Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin ‘İtalyan/Roma Edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz X. Dönemin ikinci oturumunun konusu Lucretius’un (İ.Ö. 99 ya da 95 – İ.Ö.55) Evrenin Yapısı (De Rerum Natura) idi. Evren Ergeç yazarın yaşadığı dönemi, edebi kişiliği ve kitaptaki yansımaları hakkında bilgi verdikten sonra kitabı Atölye katılımcılarının değerlendirmesine açtı.
Titus Lucretius Carus’un yaşamı hakkında çok az şey bilinir. Ünlü bir Roma din adamı olan Jerome, bir aşk iksirinin onu delirttiğini yazar. M.Ö. 55’de intihar eder. Tanrı/tanrılarla ilgili yazdıklarından ötürü, intiharı Ortaçağ’da üretilmiş bir kurgu da olabilir. Roma uygarlığının görece iyi olduğu Cumhuriyet Dönemi’nde yaşar.
Edebiyat, felsefe ve bilim tarihinin en etkili eserlerinden biri olarak kabul edilen, ‘bizi çevreleyen dünyayı anlattığı’ epik şiir “De rerum natura” yı yazmış Romalı şair ve filozoftur. Doktrin ve bilimsel etkisinin yanı sıra, sayısız filozof ve bilim adamı üzerinde derin bir etki bırakır. Felsefe, fizik, optik bilimi, kosmoloji, psikoloji, din ve cinsellik hakkındaki düşünceleri/yazıları, Newton ve Darwin’in de aralarında olduğu çok sayıda insanı etkiler.
Lucretius, gezegenler ve yıldızlardan dağlara kadar uzanan bu evrendeki her şeyin bozulmuş olduğunu keşfeden ilk insanlardan biridir. Yaşamdan sonrası olduğu fikrini reddederek, vücudun atomlardan oluştuğunu ve doğanın kanunlarına tabi olduğunu söyler. ‘Lukretius insanı iki korkudan kurtarır: ölüm ve tanrı. Bu da bizi özgürleştirir.’ Tanrıtanımaz değildir ama ona göre tanrıların insanlara ve dünyaya bu denli karışması doğru değildir.
Lucretius Roma’nın İ.Ö. 5.-1.yüzyıllar arasındaki Cumhuriyet Döneminde yaşar. ‘Bu dönemde tüm devlet görevlileri belirli süreler için, örneğin en yetkili konsüller bir yıllığına senato tarafından seçilir. Bu sistem Roma’nın anayasal uygulamalarının temel ilkelerinin oluşturulmasını sağlar. 400 yıl devam eden Cumhuriyet sistemi İ.Ö. 1.yy’da aksamaya başlar. Fetihlerle genişleyen ve zenginleşen Roma’da, zenginliğin paylaşımı çatışmalara, iç karışıklıklara neden olur. Cumhuriyetin güçlü kurumları Meclis ve Senato, fetihleri gerçekleştiren askeri bürokrasi tarafından tanınmamaya başlanır. Sezar bu dönemde öne çıkan en önemli askeri komutandır. Gücünü askerlerden ve dolayısıyla yoksul halktan alan Sezar konsüllük sistemine karşı çıkar, kendisini ömür boyu diktatör ilan eder. Diktatörlük kurumu aslında Antik Roma Anayasası’nda var olan bir kurumdur. Olağanüstü durumlarda Senato kararı ile bütün yetkiler bir kişiye devredilebilmektedir. Bu kişiye diktatör adı verilir. Sezar işte bu yetkiyi ömür boyu kullanmak ister. Bilindiği gibi, Sezar’ın diktatör olmasını kabul etmeyen Senato üyeleri, İ.Ö. 44 yılında bir suikast düzenleyerek onu öldürürler.’
Lucretius Evrenin Yapısı’nı Yunan filozofu Epikür’ün (İ.Ö. 341-270) düşüncelerini dayanarak biçimlendirir. Gerek Epikür gerekse Lucretius, her şeyden önce ahlakla, yani insanın doğru yaşamasıyla ilgili bir amacı ortaya koymak istemektedirler; amaçları, insanoğlunun, batıl inançlardan ve ölüm korkusundan sıyrılarak gönül rahatlığına kavuşması ve mutlu olmasıdır.
Evrenin Yapısı’nın tam olarak hangi tarihlerde yazıldığı bilinmemektedir. Uzun yıllar sonra, 1417 yılında İtalyan hümanisti Poggia Bracciolini, eserin bir el yazmasını büyük olasılıkla Almanya’dai Fulda Benedictine Manastırının kütüphanesinde bulur, eser yeniden keşfedilir. Poggio’nun bulduğu el yazması günümüze kadar yaşamaz ancak Poggio’nun arkadaşı Niccolo de Niccoli tarafından kopyalanmış olanı bugün Floransa’da Laurentian Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Machiavelli kitabın bir kopyasını, Molière günümüze kalmayan bir çevirisini yapar. 1417 yılında Poggia tarafından yeniden keşfedilmesine rağmen 13. Yüzyılda da bilindiğine dair kaynaklar bulunmaktadır. İlk kitap baskısı İtalya’da Brescia’da 1473 yılında yapılır.
Altı kitaptan oluşur; Atomlar, nesnelerin tohumları, zihin, ruhun doğası, duyumlar ve düşüncelerin açıklamaları, dünyanın ve fenomenlerin gelişimi, göksel, dünyevi fenomenler açıklanır.
Epik şiir, Lucretius ve Catullus’un arkadaşı, İ.Ö. 66 yılında halk tribünü olan Romalı hatip ve şair Gaius Memmius’a (İ.Ö.98- 46), hitap edilerek sürer. Bu didaktik anlatımda Memmius aynı zamanda okurdur. Eser didaktiktir, çünkü Lucretius’a göre şairin görevi bir şeyler öğretmektir. Dolayısıyla şair öğretmen, okur da onun öğrencisidir. Evrenin Yapısında şair öğretmen olduğu kadar, ona dünyayı anlatan hocası Epikür’ün de öğrencisi konumundadır.
Birinci kitapta atomun temel ilkelerini anlatır, ‘ Sana atomları açıklayacağım, ki Doğa herşeyi onlarla yaratır’, ‘Bil, çoğu kez bağnazlıktır günahların nedeni’, ‘Hiçten, hiçbir şey yaratılamaz tanrısal güçle’, ‘Demek ki hiç bir şey oluşamaz hiçlikten. Çünkü her varlık, dayanıksız havaya çıkmadan, Kendi özel tohumundan döllenmelidir’, Demek hepten yok olamaz gözle görülür varlıklar, Birbirlerinden onarır onları çünkü doğa, Ve bir ölümün yardımı olmadan, Kesinlikle izin vermez bir doğuma’, ‘ Oysa tutsaklıkla özgürlük, yoksullukla zenginlik, Savaşla barış gibi varlıkların özüne değmeyen Şeylere geçici belirtiler diyoruz’,
İkinci kitapta Lucretius madde ve evrenin bir maddeden oluştuğu felsefesini sürdürürken atomların hareketlerini, özelliklerini ve birleşik hallerini anlatır.
‘Ne güzeldir denizi döven fırtına dalgalarını,
Başkalarının çektiği acıyı gözlemek kumsaldan!
Sevinç kaynağı değildir başkalarının derdi, ama
Bambaşka bir sevinçtir, kendinin dertten uzak
Olduğunu düşünmek.’
‘Akıl yoksunluğundan doğar temelsiz korkular’, ‘Ölüm korkusu rahat bırakır mı ezik yüreğini Savaş gemileri kol gezerken deniz ufkunda?’, ‘Çoğu kez yararı vardır küçük örneklerin Büyük gerçeklerin kavranmasında’, ‘ Atomlardan habersiz olsaydım bile Göksel olaylara dayanarak ve başka kanıtlarla Gösterebilirdim evrenin bizler için Tanrısal bir güç eliyle yaratılmadığını’, ‘Tanrıça buyuruyor belki de insana yurdunu savunmasını, Silahlarla siper olmasını anababaya’, ‘Bu gerçekleri görünce özgürlüğünü anlayacaksın Doğanın, denetlenmediğini kibirli efendilerle Ve Tanrıların yardımı olmadan yönettiğini Evreni.’
Üçüncü kitap ruhun ve dirimin/hayatın yapısını anlatır.
‘İnsan yaşamını temelinden sarsan Cehennem korkusunu söküp atacağım içinden’, ‘İnsan bedenden oluşur, sadece bir nesnedir beden. Ölüm karşısında yok olmaya mahkûm her madde gibi. Doğa içinde hiçbir madde sonsuza dek varlığını sürdüremez, hızla toza dönüşür ama atomları yok olmaz. Atomlar başka formda devam eder’,’ Ne doğumu bilebilir beden, ne büyümeyi bir başına Ve ölümden sonra artakalmaz’, ‘ Ruhunsa savaştadır aklı-gücü artakalanıyla. Çarpışmaya, kan dökmeye koşar bilinçsizce’, ‘Sanmak ne komik. Sürüyle ölümsüz, Ölümlü bedenleri kollayacak yani!’, ‘Ölümün ne önemi var bizim için öyleyse Ruhumuz da bedenimiz gibi ölümlüyse…bize ne?’
Dördüncü kitap evrendeki imgeleri anlatır.
‘Duyulara ayrılmış: görme, duyma, tat alma, uyuma, rüya görme, aşk ve seks’, ‘Ama yaşamı, Hataların cezalandırılacağı korkusu karartır. Suçların büyüklüğü oranında korku da artar Ceza da’, ‘Ve ürker ölümün Acıyı arttıracağından büsbütün. Yani cehennem, Akılsız ölümlülerin bu dünyada sürdüğü yaşamdır’, ‘ Varolmama süresi eşittir herkesin; Ha dün ölmüşsün şafakta Ha aylar, yıllar önce kapamışsın gözlerini.’
Beşinci kitap dünyanın ve fenomenlerin gelişimini anlatır.
‘Tepki öylesine değişir ki Birini besleyen, başkasını zehirleyebilir’, ‘ Vuruş savuşturmayı, doğa öğretti insanoğluna, Kalkanı sol koluna alma bilgisi yokken daha.’
Beşinci kitapta göksel ve dünyevi fenomenleri, evrenin özü, göksel varlıkların, yıldızların hareketi, mevsimler, günler, gece ve gündüz, insanlığın doğuşu ve gelişimi, toplumlar, siyasi kurumlar, sanatların başlangıcı, bilimler… bunlar ve bunlar hakkında bilginin sonuçta mutluluk getirdiği açıklanır. Soylu bir yaşamın işareti bilgi ve bilginin getirdiği mutluluktur.
‘Umarım us gösterir sana, olay değil Her şeyin bir patlamayla son bulacağını’, ‘ Tanrıların dünyayı olanca görkemiyle İnsanlar adına yarattığını söyleyen kuram, Kutsal işçiliği övüp ölümsüz sayalım diyeyse;’ , ‘Krallar kent kurdu…Oysa gerçek felsefeye uyan kişi, Ruhu erinç içinde yaşayacaktır; nice zenginlikler Bulacaktır alçakgönüllülükte’, ‘Böylece silahlandı insanoğlu, ağaçları kesti’, ‘Silahlar karşısında zırhsızlar, çıplaklar Hemen tutsak düştüler…Ve güçler eşitlendi savaşın kargaşasında’, ‘Nice şeyler kurmuş demek insan ruhu Ve sanatla ermiş en son doruğa.’
Altıncı kitap doğa olaylarını anlatır: şimşek, yıldırım, kar, buz, deprem, yanardağlar ve hastalıklar. Atina’daki veba salgını ve savaşlar. ‘Ölüm korkusu baskındı öylesine. Kimileriniyse unutuş bekliyordu pusuda, Anımsamadılar adlarını bile’, ‘Acının, sancının yakınlığı Azaltmıştı tanrı korkusunu’, ‘Ama seve, bırakmadı sevdiği ölüyü.’
Zaman zaman karşımıza savaş, kadına karşı ayrımcılık çıksa da, ‘Kendi çıkarlarını gözettiklerinden Orospular düşkündür buna…Ama karılarımızın ne çıkarı olur bundan?’, ‘Tanrıların yardımı olmadan da Çirkin bir kadına tutku duyabilir. Çoğunluk, kadın hoş tutarak erkeği Hep çocukça kurnaz kalarak ve Hep diri; kolaylaştırır erkeğin yaşamını.’,
Atölye Evrenin Yapısı kitabını şimdiye dek, özellikle Antik Çağ’da okuduğumuz en barışçıl kitap olduğuna karar verdi.
‘Kendi zorbalığının
Ve suçun geri tepmesinden korkar oldu kişi.
Toplumsal düzen sözleşmesini bozarsa,
Dingin, sıkıntısız yaşam süremez bir daha.
Tanrılardan ve insanlardan gizlese de biliyor
Önseziyle, hep gizli kalamayacaktır suçu.’
…
‘Devinim süreklidir;
Doğa değiştirir varlıkları, yeniliğe zorlar.
İyi, çürürken, güçlenir çamurdan çıkan.
Dünyanın yapısı toplam olarak değişir.
Ardarda aşamalardan geçen toprak yitirir
Eski verimini ama yeni bir verim kazanaır.’
….
‘Devrimci, eski düzenden hoşnut olmayandır.
Peki geçmişte dert nedir bilmeyen,
Nasıl bir dürtüyle yenilik peşinde koşar?’