27 Ekim 2021 – Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, XIII. Dönem, I. Toplantı – “Alman tarihi ve edebiyatı”

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Temasını ‘Alman Edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin XIII. Dönemine 27 Ekim Çarşamba akşamı düzenlediğimiz toplantı ile başladık. Faruk Sevim bizlere Alman tarihi ve Alman edebiyatı hakkında bilgiler içeren bir sunum yaptı. Ardından bu dönemde okumaya ve satır aralarında savaş ve barışı arayacağımız kitapları belirledik.

MS 56-120 yılları arasında Roma’da yaşamış hatip, avukat, senatör , gümüş çağı tarih yazarlarının en ünlüsü Tacitus, Roma İmparatorluk döneminin ilk yüzyılında gelişen olaylara bir cumhuriyetçi gözüyle bakmış ve çok sayıda kitap kaleme almıştır. Germen kavimlerinin kökenini anlattığı ‘De Origine et Situ Germanorum’ kitabında Germania’yı anlatır. Germania’nın coğrafi sınırlarından söz edip bu bölgede yaşayan halkların neden saf bir ırk olarak kaldıklarını açıklar ve kanunlarından, geleneklerinden bahseder. Tacitus bu eserde anlattığı yerleri görmediğinden eserindeki bilgiler ikincil kaynaklara dayanır ki Sezar, Yaşlı Plinius’un eserlerinin yanı sıra, askerlerden ve tüccarlardan edindiği bilgilere dayanarak eserini oluşturduğu düşünülür. Yüzyıllar boyunca tarihçiler, Germania bölgesinin coğrafyası, yerel gelenekleri, politik organizasyonlar ve çeşitli halkların dini inançları hakkında kitaplarında Tacitus’un malzemelerinden yararlanır.

Eserin ilk bölümü Germania’nın coğrafyasını ve Germanların diğer ırklarla karıştırılmayan ‘saf bir ırk’ olmasından söz eder. Germanların ulusal şarkılarını, ‘Ulysses’ adındaki efsanesini, fiziksel görünüşlerini ve yetiştirdikleri ürünlerden, German yaşam tarzlarından, geleneklerinden savaş anlayışlarından, kullandıkları silahlardan, korkaklık ve yiğitlik anlayışlarından bahseder. Ayrıca Germanların yaşadıkları yerleri, evlilik kurumunu, yeme-içme kültürünü, içkiye ve kumara olan düşkünlüklerini aktarır.

Kitabın ikinci bölümünde ise Suevi, Batavi, Semnones, Chatti, Gotones, Suiones, Aestii, Peucini gibi daha çok German kavimleri hakkında bilgiler vererek bu kavimleri teker teker birbirinden ayıran özelliklerini ele alır. Örneğin Chatti kavmini savaşa düşkün bir kavim olarak anlatırken, Aestii kavminin kehribar yetiştirmede ünlü olduklarından ve Semnones kavminin en eski ve en şanlı Germania kavmi olduğundan bahseder.  Diğer eskiçağ yazarları gibi Tacitus da barbarlar hakkında genelleme yapar.

Eski etnografyanın önemli bir işlevi, kendi toplumuyla bir kontrast sağlamak ve yazarın kendi devletini ve geleneklerini inceleyebileceği başka bir bakış açısı kazandırmaktır. Tacitus, Romalıları, gelecekte Germanların getireceği imparatorluğa yönelik tehdit konusunda uyarmak isterken, asıl amacı, Germania’yı, karşılaştırma yoluyla Roma ahlâkını ve siyasi yaşamı eleştirmek için övmek değil Çağdaş Roma’nın ahlâksızlığına öfke duyması, Germanların yaşam biçimi daha methedici tanımlamalarla idealleştirmesine yol açmaktır. Buna rağmen Germanların sarhoşluğunu, zulmünü ve tembelliklerini de anlatmayı ihmal etmez.

Bu eserde Germanların, Romalıların aksine önemli kararları toplu olarak karar veren siyasi özgürlüğünü vurgular. Krallarının gücü ne mutlak ne de keyfidir. Tacitus geleceğe karşı ciddi bir uyarı da sunar: eğer Germanlar birleşecek olsaydı, Roma onlara karşı koyamayabilir der. Bu kadercilik değil, kuzey sınırında kampanya yürütmekte olan yeni imparator Traianus için bir meydan okumadır. Tacitus, Traianus’u Sezar’ın agresif yayılmacı dış politikasına geri dönmeye çağırmaktadır.

On beşinci yüzyılda tekrar keşfedilmesinin ardından, bazı Almanlar Tacitus’un bu monografisini soylu geçmiş ve ulusal bağımsızlıklarının bir doğrulaması olarak görürler. Reformasyon sırasında, saf Almanlarla yozlaşmış Romalılar arasındaki kontrast, Alman reformcuların ‘Roma’ yolsuzluğunun Hıristiyan Kilisesi’nden temizlemeye çalıştığı dini alana devredilir.

Nazi döneminin propagandacıları, Germanları kadim ve say soy olarak gören Tacitus’un bu eserini, tıpkı Richard Wagner’ın ‘Siegfried’ eseri gibi, Almanların ‘üstün ırk’ anlayışı için kahramanca birer prototipi olarak görür. Enea Silvio Piccolomini’nin ifadesiyle; “Cornelius Tacitus tarafından verilen Almanya’nın tarifi, diğer eskiçağ yazarlarından daha vahşiydi”. İkinci Dünya Savaşı’na bakıldığında, İtalyan Yahudi tarihçisi Arnaldo Momigliano, Germania’nın şimdiye kadar yazılmış en tehlikeli kitaplar arasında olduğuna karar verir. Modern zamanda’da Christopher Krebz’in Germania eseri hakkında yazdığı ‘A Most Dangerous Book: Tacitus’ Germania from the Roman Empire to the Third Reich kitabının da isim kaynağı olur.

Almanya tarihi, Cermenlerin ilk olarak Roma İmparatorluğu döneminde devlet kurmalarıyla başlar, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu dönemiyle 1806 yılına kadar devam eder. Bu dönemde ulaştığı en geniş sınırlar günümüzdeki Almanya, Avusturya, Slovenya, İsviçre, Çek Cumhuriyeti, Polonya’nın batısı, Hollanda, doğu Fransa ve kuzey İtalya’yı kapsamaktadır.

Bu dönemden sonra sırasıyla Alman Konfederasyonu (1815–1866), Alman İmparatorluğu (1871–1918), Weimar Cumhuriyeti (1919–1933) ve Üçüncü İmparatorluk (1933–1945) kurulur. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya Batı Almanya ve Doğu Almanya olarak ikiye ayrılırsa da 1990 yılında birleşerek günümüzdeki Almanya Federal Cumhuriyeti’ni oluşturur.

Cermen Kabilelerinin devletleşmesi MÖ 100–MS 500 arasında tarihlenir. Cermenler Romalılarla ilk defa MÖ. 1.yüzyılda karşılaşırlar, Romalılar Cermenleri (Tötonlar) yener ve Cermenler bir süre Romalıların baskıcı yönetimi altında yaşar. Romalılar için Cermenler barbar bir kavimdir. Cermen kabileleri toprakta özel mülkiyetin, kabile yönetimlerinde hanedanlıkların olmadığı, iç ve dış ilişkilerinde özgür topluluklardır. Romalılar, MS.9 yılında Cermenler tarafından Teutoburg ormanında yenilir, Ren nehrinin kıyısına çekilir ve bir daha büyük savaş yapmazlar.

MS.3.yüzyıl’da Karadeniz’den Baltık Denizi’ne kadar uzanan Doğu Gotları İmparatorluğu, ilk Cermen İmparatorluğudur. Doğu Gotlar Hristiyanlaşırlar ve İncil’i Gotça’ya çevrilir.Doğu Got İmparatorluğu, 375 yılında Hunlar tarafından yıkılır, Kavimler  Göçü başlar, Cermen halkları (Doğu ve Batı Gotlar, Franklar, Vandallar, Lombartlar) Batı Roma İmparatorluğunu yıkar, İspanya, İtalya ve Kuzey Afrika’yı fethedip imparatorluklar kurarlar. Diğer Cermen halkları (Saksonlar, Jütler, Angluslar) İngiltere’yi işgal eder. 378 Yılında Cermenlerin bir kolu olan Vizigotlar Roma’yı işgal eder. Sonrasındaki 100 yıl boyunca Batı Roma ile  Cermen devletleri bir savaş, bir barış ortamında yaşar.

Ostrogotlar 476 yılında Batı Roma İmparatorluğunu yıkar, Vizigotlar İspanya’yı işgal eder. Hunların 450’lerden itibaren yenilmesi ile Almanya toprakları yeniden Cermen kabilelerin egemenliğine girer.

Kavimler göçü sırasında, Cermenlerde, ilk edebiyat eserleri, kahramanlık destanları sözlü olarak oluşmaya başlar.

350 Yılından itibaren Hunların baskısı ile bir diğer Cermen halk olan Franklar Galya’ya (bugünkü Fransa) yerleşmeye başlar ki Gotların İtalya’yı istila etmesine paralel olarak Franklar da Galya’dan Romalıları çıkartır. Cermenlerin bir kolu olan Franklar MS 481’de bugünkü Fransa ve Almanya toprakları üzerinde devlet kurar. Franklar arasında Hristiyanlık  yayılır. Üç yüz yıl boyunca Fransa ve Almanya topraklarına Frankların Merovenj hanedanı hükmeder. Daha sonra iktidara gelen Karolenj hanedanı 732’de Emevilere karşı Puvatya savaşını kazanır ve Avrupa’ya yapılan Müslüman akınlarını önler.

Frank toprakları üzerinde düşünsel ve kültürel merkezler olarak görülecek ilk mekanlar manastırlar ortaya çıkmaya başlar. Ses düşmesi sayesinde, dil evrilir ve  MS.750-1050 arasında Eski Yüksek Almanca oluşur. Batı Cermen dillerinden olup Almancanın bilinen en eski biçimidir. Cermen dilleri, Hint-Avrupa dil ailesine bağlı bir alt ailedir. Batı, doğu ve kuzey olmak üzere üç alt kola sahiptir; Almanca, Felemenkçe, İngilizce gibi diller batı koluna, İskandinav dilleri kuzey koluna, Gotça gibi diller ise günümüzde ölü olan doğu koluna aittir.Tüm Cermen dilleri Proto Cermence adlı proto dilden türemiştir. Eski Yüksek Almanca tek bir dil olmayıp birçok lehçeleri bulunmaktadır.

Papa tarafından 25 Aralık 800 tarihinde Roma’da Aziz Petrus Bazilikası’nda taç giydirilerek Karl I. der Große (Şarlman) Kutsal Roma İmparatoru olur ve kurduğu devlet de Batı Roma İmparatorluğu’nun varisi sayılır. İmparatorluğu Roma’dan Kuzey ve Baltık denizine, Elbe’den Pireneler’e kadar uzanır. İlk defa Cermen halkları bir devlet altında birleşir.

Büyük Karl’ın uzun süren iktidarı zamanında birçok reform gerçekleştirilir; para, yönetim, hukuk değişikliği, yeni okulların kurulumu gibi. Almanca dilinde ilk yazılı eserler oluşur. Rahip Otfrid von Weissenburg, adıyla bilinen ilk Alman yazar olarak 863-871 yılları arasında The Book of Gospels adlı şiir kitabını yazar. Anonim bir destan olan The Savior (yaklaşık 820-840), İsa’yı bir Sakson lideri olarak resmeder.

843Yılındaki Verdün anlaşması ile Frank krallığı bölünür; Almanya (Doğu Frank Krallığı) ve Fransa (Batı Frank Krallığı) artık tarihsel olarak ayrı ayrı gelişecektir.

843 – 962 Yılları arasında Alman Krallığı olarak devam eden devlet, Alman kralı I.Otto’nun Saksonya, Bavyera, Suabiya, Türingiya, Loren ve Franconia düklerini bir çatı altında toplaması ile genişler. 962 Yılında  papalık Alman Kralına Kutsal Roma İmparatoru unvanını verdi. Doğudaki en güçlü imparatorluk olan Doğu Roma İmparatorluğu Cermen ve Latin halkları ile ilişkili görülmediğinden  Alman Krallığının İmparatorluk olmasını Papalık tarafından desteklenir. Kutsal Roma İmparatorluğunda hükümdar seçimini yerel güçlü prensler arasında gerçekleşir. 1150 Yılında Friedrich Barbarossa, imparator olur, Haçlı seferleri devam eder,  seferler imparatorluğu zenginleştirir ve İmparatorluk Sicilya’ya kadar yayılır.

Edebiyatta Birinci Altın Çağ 1150-1250 yılları arasında yaşanır ki bu Alman Destanlarından oluşur. En ünlüsü 12 bin dizelik Nibelungların Şarkıları/destanı’dır. 1200’Lü yıllarda Orta Yüksek Almanca ile yazılan eserler gelişim gösterir. Kahramanlar ve gerçekleri anlatan Romans (Romance), bu dönemdeki başka bir ana edebi yazın biçimidir. Antik edebiyatın başyapıtları olarak sayılan önemli romanslar Eschenbach’in Parzival’i (1200 1210), Strassburg’un Tristan ve Izolde’si (13. yüzyıl başları) en önemli eserlerdir. Eski Alman Edebiyatı dönemine damgasını vuran bir başka şey de Şövalye Edebiyatı’dır. Minnesanglar onların elinden çıkmıştır.

Alman tarihinde yerel prensliklerin güçlenmesi ve Protestanlığın yayılması 1250 – 1600’e kadarki dönemi içine alır. Alman şehirlerinde ticaret hacmi artar, büyüme ve zenginlik başlar, Hansa Birliği kurulur. Hansa, Ortaçağ’da, önce 13. yüzyılda Alman liman şehirleri Hamburg ve Lübeck tarafında kurulan daha sonra iki yüz kadar şehir ve kasabanın katılması ile ortaya çıkan ticari birliğin adıdır. 1241 tarihinden 1699 yılına kadar varlığını korur.

1356’da yayınlanan ‘Altın Ferman’ ile imparatorla toprak sahibi prenslerin ilişkileri yeniden düzenlenerek imparatorun 7 prens tarafından seçileceği usulü resmi olarak kabul edilir ki bu da Almanya’da yerel prensliklere güç katar.

1517 Yılında Martin Luther reformları başlatır.  1525’de Hohenzollern hanedanlığı Brandenburg’da (Prusya Düklüğünde) iktidar olur. 1525 yılında Almanya’da Avrupa tarihinin dönüm noktalarından biri olarak görülen Köylü Savaşları başlar; Feodalizm sona ermiş yeni ekonomik dönem olarak ticari ve zirai  kapitalizm (merkantilizm ve fizyokrasi) dönemi başlamıştır ki ardından sanayi kapitalizmi gelecektir.

1546 yılında Almanya’da imparator ve Protestan prensler arasında ilk mezhep savaşı yaşanır. 1555 Yılında Augsburg Din Barışı metni imzalanarak Protestan prensler tanınır, Habsburg hanedanlığı zayıflar, Reformasyon döneminin bir sonucu olarak Almanya siyasî açıdan zayıflar.

Almanya’da hümanizm ve reform dönemi, 14-16.yüzyıllar arasında, 1350 yılında üniversitelerin kurulmasıyla Bohemya’da başlar. Bu dönemin en bilinen eseri, Johannes von Tepl (Johannes von Salz olarak da bilinir) tarafından yazılan ve ölümle vasat bir çiftçi arasındaki diyaloğu anlatan Bohemyalı Çiftçi’dir (1400). Hümanizm, doruk noktasına 1480’den 1530’a kadar olan dönemde ulaşır. İnsanlık için yeni idealler arayışı içinde hümanistler Eski Yunan’ın tarih ve felsefesini keşfe çıkarlar. Eserlerinin çoğunu Almancadan çok Latince yazarlar. En ünlü Alman hümanistleri, Johannes Reuchlin (1455-1522) ve Martin Luther’in başyardımcısı Philipp Melanchton (1497-1560)’dur. Melanchton, Rönesans döneminin eğitim olanaklarından yararlanarak kendini yetiştirmiş bir Yunanca profesörüdür ve Luther’in fikirlerinin derlenip sistematize edilmesinde önemli rol oynar. Luther, 1534’te İncil’i Almancaya çevirir. İncil, Alman dilinin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Ancak mezhep savaşları kültürel gelişmeleri sekteye uğratacaktır.

1618 Yılında mezhepler arasında Otuzyıl Savaşları başlar. Başlangıçta imparatorun birlikleri, Protestan prenslere karşı zafer kazanırsa da 1630 yılında İsveç savaşa katılır, 1635 yılında Katolik Fransa, Protestan İsveç’in yanında Katolik imparatora karşı savaşa katılır, Prusya, imparatoru destekler.

1648 yılında Otuzyıl Savaşları Vestfalya Anlaşması ile sona erer. Anlaşma sonunda prenslikler mezhep seçme özgürlüğünü kazanırlar. Otuzyıl Savaşları Almanya’nın nüfusunun 17 milyondan 8 milyona düşmesiyle sonuçlanmıştır.

17.yy’da Alman Edebiyatı barok edebiyattan etkilenir. Barok edebiyatı için örnek gösterilen Hans Jakob’un yazdığı Simplicissimus (1668) isimli roman çok canlı ve gerçekçidir. Alman nüfusunun üçte birinin öldüğü Otuzyıl Savaşları’ndaki acıyı resmeder.

1713 Yılında Berlin merkezli Prusya Krallığı kurulur. 1756’da küresel çapta gerçekleşen ilk savaş olan Yediyıl Savaşları başlar. Prusya ve İngiltere; Avusturya, Rusya, Fransa ve İsveç’e karşı savaşır. 1759 Yılında Kunersdorf mağlubiyetinden sonra Prusya devletinde kriz başlar, sonrasında barış anlaşması imzalanır. İngiltere ise Fransa’ya karşı deniz hakimiyetini sağlar.Polonya; Prusya, Rusya ve Avusturya arasında bölüşülür. Prusya ve Avusturya arasında Bavyera Veraset Savaşları olur.

1789’da Fransız Devrimi başlar. Devrimci Fransa’ya karşı, Avusturya ve Prusya’nın birleşik cephe oluşturdukları ilk savaş başlar. İngiltere, Hollanda ve İspanya, Avusturya ve Prusya’yı devrimci Fransa’ya karşı destekler.  Goethe 1792 yılında Fransızlara karşı yapılan Koalisyon Savaşları’na katılır. Kutsal Roma İmparatorluğu  1806’da Napolyon Savaşları sonunda yıkılır, Avusturya İmparatorluğu devam eder. Alman prenslikleri bağımsızlıklarını ilan ederler.

Fransız Devrimi’nin etkisiyle Alman Edebiyatında İkinci Altın Çağ 18.yüzyıl ile başlar. 1749 Yılında Aydınlanma Çağının önde gelen temsilcilerinden Lessing’in ‘Hür Düşünceli’ adlı eseri sahneye koyulur, en bilinen oyunu Bilge Nathan’da (1779) dinsel tolerans tartışmaya açılır.  Mozart (1756-1791) ve  Beethoven (1770-1827) gibi besteciler, Kant (1724-1804) ve Hegel (1770-1831) gibi filozoflar ortaya çıkar. 1773 yılında Goethe ‘Faust’u, 1774 yılında ‘Werther’i yazar.

1786’da Schiller’in ‘Haydutlar’ adlı eseri sahneye konulur. Kant  1788 yılında Pratik Aklın Eleştirisi’ni, 1790 yılında Yargı Gücünün Eleştirisi’ni yayınlar. 1795 yılında Schiller ‘İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar’ adlı eserini yazar ve bununla Alman klasik döneminin programını formülleştirir.

Romantizm akımının öncülerinden, ‘Novalis’ takma adıyla yazan  Hardenberg’in şiirleri yayınlanır. Klasik çağın ve romantizmin en önemli temsilcilerinden Friedrich Hölderlin’in şiirleri 1801’de yayınlanır.

1808’de Kleist Amazonların kraliçesi Penthesilea ile Antik Yunan’ın en cesur savaşçısı Archilles’in arasındaki aşk hikâyesini anlattığı Penthesilea’yı yayınlar. Homburg’lu Prens Friedrich (1810) dramının kahramanı askeri emirlere uymayı reddederek idama mahkûm edilen bir prensin hikâyesidir.

Avrupa’da Monarşik-aristokratik çerçevede düzeni yeniden sağlamak için 1815’te Viyana Kongresi toplanır. Avusturya’nın yönetiminde Alman Konfederasyonu kurulur. Avusturyalı Muhafazakâr prens Metternich başbakan olur. Almanya’da baskıcı bir dönem başlar.

Bu dönem Alman milliyetçiliğinin geliştiği, Yahudi, Fransız düşmanlığının arttığı bir dönemdir. Hitler’den önce ilk kitap yakma eylemleri bu yıllarda yapılır. Alman birliğine, Alman devletinin kurulmasına karşı olduğu düşünülen yazarların kitapları yakılır.

Birçok Alman, özellikle de genç aydınlar, Fransız İhtilali ve milliyetçilik akımının etkisiyle daha fazla hak ve özgürlük ister. Alman aydınları, özellikle Fransa’da yerleşen devrimler çerçevesinde Avrupa’da meydana gelen yenilikleri kendi yurtlarında uygulamak isterler, ama milliyetçilik daha baskın çıkar.

1830 Yılında Fransa’da başlayan devrim dalgası Almanya’ya da sıçrar, çeşitli eylemler meydana gelir. Alman toplumu o dönem büyük ölçüde köylü bir toplumdur ve soylulara ve toprak beylerine karşı yürütülen bir isyan olarak gelişir. Devrimci dalga geri çekilince, Metternich’in yönlendiriciliğinde baskı dönemi 1848 devrimine kadar devam eder.

1848 Devrimleri İtalya’dan başlar, Paris’te doruğa çıkar ve bütün Avrupayı sarar. 1848 Devrimleri (22-24 Şubat Paris, 11-13 Mart Viyana, 17-18 Mart Berlin), Katolik Avusturya’ya, başarılı sonuçları olan bir ayaklanmayla (Viyana Ayaklanması) gelir. Metternich hükümeti düşer. Münih başkentli Bavyera Krallığı sarsılır, kral I. Ludwig tahtını oğluna bırakarak çekilir.

Devrimler Protestan kuzeyi de altüst eder. Berlin ayaklanmalarında, çoğu işçi 300’den fazla insan ölür, olaylar büyür ve kral bütün talepleri yerine getirmek zorunda kalır. Prusya için kurucu meclis toplanır, parlamento seçimlerinin yapılması, bir anayasa hazırlanması ve basın özgürlüğü kabul edilir.

Konfederasyon devletlerinin hemen hemen hepsinde ayaklanmalar patlak verir. Mayıs 1948’de hemen hemen ordunun tamamı isyan durumuna girer. Ayaklanan askerler garnizonları basarlar, resmi binaları ele geçirirler, komutanların evlerini yakıp yıkarlar. Subayları kaçan ordu birlikleri dağılır, asker grupları kaleleri ve kentleri zapt eder. 1848 Mayıs sonundan başlayarak halk kitleleri de harekete geçer. Ancak Prusya merkezli birleşik ordular karşısında bütün eyaletler birer birer yenilgiye uğrar. Büyük kıyımlar yapılır, yüzbinlerce insan öldürülür ve hapse atılır. Binlerce Alman ülkeden kaçar, Paris’te Alman politik göçmenler en büyük yabancı grubu oluşturur.

Osmanlı İmparatorluğu’na da o dönem çok sayıda devrim mültecisi gelir, bir kısmı din değiştirip orduda üst düzey görevlerde bulunurlar.  Sonuçta, 1848 devrimlerinden monarşi güçlenerek çıkar. Avusturya’da Habsburg, Prusya’da Hohenzollern sülaleleri iktidarlarını korurlar.

19.yy’da Alman Edebiyatına romantizmin damgasını vurur. Temsilcisi olan yazarlar, özellikle Tieck ve Hoffmann bilinçsizlik dünyasını irdelerler. Bu iki yazar, 1800’lerin sonunda ortaya çıkan modern psikoanalizin kurucusu Avusturyalı Sigmund Freud’un öncelleri olarak kabul edilirler. Eserleri 1815-1820 arasında yayınlanır.Bu dönemin en tanınan yazarı ve şairi Heinrich Heine’dir. Heinrich Heine 1831’de Almanya’yı terk eder. Yaşamının çoğunu Paris’te geçirir. Heine, Almanya’yı Almanya: Bir Kış Masalı (1844) gibi genişçe okunan ve tercüme edilen çalışmalarında şiddetle eleştirir. Bir klasik olan Friedrich Von Schiller’in 1805’te yazdığı Wilhelm Tell yasaklanır.

Marks ve Engels 1848’de Komünist Manifestoyu yayınlar.

Gerçekçilik akımı yayılır. Gerçekçilik (Realizm), günlük yaşamı inanılır kişiler ve her zamanki olaylar aracılığıyla olduğu gibi resmetmeyi amaçlar. Avrupa’nın diğer yerlerinde gerçekçilik özellikle kent toplumlarının gerilim ve çelişkilerini yakalamayı hedeflerken Alman Gerçekçiliği geniş ölçüde kırsal ve bölgesel kalır. Gerçekçiler, Adalbert Stifter’in bilim adamı olmayı hedefleyen bir gencin hikâyesi olan Hint Yazı (1857) gibi romanlarla Bildungsroman’a (Oluşum romanı) dönüşerek devam eder. Oluşum romanının gelişim romanından temel farkı, kahramanının içinde yaşadığı toplumla bütünleşmesini, olgunluğa ve uyuma erişmesini anlatmasıdır, sonu hep olumlu biter.  Bir diğer gerçekçi Bildungsromanı Gottfried Keller’in İsviçreli bir ressamın mücadelesi ve gelişimini anlatan Yeşil Henry’dir (1854-1855). Bu dönemin tipik güçlü bölgeciliğine, yerelciliğine atıfla, Stifler ve Keller’in romanları sırasıyla Avusturya ve İsviçre köylerinde geçer.

1871–1918 Yılları arasında Alman İmparatorluğunun kurulur. 1867 yılında başbakan olan Bismarck Birleşik Almanya için çalışmalara başlar. Bilinen Almanya, 18 Ocak 1871’de Prusya’nın Fransa’yı yenmesi sonucu imzalanan Versay Antlaşması sonrasında kurulur. Fransa Almanya’yı I.Dünya Savaşı’nda yenince 1919’da Versay’da barış antlaşması imzalanır. Almanya Fransa’yı II. Dünya Savaşı’nda işgal edince 1941’de yine Versay’da başka bir anlaşma imzalanacaktır.

Yeni İmparatorluğu Hohenzollern Hanedanı yönetir, Berlin başkent olur ve Avusturya’yı toprakları dışında bırakır.

1.Dünya Savaşı’nı Almanya’nın içinde olduğu İttifak Devletleri kaybeder, Kasım 1918’de, Alman Devrimi patlak verir, II. Wilhelm ve tüm prensler tahttaki tüm haklarından vazgeçerler, Cumhuriyet ilan edilir. Almanya’nın savaş hali Haziran 1919’da imzalanan Versay Antlaşması ile sona erer. Alman Devrimi aralıklarla 1922’ye kadar devam eder.

Weimar Cumhuriyeti ise Almanya’nın  1918–1933 yılları arasındaki dönemdir. Alman Devriminin ilk kazanımı cumhuriyetin ilan edilmesi olur. 11 Ağustos 1919’da Friedrich Ebert devlet başkanı olarak hükûmeti kurar. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht 1918 yılında Almanya Komünist Partisi’ni kurar. Devrim döneminde 15 Ocak 1919’da öldürülürler, ama devrimci durum devam eder. Yine de Almanya’da demokrasiyi yerleştirme süreci devam eder. Bütün partiler arasında yoğun anlaşmazlıklar baş gösterir. 1929 Yılında A.B.D.’de başlayan Ekonomik Bunalım/Büyük Buhran Almanya’yı çok etkiler. Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi 1932’deki seçimlerde en çok oyu alır. Çoğunluk sağlanamaz ama diğer partiler anlaşamayınca hükümeti Hitler kurar. 1933 Yılı itibarı ile Nasyonal Sosyalist hükümetin politik düzenlemeleri, ‘demokratik’ sistemin mekanizmalarını tahrip eder.  1933 Yılı Weimar Cumhuriyeti döneminin sonu olarak kabul edilir.

Alman Edebiyatı’nda 1872’den itibaren Nietsche’nin eserleri yayınlanmaya başlar. Edebiyatta Natüralizm akımı yayılır. Gerhart Hauptman’ın Dokumacılar (1893) romanı bu dönemdeki Natüralist dramın en iyi yapıtıdır. Ancak Hauptman Nazilerle işbirliği yapmıştır. 1895’te gerçekçi akımın yazarlarından Theodore Fontane’in Effy Briest isimli eseri yayınlanır. Thomas Mann’ın ilk sosyal romanlarından Buddenbrooks (1901), tüccar bir ailenin yaşamını anlatmasıyla tamamen gerçekçidir. Mann’ın Bildingsromanı Büyülü Dağ (1924) eseri daha felsefidir ve hem empresyonist hem de sembolist olarak tanımlanabilir. Kitapta, tüberküloz senatoryumundaki hastalar, 1900’lerin başlarındaki Avrupa toplumunun çatışan tavır ve politik inançlarını sembolize eder. Empresyonist Rainer Maria Rilke’nin şiirleri yayınlanır. Hermann Hesse’nin 1915 yılında Knulp isimli eseri yayınlanır. Arthur Schnitzler’in Rüya Hikayesi (1926) cinsel kıskançlığı anlattığı gibi, insani hislerin psikolojisini keşfe çıkar, empresyonizme örnektir.  Büyük ekspresyonist yazar Franz Kafka’nın Duruşma (1925) romanında bir adam, gizemli bir mahkeme tarafından tutuklanır, suçlanır ve idam edilir. Hans Fallada 1932’de Küçük Adam Ne Oldu Sana adlı eserini yayınlar.

Almanya’da 1933 ile 1945 arası Hitler ve Nazizm Dönemi olarak bilinir. 27 Şubat 1933’te Reichstag ateşe verilir. Bazı temel demokratik haklar hızla geri alınır, Nazi Partisi diktatörlüğü kurulur, Yahudilere, komünistlere, çingenelere karşı soykırım başlar ki ardından 1939 yılında II.Dünya Savaşı başlar.

Nazi rejimi döneminde edebiyatın en iyi örneklerinin başında Bertolt Brecht’in özellikle 1940’larda yazdığı oyunları örnek gösterilebilir. Bunların içinde Otuz Yıl Savaşları’nın tarihi kaydı niteliğindeki Cesaret Ana ve Çocukları (1941) ve İtalyan astronom Galileo ile onun bilimsel teorilerini dini temelde suçlayan Roma Katolik kilisesi arasındaki mücadeleyi anlatan Galileo’nun Yaşamı (1943) vardır. Stefan Zweig’in ünlü eseri Satranç, intiharından hemen önce 1942’de Brezilya’da yayınlanır.

Savaş, on milyona yakın sivil ve asker Alman’ın ölümü ile sonuçlanır. Almanya ve Berlin savaşı kazanan dört büyük devlet tarafından dört işgal bölgesine ayrılır. Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa işgal bölgelerini birleştirerek 23 Mayıs 1949’da Federal Almanya Cumhuriyeti’ni kurarlar. 7 Ekim 1949’da ise Sovyetler Birliği, kendi işgal bölgesinde Almanya Demokratik Cumhuriyetini kurar. Dolayısıyla 1945-1990 yılları Bölünme ve Birleşme Dönemi olarak gösterilir.  

Federal (Batı) Almanya’da liberal parlamenter sistem kurulur. Sosyal Devlet anlayışına geçilerek 1950 yılından itibaren ekonomisi devlet desteği ile hızla gelişir. Sosyalist Alman Cumhuriyeti ( Doğu) ise Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirir, ekonomi sosyalist modele, Sovyet sistemine dayandırılır. 1961 Yılında Berlin Duvarı inşa edilir, duvar, Soğuk Savaş’ın simgesi haline gelir, 1989’un yazında, yıkılmasıyla iki ülke birleşir ve Berlin başkent ilan edilir.

Savaş Sonrası Alman Edebiyatı 1945-1990 yılları arasında gelişir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Alman Edebiyatı ana olarak savaşla yerle bir edilen Almanya’nın psikolojik travmalarla dolu yaşamı ile ilgilenir. Dönemin en önde gelen Alman yazarları Heinrich Böll ve Günter Grass’tır. Böll, en ünlü romanı Katharina Blum’un Kayıp Onuru’nda (1974) toplumda itibarını kaybetmiş kadınları anlatır. Grass en önemli yapıtı, Teneke Trampet (1959), Kedi ve Fare (1961) ve Köpek Yılları (1963)’ndan oluşan Danzig üçlemesinde; şimdiki adı Gdansk olan Alman-Leh şehrindeki savaş sonrası zenginlik ve Nazi iktidarının eleştirisi anlatılır.

Savaş sonrası drama yazarlarının en önemlileri, İsviçreli Friedrich Durrenmatt ve Max Frisch ile Avusturyalı Thomas Bernhard ve Peter Handke’dir.  Kadın yazarlar Anna Seghers 1949’da Ölüler Genç Kalır isimli eserini, Hanna Arendt 1951’de Şiddet Üzerine isimli eserini, Avusturyalı  Ingeborg Bachmann 1971’de Malina isimli eserini yayınlar.

Doğu Alman edebiyatı Batı’dakinden farklı gelişir. Doğu Salman yazarları genelde sosyalist bakış açısına sahiptir ve Batı’nın değerlerini eleştirirler. Christa Wolf, romanı Cassandra’da (1983) savaştan bitap olmuş şehri Doğu Almanya’ya benzeterek Troya’nın düşüşünü yeniden anlatır. 1959 Yılında Doğu Almanya’dan Batı Almanya’ya geçen Uwe Johnson, politik olarak bölünmüş Almanya’nın yorgunluklarına işaret eder, Jakop Hakkındaki Dedikodular’da (1959) Sovyet ajanları ile işbirliği yapmayı reddeden bir adamın öldürülmesini konu eder.

1989 Yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla Sosyalist Alman Cumhuriyeti’nin sistemi çöker. 1990 Yılında Doğu ve Batı Almanya tekrar birleşir. Birleşmeden sonra Hilbig, Loest, Maron ve Christa Wolf gibi eski Doğu Alman yazarları otobiyografiler, romanlar ve denemelerle geçmişleriyle hesaplaşma içine girdiler.  Maron’un Küllerin Uçuşması (1981) romanında bir güç santralinin çevreyi kirlettiğini keşfettikten sonra bir gazetecinin yüz yüze kaldığı ahlaki açmaz konu edilir. Romanya’nın Almanca konuşan azınlığından Herta Müller Komünist rejimdeki yaşamı romanları Yeşil Eriklerin Ülkesi (1994) ve Randevu’da (1997) anlatır. Christoph Hein’ın romanları Tango Dansçısı (1989) ve Willenbrock (2000) kendilerini bir kâbusun içinde bulan normal insanları kaleme alır.

Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesinin XIII. Döneminde 18.yüzyıldan başlayarak günümüze kadar gelen  16 yazarın 15 eserlerini okuyup irdelemeye çalışacağız.

Barışla kalın.

AtölyeBAK

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.