Rusya Ukrayna’yı yakıp yıkıyor. Nükleer tehlikeden her zamankinden daha çok söz edilmeye başlandı. Türkiye ise yeniden Suriye’ye bir harekât düzenlemeyi aklına koymuş vaziyette.
Her savaş, yeni savaşlara bir çağrı aynı zamanda. Putin’in Ukrayna işgali yükselen askeri gerilimi dünya çapına yaydı.
Muhalefet de yerli-milli
Türkiye, Ukrayna işgali öncesinde de özellikle Kürt sorununu çivi sanan, dolayısıyla sadece çekiç kullanmayı akıl edebilen bir iktidarla karşı karşıyaydı. Şimdi, tüm uluslararası dengeleri zorlayarak, Suriye’nin kuzeyine bir harekât başlatmaya niyetleniyor.
Savaş propagandasının başladığı her seferinde bu propagandaya karşı çıkanlar arasında yanlış bir politik vurgu hâkim hale geliyor, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik askeri harekatının seçimlere yönelik bir yatırım olduğu iddiası sık sık gündem oluyor.
Bu iddia bir yanıyla doğru.
Ama eksik.
Üstelik bu çok önemli bir eksiklik. İki seçim arasındaki her askeri harekâtın, müdahalenin ve çatışmanın bir sonraki seçimleri kazanmak için gündeme getirildiğini söylemek, devletin bölgesel güç olmak için yaptığı atakları silikleştirmek anlamına gelir.
Öte yandan bu yaklaşım bazı sınır ötesi operasyonlara mırın kırın eden 6’lı masa adındaki muhalefet ittifakının, blok olarak seçimi kazandığı takdirde Kürt sorununu demokratik bir yolla çözmek konusunda kararlı olduğunu ima ediyor. Oysa bu doğru değil.
Terörle mücadele adı altında gündeme gelen sınır ötesi operasyonların hemen hemen tamamına muhalefet destek verdi.
Yerli-milli dış politika
Dış politikada muhalefetin de yerli-milli vurgulara sahip çıktığı çok açık. İktidar açısından muhalefeti tuzağa düşürmenin en etkili yollarından birisi sınır ötesi askeri harekâtlar. Muhalefeti tuzağa düşürmenin ötesinde, askeri harekâtlar birçok açıdan çok kullanışlı. Fakat, savaş ya da askeri harekatın iktidar için kullanışlı olması bir şey, devletin bölgesel güç olma arzusunu gemleyememesi ayrı bir şey.
Mevcut devlet politikası, emperyalistlerin çelişkileri ve küresel hegemonya mücadelesinde başat emperyalist güç olan ABD’nin gerilemesi nedeniyle açığa çıkan bölgesel fırsatların değerlendirilmesine dayanıyor. Mavi Vatan tezi, bu değerlendirme sürecinin stratejik bir ifadesi.
Mavi Vatan tezi, devletin bekası için tedbirin, devletin sınırlarının ötesinde başladığı temeliyle sınır ötesi kara-hava ve deniz harekâtlarını kesinlikle teşvik eden bir temel sunuyor. Bunun yanı sıra, en büyük tehdidin Kürtlerden geldiğinin altı çiziliyor.
Bu temel perspektif, Kuzey Irak, Kuzey Suriye gibi yerlere sık sık askeri müdahalelerin gerçekleşmesine kapıyı sonuna kadar açıyor.
Bu perspektife uygun askeri pratiklerin zamanlaması seçimler için daha kullanışlı olsun diye planlanabilir elbette. Burada görülmesi gereken, seçimlerden bağımsız bir dinamiğin bir devlet politikası olarak yaklaşık yedi yıldır inşa edilmiş olduğudur.
Barışçıl perspektif
Askeri harekât yerine başka bir perspektifin, her şeyin önüne barış ve diyaloğu koyan bir yaklaşımın hakim kılınması mümkündür. Savaşın gürültüsü açların, hakkı yenenlerin, ezilenlerin, işçilerin, ana dili yasaklananların, sağlıkta yaşanan yıkımın altında kalanların gürültüsünü milliyetçi hezeyanı canlandırarak bir süre duyulmaz hale getirebilir. Ama ekonomik kriz öyle derin ve öyle sert bir fakirleşme yaşatıyor ki hiçbir askeri harekât barınma sorunu yaşayan, açlık sorunu yaşayan, özgürlüğü her düzeyde kısıtlanan kitleleri sonsuza kadar meşgul edemez.
Askeri harekâtların çözüm olmayacağını 6’lı muhalefetin anlatması beklenemez. Onlar en iyi ihtimalle kapalı meclis toplantısı ya da partiler toplantısı yapılsın, burada ele alalım diyeceklerdir. 6’lı muhalefet içinde harekâta ses çıkarmak isteyenler de dahil olmak üzere, barıştan yana tutum almak isteyenleri cesaretlendirecek olan öğe dev bir barış mitingidir.
10 Ekim Ankara Garı katliamında elimizden uzun süreliğine alınan, barış için kitlesel miting yapma yeteneğimiz yeniden inşa edilmelidir.
HDP’nin tüm barış savunucularını çağırdığı Kartal mitingi bu yüzden çok önemli bir ilk adım olarak görülmelidir.
Sosyalist İşçi