Alex Callinicos
NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg’e geçen hafta Guardian gazetesi tarafından “30 yıllık kariyerinizde daha tehlikeli bir zaman bilip bilmediği” soruldu. “Bu daha öngörülemez ve daha zor, çünkü aynı anda pek çok zorluk var” diye cevapladı.
“Kuzey Kore’de kitle imha silahlarının çoğalması, teröristler, istikrarsızlık ve daha çok öne çıkan bir Rusya var. Bu daha tehlikeli bir dünyadır.”
Bu 30 yıllık sürede Soğuk Savaşın zirveleri hariç. Örneğin, Ekim 1962’de Amerika ve Rusya Küba üzerinden nükleer savaşın eşiğine geldi.
Ekim 1983’te Rus liderler, Amerika’nın askeri bir tatbikat adı altında kendilerine önleyici bir savaş düzenlemesinden korkuyordu. Onlar ilk kendileri saldırmayı düşündüler. Büyük ihtimalle insanlık tarihindeki en tehlikeli anlardı.
Stoltenberg’in şimdiki değerlendirmesi gerçeğin taraflı bir karışımı ve kendi çıkarlarına dayalı bir değerlendirmedir. Birkaç yıl öncesine kadar, Amerika Kore yarımadasında nükleer silahların tekeli durumundaydı.
Kuzey Kore liderliği bu tekele meydan okuma nedeni konusunda oldukça açık. Bu, görünüşe göre onları kıtalararası termo-nükleer balistik füze geliştirmenin eşiğine getirdi.
İzole edilmiş Stalinist devletin yöneticisi Kim Jong-un, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi’nin kaderini savuşturmak istiyor. Her ikisi de Amerika’nın müdahalesiyle bertaraf edildi ve öldürüldü.
Donald Trump pek çok kez savaş tehditlerinde bulundu. Ama Amerika’nın iyi askerî seçenekleri yok. Kuzey Kore ile savaş Güney Kore’nin başkenti Seul’de asgari düzeyde korkunç bir yıkım oluşturur.
Maksimumda ise dünyanın ilk nükleer değişimine yol açar. Kuşkusuz böylesi bir savaşta Kuzey Kore yok olacaktır. Bu korkunç senaryo iki tarafı da ölçülü olmaya zorluyor.
Ama Stoltenberg ile yapılan röportaja, Rusya ve Belarus’un Batı sınırlarında ortaklaşa yaptıkları askeri tatbikât hâkimdir. Bu NATO üyesi devletlere, örneğin Baltık cumhuriyetlerine en yakın yer. O Estonya’daki bir Britanya birliğini -NATO’nun bir parçası olan, Doğu Avrupa’da konuşlanmış dört savaş kıtası- ziyaret etti.
İlhak
Stoltenberg’in, büyük ihtimalle kısmen NATO hamlelerine bir karşılık olduğu gerçeğini göz ardı ederek, Rusya’nın tatbikatından şikâyet etmesi, Batı’nın Rusya hakkındaki tipik miyopluğunun bir yansımasıdır. Bunları sırasıyla 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’nın Güneydoğu’sunda devam eden müdahalesi izledi.
Daha geniş bir bakış açısıyla, çatışma, Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra, NATO’yu Rusya sınırlarına yakın olarak genişletmek isteyen Amerika’nın kararının sonucudur.
Rusya devlet başkanı Putin için, Ukrayna’nın Avrupa Birliği ile Birlik Anlaşması yapma kararı, Batı’nın Rusya’yı kuşatmasında ciddi bir gelişme olacaktı.
Putin Rus emperyalizminin gücünün ‘yakın çevre’sinde olduğunu iddia etti. Onun hareket tarzı çirkin ve otokratik, ama Amerika’nın Ortadoğu’da yaptıklarından daha kötüsü yok -ve ölü sayısı çok daha düşük-.
Her halükârda, Stoltenberg’in “daha iddialı Rusya” demesi Batı’yı nükleer bir savaşa getirmeye daha yakınlaştırmıyor mu? Bunun niçin olması gerektiğini görmek zor. Amerika ve Rusya arasındaki savaşın temel hesabı, Soğuk Savaş krizleri boyunca, her iki taraf da muhalifleri baskı altında tutmak ve düşünülemez felakette acı vermekti. Bu bugün devam etmektedir.
Dahası, Kore’deki çatışmanın ana karakterleri, savaşın korkunç sonuçları tarafından sınırlanmış bir durumda. Ama sonra Donald Trump var.
Amerika’nın eski ulusal istihbarat müdürü James Clapper geçen ay CNN’de “Hoşnutsuzluk içinde Kim Jong-un hakkında bir şeyler yapmaya karar verdiğinde, aslında onu durdurmak için çok az şey var. Nükleer bir seçeneğin uygulanması yolunda çok az kontrol var, ki bu oldukça korkunç” dedi.
Ama Amerika’nın sadık bir hizmetkârı olarak Stoltenberg, bundan söz etmiyor. Geri kalanlarımız, generallerinin Trump’ı kontrol etmesine güvenmek ile kişilere insanlığı yok etme gücü veren bir sistemden kurtulmak arasında bir seçim yapmak zorundadır.
Bu yazı Marksist org web sitesinde yayınlanmıştır.