‘Sinemaya uyarlanmış edebiyat eserlerinde savaş ve barış’ Atölye’sinin yedinci kitap/filmi TOZA SOR’u (John Fante/Robert Towne)bize Esra AKBALIK, Özlem TATLICAN ve Kamer EĞİLMEZ tanıttı ve tartışmaya açtı.
Kitap, 1930’ların Amerika’sında, farklı coğrafyalardan ve ülke içinden yaşanan göçlerle bir kimlik yaratmaya çalışan bir ülkedeki var olma mücadelesini anlatmaktadır. Meksikalılar, Filipinliler, Yahudiler, İtalyanlar… Hem mağduru hem de kimi zaman uygulayıcısı olunan ırkçılık,(s:42 ‘Yağlı bir Meksikalı olduğunu ve hep öyle kalacağını cümle aleme duyurmak zorunda mısın Camila? /s:44 Ah Camila Kolarado’da küçük bir çocukken onlar beni yağlı İtalyan diye çağırıp benim seni yaraladığım gibi beni yaralamışlardı. Eski bir yara titreşti yaptığımdan utanıyorum.) dışlanma ve önyargının en sert haliyle yaşandığı bu yıllarda, Arturo Bandini de, hep dışlandığı ve hor görüldüğü çocukluğunu geride bırakıp zengin ve Amerikalı bir yazar olma hayalleriyle Los Angeles’tadır.
Kolombiya Birahanesi’nde garson olarak çalışan Meksikalı Camilla Lopez ile girdiği karşılıksız aşk, karşılıklı sevgi-nefret ilişkisi ekseninde umudu, tutunmayı ve kaybolmayı işler. Bu anlamıyla baş karakterler bencillik yaşam karşısındaki gelgitleriyle bugünkü Amerikan toplumunu oldukça iyi yansıtmaktadırlar.
Romanın geçtiği yıllardaki Los Angeles da, en gerçekçi haliyle, romanın baş karakterlerinden biridir. Alta Loma Oteli’nin lobisinden, köşedeki manava, striptiz kulübünden sokaklara kadar; Amerikan Rüyası’nın yığınları nasıl yağmaladığını ve bu hayatların Mojave Çölü’nün tozuna nasıl karıştığını anlatır.
Dönemin ırkçı, milliyetçi ve ayrımcı gerçeği, olduğu gibi gösterilir romanda. Bazen Bandini’nin bazen sokaktaki polisten, bazen de otel sahibesinden ‘s:47 Bu otele Meksikalıları ve Yahudileri kabul etmiyoruz’ yansıtılarak. Tüm bu sert ve acımasız atmosferde, ‘bol endişe ve bol portakal içindeki’ Bandini’yi parlatan şey ise en basit haliyle vicdan-iyilik ve hayallerdir. Kendi gerçekliğinin farkında ve en uç hayallerden en acımasız eleştirilere kadar dürüsttür kendine Bandini. İyisi ve kötüsüyle kendinin farkındadır ve yazarak hayatta kalmayı tercih etmiştir. Bu sebeple de Fante’nin dilinin milliyetçi, ırkçı değil gerçekçi ve döneme dair olduğunu düşünüyoruz.
Kitabı özetleyen paragraf ise s: 42 … Amerikalı olduğum için şükürler olsun.
Toza Sor, 2006 yılında Amerikalı senaryo yazarı ve yönetmen Robert Towne tarafından sinemaya uyarlanmış. Hollywood’un önemli senaryo doktorlarından ve pek çok filme imza atmış olan Towne’nin kitabı farklı bir yorum ve bakış açısıyla aktardığı söylenebilir. Film karakter, zaman ve mekanlara bağlı kalmış. Gerçi kitabın yarattığı harika bir o kadar da gerçek Los Angeles atmosferi görüntüye aktarılırken kitaptaki kadar büyülü geçememiş ama filmin de California’ya has egzotik bir havası var. Büyük Buhran olarak geçen “Great Depression” günlerinin yaşandığı Los Angeles’ta bin dokuz yüz otuzlu yıllarda geçen kitap gibi filmde aynı yıllarda geçiyor. (1933)
Kitapta ve filmde sıkça vurgulanan Amerikan kimliği ve Amerikalı olmak hevesi o dönem göçmenlerin ‘Amerikalı’ olabilmek için soyadlarını değiştirmeleri sık başvurulan bir yöntem. Rus kökenli olan yönetmenimiz de (Robert Bertram Schwartz) sonradan soyadını ‘Towne’ olarak değiştirmiştir. Belki de kendinden bir şeyler gördüğü için Towne kitabı çok beğenmiş ve Fante’nin romanında anlattığı dünyanın tamamen içine girebilmiş ve filmi çekmiştir. Ortaya çıkan film “Toza sor” bir çok farklı eleştiri ve yorum almış.
Filmin iki müzisyeni var: Heitor Pereira 1960 doğumlu Brezilyalı bir gitarist müzisyen. Filmin diğer müzisyeni RAMİN DJAWADİ 1974 Almanya doğumlu ve İranlı bir aileden geliyor.
Sonuçta John Fante’nin yazdığı, Robert Towne’un uyarlamasını ve yönetmenliği yaptığı Toza Sor etkileyici, sahici ve yalındı. Arturo’nun Camilla’ya yenilip onun kendisinin gerçek aşkı olduğunu kabul etmesine dair aşağıdaki kısa tirad ı dönüp dönüp okuyacağımız kesin.
“Uzun parmaklarını aç ve yorgun ruhumu geri ver. Ağzınla öp beni çünkü açım Meksika ekmeğine. Burun deliklerime yitik kentlerin kokusunu üfle ve ellerim unutulmuş bir güney sahilini andıran, beyaz gerdanında ölmeme izin ver. Şu uykusuz gözlerimdeki özlemi al ve bir güz tarlasında uçuşan kırlangıçları besle onunla çünkü seni seviyorum, Camilla ve adın dönmeyen sevgilisi için son nefesini verirken gülümseyen cesur prensesin adı kadar kutsal…”
Barışla kalın
AtölyeBAK