20 Şubat akşamı Elif Şafak’ın Pinhan’ını tartıştık. Yazar ve kitap ile ilgili bilgiyi bize Şengül Çiftçi sundu. Daha sonra kitabı tartışmaya geçtik. Atölyede hemen herkes yazarın magazinleşmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Yazar katılımcılara göre, özellikle ‘Aşk’romanından sonra popüler kültürün bir objesi durumuna dönüşmüştü.
Bu durum 1980 sonrası edebiyatının, 12 eylül öncesi dönem edebiyatına göre çok önemli bir farkıydı. 12 Eylül sonrası yazım eserlerinin piyasa koşullarına terkedildiğini daha önceden konuşmuştuk. Çok satan artık edebî eser değil, ticarî eşyalara dönüşüyorlar. Edebiyatın mantığı ile piyasanın mantığı bir birine ters olmasına karşın 1980 sonrasında,’çok satış’ı sağlamak için kışkırtıcı ve gözalıcı reklamcılık kullanılmaya başlandı. Kitap, reklam yoluyla çok satarak artık edebiyatın ait olduğu kültürün değil, popüler kültürün bir ürünü durumuna geliyor.Artık edebiyat ürünü niteliği ile değil, niceliği ile öne çıkan bir ürüne dönüşüyor.Elif Şafak edebiyatı buna iyi bir örnek oluşturuyor.
Yazar Elif Şafak 1997 yılından bu yana ürün veriyor. Atölye katılımcıları, ilk dönem eserleri ile son dönem ürünleri arasındaki belirgin nitelik, dil, hikaye farkını, edebiyat olarak inişe geçtiği konusunu dile getirdiler.
Yazarın seçtiği konuların da git gide popülerleşmekte olduğu ancak yazdığı hermen her konuda kendini sakındığı, ‘taraf’olmadığını, çizgi ve görüşlerinin muğlak olduğunu konuştuk. Yazarı tümüyle sözünü ve özünü sakınan bir yazar olarak değerlendirdik. Yazarın sınırlarını belirlediğini, edebiyatını reklam yaparak para yazandıran bir eylem olarak yaptığı konusunda görüşlerimizi dile getirdik.
Pinhan’ı işte bu genel değerlendirme ışığı aldında tartıştık. Osmanlı ve tasavvuf konusundaki’bilgi’ye dayanan zengin dilli bir anlatımını vardı. Bir kaç istisna dışında biçemini barışçıl bulduk. Çift cinsiyetlilik konusunu irdeliyişi de genel ‘tarafsız’, çekinceli üslubunda, şiddet içermeyen bir anlatımdaydı;’Biz nefsimizi silmekten değil, bilmekten yanayız’, ‘Vücudun şehrine gir, onu seyreyle’.
Kadınlarla ilgili ‘Bir kancıklık susması’, ‘Buram buram fitne kokan kadınlar’, ‘Kadının içi çıfıt çarşısıdır derler, doğrudur’ türünde aşağılayıcı tanımları, yazarın kadın betimlemelerinde eleştirdiğimiz yerler oldu.
Bir bütün olarak kitabı,yazarın genel tavrını eleştirmemize karşın, üslubunu barışçıl olarak değerlendirdik.
Bundan sonraki Atölye takvimimiz şöyledir:
1.05.03.2012 Tezer Özlü Yaşamın ucuna yolculuk (s:125)
Ümmü Burhan
2. 19.03.2012 Oya Baydar Kayıp söz (s:258)
Yalçın Akyıldız
3. 02.04.2012 Nazan Bekiroğlu
İsimle ateş arasında (s:336)
Sinan Akboğa
4. 16.04.2012 Hasan Ali Toptaş Gölgesizler (s:156)
Kamer Badur Eğilmez
5. 30.04.2012 Hakan Günday Malafa (s:210)
Burcu Aktaş
6. 14.05.2012 Mehmet Uzun Abdalın bir günü (s:196)
Şengül Çiftçi
7. 28.05.2012 Mehmet Eroğlu Fay kırığı (s:300)
Görkem Yeltan
8. 11.06.2012 Ayla Kutlu Hoşça kal umut (s:199)
Evren Ergeç
Barışla kalın.
AtölyeBAK