Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 15. yılında vurulduğu yerde, vurulduğu saatte anıldı. Pandemi koşullarına rağmen anmaya katılan binlerce kişi bir kez daha Hrant için adalet isteyip “Faşizme inat kardeşimsin Hrant” dedi.
Hrant Dink 15 yıl önce bugün, 19 Ocak 2007’de genel yayın yönetmeni olduğu Agos Gazetesi önünde öldürüldü. Etkin bir soruşturma ve yargılama yapılmadı. Hrant Dink’i öldürüldüğü yerde ananlar bir kez daha haykırdı: Adalet talep etmekten vazgeçmeyeceğiz. Anmada konuşan Hrant Dink’in hayat arkadaşı Rakel Dink, “Sesin kulağımızda sözümüz söz. Hrant, seni toprağa verirken buradan yükselen isyan ve itiraz sesi susmadı, susmayacak” dedi. “Karanlığın meyvesiz işlerine ortak olmayın” diye seslenen Rakel Dink, “Bu dünya ne zorbalar, ne zulümler gördü. Gün geldi hepsi yıkıldı. Devirler değişti. Ne sultanlar, ne padişahlar, ne krallar yıkıldı. Yine yıkılacaklar” diye konuştu.
BİR KEZ DAHA: BURADAYIZ AHPARİG
Sebat Apartmanı’ndan seslenen Hrant’ın Arkadaşlarından Bülent Aydın, Hrant’ın 15 yıl önce vurulup düştüğü yerde olduklarını söyledi. Aydın, “Arkadaşımızı, hakikat anlatıcımızı anmaya geldik. Hrant Dink samimiyetin, hakikati söylemenin barış dilini kuruyordu. Bu ülkenin nefretten beslenenleri O’nu bu yüzden katletti. Hrant Dink bu ülkede farklılıkların bir arada yaşanacağını düşünüyordu bu yüzden katlettiler. Biz bir kez daha buradayız Ahparig buradayız” dedi.
HAPİSTEKİ YORULMAZ’DAN MESAJ
Aydın Sincan hapishanesinde tutuklu bulunan Bircan Yorulmaz’ın ilk kez Hrant Dink anmasına katılamadığını söyledi. Yorulmaz gönderdiği mesajı Hrant’ın Arkadaşlarından Emel Kurma paylaştı: “15 yıldır süren hakikat ve adalet mücadelemizde ilk defa sizlerle olamıyorum. Ama Hrant’ın Arkadaşları dünyanın bir çok yerinde ve bir çok cezaevinde hakikat adalet arıyorlar. Ülkemizde demokrasi, barış, adalet ve basın özgürlüğü geriledi. Cezaevleri bunun için mücadele eden siyasetçilerle dolu. Ama bizler, Hrant’ın Arkadaşları olarak O’nun bıraktığı yerden özgürlük mücadelesi vermeye devam edeceğiz.”
VURULDUĞUNDA 5 YAŞINDA OLAN ÖZGÜN: UNUTMAM, VAZGEÇMEM
Daha sonra ise Hrant Dink öldürüldüğüne 5 yaşında olan Nazım Özgün söz aldı. Şimdi, 20 yaşında bir üniversite öğrencisi olan Özgün, “Bazı taşların dili vardır, duymasını bilene konuşur, Hrant amcamın taşı gibi. Benim için Agos’un önündeki o taş, Hrant amcamın vurulup düştüğü taştan çok daha fazlası. 15. yılda, 15. kez buradayım, söz verdim: Unutmam, vazgeçmem” dedi.
RAKEL DİNK, HIÇKIRIKLARLA KONUŞTU
Daha sonra Hrant Dink’in hayat arkadaşı Rakel Dink söz aldı. Konuşması sonrasında hıçkırıklara boğulan Rakel Dink’in konuşmasının tamamı şu şekilde:
“Çutağım,
15 yıl oldu, arkandan sıkılan kalleş kurşunlar seni bizden alalı. Sesin hâlâ kulağımızda. Halkına yapılanları her anlattığında seni hainlikle, arkadan hançerlemekle suçlamışlardı oysa…
Ya Rab “düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, hakaret edenler için dua edin*” diyorsun. Dua ediyorum, affet onları, ne yaptıklarını bilmiyorlar.
15 yıl oldu. 15 eksik yıl. O günün çocukları Nazım gibi büyüyorlar. Çözemediğimiz her sorunu onların omuzlarına yıkıyoruz. Sorunun sahibi de sebebi de biz değilmişiz gibi, bir de tutup cepheye çocukları gençleri sürüyoruz.
Oysa bizim kanlı mirasımız olmasa, tüm dünyadaki akranlarıyla, bütün farklılıklarıyla başka bir gelecek hayali kurabilir ve gerçekleştirebilirler. Zaten yeterince sorunları olacak. Daha ne depremler göreceğiz. Şu geçmişin kilidini açalım da özgür kalsın acı dolu ruhlar. Evimizi inşa edeceğimiz sağlam kayadır gerçek. Hakikat sağlam kayadır.
Gelecek korkuları ve hayalleriyle, büyüklerinin acı dolu mirası arasında sıkışıyor çocuklar. Ya kendilerine ya başkalarına zarar veriyorlar. Oysa bir araya gelip su gibi aksalar karşılarında hiçbir şey duramaz. Bu dünya ne zorbalar, ne zulümler gördü. Gün geldi hepsi yıkıldı. Devirler değişti. Ne sultanlar, ne padişahlar, ne krallar yıkıldı. Yine yıkılacaklar.
Köyde çeşmenin başında, köprünün başında, silahıyla durup, gelenden geçenden haraç alana eşkıya derlerdi. Sonra silahları kâğıt parçalarının ardına sakladılar. Adlarına devlet dediler, şirket dediler. Kağıtlarda kendi koydukları kanunlar yazılıydı. Biz inandık, siz inanmayın çocuklar.
Kimsenin olmayana “benim” diyene inanmayın! Herkesin olana, “benim” diyene inanmayın!
Bu topraklarda yükselen her itiraza dış güçler dediler. Doğru. Sizin içiniz onların dışıdır. Sizin içiniz yandığında onlar hep dışarıda duman var dediler, pencerelerini kapattılar.
Gezi direnişinde gençler önce yaşadıkları şehri korumaya çalıştılar, sonra zulme uğrayan dostlarını korumak için çoğaldılar. Ona da dış mihrak dediler, terör dediler şu dediler bu dediler. Çocuklarımızın gözleri çıkarıldı, gaza, zehirli suya boğuldu. Çocuklar öldürüldü. Kimdi terör estiren? Bu kadar çok gencin bu kadar az kırıp döktüğüne de az rastlanılırdı üstelik.
Şimdi kendi yazdıkları kâğıt parçalarıyla sözüm ona yargılıyorlar. Mümkün mü?
“Ey yöneticiler gerçekten adil mi karar verirsiniz?
Doğru mu yargılarsınız insanları? Hayır!
Hep haksızlık tasarılarınız içinizde,
Zorbalık saçar elleriniz yeryüzüne.”**
Çutağım!
Sana terörü her sorduklarında lanetledin. Karşısına gücün terörünü de koydun. Onu da lanetledin. Kastettiğin devlet gücünün gayrimeşru işleriydi. Dünyada çok terör estirildi ve devam ediyor… Senden önce de senden sonra da… Gücü ele geçiren zulme çıkıyor. Hangisi birbirini suçlayabilir. Olan halklara oluyor. Seni andığımız her 19 Ocak’ta başka zulümleri de anmaya, hatırlatmaya çalıştık. Resimler yan yana konduğunda, o acı albüme birlikte bakıldığında belki asıl katil ayan beyan ortaya çıkar diye…
Kıbrıs’ta bir başka gazetecinin, Kutlu Adalı’nın nasıl peşine düşmüşler gördün mü? Bu topraklarda estirilen terörün asıl kaynağını söylerken yanlış mı söylüyormuşuz?
Kutsal kitap der ki “Karanlığın meyvesiz işlerine ortak olmayın. Tersine onları açığa çıkarın.”***
Dostlarımızı yıllarca hapislerde bekletiyorlar. Birini salıp birini alıyorlar. Saçma sapan gerekçelerle, yalanlarla… Artık gerekçe bile uydurmuyorlar, “öyle işte” deyip alıyorlar. Ülkenin her derdine koşan genç avukatları aldılar, gazetecileri aldılar, Osman’ı da Bircan’ı da aldıkları gibi… “Kürdüm” diyen her siyasetçiyi aldılar. İstiyorlar ki silahlar konuşsun, insanlar konuşmasın. Yine kendi dillerini dayatıyorlar.
Ama umudu söndüren olmayalım.
Seni toprağa verirken buradan yükselen isyan ve itiraz sesi susmadı, susmayacak. İşçiler, kadınlar, öğrenciler, köyler yine direnişte. Herkesin olanı, kimsenin olmayanı, “benim” diyenden koruyorlar. Bir gün yine birleşip sel olup akacaklar.
Kiminin gönlü kırık. “Bize olurken neredeydiniz?” diye soruyorlar. Biz öyle olmak istemedik, gücümüz yettiğince seslerine ses katmaya gayret ettik. Edeceğiz.
Sesin, kulağımızda. Sözümüz söz.”
İncil’den alıntılar:
* Lu.6:27
** Mez. 58:1-2
*** Efes. 5:11