21 Şubat’ta Mazlumder İstanbul Şubesi ile Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu tarafından organize edilen ve ayda bir yapılan Yüzleşme Toplantılarının ikincisi “Türkiye’de Müslüman Olmak” konusu ile gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü KüreselBAK Sözcüsü Yıldız Önen’in yaptığı seminerde ilk olarak Prof. Dr. Besim F. Dellaloğlu konuştu. Dellaloğlu Türkiye’de sadece Müslüman olmanın değil, herhangi bir aidiyet içinde, kadın, Kürt, Alevi vs. herhangi bir ‘olmak’lığın zor olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasına şöyle devam etti: “Bu sorun Cumhuriyetin yapısı ile ilgili. Aslında 1980’lerden sonra Türkiye’de bir kamusallaşmadan söz edilebilir. Bu tarihten sonra kimlikler görünür oldu ve krizler başladı, bu durumla başa çıkmak zor oldu.” Türkiye’de Müslüman olmak konuşulacaksa 28 Şubat’ın çok ciddi bir dönemeç olduğunu belirten Dellaloğlu, Türkiye’de Müslüman olmanın zorluğunu en çok çekenlerin başörtülü kadınlar olduğunu söyledi. 28 Şubat sürecinde üniversitede hoca olduğunu söyleyen Dellaloğlu, bir gün dindar erkek öğrencilerinin okula girebilirken başörtülü öğrencilerinin içeri giremediğini, Türkiye’de Müslüman olmanın ne demek olduğunu o zaman anladığını ifade etti. Besim Dellaloğlu 2000’lerin ortasına doğru bir algı dönüşümü olduğunu, eskisi gibi dindar insanlara tepki gösterilmediğini söyledi. “Türkiye yoğun bir krizden geçiyor. Farklı olanların bir arada yaşama kültürü zihniyet açısından da gelişmesi gerekiyor.” Diyen Dellaloğlu sık kullanılan ifade ile % 99’u Müslüman olan bir ülkede Müslüman olmanın sıkıntı olmasının anlamlandırılamaz bir şey olduğunu ifade etti.
İlahiyatçı Fatma Akdokur ise Türkiye’de Müslüman bir kadın olmanın birkaç katmanlı bir sorun olduğunu, ilk önce kadın olmanın yükü, ikinci olarak ise Müslüman bir kadın olmanın nasıl bir soruna dönüştüğünün anlatılamayacağını söyledi. Akdokur konuşmasına şöyle devam etti: “Bu sorun 60’lı yıllarda başlayan bir sorun. Türkiye’de Müslümanlar yeni bir kimlik üretmek istediler. Bu yıllarda kilit noktalarda kadınlar vardı. Bu kadınlar bağımsız bir Müslüman kadın kimliği oluşturmaya çalıştılar. Şule Yüksel Şenler ile başlayan bu dönem Hatice Babacan, Av. Emine Aykenar’ın ilk defa başörtülü bir avukat olarak baroya başvurması ve 70’li yıllarda Milli Selamet Partisi ve Halk Partisi iktidarı ile de Müslüman kadın kimliği oluşmaya başladı. 80’ler ile birlikte Afganistan’daki cihat, İran İslam Devrimi ile Türkiye’de de Müslüman kimlik farklılaştı. 70’li yıllarda Milli Görüş siyasetinin içinde kendisine alan açılan Müslüman kadınlar 80’ler ile birlikte o hareketlerden ve bütün geleneksel ve kendisini İslam’a isnat eden bütün yapılardan ayrıştırmaya başladı. Bu duruş ise Cihan Aktaş, Yıldız Ramazanoğlu, Mualla Kavuncu ile başladı ve hatta İslamcı Feministler olarak adlandırıldılar. 90’lı yılların başında ise MAZLUMDER, geleneğin dışında hareket ederek kuruluşunda kadınlara da yer vererek bir ilke imza attı. Kadınlar ile erkekler MAZLUMDER’in yönetim kurulunda birlikte tartışıp birlikte karar aldılar. 80’li yıllar aynı zamanda İmam Hatip Liseleri ile Müslüman kızların okula gitme oranını artırdı ve onları hayatın içine çekti. Ama 28 Şubat süreci sonrası Müslüman kadın bir yandan yasaklarla uğraşırken bir yandan da Müslüman kesimin ‘Okuyup ne yapacaksınız, zaten kadının çalışması da gerekmiyor’ bakışıyla mücadele etti. 2000’li yıllar ile birlikte ise kendisini Müslüman olarak tanımlayan hükümetin her hareketinin bedelini yine görünür kimliğimiz yüzünden direk hükümetin tarafındaymışız gibi algıladıkları için biz başörtülü kadınlar ödemek zorunda kaldık. Ben hayatımızı artık engelli koşu olarak nitelendiriyorum.”
Son olarak konuşan MAZLUMDER Yönetim Kurulu Üyesi Yazar Ümit Aktaş ise Kemalizmin katı bir laiklik sistemi oluşturduğunu ama bugün Müslümanların yaşadığı sıkıntıları sadece Kemalizm’e yüklemenin doğru olmayacağını söyledi. “Dışarıdan bakan biri için Türkiye’de Müslüman olmak kolay görünebilir; Diyanet kurumu var, camiler var vs. Ama Diyanetin Müslümanların önünde nasıl bir duvar gibi durduğunu kimse bilmez. Diyanet de Kemalist ideolojiyi yürüten, onun baskısını dindar insanların üzerinde kurmaya çalışan bir mekanizmadır. Devasa büyüklükteki camilerin ise Peygamber Efendimiz dönemi ile kıyaslandığında İslam’a uygun olup olmadığı, yapıldığı kaynakların tartışması Osmanlı zamanından beri süregelmiştir.” diyen Aktaş, aslında Türkiye’de Cumhuriyet öncesinde olmayıp ta Cumhuriyet ile başlayan hiçbir sürecin olmadığını, her şeyin Osmanlı modernleşmesi ile başladığını ifade etti. Ümit Aktaş, Müslümanlık diyince de birçok farklı kültürdeki farklı Müslümanlık biçimlerinin söz konusu olduğunu, homojen bir gruptan bahsetmenin mümkün olmadığını söyleyerek asıl sıkıntıyı yaşayanların İslamcılar olduğunu belirtti.
Program katılımcıların sorularının cevaplandırılması ile son buldu.