Konusunu ‘Antik Çağ Yazınında Savaş ve Barış’ olarak belirlediğimiz VIII. Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin 29 Mart Çarşamba akşamki oturumunda Şengül Çiftçi, Aisopos’un yaşamını (MÖ 620 – M.Ö.560), genel olarak masal olarak adlandırılan ancak fabl, öykünce, söylence, mit gibi de tanımlanan anlatı biçiminin özelliklerini, günümüzde onlara atfedilen önemini anlattıktan sonra, Ezop Masalları’nı Atölye katılımcılarının değerlendirmelerine açtı.
Fabl ya da öykünce sonunda ders verme amacı güden, güldüren, düşündüren manzum öykülerdir. Burada anlatılan öyküden çok, bundan çıkartılan ders açısından önemlidir. İnsana ait bir özellik insan olmayan bir varlığa, genellikle hayvanlara yüklenir. Bu hayvanlar insanlar gibi düşünür, konuşur ve insanlar gibi davranır. İnsana özgü davranış biçimleri, sıfatlar bu kahraman hayvanlar tarafından dillendirilir. Çocuklara hitap ettiği söylense de aslında büyükleri daha çok ilgilendiren, büyüklerin daha iyi anlamdırabileceği bu eğlendirme ve öğüt amaçlı, genellikle didaktik olan anlatılar hayal ürünü gibi gösterilse de, yaşadıkları dönemin, o dönemde ya da öncesinde yaşamış kişilere, mekanlara gönderme yapar.
Antik Yunan’da gücün demos içindeki halka (erkek ve yerel halk) dayandığı söylenen bir yönetim anlayışı vardır. Yöneticiler, halk adına ‘ideal’ yaşam biçimini, ‘bir arada en iyi yaşama’ biçimini gerçekleştirmekle yükümlüdür. Kadınların, kent devletinin dışından göçmüşlerin ve kölelerin temsil edilmediği demokrasi adı verilen bu yönetim biçiminde, yöneticiler, temsil edilmeyenler tarafından, bu söylence, öykünceler yoluyla, komedi formunda, kapalı olarak eleştirir ve itiraza konu olurlar. İşte baskı dönemlerindeki mizahın yerini, Antik Çağ’da bu söylenceler doldurur.
Ahlaki değerlere dayanan bu fabllar, bu özellikleri nedeniyle, sorunludur; kimin ahlakı? Kıssadan hisse çıkartılması istenir. Söylencelerde bu hisselerin gelecek kuşaklara aktarılması hedeftir.
Aisopos hayatı hakkında çok fazla bilgi olmamakla beraber Heredot, Aristophanes, Platon, Aristoteles, Platon, Aristoteles, Ksenophon, Diodorus, Plutarhos, Lukianos, Maksimos Planoudis, Georgios Aitolos gibi tarihçi ve filozofların eserlerinde, onun varlığından söz edilir.
Aisopos’un hayatın çok fazla detay bilinmese de, Trakyalı ya da Frigyalı olduğu söylenirse de, gerçekten yaşayıp yaşamadığı, daha Antik ve Orta Çağ’da tartışma konusu olmuştur. Kimi yazarlar böyle bir kimsenin yaşadığını bile kabul etmezler.
Yine de hakkında birkaç farklı bilgi vardır. Samos’lu İadmon’un, bedensel engeli olan bir kölesi olduğu, efendisi tarafından özgürlüğü bağışladıktan sonra, rahiplerce haksız yere suçlandığı, ölüm cezasına çarptırıldığı, Delphi’de kayalıklardan aşağı atılarak öldürüldüğü söylendiği gibi, Delphililer tarafından, kentte çıkan bir veba salgını nedeniyle öldürüldüğü söylenir. Bir diğer söylence, Peisistratus’un yönetim yıllarında Atina’ya geldiği, vatandaşları bu ‘hükümdarı değiştirmeye kışkırtmak için’ «Kral Arayan Kurbağalar» masalını söylediği rivayet edilir. Diğer yandan Aisopos isminin de, hayvanlar çevresinde gelişen sözlü öyküleri, bir yazara dayandırmak kaygısıyla uydurulmuş bir isim olduğu da söylenir.
Aisopos fablları eski sözlü gelenekle söylenmiştir. Çoğu Antik Yunan kültürünün birikiminin ürünüdür. Yabancı köleler ve gezgin masalcılarca Anadolu ve Yunanistan’a getirilir. Platon, onları Sokrates’in cezaevindeyken bu masalları şiirleştirerek yazmaya çalıştığını söyler.
Bilinen en eski yazılı derleme, İ.Ö. 4. yüzyılda Atinalı devlet adamı İskenderiye Kütüphanesi’nini kurucusu Atinalı filozof Dimitrios Falireas’ın düzyazı olarak kaleme aldığı yapıttır (MÖ 345-280). Bu eser günümüze ulaşmamıştır.
Aisopos’a dayandırılan bir başka derleme M.S 1. yüzyılda Roma’da Phaedrus tarafından gerçekleştirilendir. Phaedrus öncesinde Aisopos öyküleri birer edebiyat ürünü olarak değerlendirilmez. Öyküleri ele alışı, sonraki yazarların bu öyküleri kullanma biçimini, özellikle de MS I ve II yy. da Yunan asıllı Babrias’ın, yunan dilinde iambik vezinle yazılan Aisopos masallarına mit ve iambos kelimelerinden türettiği mythiambos adını verdirir. Sonrasında Minas Mioisid isimli bir araştırmacı, 1843 yılında bu masalların olduğu bir tirşe keşfeder. Babriuas indeksi Vatikan kütüphanesi Palmyra tabletlerinde bulunan değişik kaynaklarla tamamlanıp çevirisi yapılır. Bundan sonra da Avrupa’ya yayılır. O tarihten sonra Aisopos Masalları birçok defa toplanır, Latinceye çevrilir ve basılır. Sonrasında yine birçok kaynaktan bulunan masallar Aisopos Masalları olarak derlenir,y eni eklemeler yapılır, üslup farklılaşır, Hıristiyanlık öğretileri karışır.
Aisopos Masalları da, Nasrettin Hoca Masalları gibi, halk arasında yayılmış, kendisine ait olmayanlar bile ona yakıştırılmıştır.
Kısa ve özlüdürler. Dili yalın ve süssüzdür. Bütün masalların sonunda bir ana fikir vardır. Bütün öykülerde hayvanlar değişmeyen bir karaktere sahiptir. Bu da onların değişik tipte bireylerin simgesi gibi alınmasına yol açar.
Hayvanlar belirli karakter özellikleriyle tanımlanır. Aslan güçlüdür, kraldır, yılan kötücül, tilki kurnazdır, kartal gururlu, eşek alıktır, kuzgun çirkin, geyik kendine hayrandır…Bu sıfat ve özellikler, Aisopos sonrası masal ve fabllarda da klişe olarak kullanılarak günümüze kadar gelir.
Masallar da insanlar da karşı karşıya gelir. Olaylar da eleştirilir. Onu yargılayan Delphoi rahiplerini ‘Yolcularla Çalı’ masalında küçümser, ölüme mahkûm ettiklerinde de ‘Fareyle Kurbağa’ masalında lanetler.
Aslana atfedilen güç ve iktidar, krallık yüceltilir. Yazarın onu hep aradığını, arzu ettiğini görürüz. Hep bir öç alma, intikam peşinde koşma teması vardır. Huzura ermenin yolu olarak intikamın gösterilir. Yapılan kötülükler için mutlaka bir ceza verilir ve bu genellikle ölümdür. İyi ve kötü hep karşı karşıya geliyor. İyilik yapanlar hep kötülük bulur. Bir kez kötü olan hep kötüdür ve ceza alması gerekir. İyi arkadaş seçmek zordur.
Masallarda kadın karakterler yok denecek kadar azken, erkek karakterler bolca kullanılır. Kadın ‘saygısızlık’, erkek ‘savaştır’. Kadın yani saygısızlık nereye giderse, erkek de yani savaş da onun arkasından gider. Kıssadan hisse; saygısızlığın hüküm sürdüğü ülkelerde daima savaşın baş göstereceğidir.
Kölelik bir kader olarak görülür ve bu kadere itiraz edilmez. Başkaldırmazlar. Homofobiktir. Pragmatiktir. Hayvanlar üstünden aslında yapılan, insanların sınıflandırılmasıdır. Bu sıfat ve sınıflandırmalar değişmez kabul edilir. Siyasiler tarafından da bu ebedi ezeli sınıflandırmalar, bugün bile kullanılacak kadar kabul görüp kullanılır. Alt ve üst tabaka, zenginliği (altını) olan olmayan ayrımı yapılır. Daha büyük çıkar ve kar elde etmenin peşinde olanlar sıklıkla anlatılır. Dışlama ve aşağılamaya (Arap halkına yapılan hırsızlık suçlaması gibi) sıkça yer verilir. Hayvanlar arası çıkar ilişkileri, şiddet uygulama, dostluk, arkadaşlık kuramama, yalan söyleme yaygındır.
Ters, öfkeli, vahşi olmayan, adil bir aslanın yönetiminde kurt koyundan, pars keçiden, kaplan ceylandan, köpek tavşandan özür diler. ‘Bu günü görebilmek için çok bekledim. Nihayet güçsüzlerin de güçlülere karşı haklarının olduğu anlaşıldı.’
29 Mart 2017 – Edebiyat Atölyesi VIII. Dönem X. Kitabı
0Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.
Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.