Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesinin XI. Dönem konusunu ‘İngiliz Edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlemiştik. Atölye’nin 20 Kasım Çarşamba günü yaptığımız ikinci toplantısında, Nilüfer Uğur Dalay bize yazar William Shakespeare’in hayatı (1564-1616), yazarın yaşadığı dönem olan I.Elizabeth dönemi (1558-1603) ve kitabın konusuna giren dönem (1483-1485) hakkında bilgi verdikten sonra, III. Richard’ı katılımcıların tartışmasına açtı.
Hayatına ait çok az bilgi olmasına karşın, William Shakespeare’in, İngiltere’nin Stratford upon Avon kasabasında, belediye meclisi üyesi, ardından belediye başkanı olan başarılı bir deri eşya tüccarı olan babayla varlıklı toprak sahibi bir çiftçinin kızı olan anneden dünyaya geldiği bilinmektedir. Eğitim hayatına, Stratford’da 1553’te açılan ücretsiz okul, King’s New School’da başlar ve klasik Latin yazarlarına dayalı Latince yoğunlukta bir eğitim alır. 26 Yaşındaki Anne Hathaway ile evlendiğinde henüz 18 yaşındadır. 1583 Yılında kızları Susanna, 1585’te ikizleri Hamnet ve Judith dünyaya gelir ama Hamnet, henüz 11 yaşındayken, belirlenemeyen bir sebepten ölür.
Shakespeare’in hayatı hakkındaki çalışmalarda, onun ikizlerin doğumundan 1592’de Londra Tiyatro sahnesinin bir parçası olana dek geçen bölümü, 1585-1592 arasındaki yılları ‘kayıp yıllar’ olarak değerlendirilir. Bu dönemle ilgili, Shakespeare hakkında ilk kez biyografi yazan kişi Nicholas Rowe, Shakespeare’in, Thomas Lucy’nin mülkünde, kaçak geyik avcılığı davasından kaçmak için kasabayı terk ederek Londra’ya gittiğini ve bu anlatının zamanla bir Stratford efsanesine dönüştüğünü yazar. 18. Yüzyıl hikayesi ise, Londra’da tiyatro müşterilerinin atlarına bakıcılık yaparken tiyatro kariyerine başladığıdır.
Shakespeare hakkında ilk yazılı kayıt, oyun yazarı Robert Greene’nin 1580’in ortalarında Shakespeare’e “Groats-Worth of Wit” eserinde gönderme yapması olur. Biyografi yazarları, Shakespeare’in kariyerine bu sözlerden hemen önce başladığını ileri sürer. Greene: “…sonradan görme bir Karga var, bizim tüylerimizle güzelleşmiş, bir oyuncunun derisine bürünmüş kaplanın kalbiyle, kendisinin bile uyaksız bir şiirde söz sanatını en iyi şekilde yapabildiğini zannediyor: ve salt bir Johannes Factotum olarak, bir ülkedeki tek Shake-scene olmanın kibrindedir”. Araştırmacıların çoğunluğunun düşüncesi, onu, Christopher Marlowe, Thomas Nashe ve Greene’nin kendisi gibi üniversite mezunu yazarlara benzemeye çalışırken, kendi seviyesini geçmekle suçluyor olmasıdır.
Shakespeare yaşam alanını, kariyeri boyunca Stratford ve Londra arasında bölüştürür. Başarılı kariyeri süresince yatırımlar yapacak, iyi paralar kazanacak ve ailesini rahat ettirecektir.
Shakespeare’in kayıtlı ilk eserleri, 1590’ların başında yazdığı üç bölümlük VI. Henry ve devamı niteliğindeki III. Richard’dan oluşan dörtlemedir (tetraloji). Yine tarihi net olarak belirlenemese de, ‘Yanlışlıklar Komedisi’, ‘Hırçın Kız’, ‘Veronalı İki Centilmen’ gibi eserlerinin onun ilk dönemlerine ait olduğu söylenebilir.
Shakespeare, 1950’lerin ortasında romantik komedilere başlar. ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ bu havaya en güzel örnektir. Bir sonraki komedisi ‘Venedik Taciri’ Elizabeth dönemi zihniyetinin izlerini taşıyan ama bir yandan da modern izleyiciye uygunsuz görünebilecek betimlemeler içeren, kindar bir tefeci olan Shylock’u anlatan oyunudur. Shakespeare komedi serisini, ‘Kuru Gürültü’, ‘Size Nasıl Geliyorsa’. ve ‘On İkinci Gece’ ile tamamlar.
Sonrası tragedyalar dönemidir. ‘Romeo ve Juliet’, ‘Julius Caesar’ ile başlar. Birçok eleştirmene göre, bu çok iyi trajediler sanatının doruk noktasını temsil eder; ‘Hamlet’, ‘Macbeth’, ‘Antonius ve Kleopatra’, ‘Corolanus’.
Oyunlarında son döneme gelindiğinde Shakespeare, drama ya da trajikomediye yönelir. ‘Atinalı Timon’, ‘Perikles’, ‘Cymbeline’’dan sonra ‘Kış Masalı’ ve ‘Fırtına’ gibi iki önemli oyununu tamamlar.
1607’den sonra, daha az oyun yazar ve 1613’ten sonrası ona atfedilmez. Son iki oyununu, VIII. Henry ve İki Soylu Akraba’yı John Fletcher ile ortak yazdığı tahmin edilir. Tüm hayatı boyunca eserlerinde birçok imza kullanır ama ‘William Shakespeare’ hiç yer almaz.
Shakespeare’in yazmaya ne zaman başladığı tarih olarak kestirilemese de, performansların kayıtları, birçok oyununun 1592’de Londra tiyatrosunda sahnelendiğini gösterir. Tüm hayatı bir oyun gibi görür ve hayatın kendisi başlı başına bir açık tiyatro sahnesidir. ‘Size Nasıl Geliyorsa’ adlı eserinde “Tüm dünya bir sahne ve tüm erkek ve kadınlar yalnızca birer oyuncu, çıkışları ve girişleri var hepsinin ve herkes kendi rolünde birçok bölüm oynar…”der.
1594’ten sonra, oyunları sadece, Shakespeare’in de dahil olduğu bir grup oyuncuya ait Lord Chamberlain’s Men tarafından sergilenir. Bu şirket çok geçmeden Londra’nın ileri gelen tiyatro şirketlerinden biri olur. Şirketin başarısı, Kraliçe Elizabeth’in 1603’teki ölümünden sonra, yeni kral I. James tarafından royal bir patent ile ödüllendirilir ve adı ‘King’s Men’olarak değiştirilir. 1599’da şirket ortakları, Thames Nehri’nin güney kıyısında ‘Globe’ adını verdikleri, kendi tiyatrolarını kurar, işler giderek büyür.
Başarılı bir grafik çizen ekip, 1608’de de ayrıca ‘Blackfriar’ kapalı tiyatrosunu devralır. Shakespeare, bir oyun yazarı olarak gösterdiği başarıdan sonra, kendisinin ve başkalarının yazdığı oyunlarda oynamaya devam eder. Genel anlamda tüm oyun listelerinde yazarı olarak değilse de oyuncu olarak adı yer alır. 1709 Yılında İngiliz yazar ve şair Nicholas Rowe, Shakespeare’in, ‘Hamlet’in babasının hayaletini oynadığı bir geleneği başlattır ve nesilden nesile geçişini sağlar.
Shakespeare, 23 Nisan 1616’da kabul edilen doğum tarihine göre doğduğu gün ölür. Ölümünden iki gün sonra, Holy Trinity Kilisesi’nin içine gömülür. Mezarı başına taş levhadan oyulan kitabesinde şöyle yazar: “Güzel arkadaş, İsa aşkına bir dur da sakın, eşmeden örtüsünü üstümdeki toprağın. Bu taşları koruyan her kim olursa kutsansın. Kemiklerimi yerinden oynatana ise lanetler yağsın”. Kızlarının çocukları yaşamadığından soyu kurur.
Shakespeare 16. yüzyılın modası tarihi oyunlar yazar. Tarihçilerin yazdığı konuları, kendi dramatik anlayışı içinde, zaman zaman deforme ederek, edebi olarak ele alıp sahneye taşır, seyirciye etik ve estetik açıdan söylemek istediklerini iletir. Onun elinde sıkıcı tarihi figürler, dramatik etki için, görkemli karakterlere dönüşür. Bazen bunu monarşileri memnun etmek için yapar.
Yazar Thomas More (1478-1535), Edward Hall’ın (1496–1547) Hall’s Chronicle, Raphael Holinshed’in (1529-1580) Holinshed’in Chronicles’s sonradan Chronicles of England gibi tarihçilerden, onların eserlerinden ve vakanüvislerden yararlanır. Vakanüvislik, o dönemde edebiyatın bir dalı olarak kabul edilmektedir. Ancak bu çalışmalarda Vakanüvis, hangi tarafı tutuyorsa o tarafın propagandasını yapması gibi bir eksiklik olmaktadır.
Shakespeare, daha genç yaşta, bir oyunun yapısını sağlam bir biçimde kurabilmiş bir yazardır. VI.Henry’nin birinci bölümü, hırslı bir düşünürün, oyun yapısını sağlam kuran ama henüz büyük bir iş başaramamış genç bir yazarın ürünüdür. Oyunlarını karakterlerinin ikiyüzlülükleri üzerine kurar. Çok boyutlu, enerji yüklüdürler ve ikili oyun içindedir. Bazı karakterlerinde imgesel enerji, şiirsel güç ve teatrallik çok güçlü ve şaşırtıcıdır. Karakter yaratmada üstün yaratım gücü vardır ve bu dünyaya açılan kapının kilidini III.Richard açmıştır. Seyirciye gerçek yüzünü, gizli planlarını gösterirken, oyundaki karakterlere maskeli yüzünü gösterir. Elizabeth döneminde, Seneca etkisiyle gelişen ‘intikam tragedyası’na benzer oyunlar yazar. Bu oyunlarda kraliyet aile bireylerinin birçoğu diğerine inkisarda bulunur, lanetler, beddualar eder. İlahi müdahale anlayışı hâkimdir. Büyü, kehanet bolca kullanılır. Yazar onlar için oyun içinde oyun kurar. Etkili şiirsel geçişler çok zengindir ve çeviriyi zorlar.
Onun bugün de sevilerek okunmasını ve sahnelenmesini sağlayan, onu evrensel kılan, şu özellikleridir:
* İnsan psikolojisini iyi bilir. Karakterlerin iç hesaplaşmalarını, farklı ve karşıt seslerini iyi verir.
* İnsanların boyun eğmeleri korkudan değil, yasaların geçerli olmadığı bir dünyada, kötü karakterlerle/hırslı yöneticilerle dibe vurmayı kabul etmelerindendir.
* Umudun tamamen yok olduğu bir dünyada insan kendini öldürebilir. Lady Anne III.Richard’ın yatağında kendisini yok etmeyi kabul eder.
* Tarihin bu dönemlerinde ülkeler mezbaha gibidir. Düzene ayna tutan karakterler hep vardır. Buckingham gibi karakterler düzenin baştemsilcisidir; rehberlik ederler, kötülüklerde başdanışman olurlar, politikayı iyi bilirler ve oynarlar.
* ‘Ülkeyi Tanrı değil, Tanrı’nın temsilcileri sayılan krallar yönetir.’ Shakespeare’de Tanrı yoktur; sadece krallar vardır, herkes karşılıklı olarak ya infazcı ya da kurbandır. Kahramanın yazgısı Tanrılar tarafından değil, insanlar tarafından çizilik. Yazarın bugün için de geçerli olan gerçekçiliği buna dayanır. Taht bir güç imgesidir. Her tragedyada kral annelerinin çığlıkları duyulur. Tarihin sanki sürekli bir şiddet zinciri halinde geliştiğini ima eder. Doğada güçlü olanın ayakta kalacağı düşüncesini ve yaşamın doğal seçmeye bağlı olduğunu Darwin’den önce sezmiştir.
* Tarihi oyunları Shakespeare’in yurtseverliğini ve bu yurtseverliğinin belli bir dünya görüşü içinde yer aldığını gösterir. O dönemde yaygın bu dünya görüşüne göre: evrende her varlığın kendisine özgü bir yeri vardır. Bu ‘Varlık Zinciri’ en aşağıdan başlayıp, halka halka Tanrı’ya kadar yükselir. Bu halkalardan birinin yer değiştirmesi tüm düzeni bozabilir. İnsanlar arasında en yüce varlık Kraldır ve yetkisini Tanrı’dan alır. Bu yüzden bu kutsal varlığa başkaldırmak cezalandırılması gereken büyük bir cinayettir. Kral’a başkaldırmak düzeni bozar ve iç savaş çıkar.
* En çok ilgilendiği temalardan biri iktidar hırsı ve bunun getirdiği zincirleme suç dizisidir. Onu güncel kılan bir şeydir bu. Araçlar ve dekor değişse de sevgi-nefret duygusu, ezen-ezilen insanlar, sömüren-sömürülen ulusların hala var olması onu evrensel kılar. Soylular arasındaki düşmanlıklar, kaybedilen savaşlar sıkca işlenir. İnsanlar iktidar hırsıyla kendilerini biçimlendirirler.
* Yazar çağdaş insanın duygu ve düşüncelerini, evrensel öz içinde, büyük bir canlılıkla, bugünün seyircisine iletirken, değişen araç ve dekorlar içinde, değişken tarihsel özü getirmektedir önümüze.
* İnsanların hayvanlardan daha kötü, acımasız ve yaralayıcı olduğunu çok güzel anlatır. Hesaplaşmalarda sevgi, acı çekme, suç ve nefret duygularıyla oyun oynar.
* Cinayet, şiddet ve hainlik dolu bir dünyada yapayalnız kalmış insanı anlatır.
* Halkın düşüncesini sahnelerinde yansıtır. Sokağın sesini duyurur. Bugünkü anlamda demokrat değildir. Ancak halkı küçümsemez (halk adamı dürüst, sağduyulu ve cana yakındır) ve soyluların dalkavukluklarıyla dalga geçer. Halk sarayı nasıl görüyor, saray halkı nasıl görüyoru gösterir bize.
İşlemeye başlayan ve durmayan Acımasız Büyük Mekanizma’yı anlatır bize. Shakespeare’in tarihsel oyunlarında yalnızca isyan,entrika, çıkarcılık, saman altından su yürütmek. nefret, hırs ve şiddet vardır: Bu insanların dışında gelişen bir mekanizmadır ve infazcıyı kurbana kurbanı infazcıya dönüştürür. Acımasız Büyük Mekanizma durmamacasına işler. İnsanların ötesindeki bu mekanizmada sevgililerin ölümü, yüce efendilerin kederleri, gücü ve tahtı ele geçirme kavgaları işler ve durmaz.
Büyük Mekanizma III.Richard’ı da çarklarına almış sürüklemektedir. O basamakları çıktıkça küçülmüştür. Artık infazcı değil kurbandır. Tarihi yapan, insanları bir çamur parçasıymış gibi biçimlendiren kişi gitmiş, kendisi biçimlendirilen bir çamur parçası haline gelmiştir. Avcı iken av olmuştur.
“III.Richard, yalnızca tahtın basamaklarını çıkan krallardan biri değildir, o, Büyük Mekanizma’nın baş yapımcısıdır, o, mekanizmanın iradesi ve bilincidir. Shakespeare ilk kez bu oyunda, Büyük Mekanizma’nın çirkin yüzünü ve acımasız sırıtışını gösterir. Ama bu aynı zamanda büyüleyici bir yüzdür,” der Ian Kott, 1964 yılında yayınlanan Shakespeare our Contemporary isimli eserinde.
Tarihi oyunlardaki taht kavgaları süreci, kralların tahta çıkıp düşme süreci, tam bir daire gibidir; başladığı yerde sonlanır. Acımasız Büyük Mekanizma istisnasız herkes için böyle işler.
Bir taht kavgası→kralın ölümü→yeni kralın taç giymesi,
Yasal yöneticiler →kralı tahta götüren soyluların artlarında bir dizi cinayet bırakıp çekilmeleri/ölmeleri ya da kralın taca kavuşunca onları bertaraf etmesi/öldürmesi ya da öldürtmesi→ileri tarihte varis olacakların öldürülmesi,
Sürgüne gönderilen soylulardan birinin intikam için geriye dönmesi→ uzaklaştırılan soyluları çevresinde toplaması→yeni ve adil bir düzen talebiyle isyan etmeleri→cinayetler, komplolar, tuzaklar kurulması→tahtta hak iddia eden bir prensin bulunması/ortaya çıkması→prensin tahta çıkması↔
↔ çark döner, aynı noktaya gelir ve yeni bir tarihsel tragedya başlar.
Kral John’da ve tarihsel oyunların başyapıtları sayacağımız II.Richard ve III.Richard’da bu böyledir.
* Tragedyaları, özellikle III.Richard, günümüzde de tüm ülkelerin siyasal ortamına ışık tutacak önemli tarihsel tragedyadır.
Shakespeare’in oyunlarının günümüze kadar kalmasını, ölümünden yedi yıl sonra iki oyuncu arkadaşının Birinci Folio’yu yayınlamasına borçluyuz. Mucize sayılabilir bu. Eğer bu folio kaybolsaydı otuz dört oyundan on altısı kaybolmuş olacaktır. Shakespeare metinleri C.T.Onions’un Shakespeare Glossary gibi özel sözlüklere başvurmadan anlaşılması zordur, çünkü bugün kullanılmayan binlerce deyim ve sözcük yer almaktadır. Ayrıca oyunlarının kaynakları, nereden aldığı da çalışmalarla bulunmuştur. İlk kaynak okunduğunda yazarın dehası, dramatik kurgusundaki görkem çok daha iyi anlaşılır. Kaynaklar, İtalyan öykü ve Yunanca yaşam öyküsü (Thomas North’un Plutarkhos’un ünlü Yunanlı ve Romalıların yaşam öyküleri) çevirileri, bazı tiyatro oyunları, Holinshed’s Chronicle’lerdir.
1623 yılında yayınlanan Birinci Folio’ya göre Shakespeare’in İngiliz tarihi üzerine on oyunu basılmıştır. Diğerleri tragedya ve romantik komedileridir. Tarihi oyunları birbirini izleyen tarihsel olaylar, taht kavgalarını ve savaşlarını konu alır. Tarihsel oyunlarda, iktidar hırsı, genellikle mitolojiden arındırılmış haldedir. İktidar kavgası daima unvanı, itibarı ve gücü olan soylular arasında geçer.
2 Dörtleme 1. VI.Henry III Bölüm ve III.Richard
- II.Richard, IV Henry II Bölüm ve V.Henry
2 Oyun: Kral John ve VIII.Henry
Ayrıca Venüs ve Adonis ile Lucrece’nin ırzına geçilmesi isimli iki uzun şiiri ve 154 adet ana teması aşk olan Sonesi bulunmaktadır.
III.Richard oyununun geçtiği tarihi atmosfer, İngiltere’de hanedan kavgalarının, Güller Savaşı’nın (1455-1485) yaşandığı yıllardır. Kral IV. Edward’ın ölümünden sonra, 1483’te 12 yaşındaki oğlu V.Edward tahta geçse de, hemen ortadan yok olur ve muhtemelen Londra Kulesi’ndeki Kral dairesinde amcası ve veliahdı olan III. Richard’ın (1483-1485) emriyle öldürülür. Ancak bu cinayet III. Richard’ın da adını lekeler ve devlete saygı ve güveni azaltarak, ülkede kaotik bir ortamın doğmasına yol açar. Nitekim III. Richard 1485’te henüz 32 yaşındayken Bosworth Savaşı’nda öldürülür. Yerine geçen VII. Henry (1485-1509) ile birlikte York Hanedanı sona erer ve Tudor Hanedanı dönemi başlar.
Tudorların Lancasterlılar ile olan bağları nedeniyle İngiltere tahtı üzerinde zayıf bir hak iddiaları zaten hep bulunuyordu. VII. Henry tahta geçince Yorkçuların çeşitli komplolarıyla uğraşmak zorunda kalır. Bunlardan en önemlisi, 1487’de gerçekleşen ve Güller Savaşları’nı gerçekten sonuçlandıran Stoke Muharebesi ile bastırılan ayaklanma olur. VII. Henry, taht üzerinde hak iddia edenleri öldürttür ve IV. Edward’ın kızı olan Yorklu Elizabeth ile evlenerek Tudorların taht üzerindeki hak iddiasını perçinler, Lancaster ile Yorkları birleştirmiş olur.
Yazarın yaşadığı yıllar I.Elizabeth Dönemi’dir (1558-1603). Son Tudor hükümdarı olan I.Elizabeth dönemi (1558-1603), İngiltere tarihinin en ilginç ve merak edilen dönemlerinden birisidir. Bu dönemde Protestan kimliğine bir geri dönüş yaşansa da, bu durum VI. Edward dönemindeki yoğunlukta olmaz. Bir Kraliçe’nin başta olması ve İngiltere’nin bu dönemde yaşadığı başarılar ilgi çekicidir. I.Elizabeth’in dine yaklaşımı 1569’da başarısızlıkla sonuçlanan Katoliklerin Kuzey Ayaklanması ile protesto edilir. Ayaklanma, İngiltere’nin kuzeyindeki Katoliklerden geniş destek görürünce Elizabeth, 1570 yılında Papa tarafından aforoz edilir. Katolikler, onun yerine Elizabeth’in kuzini ve İskoçya Kraliçesi olan Mary Stuart’a odaklanır çünkü taht üzerinde hak iddia edebilecek birisidir. İskoçya’da baronlar, Mary Stuart’ı 1567’de henüz çocuk olan oğlu VI. James lehine tahttan çekilmeye zorlayınca Kraliçe İngiltere’ye kaçar, orada hapse atılır, I.Elizabeth’e karşı düzenlenen komplolara karıştığı gerekçesiyle de 1587’de kafası kesilerek idam edilir. Bu durum Protestan İngiltere’nin kuzeyinde Katolik bir komşuya sahip olma riskini ortadan kaldırılır, Protestan bir dostluk temeli oluşturur.
1588’de İspanyollar, Armada adıyla oluşturdukları büyük bir donanmayı İngiltere’ye saldırmak amacıyla Manş Denizi’nden geçirirler. İngiliz donanması, İspanyolları Manş’ı geçerken Calais açıklarında sıkıştırır, çok sayıda gemi kaybettirir ve İspanyolları istiladan vazgeçirirler. Bu zafer, İngiliz kimliğinin gelişiminde önemli bir rol oynar. Aslında elverişli rüzgârlar, şans ve kahramanlık sayesinde kazanılan zafer, İngiltere’de Protestanlığın kutsal olduğu inancını geliştirir ve devam edeceği düşünülmeyen I. Elizabeth iktidarı, uzun yıllar istikrarlı bir şekilde ayakta kalır.
Kraliçe I. Elizabeth’in insanların vicdanlarını sorgulamaması ve uyum içinde yaşatmaya çalışması halkın hoşuna giderse de Kilise düzeyinde gelişen Püritenlik eğilimi giderek daha katı Kalvinistik bir örgütlenme ve teolojiyi sağlayacak daha radikal kilise reformları ister. Bu durum, Katoliklerle olan rekabeti arttırır.
Elizabeth döneminde yaşanan siyasal çalkantılara karşın, İngiliz toplumunda kayda değer bir gelişme gözlenir. Bu dönemde Britanya halkı tiyatroya yoğun olarak ilgi göstermeye başlar. Özellikle İskoçya’da tiyatro Sir David Lindsay ve benzeri isimlerin eserleriyle gelişir, sarayda sergilenir. Theatre 1576’da, Curtain 1577’de ve Global Theatre 1599’da Londra’da açılır. Reform döneminin ifade özgürlüğü sağlaması da sanatın gelişmesinde etkili olur. Shakespeare’in oyunları da İngiliz ve genel olarak Britanya halkının ortak bir ulusal kimlik geliştirmesinde son derece etkili olur.
Bu dönemde nüfus istikrarlı bir şekilde artar. 1500’lerin başında 2,5 milyon olan nüfus, 1650’lerde 5 milyona, İskoçya’da 1 milyona ulaşır. Sosyolojik araştırmalar bunun temelinde evlilik, aile kurumunun toplumsal yaşamda yaygın şekilde kabul görmesi ve cinselliğin evlilik içi bir aktivite olarak görülmesinin yattığını söylemektedir. Evlilik ve cinsellikle ilgili şakalar, o dönemde sanat eserlerine de yansır.
17.Yüzyılda tıpta bazı ilerlemeler yaşanır, çiçek hastalığıyla mücadelede önemli mesafe kaydedilir. Felsefe anlamında da Britanya’da ciddi bir ilerleme yaşanır. Francis Bacon’ın (1561-1626) Kilise’nin savunduğu ve kutsal kitaplarda yer alan insanın Tanrı’nın aklından geçenleri anlamak için yaratıldığı tezinin yerine Tanrı’nın insanı Âdem’in cennetten kovulmasıyla yitirdiği doğayı yeniden keşfetmesi için yarattığı anlayışı kabul görmeye başlar. Bu anlayış, sonraki dönemlerde yaşanacak olan Bilimsel Devrim’in önünü açar. Nitekim ilerleyen yıllarda, Sir Isaac Newton’ın (1642-1727) kurduğu Kraliyet Cemiyeti Derneği’nin (Royal Society) astronomi, matematik ve fizik alanlarındaki çalışmalarıyla bilimsel anlamda büyük ilerlemeler kaydedilir ve doğanın kanunları anlaşılmaya başlanır. Sir Isaac Newton’ın 1727’de Westminster Manastırı’ndaki görkemli cenaze töreni için Voltaire, “uyruklarına mükemmel hizmet vermiş bir Kral’ın cenazesi” olarak yorumlar.
I.Elizbeth’in ölümünden sonra İskoçyalı Mary Stuart’ın oğlu İskoçya Kralı I.James, Taçların Birliği diye anılan bir kararla İngiltere’nin de kralı olur.
Elizabeth döneminde gelişen tiyatro geleneği Seneca etkisinde olsa da okunsun diye değil oynansın diye oyunlar yazılır. Tiyatrolar hoşça vakit geçirilmesi için düzenlenen gösteriler olur. Dönemin insanları üzerinde yıldızların, büyücülerin ve şeytanın etkisi çok olduğundan oyunlarda da bolca yer alır. IV.Henry’nin birinci bölümünde Jan Dark Kral Charles ile konuşurken ‘Çünkü bu kutsal görevi Tanrı Verdi bana’ der. Tanrı’nın cezalandırmak istediği bir günah vardır; II.Richard’ın öldürülmesi. Haksız ölümün laneti işlemeye başlar ve Güller Savaşı patlar.
III.Richard eseri, klasik tragedyalarda olduğu gibi Shakespeare’in yazımında yeni bir yaklaşımı anlatır bize. Eser klasik tragedyaların tersine kahramanın tiradıyla başlar. Neredeyse üç ciltte yer alan karakter, yine klasik tragedyalardan farklı olarak, bir değişim yaşamaz. Aydınlanma yoktur. Dolayısıyla eser tragedyadır ama tragedya gibi değildir, karakter vardır ama karakter gibi değildir.
III.Richard karekterinin yapımı, York Dükü Richard’ın tahtı ele geçirme oyunları olarak VII.Henry oyununun ikinci kitabının daha birinci sahnesinde başlar, tahtta hak iddiası ikinci ve beşinci bölümlerde devam eder. Her bir suç başka bir suçu doğurur. Bu kitapta York Dükü, dikkatini hedefine ulaşmaya odaklamış mükemmel bir diplomat olarak anlatılır. Aslan ve tilkiyi sentezlemiştir ama duygu yanı yoktur, pelikan olamamıştır. Kral Naibi Goucester Dükü Humphrey ise aslan ve pelikandır ama tilkiliği yoktur. Kral VI.Henry ise yalnızca pelikandır.
Oyunun İngiltere’de ilk basımındaki tanıtımda Richard bir hayli acımasız ve kötü ruhlu, tek boyutlu bir karakter olarak sunulur. “Kral Üçüncü Richard’ın trajedisi ağabeyi Clarence’a karşı çevirdiği haince entrikalar, masum yeğenlerini acımasızca katledişi, krallık tahtını zorla gasp edişi, baştan sona iğrenç yaşamı ve fazlasıyla hak ettiği ölümü,” denir.
Oysa III.Richard 29 yaşındaki genç yazarın dehasını ortaya koyan, kötü-kahraman-komik bileşkesi bir kahramandır. Macchiavelli’nin Prensi/hükümdarıdır. İnsanların iktidar hırsıyla kendilerini biçimlendirmelerini anlatır. Derinlikli ve çok boyutlu bir karakterdir.
III. Richard kötülüğünün ve fiziki olarak çirkin görünümünün farkındadır ve bunu içselleştirmiştir. Bunu zekâsı ve arsız yüzsüzlüğü ile öteye taşımıştır. Daha ilk sahneden anlatır bize: ‘Ben kalıptan eğri büğrü çıkmışım…Karar verdim kötü adam olmaya’,‘Yani cascavlak alçaklığımı, Kutsal kitaptan aşırdığım kırpık sözlerle örtüyorum,Yani iblisi oynarken, ermiş gibi görünüyorum;’, ‘…Sonuçta kazanç kesin değil, ama o kadar kana bulandım ki, Çaresiz, artık günahı çekecek. Merhamete, gözyaşına yer yok bu gözlerde.’ Aynada suretine bakar; suç cezasız kalmıştır, güzellik kötüyü seçmiştir, Tanrı yoktur, yasa yoktur. Suffolk Kontu dile getirir: ‘Ne diyeyim, bugüne dek kendimi hukuka bir türlü veremedim, Ne de kendimi hukuka uydurabildim; Bu yüzden de,hukuku kendime uydurmaya çalışırım.’
Kötülüğüne seyirciyi de ortak eder, planlarını uygularken açık açık ya da yaptıklarını meşrulaştıracak şekilde birden seyirciye dönüp niyetini açıklar. Böylece biz okuyucu/seyirci, incelikli olarak işlenmiş III. Richard karakterine yaptırılan bu kötülüklere ortak oluruz.
III. Richard soysuz bir dünyayı anlatır bize. İnsanı sarıp sarmalayan kötülüğün kelimelerle hepimize dolanabileceğini, bugün yaşadığınız bazı sessizliklerin, bazen bir toplumdan diğerine bir hastalıkmışçasına geçebildiğini, zamanda hep asılı kaldığını, insan olmanın uzun geçmişi ve geleceği ile sadece günümüze ait olmadığı gerçeğini hissedebileceğimizi söyler.
III. Richard karakteri bir lanet gibi vuku bulabilen iktidar ve güç saplantısının cisim bulmuş halidir. Yazar bizi eski bir trajediden alıp bugüne taşıyan cümleleriyle insanlığın kısır döngülerini okutur.
III. Richard’ın güç tutkusu ve nefretiyle gölgelediği cümlelerine, bir başka karakter, Richard’ın kral olan ağabeyi IV.Edward’ın yenilgiye uğrattığı Kral VI. Henry’nin Fransız, Anju’lu karısı Kraliçe Margaret, sürgüne rağmen krallığa döner ve III. Richard’ın karşısına çıkıp Richard’ın zekâsına yetişir bir şekilde akıl almaz beddualar savurur. İnsanın tüylerini diken diken eden cümleleri ile geleceği görürcesine oradakileri uyarır. Kraliçe Margaret Richard’a ‘Sen bana bir koca, bir de evlat borçlusun,’ der. ‘Sen şu zavallı dünyadaki barışın baş belası, Seni doğuştan doğanın kölesi, cehennem fırlaması, Lanet okumak için bu zehirli kambur kurbağaya,’ diye hitap eder. Döner IV.Edward’ın karısı Kraliçe Elizabeth’e ‘Sen de bir krallık borçlusun, Zavallı kraliçe bozuntusu, kaderimin kof süsü!’ der. Döner soylulara, ‘Siz de sadakat borçlusunuz,’ diye had bildirir.‘Tanrıdan dilerim, eceliyle ölmek nasip olmasın hiçbirinize, Geberip gidin beklenmedik bir kazada’ diye beddua eder, kehanette bulunur. ‘Meğer zavallı Margaret kâhinmiş diyeceksin! Her biriniz onun nefret dünyasında yaşamayı sürdürün.’
Kraliçe Elizabeth, Margaret’in beddualarından ürker ve ‘Bildiğim kadarıyla ona hiçbir kötülükte bulunmadım,’ der. Richard’ın yanıtı çarpıcıdır; ‘Ama uğradığı haksızlıklar hep size yaradı.’
Yazar sokağın sesini duyurur bize:
1.Yurttaş: Hadi hadi bu kadar karamsar olmayalım.
Zamanla yoluna girer her şey.
2.Yurttaş: ‘Korkarım karışacak dünyamız.’
3.Yurttaş: ‘ Hep böyle olur büyük değişimlerden önce,
Sezinler insanlar tehlikeyi ilahi bir içgüdüyle
Bir fırtınadan önce, tıpkı denizin kabarışı gibi.’
Sezmişlerdir, ama soyluların kavgasına karışabilecek güçleri yoktur. Elinde bir kağıtla dolaşan yazıcının ağzından duyarız insanların öngörüsünü ve çaresizliğini:
‘İşte günümüzde böyle dönüyor dünya işleri,
Bu apaçık düzenleri görmeyecek kadar aptal olunabilir mi?
Ama gördüğünü söyleyebilecek o cesur yürek nerede?
Dünya kötü; insanlar bu düzenleri görüp susuyorsa,
İşin sonunda hayır beklemek doğrusu boşuna.’
İktidar ve güç olgusu III. Richard üzerinde kötücül bir şekilde toplansa da bu bir krallığın varlığı ve onun vatandaşlarının çatısı altında, onların huzurunda yaşanmaktadır. Güç ve iktidara kapılmış olanlarla onun altında ezilenlerin, hangi yüzyıl olursa olsun, ne kadar geçmişte yaşanırsa yaşansın, hep aynı özde varlık bulur. İktidar ve güç delisi bir kralı okurken bugünün diktatörlüğünü görür ve altında savrulan insanları daha iyi anlarız. Eserin önemli ve çarpıcı yanı, eski bir trajediden alıp bugüne taşıyan cümlelerle insanlığın kısır döngülerini okutmadaki gücüdür.
’Kraliçe Elizaberh Richard’a sorarken adeta bize de sorar sorusunu:
‘Bitmez tükenmez bir savaşla mı kazanılacak barış?’
IV.Henry savaş alanında bir tepeye oturur ve sorumluluklarına isyan eder:
‘Ah Tanrım! Ne mutlu bir yaşamım olurdu,
Basit bir çobandan daha yüksek bir yerde olmasaydım,
Bir tepenin üzerinde otururdum, şimdi yaptığım gibi,
Büyük bir incelikle usul usul yontardım saatleri
Ve görürdüm dakikaların nasıl hızlı geçtiğini.’