Krizin faturasını biz değil zenginler ödemeli!
Dünyanın dört bir köşesinden gelen sosyal hareketler olarak, halkın, doğa, toprakları ve kültürlerinin gasp edilmesine karşı direnmekte olduğu, Amazon Belém’de düzenlenen, 8. Dünya Sosyal Forumu’nda bir araya geldik. Son on yılda, toplumsal ve yerel hareketlerin güçlerini birleştirerek kapitalist sistemi, kendi evrensel bakış açıları doğrultusunda radikal bir şekilde sorgulamakta olduğu Latin Amerika’dayız. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, Latin Amerika’daki radikal toplumsal mücadeleler, neo-liberal hükümetlerin devrilmesi ve ekonominin temel sektörlerinin ulusallaştırılması ile demokratik anayasal reformların gerçekleştirilmesi gibi çok sayıda olumlu reforma imza atan hükümetlerin güçlenmesiyle sonuçlanmıştır.
Bu çerçevede, eleştirel bir mesafeyi korumakla birlikte, hükümetler tarafından gerçekleştirilen olumlu yasal değişiklikleri destekleyen Latin Amerika’daki sosyal hareketler, tepkilerini uygun bir şekilde göstermiştir. Krizin yükünü ezilenlerin üzerine yükleyen devlet politikalarına, şirketlere ve bankalara karşı direnişin güçlenmesi açısından bu deneyimler faydalı olacaktır. Küresel sosyal hareketler olarak şu anda tarihi bir meydan okuma ile karşı karşıyayız. Kapitalizmin uluslararası krizi, insanlığı çeşitli şekillerde tehdit etmektedir. Kriz, gıda, finans, ekonomi, iklim, enerji ve nüfus göçünü etkilemekte ve bu arada uluslararası düzen ve politik yapılardaki krizden genel olarak medeniyetin kendisi de etkilenmektedir.
Bu krizin kapitalist sistemin doğrudan bir sonucu olması sebebiyle, sistemin içinden bir çözüm bulamıyoruz. Krizin üstesinden gelebilmek için, şu ana kadar alınan önlemlerin tümü, sadece, stratejik önemi olan ekonomik sektörlerin, kamu hizmetlerinin, doğa ve enerji kaynaklarının özelleştirilmesi, yaşamın metalaştırılması, emeğin ve doğanın sömürüsü ile kaynakların çevreden merkeze, işçilerden kapitalist sınıfa aktarılması üzerine kurulmuş bir sistemin hayatını sürdürmesini sağlamaya hizmet edecek şekilde, kayıpların toplumsallaştırılmasını amaçlamaktadır.
Mevcut sistem, sömürü, rekabet, kolektif çıkarlara zarar verme pahasına bireysel özel çıkarların desteklenmesi ve servetin delicesine, bir avuç zengin tarafından biriktirilmesi üzerine kurulmuştur. Bu, kanlı savaşlar, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve dini köktenciliği getirmekte, kadınların maruz kaldığı sömürüyü ve sosyal hareketlerin suç olarak nitelendirilmesini körüklemektedir. Mevcut kriz bağlamında, halkların hakları sistematik bir şekilde inkar edilmektedir. İsrail Devleti’nin Filistin halkı karşısındaki vahşi saldırganlığı, uluslararası hukukun ihlalidir, savaş suçu anlamına gelir, insanlığa karşıdır ve dünyanın diğer yerlerinde de gözlemlenen insan hakları inkarlarının bir sembolüdür. Suçluların cezalandırılmamaları utanç vericidir ve bu duruma son verilmelidir. Sosyal hareketler, Filistinlilere ve halkların dünya çapındaki bütün baskı karşıtı eylemlerine verdiği aktif desteği bir kez daha ifade etmektedir.
Krizin üstesinden gelebilmek için, sorunun kökenine inerek, kapitalist sistemi ve ataerkil egemenliği bertaraf eden radikal bir alternatif oluşturmak üzere olabildiğince hızlı bir şekilde harekete geçmek zorundayız. Toplumsal ihtiyaçları karşılayan, doğaya saygı gösteren ve koşulsuz politik özgürlük bağlamında demokratik katılımı destekleyen bir toplum yolunda çalışmalıyız. Hem bireysel hem de kolektif, birbirlerinden ayrılamayan bütün sivil, politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarımızla ilgili uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını sağlamalıyız.
Bu çerçevede, olası en fazla popülariteye sahip bir mobilizasyona katkıda bulunarak aşağıdakiler gibi bazı acil önlemlerin uygulanmasını sağlamalıyız:
- Bankacılık sektörünün tazmin edilmeksizin ve tam bir kamusal izlemeye tabi olacak şekilde ulusallaştırılması
- Çalışma saatlerinin ücret kesintisi olmaksızın düşürülmesi
- Gıda ve enerji üzerindeki hakimiyeti destekleyecek tedbirler alınması
- Savaşların durdurulması, işgalci birliklerinin geri çekilmesi ve yabancı askeri üslerin
- kapatılması
- Halkların egemenliğinin ve özerkliğinin hür irade hakları garanti edilecek şekilde kabul edilmesi
- Herkesin toprak, iş, eğitim ve sağlık hakkının garantilenmesi
- İletişim ve bilgi araçlarına erişimin demokratikleştirilmesi
Feminist, çevreci ve sosyalist hareketler tarafından 21. yüzyıla taşınan toplumsal özgürleşme süreci, toplumu, kapitalizmin üretim, iletişim ve hizmet araçlarının üzerindeki hakimiyetinden kurtarmayı amaçlar. Buna, küçük aile mülkleri, kamusal, müşterek, komünal ve kollektif mülkler gibi toplumsal çıkarı gözeten mülkiyet biçimleri desteklenerek ulaşılabilir. İnsanlığın yarısı ezilip sömürülürken, sosyal adalet ve hakların eşitliği üzerine kurulu bir toplum oluşturmak mümkün olamayacağı için, böyle bir alternatif kesinlikle feminist olmak zorundadır.
Son olarak, bizler, yerel halkların aktif katılımı ve katkılarının önemini de vurgulayarak, kendi kendisiyle, başkaları ve etrafındaki dünyayla uyum içerisinde yaşanan bir hayatı “(el buen vivir”) temel alan bir toplum oluşturulması sürecine katkıda bulunma kararlılığında olduğumuzu ifade ediyoruz.
Sosyal hareketler olarak, küresel ölçekte, özgürlükçü inisiyatifler geliştirmek gibi tarihi bir fırsatla karşı karşıyayız. Dünya nüfusu bu krizi sadece kitlelerin toplumsal mücadelesi ile aşabilir. Bu mücadeleyi yükseltmek için, bilinci artırmak ve tabandan yayılan bir mobilizasyonla çalışmak esastır. Sosyal hareketlerin karşı karşıya kaldığı önemli bir mücadele alanı, küresel mobilizasyonun tek bir noktada birleşmesini sağlamaktır. Baskı ve sömürüye karşı mücadele eden bütün hareketlerin tek bir noktada birleşmesinin desteklenmesi eylem becerimizi de güçlendirecektir.
Bu çerçevede, aşağıdaki etkinliklerin duyurusunu yapıyoruz:
1. 28 Mart – 4 Nisan 2009 tarihinde, Kapitalizm ve Savaşa Karşı Küresel Eylem Haftası düzenlemek.,
- 28 Mart – Anti-G20 Eylemleri;
- 30 Mart – Savaş ve Krize Karşı Eylemler,
- 30 Mart – İsrail’e Karşı Boykot, Yatırım Çekme ve Müeyyideleri Teşvik Amaçlı Filistin Halkı ile Dayanışma Günü;
- 4Nisan – 60. Yıldönümünde NATO Karşıtı Eylemler
2 . Mobilizasyon için yıl boyunca yapılacak eylemlerin artırılması:
- 8 Mart – Uluslararası Kadınlar Günü;
- 17 Nisan – Uluslararası Gıda Günü;
- 1 Mayıs – Uluslararası İşçi Bayramı;
- 12 Ekim- Yaşamın Sömürülmesi ve Metalaştırılması Karşısında Tabiat Ana için Küresel Mobilizasyon
3. Sardinya G8 Zirvesi, Kopenhag İklim Zirvesi, Trinidad ve Tobago’daki Amerika Kıtası Zirvesi gibi etkinlikler için direniş eylemleri planlama
Bu talepler ve inisiyatifler yoluyla, krize, radikal ve özgürlükçü çözümler sunarak karşılık veriyoruz.
Çeviren Saniye Boran