‘Postkolonyal Dönem Edebiyatında Savaş ve Barış’ teması ile XV. Dönemine giren Atölyenin 22 Kasım 2023 tarihli ikinci oturumunda Faruk Sevim bizlere Sömürgeleşme ve postkolonyal dönem hakkında bilgi verdikten sonra katılımcılar bu dönem için yapılacak seçim kriterleri üzerine konuşup sunum yapacakları kitapları seçtiler.
Sömürgecilik ya da kolonyalizm, genellikle bir devletin başka devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik olarak egemenliği altına alması olarak tanımlanır. Ancak bu başlangıç evresinde doğru bir tanım olsa da ardından kültürel, dini ve sosyal olarak kontrol etme, kendi değerlerini ve ideolojilerini yaymaya çalışma sürecinin yaşandığını söylemek yanlış olmaz. Bu süreç, söz konusu ülkenin egemenliği altındaki bölgelerde genellikle doğrudan veya dolaylı bir yönetim kurmasıyla gerçekleşir.
Sömürgecilik, genellikle sömürgeci ülkenin çıkarlarına hizmet ederken, sömürülen bölgelerdeki yerel halkın kaynaklarından yararlanırken ve genellikle yerel kültürlerin, dilin ve yaşam tarzlarının değişmesine neden olurken, aynı zamanda sıklıkla yerel halkın haklarına saygı duyulmamasına yol açar.
Kolonyalizm tarihsel bir süreç olup, geçmişte birçok ülke ve bölge üzerinde etkili olmuştur. Ancak, günümüzde birçok ülke sömürgecilik döneminden bağımsızlık kazanmış olsa da, kolonyalizmin etkileri hala bazı bölgelerde hissedilmektedir. Bu bölgelerdeki kültürel, siyasi ve ekonomik yapılar, sömürgecilik döneminden kalma mirası taşımaktadır.
Tarih boyunca pek çok sömürgeci devlet ortaya çıkmıştır. Ama günümüzde kullanıldığı şekliyle asıl sömürgecilik, 15.yüzyılda, kapitalizmin ortaya çıkması ve gelişmesi ile birlikte dünyayı sarmıştır.
Sömürgeciler, “gelişmemiş toplumları refaha kavuşturmak ve gelişmelerine katkıda bulunmak amacıyla baskı altında tuttukları” şeklinde algı oluştururlar.
Kolonyalizmin ortaya çıkışı, keşifler çağı olarak bilinen dönemle başlar. 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupalı denizcilerin yeni kıtalar ve topraklar keşfetmeye başlamasıyla birlikte, kolonyalizm süreci de şekillenmeye başlr. Öncelikle, Portekizli ve İspanyol denizciler, Amerika’nın keşfiyle birlikte yeni kıtaların kaynaklarına ulaşmak ve bu kaynakları kontrol etmek için koloniler kurmaya başlar. Yeni keşfedilen topraklar, Avrupa’nın dışında geniş birer imparatorluk oluşturma fırsatı sunmaktadır.
Özellikle, Altın Çağ olarak bilinen dönemde (16. ve 17. yüzyıllar), İspanyol İmparatorluğu Amerika kıtasında geniş bir sömürge ağı oluşturur. Portekiz de Brezilya gibi bölgelerde sömürgeci etki alanları kurar. Daha sonra diğer Avrupa güçleri, özellikle Hollanda, İngiltere ve Fransa, kendi kolonilerini oluşturmak için yarışa katılır.
Kolonyalizmin büyümesinde, keşfedilen toprakların ekonomik değeri büyük rol oynadı. Altın, gümüş, baharatlar ve diğer doğal kaynaklar, Avrupa’nın zenginliğini artırmak için önemli görülür.Bu topraklar aynı zamanda ticaret yollarını ve deniz ticaretini kontrol etme fırsatları sunar. Bu süreç, Avrupa’nın jeopolitik ve ekonomik gücünü genişletirken, sömürgeleştirilen bölgelerdeki toplulukların, kültürlerin ve ekosistemlerin değişmesine, hatta bazı durumlarda yerli halkların baskı altına alınmasına ve sömürülmesine yol açtı. Kolonyalizm, dünya tarihinde büyük bir etki bırakan ve günümüzde bile izleri hissedilen bir süreç olur.
Sömürgeleştirmede kullanılan çeşitli yöntemler ortaya çıkar. Afrika’nın sömürgeleştirilmesi, önce köleleştirme ile başlar, ardından Afrika’daki doğal kaynakların sömürüsü amacıyla çeşitli bölgelerin doğrudan işgal edilmesi ile devam eder. 19.yüzyılın sonunda Afrika’da sömürgeleştirilmeyen sadece Etiyopya’nın küçük bir bölgesi ve ABD’den gelen eski kölelerin torunları tarafından kurulan Liberya kalır.
Bazı sömürgelerde, sömürgeci devletlerin vatandaşlarının bu topraklara yerleşmesi teşvik edilir. Özellikle yerli halkların sömürgecilere direndiği, işbirliği yapmadığı bölgelere Avrupa’dan milyonlarca insan taşınır. ABD’nin ilk kurulan eyaletleri, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Arjantin ve diğer Latin Amerika ülkelerinin sömürgeleştirilmesi, sömürge ülkelerden insanların taşınması suretiyle yapılır.
Bazen sömürgeci gücün kendi topraklarından getirdiği halklar yerli halklarla karışır, Latin ve Orta Amerika ülkelerinde, Karayip Adalarında olduğu gibi. Hem sömürge ülkelerden gelen topluluklar, hem de yerli halklar süreç içinde kaynaşır, birlikte bağımsızlık savaşları verirler.
Amerika kıtasının sömürgeleştirilmesinin en önemli unsurlarından birisi de, Afrika’dan getirilen milyonlarca köledir. Özellikle Orta ve Güney Amerika’ya getirilen 15 milyondan fazla köle, o dönem burada nüfusun yaklaşık üçte birini oluşturur. Bugün Orta ve Latin Amerika’da nüfusun %e 30’u Afrika kökenlidir. Kuzey Amerika’ya getirilen 1 milyon köle, ABD’nin özellikle güney eyaletleri için en önemli kazanç kaynağı olur: Bugün de ABD’de nüfusun yaklaşık %12’si siyahlardan oluşmaktadır.
Afrika’nın köleleştirme yoluyla sömürgeleştirilmesi, 15. yüzyılda başlar ve uzun yıllar sürer. Afrika’dan diğer kıtalara taşınan kölelerin sayısının 20 milyon dolaylarında olduğu tahmin edilirse de ancak gerçek sayıyı bilmek mümkün değildir. 100 milyondan fazla Afrikalı, insanlar köleleştirilirken öldürülür. milyonlarca insan yolculuk koşullarına dayanamayarak ölür.
En az 400 yıl boyunca (1440-1870), Afrika, Avrupa ve Amerika kıtaları arasında gerçekleşen bu ticarete üç köşeli ticaret adı verilirdi. Üç köşeli ticarette; Avrupa’dan getirilen çeşitli ürünler (kumaş, bakır, barut, silah, çelik vb.) köleler karşılığında Afrika’ya satılırken Afrika’dan alınan köleler ham madde karşılığında Kuzey ve Güney Amerika’daki çiftliklere satılır.
Hollanda, Danimarka, İngiltere, İspanya, Fransa ve Portekiz gibi ülkeler, 1650’lerden itibaren Amerika kıtasında Kuzey Amerika, Brezilya, Meksika, Peru, Ekvator ve Karayipler’deki pek çok bölgeyi işgal edilir ve sömürgeleştirilir. Önce bu bölgelere Avrupa’dan göçmenler taşınır, sonrasında tarihte eşi benzeri görülmemiş şekilde Afrika halkları köleleştirir ve Amerika’ya taşınır. Kölelik, eski çağlardan bu yana kabul edilen ve uygulanan bir kurum olmasına rağmen 15. yüzyılla 19. yüzyıl arasındaki uygulama daha önceki çağların kölelik kavramından farklıdır. Özellikle bu köleliğin kaynağı sadece yer olarak Afrika ve ırksal olarak siyahi yerlilerdir. Köleler zorla topraklarından alınarak zalimce tehcir ediliyorlardı.
İlk kez Portekiz 1441 yılında köle ticaretine başlar ardından İngiltere, Afrika’dan köle ticaretine resmi olarak 1663 yılında devam eder. Avrupa’dan kalkan gemilerin en sık uğradıkları köle pazarları Güneybatı Afrika’da, Senegal ve Angola arasındaki bölgede yer alır. Benin Körfezi, diğer adıyla Köle Sahili 18. yüzyıl boyunca ana köle tedarik merkezlerinden biri olur. Biafra Körfezi’nde köle ticareti 17. yüzyıl sonlarına doğru önemli hale gelir ve 18. yüzyıl sonlarında bu bölge en önemli köle merkezi halini alır. Köleler toplandıkları merkezlerden Amerika kıtasına insanlık dışı koşullarda götürülür. Yapılan bir araştırmaya göre, 1590–1867 yılları arasında Portekiz, İspanyol, Fransız, İngiliz ve Hollandalı tacirlerince taşınan kölelerin %12,4’ü yolculuk sırasında ölür.
Köleler götürüldükleri sömürgelerde maden ve tarım alanlarında kullanılır. Özellikle şeker kamışı ve tütün gibi bitkilerin yetiştirilmesinde kölelerden yoğun şekilde yararlanılır.1580 Yılından önce Afrika’dan İspanya, Portekiz ve İngiltere tarafından gemilerle sömürgelere getirilen köle sayısı 68.000 iken, aynı dönemde Avrupalı özgür göçmenlerin sayısı 158.000 dir. Buna karşın 1580–1640 yılları arasında 600.000 Afrikalı köle sömürgelere götürülürken, aynı dönemde sömürgelere nakledilen Avrupalı göçmenlerin sayısı 200.000’dir.
1640–1700 Tarihleri arasında sömürgelere götürülen Afrikalı köle sayısı 829.000 iken, göçmen sayısı 371.000’dir. Yine 1700–1760 yıllarında sömürgelere götürülen köle sayısı 3 milyon iken, göçmen sayısı 646.000’dir. Afrika’dan getirilen kölelerin %38’i Brezilya, %17’si İngiliz Karayipleri, %17’si Fransız Karayipleri, %17’si İspanyol Amerikası, %6’sı Kuzey Amerika ve %6’sı da Hollanda, Danimarka ve İsveç Karayipleri’nde istihdam edilirler. Afrika köle ticareti sırasında 12 milyon insanın gemilerle taşındığı ve bunların 10 milyonunun Amerika kıtasına ayak bastığı, 2 milyon Afrikalının yolculuk sırasında koşullara dayanamayarak öldüğü bazı araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir.
Avrupa’da köle ticaretinin ve köleliğin kaldırılması konusunda önemli adımlar ilk olarak İngiltere tarafından atılır. Köleliğin tümden kaldırılması 1 Mart 1807 tarihinde yasalaşan bir kanunla gerçekleşir. İngiliz sömürgelerinde ise kölelik 1833 yılında kaldırılır. Köle ticaretini 1815 tarihinde yasaklayan Fransa, 1848’de İngiltere’yi takip ederek kendi kolonilerinde köleliği kaldırır. İngiltere kendi ülkesinde köle ticaretini yasakladıktan sonra başta Portekiz, Brezilya ve İspanya olmak üzere pek çok ülke ile ikili antlaşmalar yapar. En son olarak İspanya 1820’de köle ticaretini durdurma kararı alır. Ancak köle emeğine ihtiyaç duyulan Brezilya ve Küba’da kölelik kaldırılmaz ama İspanya da 1873, Küba’da 1886, Brezilya’da 1888’de köleliği kaldırmak zorunda kalır. A.B.D.’nde 1808 yılında köle ithali yasaklanır, 1865’te iç savaşın bitmesinden hemen sonra kölelik tüm ülkede tamamen kaldırılır. Köle ticaretinde önemli rol oynayan ülkelerden Danimarka 1802, İsveç 1813, Hollanda 1814 yılında köle ticaretini yasaklar.
Özellikle 17. yüzyıldan itibaren artan köle insan ticareti nedeniyle Afrika’nın nüfusu önemli ölçüde azalırken pek çok bölgede erkek nüfus yok edilir. 1750 Yılında 750 milyon olan dünya nüfusu içinde Afrikalıların oranı %13,4 iken bu oran 1950 yılında dramatik olarak %9’a iner.
Sanayi Devrimi sonrası kölecilik yasaklanmaya başlanınca işçilerin sömürülmesi için fabrikalar gibi yeni yöntemler bulunur. Haiti ve Jamaika’da görüldüğü üzere köle ayaklanmaları çok ciddi boyutlara ulaşır. Sömürgeci devletler köle sisteminin maliyetini karşılayamaz olurlar. Kölecilik yerine bütün dünyanın sömürgeleştirilmesi, sömürgelerdeki doğal kaynakların sömürülmesi daha fazla ön plana çıkar. Bu işlerde de yine yerli topluluklar, köle koşullarında çalıştırılmaya devam edilir. Mesela Güney Afrika’daki kömür, altın, elmas madenleri bu şekilde işletilmeye başlar.
“Üzerinde güneşin batmadığı ülke” olarak tanımlanan Birleşik Krallık bütün dünyada en fazla sömürgeye sahip ülke olarak kabul edilir. İngiliz sömürgeciliğini diğer sömürgeci devletlerden ayıran en önemli yan sömürge yapılan toplulukları kültürel olarak da etkileyen sistemler geliştirmesidir. Bütün sömürgelerde eğitim sistemi aracılığıyla, sömürge halklarına İngiliz olmadıkları eğitim programlarında sürekli olarak vurgulanır, ancak İngiliz gibi yaşamak, İngiliz gibi düşünmek, dahası kendi halkının çıkarına aykırı olduğu durumda bile İngiliz çıkarını korumak üzere yetiştirilirler. Hindistan ve Mısır gibi birçok uygarlık, İngiliz sömürgeciliğinin müdahalesi sonrası, kendi doğal süreçlerinde gelişemez hale gelir ve bu ülkenin, insanlığa yapabilecekleri farklı katkılar engellenir. İngiliz sömürgecileri, Kuzey Amerika ve Okyanusya’da yerli kültürlerin imha edilmesinin, çeşitli yerli halkların soyunun tüketilmesinin en büyük suçlusu ve sorumlusu olarak görülür.
Yıllar içinde 51 sömürge ülke İngiltere’den bağımsızlığını ilan eder. Halen pek çok ada ülkesi İngiltere sömürgesi olmaya devam etmektedir. İngiltere’den bağımsız olan ülkeler ve bağımsızlık yılları şunlardır:
ABD (1776), Kanada (1867), İrlanda (1916), Afganistan (1919), Güney Afrika (1931), Irak (1932), Ürdün (1946), Hindistan (1947), Pakistan (1947), Myanmar (1948), Sri Lanka (1948), Sudan (1956, aynı zamanda Mısır’dan), Gana (1957), Malezya (1957), Nijerya (1960), Kıbrıs (1960), Kamerun (1960, İngiltere’den ve Fransa’dan), Sierra Leone (1961), Tanzanya (1961), Kuveyt (1961), Trinidad ve Tobago (1962), Uganda (1962), Jamaika (1962), Kenya (1963), Malawi (1964), Malta (1964), Zambiya (1964), Gambiya (1965), Maldivler (1965), Botswana (1966), Barbados (1966), Guyana (1966), Lesotho (1966), Yemen (1967), Mauritius (1968), Tonga (1970), Fiji (1970),Bahreyn (1971), Katar (1971), Birleşik Arap Emirlikleri (1971), Bahamalar (1973), Grenada (1974), Şeyzeller (1976), Dominika (1978), Solomon Adaları (1978), Swaziland (1978), Tuvalu (1978), Saint Lucia (1979), Saint Vincent ve Grenadine (1979), Kiribati (1979), Zimbabwe (1980), Antigua ve Barbuda (1981), Vanuatu (1980, aynı zamanda Fransa’dan), Belize (1981), Saint Kitts ve Nevis (1983) ve Brunei (1984).
Fransa 20.yüzyıla gelindiğinde 27 ülkeyi sömürge haline getirmiştir. Ancak Fransa 1960 yılında sömürgelerinin yarısını kaybeder. En son elinde kalan Cezayir’i bırakmak istemese, bu ülkede pek çok katliamın sorumlusu olsa da Cezayir 1962 yılında bağımsızlığını ilan eder. Ardından Fransa’nın kontrolünde kalan 3 sömürgesi de ilerleyen yıllarda bağımsız oldu.
1804 yılındaki Haiti devrimi, Fransız sömürgecilere karşı yapılan Batı yarıküredeki en başarılı Afrikalı köle ayaklanmasıdır. Devrim sonucunda Haiti siyahlar tarafından yönetilen tarihteki ilk cumhuriyet olur. Devrim sürecinde Afrika kökenli halk kendisini Fransız egemenliğinden ve köleliğin boyunduruğundan kurtarır. Kölelik dönemi sırasında yüzlerce köle isyanı olur ancak bulunduğu ülkeyi tamamen özgürleştiren tek başarılı isyan Haiti Devrimidir. Fransa’dan bağımsız olan ülkeler ve bağımsızlık tarihleri şöyledir:
Haiti (1804), Lübnan (1943), Vietnam (1945, aynı zamanda Japonya’dan), Suriye (1946), Laos (1953), Kamboçya (1953), Fas (1955, aynı zamanda İspanya’dan), Tunus (1956), Gine (1958), Gabon (1960), Madagaskar (1960), Mali (1960), Moritanya (1960), Nijer (1960), Senegal (1960), Togo (1960), Fildişi Sahili (1960), Kongo Cumhuriyeti (1960), Benin (1960), Burkina Faso (1960), Kamerun (1960, Fransa’dan ve İngiltere’den), Orta Afrika Cumhuriyeti (1960), Çad (1960), Cezayir (1962), Komor Adaları (1975), Cibuti (1977) ve Vanuatu (1980, aynı zamanda İngiltere’den).
Büyük sömürgeci güçler içerisinde ilk dağılan, İspanyol sömürgeciliği olur. Brezilya dışında, hemen tüm Latin ve Orta Amerika, İspanyol sömürgesi haline gelmiştir. Haiti Devrimi’nin tersine, İspanyol karşıtı Latin ve Orta Amerika bağımsızlık hareketleri; Amerikan bağımsızlık hareketine benzer bir biçimde, sömürgelerde doğmuş büyümüş, birkaç kuşak kök salmış Avrupalı sömürgeci torunların önderliğinde gerçekleşmiştir. Bu durum, Latin ve Orta Amerika’da köleliğin geç kaldırılmasının da bir sebebidir. Brezilya’da kölelik 1888’de kaldırılır.
I. Dünya Savaşı, birçok koloni ve sömürgeci gücün üzerinde etkili olduğu ve bazı durumlarda bu savaşın sonuçlarıyla bağlantılı olarak kolonyal dönemin sona erdiği bir dönem olarak görülebilir. Savaş, bazı sömürgeci güçlerin ekonomik ve askeri gücünü zayıflatır ve bu da bazı kolonilerin bağımsızlık mücadelelerine destek sağlar. Savaş sonrası dönemde, sömürgecilerin savaşta zayıflaması ve ekonomik olarak sıkıntıya düşmeleri bazı koloniler için bağımsızlık mücadeleleri için bir fırsat yarattığı kabul edilebilir. Savaş, sömürgeci güçler arasındaki dengeleri değiştirir ve bazı durumlarda bağımsızlık taleplerini destekler.
Ancak, kolonyal dönemin sona ermesi süreci her ülke için farklıdır ve bazı bölgelerde bağımsızlık mücadeleleri savaştan çok önce veya sonra başlar ve devam eder.
Postkolonyal dönem, bir ülkenin veya bölgenin kolonyal yönetimden çıkarak bağımsızlığını kazandığı zaman dilimini ifade eder. Genellikle sömürgecilik döneminin sona erdiği ve bağımsızlık sürecinin yaşandığı zaman aralığını kapsar. Bu dönemde, sömürgecilik sonrası siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal değişimlerin etkisiyle yeni ulusal kimliklerin oluşumu ve yeniden yapılanma süreçleri ön plana geçer. Postkolonyal dönemde, eski sömürgeler genellikle kendi iç işlerini yönetme hakkını elde ederken, bağımsızlık sonrası birçok zorlukla da karşılaşabilirler.
Postkolonyalizm çalışmaları, sömürgecilik döneminden sonra gelen ve sömürgeleştirilmiş toplumların, kültürlerin ve kimliklerin nasıl etkilendiğini, değiştiğini ve yeniden yapılandığını inceleyen bir akademik ve düşünsel yaklaşım olarak kabul edilir. Bu yaklaşım, sömürgecilik sonrası dönemin etkilerini ve sürecini analiz ederken aynı zamanda mevcut güç ilişkilerini de sorgular. Postkolonyalizm, genellikle farklı disiplinlerde, özellikle edebiyat, sosyoloji, antropoloji, tarih, kültürel çalışmalar ve siyaset bilimi gibi alanlarda incelenir. Bu yaklaşım, sömürgecilik sonrası dönemin karmaşıklığını anlamak ve sömürgecilikle mücadele etmenin yollarını bulmak için bir çerçeve sunar.
Postkolonyalizmin bazı temel özellikleri şunlardır:
- Sömürgecilik sonrası değişim ve kimlik arayışı
- Avrupa merkezli bakışın eleştirisi
- Kültürel çeşitlilik ve heterojenlik
- Güç ilişkilerinin incelenmesi
- Yerellik ve evrensellik dengesinin kurulmaya çalışılması
- Edebiyat, sanat ve medya araçlarıyla bu yaklaşımın ifade bulması.
Bir edebiyat eserinin romanın postkolonyal bir bakış açısıyla ele alınabilmesi için bazı özellikler taşıması gerekir. Bu özellikler şöyle sıralanabilir:
- Sömürgecilik sonrası dönemi işlemesi: Eser sömürgecilik döneminin sona ermesinin etkilerini, toplumda, kültürde ve bireylerde nasıl yansıdığını işlemelidir. Sömürgecilik sonrası dönemin karmaşıklığını, değişimi ve kimlik arayışlarını ele almalıdır.
- Kültürel çatışma ve kimlik arayışlarını dile getirmesi: Eser farklı kültürlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkan çatışmaları veya kimlik arayışlarını konu alabilir. Bu içerik dil, gelenekler, inançlar, değerler ve toplumsal yapılar arasındaki gerilimleri veya etkileşimleri anlatabilir.
- Sömürgecilikle ilgili temaları işlemesi: Eser, sömürgecilik dönemine ait tematik unsurları ele alabilir. Bu, sömürgecilerin ve sömürgeleştirilmiş toplumların ilişkilerini, güç dinamiklerini, ayrımcılığı veya direnişi anlatabilir.
- Batı merkezli bakışın eleştirisinin yapılması: Postkolonyal bir eser, genellikle Batı merkezli bakış açısını sorgular veya eleştirir. Sömürgecilik dönemindeki Batılı anlatıların ve bakış açılarının etkilerini irdeler ve eleştirisini yapabilir.
- Kültürel ve sosyal dönüşümü ifade etmesi: Roman, sömürgecilik sonrası toplumların dönüşümünü, değişimi veya direnişi anlatarak kültürel ve sosyal açıdan yeni bir anlayış sunabilir.
- Çeşitli bakış açılarını yansıtması: Postkolonyal bir roman, farklı karakterler veya bakış açıları aracılığıyla sömürgecilik sonrası dönemin karmaşıklığını ve çeşitliliğini yansıtabilir.
Atölye takvimi aşağıdaki gibidir. Çin ile ilgili yapılacak seçimlerden bir kitabın (Yaban kuğuları: Çin’de üç kız kardeş) satışı tükenmiştir. Pdf dosyasının bulunması halinde bu eser aksi halde diğer seçenek (Kızıl darı tarlaları) okunacaktır.
Yazarın yaşamı | Yazarın adı | Kitap Adı | Ülke | Yayınevi | Sayfa | Tarih | Sunan |
1879-1870 | E.M. Forster | Hindistan’a Bir Geçit | İngiltere | İletişim Yayınları | 396 sayfa | 6.11.2023 | Özlem Tatlıcan |
1903-1988 | Alan Paton | Ağla sevgili ülkem (1948) | G.Afrika | Alfa Yayınları | 328 sayfa | 20.12.2023 | Faruk Sevim |
1930-2013 | Chinua Achebe | Parçalanma (1958) | Nijerya | İthaki | 184 sayfa | 3.1.2024 | Hatice Morkaya |
1931-2019 | Toni Morrison | Sevilen (Sevgili) | Afro Amerikan | Sel Yayınları | 352 sayfa | 17.1.2024 | Kamer Badur-Eğilmez |
1940 | J. M. Coetzee, | Barbarları Beklerken | G.Afrika-Avustralya | Can Yayınları | 200 sayfa | 31.1.2024 | Murat Tekelioğlu |
1943 | Michael Ondaatje | İngiliz Hasta | Sri Lanka-Kanada | Alfa Yayınları | 312 sayfa | 14.2.2024 | Yıldız Önen |
1975 | Zadie Smith | İnci gibi dişler (2000) | Jamaika-ingiltere | Everest yayınları | 312 sayfa | 28.2.2024 | Şengül Çiftçi |
1961 | Arundhati Roy | Küçük Şeylerin Tanrısı | Hindistan | Can Yayınları | 400 sayfa | 13.3.2024 | Ceren Aydos |
1958 | Yan Lianke | Günler aylar yıllar | Çin | Jaguar Yayınları | 102 sayfa | 27.3.2024 | Aliye Zorlu |
1952 | Jung Chang | Yaban kuğuları | Çin | İnkilap Yayınları (tükenmiş) | 520 sayfa | 17.4.2024 | Nilüfer Uğur Dalay |
1955 | Mo Yan | Kızıl Darı Tarlaları | Çin | Can Yayınları | 528 sayfa | 17.4.2024 | Nilüfer Uğur Dalay |
1977 | Jesmyn Ward | Söyle Hayalet Şarkını Söyle | ABD | Doğan Yayınları | 264 sayfa | 1.5.2024 | Yasemin Kilit Aklar |
Barışla kalın
AtölyeBAK