V.Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölye’sinin sekizinci toplantısının konusu çağdaş İranlı yazar Bijen Necdi’nin 1994 yılında yayınlanmış Benimle Koşmuş Leoparlar kitabıydı. Esra Akbalık ve Kamer Badur-Eğilmez yazarı ve kitabının alt metinlerindeki İran Edebiyatı tarihi ve öğeleri hakkında bilgi verdiler. Yazarın yaşadığı dönem İran’ını ise Yalçın Akyıldız tanıttı. Daha sonra kitabı tartışmaya geçtik.
Kitap 1997’de İran’ın en iyi öykü ödülü olan Gerdun Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştü. Yazarın hayattayken yayımlanan tek öykü kitabıydı, çünkü Bijen Necdi,1997 yılında, erken sayılabilecek bir yaşta hayata veda etmişti. ‘Kendi kültürünün dinamiklerini kelimelerinde raks ettiren’ bir yazar olarak tanınıyordu. Kitapta/kitaplarında bireyin yaşam yolculuğunun ayak izleri okunuyor, yerellikte evrenselliği yakalayarak insanı sarıp sarmalıyordu.
Yazar 40’lı yılların başında, üç farklı siyasi gurubun, komünistlerin, milliyetçilerin ve İslami hareketi sürükleyen ulemaların etkin olduğu bir İran’da doğuyor. Kırklı ve ellili yıllarda İran soğuk savaşın en şiddetli yaşandığı yerlerden biri oluyor. Komünist partisi Tudeh’i destekleyen S.S.C.B. ile Orta-Doğu’da egemenlik kurmak isteyen A.B.D.İran topraklarında bu savaşı sürdüren taraflar oluyor.
O yıllarda, Milli Cephe’nin lideri Musaddık petrolün millileştirilmesi gibi düşünceleriyle parlıyor ve milliyetçi politikaları onu 1951’de başbakanlık koltuğuna çıkarıyor. İlk iş olarak Şahı etkisizleştiriyor ve petrolü millileştiriyor. A.B.D. bu millileştirme sevdasının durumun Orta-Doğu’daki diğer ülkelere sıçramasından, özellikle de İran’ın Rusya’nın kucağına düşmesinden korkuyor ve İngiliz MI6 destekli CIA, Ajax Operasyonu adını verdikleri ortak bir operasyonla Musaddık’ı deviriyorlar.
Musaddık’ın devrilmesi halkın Şah’a olan nefretini iyice körüklüyor. Ancak komünist ve milliyetçi hareket ortadan kaldırıldığı için meydan İslami harekete kalacak ve süreç 1979 İslam Devrimi’nin kurulmasıyla sonlanacaktı. Muhammed Rıza Şah Amerikan desteğiyle kurduğu istihbarat servisi Savak ve Evin Hapishanesi eliyle baskıcı bir tek adam rejimi inşa ediyor.
Şah 1963’de Amerika’nın yönlendirmesiyle ‘Beyaz Devrim’ adlı reform hareketini başlatıyor. Devrim aslında, merkezine toprak reformunu alan, sanayileşme, eğitim, sağlık reformları, tren ve kara yolarının inşası gibi açılımları olan, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan, evlenme yaşını 15’e çıkartan bir modernleşme projesi. Büyük propagandayla sunulan devrim hareketine ve arttığı bilinen petrol gelirlerine rağmen nüfusun ancak binde 1’i bu gelişmeden pay alabiliyor. Artan petrol gelirlerinin lüks tüketime, asker ve polisin harcamalarına gittiğini düşünen halkın öfkesi günden güne artıyor.
1979 İran İslam Devrimi gelinen son noktada yapılan ufak hatalardan değil onlarca yıldır İran toplumunun derinlerinde birikmiş baskıların bir patlaması olarak doğuyor. Toplumun her kesimine yabancılaşmış, toprak reformu yüzünden geleneksel destekçisi aşiretlerin dahi desteğini kaybetmiş, cumhuriyetçilik çağında monarşi ve Şahlık gösterisi yapan, A.B.D.’nin Orta-Doğu’daki jandarması olmaya soyunan, herkesin daha çok demokrasi dediği bir dönemde baskı rejimini kuvvetlendiren Şah, tek muhalif hareket olan İslami Hareketi güçlendiriyor. ‘Her yer Kerbela, her yer Aşura’ sloganlı sokak olaylarıyla başlayan isyan, on milyon kişinin karşıladığı sürgündeki dini önder Humeyni’nin İran’a dönmesi, monarşinin İslam Devrimi’ne dönüşmesi, Pehlevi Hanedanı’nın yıkılarak İran İslam Cumhuriyeti kurulmasıyla sonlanıyor.
Bugünleri yaşayan Bijen Necdi,1980 sonrası öyküye dayalı İran Edebiyatının ‘imge gücüne hayran kalınan’ şair ve yazarlarından biri kabul ediliyor.
İran’ın şiddet yüklü yıllarında yaşayıp ürün vermesine karşın Atölyemiz, yazarın eserini dili ve temaların seçimi açısından barışçıl buldu. Ancak, kültürel, tarihsel ve bölgesel bir miras olarak gördüğümüz ‘ölüm’ temasının hemen hemen her öyküde baskın olması, savaşı çağrıştıran bir öğe olarak görüldü. Ölümü, nefreti üreterek işlememiş olması da barışçıl, ölü, ölüm ve acıyı sahiplenmesi savaşçıl olarak değerlendirildi.
‘Vursana lan ibne’, ‘Metin bir dul olarak yaşamak’, ‘Bakire kızlar gibi utanmak’ gibi cümle seçimleri ayrımcı, ‘Kafataslarından oluşan öbek’, ’At ve bütünleştiği kamçı’, ‘Ölü kuğu’ cümle ve temaları şiddet içerikli bulundu. ‘Benim düğme gözlerim’ isimli öyküdeki Fati, savaş karşıtı bir animasyon karakteri gibi okunarak beğeni topladı.
Öykülerindeki çevresel homojenlik, benzer sosyolojik çevre ve insanlar arasında geçen durumlar eserdeki barışçıl özü besleyen bir durum olarak değerlendirildi.
‘Taşların, kayaların ve dağların yarısını
Vadileriyle birlikte
Yanına süt kadehlerini de koyarak
Oğluma bıraktım.
Dağlıkların diğer yarısını, yağmurlara vakfettim.
Mavi, sönük denizi,
Yanan deniz feneriyle beraber,
Eşime bağışlıyorum.
Coşkulu, mavisiz
Denizin geceleri,
Deniz fenerinin stresiyle,
Bugün artık yaşlanmış,
Asker arkadaşlarıma kalsın…
Köprü altında akıp giden nehir,
Senin olsun,
Serpilmiş boy atmış kızım, billur kemikler,
Ki tim bir yaz, gömleğinin
Suyu olsun.
Her tarlayı, arazideki her ağacı,
Otları,
Çıplak bayırlara verin.
Rafın üzerine bıraktığım, Gül suyu şişesinin içindeki, Kumların
Üçte birini Mevlana’nın Mesnevi’sine,
Üçte ikisini de ‘neye’ verin.
Ve kuşlara bağışlıyorum,
Renkleri, çinileri, kümbetleri,
Benimle koşmuş leoparlara…
Mağaraları, alçıdan kandilleri, yalnızlığı
Ve bahçenin kokusunu
Benden sonraki mevsimlere adıyorum…’
Kitapta yer alan ‘Vasiyet’ isimli şiirinin dizeleri bizlere ‘İşte barış bu olsa gerek’ dedirtti.