Konusunu ‘Edebiyatta adalet arayışları’ olarak belirlediğimiz IX. Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin 15 Kasım Çarşamba akşamki ikinci oturumunda Faruk Sevim, İbn Haldun’un (1332 Tunus – 1406 Kahire) yaşamını, yaşadığı dönemi anlattıktan sonra yazarın 7 ciltlik dünya tarihi kitabı Kitâbu’l İber’e (Öğüt Kitabı) giriş niteliğinde, 1378 yılında yazılan ilk cildi Mukaddime’den (adım atma) seçilerek oluşturulmuş Devlet isimli derlemeyi, Atölye katılımcılarının değerlendirmesine açıldı.
İbn-i Haldun modern historiyografinin, sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisidir. Köklü bir aileden gelir, iyi bir eğitim alır. Tunus ve Fas’ta devlet görevlerinde bulunur, Gırnata (İspanya, İber Yarımadası) ve Mısır’da çalışır, önemli siyasi görevler üstlenir. Mısır’da 6 defa Maliki kadılığı yapar, Şam’ı işgal eden Timur ile görüşmesi bir fatih ile bir bilginin ilginç buluşması olarak tarihe geçer, 2 yıl hapis yatar.
Arap dünyasında yeniden keşfedilmesi ancak Arap milliyetçiliğinin gelişmeye başlaması ile olur. 19. yüzyıldan itibaren Avrupalı tarihçiler tarafından keşfedildi ve eserleri büyük takdir gördü. Siyasi yönelimlerini ve tarafını sürekli değiştiren biri olmasına karşın, göçebe Berberi kabileleriyle ilişki kurma konusundaki politik yetenekleri dolayısıyla Kuzey Afrika’daki iktidarlar tarafından hep aranan biri olur. Steplerde ve dağlarda yaşayan Arap ve Berberi aşiret reislerinin, hizmet ettiği hükümdarlara siyasal olarak bağlanmalarında önemli rol oynar. Diğer İslam ülkeleri, özellikle Müslüman Batı, sınır çatışmaları, işgaller ve iç kargaşalarla boğuşurken, Memluklar döneminde refah ve kültürel zenginlik hüküm sürdüğü, ‘burayı görmeyen, İslam’ın gücünü anlayamaz’ dediği Mısır’a gider. 1384 Yılında Sultan Zahir Berkuk’a tanıştırılır, Kamhiye medresesi müderrisliğine ve Kahire Malikî başkadılığına tayin edilir.
1401’de Timur İmparatorluğunun hükümdarı Timur ile görüşmeye gitmesinden ölümüne kadar dört kez, toplamda ise altı kez daha başkadılığa atanır ve her seferinde başka bir nedenle görevden azledilir. Aralık 1400’de ve 1401 başında Timur ile İbn-i Haldun’un tarihî görüşmeleri gerçekleşir.
İbn-i Haldun’un yaşadığı dönem Kuzey Afrika’da istikrarsızlığın hâkim olduğu bir dönemdir. İstikrarsızlık sürekli yeni ittifaklar ve ihanetler yaratır .
Siyaset biçimleri
İbn-i Haldun, yerleşik yaşamın ortaya çıkardığı karmaşık sorunları çözebilmek, hükümdarın yetkilerini sınırlandırıp, belli kurallara uymasını sağlamak ve devleti çökmekten kurtarabilmek için belli bir siyaset izlenmesi gerektiğini anlatır. Ona göre üç tür siyaset vardır:
İnsanların akılları ile bulup koydukları kanunlar aracılığı ile devleti yönettikleri akli siyaset. Siyasetçi akla dayanarak kimi zaman yöneticinin iyiliğini, kimi zaman da yönetimin/sistemin iyiliğini araştıran kişidir.
Devletin peygamber tarafından bildirilmiş olan Tanrı buyrukları ile idare edildiği dinî siyaset. Dinî kurallar insanların davranışlarını gösterdiği kadar, devletin izlemesi gereken yolu da gösterir. Peygamberden sonra da halifeler tarafından yürütülür. Bu yüzden hem bu dünya hem ahiret için faydalı bir siyasettir.
Filozofların ileri sürdükleri ideal bir siyaset biçimi olup, gerçekle ilgisiz kabul edilebilecek medeni siyaset. İdare eden bir otorite olmaksızın, insanların barış ve huzur içinde yaşaması şeklindeki bir sistemdir. İbn-i Haldun’a göre böyle bir sistemin gerçekleşebilmesi için her bir ferdin fazilet ve bilgi sahibi olması gerektiğini, bunun da pratikte gerçekleşmesi uzak bir ihtimal olduğunu söyler.
Kitâbu’l-İber, ‘Tam adıyla Araplarla Arap Olmayanların ve Berberilerin ve Aynı Devirdeki Büyük Kudret Sahiplerinin Muharebelerine ait Kaynak ve Haberleri Toplayan ve Yorumlayan Kitap’ adlı bu eser İbn-i Haldun’un yedi ciltten oluşan ve onu ölümsüzleştiren en önemli eseridir.
İbn-i Haldun’un en çok tanınan eseri Mukaddime büyük tarih kitabının 1. Cildi, esere adım atma, anlamında, giriş niteliğindedir ve İslami tarihi eserlerde bir gelenek olan ‘Tarihe övgü’ öndeyişi olarak yazılmıştır
1. bölüm: İklimlerin ve beslenmenin insan tabiatı ve uygarlıklar üzerindeki etkileri
2. bölüm: Göçebe ve yerleşik kültürlerin karşılaştırılması ve iki kültür arasındaki çatışmaların sosyal sonuçları
3. bölüm: Devletlerin doğuşu ve çöküşü, saltanat, hilafet ve krallık yapmanın koşulları ve kuralları
4. bölüm: Köy ve kasaba hayatı ile imar faaliyetleri ve bunun İslam devleti ile ilgisi
5. bölüm: Dönemin ana meslekleri, geçim araçları, sanat, ticaret, ziraat, tarım ve inşaat gibi ekonomik faaliyetler
6. bölüm: Bilimlerin sınıflandırılması, eğitim yöntemleri kaleme alınmıştır.
Büyük devletler peygamberlere iman sayesinde güçlü olurlar. Dini asabiyet devlete güç katar. Bir inanç, bir ideal uğruna mücadele, güce güç katar. Devletin sınırları taraftarlarının sayısıyla orantılıdır. Her devlet, kendisine gerçekten bağlı insanlara ihtiyaç duyar, yoksa sınırlarını koruyamaz. Özellikle başkentlerin korunması önemlidir. Devletin genişliği ve uzun ömrü onu ayakta tutanların sayısına bağlıdır. Devlet için asabiyet, yani birlik duygusu ile bağlanmış insanlar önemlidir, devletin ömrünü bu asabiyet belirler.
İbni Haldun’un sosyoloji bilimine kazandırdığı en önemli kavramlardan biri, onun siyaset kuramının temelini oluşturan asabiyyettir. Kastettiği anlam, birlik ruhuna dayalı olan kuvvettir. Bir başka deyişle asabiyyet en azından iki kavramı birlikte kapsar; birlik ruhu ve bundan doğan kuvvet. Bu nedenle asabiyyet kavramı hem dayanışmayı hem de güç sahibi olmayı içerir.
Çok sayıda grup ve topluluğun yaşadığı topraklarda güçlü bir devlet kurulması zordur çünkü bu grup ve toplulukların beklentileri, asabiyetleri farklıdır. Şan ve ihtişama tek başına sahip olmak iktidarın kaderidir. Devletin kurulması ve yaşaması için bir asabiyetin üstün gelmesi ve maya olması gerekir. Bu durumda da tek bir kişi yönetime egemen olur, diğerleri tabi olur.
Bolluk ve refaha dalmak devletin tabiatındandır. İktidarı ele geçirenler tüm imkânları da ele geçirmiş olur. Sükûnet ve rahatlık devletin tabiatında vardır. Devlet bir kere kurulduktan sonra artık imkânlardan faydalanma, rahatlık dönemi başlar, bir zaman sonra da ihtiyarlık dönemine girer
Devlet kurulduktan sonra zenginlik tek bir kişide toplandığı için huzursuzluk başlar. Yöneticiler refaha dalar, halkı unutur, israf çoğalır. Askere verilen para azalır. Cesaret atılganlık gibi özellikler, rahatlama döneminde azalır. Sonuçta devlet ihtiyarlamaya başlar.
İnsanlar gibi devletlerin de ömürleri vardır. Devletlerin ömrü ortalama 120 yıldır. İlk nesil devleti kuran zorluklarla baş eden, ikincisi eğlenmeyi, şan ve şeref sahibi olmayı öğrenen, üçüncüsü kuruluş dönemindeki hiçbir sıkıntıyı hatırlamayan, devlet çökme evresine girmesine basamak oluşturan, dördüncüsü ise devletin çöküntüsünü yaşayandır.
Devletler göçebelik hayatından medeni hayata geçerler. Her devlet kuruluş safhasında göçebedir, sonra medeni yani yerleşik hayata geçer. Yerleşik hayata geçen devlet, kendinden önceki devleti örnek alır. Kuruluş safhasındaki refah devletin gücüne güç katar. Kuruluş safhasında yeterince zengin olan devlet, daha güçlü olur.Yöneticilerin ahlak ve karakteri devletin geçireceği safhalara uygun olarak biçimlenir.
İnsan ömrüne benzer bir hayat geçiren devlet, aynı zamanda onun büyüme, genişleme ve çökme devirlerini de geçirecektir. Bu devreleri İbn Haldun ‘siyasi toplumun geçireceği dönemler’ ismini verir ve özelliklerini şöyle sıralar:
Birinci dönem, ‘zafer dönemi’dir. Henüz siyasi iktidarda mutlakıyet meydana gelmemiştir, asabiyet devam etmektedir.
İkinci dönem, ‘istibdat dönemi’dir. Sebep asabiyeti nesep asabiyetini bir kenara atmış, hükümdarla kabilesi arasında bir ayrılık ortaya çıkmış, mutlakıyet yerleşmiştir.
Üçüncü dönem, ‘ferah dönemi’dir. Bu aşamada medenilik tüm olgunluğunu mimaride, zanaatlarda ve güzel sanatlarda bulmuş, mutlakiyet rejimi huzur devrine kavuşmuştur.
Dördüncü dönem, ‘barış dönemi’dir Devlet, öncekilerinin elde ettikleri ile kanaat eder ve diğer devletlerle sulh içinde yaşar.
Beşinci dönem, ‘israf dönemi’dir. Bu tavırda hükümdar, devletin servetini kendi heva ve hevesi için tüketir. Kendisine bağlı olan insanları kaybeder. Devlet müzmin bir hastalığa hastalanır ve nihayetinde çöker.
Devletin ticaretle meşgul olması halk için zararlıdır. Devlet özellikle savurganlık döneminde giderleri karşılamak için ticaretle ilgilenmeye başlar, vergileri artırır. Devletin ekonomik girişimleri halka zarar verir. Devletin geliri, servet sahiplerinin çoğalması ile artar. Devlet adamları devletin orta ömründe servet sahibi olurlar
Kuruluş döneminde devletin gelirleri kuruluş için savaşan kişiler arasında paylaşılır, ama ilerleyen zamanda hükümdarlar tüm gelire el koyarlar, paylaşmaz. Hatta işler kötüye gittiğinde hükümdarlar servetlerini ülke dışına kaçırmaya çalışır. Gerçi genellikle gittikleri ülkenin hükümdarı da bu servete el koyar.
Hükümdar hediye ve bağışlarındaki azalma, vergi gelirlerinde azalmaya neden olur. Elindeki parasal imkanları kullanmayıp, tüm parayı hazinede biriktirirse veya halkın elindekini bir bedel ödemeden elinden alırsa, pazarda kıtlık olur, sultana gelen hediye ve bağışlar azalır, vergi gelirleri azalır.
Adalete uymayan hareket medeniyete ve imara düşmandır. İnsanların mallarını elinden haksız olarak almak onların ümit ve beklentilerini kırar. Halk adalete aykırı davranışlarla karşılaşırsa, başka ülkelere göç eder, o zaman bayındırlık işleri durur, ekonomi bozulur, kıtlık olur. Bazen büyük kentlerde adalete ters uygulamalar hemen yıkıma yol açmaz, çünkü bu kentlerin güçlü bir ekonomisi vardır, ama yine de durum zamanla kötüleşir.
Dinin bütün gayesi, dini, canı, malı, nesli, aklı korumaktır. Allah zulmü yasaklamıştır, çünkü zalimlik insan neslini yok eder, ülkeyi viraneye çevirir. En kötü zulüm halkı karşılıksız, angarya olarak bir işte çalıştırmaktır. Daha da kötüsü devletin ihtiyaç duyulan malları ucuza temin edip pahalıya satmasıdır.
Devletin parçalanması, ihtiyarladığının göstergesidir. Hükümdarlar devleti tek başına yönetmeye başlayınca, hak sahibi olduğunu düşünenler devleti bölerler. Bu da genellikle devlet yöneticileri zevk ve sefaya daldıklarında olur.
Bir devlet iki temel üzerine kurulur: asabiyet, para. Asabiyet (güç ve taraftar) ile para azaldığında devlette aksamalar başlar ve yıkılma sürecine girer. Devletin kuruluşunda hükümdar, çevresi ile birlikte devleti yönetir, şan ve ihtişama birlikte sahip olur, ama zaman geçtikçe hükümdar biraz da korktuğu için çevresini iktidardan uzaklaştırmaya, yok etmeye başlar, bu da asabiyeti azaltır, devleti zayıflatır. Hükümdar uzaklaştırdığı akrabaları yerine azatlıkları geçirir, ama bu da asabiyeti sağlamaz, çünkü akraba değillerdir. Gerçek yardım ve dostluk kardeşlikte olur. Devletin kuruluş döneminde fazla gideri yoktur, ama zaman ilerledikçe israf artar. Vergiler de artar, bu da devletin sonunu getirir.
İhtiyarlayıp çöken bir devletin yerine yeni bir devlet kurulur ya da sınır boylarındaki bir vali zamanla güçlenir ve devleti ele geçirir ya da komşu ülkelerden bir kişi halkı kendisine biate çağırır, böylece yeni devlet kurulmuş olur.Yeni devlet darbe ile değil, aşamalı olarak kurulur. İhtiyarlamış devlete isyan eden gruplar bu çatışmaları uzun süre sürdürür. Savaş hileden ibarettir. İsyancılar devletin daha da yıpranmasını bekler. Devlette çözülmeler başlayınca isyancılar onu yıkarlar.
İnsanlığın kalkınması için siyaset zorunludur. İnsan için sosyal hayat, engelleyici, başvurulacak bir otorite gereklidir. Devlet başkanı dini referans alan bir yönetim izlerse bu hem dünya hem ahret için iyidir, yalnızca aklı referans alan bir siyaset dünya için iyidir. Siyaseti medeniye için her bir bireyin manevi erdem taşıması gerekir.
İbni Haldun sosyolojinin kurucusu ve pek çok çağdaş kavramın yaratıcısıdır. Kavramlarından pek çoğu bugün çağdaş toplumun çözümlenmesinde anlamlı ve işlevsel olarak kullanılabilir. Ancak, İbni Haldun kendisini, kendi yaşam döneminin devlet ve üretim biçimi olan dinsel monarşiye bağlı tarım kültüründen kurtaramamış gibi gözükse de çağın kendisini çok aşan birçok çağdaş kavramı sosyolojiye kazandırmış olması onun çözümleme gücünü gösterir.
Bugün için bile en geçerli kavramlardan biri olan asabiyyeti yalnızca akrabalığa bağlamış olması önemli bir eksikliktir. Oysa her türlü sınıf ve grup bilincinden ulusal ve toplumsal bilince kadar, ‘eyleme dönüşmüş birlik ruhu’ denilebilecek her kavramın altında asabiyet yatar. Üstelik İbni Haldun bu kavramı çağdaş sosyolojinin vermediği bir anlamı, ‘eyleme dönüşme’ özelliğini verebilmemize yol açabilecek bir anlayışa da sahiptir.
İbni Haldun, yerleşik kültüre geçen insan toplumunun, organizmalar gibi kısır bir döngü içinde kendi kendini tekrar etmeyeceğini görememiştir, böylece gerçek evrim sürecini yakalayamamıştır. Devletlere yaklaşık olarak 120 yıl ömür biçmesi ve bu süreden daha uzun ömürlü bir devletin olamayacağını ısrarla savunması da bir diğer yanlış ya da eksiğidir. Yaşadığı dönemdeki Kuzey Afrika devletlerinin hemen tamamının bu süre dolaylarında yaşamlarını sürdürmeleri onu böyle bir düşünceye itmiş olma olasılığını göz ardı etmemek gerekir.
Günümüz devlet yapısını, devlet yöneticilerinin davranış biçimlerini, devletlerin yaşadığı evreleri ve belki de yıkılma süreçlerini anlamamızda, İbn Haldun’un 14. yüzyılda yaptığı analizlerin önemli katkıları var. Analiz ve saptamaları, siyaseti anlama ve değerlendirme noktasında ışık tutar özellikte.
Onun deyişiyle; ‘Adalete uymayan davranışlar, uygarlığa ve kalkınmaya düşmandır’.
Atölye takvimi şöyle:
29.11.2017 Murtaza Orhan Kemal Görkem Yeltan Cihangir Orhan Kemal Müzesi Cafe’sinde (Akarsu Caddesi No:30 Cihangir) yapılacak ve yazarın oğlu Işık Öğütçü bizlere babasından söz edecek.
13.12.2017 Yeniden çarmıha gerilen İsa Nikos Kazancakis Özlem Tatlıcan
27.12.2017 Morgue Sokağı cinayeti Edgar Allan Poe Evren Ergeç
Yeni Yıl Yemeği
10.01.2018 Ankara mahpusu Suat Derviş Didem Arslanoğlu
24.01.2018 Bülbülü öldürmek Harper Lee Kamer Badur-Eğilmez
07.02.2018 Michael Kohlhaas Heinrich Von Kleist Nilüfer Uğur-Dalay
21.02.2018 Mülksüzler Ursula K. Le Guin Murat Tekelioğlu
07.03.2018 Mrs.Dalloway Virginia Woolf Yıldız Önen
21.03.2018 Bunlar da mı insan Primo Levi Şenol Karakaş
04.04.2018 Surname Aziz Nesin Figen Dayıcık
18.04.2018 Boyalı peçe W.Somerset Maugham Şengül Çiftçi
02.05.2018 Venedik taciri W.Shakespeare Asuman Kafaoğlu-Büke
Dönem Sonu Yemeği
Barışla kalın.
AtölyeBAK