Konusunu “Polisiye edebiyatında savaş ve barış” olarak belirlediğimiz VI.Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye”sinin ikinci kitap sunumunda Faruk Sevim, yazar Necip Mahfuz’u tanıttıktan sonra Hırsız ve Köpekler isimli kitabını tartışmaya açtı.
2011 yılında, Tahrir Meydanının alev alev olduğu günlerde, Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin II. Döneminde, Nobel ödüllü edebiyatçılar arasında yer alan Necip Mahfuz’un Aynalar isimli kitabını incelemiştik. O günden bu yana hem Mısır’da hem bölgede hem de dünyada çok şey değişti. Dünya ne yazık ki savaşlara, şiddete daha da gömülse de bizler barışa olan inancımızı ve çabalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Değişimlere gebe, isyanlar içerisindeki Mısır’dan bir yazar olan Necip Mahfuz, 1911 yılında Kahire’de doğuyor, 2006 yılında yine Kahire’de 95 yaşında ölüyor. Yoksul bir ailenin altı çocuğundan biri olarak dünyaya gelmesine karşın, Kahire Üniversitesi’nde felsefe okuyor ve uzun yıllar Kültür Bakanlığında çalışıyor, El Ahram Gazetesinde yazılar yazıyor. 1972 de emekli olup kendini tümüyle yazım işine veriyor. Uzun yaşamı Mısır’ın en sancılı dönemlerinde geçiyor.
Mısır;
1517-1882 Yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu,
1882- 15 Mart 1922 arası İngiliz egemenliği,
19 Nisan 1922- Temmuz 1952 arası Mısır Krallığı,
26 Temmuz 1952’den günümüze Cumhuriyet ile yönetilmiştir.
1919 yılında kurulan Valf Partisi, 1917 Rus Devrimi sonrasında kurulan sosyalist ve komünist parti ve oluşumlar, 1927’de Kral Faruk tarafından kurdurulan Müslüman Kardeşler, İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra 1952 de kurulan Hür Subaylar Komitesi ile ordu, Mısır siyasi tarihinin önemli yapı taşları olarak ortaya çıkmaktadır.
1952 de Hür Subaylar bir darbe ile Kral Faruk’u devirip yerine Nasır’ı geçiriyorlar. Nasır 1970 yılına kadar ülkeyi, tüm muhalefeti bastırarak yönetilen bir dönemi başlatıyor.
1967 Arap İsrail Savaşı ve yenilgi ile sonuçlanması Mısır siyasi tarihi açısından önemli bir dönüm noktası. 1970 Yılında Nasır’ın ölümünden sonra Başkanlığa yardımcısı Enver Sedat geliyor. Enver Sedat kendisi de subay olmasına karşın ordunun gücünü sınırlayıp polisin gücünü arttıran, İslami grupların desteğini alan, Nasır’ın aksine S.S.C.B. ile değil A.B.D. ile ittifaklar kuran birisi olarak tarih sahnesinde yerini alıyor. 1973 Arap İsrail Savaşında Mısır ve Arapların yenilmiş olmasına karşın Enver Sedat, ABD desteği ile güçlü konumunu koruyor.
Mısır bağımsızlığına kavuştuğu 1918 yılında Mahfuz yedi yaşındaydı ve o günlerin coşkusuyla Arap milliyetçiliğini benimsemişti. 1950’li yıllarda milliyetçi partinin sol kanadına yakın duruyordu. 1952’de gerçekleşen Temmuz Devrimi’nden yanaydı. Ancak sosyalist iddialı Nasır döneminin antidemokratik ve totaliter yapısı kısa zamanda onu rejimden soğuttu ve bu soğukluk romanlarına da yansıdı.
Mahfuz politik ve siyasi görüşlerini açıklamaktan sakınmayan bir yazar. Kitapları adeta bir Mısır siyasi, sosyolojik, kültürel tarihi gibi. Köktendincilerin ölüm listesinde uzun süre kalan, Salman Rüştü’nün ölüm fetvasına karşı çıkan bir yazar. Ancak aynı zamanda Enver Sedat yanlısı olarak Mısır- İsrail barış anlaşması yanlısı olarak Arap ülkelerinde eleştirilmiş ve kitapları yasaklanmış bir yazar. 1988 Yılında, 77 yaşında Nobel Ödülünü alırken “Nobel’i benimle birlikte Arap Dünyası beraberce kazandı” diyerek kendini affettirmiş.
Necip Mahfuz Arap edebiyatının ilk romancısı, tartışmasız en önemli sözcüsü olarak kabul görmüş. Londra Sokakları için Charles Dickens ne, Paris sokakaları Balzac için ne ise Mısır, Kahire sokakları için de Necip Mahfuz odur denmektedir.
Necip Mahfuz Hırsız ve Köpekler isimli kitabı 1961 de yazıp yayınlatıyor. O dönemde yayınlanan diğer kitapları gibi, 1952″de Nasır”ı iktidara getiren askeri darbenin sonuçlarını eleştiriyor, kadınların konumu, siyasal tutuklular gibi toplumsal sorunları ele alıyorKitap için modern romanın izinden giden, bireyin iç ve dış dünyasını birlikte yansıtmayı önüne koyan bir anlayışın ürünü, ‘kara roman’tarzında, polisiye bir romandır denilebilir. Ayrıca sembolik romanların en iyilerinden biri olarak da nitelendiriliyor. İsminden başlayarak her ayrıntısına yayılan semboller ve metaforlarla diğer romanları gibi felsefi ve siyasi bir derinliğe sahiptir.
Kitapta, hapiste geçirdiği birkaç yıldan sonra özgürlüğüne kavuşan bir adamın dışarıda geçirdiği iki haftalık süre kararoman tarzında bir hikâyeyle anlatır. Karısının ve yakın arkadaşının ihanetine uğramış, hırsızlıktan hapse düşünce de kızından uzak kalmış bir adamın öyküsüdür anlatılan. Said hem peşinde polis köpekleri olan bir suçlu, hem de siyasi düşüncelerinden sapıp onu aldatan insanların kurbanıdır. Adaleti sağlamaya ve ne pahasına olursa olsun düşmanlarını yok etmeye kararlıdır.
Hikâye, başından sonuna “bir kötüye gidiş”tir. Hırsı, sürekli kaybeden Said Mahran”ı hayal kırıklıklarına uğratır.
Kazanmadan bu masadan kalkmam online casino deyip, namus meselesi yaptığı şey, kendi özelinde Mısır halkının aldatılışıdır. Yansıtılan, 1952″de ülkesinde yaşanan devrimle ilgili hayal kırıklığıdır. Ayrıca Cumhuriyet Mısır”ında “yeni sınıf” diye anılan egemen sınıfın ilk kez sergilenişi de dikkat çekici bir özelliktir. Yeni sınıf, nefes almayı güçleştiren bir atmosfer, mutsuz insanlar, doğrudan o dönemin Mısır yönetimine yapılan eleştirilerdir.Politik hatalar ve suiistimaller nedeniyle yeni rejimden soğumanın ilk sinyalleri verilmektedir. Mısır”daki Sosyalist iddialı Devrim sonrası yeni yönetime yönelik ilk ciddi eleştirilerdir ve o dönem için önemli bir saptamadır.
İntikam ana temadır. ‘Hepsiyle yüzleşeceği, hiddetinin patlayıp yakacağı, ona ihanet edenlerin umutsuzluk içinde ölümü boylayacağı, ihanetin bedelinin ödeneceği an yakındır artık.’
İntikam yeminiyle başlayan roman, acımasız bir kıyıma döner. Tabancanın her ateşlediğinde günahsız birinin ölümüne neden olunur.
Hem hırsız hem de İlvan’a destek olmak için çarpışmış bir devrimcidir Sait. ‘Uçsuz bucaksız çöl tanık olmuştu Said’in yeteneğine. İnsan Kılığında Ölüm olduğunu, attığını vurduğunu söylemezler miydi onun için?’ ‘Said Mahran,’ derdi bana, ‘bir tabanca bir somun ekmekten daha önemlidir. Baban gibi koşarak gittiğin Sufi ayinlerinden daha önemlidir.’ Bir akşam bana, ‘Bir adam neye gerek duyar bu ülkede Said?’ diye sormuş ve cevap vermemi beklemeden, ‘silaha ve kitaba’demişti. Silah geçmişi halletmek içindir kitap ise geleceğini.’Devrimci mücadelerin vaz geçilmez unsuru silaha yapılan bu güzelleme, söze, barışa öncelik tanıyan Atölyemiz açısından kabul edilemez bir tavırdı.
‘Devrim günleri’ sona erdiğinde elinde yalnızca silahı kalanlar gibi Said de işlediği cinayetlerle hesaplaşmak zorunda kalır. Ya özeleştiri ya da kendini haklı görecek, gösterecek yollara sapma. ‘Ben Rauf İlvan’ın uşağını öldürmedim. Tanımadığım ve beni tanımayan birini nasıl öldürebilirim? Rauf İlvan’ın uşağı öldürüldü, çünkü o Rauf İlvan’ın uşağıydı, bu kadar basit.’
Mahfuz, Said özelinden yola çıkarak böyle bir rejim altında bireyin umudunu kaybedeceğini, yabancılaşacağını, hiç bir şeyi umursamayacağını söylemektedir.
Gerek Aynalar gerekse Hırsız ve Köpekler kitabıyla Necip Mahfuz’u, Atölye’nin genel felsefesiyle, barış ve savaş söylemi ile değerlendirdiğimizde, yazarı seçkinci, ayrımcı, şiddet sever/şiddet kutsayan olarak değerlendirdik. ‘Dünyanın kötücül tarzını değiştirmeyi reddediyor.’, ‘Arkadaşlığa, önderliğe ve kahramanlığa yatkındı.’,’Öldürürsen hayatta kalırsın. Kahraman olursun. Bir kurşun beni kahraman yaptı.’,’Gazeteler! Gizli savaşın bir parçasıydı hepsi.’
Yazarın kaleminde hırsızlık da kutsanan bir eylem. ‘Senden çalınmış olanın hırsızlık yoluyla geri alınmasından daha adil ne olabilir? Bu tamamen haklı bir hırsızlık.’
Basit olaylar bile şiddet referanslı, göndermeliydi. ‘Her muharebenin kendine özgü bir savaş meydanı vardır,’ ‘Kolay kazanılmış hiçbir zafer uğranılmış hezimeti unutturamaz.’
Kadınlara bakışı ise son derece aşağılayıcı, küçümseyici ve erkek merkezliyidi. ‘Lanet olsun kadının ahenkli sesine kapılıp süslenen erkeğe,’ Böyle bir gülümseme, karanlığa doğru yürüyüş, bir kadın olabilirdi ancak konuştuğu,’ ‘İffetinden tamamen vazgeçtiğini ilan eden elbisesi.’, ‘Dünyada erkekten fazla kadın var. Bu yüzden bir kadının sadakatsizliğinin seni bu kadarrahatsız etmesine izin vermemelisin.’, ‘Karı gibi perdenin arkasına saklanmış.’
Şidettin her türünde araç hep hayvanlar, örnekler, deyişler hep hayvanlar üstüne.
Atölye’de iyi niyetli bir yorum da yer aldı. ‘Acaba bu kadar şiddet gösterilirken acaba öfkenin bir işe yaramadığı mı anlatılıyor?’ Altı dönemin sonunda şöyle bir feryat da yükseldi; ‘Edebiyat acaba savaşı meşrulaştıran araçlardan biri mi?’ Edebiyat bütün bu örnejkleriyle savaşı, şiddeti sergiliyor da ‘Bu silahlar nereden geliyor? Bu silahlarla bir yere varılıyor mu? Sorularını sorduruyor mu?
Görev dağılımını ve Atölye takvimini aşağıdaki gibidir.
30.10.2014 HIRSIZ VE KÖPEKLER Necip Mahfuz (120 Sayfa) Yıldız Önen
13.11.2014 SELB’İN ÖLÜMÜ Bernard Schlink(302Sayfa) Yalçın Akyıldız
27.11.2014 HER TEMAS İZ BIRAKIR Emrah Serbes(299 Sayfa) Alev Yapışkan-Tahmaz
11.12.2014 BÜYÜK UYKU Raymond Chandler (270 Sayfa) Görkem Yeltan
25.12.2014 KIYAMET GÜNÜ USTASI Leo Perutz (168 Sayfa) Asuman Kafaoğlu-Büke
YENİ YIL YEMEĞİ
08.01.2015 DAMASCENO MONTEİRO’NUN KESİK BAŞI Antonio Tabucchi Didem Arslanoğlu
22.01.2015 DON İSİDRO PARODİ’YE ALTI BİLMECE Bustos Domecq Burcu Aktaş
05.02.2015 BELLA’NIN ÖLÜMÜ Georges Simenon(199 Sayfa) Kamer Badur-Eğilmez
19.02.2015 TAŞTAN HÜKÜM Ruth Rendal (219 Sayfa) Evren Ergeç EmreArda
05.03.2015 GENÇ ADEM A.W.Robert Trocchi(160Sayfa) Ayça Sezer Ümmü Burhan
19.03.2015 HUZURSUZ ADAM Henning Mankell(544 Sayfa) Şengül Çiftçi
02.04.2015 GİZLİ AJAN Joseph Conrad (328 Sayfa) Faruk Sevim
16.04.2015 ÇIPLAK CESET Celil Oker (144 Sayfa) Serkan Gürpınar
30.04.2015 KARA ÜÇLEME HAYAT BERBAT Leo Malet Beste Sezen Ateşpare
DÖNEM SONU YEMEĞİ