İstanbul, Türkiye ekonomisinin en önemli merkezi, bir anlamda belkemiği, beyni ve kalbidir. Türkiye nüfusunun %18,37’si bu kentte yaşamaktadır. İstanbul 39 ilçesiyle, 2017 yılı rakamlarına göre 3,1 trilyon liralık Türkiye milli gelirinin % 30’unu yani 970 milyar liralık bölümünü üretmektedir. Sanayiye 263 milyar TL (%31), hizmetler sektörüne 596 milyar TL (%35), Türkiye genel merkezi bütçesinin ana kaynağı olarak vergi gelirlerine 110 milyar lira (%32) katkı sağlamaktadır. İstanbul’da kişi başına düşen 17 827$ milli gelir, 10.602$ olan Türkiye ortalamasının %68 üzerindedir.
İstanbul bir sanayi şehridir. Türkiye’nin en büyük 100 sanayi kuruluşunun 42’si, en büyük 500 kuruluşun 250’si buradadır. 1952 Yılında kurulan İstanbul Sanayi Odası 40 meslek grubundan 7.000’e yakın üyesiyle Türkiye’nin en büyük sanayi odasıdır. 1882 Yılında kurulan İstanbul Ticaret Odası’nın üye sayısı 100.000’e, iş yeri sayısı 60.000’e yakındır.
23.07.2004 Tarih ve 24431 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 26.maddesine göre, Büyükşehir Belediyesi, kendisine verilen görev ve hizmet alanlarında, ilgili mevzuatta belirtilen usullere göre, sermaye şirketleri kurabilmektedir. İstanbul’da ayrı bir tüzel kişiliğe ve bütçeye sahip, yarı ticari nitelikte, ancak yerel yönetime bağlı ve yerel yönetimin genel denetimi altında çalışan özel amaçlı 30 kuruluş aracılığıyla hizmet yürütülmektedir. Yatırımlarıyla Türkiye ekonomisine can veren bu şirketlerden beş tanesi, İGDAŞ(30), KİPTAŞ(167), İSTAÇ(251), AĞAÇ AŞ. (314), OTOBÜS AŞ (464), İSBAK (466), İSTON (471), Fortune Türkiye Dergisine göre bilanço rakamlarıyla Türkiye’nin en büyük 500 firması arasında yer almaktadır.
İstanbul bu ekonomik faaliyetleriyle Macaristan, Lüksemburg, Bulgaristan, Katar, Kuveyt, Ukrayna, Uruguay gibi 44 ülkeden daha büyüktür. İstanbul bir ekonomi mekânıdır.
Devlet büyüklüğündeki İstanbul, bütün bu katkılarına, büyüklük ve kalkınmışlığına karşın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni (İBB), kamu hizmeti sunan bir kamu firması olarak düşünürsek, iyi yönetilmediği anlaşılmaktadır. İBB Başkanlığı Meclis Denetim Komisyonu Denetleme raporuna koyulan Mart 2019 tarihli şerh raporuna göre, 2018 yılı gelir bütçesi 18,4 milyar, gider bütçesi 22,2 bütçe açığı 3,7 milyar TL’dir.
2018 Yılında yurtiçi ve yurtdışı bankalara, bağlı ortaklıklara, kamu kurum ve kuruluşlarına, iştiraklere olan borçlar, bütçe açıkları hızla yükselmiş, faiz giderlerinde üç kat artış olmuş, borçları kapatmak için gayrimenkul satışlarında ciddi artışlar yaşanmıştır. İBB’nin mali yönetim anlayışı başarılı olamamış, mali disiplin elden kaçmıştır.
Yerel yönetimler, yereldeki gereksinimleri karşılamak için 5393 sayılı Belediye Kanunuyla kurulmuş, karar organları, bütçeleri olan tüzel kişiliklerdir. Kanunun 14. Maddesinin saydığı görev ve sorumluluklarla yerel yönetimler, iki yüz kalem civarında işi üstlenmiş olan kamu kuruluşlarıdır. Belediye Meclisi ve İl Özel İdare Meclisleri gibi bağımsız karar alma birimi üzerindeki vesayetler sebebiyle amaca uygun hizmetler aksamakta, kent halkı kendini yönetimin içinde hissetmemekte, kente yabancılaşmaktadır.
Örneğin denetlemeye şerh raporuna göre;
- İstanbul halkına gaz sağlamakla sorumlu İGDAŞ doğal gazı, su sağlamakla sorumlu İSKİ suyu ucuzlatmak yerine İBB’ye borç vermeyi tercih etmiştir.
- 2018 yılında açılan 408 ihalenin %33’ünü oluşturan 3,2 milyar liralık 64 ihaleyi kendi iştiraklerine veren İBB, büyük oranda zarar etmiştir.
- Bu ihaleler üzerinde yapılan incelemelerde de bazı ihalelerin teknik şartnamelerinin rekabeti önleyecek ve başka firmaların ihaleye girmesini engelleyecek biçimde hazırlandığı tespit edilmiştir.
İhalelerden 10’u, aciliyeti olmamasına karşın, 4734 Sayılı Kamu ihale Kanunu’nun pazarlık usulüyle ihale yapılabilecek halleri saydığı 21/B maddesiyle yapılmıştır. Bu madde ‘ Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya yapım tekniği açısından özellik arz eden veya yapı veya can ve mal güvenliğinin sağlanması açısından ivedilikle yapılması gerekliliği idarece belirlenen hallerde veyahut idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması,’ gibi halleri kapsamaktadır.
Oysa ‘İstanbul Geneli Kentsel Donatı Alanlarında Onarım ve Yapım İşi’ başlığıyla açılan ihale, 21/B maddesiyle açılmış, ihaleye giriş sınırlandırılmış, İBB sadece kendi istediği firmaları ihaleye çağırmış, İstanbul genelindeki park, yeşil alanların bakım ve onarımı için düzenlenmesini içeren, bedeli de 185 milyon lira olan ihaleyi İBB’nin iştiraki AĞAÇ A.Ş. kazanmış, şirket 21 gün sonra, 24-26 Nisan 2018 tarihleri arasında, yine 21/b maddesini kullanarak, 18 ayrı ihale düzenleyerek işi bölmüş, toplam 110 milyon lira ile bu firmalara vererek, iştirakini 75 milyon lira zarara uğratmıştır.
Şerh raporuna göre, “İştirakler, İBB’nin ihalelerine çoğunlukla tek başına katılıyor ve kazanıyor. Bu ihalelerde hiçbir şekilde rekabet oluşmadığı gibi fiyatlar piyasa şartlarının üzerinde. 21/B’ye göre verilen ihalelerde istisnai bir durum olmaktan çıkmış ve yöntem haline dönüşmüş,” denmektedir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı, şerh raporuna itiraz etmiş ve bir açıklama yayınlayarak “İBB İştirak Şirketleri karlılığı ön planda tutmayıp; kamusal faydayı, kurumsal sosyal sorumluluğu, kurumsal yönetim ilkelerini benimsemiş profesyonel bir yönetim anlayışı ile yönetilen şirketlerdir. Ara dönemlerde şirketlerimizin yaptıkları bazı yatırımlarla işlerin dönemselliğinden ve mevsimselliğinden dolayı zarar ediyor gibi gösterilmesi, kesinlikle yılsonu itibariyle de zarar edeceği anlamına gelmemektedir. 2018 yılsonu itibariyle İBB İştirak Şirketlerimizden hiçbirisi için zarar öngörülmemektedir,” denmiştir.
İBB bu durumdayken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Mart 2019 tarihinde merkezi hükümetle eşgüdüm halinde çalışmanın önemine işaret ederek şunları söylemiştir: “Alsalar da yürütemeyecekler. Niye yürütemeyecekler? Bunlar oradaki personelin maaşını dahi ödeyemeyecekler. Hepsinin künyeleri, bütün belediyelerin borçları hepsi elimizde mevcut. Merkezi yönetimle uyum içerisinde olmayanlar kesinlikle yarın orada iflaslarını ilan ederler.”
Yerel yönetimler kanunla belirlenmiş özerk yapılarıyla, halka en yakın hizmet birimleri, halka en etkin ve verimli hizmetleri sunan kurumlar olmaları nedeniyle, demokrasinin de kaynağı sayılmaktadır. Mali ve siyasi vesayet altında olacağı anlaşılan İBB’yi zorlu günlerin beklediği açıktır. Bu noktada ‘şeffaf belediyecilik’ açıklamaları yeterli olmayacaktır. İstanbul’u bekleyen ekonomik kuşatmadan önce bağımsız denetim kurumları ve Sayıştay’ın denetimi önem kazanacaktır.
Bu şehri böyle önemli yere getiren yaşayanlarının kentlerinin nasıl yönetildiğini bilmek kadar, bundan sonra nasıl yönetileceğini bilmek de hakkıdır. Onlara düşen kentlerine sahip çıkmaktır. Bedensel sağlıklı ve huzurlu bir ortamda daha iyi yaşam için arzulanan, barış ortamında bir arada yaşamaktır.