Konusunu ‘Antik Çağ Yazınında Savaş ve Barış’ olarak belirlediğimiz VIII. Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin 4 Ocak Çarşamba akşamki oturumunda Nilüfer Uğur Dalay bize yazar Aiskhülos (M.Ö.525-M.Ö.456) ve üçleme tragedyası Oresteia kitabını tanıttıktan sonra, metni Atölye katılımcılarının değerlendirmelerine açtı.
Aiskhülos, tragedyaya bugün bilinen şeklini, önemli ölçüde veren yazar olarak tanınır. Asker kökenli bir oyun yazarı ve düşünürdür. Doğduğu kent, Atina yakınlarındaki Eleusis’in yazar, şair, düşünürlerle ilişkideki soylu ailelerinden birinin oğlu olarak doğar. O dönemin ruhuna uygun olarak, erkeklere tanınan tüm eğitim olanaklarından, devlet okulları, özel öğretmenler, yararlanır, askeri eğitim görür. Maraton, Salamis, Pers Savaşlarına katılır.
Yaşadığı dönem, Atina’yı güçlü bir şehir haline getiren Perikles, Kimon, Miltiades gibi önemli politik kişileri yaşadığı dönem olarak bilinir.
Genç yaşlarından itibaren tragedya yazmaya başlar, tragedya yarışlarına katılıp, ödüller kazanır. Koro, tanrılar eserlerinde önemlidir. Koro ve bir kahramandan, ikinci kahramana geçişi sağlamıştır. Oresteia’da, tragedyalarda ilk kez, aynı sahnede iki mekanı, Delfoi ve Atina’yı kullanmıştır. Maske, elbise ve yüksek ayakkabılar gibi yenilikler getirmiştir. Dili ağdalı kabul edilebilir. Toplumdaki dini ve ahlaki konuları işler. Karakterlerin derinine pek inmeden kahramanların kin, intikam, gurur gibi duygularını başarıyla aktarmıştır. 90 Civarında oyun yazmış, günümüze yedisi ulaşmıştır.
Aiskhülos’un, doğduğu yer olan Eleusis’te temellerini bulmuş, Tanrıça Demeter Tapımı (gizli cemiyet) gizemlerine yönlenenlerden biri olduğu, oyunlarının belli bölümlerinde bu gizemlerden, gizlice söz ettiği Aristoteles tarafından iddia edilir.
Demeter Tapımı ve Dyonisos Kültü, Antik Çağ’da önemli kadın dinsel ritüellerinden sayılır. İngiliz antropolog, felsefeci George Thomson, Tragedyanın Kökeni-Aiskhylos ve Atina isimli kitabında, ‘Bu thiasos’ların (gizli gece ayinin katılımcıları) dikkate değer bir özelliği de, başlarındaki rahip dışında, üyelerinin kadınlarla sınırlı olmasıdır’, der. Yine aynı yazar, Oresteia’da karşımıza çıkan ‘kadından yana’ sıfatlı Erinnülerin, ‘Demeterin kişileşmiş biçimi olduğunu’ söyler.
Thomson, tragedyanın (dolayısıyla bir anlamda tiyatronun) kökeninde yer aldığı düşünülen ditrambo (iki kez doğan anlamı nedeniyle Dyonisos’a gönderme yapılmaktadır) korolarının kökeninde, kabile toplumunun geç evrelerinde içinden geliştiği totemci klanın yapı ve işlevlerinin dönüşmüş erginliğe erme törenleri olduğunu söylemektedir. ‘Bu yüzden öyle görünüyor ki, Ditrambos başlangıçta kadınların Dyonisos törenlerinin thiasos’una aitti. (…) Ditrambos’un bir sanat biçimi olarak evrimindeki ilk aşama, kadınların toplumsal konumlarının çöküşünün ardından thiasos’un çöküşüydü.’
Dyonisos şenliklerinin işlevi toprağın bereketini arttırmak olduğundan başlangıçta yalnızca köylüler arasında sürüp giderken, daha sonraki aşamada toprak sahibi soyluluğa karşı halk hareketiyle yakından özdeş duruma gelir. Yunanistan’ın bazı bölgelerinde erkek ve kadın cinslerin toplumsal ilişkilerindeki değişmelere bağlı olarak tören, erkeklerin kontrolüne geçer ve gizli olmaktan çıkıp dağılmaya başlar.
Aikhylos’un sanatının, tüm sanatlar gibi, toplumsal evrimin bir ürünü olarak incelenmesi doğru olur.
Aiskhülos (M.Ö.525-456), Oresteia’yı M.Ö.458 yılında yazar. Yazarın yaşadığı yıllar, Atina’nın politik ve hukuku anlamda çalkantılı yıllarıdır. Toplumsal yaşamın hareketliliği, iktidar ve sınıf savaşları gibi sorunlar yazarın eserlerinde bolca yer alır. Ancak dönemde yaygın olan baskı kaygıları, incelediğimiz üçlemede, yazarı kaygılı, çekinceli ve çelişik davranmaya ittiği anlaşılmaktadır.
Yazarın döneminde Atina, şu olaylara tanık olur.
M.Ö.683 de Atina’da Monarşi kaldırılmıştı. Solon Yasalarıyla ilan edilen anayasal reformların, aristokratik hükümetin uygulamalarını sınırlandırılması,
M.Ö.508’de dünyanın ilk demokratik düzeni ilan edilmesi,
M.Ö.508 ya da 510 tarihinde Aristokrat Kleisthenes’e karşı arkhon (üst düzey memur) İsagoras’ın, Sparta Kralı’ndan destek alarak giriştiği başarısız darbe girişimi,
M.Ö.462 de demokrasinin kurumsallaşması için girişilen reformlarla Areopagus’un yetkileri, demosun bütününü temsil eden 500’ler Konseyi, Meclis ve Halk Mahkemeleri arasında dağıtılması,
M.Ö.458 de Areopagos Konseyi/Mahkemesi’nin ayrıcalıkları elinden alınarak, yetkilerinin yalnızca cinayet davalarına bakmakla sınırlandırılması,
M.Ö.458 da Sparta’nın düşmanı Argos’la barış yapması ve bu durumun daha sonra Sparta ile Atina’nın arasında savaşa konu olması.
Günümüz devlet kuramı ve siyasi düşünce alanında süren pek çok tartışma ve kavramın kökenleri, Antik Yunan’a uzanır. Bu dönemin bir başlangıç noktası oluşturmasının nedeni önemli bir dönüşümde yatmaktadır. Doğanın, tanrının takdiri sonucu gelişen bir olgu değil de, insan zekâsı tarafından kavranabilir ve rasyonel olarak açıklanabilir olduğunun kabul edilmesiyle birlikte, gerek toplumsal, gerekse siyasi tüm fenomenlerin bu çerçevede incelenmesinin yolu açılır. Nitekim bu yıllarda destanlarını yazan Homeros, eserlerinin odağına insanı alan, Batı uygarlığının ve Yunan felsefesinin temel düşüncesini ortaya koyan ilk kişi sayılır.
Atina’nın, yöneten-yönetilen ayrımının olduğu, sınıf farklarının belirginleştiği ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın olduğu bir toplum yönetimine sahip olduğu söylenebilir. Yazılı yasalar, tek başına demokratik ya da eşitlikçi bir toplumsal düzenin işaretleri olamamış, yazılı yasaları yorumlama yetkisi demokratikleşememiştir.
Solon’un reformlarının getirdiği en önemli yenilik, ileriki dönemlerde tam anlamıyla kurumsallaşacak olan demokrasinin temelini oluşturacak olan özgür köylülerin, Atina’nın siyasi yaşamına kısmen de olsa dahil olmalarını sağlamasıydı. Solon, Meclis’i (ekklesia) tüm yurttaşlara açar. Tüm yurttaşların katılımıyla oluşturulan Halk Mahkemesi’nin (heliaia) kurulması, demokrasinin gelişim sürecindeki önemli adımlardır. Bu kurumlar, siyasi yaşamın tüm aşamalarını denetlemeye başlar ve böylelikle, radikal olarak tanımlanabilecek demokrasiye geçilmiş olur. Solon’un getirdiği 400’ler Konseyi, Meclis’in gündemini belirler.
Atina’da yargısal faaliyetlerde; vatandaşın hukuk sorunları, özel olarak görevlendirilmiş yüksek memurlar (arkhon) tarafından, site yönetimine karşı işlenen siyasi nitelikteki suçlar ise, Oresteia’da da kararları ve yargılaması tartışılan, Areopagus tarafından sağlanıyordu. Areopagus Konseyi üyeleri eski arkhonlardan, soylulardan oluşuyor ve üyelikleri ömür boyu sürüyordu. Sabit kadrolu, içe kapanık, bürokratikleşmiş bir yapıydı. Demokratik reformlara karşın, Konsey üyeleri en üst iki sınıftan seçilmeye devam etti, önemli magistralıklar, soylu ve mülk sahibi sınıfların egemenliğinde kaldı. Yürütme ve yargı üzerindeki soylu ve mülk sahiplerinin egemenliği devam etti. Hakim sınıf üyeleri dışında bir yurttaşın, Meclis’de konuşma yapabilmesi, Areopagus Konseyi üye olması yasal olarak mümkün değildi.
Oresteia’da, Areopagus Mahkemesi’nin yargılamasıyla ilgili kaygılar, isim verilmeden dile getirilir. Bu mahkeme sırasında, izini sürebildiğimiz önemi çatışma noktalarından biri de, altın çağa ait eski kuşak ana tanrıça ve tanrılarla, Olimpos tanrıları, Zeus Kültü ve onun temsil ettiği değerlerin en uç düzeyde uygulanışı olan Atina’daki erkek egemenliğiyle tüm gücünü yitirmiş ana tanrıçalar kültünün mücadelesidir. Oresteia’da karşılaştığımız Erinnüler, işte bu en eski kuşak tanrıçalardır.
Oresteia, çok süzülmüş biçimde, Atina hegemonyasının haklı çıkarılmasıdır. O dönemde Atina’da adalet (Tanrıça Dike) de Atina’nın savaş çıkarlarını ve bu yönde işleyen ‘erkek aklı’nı, İphigenia’nın kurban edilişini ve annesinin onun hıncını almasından daha önde tutmaktadır ki Aiskhylos, kızın katlinin unutulmasına çok sınırlı bir biçimde karşı çıkabilmiştir. Sık sık ‘İyi olan ve açık olan yenmelidir’ der koro ancak bu ‘iyi ve açık’, hep Atina’nın yararına olduğunda önem kazanmaktadır. Oresteia politik, tam da kelime anlamıyla politik yani polis’e (siteye, yurttaşlar topluluğuna) ilişkin, bir dramadır. Antik Yunan toplumunda, özellikle Atina’da kadının durumu, kölelik kadar ciddi bir yara olarak eserde karşımıza çıkar.
Oresteia’da sıkça vurgulan dönemin değerleridir. Bu değerler, 2.500 yıl sonra bile bugün hala dünyada hükmün sürüyor, etkisini sürdürüyor olsa da Atölye’miz açısından savaş söylemleri olarak değerlendirildi.
Özgür iradenin yoktu. Verilmesi gereken zor kararlar, özgür iradenin olmayan kararlarıydı. Agamemnon’un kararı; ‘Ağır kader!’ Her iki halde de kaderi kötüdür. Ancak Agamemnon en ‘az kötü olanı’, kızını kurban etmeyi seçer. Öfkeyi doyur! Yasa yasadır! Agamemnon özgürce bir karar mı almıştır? Başına gelecekleri hak etmiş midir?
Beklenen, başa gelenler hep savaştan, sürgünden, tanrılardandır. ‘Dinmedi mi dinmez mi Zeus’un öfkesi?’
Çekilen eziyetler, acılar hep tanrılardan. Zeus’un iktidarı, düzenin korunması anlamına gelir. Onun yasası acı yoluyla öğrenmedir. ‘Bilgelik acılar yoluyla gelir’. Ahlaki düzen, sonuçlarının korkutuculuğuyla desteklenir. Üçleme boyunca bu ilkenin-yasanın varlığını görürüz.‘Ceza suçtan aşağı kalmadı’, ‘İki katı ceza verildi.’
Yarayan kana kadınların durumudur. Oyun boyunca, kadınla erkek arasındaki toplumsal rollerin sürekli olarak yer değiştirildiği gözlenir. ‘Erkek iradeli kadın Klütaimestra, ‘çok yere (erkeğe) varmış kadın’, ‘bazı erkeklerin kadını’ Helena. Yunan toplumunun kadınların yargılarına karşı güvensizliğini görürüz. Koro’nun Klütaimestra’ya olan tavrı saygılıdır, ancak şüpheci sorularla ince bir alay sezilir. Klütaimestra da ‘İşte bunları benden, bir kadından duyuyorsun’ diyerek iğneleyici bir karşılık verir. Ve Koro onu onaylar ancak bir ‘erkek davranışı’ içine alarak: ‘sophron (sofu/ kontrolü elinde olan) bir erkek gibi iyi düşünerek söz söylüyorsun’ der. Daha sonra koro, şarkısının sonunda, kadına karşı şüpheci düşüncelerini yeniden ortaya koyar, ‘açıkça belli olmayan habere şükür töreni düzenlemek ancak bir kadının asasına yaraşır. Kadın iradesi kandırıcıdır. Çok da çabuk yayılır söylediği. Ama işte o çabuk yayılanla ölür gider kadınların söylemi’. Klütaimestra, kendisine sırf kadın olduğu için inanılmadığını sık sık vurgular.
Erkeklerin unuttuğu, unutturmaya çalıştığı, göz ardı ettiği ilk suçu bir erkek işlemiştir oysa, Agamennon kızını tanrılara kurban etmiştir. Klütaimestra galiplerin hubristik davranışlarından çekindiğini ‘boğazlanmışların kanının uyanması’ ve ‘yeni cinayeti’ söyleyerek sevinci yeniden endişeye çevirir. ‘Kötülüğü gizli kalmaz insanın’, ‘aklıma karanlık düşünceler üşüşüp duruyor’, ‘bir ses, kaygıyla kemirir içimi’.
Zenginlikle fakirliğin karşılaştırılmasında, zenginlik hybrisle, fakirlik ise Tanrıça Dike’yle anılır. Dike zengine bakmaz.
Aşk üçgenleri kaygı vericidir; (Agamemnon-Kassandra- Klütaimestra ), (Agamemnon- Klütaimestra-Aigisthos), (Agamemnon- Klütaimestra-Helena)
Primaos’un küçük kızı, Agamennonun Troya’dan getirdiği kölesi Kassandra kehanetlerde bulunur. Geleceğin olduğu kadar söylenendeki geçmişi hatırlatır; ‘Kana bulanmış ev’, ‘öldürülmüş çocukların Thyestes tarafından yenmesi’, Errünnilerin eve musallat olması. Kassandra aynı zamanda olayların sonuçlarını da görmektedir; Klütaimestra kızının, aşığı Aigisthus da (Thyestes’in sağ kalan tek oğlu) babasının intikamını almak istemektedir.
Kassandra karakteri sayesinde Aiskhylos, Agamemnon’un öldürülüşünü olaydan önce anlatabilmektedir. Orestes’in bir gün geleceğini ve intikam alacağını ima eder.
Üçlemede Aigisthos cinayette aktif bir rol alır ancak, bu erkek egemen toplumda Klütaimestra’nın, oyunda Aigisthos’tan daha aktif olması dikkat çekicidir.
Koro krala karşı yapılan bu darbe girişimini Tiranlığın gelişi olarak tanımlar. Koro tiranlık yönetimine dair ipuçları verir. Köle kadınlar korosu, kendi durumlarıyla ilgili de konuşur.
‘Eden bulur’ yasası Zeus’a atfedilir.
Bu erkek egemen toplumda erkeğin de görev ve sorumlulukları vardır ve bunu,
Orestes’in açılış konuşmasının içeriğinden anlarız.
(a) Sosyal ve politik durumu: (Polis’ten) Sürgün olma ölümle eşdeğerdir, felaket getiren bir olgudur. Sürgünler, vatandaşlık ve her türlü siyasal haklardan mahrum bırakılır.
(b) Ailevi sorumluluklar: Ataların mezarlarını korumak ve dönemsel olarak mezara ölüler için yapılmış hediyeler sunmak önemli bir zorunluluktur.
(c) Ailevi sorumluluklarla politik statünün kesişmesi: Atina’da resmi vazifeler için adaylara şu soru sorulur: ‘bir aile mezarlığın var mı ve varsa nerede?’ İyi durumdaki vatandaşlardan ailevi zorunluluklarını yerine getirmesi beklenir.
Bu düşüncelerden hareketle Orestes, Agamemnon’un mirasçısı, vatandaş ve ailesinin başı olarak haklarını geri almaya gelmiştir.
Koronun önerisiyle, Elektra Orestes’in dönmesi ve Agamemnon’un katillerinden intikam alınması için dua ederek sunularını döker. Elektra doğrudan Orestes’in annesini öldürmesinden söz etmez. İntikam alacak kişi olarak herhangi birinden söz edermiş gibi yapar. Ve bundan, duaya uğursuz sözler karıştırdığı gerekçesiyle rahatsız olur. Elektra’nın sophron kadın olma isteğini annesiyle kendini kıyaslamasıyla yapar; ‘Anneme benzemeyeyim, ondan daha akıllı, ölçülü ve bilge (sophronos) olayım.’ Elektra’nın bir sophron kadın olarak Klütaimestra’dan farkı vurgulanır; Klütaimestra entrika düzenlemiş ve şiddet kullanmıştır.
Orestes açık bir şekilde anasını öldürmek için Apollon’da ‘emir’ hatta ‘tehdit’ almıştır. Eğer vazifeyi gerçekleştirmezse onu kötü sonuçlar beklemektedir. Ancak diğer tarafta annenin öldürülmesi korkunç bir şeydir. Orestes’in bu eylemi gerçekleştirmek için ‘onaya’ ve güce (yumuşamamaya) ihtiyacı vardır. Orestes durumunu-gerekçelerini- yeniden gözden geçirir, kehanetin doğruluğuna inanmamaktadır, ancak yine de boyun eğmiştir. Çünkü, bu Tanrının isteğidir, babasının haince öldürüldüğü gerçeği vardır, onun mezarına sahip çıkamama durumunu yaşamaktadır, hak ettiği iktidardan uzaktır, fakirlik, yaşar, hukuken sahibi olduğu kent bir zorba tarafından ‘iki kadın tarafından’ yönetilmektedir. Aigisthos bir korkaktır. Kendisinin ondan daha cesur olduğunu göstermesi gerekmektedir.
Orestes’in planında Elektra’nın rolüne dikkat: Orestes Elektra’yı saraya gönderir (556) onun rolü yalnızca sır tutmaktır. Orestes Aigisthos’un öldürülmesine odaklanır çünkü o, bir erkektir (ve silahlıdır) onun öldürülmesi daha zordur.
Koro kadınlara özgü şiddet örnekleri verir; Althaia oğlu Melegaer’i, Skyla babası Nisos’u, Lemni Adasının kadınları da kocalarını öldürmüştür. Bunlar Klütaimestra’nın Agamemnon’u öldürmesini anıştırmaktadır. Aile içi cinayetlerin etkileme gücü daha yüksektir. Kadınların şiddete bulaşması diğer taraftan normal toplumsal rollerin de bozulması anlamına gelir. Elektra’nın bu şiddet eylemine karıştırılmaması bu düşünceden kaynaklanmaktadır.
Değişen hukuk anlayışı vurgulanır; ‘Akıllılar (sophronos) ele alsın yönetimi yine’, ‘eskiden akıtılmış kanları yeni bir hukukla yıkayın’, ‘ölüler yaşayanları öldürüyor’, ‘Kanunsuzları Zeus bile korur’.
Erünniler kendilerinin yaşlı (eski) olduğunu ve Apollon’un küstah bir delikanlı (yeni) olduğunu vurgular, bütün olup bitenlerden Apollon’u suçlu sayarlar. Erinnüler ‘Ana-katilinin peşinde’ olduklarını söyler. Apollon, ‘Kocasını öldüren kadına ne demeli?’ dite sorar. Korobaşı, ‘ O kan bağına ihanet etmedi ki’ diye yanıtlar. Apollon’un ilk argümanı ortaya konur. Erinnüler evlilik bağına değer vermemektedirler. Ayrıca, evlilikte edilen sözlere bağlılık, Dike’nin gözetimi altındadır. Dolayısıyla Dike Apollon’un tarafını tutacaktır.
‘Belli değil ne istediğin senin/ Bir celalleniyorsun bir cinayete, bir diğerindeyse suçlu bile görmüyorsun’ diyerek Areopagos mahkemesinin bozuk yargı sistemine bir gönderme yapar.
Delfoi’den Atina’ya mekan değişimi Atinalı seyirciler için de ayrıca bir önem taşır; Yunan tragedyasının Atina-merkezci yanını gösterir. Orestes’in bir kaçak olarak güvenle sığınacağı bir kenttir Atina.
Orestes Atina’ya geldiğinde arınmış mıdır yoksa hala cinayetin kirliliğini mi taşır?
Orestes’in ve Apollon’un iddiaları arındığı yönündedir. Buna karşın Phytia Orestes’in elinde kan izlerini görmüştür. Ayrıca Erünniler onu kan kokusu sayesinde takip ederler ve arınmayı kabul etmezler. Athena arınmayı kabul ederse de Erinnüleri de bir yana atamaz. Bu yüzden bir mahkeme kurulmasına karar verir. Erinnüler mahkeme kurulmasını istemezler. M.Ö.458 yılında Areopagos Mahkemesinin ayrıcalıkları elinden alınarak, yetkiler yalnızca cinayet davalarına bakmakla sınırlandırılmasına gönderme yapılır. Eski düzenle yeni çatışır. Athena tam bir uzlaşmacı olarak işlev görür. Her iki tarafı da dinler. Erünnilerin haklarını tanır, onlara saygıyla yaklaşır. Diğer taraftan da Orestes’i dinler, onun arındığına inanır. Ancak, durum ‘herhangi bir ölümlünün bile çözemeyeceği kadar zordur’.
Erünniler ‘eski düzenin’ savunuculuğunu yaparlar; ‘yeni yasa her şeyi altüst’ edebilecektir, ‘Korku sofu (sophron) yapar insanı’, ‘Bilgeliğe giden yol / Zorluktan geçer… Ne başıboşluktan ne de Kölelikten yana ol. Hep / Orta yolu bul, ki Tanrı kuvvet / İhsan etsin sana. Atasözü der ki: / Hayırsız düşüncenin çocuğudur / Günahlar (hubris) Ancak sağlıklı düşünceden / Bolluk ve refah çıkar.’
Oresteia’nın en önemli tartışmalarından biri de ‘Ana kimdir tartışması’ ve bu tartışmaya eril bakış açısıdır. Erünniler Klütaimestra savunusunda, ‘Öldürdüğü adamla kan bağı yoktu onun’ der. Orestes sorar; ‘Ben anamla aynı kandan mıyım?’. Apollon soruyu, ‘Ana dediğiniz kadın yapmaz çocuğu…’ diyereke erkek merkezli bakış açısının en ilkel yanıtını verir. Apollon Zeus’un sözcülüğünü yaptığını iddia eder, ‘Zeus baba hakkını üstün tutmaktadır’. Erünniler itiraz eder, ‘Zeus da kendi babasını zincire vurmuştur’. Apollon’a göre, zincire vurmak ile kan akıtmak arasında fark vardır. Kendisi de Zeus tarafından doğurulmuş Athena da Apollon gibi düşünmektedir ‘Çocuğu yapan babadır’. Oyunu Orestes’den yana kullanarak beraat etmesini sağlar.
Atölye, günümüz toplumlarında hala tartışılmakta olan ahlaki, hukuki, toplumsal sorunların, savaşı, şiddeti olumlayan görüşlerin, saptamaların kökenlerini 2.500 yıl öncesinde gördü. Bu da Oresteia’yı hala güncel ve evrensel kılan özellikler olarak değerlendirdi.
Şu sözler bugün de söylenmiyor mu? Bu sözlerin bugün de karşılığı yok mu?
‘Zorbalıkta beni alt edersen, buyur yönet!’
‘Dostun kalmadı artık, cinayeti cinayetle ödemek zorunda kalacaksın’,
‘Kanı kanla yıkamak…Bir kötülüğün bedelini kötülükle ödemekte yanlış olan ne?’ ‘Ne var ki, değişmez yasadır: Bir damla kan aktı mı yere, Başka kanlar fışkırır. Cinayet kana kan ister ardından. İntikam, önce öldürülenin yarattığı felakete yeni felaketler katar’
‘Çünkü savaşın hakemi olarak Tanrılarımız, hak hukuk gevezeliğine kulak asmadı’ ‘Adil bilinmek istiyorsunuz ama adil davranmak istemiyorsunuz’
‘Yargıçları toplarım ben de ve Tüm zamanlar için geçerli bir içtihat çıkartırım’
‘Nicedir susmak, tüm sıkıntıların en iyi ilacı oldu’
‘Sana diyorum ki, senin başını yargı değil, halkın lanetleri götürecek, taşlanarak gideceksin sen!’
AtölyeBAK