Dünyadan Haberler
Tüm dünya destek oldu / Milliyet – 31.01.2011
Mısır’da cuma gününden itibaren şiddetlenen gösterilere tüm dünyadan destek geldi. ABD, İngiltere, Kanada, Yunanistan, İspanya, Lübnan, Yemen gibi birçok ülkede Mısır Büyükelçilikleri önünde toplanan gruplar Mübarek’in yönetimden çekilmesi çağrısında bulundu.
WASHINGTON, ABD
ABD’de yaşayan Mısırlılar ile birlikte Amerikan halkı Mısır Büyükelçiliğine yürüdü. Gösteriye George Washington Üniversitesi öğrencileri de katıldı.
TÜRKİYE
İstanbul’da Beşiktaş’ta toplanan 200 kadar gösterici Mısır Başkonsolosluğu’na yürüdü. Mısır lideri Mübarek’in maketini yakan göstericiler slogan attı.
ATLANTA, ABD
ABD’nin Atlanta kentinde Mısır kökenli vatandaşların da aralarında bulunduğu yüzlerce kişi Mısır halkına destek olmak için yürüyüş düzenledi.
BAĞDAT
Irak’ın başkenti Bağdat’ta sivil toplum kuruluşlarının organize ettiği gösteride Mısır halkı ile dayanışma çağrısı yapıldı. Göstericiler, “Tunus isyanının ardından dünya Mısır, Yemen, Ürdün ve Sudan’daki diktatörlerin ayağının altında kaynıyor” ve “Mübarek defol, uçak seni bekliyor” yazılı dövizler taşıdılar.
MADRİD
İspanya’nın başkentinde Mübarek’in çekilmesini isteyen göstericiler Mısır Büyükelçiliği önünde toplandı. Göstericiler “Mübarek” yazılı dövizlerin üzerine basarak tepkilerini gösterdiler.
ATİNA
Yunanistan’ın başkenti Atina’da elli kişilik bir grup ellerinde Mısır bayrakları ve “Mısır’a özgürlük” yazılı dövizlerle Büyükelçilik önünde gösteri düzenledi.
BEYRUT
Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Komünist Parti’nin organize ettiği gösteride protestocular pahalı hayat koşullarına karşı ve Mısır halkını destekleyen sloganlar attı. Göstericiler “Hem Lübnan hem Mısır için özgürlük istiyoruz” dedi.
Fatih’te, Mısır’a destek gösterisi yapıldı
İHA – 28.01.2011
28 Ocak Cuma namazı sonrası Fatih Camii avlusunda toplanan kalabalık grup, Mısır halkına destek vererek, Mısır hükümetini protesto etti. Çeşitli sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşan yaklaşık 200 kişilik grup, Cuma namazı sonrası Fatih Camii avlusunda toplandı. Ellerinde “Hüsnü Mübarek wanted” yazılı pankartlar bulunan göstericiler, attıkları sloganlarla Mısır hükümetini protesto etti. Sık sık tekbir getiren gruba seslenen yazar Abdurrahman Dilipak, “Mısır’da büyük bir isyan başladı. Bu akşam Hüsnü Mübarek’in Mısır’dan ayrılması mümkün.
Torununa varana kadar bütün aile bireyleri Mısır’dan kaçtı. Aynı zamanda şu anda Yemen’de, Arnavutluk’ta ve Ürdün’de de hareketlenmeler var. Mısır’da halka ateş etme yetkisi verilmiş. Yüzlerce yaralı, binden fazla tutuklu var. Türkiye olarak orada gelişmeleri yakından ve yerinde takip etmemiz gerekiyor” dedi.
Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya ise, “Gördüğümüz tablo çok net. Açık bir zulüm ve baskı mekanizması Müslümanlara karşı sistematik bir baskı ve şiddet politikaları, açlık, yolsuzluk ve koyu bir Amerikan ve İsrail işbirlikçiliği. İşte Mısır diktasının özeti budur. Mısır halkı bu çirkinliğe meydan vermemiştir” diye konuştu. Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Cüneyt Sarıyaşar da, her zaman Mısır halkının yanında olduklarını belirterek, “Bütün zalimlere sesleniyoruz. Biz; her Cuma bize hitap eden şeyin ne olduğunu biliyoruz. Allah adaleti ve iyiliği emrediyor. İşte biz bunun peşindeyiz. Adalet ve iyilik için bu zalimlerin karşısında durmayı her zaman gerekli görüyoruz” açıklamasında bulundu.
“Mısır halkı yalnız değildir!”
Marksist.org – 29.01.2011
Mübarek diktasına karşı ayaklanan Mısır halkıyla dayanışmak isteyenler bugün yine sokaktaydı. İzmir ve İstanbul’da düzenlenen eylemlerde aktivistler “Mısır halkının yanındayız!” dediler.
DSİP, DÖH, BDP, EDP ve Mazlum-DER’in desteklediği dayanışma eylemi için İstanbul Galatasaray Meydanı’nda buluşanlar Taksim’e kadar yürüdü. Eylemde “Diktatör Mübarek devrilecek”, “Dün Tunus’ta, bugün Mısır’da, yaşasın küresel intifada”, “Yaşasın ayaklanma, yaşasın devrim”, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları atan göstericiler, rejim değişikliği için sokaklara dökülen ve günlerdir devlet güçleriyle yılmadan çatışan Mısır halkının yalnız olmadığını gösterdi.
Yürüyüşe destek veren grupların temsilcileri sloganlar eşliğinde Taksim Meydanı’na yürüdükten sonra, burada bir basın açıklaması gerçekleştirildi. DÖH adına açıklama yapan Yakup Karabacak, Ortadoğu halkalarının baskıya başkaldırarak kazanacaklarını söylerken, Mazlum-DER adına konuşan Cihat Gökdemir burada yapılan en küçük bir eylemin bile Mısır’da çok büyük yankıları olduğunu dile getirdi. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi adına Çağla Oflas tarafından yapılan açıklamada ise Tunus’ta patlak veren ve Bin Ali’nin ülkeyi terketmek zorunda kalmasıyla sonuçlanan ayaklanmanın kıvılcımlarının başta Mısır ve Yemen olmak üzere diğer Ortadoğu ülkelerine de sıçradığı vurgulanarak direnen halkların yanında olunduğu belirtildi.
İzmir: Yaşasın devrim! Yaşasın ayaklanma!
Mübarek rejiminin katlettiği özgürlük isteyen Mısırlılar’ı anmak ve ayaklanan Mısır halkıyla dayanışmak için DSİP İzmir İl Örgütü üyeleri sokaktaydı. Saat 12:30’da Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde toplanan grup, “Dün Tunus’ta, bugün Mısır’da Yaşasın Devrim ve ayaklanma”, “Öz-öz-özgürlük Mısır halkına özgürlük”, “Mübarek defol” sloganlarını attı. Mualla Tanacı’nın okuduğu basın açıklamasının tam metni şöyle:
“Dün Tunus, bugün Mısır, yarın hepimiz özgür olacağız!
Tunus Devrimi’nin başlattığı isyan dalgası büyüyor. Yoksulların ayaklanması Ortadoğu diktatörlerine, şeyhlerine ve krallarına korku salıyor.
Ayaklanmanın şimdiki adresi Mısır.
30 yıldır halka kan kusturan Mısır’daki Mübarek diktatörlüğü sarsılıyor.
Halk demokrasi, özgürlük, insanca bir yaşam istiyor.
Halkın özgürlük için korkusuzca eyleme geçtiği anlar tüm diktatörler için en korkulu anlardır. Diktatör Mübarek şimdi korkuyor. Korktuğu için de karar anını geciktirmeye çalışıyor. Halka saldırıyor. İlk gün gösterilerde üç kişiyi öldürdüler. Cinayet bütün diktatörlerin alışkanlığı. Demokratik bir gösteriye saldırmak tüm diktatörlerin alışkanlığı.
Mübarek rejimi bu yüzden de yıkılacak. Demokrasiye tahammül edemediği, hiçbir demokratik protestoyu hazmedemediği için de yıkılacak.
Gösterilerde ölen Mısırlı kardeşlerimizi saygıyla anıyoruz. Diktatörlük bunun hesabını verecektir.
Gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.
Mübarek diktatörlüğü er ya da geç yıkılacaktır. Özgürlük isteyen Mısır halkı kazanacaktır.
Tunus’ta başlayan, Mısır’a sıçrayan, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki diktatörlükleri sarsan ayaklanma ve devrim dalgası özgür bir dünyanın kapılarını açıyor.
Mısır halkının yanındayız!
Yaşasın devrim! Yaşasın ayaklanma!”
Arap dünyasında yeni alt üst oluşlar
İndenpendent – 31.01.2011 / Robert Fisk
Filistin Belgeleri Balfor Deklarasyonu kadar ezici. Filistin ‘Yönetimi’ –bu kelime tırnak içine alınmalıdır—İngiliz Mandası Filistin’in sadece yüzde 10’unu oluşturan ve şimdi “devlet” olan İsrail’e 7 milyon mültecinin “geri dönüş” hakkını teslim etmeye hazırdı/hazır.
Bu dehşet verici belgeleri yayınlanırken, Mısır halkı Başkan Mübarek’i istifaya çağırıyorlar ve Lübnanlılar Hizbullah’ı destekleyecek bir başbakanı başa geçiriyorlar. Arap dünyası nadiren buna benzer şeylere tanıklık etmiştir.
Filistin Belgeleriyle başlayacak olursak, Filistin halkının yöneticilerinin mültecilerin eve dönüş umutlarını yıkmaya hazır olduğu açık. Filistinlilerin temsilcilerinin kendilerine sırt döndüklerini anlamaları gerçekten çok ağır bir hakaret. Filistin Belgelerine bakaraktan, bu insanların kendi haklarına inanabilmelerinin hiçbir yolu yok.
Görüntülerde ve belgelerde geri dönemeyeceklerini gördüler. Ama tüm Arap dünyasında –bu Müslüman dünyası anlamına gelmiyor – gerçeğin daha önce hiç olmadığı kadar yeni bir algılanışı var.
Arap dünyasındaki insanları bundan sonra birbirlerine yalan söylemesi mümkün değil. Yöneticilerinin sözleri –maalesef bizim[Batı’nın] kendi sözcüklerimiz— sona geldi. Bu feragatın içine onları sürükleyen biz olduk. Bu yalanları onlara söyleyen biz oldu. Ve bu yalanları daha fazla yeniden üretemeyiz.
Mısır’da, biz İngilizler demokrasiyi sevdik. Mısır’da demokrasiye teşvik ettik ta ki Mısırlılar monarşiye son vermek istediklerini söyleyene kadar. Sonra onları hapishaneler tıktık. Ardından daha fazla demokrasi istedik. Bu aynı eski hikaye. Filistinlilerin doğru insana oy vermeleri şartıyla, demokrasiyi sevmelerini istediğimiz gibi, Mısırlıların bizim demokratik yaşamımızı sevmelerini istedik. Şimdi Lübnan’da, Lübnan “demokrasi”sinin yerini alması gerekiyor gibi gözüküyor. Ve biz bundan hoşlanmıyoruz.
Elbette Lübnanlıların sevdiğimiz insanları, Refik Hariri’nin Sünni Müslüman destekçilerini desteklemelerini istiyoruz. Aynı zamanda Hariri’nin Suriyelilerce öldürüldüğüne inanıyoruz. Ve şimdi Beyrut sokaklarında hükümete karşı yakılan arabalar ve şiddet mevcut.
Peki öyleyse nereye gidiyoruz? Belki de Arap dünyasının kendi liderlerine seçmesine mi? Yoksa Batı tarafından kontrol edilmeyen bir Arap dünyası mı göreceğiz? Tunus özgürleştiğinde, Bayan Hillary Clinton sessizdi. İran Başkanının yeni bir ülkeyi daha özgür gördüğünden dolayı mutlu olduğunu söylemesi ilginçti. Neden böyle birşey söyledi?
Mısır’da Hüsnü Mübarek’in geleceği hiç olmadığı kadar acılı görünüyor. Oğlu bir sonraki yönetici olabilir. Ama Müslüman dünyasında tek bir halifelik var o da Suriye’de. Mübarek’in oğlu Mısırlıların istediği bir lider değil. Mısır’ı çürümeden kurtarabilecek biri değil.
Hüsnü Mübarek’in güvenlik kumandanı Süleyman Bey de ülkenin başına gelecek adam değil. Tüm Ortadoğu’da Amerika’nın dostlarının düşüşünü görmek üzere bekliyoruz. Mısır’da bay Mübarek nereye uçağını merak ediyor olmalıdır. Lübnan’da Amerika’nın arkadaşları çöküyor. Bu Arap Ortadoğu’sunda Demokratların dünyasının sonu. Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Belki de bu sorusunun yanıtını sadece tarih verebilir.
Devrim liderini buldu
Taraf – 31.01.2011
Mısır’da Mübarek rejimine karşı eylemlerini altı gündür sürdüren muhalif gruplarla Müslüman Kardeşler örgütü, Muhammed El Baradey’i ‘sözcü’ seçti
Mısır’da yönetime karşı gösteriler altıncı gününü geride bırakırken, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, askerî karargâhta üst düzey komutanlarla kameralar önünde biraraya gelerek “düşman çatlattı”. Devlet televizyonu, Mübarek’in önceki gün atanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ömer Süleyman, Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Tantavi, Genelkurmay Başkanı Sami El Anan ve diğer komutanlarla görüşmesinin görüntülerini yayınladı.
Dünün en önemli gelişmesi ise Mısır’daki en büyük muhalefet örgütü Müslüman Kardeşler ile diğer muhalif hareketlerin, Muhammed El Baradey’in ‘müzakereci’ olarak tanıma kararı almasıydı.
Başkent Kahire’nin merkezine ise dün öğle saatlerinde sloganlar eşliğinde binlerce kişi akın etti. Kalabalık, Mübarek, Ömer Süleyman ve başbakan olarak atanan Ahmed Şefik aleyhine “Hüsnü Mübarek, Ömer Süleyman, her ikiniz de Amerikan ajanısınız” sloganları attı. El Baradey de akşam saatlerinde, sokağa çıkma yasağına rağmen Tahrir meydanında toplanan 100 ila 150 bin göstericinin arasına katıldı. Kalabalık önünde söz alan yeni ‘müzakereci’ “Haklarınızı geri aldınız ve bu başladığımızın artık geri dönüşü yok. Tek bir talebimiz var: rejimin sona ermesi” diye konuştu. Baradey’in tehlikenin bitmesinden sonra protestolara katılmasından rahatsızlık duyan bir grup ise, “Şimdi gelip devrimimizi nasıl çalarsın” diye bağırdı.
Kent merkezine büyük bir pankartla “Ordu, Mısır ile Mübarek arasında seçim yapmalıdır” yazısı asılırken, tanklar da yine merkezde mevzi aldı. Ordu birlikleri sokağa çıkma yasağının tam uygulanması için yolları trafiğe kapatıyor. Hâkimler Kulübü üyesi binlerce hâkim de Tahrir meydanına yürüdü.
34 ‘Kardeş’ hapisten kaçtı
Öte yandan Mısır’daki en büyük muhalefet örgütü Müslüman Kardeşler’in liderlik kadrosundan yedi kişi de dahil olmak üzere toplam 34 üyesi cezaevinden kaçtı. Reuters’e açıklama yapan örgüt yetkililerinden Muhammed Usame, mahkûmların akrabalarının, Vadi El Natrun’daki cezaevine baskın yaparak binlerce tutuklunun kaçmasını sağladıklarını söyledi. Ülkede en az dört cezaevine ise sabaha karşı silahlı kişilerce saldırı düzenlendiği ve aralarında yüzlerce İslamcı militanın da bulunduğu binlerce mahkûmun kaçırıldığı belirtiliyor. Güvenlik güçleri, söz konusu baskınlarda ölen ve yaralanan mahkûmlar hakkında net bir rakam vermekten kaçınıyor. Sokaklarda yağma ise devam ediyor ancak polisin pek “ortalıkta görünmediği” söyleniyor. Polisin bıraktığı boşluğu, sopalarla silahlanmış vatandaşların kurduğu mahalle gruplarının doldurmaya çalıştığı ifade ediliyor. Bu arada ülkenin önde gelen bazı işadamları, 10 özel jet uçağıyla ülkeden ayrıldı. Yarısı Mısırlı yarısı turist yaklaşık 2 bin kişi ise ülkeyi terk edebilmek için Kahire havalimanına akın etti.
ABD tavrını netleştiriyor
Öte yandan Mısır hükümeti El Cezire televizyonunun ülkedeki tüm faaliyetlerini askıya aldı. Protestoların başından beri Müberek’e karşı kesin bir tavır almaktan sakınan ABD ise tutumunu daha net bir şekilde göstermeye başladı. CNN’e konuşan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton “Gerçek bir demokrasiye doğru bir geçiş sürecinin başlamasını” istediklerini belirterek “halkın taleplerinin yerini bulması gerekiyor” dedi. ABD Başkanı Obama ise aralarında Başbakan Erdoğan’ın da bulunduğu liderleri arayarak Mısır’da “düzenli bir geçiş” dönemine verdiği desteği iletti.
‘Tarihe Mısır’ı kaybeden ABD başkanı olarak geçecek’
İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesi yazarı Aluf Benn, ABD Başkanı Barack Obama’nın Amerikan tarihine “Mısır’ı kaybeden başkan” olarak geçeceğini yazdı. Tunus ve Mısır’da yaşananlardan sonra Obama’nın, dostlarını “vatandaşlarının gazabından” korumak için çok az şey yaptığının gözler önüne serildiğini yazan Benn’in makalesinden bazı satırlar şöyle:
“Nasıl ki Jimmy Carter, Amerikan tarihine İran’ı kaybeden başkan olarak geçtiyse, Obama da Türkiye, Lübnan ve Mısır’ı kaybeden başkan olarak hatırlanacak.
ABD’nin genel zayıflığı dostlarını da bariz bir şekilde etkiledi. Obama başkanlık görevine Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan ziyaretiyle başladı. Müslümanlara mesajında ‘Ben sizden biriyim’ diyerek Kur’an’dan alıntılar yaptı. ABD’nin Arap ülkeleri politikasında insan hakları konusu sert bir şekilde eleştiriliyor. Obama, çağın ruhunu görmezden gelerek eski kokuşmuş liderlere tutunmakla suçlanıyor. ABD yönetimi bir ikilemle karşı karşıya. Obama’nın kendini yaşlanmış diktatörle değil, göstericilerle özdeşleştirdiğini düşünenler de var. Ancak bir süper güç, insan hakları hareketi değildir. Bocaladığında dostlarını terk ederse, yarın ona kim güvenir?
Şimdi Obama’nın yapması gereken, isyan rüzgarları dinene kadar ortalıkta görünmeyip daha sonra bölgenin yeni liderleriyle ilişkiler geliştirmek.
Mübarek’in yerine geçecekler belki, NATO üyeliği ve ABD ile olan savunma işbirliğinden vazgeçmeden, bloklar ve süper devletler arasında kendi yolunu izleyen Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı taklit edeceklerdir. Erdoğan siyasi istikrarın ve ekonomik büyümenin keyfini süren bir ülke haline getirmekle Türkiye’yi iyi bir noktaya ulaştırdı. Mısır için de aynı şey söz konusu olabilir.”
PORTRE-Yeni yardımcı Mossad ve CIA’in ortağı
Cumhurbaşkanı Mübarek’in uzun yıllardır sağ kolu olan yeni yardımcısı Ömer Süleyman, Mossad ve CIA’in uzun süredir çok yakından tanıdığı bir şahsiyet. Süleyman, 1993’ten bu yana sürdürdüğü Mısır istihbarat servisi şefliği görevi çerçevesinde ulusal güvenlikle ilgili tüm ayrıntılara, özellikle de Filistin ve İsrail konularına son derece hâkim. Toplantılarda namaz vakitlerinde izin isteyecek kadar dindar olan Süleyman buna rağmen Müslüman Kardeşler’i rejimin başlıca düşmanı olarak görüyor. 1995’te Etiyopya’ya kurşun geçirmeyen özel bir araç götürme kararı vererek Mübarek’in suikast girişiminden kurtulmasını sağlayan Süleyman, Müslüman Kardeşler’e bağlı bir grup sorumluluğu üstlenince örgüte karşı hiçbir yasal ve ahlaki sınır tanımadan muazzam bir baskı uyguladı.
Gazze ablukasının arkasında
Tıpkı Mübarek gibi askerî eğitimini Sovyetler Birliği’nde tamamlayan Süleyman, asker kökenli olmasına rağmen üniformalar yerine çizgili bir kravatla tezyin ettiği siyah takım elbiseleri giymeyi tercih ediyor. Süleyman az konuşan fakat son derece otoriter ve bilhassa terslenmeye tahammülü olmayan bir yapıya sahip. İsrailli bir ajan, Süleyman’ın CIA temsilcilerinin de bulunduğu bir toplantıda eliyle “V” işareti yaptığı bir anda yardımcılarından birinin parmaklarına bir puro yerleştirdiğini anlatıyor. Bir başka İsrailli kaynak ise “İkinci İntifada’nın başlarında yaptığımız bir toplantıda, tavsiyelerine ihtiyaç duymadığını belli eden Yaser Arafat’a nasıl çıkıştığını ve payladığını asla unutamam” diyor. Hatta Süleyman’ın, Koruyucu Kalkan Operasyonu esnasında Mısır’dan en azından bir kınama isteyen Arafat’a verdiği cevap, İsrail’in Filistin’e neredeyse yerle bir olana kadar saldırmasına göz yummasıydı. Ancak Süleyman, “Bu insanlar Müslüman Kardeşler ve değişmeyecekler. Hepsi yalancı ve anladıkları tek şey şiddet” diye nitelediği Hamas’ın yükselişini yıllardır engellemeye çabalıyor. Açık bir şekilde El Fetih’i destekleyen Mısır, resmî olarak Gazze ablukasında herhangi bir sorumluluğu olduğunu reddetse de, Süleyman’ın ablukanın her aşamasında İsrail istihbaratıyla sık sık görüştüğü ve işbirliği içinde olduğu biliniyor. Ülke içinde ise özellikle Müslüman Kardeşler bünyesinde Gazze yönetimi lehinde aktivizm yapanlar tutuklanıyor, Filistinliler ise sınırdışı ediliyor.
WikiLeaks belgelerinde de oğul Cemal Mübarek’in en büyük rakibi olarak gördüğü Süleyman’ın safdışı kalması için babasına baskı yaptığı söyleniyor. 18 yıldır ülkedeki ‘sindirme’ makinesini yöneten Süleyman’ın yalnızca baskıcı ve acımasız yöntemlere başvurduğu herkesçe çok iyi bilinen bir gerçek.
Mısır’da sokağa inenler kimler?
Cumhuriyet – 29.01.2011
Mısır’da yaşanmaya başlayan kuvvetli muhalif gösterilerin arkasında binlerce Mısırlı’yı sokaklara dökmeyi başaran çeşitli örgütler, partiler var.
Bu topluluklar, iktidardaki Hüsnü Mübarek yönetimine karşı olmaların rağmen, ideoloji, örgütlenme ve talepler açısından ciddi farklara sahipler.
BBC Türkçe’den alınan habere göre, bu örgütlerden öne çıkanlar şunlar:
6 Nisan Hareketi
Ülkede salı günü başlayan gösterilerin arkasındaki esas örgüt 6 Nisan’dı.
25 ocak gününü “öfke ve isyan günü” ilan eden örgüt internet sayfasında taleplerini sıraladı.
Bu talepler arasında içişleri bakanının istifası, asgari ücretin artırılması ve özgürlükleri sınırlayıcı yasaların kaldırılması vardı.
Örgüt Mısırlılar’ı “talepler yerine getirilene kadar sokaktan çekilmemeye” davet etti.
6 Nisan örgütün başlangıcı, 2008 yılında Facebook sosyal iletişim ağında kurulan bir gruba dayanıyor.
Bu grubun kuruluş amacı Mahalla endüstri bölgesindeki işçilerle dayanışmak ve 6 nisan tarihinde genel grev ilan etmekti.
Üyeler arasında iyi eğitim almış Mısırlılar var. 6 Nisancılar, polis tarafından tutuklanma riskini diğer protestoculara göre daha rahat aldılar.
Grup ayrıca Birleşmiş Milletler nükleer denetçisi Muhammed El Baradey’in şubat 2010’da ülkeye dönüşündeki destek gösterilerini düzenledi.
Örgüt Facebook, Twitter ve Flicker gibi internet platformlarını aktif olarak kullanıyor.
Ulusal Değişim Derneği
Birçok irili ufaklı örgüt ve hareketi kapsayan bir “çatı organizasyonu” olan Ulusal Değişim Derneği, El Baradey tarafından kuruldu.
Mısır dışında uzun yıllar yaşadıktan sonra ülkeye dönene Baradey derneği “Mısır’da gerekli reformların aracı” olarak tanımladı.
Baradey son günlerdeki gösterilere şahsen katılmasa da destek mesajları yayınladı.
Buna rağmen derneğin bazı üyeleri gösterileri düzenlemek suçlamasıyla tutuklandı.
Örgüt gösterilerin başladığı salı günü yayınladığı mesajda cumhurbaşkanı Mübarek’e eylül ayında gerçekleşecek başkanlık seçimlerinde altıncı kez aday olmama çağrısı yaptı.
Mübarek’in oğlunun iktidarına da karşı çıkacağını açıklayan Ulusal Değişim Derneği, son seçimlerle kurulan ve iktidar partisinin yüzde doksan çoğunluğu oluşturduğu meclisin de dağıtılmasını talep ediyor.
Şemsiye örgüt içinde El Ghad ve Demokrasi Cephesi gibi liberal hareketlerin temsilcileri ile Müslüman Kardeşler gibi İslamcı toplulukların temsilcileri birlikte yer buluyor.
Bu örgütler koalisyonu ayrıca Mısır’daki önemli entelektüelleri de barındırıyor.
Bunlar arasında 2004 seçimleri öncesi ilk protestoları düzenleyen Mısır Demokratik Değişim Hareketi’nde (KEFAYA) görev almış isimler de var.
Dernek, olağanüstü halin kaldırılmasını ve anayasal reformları talep ediyor.
Bu taleplerin arkasında olan 1.000.000 Mısırlı’dan toplanan imzalar, Müslüman Kardeşler’in de desteğiyle kolaylıkla elde edilmişti.
Ancak Müslüman Kardeşler’in son meclis seçimini boyket etmemesi, ve bazı hareketleri doğrudan eylem stratejisini benimsemesi sebebiyle, koalisyon içinde çatlaklar yaşanmıştı.
Müslüman Kardeşler
Örgüt, resmi olarak yasaklanmış olmasına rağmen Mısır’daki en büyük ve örgütlü toplumsal hareket.
Salı günü başlayan gösteriler sonra içişleri bakanı tarafından sorumluluk yüklenen ilk örgüt Müslüman Kardeşler oldu.
Ancak protesto gösterilerinde ne kadar rolü olduğu konusunda kesinlik yok.
Müslüman Kardeşler’den yapılan açıklamada, gösteriler net bir şekilde sahiplenilmezken, örgüt sempatizanlarının kendi istekleriyle katılmalarına karşı çıkılmadı.
Örgüte yakın gençlerin, hareketin aktif rol almamasına öfkelendikleri bildiriliyor.
Müslüman Kardeşler’in bağımsız adayları son seçimler öncesi parlementoda yüzde yirmilik azınlığa sahiptiler.
Örgüt, son genel seçimlerin ilk turuna hile karıştırıldığı iddiası ile ikinci tur seçimi boykot etti.
İslami referansları güçlü örgütün ABD’nın Irak işgali ya da Gazze’deki İsrail ablukası gibi konularda büyük kalabalıkları sokağa dökebildiği biliniyor.
Müslüman Kardeşler şimdiye dek Mısır devletini doğrudan karşısına alan bir tavır benimsememişti.
WAFD Partisi
Mısır’da büyük desteğe sahip olmayan ancak meclisteki resmi muhalefeti oluşturmuş WAFD, hükümete yakın durmakla eleştirilen bir parti.
Parti Başkanı Sayid el Badavi’ye sıklıkla yöneltilen suçlama iktidar partisinin meşruiyetini sağlamasına gizli destek vermek.
WAFD, Müslüman Kardeşler gibi genel seçimlerin ikinci turunu boykot etti ve hafta boyunca yaşanan protestolara açık destek vermedi.
Ancak partili gençlerin gösterilere katılması çağrısı yapıldı.
Başkan Badavi, bir televizyon yayınında meclisin feshedilmesini, yeni bir ulusal birlik hükümetinin kurulmasını ve adil bir sistemle seçimlerin yapılmasını talep etti.
EL GHAD Partisi
Liberal eğilimli Ghad (Yarın) Partisinin kurucusu Ayman Nur, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hüsnü Mübarek ardından uzak arayla ikinci olmuştu.
Uydurma olduğu iddia edilen yolsuzluk suçlamalarıyla üç yıl hapis cezasına çarptırılan Nur’un partisi, bu üç yıl içinde iktidar yanlılarınca ele geçirildi.
2009 şubat ayında cezası biten Nur, bu tarihten bu yana hükümet karşıtı gösterilerin önemli bir aktörü oldu.
Nur’un cumhurbaşkanlığını düşündüğü iddiaları var ancak, kendisinin 2004’teki desteği olmadığı tahmin ediliyor.
Nur salı günkü, gösterilerin ilk gününde sokaklardaydı.
20 ülkede nüfuzu olan tek topluluk
Taraf – 30.01.2011
Mısır’daki protestolara en ‘kalabalık’ desteği veren İhvan-i Müslimin yani Müslüman Kardeşler, Mısır’ın Britanya’nın sömürgesi olduğu dönemde Süveyş’te işçilik yapan Hasan El Benna tarafından İsmailiye kentinde kuruldu.
Mısır’daki protestolara en ‘kalabalık’ desteği veren İhvan-i Müslimin yani Müslüman Kardeşler, Mısır’ın Britanya’nın sömürgesi olduğu dönemde Süveyş’te işçilik yapan Hasan El Benna tarafından İsmailiye kentinde kuruldu. Uluslararası bir cemiyet olarak gelişen topluluk, 20. yüzyıl İslami düşünce akımını besleyen başlıca aktörlerden biri haline geldi ve bu sıfatla bugün Ortadoğu’da çok etkili bir nüfuza sahip oldu. Herkesin iyi bildiği “Allah hedefimiz, Kur’an anayasamız, Muhammed liderimiz, Cihat yolumuz” şiarıyla yola çıkan ve 20’yi aşkın ülkede varlığını sürdüren cemiyetin Mısır’daki ağırlığı Mübarek döneminde giderek arttı. Bağımsız Mısır’ın babası Cemal Abdülnasır, 1954’te kurtulduğu suikastın failinin Müslüman Kardeşler üyesi olduğunu iddia etmiş ve üyelerine baskı uygulamıştı. Ancak 2005’te Müslüman Kardeşler’in belirlediği 88 aday Meclis’e girerek sandalyelerin beşte birine hâkim oldu. Cemiyet, bu yılki seçimlerin ilk turunda hiç milletvekili çıkaramayınca oylamanın hileli olduğunu savunarak çekildi.
Irak’ta nükleer silah yok’ demişti
Taraf – 30.01.2011
Öfkeli göstericiler Mısır sokaklarını doldurduğunda, pek çoklarının gözünde ülkenin potansiyel yeni lideri Muhammed El Baradey’di.
Öfkeli göstericiler Mısır sokaklarını doldurduğunda, pek çoklarının gözünde ülkenin potansiyel yeni lideri Muhammed El Baradey’di.
Kahire doğumlu, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) eski Başkanı, Nobel ödüllü Baradey, ölüm tehditlerine rağmen geçen perşembe ‘halkıyla’ birlikte olmak için ülkesine döndü. 200 bin kişi daha şimdiden “2011 seçimlerinin adayı El Baradey” grubu için örgütlenmeye başladı bile. Hukuk eğitimini Kahire’de tamamlayan El Baradey, Mısır Dışişleri’ndeki görevine 1960’lı yıllarda başladı. 1980’de Birleşmiş Milletler’e giren El Baradey, 1997’de UAEK Başkanı oldu ve nükleer programları konusunda uzlaşmaz bir tutum izleyen İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin dosyalarını üstlendi. El Baradey’in en büyük ‘düşmanlarından’ biri ise eski ABD Başkanı George W. Bush’tu. 2002 yılında Irak’ın üzerinde fırtına bulutları dolaşırken, Bush’un, Saddam Hüseyin’in kitlesel imha silahı ürettiği iddiasını ısrarla reddeden El Baradey büyük bir polemiğin içine çekildi. El Baradey konuyla ilgili olarak” Hepimiz o dönemde Irak’ın nükleer silahı olmadığını biliyorduk. Bush yönetimi bundan hiç hoşlanmadı, çünkü Londra ve Washington’un ‘rejim değişikliği’ gibi gizli bir gündemi vardı” demişti. El Baradey 2005’te “nükleer enerjinin askerî amaçlar için kullanımını engellemeye yönelik çabalarından dolayı” Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. UAEK’in üç dönem başkanlığını yürüten El Baradey, sakin bir emekliliğe hazırlanıyordu ki Tunus’un devrik başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin gidişiyle yeniden umutlandı ve evinde uzun süre oturamayacağını anladı. El Baradey, Ağustos 2010’da altını çizerek “Yeni firavun ben değilim” dese de son gelişmeler üzerine yaşananların Arap dünyası için bir mesaj olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Obama’nın deyimiyle ‘Evet, başarabiliriz’. Bunu yapabiliriz. Halk olarak, kemikleşmiş, en temel haklarımızdan bizi mahrum bırakan bu sistemi değiştirmek için kendi kendimizi yetkilendirebiliriz.”
Ürdün’de halk Başbakan’ın istifasını istedi
Cumhuriyet – 28.01.2011
Ürdün’ün başkenti Amman’da muhalefet yanlısı binlerce kişi, Başbakanın istifa etmesi talebiyle bir protesto gösterisi düzenledi.
Pahalılık, enflasyon ve işsizlikten şikayet eden yaklaşık 3 bin 500 kişi, Başbakan Samir Rifai’nin politikalarını eleştirdi ve ”Fiyatlar yanıyor, Ürdünlüler de öyle” diye slogan attı.
Irbid ve Karak kentlerinde toplanan yaklaşık 2 bin kişi de benzer bir protesto eyleminde bulundu.
Yemen’de gösteriler
Cumhuriyet – 29.01.2011
Yemen’in başkenti Sana’da 32 yıldır iktidarda bulunan Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in görevini bırakmasını isteyenler gösteri yaptı.
Bölgedeki AFP muhabiri, Mısır Büyükelçiliği’ne yürüyen göstericilerin “Ali, defol”, “Dün Tunus, bugün Mısır, yarın Yemen” sloganları attığını belirtti.
Polisin göstericilere müdahale ettiği, ancak yaralanan olmadığı açıklandı. Gösterilere katılan Yemenli basın özgürlüğü savunucusu Tevakil Kerman, Salih görevini bırakana dek gösterilere devam edeceklerini belirterek, 3 Şubatta Yemen genelinde “Öfke Günü” çağrısında bulundu.
Hizbullah’ın adayı Cumhurbaşkanı ile görüştü
Cumhuriyet – 29.01.2011
Lübnan’da hükümeti kurmakla görevlendirilen Hizbullah’ın adayı Necip Mikati, Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından bir açıklama yapmadı.
Lübnan’da hükümeti kurmak için çalışmalarına başlayan ve iki gün boyunca parlamentoda bulunan parti temsilcileriyle bir araya gelen Mikati, bu sabah Cumhurbaşkanı Süleyman ile görüştü.
Yaklaşık bir saat boyunca, yaptığı temaslar hakkında cumhurbaşkanına bilgi veren Mikati, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan ayrılırken basına bir açıklama yapmadı.
Hizbullah’ın adayı olarak hükümet kurma çalışmalarına başlayan Müslüman Sünni işadamı Mikati’nin, hükümete Saad Hariri’nin önderliğindeki 14 mart hareketini de almak için çaba harcadığı belirtiliyor.
Hükümetin ise en geç iki hafta içinde kurulacağı kaydediliyor.
Tunus’un AKP’si geri döndü
Taraf – 31.01.2011
Tunus’un yasaklı İslamcı partisi Ennahda’nın lideri Raşid Gannuşi geçen hafta çıkan af sayesinde 22 yıl sonra sürgünden döndü. Gannuşi, Ennahda hareketini AKP’ye benzetiyor
Tunus’ta siyasi İslam akımının öncü lideri Raşid Gannuşi, dün 1989’dan bu yana sürgün hayatı yaşadığı Londra’dan ülkesine geri döndü. Gannuşi, Londra’da uçağa binerken “Çok mutluyum. Hem ülkeme hem de Arap dünyasına partimin lideri olarak dönüyorum. Eğer serbest ve adil seçimler düzenlenirse Ennahda parlamento seçimlerine katılacaktır, başkanlık seçimlerine değil” diye konuştu. Havalimanında bekleyen üç bin kadar taraftarı ise Gannuşi’yi “Köktenciliğe hayır, ılımlı İslam’a evet” sloganlarıyla karşıladı. Küçük bir grup ise “İslama, teokrasiye, şeriata ve aptallığa hayır” pankartları tutuyordu. Başbakan Muhammed Gannuşi ile akrabalığı bulunmayan Raşid Gannuşi, Tunus’un manevi babası Burgiba tarafından ölüm cezasına çarptırılmış, oluşturduğu İslami Eğilim Hareketi’nin yasal parti statüsüne kavuşması ise engellenmişti. Zeynel Abidin Bin Ali’nin iktidara geçtiği ilk dönemde aftan yararlanan Gannuşi, hareketin adını Ennahda (Rönesans) olarak değiştirmiş ancak yine yasallaştıramadığı parti baskı görünce önce Cezayir’e, oradan da Britanya’ya gitmişti. Aslen felsefe öğretmeni olan Raşid Gannuşi, Türkiye’nin kendileri için “gerçek bir demokrasi örneği” olduğunu söylemiş ve Ennahda’nın siyasi çizgisini sıkça AKP’yle karşılaştırmıştı.
Cezayir’de gösteri çağrısı
Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika’nın 11 yıldır iktidarda olduğu Cezayir’de de “Demokrasi ve değişim için işbirliği” platformu 12 şubatta barışçıl gösteri çağrısı yaptı. Muhalifler 1992’den beri süren OHAL’in kalkmasını ve protestolarda tutuklananlar ile düşünce mahkûmlarının serbest bırakılmasını talep ediyor.
Filistin – İsrail
“Filistin devleti konusundan vazgeçmedik”
Cumhuriyet – 25.01.2011
Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas, “Biz ulusal ilkelerimizden asla vazgeçmedik. Bunların başında, başkenti Kudüs olan Filistin devletinin kurulması var” dedi. “Filistin belgeleri”nin yayınlanmasının ardından görüşmelerde bulunduğu Mısır’dan Batı Şeria’ya gelişinde binlerce taraftarı tarafından karşılandı. Abbas taraftarları, Ramallah’taki başkanlık ikametgahı Mukata’yı Abbas’ın gelişinden saatler önce doldurdu. Filistinli görgü tanıkları, Abbas’ı karşılamaya gelenlerin sayısını 5 binden fazla olarak verdi.
Kendisini karşılayanları selamlayan ve onlarla gurur duyduğunu söyleyen Abbas, “bana verdiğiniz bu destek yeter” diyerek, bunun belgeleri yayımlayanlara en iyi cevap olduğunu söyledi. “Bizim saklayacak hiçbir şeyimiz yok. Arap ülkelerindeki kardeşlerimize söylemediğimiz tek bir gizli-saklı belge varsa göstersinler” diyen Abbas, konuyu dün de Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ile değerlendirdiklerini belirtip, “Ortada yeni bir şey yok. Ama tek yeni olan sabotaj ve sahtekarlıktır” diye konuştu.
Filistin devletini tanıma kararı nedeniyle konuşmasında Peru’yu da selamlayan Abbas, “Biz ulusal ilkelerimizden asla vazgeçmedik. Bunların başında, başkenti Kudüs olan Filistin devletinin kurulması var” dedi. Abbas, İsrail tarafı ile görüşme masasına da, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerindeki faaliyetler durdurulmadan asla dönmeyeceklerinin de bir kez daha altını çizdi.
Abbas’ın karşılanmasında yer alanlardan Arej Odeh (51) “Biz burada başkanımıza destek vermeye geldik. El Cezire’nin söylediklerine inanmıyoruz. Bu yaptıklarının da yasal olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü belgelerin hepsi taslak mahiyetindedir. Hiçbiri imzalı kâğıt değil. Bizim için bunlar bir şey ifade etmiyor” diye konuştu.
Filistinli kadın, “Zaten Filistin Yönetimi’nin, kendisinin de desteklediği, BM’nin 194 sayılı kararına göre, belli bir tutumu var. Bunlar mevcutken, bu belgelerde yer aldığı öne sürülen başka bir kararı imzalanması mümkün değildir” dedi.
Vissam Avvad (26) adlı öğrenci de, “Filistin Yönetimi, nihai statü konularıyla ilgili daima halkın yanında duracaktır. Bunu çarpıtmaya çalışanların mahkemelerde yargılanmasını talep ediyoruz” diye konuştu. Avvad, pek çok ülkenin 1967 sınırlarıyla Filistin devletinin kurulmasını tanıdığını da söyleyip, “Biz de daha azını kabul etmeyiz. Bu son olaylar, başka bir siyasi partinin misyonuna hizmet eden bir medya kampanyasıdır. Bizi Tunus gibi Arap ülkeleriyle karşılaştırıyorlar. Ama bizim durumumuz onlardan çok farklı. Bizdeki istikrarsızlık, Filistin Yönetimi’nden değil, İsrail’den kaynaklanmaktadır” dedi.
Bu arada, gösteriyi organize edenler tarafından yapılan açıklamada da, Filistinlilerin Abbas’a duydukları güveni göstermek amacında oldukları belirtildi. Açıklamada, El Cezire televizyonu, Filistin Yönetimi ile liderlerine karşı kampanya yürütüp, Filistin davasına zarar vermekle suçlanırken, bu kampanyanın, özellikle İsrail’in iç siyasetinde bir kriz yaşandığı ve Filistin liderliğinin, uluslararası toplumda, tümüyle 1967 sınırları üzerine kurulu bir Filistin devletinin tanınmasına yönelik çabalarının yoğunlaştığı sırada geldiğine dikkat çekildi.
Savaş suçları için kirli ittifak
Taraf – 28.01.2011
Katar merkezli El Cezire televizyonunun sızdırdığı gizli belgeler, Filistin yönetimi liderlerinin, Gazze’deki savaş suçlarına ilişkin Goldstone raporunun BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmesinin ertelenmesi için ABD’yle işbirliği yaptığını gösteriyor. Katar merkezli El Cezire televizyonunun sızdırdığı gizli belgeler, Filistin yönetimi liderlerinin, Gazze’deki savaş suçlarına ilişkin Goldstone raporunun BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmesinin ertelenmesi için ABD’yle işbirliği yaptığını gösteriyor. Belgelere göre, Goldstone skandalının patlak vermesinden üç hafta sonra 21 Ekim 2009’daki bir toplantıda, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jim Jones, Filistinli müzakereci Saib Erekat’a, rapora atfen “Birkaç hafta önce yaptıklarınızdan dolayı teşekkür ederim. Çok cesurcaydı” diyor. Raporun BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmesinin ertelendiği gün ise, Amerikalı yetkililer Filistinli müzakerecilere sundukları bir yazıda, “müzakerelere yardımcı olacak olumlu bir atmosfer yaratılmasına yardım edilmesi ve uluslararası yasal oturumlarda bunu zayıflatacak bir girişimi doğrudan veya dolaylı desteklemekten kaçınmaları” tavsiye edildi. Bu yazıya karşılık Erekat’ın, ABD’nin Ortadoğu temsilcisi George Mitchell’a cevabı ise şöyle, “BM’ye gitme konusunda, biz her zaman sizinle işbirliği yaparız.”
‘Hamas’ı yasaklayın’
Belgeler ayrıca, Filistin lideri Mahmud Abbas’ın (Ebu Mazen), İsrail’in 2008’deki Gazze saldırısından önce İsrail Savunma Bakanlığı yetkilisi ve müzakereci Amos Gilad ile temas halinde bulunduğunu gösteriyor. Öte yandan Filistin Belgeleri’nde, İsrail’in Filistin yönetiminden Hamas’ı yasaklamasını istediği yer alıyor. Bir belgeye göre, İsrail güvenlik yetkililerinden Yoav Mordechai, Filistin yönetiminden Hasan Attalah’tan, Hamas’ın silahlı militanlarına karşı savaşmakla kalmayıp sivil üyelerine karşı da, özellikle belediyelerde, önlem almasını talep ediyor. Attalah bu isteğe cevaben, “siyasi düzeyde çalışmadığını ama aynı fikirde olduğunu ve Hamas konusu ile ilgilenilmesi gerektiğini” belirtiyor.
Sorumlu İsrail değil
Cumhuriyet – 31.01.2011
2000 senesindeki el Aksa İntifadasından bu yana 1337 Filistinli çocuğun İsrail tarafından öldürüldüğünün açıklamasından sonra açıklama yapan, İsrail Başbakan Yardımcısı Silvan Şalom, ”Ortadoğu’daki istikrarsızlığın sorumlusunun İsrail olmadığını” söyledi.
İsrail Başbakan Yardımcısı Silvan Şalom, Guş Etzion’da yaptığı incelemeler sırasında, Mısır’daki gelişmelere de kısaca değinerek, ”yıllarca, Filistinliler ile arasındaki uzlaşmazlık nedeniyle, Ortadoğu’daki istikrarsızlık için İsrail’in suçlandığını” belirti; ancak Mısır, Tunus ve Lübnan dahil olmak üzere çeşitli ülkelerde bugün görülen gelişmelerin, İsrail’e yönelik bu suçlamaların asılsız olduğunu gösterdiğini savundu.
Irak
Irak’ta iç göç mağdurlarının umarsızlığı
BBC Türkçe – 26.01.2011
Irak’ın iç göç mağdurları için, ufukta kolay bir çözüm görünmüyor. Irak’ta iç göçe mecbur kalmış 1,5 milyon kişi arasındaki, en yoksul ve en korunmasız olan topluluk bu yarım milyona yakın insan. 2008’den bu yana güvenliğin artmasıyla, yarım milyon kadar kişi evlerine dönebildi. Bağdat’tan sadece 20 dakika uzaklıkta olan, İmam Ali yerleşim merkezi diye anılan kamp, Iraklı ve uluslararası kurumların karşısındaki dev boyutlu sorunu özetliyor adeta. Eskiden Irak ordusuna ait olan bu kampta, 455 dolayında aile barınıyor. Tahminen 2500 kişi, devasa bir çöp dağının hemen yanıbaşında yaşıyor; çöplerin içinden geri dönüşüm için kullanılabilecek metal parçalarını ayıklıyor. Ülkenin dört bir yanından gelmişler buraya. Farklı farklı âcil nedenlerle, bazıları da uzun yıllar önce…
KAÇIŞ…
Üç küçük çocuğu olan İmm Fadel, 2003 yılında Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra silahlı Kürtlerce Kerkük’teki evinden kovalandığını anlatıyor. İmm Fadel’in Şii Arap ailesi, 1980’lerde Baas Partisi yönetiminin petrol zengini bu bölgeyi Araplaştırma siyaseti kapsamında Kerkük’e yerleştirilmiş. Bu uygulama birçok Kürt ile Türkmenin evlerinden olmalarına da yol açmış. İmam Ali kampındaki diğer ailelerse, El Kaide ile diğer militan grupların yıkımından kurtulmak için, Diyala vilayetiyle, başkentin kuzeyindeki diğer karışık nüfusa sahip kesimlerden ve Bağdat’ın Sünni bölgelerinden kaçıp gelmişler. 2006’da, mezhepler arası kanlı çatışmalar doruğa çıktığı sırada Bağdat’ın güneyindeki Dora’dan gelen Hüseyin Muhammed, “Evlerimiz tahrip edildi. Geri dönmeye cesaret edemiyoruz” diyor. “Burada, gündelikçilik ya da çöplükten işe yarar şey aramanın dışında hiç iş yok. Bizim tek istediğimiz kendimize ait küçük bir toprak parçası.” diye ekliyor. Kamptaki herkes de, şiddet yüzünden gelmiş değil buralara. Salima Cabbar kocasıyla birlikte, konserve kutularından, teneke parçalarından ve balçıktan yaptıkları karanlık kulübeye götürüyor beni. Burası üç küçük çocuğa sahip ailenin evi. Ailenin en genç bireyi, bir haftalık bir bebek, kat kat battaniyeler altında, kundaklanmış, yatıyor. Irak’ta kışlar acımasızca soğuk olur. Salima’nın evinde, ne elektrik var; ne de soba. Kış soğuğuna rağmen yakındaki çöplüğün sinekleri çocuklara hücum ediyor. Salima ve ailesi, yakınlarda güneydeki Nasiriye’den gelmiş bu kampa. Bölgenin kuraklaşması yüzünden çiftçilik yapmak imkansız hale geldiği için… Birçok komşuları gibi, teneke kutu ve çöplükten buldukları diğer şeyleri satarak geçiniyorlar. Birkaç da koyun ve keçileri var… İnsanları burada yaşamak zorunda bırakan Saddam Hüseyin yönetimi ve sonrasındaki kargaşa ortamı. Perişan halde kışlaların birinin duvarında, “Arap ulusunun şövalyesi Saddam Hüseyin” sözcükleri hala okunabiliyor. Buradaki her ailenin derin sosyal ve ekonomik sorunları var; kolayca bir çözüm bulunabilmesi de mümkün değil. BM Mültecilere Yardım Örgütü UNHCR, ailelerin çoğuna tuvalet ve su deposu temin etmiş; zaman zaman bazı başka yardım malzemeleri de dağıtıyor. Ama örgüt, bunun, soruna çare olmadığının farkında. UNHCR’ın bu bölgedeki çalışmalarına başkanlık eden Nevrez Wardiye, “Burada yaptığımız herşey geçici. Ama bu aileler için kalıcı çözümler üretmeye de çalışıyoruz. Ancak yalnızca Bağdat’ta, bunun gibi 90 dolayında kamp var. Kolay değil işimiz” diyor.
GELECEK UMUDU
UNHCR, Irak’ın çeşitli yerlerinde bu tür, göç edenlerin işgal edip yerleştiği 351 yerleşim merkezi bulunduğunu saptamış. Bu kamplarda da, 400 binin çok üzerinde insan yaşıyor. BM Örgütünün Irak temsilci Daniel Endres, “Bir ulus şoka girdiğinde, çilesini en önce yoksullar çekiyor ve evlerini kaybettikleri için, bu tür kamplara sığınmak zorunda kalıyorlar. Şu anda en zor durumdaki ailelerle yüz yüzeyiz. Bu insanlara verilebilecek arazi, konut inşası ve altyapı işlerine bakmamız gerek ama, bütün bunlar, birkaç ay içinde yapabileceğimiz işler değil. Sorun, Irak’ta 1,5 milyon kadar konut eksikliği çekilmesinde yatıyor.” diyor. Yeni Irak hükümetinin, siyasi durumu istikrara kavuşturabileceği umuluyor şimdi. Hükümet, bu yıl iç göç mağdurlarının sorunları çözmede önemli adımlar atmayı umuyor. Göçmenlerden sorumlu bakan Aşgar el-Musavi, “Gelecek dört yıl için planlarımız var. Ama şimdi, uzun erimli bir programda ilk adım olacak âcil çözümler üretmeye çalışıyoruz” diyor. Irak hükümeti, güneydeki bazı bölgelerde az gelirliler için konut inşasına başladı. Bu programı ülke çapında yaymayı planlıyor. Ama bütçesi kısıtlı ve bir ilerleme kaydedilebilmesi için başka bakanlıkların ve uluslararası kuruluşların işbirliğine ihtiyaç var. İmam Ali kampı gibi yerlerdeyse, yüzlerce küçük çocuğa gelecek için umut ışığı verecek âcil çözümler bulunabileceğini düşünmek güç. Buradaki çocukların yalnızca dörtte biri okula gidiyor. İnternet, buradan çok uzaklarda bir dünya… Salima Cabbar’a, çocukları için ne istediğini soruyorum. Kulübenin çevresindeki çöp dağına işaret ederek, “Büyüyebilmelerini isterim” diyor.
BM’den Iraklı mültecilere acil yardım çağrısı
Dünya Bülteni – 27.01.2011
Çoğu Suriye ve Ürdün’de yaşayan 190 binden fazla Iraklı mültecinin durumu giderek zorlaşıyor. Birleşmiş Miletler Mülteciler Dairesi Başkanı Antonio Guterres, Iraklı mülteciler için 280 milyon dolara acil ihtiyaç olduğunu söyledi. Guterres, çoğu Suriye ve Ürdün’de yaşayan 190 binden fazla Iraklı mültecinin durumunun giderek zorlaştığını ve acil yardımın şart olduğunu bildirdi.
Amerika’nın Sesi Radyosu’ndan Hülya Polat’ın haberine göre, Guterres, “Irak’a yardım sözü veren ülkelerin Iraklı mültecilerin ihtiyaçlarının her geçen gün daha da acil hale geldiğini anlaması gerekir,” diye konuştu.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Dairesi Başkanı Antonio Guterres, Irak’taki incelemelerini tamamlayarak New York’a dönüşünde yaptığı açıklamada, mültecilerin durumunun çok kötüye gittiğini bildirdi.
Birleşmiş Milletler’in de katıldığı Iraklı Mültecilere Bölgesel Yardım Planı adlı örgütlenme, 12 ülkedeki Iraklı mültecilere yardımı amaçlayan 40 uluslararası ve sivil toplum örgütünü biraraya getiriyor. Iraklı mültecilerin yaşadığı 12 ülke arasında Türkiye, Suriye, İran, Ürdün, Lübnan ve Mısır’ın yanısıra altı körfez ülkesi bulunuyor. Bu kuruluşlar, Birleşmiş Milletler’e kayıtlı 190 binden fazla Iraklı mültecinin sağlık ve eğitim dahil ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlıyor.
Birleşmiş Milletler’e göre kayıtlı Iraklı mültecilerin yüzde 34’ü ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya ve ailelerin çoğunun başında kadınlar var. Üç yıl önce Suriye ve Ürdün’e sığınan Iraklı mültecilerin çoğu iş bulamadıkları için ellerindeki bütün imkanları kullanmış ve muhtaç hale düşmüş durumda. Son üç yıl içinde 89 bin mültecinin Irak’a geri döndüğü bildiriliyor. Ancak son zamanlarda geri dönüş hızı azalırken komşu ülkelere sığınan Iraklılar’ın sayısında değişiklik olmadı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Dairesi Başkanı Antonio Guterres bölge ülkelerinin Iraklı mültecilere verdiği destek ve yardıma teşekkür etti ancak bu ülkelerin yükünü hafifletmek için çok daha fazla uluslararası destek gerektiğini vurguladı. Guterres en az 60 binden fazla mültecinin daha kendilerini kabul edecek bir ülke beklediğini söyledi.
‘GAZETECİLER GÖREVLERİNİ İYİ YAPSALAR IRAK SAVAŞI BELKİ DE HİÇ ÇIKMAYABİLİRDİ’
MedyaTava – 27.01.2011
USA Today’de uzun yıllar yöneticilik yapmış bir isim olan Frank Folwell, Medya Derneği’nin düzenlediği ‘Medya Buluşmaları’ toplantısının konuğu oldu.
USA Today Gazetesi’nde uzun yıllar fotoğraf ve grafikten sorumlu Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yapmış olan Frank Folwell, Medya Derneği’nin düzenlediği ‘Medya Buluşmaları’ toplantısının konuğu oldu. 26 Ocak Çarşamba günü dernek merkezinde düzenlenen toplantının ana konuları değişen iş modelleri, yazılı medyadan online medyaya geçiş sürecinin getirdiği yeni koşullar, ABD ve Türk gazetelerindeki görsel unsurların arasındaki farklar ve ABD medyasının yapısıydı.
Son yıllarda ABD gazetelerinin çok ciddi bir ekonomik krize girdiğini belirten Folwell, bu nedenle bir çok gazetecinin işsiz kaldığının veya kariyer değişikliğine gittiğinin altını çizdi. Kendisinin de 2007 yılında USA Today’in tazminatla ayrılma teklifini kabul ederek görevinden ayrıldığını ve kariyerine dünyanın çeşitli ülkelerinde gazetecilik eğitimi vererek devam ettiğini ifade etti. ”USA Today 2007 yılından itibaren çalışanlarının sayısını azaltmaya başladı, ben de 20 yıllık yöneticilik deneyimimin sonunda artık kariyerimde bir değişiklik düşünüyordum ve bu nedenle ayrılmayı kabul ettim. Bu benim için bir fırsat oldu ama mesleğe yeni girmiş gençler için bu gerçekten zor bir süreçti.”
USA Today’in tirajının 2008 yılından bu yana 2.2 milyon’dan 1.8 milyona düştüğünü ifade eden Folwell’a göre bu durum doğal olarak sektörü derinden etkiliyor: ”Yazılı medyanın zayıflayıp online medyanın güçlendiği ciddi bir değişim süreci yaşıyoruz. Reklam verenlerin bütçelerinde yazılı basına ayrılan pay giderek azalıyor. Online medyanın reklam pastası büyüyor, bu nedenle de sektörde çok ciddi daralmalar yaşıyoruz. Ülkemizdeki bir çok gazete yurtdışı ofislerini kapatıyor ve haber merkezlerindeki çalışanlarının sayısını azaltıyor. 2007 yılında USA Today’in haber merkezinde yaklaşık 600 kişi çalışırken şimdi bu sayı 400′e düşmüş durumda.”
Medya çalışanları olarak az kişiyle çok iş yapılan bir döneme girildiğini vurgulayan Folwell, örneğin foto editörlerinin artık sadece fotoğraf değil ses, video ve internet araçlarını da çok iyi seviyede kullanması gerektiğini belirtti. Folwell’a göre ”Kriz dönemleri aynı zamanda kendini sorgulama ve bir yenilenme dönemi olarak görülmeli, medya çalışanları bu değişim sürecinde değişik alanlarda uzmanlaşmaya çalışmalılar, bir fark oluşturmalılar ve yeni teknolojileri çok iyi takip etmeliler.”
Gazeteciliğin ölmediğini ama gazetecilik yapma şeklinin ve kullanılan mecraların hızla değiştiğini vurgulayan Folwell’a göre bu durum yeni fırsatlar da oluşturuyor: ”ABD medyasındaki bu değişim süreci beraberinde yepyeni iş alanlarının kurulmasını getirdi. Slate, ProPublica, Huffington Post gibi bazı haber siteleri bunun iyi birer örneğidir. Bu haber sitelerinin okuyucu kitlesi artık büyük gazetelerle yarışacak seviyede.”
Folwell’a göre gazetelerin online medyaya geçiş yapmaları da yeterli değil; okuyucuların ilgisini çekmek için farklı yöntemler uygulanması gerek. ”Gazeteciliğin kurtuluşu özel okuyucu kitleleri için farklı alanlar oluşturmakta yatıyor. Gazeteler internet sitelerinde artık -sadece şehir haberleri değil- mahalle haberlerine de yer vermeliler. Anneler, hayvan severler, otomobil hayranları gibi özel ilgi alanlarına yönelik bölümler oluşturulabilir ve okuyucu bağlılığı online üyelikler yoluyla arttırılabilir. Kitlesel iletişimden bireysel iletişime geçtiğimiz bir dönem yaşıyoruz, bu dönemde kişiye özel reklamlar ağırlık kazanıyor. Ciddi gazeteler olarak artık YouTube’da yayınlanan videolarla veya Flickr’daki fotoğraflarla rekabet etmek zorundayız.”
USA Today’de uzun yıllar yöneticilik yapmış bir isim olan Folwell’ın, George W. Bush döneminde ABD medyasının yaptığı hatalara yönelik tespitleri gazetecilik mesleği adına oldukça önemliydi. Irak savaşı öncesindeki habercilik anlayışını ciddi bir şekilde eleştiren Folwell’a göre ”Amerikan gazeteciliğinin en kötü zamanı Irak savaşının hemen öncesiydi, çünkü kitlesel imha silahları haberlerinin bir yalan olduğunu yüksek sesle söylemeliydik. Eğer biz ABD’li gazeteciler olarak görevimizi iyi yapsaydık belki de bu savaş hiç çıkmayabilirdi ve tarihin akışı farklı olabilirdi.”
Medya Derneği Başkanı Salih Memecan ve Medya Derneği Genel Sekreteri Deniz Ergürel’in evsahipliği yaptığı toplantıya Sabah Gazetesi’nden Kutup Dalgakıran, Zaman Gazetesi’nden Selahattin Sevi ile Fevzi Yazıcı, Milliyet Gazetesi’nden Ercan Arslan, Radikal Gazetesi’nden Sertaç Bala, Ajans Sipa Press’ten Ahmet Sel, ve Associated Press’ten İbrahim Usta katıldılar.
Afganistan – Pakistan
Almanya ve Hollanda’dan Afganistan’a takviye asker
Cumhuriyet – 28.01.2011
Alman Federal Meclisi (Bundestag), Afganistan’daki Alman askerlerinin görev süresini bir yıl uzattı. Mecliste yapılan oylamada 579 milletvekilinden 420’si askerlerin görev süresinin uzatılmasına “evet”, 116’sı “hayır” dedi, 43 milletvekili çekimser oy kullandı. Muhalefet partilerinden Sosyal Demokrat Parti (SPD), Alman askerlerinin görev süresinin uzatılmasına büyük çoğunlukla onay verirken, Yeşiller Partisi çoğunlukla çekimser oy kullandı. Sol Parti oylama öncesinde yaptığı açıklamada, “hayır” oyu kullanacağını bildirmişti. Karara göre, Afganistan’daki Alman askerlerinin görev süresi 2012 yılının Şubat ayına kadar uzatılacak, ancak güvenlik durumu el verdiği takdirde ilk askerler de bu yılın sonunda Afganistan’dan çekilmeye başlayacak. Afganistan’da 4 bin 860 Alman askeri görev yapıyor.
Hollanda Afganistan’a yeniden asker gönderecek
Öte yandan Hollanda, yaklaşık altı ay önce askerlerinin çoğunu geri çektiği Afganistan’a yeniden asker gönderecek. Parlamentonun onayladığı hükümet kararına göre, Hollandalı askerler sadece eğitim faaliyetlerinde bulunacak ve cephede görev yapmayacak. Karar doğrultusunda 545 Hollandalı asker Afganistan’ın Kunduz bölgesinde asker ve polislerin eğitiminde görev alacak, ülkede hukuk sisteminin güçlendirilmesi çalışmalarına yardımcı olacak.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Bülteni, 31 Ocak 2011
İletişim: www.kureselbak.org, kureselbak@gmail.com; 00905362196341