‘Postkolonyal Dönem Edebiyatında Savaş ve Barış’ temalı XV. Dönemine giren Atölyenin 27 Mart 2024 tarihli onuncu oturumunda Aliye Zorlu bizlere Çin’in sosyolojik yapısı ve kültürü hakkında bilgi verdi. Yazar Yan Lianke’nin (1958) hayatı, edebi kişiliği, kitaplarında yaygın olarak işlenen temalar hakkında kısa bir açıklama yaptı. Atölye’nin konusu olan Günler Aylar Yıllar (2002) kitabının içeriğini genel hatlarıyla hatırlattı. Daha sonra, kitabı Atölye katılımcılarının tartışmasına açtık.
Çin
Çin tarihi yazılı kaynaklarda 3500 yıldan daha geriye uzanır. Yazılı tarih MÖ 1500 lerde başlar. Dünyanın en eski medeniyetlerinden biridir. Tarihçilere göre Henan Eyaletindeki Sarı nehrin ortasında doğmuştur. Yaşam, tarımsal üretime dayanır, kuzeyde darı, güneyde pirinç ekilir. 1990’lı yıllardan itibaren kuruma eğilimi gösteren Sarı Irmak ülkenin ikinci, dünyanın altıncı uzun nehridir.
Çin’de ilk hanedanlık MÖ 2100 yıllarına dayanır; Shang (Xia) Hanedanı, Zhou Hanedanı, Qin Hanedanı, Han Hanedanı ilklerdir. MÖ 700’lü yıllarda bölünmeler başlar. Prenslikler oluşur. Demir kullanımı yaygınlaşır. Klasik Çin edebiyatı, edebi dil, Konfüçyüsçülük ve Taoizm gibi akımlar MÖ. 5. yüzyıldan itibaren ortaya çıkar. Batıda yer alan Qin Hanedanlığı küçük prenslikleri fethederek birleştirir ve Qui Hanedanlığı kurulur. Çin Seddi’nin inşası (MÖ 200) ve yazı sisteminin oluşturulması Qui Hanedanlığı dönemindedir. Daha sonra Han Hanedanlığı, Jin Hanedanlığı, Kuzey- Güney Hanedanları dönemleri yaşanır. Sui Hanedanı 400 yıllık bölünmüşlüğe son vermesine rağmen saltanatı 29 yıl gibi kısa sürer, ardından Tang ve Song Hanedanlığı dönemleri gelir.
13. Yüzyılın başında Cengiz Han/ Moğollar kuzeyi ve güneyi ele geçirip Yuan Hanedanlığını kurarlar ve Çinlileşirler. Bu hanedanlığı yıkan Ming Hanedanlığı olur. Bu döneme Çin’in altın çağı denir; deniz ticareti gelişir, Japonya’nın Kore üstünden tehditleri başlar, Kore’ye yardım ederken ekonomisi ve askeri yapısı zayıflar. Bu dönemde Çin’in nüfusu 150 milyon kişidir (dünya nüfusu 500 milyon).
15. ve 16. Yüzyıllarda yapılan coğrafi keşifler, Ümit Burnu’nu ve Uzak Doğu yollarını açar. 1600’lü yıllarda bölgedeki sömürgeciliğin ilk adımı olarak İngilizler tarafından Doğu Hindistan Kumpanyası kurulur, Hindistan’dan mallarını istifleyebilecekleri depo talebinde bulunarak adımlarını atmış olurlar. Böylelikle, bu ticari üsler aracılığıyla bölgedeki Portekiz üstünlüğü kırılır ve bir süre sonra Çin ile yoğun ticari ilişkiler başlar.
O dönemde Çin’de hüküm süren Mançu Hanedanlığı’nın Batıyı kendine denk görmeyen dışa kapalı bir yönetim şekli vardır. 1690’dan 1748’e kadar yılda 3- 4 gemi olan ticaret hacmi, ancak 9 – 10 gemiye kadar çıkar. Bu sırada ticari ilişkileri düzenleyen loncalar oluşur. Bunlardan Cohong Tüccarları, hanedanlığın dış dünyayla ilişkisini güçlendirdiği ve geliştirdiği için önemi artan bir lonca olur.
Başlangıçta geleneksel olarak ipek, tekstil, porselen önemli ihraç ürünleriyken, çayın önemi artmaya başlar. İzleyen birkaç yıl sonra en önemli ürün haline gelir. Batıdan pamuk ithalatı başlar. Yasal ticaretin dışında opium (afyon) İngilizlerin dış ticaret açığını kapatacak bir ürün, stratejik bir ürün olarak resmi olmayan yollardan Çin’e sokulur. 1620’li yıllarda Tayvan adası civarında, tütünle karıştırılarak kullanılmaya başlanır, Doğu Hindistan Kumpanyası, bulunduğu Bengal’den Çin’e yavaş yavaş yayılır, liman görevlilerinin işbirliğiyle her türlü sınırlama delinir.
Bu dönemde İngilizler Mançu Hanedanına heyet gönderirler, ilişki kurma istekleri resmi boyuta ulaşır. Çin İmparatoruyla dostane ilişkiler kurulması, İngiliz Büyükelçisinin Pekin’de daimi ticaret tesisi kurması, Çin kıyılarında 3 limanın daha İngiliz ticaretine açılması, alınan harçların azaltılması, kaldırılması, dondurulması, iki yeni adanın daha İngilizlere depo olarak kullandırılması istenir.
Hanedanın tüm bu taleplere karşılık istediği ise ‘üstünlük nişanesi’ olarak imparatorun önünde secdeye varılarak ‘Kotow’ selamı verilmesidir. Ancak İngilizler yere kapanmak istemezler, bir sonraki görüşmede verdikleri selam da Mançu Hanedanını tatmin etmeyince bir intikam gibi, yasal olmayan yollarla afyon ticaretinin artırılmasının önü açılır. Böylelikle İngiltere, Mançu Hanedanını boyun eğdirmek amacıyla Çinlileri afyon ile uyuşturma yolunu seçer.
Yıllık afyon girişi 40.000 sandığa kadar çıkar. Yönetim açıklar: “İngilizler, kendi ülkesinde yapacak bir şey bulamadığından başka ülkeleri köleleştirmenin arayışı içindedir ve o ülkenin insanlarını takatten düşürüp ahlaklarını bozmaktadır.”
Avrupa’ya giden gemilere Kraliçe Viktorya’ya iletilmek üzere mektuplar yazılır, İngiliz şirketinin afyon ticaretinden vazgeçirilmesi istenir, ancak kraliçe Viktorya, gelir getirici ticaretten vaz geçmediği gibi savaş hazırlıklarına başlar. Çin temsilcisi bu hazırlıkları fark etmiş olsa da küçük bir gözdağı olarak niteleyip önemsemez. Çin, İngilizlerin afyon sandıklarını imha edince adı ‘Afyon Savaşları’ olarak tarihe geçen 1839 ile 1842 yılları arasında sürecek savaşların birincisi patlak verir. Bu savaş Çin’in İngiliz boyunduruğuna girişinin ana unsuru olacaktır.
1840 yılına gelindiğinde Çin hükümeti tarafından İngiliz Krallığı adına savaş ilan edilir. İngiliz askerleri Yangtze (Uzun nehir) ve İnci Nehri (Guangdong) ağzındaki adaları işgal ederek nehirleri abluka altına alır, ardından kuzeye doğru yönelerek başkenti tehdit etmeye başlar. Sıkıntılı bir sürece giren iki devlet bu durum üzerine geçici bir anlaşma imzalamaya çalışır. İngiltere, anlaşma için; “Yasadışı tutuklanan ticari yöneticileri ve İngiliz halkı için kefaret, teslim edilen afyonun iadesi ve uygun bir tazminat, İngiliz yöneticilerinin geleceği için teminat, depo olarak kullanılacak birkaç adanın devredilmesi, Guangzhou (Kanton) bölgesindeki ticaretin feshi koşullarını, maddeler halinde Çin’den talep eder.
Bu anlaşma maddeleri Çin’e sunulduktan sonra, Çin hükümetine gözdağı vermek için İngiliz Dışişleri Bakanı Palmerston’ın emriyle bütün önemli limanlar kuşatma altına alınır. Bir süre sonra her iki taraf antlaşmayı reddeder; Çin hükümeti aşırı taviz verildiği, İngiliz hükümeti ise yeterli taviz alınamadığı düşüncesindedir. Çarpışmalar 1841 yılında yeniden başladığında İngilizler Ceciyan sahillerindeki Ningpo kentini işgal eder, 10.000 asker ve 14 buharlı gemiyle sefere çıkan İngilizler, İnci Nehri ağzındaki Chusan adasına saldırır , Çinli direnişçiler karşılık verirse de, ordunun teknolojik ve strateji olarak geri kalmışlığı, İngiliz orduları karşısında başarısız olmalarına neden olur. Bu direniş ordusu kurmay heyetinin hiçbir askeri deneyimi olmayan edebiyatçılardan kurulu olması ilginç bir durumdur.
Saldırıdan bir ay sonra Nanking anlaşması imzalanır, kapitülasyonların önü açılır, Mazhar-ı Müsaade maddesiyle Çin’in başka ülkelere verdiği imtiyazlar doğrudan İngilizlere verilecek ve Çin limanları doğrudan İngilizlerin olacaktır.
Bu savaş sonrasında geleneksel özelliklerini koruyan Mançu Hanedanı çöker, en yüksek ve gözde tabaka yoksullaşır, Avrupa’yla işbirliği yapan tüccar sınıfı zenginleşir, çocukları Avrupa’da okuyup ilk sanayi kuruluşlarında görev almaya başlar.
Bu sırada, Çin’in kuzey bölgelerinde toprağa dayalı yaşam biçimi sürmeye devam ederken güney bölgelerinde ‘batılı’ olarak bilinen düşünce biçimleri ortaya çıkmaya ve gelişmeye başlar: ilk ihtilalci fikirler filizlenir. 19. Yüzyılın ortalarında ayaklanmalar –Taiping İsyanı (1850-1864)- çıkar. Yüz yılın sonunda çoğu bölge yabancı devletlerin yönetimine bırakılmak zorunda kalır ve yarı sömürgeleşmiş olur.
Reformist hareketler 20.yüzyılın başında uygulanabilir. İmparatorluğa duyulan tepki ve ayaklanmalar sonucunda 12 Şubat 1912’de 2000 yıllık imparatorluk dönemi sona erdirilir, cumhuriyet ilan edilir, Sun Yat-Sen ilk başkan olur. Ardından gelen iç savaş döneminde milliyetçi Kuomintang (KMT) Çin’i birleştirir. 1931 yılındaki Japonya işgali sırasında milliyetçi yönetim (KMT) ve Çin Komünist Partisi (ÇKP) anlaşarak ortak düşmana karşı koyarlar. II. Dünya Savaşı sonunda KMT ve ÇKP arasındaki anlaşmazlık yeniden iç savaşa döner. 1949 Yılında Mao Zedung önderliğinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla KMT güçleri Tayvan’a çekilir.
Çin Halk Cumhuriyeti dönemi, kampanyalar ve beş yıllık kalkınma planlarıyla şekillenir, büyük toprak sahipleri idam edilir, ileri atılım yılları olarak anılan dönem başlar, ekonomik ve sosyal kampanyalarla- hızlı sanayileşme ve kooperatifleştirme yoluyla – sosyalist bir yapı örgütlenmeye başlar. 1966 Yılından Mao’nun 1976 yılındaki ölümüne kadar acıların yaşandığı Kültür Devrimi başlar.
Yan Lianke
Kitabımızın yazarı Yan Lianke 1958 yılında Çin’in Henan eyaletinde yoksul çiftçi bir ailenin oğlu alarak doğar. Ailesi üniversiteye gönderme olanağından yoksun olduğundan askere yazdırılır, orduda propaganda yazarı rütbesine yükselen Lianke ancak sivil hayata geçtikten sonra, 1979 yılında ilk kitabını yayınlayabilir. 1985 Yılında Henan Üniversitesi’nin politika ve eğitim dallarından mezun olduktan sonra, 1991 yılında Halk Kurtuluş Ordusu Sanat Akademisi Edebiyat bölümünü bitirir. Uzun yıllar ve halen Pekin’de yaşar ve yazar. Hong Kong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin Çin kültürü dalında öğretim görevlisi olarak da görev yapar.
Üretken bir yazar olarak tanınır. Eserlerinin bazısı Çin’de sansüre uğrar ve yayınlanmaz. Çoğu dışarıda yayınlanmış 15 roman, 50 novella, 40’dan fazla öykü, edebiyat eleştirileri- derlemeleri, senaryosu vardır. Aralarında Franz Kafka, Man Asya, Man Booker’ın da bulunduğu 10 ödül kazanır. 2011 Yılında ‘Kurmacayı Keşfetmek’ isimli kitabıyla Çin ve dünya edebiyatında öne sürdüğü Mito-gerçekçilik / Mito- realizm ya da ‘ruhun gerçekçiliği’, ‘gerçeği aşkın gerçekçilik’ görüşüyle küresel tartışmalarda yerini alır. Şimdi Pekin’de yaşıyor ama kalbinin Henan’da olduğunu söylüyor.
Kırsalı sevmediğini ona yoksulluk ve yoksunluğu hatırlattığını söyler. 1990’lı yıllara kadar yazdıklarıyla 19.yüzyıl realizminin izleyicisidir. Daha sonrasında yazı tarzı değişim gösterir. Sonraki çalışmalarında vahşi hayal gücü yaratıcı simgelere kayar. Efsaneye benzer olay örgüleri, çoğu zaman insanlık koşullarının simgesel anlatımları olarak eserlerinde yer alır. Çin tarihi ve gerçekliğin tasvirleri aynı anda derin, saçma ve karnavalesk görüntülere bürünür. Kitaplarındaki kahramanları biraz tuhaf, psikolojik olarak sıradışı, çapraşık ve karmaşıktır ve okurda, eleştirmenlerde şaşkınlık yaratır.
Günler Aylar Yıllar
Atölyemizin konusu olan Günler Aylar Yıllar, 2002 yılında yazılmıştır. Balou Dağlarındaki bir köyün sakinleri, kuraklık ve kıtlık nedeniyle göçerken, geride 72 yaşında dizinde dermanı olmayan yollarda ölecek bir ihtiyar, köpeği Kör ve ihtiyarın toprağında filizlenen mısır fidesi kalır. Aslında güneş de dahil bu dört varlık kitabın karakterleridir. İhtiyarın aklındaki tek şey, elinden gelen her yolla fideyi büyütmek, kıtlıktan sonra gelecek köy sakinlerine tarımlarına devam edebilmeleri için tohum, fide bırakmaktır. Bu uğraş ihtiyarın hayata tutunma uğraşına, inadına dönüşür. Kitap boyunca bunaltıcı sıcağı hisseder, bir damla sidiğin bile boşa harcanmadığı, fidenin sulanması için kullanıldığını görür, büyük bir tedirginlik hissederiz. Bu ıssızlıkta sert gerçeklik eğilip bükülmeden, tüm çıplaklığıyla karşımızda durmaktadır; kör köpeğin adı ‘Kör’dür, başka bir şey de olamaz.
Tüm sertliğiyle okuduğumuz gerçeklik açlık, kıtlık ve kuraklık, Çin tarihinde Mao tarafından Büyük Atılım olarak adlandırılan 1958-1961 yılları arasında uygulanan yaklaşık 40 milyon insanın öldüğünün düşünüldüğü bir dönemi, bir insanlık dramı döneminin yaşattıkları ve o günlerden geriye kalan hafızalarda silinmeyen travmadır.
Çin böylesi acıları 1916, 1927, 1949 yıllarında da yaşamıştır. Böyle büyük bir yüzölçümü, işgaller, savaşlar, yanlış ekonomi politikalar, tarıma dayalı bir ekonomik modeli olan Çin’de bu sonuçları doğurmaktadır. 1958-1961 Yılları arasında Mao’nun liderliğinde ÇKP ve kadroları, tarım ekonomisinden sosyalist bir topluma dönüşmenin amaçlandığı bir program uygulamasına geçince büyük bir ekonomik başarısızlıkla karşılaşmış, daha da vahimi insani bir felakete yol açılmıştır. Bireysel tarımcılık yok edilmiş, doğal denge bozulmuştur. Açlık ve kıtlık karşısında her şeyin yendiği ve içildiği bir dönemdir.
Bu dönemde kırsal kesim endüstriyel yapıya dönüşmeye zorlanmış, çiftçi nüfus fabrika işçisi olmaya zorlanmış, bürokratlar korkularından sayılarla oynayarak ÇKP’ye yanlış, abartılı sayılar vermeyi çare olarak görmüş, bu tabloyu daha da ağırlaştırmış, doğal afetler de durumu olumsuz etkilemiştir. Mao kıtlık nedeni olarak yanlış politikalarını değil de sıçanları, sinekleri, sivrisinekleri, serçeleri (four pets campaign) görünce bu ‘4 zararlıya’ savaş açılmış, tarlalarda serçeleri sapan ile vurma emirleri verilmiştir.
Çin tarihinde, 1876, 1927, 1929, 1939, 1942, 1958 kıtlıkları Nagazaki’ye atılan bombadan 450 kat daha fazla kişinin ölümüne yol açmıştır. Ayrıca insan ölümleri I.Dünya Savaşındaki ölümlerden fazladır, II. Dünya Savaşında ölenlere yakın sayıdadır.
Günler Aylar Yıllar’da anlatılanlar, yazarın doğduğu zamanlardan kulağında kalanlardan mayalanmıştır, büyük bir olasılıkla. Ülkenin genlerine işlemiş bir durumdur bu dönem. İşte bu saiklerle yazar edebiyatı direnme biçimi olarak görür ve kullandığı Mito-gerçekçilik yöntemini konuşulmayan konuların anlatıldığı edebi yöntem olarak tarif eder. Hakikatin gizlediği hakikati araştırır, hakikatin arkasındaki hakikati görmek için arayışa geçer. Ülke gerçeklerinin örtülmesine karşı durur, sansüre, yasaklamaya uğrar. Yazım yöntemlerinin farklılaşması da böylelikle anlaşılır olur.
Yan Lianke Avrupa’da hiciv ustası olarak görülür. Yazılarının zamanın ötesinde bir mizah taşıdığı, zengin hayal gücüyle, zor sorunlarla yüzleşme cesaretine sahip olduğu belirtilir. Sembolik, mitolojik sayılabilecek bir anlatımı vardır. Modern Çin’de yaşamanın gerçekliğin doğasını da sorgulamaya neden olan bir gerçeklikle yaşamak anlamına geldiğini belirtir. Ülkede hâkim olan gerçekliğe mesafelidir. Çin’de yasaklanan kitapları 2011’de Tayvan’da yayınlanır. Kendini edebiyat haini olarak tanımlar. Partinin hala eğemen olduğu bir Çin’de yönetim makamlarının desteği olmaksızın uluslararası beğeni kazanan Çin’in tek yazarı sayılabilir.
Romanda dediği gibi “Anılar dünyayı değiştiremez ama bize gerçek birer vicdan verebilir.”