeler, füzesavar sistemler, füze savunma sistemleri ve füze kalkanlarıdır.
1957’de Sovyetler Birliği’nin uzaya Sputnik füzesini göndermesi ABD’yi çileden çıkartmış ve iki ülke arasında uzay ve kıtalar ararsı füze yapımı yarışını başlatmıştı. Bu amaca uygun olarak Amerikan eğitim sisteminde müfredatlar bile değiştirilmiş, fen derslerine ağırlık verilmiş, özellikle fizik alanında araştırma bursları arttırılmıştır.
1962 de Küba’ya yerleştirilen füzeler Küba Krizine yol açmış ve durum Türkiye’yi de etkilemiştir. Çünkü bu sıralarda Türkiye ve İncirlik’de Jüpiter füzeleri ve U-2 casus uçakları bulunmaktadır. Bu durum Türkiye’yeS.S.C.B.den gelen nükleer savaş tehdidi ile sonuçlanmıştır. Türk devlet yöneticileri Türkiye’deki füzelerin sökülmemesi için NATO nezninde girişimlerde bulundukları Küba belgelerinde yıllar sonra ortaya çıkmıştır.
İki ülke arasındaki silah yarışı Türkiye üzerinde 1958 devalüasyonu ve IMF’den borçlanarak Amerikan silahı alma yolu ile ekonomik bağımsızlığını yitirmenin yolunu açmıştır.
Uzay ve kıtalar ararsı füzeler yarışı 1970’de yavaşlamıştır. Çünkü artık iki devletin elinde artık dünyayı yok edecek kadar nükleer başlık, dünyayı uzaydan gözetleyecek ve dinleyecek kadar uzay aracı vardır. Stratejistlerin “Dehşet Dengesi” dedikleri denge tesis edilmiştir.
1983 Yılında Reagan döneminde “Yıldız Savaşları” projesi ile denge bozulmaya başlamıştır. Proje için A.B.D.nin o dönemde ayırdığı bütçe 100 milyar dolar kadardır. Sovyetler Birliği’nde enerji gelirleri düşmüş, Doğu Avrupa ülkelerine yapılan yardımlar artmış, ekonomisi ve teknolojisi A.B.D.nin gerisine düşmüş ve S.S.C.B. bu yarışta geride kalmaya başlamıştır. 1986 Yılında İzlanda’da Reagan ile görüşen Gorbaçov “yeniden yapılanma” “şeffaflaşma” dönemine geçerek Rusya Federasyonu’nun kurulmasına giden yolu açmıştır.
11 Eylül 2001 saldırısından sonra A.B.D.,İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin füze programlarını bahane ederek füzesavar sistemlerini yine gündeme taşımıştır. Zaten Alaska ve Kalifornia’da bulunan füzesavar sistemi ile yetinmeyerek Doğu Avrupa’ya da füze rampaları ve füzesavar sistemi yerleştirmek istemiştir.
Bu gelişme, özünde A.B.D.nin dünya egemenliğine yönelik büyük saldırısının stratejik bir parçasını oluşturmakta, başta Rusya ve Çin olmak üzere olmak bütün olası askeri rakiplerini hedef almaktadır.
NEDEN TÜRKİYE’DE KURULMAK İSTENİYOR?
Pazarlamaya çalışılan Füze Kalkanı projesine göre, hedef uçaklara monte edilmiş nükleer-lazer başlıklı füze sistemlerinden doğrudan A.B.D. ve müttefik ülke topraklarında konuşlandırılmış Patriotlar gibi klasik kısa-orta erimli füzesavar sistemlerle uzun erimli füzelere, füze katili uydulardan gelen saldırı füzesini doğrudan çarparak imha eden kinetik silahlara uzanan bir dizi silah geliştirmektir. Elbette bunlar ileri radar, muharebe eşgüdüm, komuta-kontrol ve iletişim sistemleriyle birlikte geliştirilmektedir. Uzay, bu yeni silahlanma projesinin nihai alanını oluşturmaktadır.
Balistik füzenin hedefe uçuşu 3 aşamada gerçekleşmektedir.
1. Ateşleme ve atmosfere doğru yükselme.
2. Atmosfer dışındaki yörüngesine giriş ve en uzun uçuş süresini oluşturması.
3. Füzenin taşıdığı savaş başlığı yeniden atmosfere girerek yerdeki hedefine doğru inişe geçmesi.
Her 3 aşamada da füzelerin vurulmasını öngören farklı sistemler vardır. Bir füzenin vurulmasının en kolay yolu birinci aşamadır. Çünkü bu aşamada yaratılan ısı nedeniyle saldırının başladığının saptanması ve füzenin tam süratine ulaşmadan yakalanması görece kolaydır. Örneğin MX benzeri bir Sovyet füzesi 1. aşamayı 3 dakikada geçmekte ve 200 km yol kat etmektedir. Yörüngeye girdikten sonra bu hız artmakta dolayısı ile hedefi yakalamak daha güçleşmektedir.
İşte bu amaca ulaşabilmek için “savunma sisteminin” nerede konuşlandırılacağı önemlidir. En yakın Rus füze rampasına 1.200 km uzaklıktaki Umman Denizi’nde bulunan bir denizaltıdan fırlatılacak savunma füzesinin, yapılan hesaplara göre savunma sisteminin amacına ulaşması güçtür. Denizaltılar bu açıdan çeşitli sorunlar barındırmaktadır. Bazı sistemlerin Rusya’ya yakın uygun yerlerde konuşlandırılması gerekmektedir.
“Doğu Akdeniz ve Japon Denizi’nin Sovyet silolarına daha yakın ve üstelik buraların Amerikan denizaltılarına siyasi açıdan daha açık yerler” olduğu kabul edilmektedir. Diğer bir deyişle, füze savunma sistemleri, füze kalkanları; coğrafi yakınlık ve siyasal uygunluk kriterlerine göre yerleştirilecektir.
Rusya Federasyonu’na ve İran’a yönelik olarak yerleştirilecek füze kalkanları için Adana’daki İncirlik Üssü biçilmiş kaftan olarak görülüyor.
Nato müttefiklerinin bile bir işe yaramayacağını pekala bildikleri ve ABD’nin tek taraflı olarak yerleştirmeye karar vermekte olduğu böyle bir sisteme Dünyadaki ve Türkiye’deki tüm savaş karşıtları olarak güçlü bir şekilde karşı durmamız son derecede önemlidir.