Temasını “Sinemaya uyarlanmış edebiyat eserlerinde savaş ve barış” olarak belirlediğimiz dördüncü dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye”si ikinci kitap/filmi ile devam etti. İkinci kitap/filmimiz Jose Saramago”nun Körlük isimli kitabından (1995 Türkçe basım: 1999), yönetmen Fernando Meirelles”in uyarladığı(2008) filmdi. Kitabı bize Evren Ergeç, filmi ise Yıldız Önen tanıttı, tartışmaya açtı.
Kitap insanların “körlük salgını”na maruz kaldıklarında nasıl bir yaşama biçimi geliştirdiklerini bizlere herhangi bir zamana ve coğrafyaya gönderme yapmadan anlatıyor. Zamandan ve mekandan soyutlanmış insanların bulaşıcı bir hastalık karşısında geliştirdikleri ilişkileri anlatan bu metin Evren Ergeç tarafından bir savaş durumunun, bir savaş anlatısının karşı ütopyası olarak ele alındı. (Bu metni yazarın, körlüğü bir metafor olarak kullanarak şiddeti sürekli eleştirdiği bir şiddet karşıtı distopya olarak ele alanlar da oldu.)
Bu karşı ütopyada savaş dört farklı alanla kitap boyunca karşımıza çıkıyor:
a) İnsanların körlük salgınına (beyaz felaket) maruz kaldıklarında verdiği tepkiler: kör adamın ona yardım edenden kuşkulanması, “yabancı”nın düşmanlığı (s.17-18), körlüğün kötücüllüğünün yeni bir günah çıkarma yeri olarak tasviri (s.27), salgın hastalık söz konusu olduğunda herkesin kurban olması (s.61) vb.
b) Körlük salgınına karşı alınan tedbirin kapama-kapatma olması (eski bir akıl hastanesine kapatılanlar), iktidarın aklına insanlık tarihinin kapama/kapatma mekanlarına, mekanizmalarına bir gönderme yapmaktadır. Bu ister istemez okuyucunun temerküz kamplarını da düşünmesine yol açar: akıl hastanesinin tarafsız bölge ilan edilmesi (s.53), ulusla dayanışma adına salgından etkilenenlerin kapatılması (s.57), yılan ölürse zehir de ölür söylemi (s.72), korkudan ödleri patlayanların aldıkları buyrukları uyguluyor olmaları (s.78), en iyi körün ölü kör olması, bu doğrultuda ordunun herkese örnek olmaya her zaman hazır olması – kör olan komutanın kendini öldürmesi – (s.126) vb.
c)Kapatılan insanların ilişkileri, ilişkisizlikleriyle karantinanın bir savaş alanı olarak portesini okuyucuya sunması, bu portrede vicdansız körler de yeni savaş özneleri casino online olarak karşımıza çıkıyor: başka tür köpekler gibi olmak (s.72), hayvanlaşmanın pek çok aşamasının olması (s.110), kendini bilen iyi yetişmiş insanların olmaması (s.112), benzerlerimizin yanına birbirimizle iyi geçinmek üzere (s.124-125), yaşamamızı hayvanlar gibi sürdürmemek için (s.134), körlere kazık atan körler (s.156), birini silahla tehdit ettiğinde ona zaten saldırmış olursun (s.167), bacaklarının arasındaki duyması gereken saygıyı unutarak ! (s.187-188)kadınlara yapılan işkence (s.200-201), öç almak doğru bir amaç, uğruna yapılmışsa insanca bir davranış olur ! (s.282) vb.
d) Yangın sonrası dış dünyadaki ilişkiler, gruplar halinde dolaşan körler ve onların ilişkileri : insanlara çarpıyor, onları itiyor (s.258), dünyada şimdiye kadar böyle bir sessizlik yaşanmamıştır (s.266-267), ölülerin yanından onları görmeden geçip gitmek insanlığın çok eski bir alışkanlığıdır (s.328)
Metinde barış çok az da olsa hem bir geleceğe umut, felaketlerin mutlu sonuçlar doğurması (s.237), şeytanın her zaman bir kapının ardında olmaması (s.220) hem de kişiler üzerinden örneğin gönüllüler (s.142) karşımıza çıkıyor. Cömertlik, özgecilik insan soyunun her ne kadar iki iyi yanı (s.39) olsa da genel değerlendirmede atölye katılımcılarının bir kısmı metni daha çok insan doğasının her türlü kötülüğe açık olarak çizilmesiyle, “umutsuzluğu” vadettiğini söylediler. Barışçıl bir söylem barındırmayan metinde insanlara karşı bir umut beslenmiyor. Bir gün gözlerimizin önüne beyazlık düşerse sorusunun cevabının metinde insanın vahşileşmesi olarak karşımıza çıkıyor olması da cabası. İnsanın doğası kötüdür ve bu doğa felaketler karşısında kaçınılmaz olarak ortaya çıkar mesajı oldukça baskın. Tüm askerlerin kötü olarak çizilmesinin yanı sıra – toptancı yaklaşım- metinde körlükle ilgili de bir problem var. Doğuştan kör olan tek karakter bile vicdansız körler safında yer alarak, doğuştan da geliştirdiği yetenekleriyle en kötücül karakterlerden birisi olarak anlatılmış.
Kadınlara “vicdansız körler” tarafında yapılan işkencelerin öncesi ve sonrasında yapılan yorumlarda kadınlık-erkeklik durumlarının sorunlu olması yanı sıra gören kadının vicdansız körlerin başını öldürmesi onaylanabilir bir durum değil. (Kısasa kısa, haksızlığa uğrayanların o haksızlığı yapanları cezalandırabiliyor olması düşünülemez!)Şiddetin sarstığı insanların zamanla şiddeti kanıksıyor olması ve şiddetin kurbanı haline dönmesi insanlığın kadim tarihinde sürekli gündeme gelen, getirilen şiddet sarmallarından bir tanesi bu kitapta yine, yeniden karşımıza çıkıyor. Öte yandan hayvanlar gören gözlerin yaşlarını yalayan köpek hariç, hep olumsuz olarak ele alınmış.
Meirelles”in uyarladığı filmde metinle filmin kurgusu arasında farklılıklar göze çarpıyor. Kitapta olan pek çok ayrıntıya filmde yer verilmemiş. Film metindeki pek çok duyguyu, durumu yansıtmaktan uzak. Kitapta sert anlatılanlar filmde geçiştiriliyor. Devletin tecridi filmde yeterince yansıtılmıyor. Militarizmi filmde göremiyoruz! Koyu renk gözlüklü genç kızın gözü siyah bantlı yaşlı adamla ve sonrasında doktorla olan ilişkisi farklı ele alınmış. Kiliseye yapılan vurguya filmde yer verilmemiş. Köpekler kitapta detaylı ele alınırken filmde sadece görüntü olarak veriliyor. (Kitaptaki sokak köpeğinin filmde bir süs köpeği olarak karşımıza çıkıyor olması da tuhaf!)Metinde beyaz felakete yakalanan hastaların karantinayı alınmasından hemen sonra başlayan çatışma durumu filmde aktarılmamış. Metnin herhangi bir coğrafyaya gönderme yapmaması filmde karakterlerin çok renkli yapısıyla anlatılmaya çalışılmış.
İnsan olmanın barışla ilgisinin olmadığını, olamadığını duyumsadığımız bu metin ve film bizlere bir kez daha “barış” üzerine yeni bir dilin, ötesinde yeni bir dünyanın yaratılması gerektiğini düşündürttü. Meğer “barış” yoğ imiş: “aslında hepimiz birer katil sayılırız,” (s.346) Katillerden barış beklenebilir mi? “bazılarının mutsuzluğunun başkalarının mutluluğu oluşu”nu (s.352) daha ne kadar kuşaktan kuşağa aktarmaya devam edeceğiz? Bu aktarım aynı zamanda bir salgın mı?