Dünyadan Haberler
Afganistan ve Irak güne bombalarla uyandı / Radikal – 27.12.2010
Afganistan’ın Kandahar kentinde düzenlenen bombalı saldırıda ilk belirlemelere göre 3 kişi öldü, 12’den fazla kişi yaralandı. Kabul Bank’ın Kandahar’daki şubesinde koruma olarak görev yapan polis Nur Muhammed, bankanın ve bir polis karakolunun yakınındaki bir aracın civarındaki bombalı bir aracın patladığını, kendisinin en azından 3 kişinin öldüğünü, 12’den fazla kişinin de yaralandığını gördüğünü bildirdi.
Muhammed, polis ve güvenlik görevlilerinin ölü ve yaralıları hastaneye kaldırdıklarını da söyledi. Irak’ın Anbar vilayetinin başkenti Ramadi’de de düzenlenen intihar saldırılarında ölü sayısı 17’ye çıktı, 47 kişi de yaralandı.
İsmi gizli tutulmak koşuluyla açıklamada bulunan bir polis, saldırılarda çoğu polis 17 kişinin öldüğünü, 47 kişinin yaralandığını söyledi. Yaralıların çoğunun durumunun ağır olduğunu belirten polis, saldırıların düzenlendiği bölgedeki kurtarma çalışmalarının halen devam ettiğini kaydetti.
Anbar vilayeti sözcüsü Muhammed Fethi, daha önce yaptığı açıklamada, Ramadi’de birkaç dakika arayla bir hükümet binasını hedef alan iki ayrı intihar saldırısında 6 kişinin öldüğünü duyurmuştu.
‘BM Haritaları Afganistan’da Durumun Kötüleştiğini Gösteriyor’
News.com – 27.12.2010
Wall Street Journal gazetesi Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bir haritanın Afganistan’daki güvenlik durumunda ciddi bir bozulma olduğunu gösterdiğini bildiriyor. BM haritasında yer alan bilgiler Beyaz Saray’ın Afganistan’da ilerleme kaydedildiği açıklamalarıyla çelişiyor.
Wall Street Journal gazetesi, biri Mart ayında hazırlanan diğeri Ekim ayında hazırlanan iki Birleşmiş Milletler haritasını incelediğini, haritaların Afganistan’da güvenlik durumunun kötüleştiğini gösterdiğini yazdı.
Haritalara göre, Mart ayında güvenli bulunan 16 vilayet için Ekim ayında “yüksek riskli” değerlendirmesi yapılıyor. Gazete, haritaların ayrıca Afganistan’ın orta, kuzey ve batı kesimlerinde “düşük riskli” bulunan bazı vilayetlerde durumun kötüleştiğini gösterdiğini yazıyor. BM haritasına göre çatışmaların en şiddetli olduğu güney vilayetlerinde de güvenlik durumunda iyileşme sağlanamadı.
Birleşmiş Milletler, haritaları vilayetlerin ulaşım için ne kadar tehlikeli olduğunu tespit etmek için hazırlıyor. BM İletişim Direktörü Kieran Dwyer, Wall Street Journal gazetesine yaptığı açıklamada şiddet olaylarının artmasının insani yardım malzemelerini ulaştırmayı zorlaştırdığını söyledi.
Amerikan yönetimiyse Afganistan’daki durumun kırılgan olduğunu belirtmekle birlikte ilerlemenin sağlandığını savunuyor.
BM, Afganistan raporunu açıkladı
Samanyolu – 21.12.2010
Afganistan’da sivil zayiatın bu yılın ilk 10 ayında bir önceki yıla göre yüzde 20 arttığı bildirildi.
BM’nin Afganistan raporuna göre, ocak-ekim ayları arasında çatışmalarla bağlantılı olarak 2412 sivil öldü, 3803 sivil yaralandı.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun raporda, “artan silahlı çatışmaların ceremesini sivillerin çekmeye devam ettiğini” belirterek, yılın ilk 10 ayında sivil ölü ve yaralıların sayısının yüzde 20 arttığını söyledi.
Raporda, “hükümet karşıtı unsurlar” (AGE) olarak tanımlanan Taliban ve diğer direnişçilerin sivil zayiatın yüzde 76’sından sorumlu olduğu belirtildi.
Rapora göre, direnişçilerin intihar saldırıları ve el yapımı bombalar 998 ölüme (AGE’ye atfedilenlerin yüzde 55’i) ve 2062 (AGE’ye atfedilenlerin yüzde 70’i) yaralanmaya yol açtı.
BM’nin raporunda, ABD ve NATO güçleriyle Afgan ordu ve polisinin dahil olduğu “hükümet yanlısı güçlerin” ise tüm sivil zayiat içinde yüzde 12’lik paya sahip olduğu belirtildi.
Buna göre, hükümet yanlısı güçlerin sebep olduğu 742 sivil zayiatta, hava saldırıları 162 ölü ve 120 yaralıyla en büyük paya sahip.
Raporda, Amerikan hava güçlerinin hazirandan eylüle kadar 2100 bomba ve füze attığını, bunun geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 50 daha fazla olduğu da kaydedildi.
BM raporu, 14 Eylüldeki son rapordan bu yana güvenlik olaylarında, geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 66 artış olduğu da bildirildi.
Bir mahalleyi böyle yok ettiler!
Vatan – 26.12.2010
ABD askerleri Irak’ta uyguladıkları şiddet ve terörü böyle kaydediyor
Bir mahalleyi böyle yok ettiler! Irak’ın 2003 yılının Mart ayında ABD önderliğindeki uluslararası güç tarafından işgal edilmesinden bu yana ülkede yaklaşık 100 binden fazla sivil ile 5 binden fazla Irak askerinin öldüğü açıklandı. Irak işgalinde 5 binden fazla çoğunluğu ABD olmak üzere İngiliz ve diğer ülke askerleri öldü.
Irak’a kitle imha silahlarını yok etmek ve sözde demokrasi getirmek için girdiğini söyleyen ABD askerlerinin Irak’ta uyguladıkları şiddet ve terör yine ABD askerleri tarafından kaydediliyor.
İnternete düşen bir videoda Irak’lıların yaşadığı bir mahallenin hava saldırı ile yerle bir edilmesi ve bunu kaydeden Amerikan askerlerinin aldığı keyif gözler önüne seriliyor. Saldırıda ölen ya da yaralananlar hakkında bilgi verilmiyor.
Hizbullah çıksa da inanmam
Taraf – 23.12.2010
Hizbullah’la ilişkileri düzeltmek isteyen Lübnan Başbakanı Hariri, babasının suikastını araştıran ve raporunda büyük ihtimalle Hizbullah’ı işaret edecek olan mahkemeden soruşturmayı bitirmesini istedi.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Birleşmiş Milletler’e çağrı yaparak, 2005’te suikasta kurban giden babası eski Başbakan Refik Hariri cinayetini araştıran uluslararası mahkemenin, “Lübnan’ın çıkarları” adına soruşturmaya son vermesini istedi.
Lübnan’da yayın yapan Ed-Diyar gazetesine konuşan Hariri, mahkemenin Hizbullah’ı suçlu bulması halinde, ülke olarak örgütün yanında yer alacaklarını ve mahkemeye hiçbir şekilde destek vermeyeceklerini söyledi. Hariri, “Bugüne kadar çok fedakârlık yaptım, daha fazla yapmayacağım” dedi.
Hizbullah uyarmıştı
Hariri’nin bu beyanının arkasında yatan neden ise, Hizbullah’ın üst düzey yetkililerinin hafta sonu verdiği ültimatom. Örgüt yetkilileri yaptıkları açıklamada, Başbakan Hariri ve örgüt arasında bir uzlaşıya varılmazsa “Lübnan’ın yeni bir döneme gireceğini, vaktin artık iyice daraldığını” söylemişti. Örgütün hükümette kalmak için koyduğu önkoşul ise Lübnan’ın cinayeti soruşturan mahkemeye yaptığı finansal yardımı kesmesiydi.
Rapor her an açıklanabilir
Hollanda’da bulunan mahkemenin, bu ayın sonunda, bombalı araç saldırısıyla gerçekleştirilen Hariri cinayeti hakkındaki iddianamesini açıklaması bekleniyor. Mahkeme olağan şüpheliler hakkında ağzını sıkı tutsa da, bazı yayın organları cinayetin arkasında Hizbullah olduğunu ileri sürdü. Söz konusu iddialar nedeniyle ülkede şiddet olaylarının yaşanmasından endişe ediliyor.
Hizbullah ise cinayetle ilgisi olduğu iddiasını ısrarla reddediyor. Mahkemeyle ilgili spekülasyonlar ülkeyi uzun zamandır germiş durumda. 10 Kasımdan beri toplanamayan Bakanlar Kurulu’nun yanı sıra, Hizbullah silahlarının Lübnan ordusuna dahil edilmesi için çalışan ulusal diyalog komitesi de geçen aydan beri bir araya gelmedi.
Rusya, Fransa’dan savaş gemisi alacak
Cumhuriyet – 24.12.2010
Rusya, almayı düşündüğü savaş gemileriyle ilgili nihai seçimini yaptı ve Fransa’ya, bu ülkeden Mistral tipi en az 2 savaş gemisi alacağını bildirdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin makamından yapılan basın açıklamasına göre, Rusya Cumhurbaşkanı Dimitriy Medvedev, nihai kararlarını vererek seçimlerini yaptıklarını Sarkozy’ye bildirdi. Açıklamaya göre, Fransız DCNS ve STX firmalarıyla, Rus OSK firması ilk 2 gemiyi inşa edecek, gemi sayısına daha sonra 2 adet daha eklenebilecek. Açıklamada, her iki ülkenin bu gelişmeyi benzersiz bir işbirliği olarak niteledikleri ve bunun iki ülkenin savunma ve güvenlik alanlarındaki ortaklığın geliştirilmesine olan bağlılıklarına örnek oluşturduğunu belirttiler.
Mistral, 16 helikopter ve onlarca zırhlı araç taşıyabiliyor ve bir yabancı ülke toprağına hızla asker ve silah çıkarılabilmesini sağlıyor. Rusya’nın bu satın alma planı, Gürcistan’da ve Baltık bölgesindeki 3 eski Sovyet cumhuriyetinde kaygıyla karşılanmıştı.
Böylece bir NATO ülkesiyle Rusya arasındaki en büyük silah satış anlaşmalarından biri yapılmış oldu. İki ülke daha önce ön anlaşma imzalamışlar ancak savaş gemilerinin nerede inşa edileceği, sayılarının kaç olacağı, Fransa’nın bu inşaat sırasında, gemilere ilişkin teknolojisinin ne kadarını paylaşacağı gibi unsurlar belirsiz kalmış, bu konuda taraflar, aylar süren müzakereler yapmıştı. Rusya, Fransa’ya alternatif olarak, benzer sınıfta gemilerin alımı için İspanya ve Hollanda ile de görüşüyordu ancak Moskova seçimini Fransa lehine yapmış oldu.
Mavi Marmara’ya İstanbul karşılaması
Milliyet – 27.12.2010
İsrail askerlerinin baskın yapıp 9 kişiyi öldürdüğü gemi Sarayburnu’na yaklaşırken, Galata Köprüsü üzerinde çoşkulu havai fişek gösterisi yapıldı
Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım” kampanyası kapsamında 219 gün önce Gazze’ye doğru yola çıktıktan sonra İsrail’in saldırısına uğrayan “Mavi Marmara” gemisi dün İstanbul’da görkemli bir törenle karşılandı. Sarayburnu’na dün 13.00 sıralarında ulaşan “Mavi Marmara” gemisi için İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından limanda bir tören düzenlendi. Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı törende, gemi Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğü’ne bağlı iki römorkör eşliğinde Boğaz’a girerken Galata Köprüsü üzerinde havai fişekler patlatıldı. Mavi Marmara, denizde balıkçı gırgırları ve motorlar tarafından karşılanırken geminin limana yanaştığı sırada törene katılan bazı vatandaşlar gözyaşlarını tutamadı. “Mavi Marmara” gemisinin üzerine saldırıda şehit olanların resimlerinin de asılı olduğu görüldü.
Anamur-Girne arasını 26 saat 15 dakika kafessiz yüzerek dünya rekoru kıran milli yüzücü Alper Sunaçoğlu da ekibiyle Sarayburnu’ndan denize atlayarak geminin İstanbul’a gelişini yüzerek karşıladı. Sarayburnu’nda düzenlenen karşılama törenine, İHH Başkanı Bülent Yıldırım, sürgündeki Kudüs Başpiskoposu Hilarion Capucci, gemide şehit olanların aileleri ve “Mavi Marmara” gemisiyle Filistin’e yardım götüren gönüllüler katıldı. Karşılama töreni için birçok ilden otobüsler kaldırıldı. 50 farklı ülkeden de aktivistler İstanbul’a geldi. Tören alanının girişine ve sahneye “Mavi Marmara”da ölenlerin resimleri asıldı. Törene katılan binlence vatandaş da ellerinde Filistin bayrakları taşıdı. “Mavi Marmara” gemisi, Sarayburnu’nda bir hafta kalacak ve vatandaşların ziyaretine açık olacak.
Barış için Gazze’ye yüzecekler – DÜNYA
Star – 26.12.2010
”Akdeniz’de Barış” adını verdikleri proje kapsamında Mısır’dan Gazze’ye yüzecek olan eski milli yüzücü Alper Sunaçoğlu ve arkadaşları, yılbaşında Filistinli çocuklarla biraraya gelmeyi planlıyor.Alper Sunaçoğlu, yaptığı açıklamada, ”Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım” kampanyası kapsamında Gazze’ye giderken İsrail’in saldırısına uğrayan ”Mavi Marmara” gemisini İstanbul’a gelişinde yüzücü arkadaşları Kerem Arda ve Serdar Sanrı ile birlikte karşılayacaklarını belirterek daha sonra uçakla Mısır’a gideceklerini bildirdi.
Mısır’da gruba katılacak Fransa’dan gelecek 2 veya 3 yüzücüyle dostluk adına ”barış” için Gazze’ye doğru kulaç atacaklarını söyleyen Sunaçoğlu, buradan Gazze’ye deniz yolu ile iki geçiş bulunduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
”Gazze’ye denizden ulaşmak için Akdeniz veya Süveyş Kanalı’nı kullanmamız gerekiyor. Süveş Kanalı ile ulaşım mesafesi 120 kilometre. Ancak orası askeri bölge. Burayı kullandığımız takdirde İsrail ile hukuken doğrudan muhatap olmak zorunda kalacağız. Akdeniz’i kullandığımızda ise mesafe 180 kilometreye çıkıyor. Bizim tercihimiz Akdeniz üzerinden Filistin’e ulaşmak.”
Projenin hiç bir siyasi görüşle ilgisi bulunmadığını vurgulayan Sunaçoğlu, yeni yıla Filistinli çocuklarla girmeyi planladıklarını ifade ederek, onlara yüzme öğretmeyi de istediklerini aktardı.
Bir süre önce Akdeniz’de köpek balığı varlığına yönelik iddiaların gündeme geldiğini ve bu konuda da dikkatleri çekmek istediklerini anlatan Alper Sunaçoğlu, ”Oraya gidiş amacımız belli. Akdeniz’in köpek balığı açısından güvenliği olduğunu göstermenin yanı sıra istiyoruz ki oradaki kimsesiz çocukların da yanında olalım. Yılbaşında dünyadaki herkes eğlenirken, mutlu olurken, Gazze’deki çocuklara en azından onları sevindirmek adına yüzme öğretelim, spora motive edelim. Sporun savaş şartlarında dahi yapılabildiğini tüm dünyaya gösterelim. Sporun barışçıl yönünü ortaya çıkarmaya vurgu yapmak istiyoruz. 2011’e inşallah Gazze’de çocuklarla girmeyi planlıyorum” dedi.
İsrail’in ”Mavi Marmara” gemisine yönelik saldırısını hatırlatarak, kendilerinin de benzer bir müdahaleyle karşılaşmalarından endişe ettiklerini dile getiren Sunaçoğlu, ”Ben yüzen bir insanım, gemi değilim. Bomba götüremem, bir ülkeye tek başıma savaş da açamam. Eğer bize de müdahale olursa çok saçma bir şey olur. Kaldı ki o kadar bağırıyoruz ‘İsrail’e karşı değiliz, barış olsun’ diyoruz” görüşünü de aktardı.
Yüzücülerin ”Akdeniz’de Barış” projesine İHH İnsani Yardım Vakfı’nın da destek vereceği öğrenildi.
Mısır’ın Kızıldeniz kıyısındaki tatil beldesi Şarm El Şeyh sahillerinde Aralık ayı başında meydana gelen köpekbalığı saldırılarında 3 Rus ile 1 Ukraynalı turist yaralanmış, 1 Alman turist ise hayatını kaybetmişti.
Mısırlı yetkililer, köpekbalıklarının İsrail tarafından getirilerek bölgeye bırakılmış olabileceğini öne sürmüş, İsrailli yetkililer ise bu iddiaları ”gülünç” olarak değerlendirmişlerdi.
‘Yeni bir savaş çıkabilir’
Cumhuriyet – 23.12.2010
Son bir haftada Gazze’den İsrail’e roket saldırılarının artmasını değerlendiren bir İsrailli askeri yetkili, bölgedeki Hamas hakimiyeti sürdükçe yeni bir savaşın kaçınılmaz olduğunu ifade etti.
BBC’ye konuşan üst düzey askeri yetkili, Hamas’ın iki yıl önceki İsrail saldırısından bu yana yeniden silahlanmayı başardığını ve şu anda askeri açıdan daha güçlü olduğunu söyledi.
İsrail son günlerde artan saldırılara karşı askeri önlemlerini de yoğunlaştırdı. İsrail savunma yetkilileri, füze saldırılarına karşı yeni bir savunma sistemiyle donatılmış tankların Gazze yakınlarında konuşlandırılacağını açıkladı.
6 Aralık’ta, Rus yapımı bir AT-14 Kornet füzesi bir İsrail tankına isabet etmişti. 10 kilo patlayıcı taşıyan lazer güdümlü füze, tankın zırhını delmeyi başarmış ancak içerideki askerler yaralanmamıştı.
İsrail’in bu saldırıdan duyduğu kaygı, Salı günü kapalı bir oturumda parlamentoya bilgi veren İsrail Genelkurmay Başkanı’nın sözlerine de yansıdı. Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, füzenin şimdiye kadar gördüklerinin en tehlikelisi olduğunu, bu kadar güçlüsünün Lübnan Savaşı sırasında bile kullanılmadığını belirtti.
İsrail bu tehdide, kendi geliştirdiği ve tanklara yerleştirilen Trophy adlı füze savar sistemi ile karşı koymayı umuyor.
Merkava Mk4 tanklarına yerleştirilen sistem, radar sayesinde tehdidi önceden algılıyor ve yaklaşan füzeyi etkisiz hale getirmek için kendi patlayıcılarını ateşliyor.
6 Aralık’taki tank saldırısını üstelenen bir Filistin grup olmadı.
Son bir haftada artan füze saldırılarının arkasında Hamas’ın olduğuna da pek ihtimal verilmiyor. Ancak İsrail bunlardan Hamas sorumlu olmasa bile, grubun hedeflerine yönelik saldırılarına hız verebileceğini açıkladı.
Savaşın 2. yıldönümünde Gazze’de yeni saldırı endişesi
Zaman – 27.12.2010
Bugün, büyük çoğunluğu sivil bin 400’den fazla Filistinlinin öldüğü, 6 bine yakın kişinin de yaralandığı Gazze operasyonunun ikinci yıldönümü. Saldırının ardından iki yıl geçmesine rağmen operasyonda yerle bir edilen Gazze’de binlerce binanın enkazı bile kaldırılamadı. Hayat şartlarının giderek kötüleştiği bölgede Filistinliler, İsrail’in yeni operasyon tehdidi altında.
27 Aralık 2008’de başlayan 22 günlük İsrail saldırısının yıldönümünde Gazzeliler yeni bir saldırının endişesini taşıyor. İsrail Gazze sınırına modern tanklar yerleştirirken, bölgeye yönelik son ayların en şiddetli saldırılarını gerçekleştiriyor. Son bir ayda İsrail saldırıları sonucu 13 Filistinli hayatını kaybederken, Gazze’den İsrail’e yönelik roket saldırılarında da artış gözleniyor. İsrailli bakanların dünkü kabine toplantısındaki konuşmaları da Filistinlilerin endişelerinin yersiz olmadığını ortaya koyuyor. İsrail Başbakan Yardımcısı Silvan Şalom, Gazze’den gelen roket saldırılarına atıfta bulunarak, İsrail’in bölgeye “yeni bir askeri operasyon düzenleme durumunda kalabileceğini” belirtti. Maliye Bakanı Yuval Steinitz de “Gazze Şeridi ile bir çatışmanın kaçınılmaz olduğu” görüşünü savundu.
Bölgede ise şartlar İsrail’in gerçekleştirdiği Dökme Kurşun operasyonundan sonra adeta yerinde sayıyor. Uluslararası kuruluşlara göre on binlerce öğrenci halen demir barakalar ya da konteynırların içinde eğitimlerini sürdürürken, hayat şartları da gittikçe ağırlaşıyor. İsrail’in yıktığı on binlerce binanın enkazı halen temizlenmedi, yollar ise tamir edilemedi. Halkın çoğu yurtdışından gelecek yardımlara muhtaç, ancak İsrail ve Mısır’ın denetimleri bu yardımların bölgeye gelmesini engelliyor.
Hayat şartları giderek ağırlaşıyor
Bölgedeki hastaneler de zor şartlarda hizmet verebiliyor. Ancak tedavisi kolay hastalara müdahale edilebiliyor. Bu dönemde tedavisi çok zor üç bebeğe Türkiye sahip çıktı. Bölgedeki su kaynakları da gittikçe kirleniyor ve halk dünyanın en kirli sularıyla ihtiyacını gideriyor. Elektrikler halen düzenli olarak verilemiyor, telefon ve internet hizmetleri sağlıklı yürütülemiyor. Daha önce ticaretinin önemli bir kısmını Mısır’la tüneller yoluyla gerçekleştiren Gazzeliler, Mısır’ın yerin altına beton duvarlar örmesi ve hassas sensörler yerleştirmesi ile bu imkanını da büyük ölçüde kaybetti. Mısır, tünellerin işlevini tamamen sona erdirebilmek için Gazze sınırına 30 metre yüksekliğinde kuleler de inşa ediyor.
İsrail’in 27 Aralık 2008’de başlattığı saldırılara dünyada belki de en sert tepkiyi Türkiye gösterdi. Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca insan İsrail aleyhine gösteri yaparken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hem saldırıyı durdurmak hem de destek için neredeyse Arap sokaklarında geceledi! Davos Konferansı’nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e karşı gerçekleştirdiği ‘one minute’ çıkışıyla Arap sokaklarının kahramanı olurken, Türkiye-İsrail ilişkileri de tarihinin en gergin günlerini yaşamaya başladı. Türkiye’nin çıkışlarına İsrail önce Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi’ne karşı ‘alçak koltuk’ küstahlığıyla karşılık verdi. Daha sonra da Gazze’ye yardım götüren Türk yardım gemisi Mavi Marmara’ya karşı düzenlediği operasyonla 9 Türk’ü katletti.
Türkiye, İsrail’in bu çıkışları üzerine iki ülke arasındaki askeri tatbikatları rafa kaldırırken, İsrail savaş uçaklarının Türk hava sahasını kullanmasını ve Türk semalarında askeri eğitim gerçekleştirmesini iptal etti. İsrail ise elindeki en büyük kozu, her yıl Türkiye’ye gelen 500 bin İsrailli turistin Türk sahillerinde tatil yapmasını engelledi. Türkiye, iki ülke ilişkilerinin yeniden rayına oturması için Mavi Marmara saldırısından dolayı özür dilemesini ve ölenlerin yakınlarına yüklü miktarda tazminat ödemesini şart koşuyor.
Gazze saldırısından sonra iktidara gelen Binyamin Netanyahu liderliğindeki aşırı sağcı hükümet, İsrail’i tarihindeki en ırkçı noktaya taşıdı. Ekim ayında İsrail kabinesi aldığı tarihi bir kararla, Arapları hedef alarak İsrail vatandaşı olmak isteyenlerin, “Yahudi ve demokratik İsrail” üzerine sadakat yemini etmeleri şartını getirdi. Daha sonra da İsrail Yasa, Kanun ve Adalet Komisyonu, yine Arapları hedef alarak yerel yönetimlere, oturma izni isteyenlerin uygun şartları yerine getirmediği takdirde izin vermeme hakkı tanıdı. İsrail bu dönemde ABD’nin başlattığı yeni barış sürecini de yok etti. 26 Eylül’de sona eren ‘Yeni Yahudi yerleşim birimi inşa etmeme’ kararını uzatmayan İsrail, ABD’nin ‘rüşvet’ gibi algılanan önerilerini de geri çevirdi. Son olarak Amerikan yönetimi, ‘yerleşim birimi’ temelli sürecin askıya alındığını duyurmak zorunda kaldı.
Mossad’dan sahte pasaport özrü
Star – 27 Aralık 2010
MOSSAD’ın yeni Başkanı Pardo’nun, Hamas lideri Mebhuh’a düzenlenen suikastte kullanılan sahte pasaportlar için Londra’dan özür dileyeceği öne sürüldü
İsrail istihbarat teşkilatı Mossad’ın yeni Başkanı Tamir Pardo’nun, Hamas komutanlarından Mahmud El Mebhuh’a Dubai’de düzenlenen suikast sırasında kullanılan sahte İngiliz pasaportları için Londra’dan özür dileyeceği öne sürüldü. Daily Telegraph gazetesinde, daha önce Mossad hakkında bir kitap da yazan Gordon Thomas’ın imzasıyla yayımlanan haberde, Londra ile Tel Aviv arasında diplomatik krize yol açan olayla ilgili İsrail’in resmi özür dileyeceği öne sürüldü. Dubai polisi, saldırının arkasında Mossad’ın olduğunu belirtirken, İsrail hükümeti bu iddiayı yalanlayan bir açıklama yapmamıştı. Mossad Başkanı’nın pasaportlarla ilgili özür dilemesi, suikastten İsrail’in sorumlu olduğunun da kabulü anlamına gelecek.
‘BİR DAHA OLMAYACAK’ SÖZÜ
Mossad kaynaklarına dayandırılan haberde, Pardo’nun Ocak ayı başında, Londra’da İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague ve İçişleri Bakanı Theresa May ile yapacağı özel toplantılarda bu mesajı vereceği, benzer olayların tekerrür etmeyeceği konusunda da Londra’ya taahhütte bulunacağı ifade edildi. Pardo’nun özrünün, sahte pasaportlar yüzünden İngiltere ile bozulan ilişkileri düzeltme amacını taşıdığı belirtiliyor. İngiltere, Mebhuh cinayetinde kullanılan 26 farklı kimlikten 12’sinin sahte İngiliz pasaportlarına ait olduğunun ortaya çıkmasının ardından, mart ayında İsrail’in ülkesindeki Mossad temsilcisini sınırdışı etmişti.
İsrailli Bakan: Lieberman aklını kaçırdı
Radikal – 27.12.2010
Türkiye’ye sert eleştiriler yönelten İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın sözlerine İsrail’deki tepkiler sürüyor.
İktidar koalisyonunun Likud kanatından bir Bakan, Lieberman’a sert tepki göstererek, “Öyle görünüyor ki, Lieberman aklını kaçırdı” ifadesini kullandı.
İsmi açıklanmayan Bakan, Ynet’e yaptığı açıklamada Türkiye’ye saldıran ve Filistinliler ile barış anlaşmasının mümkün oladığını öne süren Lieberman’a sert tepki gösterdi. Bakan, Lieberman için, “Öyle görünüyor ki, Lieberman aklını kaçırdı. Beyanlar, terbiyesizce ve patavatsız. Böyle konuşulmaz” dedi.
İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman: Asıl Türkiye özür dilesin
Hürriyet – 27.12.2010
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İsrail komandolarının Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine düzenlenen baskın ile ilgili özür dilemeyeceklerini söyledi.
Dışişleri Bakanı Lieberman’ın görüşleri, başbakan tarafından desteklenmedi
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, İsrail komandolarının Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine düzenlenen baskın ile ilgili özür dilemeyeceklerini söyledi.
Lieberman, dokuz kişinin öldüğü saldırı için Türkiye makamlarının özür beklemesinin, “cüretkârlığın da ötesinde” olduğunu söyleyip, “terörizmi desteklediği için” asıl Türkiye’nin İsrail’den özür dilemesi gerektiğini savundu.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ise dışişleri bakanı ve koalisyon ortağı Lieberman ile arasında mesafe koyarak, dışişleri bakanının açıklamalarının kişisel görüşleri olduğunu ifade etti.
Türk ve İsrailli yetkililerin, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi için İsrail’in özür dilemesini gerektiren bir çözüm üzerinde müzakere yürüttükleri belirtiliyor.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise dün yaptığı açıklamada, İsrail’le ilişkileri düzeltmeye niyetli olduklarını söylemişti.
Yardım diplomasisi
İstanbul’da gazetecilerle biraraya gelen Davutoğlu, İsrail’deki orman yangınıyla mücadele çalışmalarına katkıda bulunacak Türk uçaklarını gönderme kararınının iki dakika sürdüğünü belirterek, İsrail’de benzer bir kararın koalisyonda günlerce sürecek tartışmalar yaratacağını kaydetti.
Lieberman ise, Davutoğlu’nun bu açıklamalarına cevaben: “Kendisine şunu hatırlatmak isterim ki, 2007 depreminde Türkiye’ye orada haftalarca kalan ekipler göndermiştik. O kadar çalıştığımız halde tek kelime duymuş da değiliz…” dedi.
İsrail dışişleri bakanı ayrıca, “Özür dilemesi gereken biri varsa, o da terörü, İHH’yi, Hamas’ı ve Hizbullah’ı desteklediği için Türk Hükümeti’dir. Özür falan yok! Tam tersine özrü biz Ankara’dan bekliyoruz” şeklinde konuştu.
Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise “İsrail ile barışma niyetimiz var. Bütün ülkelerle barıştan yanayız” görüşünü dile getirmişti.
Davutoğlu ayrıca ”Arabuluculuk yürüttüğümüz bir ülkeyle ilişkilerimizin kötü olmasını niye isteyelim. Karşıdan da aynı irade gelmeyince zorluk yaşıyoruz. Bizde irade var ama karşı tarafta irade oluşturmak çok zor.” da demişti.
Ekvador da Filistin’i tanıdı
Taraf – 26.12.2010
Brezilya, Bolivya, Arjantin, Venezuela ve Uruguay’dan sonra Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıyan Latin Amerika ülkelerine Ekvador da eklendi.
Brezilya, Bolivya, Arjantin, Venezuela ve Uruguay’dan sonra Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıyan Latin Amerika ülkelerine Ekvador da eklendi. Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa, Filistin’in 1967 sınırlarıyla özgür ve bağımsız bir devlet olarak tanınmasını onayladı. Ekvador Dışişleri Bakanı yaptığı açıklamada, ülkesinin aldığı kararın, Filistin halkının özgür ve bağımsız bir devlet konusundaki meşru arzusunu savunduğunu belirtti. Perşembe günü Uruguay, Filistin konusunda Arjantin, Brezilya ve Bolivya’nın safına katılacağını duyurmuş, Ocak 2011’de bunu resmiyete dökeceğini açıklamıştı.
Bağımsız Filistin’i ABD de tanıyacak
Star – 27.12.2010
İsrail kabinesinin ‘mutedil’ ismi Sanayi ve Ticaret Bakanı Binyamin Ben-Eliezer, “Barış görüşmeleri olmazsa, kurulacak Filistin devletini ABD’nin bile tanıyabileceğini” ifade etti.
Ben-Eliezer, kabine toplantısında yaptığı açıklamada, barış görüşmelerinin yenilenmesinin şart olduğunu belirtirken, Filistinliler’in, devletleri için dünya çapında destek sağladıklarına dikkati çekti. “Filistinlilerle diyalog için, yerleşimlerde inşaat yasağının birkaç ay sürmesi de dahil olmak üzere, mümkün olan herşeyi yapmalıyız” diyen Ben-Eliezer, “Aksi halde bir yıl içinde, Amerika dahil bütün dünya Filistin devletini tanıyacak” dedi.
Wikileaks İsrail’i köşeye sıkıştırıyor
Star – 24.12.2010
Wikileaks tarafından elde edilen belgelere göre, Suriye’nin kurduğu nükleer tesislerin 2007 yılında bombalanmasının İsrail tarafından gerçekleştirildiği belirtildi.
İsrail’de internetten yayın yapan Ynet haber sitesi, Wikileaks tarafından ele geçirilen “gizli” kayıtlı belgelerden birinde, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın, “2007 yılı 6 Eylül’ünde, muhtemelen Kuzey Kore’nin de yardımıyla Suriye’de gizlice inşa edilen nükleer reaktörün İsrail tarafından yok edildiğini” yazdığını bildirdi.
Wikileaks’in yayınlamasından önce İsrail gazetesi Yedioth Ahranot tarafından yayımlanan telgraf, Suriye tesislerine yapılan saldırının, ilk kez resmen ve ayrıntılı olarak doğrulanması anlamına geliyor.
Sızan belge, ABD ve İsrail’in işbirliği yapmaları, saldırı öncesinde istihbarat toplanması,İsrail hükümetinin tesisleri bombalamaya karar vermesi, saldırıya karşı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın savaş açabileceği korkularına ilişkin bilgileri içeriyor. Rice, bütün dünyadaki ABD diplomatik temsilciliklerine gönderdiği telgrafta, “Bu bilgiyi şimdiye dek bir çatışma korkusu ve bir çatışmayı önlemek için sizlerle paylaşmaktan kaçındık” ifadelerine yer veriyor.
Söz konusu belgenin ilk kısmında şimdiye kadar hiç benzeri görülemiş bilgilerin yeraldığı ve Rice’ın “İsrail’in saldırısının, Suriye’nin doğusundaki çöllük alanda, El Kibar denilen bölgede gizlice inşa edilen nükleer reaktörü yok etmeyi amaçladığını sizlere bildirmek isterim” dediği belirtiliyor.
İsrail saldırısının başarılı olduğunu ve reaktörün yeniden tamir edilmeyecek şekilde yokedildiğini de yazan Condoleezza Rice, “Suriye, tesisin bulunduğu alanı boşalttı, bölgedeki kanıtlardan da kurtularak, yerine yeni bir bina inşa etti. Sağlam kanıtlara dayanarak, Kuzey Kore’nin Suriye’nin bu reaktörü inşa etmesine yardım ettiğine inanıyoruz. Ve bu konuyla ilgili olarak artık sizlerle daha fazla bilgiyi paylaşmanın da zamanının geldiğine karar verdik” diye yazmış.
-SURİYE’NİN SAKLAYACAK ÇOK ŞEYİ VARDI-
Rice, istihbari bilgileri de aktarırken, “Bizim istihbarat uzmanlarımız, İsraillilerin saldırdığı reaktörün, Kuzey Kore tarafından Yongbyon’da inşa edilen reaktörle aynı olduğu konusunda eminler” diyor.
Amerikan istihbarat kuruluşlarının, aylarca reaktörle ilgili olarak İsrail tarafından sağlanan enformasyonu doğrulamak için yoğun çaba gösterdiklerini ve kendi kaynakları ve yöntemleri ile de ek enformasyon topladıklarını belirten Rice, istihbari bilgilerin sağlam olduğunu da öne sürüyor.
Rice, “Reaktörün barışçıl amaçlarla inşa edilmediğine inanmamız için iyi nedenlerimiz var. Her şeyden önce, bunun, meskun yerleşimlerden izole olması nedeniyle bir elektrik santralı olarak inşa edilmediğini tahmin ediyoruz, nükleer araştırma yapma amaçlarına da uymuyor” ifadelerini kullanıyor.
Suriye’nin söz konusu tesisin gerçek amacını saklamaya çalışan adımlar attığını da belirten Rice, Suriye’nin gizli şekilde hareket edip, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu temsilcilerine, imzaladığı (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme) anlaşmasının gerektirdiği gibi tesisin planlarını vermekten kaçındığını da kaydediyor.
Rice, söz konusu belgede “Saldırıdan sonraki aylar içinde Suriye’nin sakladıkları ve yaydığı yalanlar, saklayacak bir şeyleri olduğunun açık kanıtıdır. Saklayacak bir şeyleri olmasaydı, Suriye, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gözlemcilerini ve medya temsilcilerini, iddialarını ispatlamak için tesisin bulunduğu alana davet etmekten çekinmezdi” ifadelerini de kullanıyor.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 27 Aralık 2010
İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341