Beş Yıllık İşgale Son Kampanyası Basında Çıkanlar

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Birgün – 14.01.2008 – Barış için sözü olanlar

http://www.birgun.net/bolum-56-haber-57016.html#haber_basi

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) Türkiye’nin birçok şehrinden gelen aktivistlerin ve barış örgütleyicilerin de katılımıyla yaptığı değerlendirme toplantısı ile, kuruluşundan bu yana faaliyetlerini değerlendirerek 2008 etkinlik takvimini kamuoyuna sundu. Küresel BAK adına toplantıyı yöneten aktivistlerden Bülent Aydın, Türkiye’de savaşın aktif bir parçası olma yönünde zemin hazırlandığı ve dünyada da barış sözcülüğünün Bush tarafından yapıldığı günler yaşadığımıza dikkat çekerek, “Kritik bir dönemdeyiz ve bu dönemde barış için atılacak her adım önemli. Biz herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda, herhangi bir eylemde bir avuç olabiliriz. Ama dünyadaki önemli bir bütünün parçalarıyız. Toplamımızın önemli bir fonksiyonu var.” dedi.

2008: Savaşa ve İşgale Karşı Mücade

Küresel BAK olarak 2008’e yoğun bir mücadele programıyla hazırlandıklarını belirten aktivist Şenol Karakaş ise, 68 kuşağının tanık olduğu tarzda, dünyada beraber kampanya yapan ve savaşa karşı birlikte mücadele sergileyen bir ruh olduğunu dile getirerek, “Başarılarımızı ve ne yaptığımızı görmemiz gerekir. Çünkü dünyada 2 büyük güç var, ABD savaşkanlığı ve buna karşı olanlar. İşte biz böyle anılan bir bütünün parçasıyız.” diye konuştu. Küresel BAK aktivistleri 2008 eylem planını şöyle açıkladı: 2008 Ocak ayında, askeri üslere karşı farklı ülkelerde yapılacak eylemlerle eş zamanlı olarak İncirlik Üssü’nün kapatılması, nükleer başlıkların ülkeden çıkartılması için etkinlikler ve basın açıklamaları yapacağız. 16-17 Şubat tarihlerinde Yunanistan’da yapılacak “Üslere Karşı Mücadele” toplantısı ve gösterisine katılacağız. 5. yılına giren Irak işgaline karşı, İran’a yönelik bir saldırıya karşı mücadele etmeye ve kamuoyu oluşturmaya devam edeceğiz. İncirlik Üssü’nün bölgedeki ABD operasyonlarında üstlendiği rolü teşhir edeceğiz.

Dünya Sosyal Forumu çağrısıyla 26 Ocak’taki küresel gösterinin Türkiye ayağına katılacağız. 1 Mart’in 5. yılında Irak’tan, ABD ve Türkiye’den konuşmacıların katılacağı bir uluslararası sempozyum gerçekleştireceğiz. Yıl boyunca Avrupa’da ve dünyanın başka yerlerinde yapılan savaş karşıtı toplantılara temsilciler yollamaya devam edeceğiz. 7-9 Mart tarihlerinde “Barış Panayırı” yine İstanbul, Kadıköy’de kurulacak. Panayırın teması ‘Irak’ta Çocuk Olmak’. ABD’nin Irak’a saldırısının yıldönümünde, 15 Mart 2008 Küresel Eylem Günü’nde yapılacak gösteriye 2 aylık bir kampanya ile hazırlanacağız. Eylül ayında İsveç-Malmö’deki ASF toplantısına katılıyoruz. 2010 yılında ASF’yi İstanbul’da yapmayı öneriyoruz. Bütün bu faaliyetleri ve diğerlerini koalisyon tarzı ile örgütleyeceklerini ve tüm kararlarını konsensüs ile almaya devam edeceğiz.

Bianet – 25.01.2008 – 26 Ocak’ta Küresel Eylem Günü’nde Sokağa, Eyleme!

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/104420/26-ocakta-kuresel-eylem-gununde-sokaga-eyleme

Dünya Sosyal Forumu’nun çatısı altında “Başka Bir Dünya” mümkün diyenler emperyalizme, açlığa karşı sokağa çıkacaklar. Türkiye’de İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da ezilenler sokağa çıkacaklar.

Türkiye’de de TMMOB’nin çağrısıyla Türkiye Sosyal Forumu’nun bileşenleri olan emek ve meslek örgütleri ile sosyal hareketler ve siyasi partiler sömürüye, neoliberalizme, çevre felaketlerine, ayrımcılığa, yoksulluğa, açlığa, emperyalizme, savaşa, ırkçılığa karşı İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da 26 Ocak Cumartesi saat 12:00’de sokaklara çıkacak.

Eylem Yerleri ve Saati: İzmir Gündoğdu Meydanı Saat: 12:00, İstanbul Taksim Gezi Parkı Saat: 12:00, Ankara Yüksel Cad. Saat: 12:00, Adana İnönü Parkı Saat: 12:00

Dünya’nın “efendileri”nin bir araya geldiği Dünya Ekonomik Forumu, 23-27 Ocak tarihleri arasında Davos’ta yapılıyor. İşadamlarının, devlet yönetimlerinin ve “üst düzey politikacıların” oluşturduğu topluluk bu sene de dünya çapında neoliberal politikalara nasıl yön vereceğini tartışacak.

Program detaylı incelendiğinde temel konuların dünyadaki kriz olasılıkları, küresel ısınma ve sürmekte olan savaş tehditleri olduğu görülüyor. Forumun bu yılki temaları “işbirliği içinde rekabet”, “ekonomik güvensizlik”, “ayrılıkların ötesinde yatan çıkarlar”, “doğanın yeni sınırlarını keşfetmek”, “geleceğin yönündeki değişimleri anlamak” gibi başlıklardan oluşuyor.

DEF 1972 yılından beri toplanıyor. Geleneksel olarak İsviçre Davos’ta yapılan toplantılar dünyayı yöneten ülke ve şirketlerin ortak bir strateji geliştirme ihtiyacından doğdu. Tartışma başlıkları da egemenlerin bakış aşısından “sorunlu” olarak görülen konular üzerinde yoğunlaşıyor ve dünya kapitalizminin geleceğine ortak bir projeksiyon yapılmaya çalışılıyor.

Bu yıl “işbirliğine dayalı yenilikçiliğin gücü” ana teması altında yapılacak toplantılarda ticaret, ekonomi ve finans, jeopolitik, bilim ve teknoloji, değerler ve toplum başlıkları altındaki temaların tartışılacağı yüzerce toplantı düzenlenecek.

Toplantılara eş başkanlık yapacak isimlere bakıldığında, toplantıların dünyanın sorunlarını çözeceği mi yoksa derinleştireceği mi hakkında insan şüpheye düşmeden edemiyor.

İsimler şöyle:

Tony Blair (eski Britanya Başbakanı 1997-2007 ve DEF Yönetim Kurulu Üyesi, Irak işgalinin baş mimarlarından), James Dimon (JPMorgan CEO’su, uluslar arası bir finans şirketinin baş yöneticisi), Henry A. Kissinger (eski ABD Dışişleri Bakanı 1973-1977, Kissenger Dernekleri adında danışmanlık yapan bir kuruluşun başkanı, 1973 Şili darbesinin planlacılarından), Indra K. Nooyi (PepsiCo CEO’su) ve Wang Jianzhou (Çin Mobil İletişim Şirketi CEO’su).

Henry Kissinger’in şu cümlesini hatırlamak DEF’in yol açtığı ve açacağı problemleri anlamaya yardımcı olabilir: “Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.”

Henry Kissinger, ABD başkanı Nixon’un ulusal güvenlik danışmanı, daha sonra dışişleri bakanı, Bush’un terör danışmanı.

DEF’in simgelediği küresel kapitalizmin uyguladığı politikalar bugüne kadar savaşlara, darbelere, fakirleşmeye, açlığa ve yıkıma neden oldu. 1990’lı yıllar boyunca kapitalist küreselleşmenin bu sonuçlarına karşı mücadele eden hareketler ortaya çıkmaya başladı ve 1999’da Seattle kentinde yapılan gösterilerden sonra hareket içinde birlik eğilimi güçlendi.

Kapitalist küreselleşme karşıtı hareket 2001’den beri Davos’ta yapılan foruma karşı kendi forumunu Dünya Sosyal Forumu (DSF) adı altında yapıyor. Bugüne kadar yedi kez düzenlenen DSF, dünyanın ezilenlerin buluştuğu, neoliberal politikalara karşı alternatiflerin örüldüğü bir platform oluşturdu.

Dünya Sosyal Forumu’nun düzenleyicisi olan Uluslararası Konsey, bu kez tek bir noktada forum düzenlemektense, Dünya’nın tüm ezilenlerini 26 Ocak saat 12:00’de olabilecek her yerde sokağa çıkmaya çağırdı.

Şu ana kadar 80’den fazla ülkede yüzlerce eylem kararı alındı. Dünyada yapılacak eylemler www.wsf2008.net sitesinde yayınlanıyor. Yapılacak gösterilerin görüntülerine ise aynı siteden ulaşılabilir. Gösterilerin temel başlığı “Başka Bir Dünya Mümkün”. (EE/NZ)

Birgün – 25.01.2008 – KÜRESEL EYLEM GÜNÜ: Tüm dünyayla birlikte sokaklara

GEÇEN yıl Dünya Sosyal Forumu’nda ilan edilen 26 Ocak Küresel Eylem Günü’nde, tüm dünyayla eşzamanlı olarak Türkiye’de de 4 ayrı kentte eylemler düzenlenecek. Türkiye Sosyal Forumu sorumlusu Erkin Erdoğan, Davos Dünya Ekonomik Forumu’na karşı tepkilerini ortaya koymak, “Başka Bir Dünya Mümkün” demek için 26 Ocak’ta tüm dünyayla birlikte alanlarda olacaklarını belirterek, herkesi alanlara çağırdı.

Bianet – 26.01.2008 – “Küresel Saldırıya Karşı Küresel Mücadele”

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/104450/kuresel-saldiriya-karsi-kuresel-mucadele

Dünya Sosyal Forumu’nun çağrısıyla “Başka bir dünya mümkün” diyenler “26 OCak Küresel Eylem Günü” Türkiye’de de sokağa çıktılar; “Emperyalizme, neoliberalizme, ırkçılığa, gericiliğe karşı başka bir Türkiye mümkün” dediler.

İstanbul’da Taksim Gezi Parkı önünde yapılan eyleme yaklaşık 300 kişi katılırken basın açıklamasını Makine Mühendisleri Odası (MMO) İstanbul Şube Başkanı İlter Çelik okudu.

Eylemde “Emperyalizme, neoliberalizme, ırkçılığa, gericiliğe karşı başka bir Türkiye, başka bir dünya mümkün” pankartı açıldı.

Çelik küreselleşmenin iç içe işleyen iki dinamik olarak yaşandığına değindi: Sermayenin ve mücadelenin küreselleşmesi.

Başkan Çelik’in sermayenin küreselleşmesinin sosyal ilişkilerde yarattığı küresel adaletsizliğe dair sıraladığı verilerden bazıları şöyle:

  • 2005 yılı raporlarına göre dünyada 500 milyon aşırı yoksul insan var. 2.8 milyar çalışanın 1.4 milyarının geliri kendilerini ve ailelerini günde iki dolarlık yoksulluk sınırının üzerine çıkarmalarına yetmiyor.
  • BM Ziraat Beslenme Örgütü’nün 2006 raporuna göre dünyada 854 milyon kişi mutlak açlık sınırında. Afrika’da kötü beslenen sayısı son 10 yılda 169 milyondan 206 milyona çıktı. 1995’de 150 milyon işsiz varken 2005’de işsiz sayısı 192 milyona çıktı.
  • Her yıl 3.3 milyondan fazla bebek ölü doğuyor. 4 milyondan fazla bebek dünyaya geldikten sonra 28 gün içinde ölüyor. 6.6 milyon küçük çocuk ise 5 yaşından önce ölüyor.

Çelik yoksulluğun neden olduğu ölümlere savaş kaynaklı ölümlerin de eklendiğini söyleyerek ABD’nin Irak işgaline değindi: “Irak’ta geçen sene 24 binden fazla sivil öldürüldü. 5 yıl içinde 1,2 milyon sivilin öldürüldüğü tahmin ediliyor.”

Türkiye’de gücün ve servetin küçük bir azınlığın elinde toparlandığını söyleyen Çelik öte taraftan Türkiye’nin operasyonlar yaparak ABD ile işbirliği yapıp küçük ABD olmaya özendiğini ifade etti.

Küreselleşmenin yıkımına sessiz kalınmadığını aktaran Çelik Dünya Sosyal Forumu süreçlerinin bu gelişmenin zirvesini oluşturduğunun altını çizdi.

“Dünya basını ‘artık iki süper güç var, birisi ABD diğeri küreselleşme karşıtı hareket’ diye yazmak zorunda kaldı. Sermayenin küreselleşmesi dünyayı daha yaşanmaz bir yer yaparken, mücadelenin küreselleşmesi, hepimiz için ‘başka bir dünya mümkün’ umudunu ayakta tutuyor.”

İhlas Haber Ajansı – 26.01.2008 – Küresel Eylem Günü

http://www.haberler.com/kuresel-eylem-gunu-haberi/

Adana’da bir grup, “Küresel Eylem Günü” nedeniyle protesto gösterisi yaptı.

İnönü Parkı’nda ellerinde pankart, düdük ve sergiledikleri sokak tiyatrosuyla ABD’nin uyguladığı politikaları protesto eden grup, ABD’nin Irak işgalinin sona ermesini ve İncirlik Hava Üssü’nün kapatılmasını istedi. Grup adına konuşan TMMOB Makine Mühendisleri Odası Adana Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Devrim Alkan, Dünya Sosyal Forumu’nun küresel adalet, eşitlik ve özgürlük talebiyle tüm dünyada 26 Ocak’ta eylem yapılması kararı aldığını söyledi. ABD’nin Irak’taki işgalinin sürdüğünü söyleyen Alkan, şunları kaydetti:

“Yanı başımızda İncirlik Hava Üssü ABD’nin bombalarına, kurşunlarına ev sahipliği yapıyor. ABD’nin 90 adet nükleer silah başlığı Türkiye’de İncirlik ve diğer üslerde saklanıyor. İncirlik Üssü, 21. yüzyılın en kanlı soykırımına ev sahipliği yapıyor. İncirlik Üssü kapatılarak yerine çocuk parkı yapılmalı.”

Grup, açıklamanın ardından ellerindeki pankartlarla slogan atarak olaysız şekilde dağıldı.

Cumhuriyet – 27.01.2008 – Başka bir dünya için haykırdılar

www.cumhuriyet.com.tr

Dünyanın birçok ülkesinde eylem yapan küreselleşme karşıtlarının İstanbul’daki adresi taksim’di.

ISTANBUL/ADANA (Cumhuriyet) – Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi İstanbul’da da dun çeşitli muhalif hareket, siyasi parti, meslek odası ve sendikalardan küreselleşme karşıtları Taksim Gezi Parkı’nda toplanarak “Küresel adalet, küresel eşitlik, küresel özgürlük” taleplerini haykırdılar. Adana’da da ABD’yi protesto eden eylemciler, İncirlik Üssü’nün kapatılmasını istedi.

Dünya Sosyal Forumu’nun “Başka bir dünya için hep birlikte eyleme” çağrısına uyan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) öncülüğünde düzenlenen ve çok sayıda demokratik kitle örgütü tarafından desteklenen eylemde “Emperyalizme, neoliberalizme, ırkçılığa, gericiliğe karsı başka bir Türkiye, başka bir dünya mümkün” pankartı açıldı. “Ortak düşman Amerika’dır”, “5. yıl Irak’ta işgale son” dövizleri taşıyan küreselleşme karşıtları “Katil ABD”, “Irak halkı yalnız değildir”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Savaşa hayır” sloganları attı.

TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı İlter Çelik tarafından katılımcılar adına yapılan açıklamada, kapitalizmin küresel düzeyde saldırdığı anlatılarak 2005 yılı raporlarına göre dünyada 500 milyonu aşkın yoksul insan olduğuna dikkat çekildi. Küresel sermayenin, küresel eşitsizlik ve adaletsizlikle yetinmeyerek silahlar ve bombalarla da insanları öldürdüğü ifade edildi.

‘Servet azınlığın elinde’

Açıklamada, savaş politikalarında Türkiye’nin küçük Amerika olmaya özendiği belirtilerek “Türkiye’de açlık, issizlik, özelleştirmeler, sağlık hakkimizi gasp etmeye yönelik saldırılar, sendikasızlaştırma çabaları, elektriğe, ulaşıma yapılan zamlar Türkiye’de de gücün ve servetin küçük bir azınlığın elinde toparlandığını gösteriyor” değerlendirmeleri yapıldı.

‘İncirlik kapatılsın’

Adana’da da ABD’yi protesto eden eylemciler, İncirlik Üssü’nün kapatılmasını istedi. Türkiye Sosyal Forumu Adana Bileşenleri’nin çağrısıyla İnönü Parkı’nda toplanan eylemciler ABD’nin Irak işgalini protesto ederek İncirlik Üssü’nün kapatılmasını istedi. Adana Umut Sahnesi oyuncusu Şahin Kelleci Sokak Tiyatrosu seklinde sahnelediği tek kişilik oyunla ABD politikalarına tepki gösterdi. Adana Gençlik Derneği üyeleri ise seslendirdikleri devrim marşlarıyla emperyalizmin sömürgeci politikalarına karşı mücadele çağrısı yaptı.

Birgün – 27.01.2008 – Sömürüye karşı eşzamanlı eylem

http://www.birgun.net/bolum-56-haber-57776.html

Dünya Sosyal Forumu’nun kararı doğrultusunda, şiddete, sömürüye, ayrımcılığa, yoksulluğa, açlığa, çevre felaketine, insan haklarından yoksun bırakan neoliberalizme, savaşa, sömürgeciliğe, ırkçılığa karşı tüm dünyada dün eş zamanlı olarak kitlesel eylemler yapıldı. Ankara, İstanbul, İzmir, Adana’da sokaklara çıkan eylemciler, “Başka Bir Dünya Mümkün” vurgusu yaptı. Ankara’da da emek ve meslek örgütleri ile siyasi partilerin katılımıyla Yüksel Caddesi’nde bir eylem vardı. Eylemde ortak açıklamayı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı yaptı.

Dünyada yoksulluğun ve açlığın arttığını ifade eden Soğancı, “500 milyon aşırı yoksul insan var. Çalışan 2.8 milyar kişiden 1.4 milyarının geliri kendilerini ve ailelerini günde 2 dolarlık yoksulluk sınırının üzerine çıkarmalarına yetmiyor. Afrika’da kötü beslenen insan sayısı 206 milyona çıktı. Her yıl 3.3 milyon bebek ölü doğuyor. 4 milyondan fazla bebek dünyaya geldikten sonraki 28 gün içinde ölüyor” dedi.

Türkiye’de de durumun iç açıcı olmadığını anlatan Soğancı, “Ülkemizde açlık, işsizlik, özelleştirmeler, sağlık hakkımızı gasp etmeye yönelik saldırılar, sendikasızlaştırma çabaları, elektriğe, ulaşıma yapılan zamlar, gücün ve servetin küçük bir azınlığın elinde toplandığını gösteriyor. Savsa politikalarında da Türkiye küçük Amerika olmaya özeniyor. Operasyonlar yapıyor, ABD ile işbirliği halinde başka bir ülkenin topraklarını bombalıyor” dedi.

‘Sessiz Kalamayız’

Soğancı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Egemenlerin fikirlerini, tezlerini çürüten ve milyonlarca insanı tüm dünyada aynı gün, aynı sloganlarla örgütlenen eylemler içinde birleştiren Dünya Sosyal Forumu süreci küreselleşme karşıtı hareketin çok önemli bir sıçrama noktası oldu. Bu yüzden dünya basını, artık dünyada iki süper güç olduğunu, bunlardan birinin ABD, diğerinin küreselleşme karşıtı hareket olduğunu yazmak zorunda kaldı. Sermayenin küreselleşmesi dünyayı daha yaşanmaz bir yer yaparken, mücadelenin küreselleşmesi, hepimiz için, başka bir dünya mümkün sloganıyla özlediğimiz büyük ve gerçekçi bir değişim umudunu ayakta tutuyor.”

İstanbul da Sokakta

İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda bir araya gelen sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, meslek odaları, sendikalar’da açıklama yaptı. TMMOB Malana Mühendisleri Odası Başkanı İlter Çelik, savaş politikalarında Türkiye’nin küçük Amerika olmaya özendiğini, başka bir ülkenin topraklarını bombaladığını söyledi. Çelik, Dünya Sosyal Forumu ile tüm dünya da örgütleri birleştiren, sermayeye karşı hareketlenmeleri yaratan bir sürecin başladığını dile getirdi. Çelik, “Biz bugün de kazanacağımıza, emperyalizme, küresel kapitalizme, adaletsizliğe, savaş çılgınlığına, ırkçılığa, eşitsizliğe, yoksulluğa ve yeni liberal politikalara karşı mücadelemizin kazanacağına duyduğumuz inancı, tüm dünyada bugün sokaklarda olan dostlarımızla bir kez daha paylaşıyoruz” dedi.

Evrensel – 27.01.2008 – Başka bir dünya için…

http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=24194

Dünya Sosyal Forumu’nun tüm dünyada eş zamanlı olarak eylem yapma kararı, dün Türkiye’de de uygulandı.

Dünya Sosyal Forumu’nun tüm dünyada eş zamanlı olarak eylem yapma kararı, dün Türkiye’de de uygulandı. Ankara, İstanbul ve Adana’da Türkiye Sosyal Forumu’nun çağrısıyla bir araya gelen çeşitli kitle örgütleri, ortak eylemler gerçekleştirdi. Eylemlerde emperyalizme, neo-liberalizme, ırkçılığa ve gericiliğe karşı başka bir dünyanın mümkün olduğuna vurgu yapılırken, kazanacaklarına inançlarının tam olduğunu söylediler.

Ankara’da Yüksel Caddesi’nde buluşan küreselleşme karşıtları, Türkiye’nin ABD işbirlikçiliğinden vazgeçmesini istediler. Burada konuşan TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, tüm dünyada küresel adalet, eşitlik ve özgürlük taleplerini haykırmak üzere meydanlarda olduklarını söyledi. Mevcut eşitsizliklerin yetersiz bulunduğu için tek tek ülkelerin de sermaye tarafından işgal edildiğini aktaran Soğancı, ABD’nin Irak işgaliyle Irak’ın petrollerini hakimiyeti altına almaya çalıştığını belirtti. Türkiye’nin küçük Amerika olmaya özendiğini ve Kuzey Irak’a operasyon düzenlendiğinin altını çizen Soğancı, savaş politikalarından vazgeçilmesini diledi.

‘Türkiye İncirlik ayıbından kurtulsun’

Türkiye Sosyal Forumu Adana bileşenleri ise, İnönü Parkı’nda adalet, barış, eşitlik ve özgürlük taleplerini dile getirdiler. İlk olarak Adana Umut Sahnesi Sokak Tiyatrosu oyuncuları tarafından sergilenen “Yalancı” isimli oyun oynandı. Daha sonra ise Adana Gençlik Derneği müzik grubu tarafından bir müzik dinletisi verildi. Eylem sırasında “En büyük yalancı Bush”, “Katil ABD”, “Başka bir dünya mümkün” dövizleri taşıyan eylemciler sık sık “İncirlik Üssü kapatılsın”, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol” sloganlarını attılar. Kitle adına açıklama yapan Makina Mühendisleri Odası Adana İl Yönetim Kurulu Üyesi Devrim Aklan, “Biz bugün emperyalizme, küresel kapitalizme, adaletsizliğe, savaş çılgınlığına, ırkçılığa, eşitsizliğe, yoksulluğa ve yeni liberal politikalara karşı mücadelemizin kazanacağına duyduğumuz inancı, tüm dünyada bugün sokaklarda olan dostlarımızla bir kez daha paylaşıyoruz” diye konuştu. Irak İşgalinin devam ettiğinin altını çizen Aklan, Adana İncirlik Üssü’nün de bu işgalin bir paçası olarak Türkiye’yi bu işgale ortak etmeye devam ettiğini vurguladı. “Türkiye ve Adana bu ayıbından bir an önce kurtulmalıdır” diyen Aklan, İncirlik Üssü’nün kapatılarak yerine çocuk parkı yapılmasını önerdiklerini açıkladı.

‘Kazanacağımıza inanıyoruz’

İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda yapılan basın açıklamasına ise ÖDP, İstanbul Tabip Odası, MMO, TMMOB, Alınteri ve Küresel BAK katıldı. Açıklamada DTÖ, DB ve IMF’nin suyu bile satılık bir mal haline getirdiğine vurgu yapılırken, yaşananların yoksullar ve ezilenler için dünyayı yaşanmaz bir hale getirdiği söylendi. Dünya Sosyal Forumu’nun, dünyanın sayısız sosyal hareketini bir araya getirip tartışmalar ve eylemler örgütlediğini belirten MMO İstanbul Şube Başkanı İlter Çelik, “Uzun bir süredir kapitalistlerin Dünya Ekonomi Forumları değil, ezilenlerin Dünya Sosyal Forumları küresel tartışmalara damgasını vuruyor. Emperyalizme, ırkçılığa ve savaş çılgınlığına karşı mücadelemizin kazanacağına duyduğumuz inancı, tüm dünyada bugün sokaklarda olan dostlarımızla bir kez daha paylaşıyoruz” şeklinde konuştu.

Radikal – 22.02.2008 – Dere, denize açılır!

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=7356

Görkem Yeltan

‘Dere sadece akar ve hiçbir yere ulaşmaz’ diyen annesine inanmayan Küçük Kara Balık’ı ve mücadelesini unuttuk. O derenin sonunda bir şey vardı muhakkak. Dere, hiçbir yere ulaşmaz diyenler yaşanılan her şeyin doğallığını benimsemiş olanlardı.

Küresel BAK (Barış ve Adalet Koalisyonu) “Irak’ta Çocuk Olmak” konusu üzerine açıyor bu seneki panayırını. Kuruluşundan itibaren içinde olduğum BAK’ın, bu konuyu gündeme taşıma çalışmasını, işgalin beşinci yılında geç bir çığlık olarak değerlendirsem de tabii ki sonuna kadar destekliyorum.

Hiç düşündünüz mü Irak’ta şu anda yaşayan bir çocuk olmayı… Dibimizde süren bu yıkımın ileride bırakacağı izleri? Bir an aklımıza gelip de ötelediğimiz bu acı verici konu nihayet birileri tarafından masaya yatırılıyor. Ne mutlu Küresel Bak’a. Bir yandan da ne mutsuz bir konu ki bu konu içimizi kemirecek, durmadan.

Haklar, özgürlükler bir yana bırakılıyor şimdilerde. Hem de çok uzağımızda değil. Niye sadece yıldönümlerinde hatırlarız bazı şeyleri, niye 23 Nisan’larda çocuklar Millet Meclisine göstermelik ziyaretler yaparlar? Ben küçükken de yaşıtlarım orada bir şeyler söylediler. Yerine geldi mi, değiştirildi mi herhangi biri? Asla. Niye bu kadar umursamazlık, niye canımızı yakıyor bu kadar üstünden geçilen bir mesele ve hiçbir şey yapılmıyor ısrarla.

Gerçekten sonucu yok, bu çırpınışlar boşuna demeyin bana. Ben hâlâ güzel bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak istiyorum. Ben hâlâ başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak istiyorum.

‘Başka bir dünya mümkün!’ diyen seslere inanmak istiyorum. İnanıyorum da. Herkes üzerine düşeni yapsa, herkes ses çıkarabilse, inanın mümkün.

Derenin bittiği yeri görmek isteyen Küçük Kara Balık’la yan yana getirmek istiyorum sizi. Tek derdi merak. Tek derdi, oraya varabileceğine olan inancı. ‘Dere sadece akar ve hiçbir yere ulaşmaz’ diyen annesinin sözüne inanmayan, güvenmeyen Küçük Kara Balık’ın serüvenini bilmeyen yoktur elbette. Unuttuk biz onu. Unuttuk mücadelesini. O derenin sonunda bir şey vardı muhakkak. Dere sadece akar ve hiçbir yere ulaşmaz diyenler hayatlarını, yaşanılan her şeyin doğallığını benimsemiş olanlardı muhakkak.

“Küçük Kara Balık”ın yazarı Samed Behrengi, hayatı boyunca çocuklar için yazdı. Behrengi 1968 yılında Azerbaycan’da bir nehirde yüzerken öldü kimilerine göre, kimilerine göreyse Şah’ın gizli polis örgütü tarafından öldürüldü.

Sistemi eleştirmek çok pahalı bir pabuçtur. Ne kadar özgürlük deseler de, ne kadar karşı çıkış yasal bir haktır deseler de bu pabucu giymek cesaret ister. Irak’ta, bugün, çocuk olmak çok zordur. Çocuk olmak bir sürü yerde çok zordur. İnsan olmak birçok yerde çok zordur. Bunu kabul edince yaşamak ne kadar saçma, mutlaka bir şeyler yapmalıyız diye düşünmez mi insan? Düşünür elbet! Düşünmemek de insanlık dışıdır elbet.

Dereler denizlere açılır, bize tersi söylense de. Dereler sadece akmaz, bize söylendiği gibi. Niye kabul ediyoruz bize söylenenleri? Niye gidemiyoruz inandıklarımızın peşinden? Küçük Kara Balık kadar olamadık sözün kısası. Bile bile üstelik bu derenin nereye açıldığını, bildiklerimizin arkasında duramadık. Hem de ne için? Hiç. Koca bir hiç için. Topluma ters düşmemek için karşı çıkamadık bir şeylere. Karşı çıkamadık bile bile çocuklara edilen zulme.

İnsanız biz demeyelim artık. Ben Küçük Kara Balık kadar cesur, onun kadar karakterli olmaya razıyım ‘böyle insan’ olmaktansa. Ben doğruları söyleyip bir nehirde yüzerken boğulmaya razıyım. Yeter ki utanmayayım kendimden. Yeter ki Behrengi’nin ironik bir biçimde muhteşem kahramanını dereden denize ulaştırırken, kendinin bir nehirde boğulduğu gibi boğulayım. Onurlu yaşadım, karşı çıktım, doğrunun yanında var oldum diyebileyim.

Bu kahraman gibi olmak istemeyenlerin dünyası olsa da dünya, ben hâlâ eminim, hâlâ umudum var; gizleseler de, çıkarlarına ters gelse de herkesin içinde bir Küçük Kara Balık var! Başka bir dünya da başka insanlar olmak da mümkün. Çünkü ‘insan olmak’ bu!

Bianet – 28.02.2008 – İşgale Katılmayı Reddeden Eski ABD Askeri Chris Capps Anlatıyor

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/105233/isgale-katilmayi-reddeden-eski-abd-askeri-chris-capps-anlatiyor

21 yaşımda orduya yazıldım. Bir süre sonra savaşta suç ortağı olduğumun bilincine varmaya başladım. Politikacılar halkın sesini dinlemeyi reddettiklerinde, halkın eyleme geçmesi gerekir.Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) beşincisini düzenlediği 1 Mart’taki “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma“nın konuşmacılarından biri Chris Capps. Savaşa Karşı Irak Gazileri (Iraq Veterans Against the War) örgütünün Almanya şubesini kuran Capps, kendi öyküsünü anlatıyor.Adım Chris Capps. Üniversiteye gitmek için para biriktirmek ve ailemden bağımsızlığımı kazanmak amacıyla 2004 yılında 21 yaşımda orduya yazıldım. O güne dek New Jersey’de ailemin yanında yaşıyordum.

Temel eğitim sürecinde başarı gösterdim. En yüksek beden eğitimi notunu aldım ve İleri Piyade Eğitimi’ni üstün başarı ile bitirdim. Eğitimlerde başarı göstermiş olmamın sonucunda, faal göreve atanmak için başvuruda bulundum.Eylül 2005’te, Irak’a gönderilmek üzere olan 440. Muhabere Taburu’na atandım. Bir buçuk aylık özel eğitimden sonra, 25 Kasım 2005 günü Bağdat’ta “Camp Victory” (Zafer Kampı) üssüne vardık. Burada 11 ay görev yaptım.

Üzerinde Ebu Garib etiketi olan bir fiber optik kablo

Üsteki her şeyi Kellogg Brown and Root (KBR) adlı şirket işletiyordu. Filipinli ve Pakistanlı taşeron şirketlerin çalışanları ter dökerken, KBR’nin Amerikalı çalışanları üssün bir yanından öbür yanına bile yepyeni otomobillere binerek gidiyordu.

Bir süre sonra savaşta suç ortağı olduğumun bilincine varmaya başladım. Yarattığım ve bakımını yaptığım muhabere altyapısının ne için kullanıldığını anlamaya başladım. Bir gün savaş alanında mühendislik hizmeti veren askerlerle sohbet ediyordum, yaptığım işin ne kadar önemli olduğunu anlattılar bana. Ama ben artık bunun iyi bir şey olduğuna inanmamaya başlamıştım. Bir zaman sonra, üzerinde Ebu Garib etiketi olan bir fiber optik kabloyu bağlama emri aldım. Görevimin çarpıcı gerçekliği artık her gün tokat gibi yüzümde şaklamaya başlamıştı.

Bu işten nasıl kurtulabileceğimi düşünüyordum

Eylül 2006’da Darmstadt’a döndük. Bir süre sonra, Mannheim’da bir başka bölüğe atandım. Bu bölük 2007 yazının başlarında Afganistan’a gönderilecekti. Ben ise, “Artık yeter,” diye düşünüyor ve bu işten nasıl kurtulabileceğimi düşünüyordum.

Irak’a gitmeden önce, Kyle Huwer adlı bir askerle tanışmıştım. Askerlikten, vicdani retçi olarak çıkmaya çalışıyordu. Neler çektiğini ve ordu tarafından nasıl bir muameleye maruz kaldığını izlemiştim. O artık Almanya’da değildi, ama hâlâ yazışıyorduk. Onunla tartışırken, basitçe AWOL (Görevini İzinsiz Olarak Terk Eden ordu mensubu) olmaya karar verdim.

Bu savaşa inanmıyorum

Yeni bölüğüme katılmadan önce Amerika’ya dönmek üzere bir ay izin aldım ve iznim bittiğinde Almanya’ya dönmedim. Böylece Askeri Adalet Kuralları’nın 86. maddesini ihlal etmiş oldum. Bu durum 60 günü bulduğu zaman, sadece AWOL değil, “asker kaçağı” statüsüne düştüm. 8 Mayıs günü teslim oldum ve üç gün sonra “onursuz terhis” ile askerden atıldım. Şimdi Almanya’da yaşıyor, savaşı sona erdirmek ve askerlerin ordudan çıkmasına yardım etmek için çalışıyorum.

Bu savaşa inanmıyorum. Daha fazla kişinin gönderildikleri görev yerine gitmeyi reddetmelerini sağlamaya çalışıyorum. Bu savaşın sonsuza kadar devam etmesine karşı tek doğrudan ve etkili direnişin bu olduğuna inanıyorum. Politikacılar halkın sesini dinlemeyi reddettiklerinde, halkın eyleme geçmesi gerekir. Silahlı kuvvetlerin her tarafında direniş olsaydı, bu savaşı hemen bugün sona erdirebilirdik. (CC/TK)

* 5. Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma, 1 Mart Cumartesi, saat 14:00-17:00 arasında İstanbul’da, Taksim Hill Otel’de.

Bianet – 28.02.2008 – Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma İstanbul’da Başlıyor

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/105228/savassiz-bir-dunya-icin-uluslararasi-bulusma-istanbulda-basliyor

Küresel BAK’ın 1 Mart’taki etkinliğine ABD’nin Irak işgalinde yer almayı reddeden eski asker Chris Capps ve Iraklı psikiyatr Numan Serhan Ali katılıyor. Milletvekili Uras da bir konuşma yapacak.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) beşincisini düzenlediği “”Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma”nın bu yılki konukları ABD’nin Irak ve Afganistan işgallerine katılmayı reddeden esk asker Cris Capps ve işgal altındaki Iraklıların travmalarıyla uğraşan psikiyatr Numan Serhan Ali.

1 Mart’ta, saat 14:00-17:00 arasında Taksim Hill Otel’deki buluşmada Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Başkanı ve İstanbul Milletvekili Ufuk Uras da konuşacak.

Buluşma, 15 Mart’ta Kadıköy’de yapılacak küresel savaş karşıtı eyleme yönelik kampanyanın da bir parçası olacak.

Capps: Politikacılar dinlemediğinde halkın eyleme geçmesi gerekir

“Politikacılar halkın sesini dinlemeyi reddettiklerinde, halkın eyleme geçmesi gerekir. Eğer silahlı kuvvetlerde yaygın bir direniş olsaydı, bu savaşı hemen bugün sona erdirebilirdik” diyen Capps, ABD ordusunda muhabere uzmanı olarak aktif görev yaptı.

İşgal sonrası önce Bağdat’ta görev yapan Capps, Almanya’daki askeri üsse nakledildi. 2007 Mart’ında “Görevini İzinsiz Olarak Terk Eden” ordu mensupları arasına katıldı. Almanya’da Darmstadt’ta bulunan ve Afganistan’a gönderilmek üzere olan 440. Muhabere Taburu’nu izinsiz olarak terk edip ABD’ye döndü ve asker kaçağı durumuna düştü.

İki ay sonra, geçen yıl 8 Mayıs’ta, Oklahoma’da askeri yetkililere teslim oldu ve 11 Mayıs’ta ordudan atıldı. Şimdi eşiyle birlikte Almanya’da yaşıyor. Savaşa Karşı Irak Gazileri (Iraq Veterans Against the War) örgütünün Almanya şubesini kurdu.

Almanya’da yaklaşık 70 bin ABD askeri var. Bu birliklerden 1. Piyade Tümeni ve 1. Mekanize Tümeni halen Irak’ta.

Numan Serhan Ali

Psikiyatr ve klinik şefi olarak görev yaptığı Irak’tan 2006’da ayrılan Ali, 1980-2003 arasında çok sayıda psikolojik travma vakasıyla, özellikle de İran’da uzun süre savaş esiri olarak tecrit ve işkenceye maruz kalmış askerlerle çalıştı.

Şu anda aynı görevi Ürdün’ün başkenti Amman’da sürdürüyor. Gönüllü olarak yerel bir sağlık örgütü olan CARE International ve Ortadoğu’da sosyal kalkınma alanında faaliyet gösteren Quest Scope Vakfı’yla birlikte savaş nedeniyle Irak’tan ayrılmak zorunda kalan yoğun ve kronik stres altındaki çocuklarla çalışıyor.

Ali, 2006’dan bu yana verdiği yirminin üzerindeki eğitim amaçlı yerel, bölgesel ve uluslararası konferansla deneyimlerini paylaşıyor. Ali, işgal altında yaşamını sürdürmeye çalışan insanların yaşadığı fiziki ve sosyal travmalara ilişkin tanıklıklarını paylaşacak. (TK)

Bianet – 28.02.2008 – 6. Avrupa Sosyal Forumu 2010’da İstanbul’da Yapılacak

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/105227/6-avrupa-sosyal-forumu-2010da-istanbulda-yapilacak?from=rss

Türkiye Sosyal Forumu sözcüsü Hüseyin Yeşil ASF’nin 2010’da İstanbul’da yapılacak olmasının “Bütün neoliberal politikalara rağmen, muhaliflerin birleşmesiyle başka bir Türkiye yaratıldığının göstergesi olduğunu” söyledi.

Avrupa Sosyal Forumu (ASF) 2010’da İstanbul’da yapılacak. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu İkinci Başkanı da olan Hüseyin Yeşil “Bu kararın, Türkiye Sosyal Forumu (TSF) birleşenlerinin bu konuda çok dirayetli, aktif ve mücadeleci bir yapıya sahip olduklarını gösterdiğini” söyledi.

Biz başka bir Türkiye yarattık…

Yeşil bianet‘e “Türkiye’de neoliberal politikalar sürer, mayınlar patlarken biz bunlara karşı olduğumuz söyledik. Başka bir Türkiye’yi yarattık. Türkiye’de bütün muhalefet güçlerini bir araya getirdik. Türkiye’nin dünyanın sorunlarını konuşabilecek güce sahip olduğunu anlattık ve bize verilen destek de bunun kabulü oldu” dedi.

Hüseyin Yeşil Türkiyenin ASF’ye dahil olma ve ASF’nin 2010’da İstanbul’da yapılmasına karar verilmesi sürecini şöyle anlattı:

2006’dan itibaren Türkiye ASF’de aktif hale geldi

“ASF sürecine 2001’den itibaren katıldık. 2004’e kadar ASF’ye Türkiye’deki örgütlerden temsili olarak birer ikişer insan gidip izliyordu. 2006’da Atina’da yapılan 4. Avrupa Sosyal Forumu’ndan önce 14 Haziran 2005’te Türkiye Sosyal Forumu’nu kurduk ve Atina’ya hazırlandık.

“Türkiye 2006’da sol muhalefette yer alan 70’e yakın emek, meslek örgütü, çevre örgütü, kadın, gençlik örgütü ve sendikalarla, 1000 kişiye yakın katılımcıyla Atina’ya gittik. Orada 210 seminerin 50’sini TSF’nin bileşenleri örgütüledi.

“ASF içinde görünür ve aktif hale geldik. Bu senenin başında Lizbon’da yapılan 5. Avrupa Sosyal Forumu’na hazırlık toplantısında 2010’a ilişkin değerlendirme yapılıyordu, 2010’a talip olduğumuzu söyledik. Eylül 2007’de Stockholm’deki toplantıda bu öneriyi yeniden dile getirdik.

“30 Kasım, 1,2 Aralık 2007’de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yapılan 5. ASF’ye hazırlık toplantısında bu konu fazla gündeme gelmedi ancak bu yıl 23 Şubat’ta Berlin’deki toplantıda İtalya, Almanyave Fransa’dan delegeler bu konuyu ele aldılar, şu anda operasyon sırasında forumun Türkiye’de yapılmasının doğru olup olmayacağını sordular. Bizim yanıt vermemize gerek kalmadı, Avrupa’dan başka temsilciler ‘Tam da şimdi sırasıdır’ dediler ve karar verildi.” (NZ/TK)

Birgün – 29.02.2008 – Avrupa Sosyal Forumu 2010’da İstanbul’da

http://www.birgun.net/bolum-56-haber-59956.html

17Eylül 2008 tarihinde İsveç-Malmö’de toplanacak olan Avrupa Sosyal Forumu’nun hazırlık toplantısı Berlin’de yapıldı. Toplantıda, 2010 tarihinde düzenlenecek Forumun İstanbul’da yapılması kararlaştırıldı.

30’u Türkiye’den olmak üzere 200’e yakın sosyal hareket temsilcisinin katıldığı toplantıda, her türlü ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı mücadele etmek, Avrupa’da sosyal haklar için çalışmak, kamu yararı gözetmek, sürdürülebilir bir dünya, çevre adaleti ve iklim güvenliği için çaba göstermek gibi kararlar alındı.

“Güvenlik” politikalarına karşı demokratik ve hak temelinde bir Avrupa oluşturmak için çalışma gerekliliğinin vurgulandığı toplantıda alınan diğer bazı kararlar şöyle:

“Açıklık, eşitlik, özgürlük ve azınlık hakları için çalışmak. Savaşa, militarizme ve işgallere karşı çıkmak. Adaletin, barışın ve dayanışmanın dünyasını inşa etmek üzere sömürüye ve kuralsızlaştırmaya karşı eylemler yapmak. Herkese düzenli iş ve itibar sağlanması için emek stratejileri oluşturmak. Ekonomik ve sosyal adalet için halkın ihtiyaçları ve hakları temelinde ekonomik alternatifler yaratmak. Göçmenler ve ilticacılar için eşitliğin ve kapsayıcılığın olduğu bir Avrupa için mücadele vermek.”

Toplantının Türkiye delegasyonunda TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, TMMOB İkinci Başkanı Hüseyin Yeşil, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu üyelerinden Tayfun Mater, Yıldız Önen ve Yılmaz Eren, Petrol-İş Yönetim Kurulu Üyesi İbrahim Doğangül, İstanbul Meslek Odaları Koalisyonu Sekreteri Kazım Mermer, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Asu Aksoy, Sosyal Demokrasi Vakfı’ndan Seda Akay, Devrimci Proletarya üyelerinden Barış Dönmez ile Haklar ve Özgürlükler Cephesi üyelerinden Lerzan Taşçıer yer aldı.

Birgün – 29.02.2008 – ‘Savaş dönemlerinde gerçeklerden kopma riski yüksek’

http://www.birgun.net/bolum-56-haber-59958.html

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Amerikalı savaş karşıtı Irak gazisi Chris Capps ve gazetemiz yazarı Ahmet Tulgar “Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslar arası Buluşma” kapsamında Ankara’da düzenlenen panelde bir araya geldi. ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen panelde Ahmet Tulgar, savaş dönemlerinde gazetecilik yapmanın ve gerçeği kamuoyuna ulaştırmanın çok daha zor olduğun belirtti.

‘Biz de Endişe Yaşadık’

Tulgar son 10 gün içinde Türkiye basınından örnekler vererek, Kuzey Irak’taki operasyona yönelik haberlerin birbirinden farklı bilgiler içerdiğini vurguladı. Birgün gazetesi olarak söz konusu operasyonla ilgili Genelkurmay’dan ve Kürt kaynaklarından alınan bilgilerin aktarıldığını belirten Tulgar şunları kaydetti: “Örneğin resmi kanallardan 81 Türk askeri 120 PKK’lı öldürüldüğü bilgisi gelirken, örgüte yakın kaynaklardan 125 askerin, 5 PKK’lının öldüğü bilgisi geldi.

Ayrıca Genelkurmay’ın açıklamalarıyla yetinmediğimiz halde bizim bile gerçeklerden kopma riskimiz yüksek oldu. Yaygın medyanın verdiği bilgiler nedeniyle okuyucumuza yanlış bilgi veriyor muyuz endişesi yaşadık. Savaş propagandası böyle bir şey. Gerçeğin kaybı gazeteciliği zorlaştırıyor.

‘Irak Savaşı Bizi Tiksindirdi’

Chris Capss da, “2004 yılında Amerikan ordusuna üniversiteye gidebilmek için para kazanmak üzere katıldığını ifade etti. Askeri eğitimden sonra Bağdat’taki Zafer Kampı’na gönderildim. Kampta dünyaca ünlü markaların yiyecek ve içecekleri sunulurken öte yandan savaş devam ediyordu. Bu durum beni çok şaşırtmıştı” dedi.

2006 yılında Irak’tan döndüğünde hayatının kalan kısmını savaşlarda harcayarak geçiremeyeceğini anladığını söyleyen Capss şöyle konuştu: “Afganistan işgaline ortak olmamak için ordudan firar ettim.

Şu anda savaşa karşı Irak gazileriyle birlikte çalışıyorum. Amacımız kamuoyu bilinci yaratarak Irak’ta olanları tüm dünyaya bildirmek. Biz asıl kazananın savaşı rant aracı haline getirmiş şirketler olduğunu anlatmak istiyoruz. Irak’taki savaşı görmüş olan, bundan tiksinmiş olan biz askerler barış istediğimiz için ötekileştirmekten uzak kalabilmek için çalışıyoruz” Özlem Zorcan Ankara

Birgün – 01.03.2008 – IRAK GAZİSİ ABD’Lİ ASKER CHRİSS CAPP, BİRGÜN’E KONUŞTU: Dev şirketler para kazansın diye yüz binlerce insan ölüyor

http://www.birgun.net/bolum-56-haber-60040.html#haber_basi

ABD ordusunun Irak birliğinde 11 ay görev yapan, daha sonra Afganistan’a gönderilmek istenince ordudan ayrılan ve savaş karşıtı harekete katılan Chriss Capp, BirGün’e çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Capp, “Pizza dağıtıcısıydım. Ekonomik durumum iyi değildi. Para kazanıp üniversite eğitimi almak istedim. Başlangıçta savaşın ne anlama geldiğini doğrusu bilmiyordum. Irak’ta gördüklerim, yaşadıklarım karşısında çok sarsıldım. Bize Iraklılar, insanlar olarak değil, insan altı yaratıklar olarak tanıtıldı. Şimdi anlıyorum ki, ancak böyle bir psikolojik ortam yaratılarak, Iraklıların ülkesinin işgali ve öldürülmeleri makul gösterilebilirdi” dedi. Savaş üzerinde, savaşın etik olmadığı konusunda ilk kez Irak’ta düşünmeye, bilinç sahibi olmaya başladığını anlatan Capp, “11 aylık Irak görevimin ardından bu kez Afganistan’a göndermeye kalktılar. Artık yeter dedim ve ordudan ayrılma kararı verdim” dedi. Capp, şimdi Almanya’da üniversite tahsilini sürdürüyor ve dünyayı dolaşarak savaş karşıtı hareketin bayraktarlarından biri olarak görev yapıyor.

Chris Capps’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

»Öncelikle neden orduya katıldığınızı öğrenmek istiyorum. Sizin orduya katılma nedeniniz diğer askerler için de geçerli mi?

Orduya katılmadan önce pizza dağıtıcılığı yapıyordum. Bu şekilde bir yere varmak, yani yaşam standardınızı yüksek bir noktaya taşımak tahmin edersiniz ki çok zordu. Orduya katılmayı makul bir kariyer planının başlangıcı gibi gördüm. Oradan alacağım parayla üniversite eğitimimi yapabilirdim.

»Peki, olaylar planladığınız gibi mi gelişti?

Hayır, galiba yanlış bir hesap yapmıştım. Amerika ordusu yedek biriminde eğitim alıp üstün başarı gösterdim. Ama aldığım para hala benim eğitimimi finanse etmek için yeterli değildi. Daha çok para kazanmam gerekiyordu. Bunun yolu da yedek birlikler yerine aktif görevler almaktı. Bu yüzden aktif görev alabileceğim bir pozisyon için başvuruda bulundum. Beni Almanya’ya yolladılar. Tabii, oraya giderken, iki hafta sonra beni Bağdat’a yollayacaklarını bilmiyordum. Bu benim için büyük bir şok oldu.

»Para için orduya katıldığınızı söylediniz. Amerika’da çoğunluğun içinde olduğu maddi koşullar mı orduyu besliyor, ona insan gücü sağlıyor?

Buna istatistiki olarak cevap vermek mümkün. ABD ordusuna bakarsanız ordunun büyük çoğunluluğunun toplumdaki azınlıklar tarafından oluşturulduğunu görürsünüz. Bir çok siyah ve hispanik (Latin kökenli) asker var orduda. Birçok asker yoksul bir geçmişe sahip, çoğu yoksul kırsal bölgelerden.

»Irak’ta göreviniz tam olarak neydi?

Radyo operatörü olarak eğitim aldım. Irak’a gittiğimizde oradaki haberleşme altyapısının son derece zayıf olduğunu ve sürekli olarak arızalar meydana geldiğini gördüm. Bağdat’ta yaptığım şeyin radyo operatörlüğünden ziyade yeni bir haberleşme altyapısı oluşturmak için çalışmak olduğunu söyleyebilirim. Orada uzun süre fiber optik kablolar döşedim. Bu alanda dönen parayı hayal bile edemezsiniz. Bu kabloların metresine ödenen para 30 dolardı ve sadece benim kaldığım Camp Victory’ye (Zafer Kampı) kilometrelerce kablo döşendi.

»Irak’a gönderirken, sizi ve arkadaşlarınızı psikolojik olarak hazırladılar mı?

Evet. Bize, Iraklıları, insan değil de, adeta insanlardan daha aşağıda bir yaratık gibi göstermeye çalıştılar. Şimdi anlıyorum ki, ancak böyle psikolojik bir ortam yaratarak Iraklıların topraklarının işgali ve öldürülmeleri makul gösterilebilirdi.

Kaldığınız kampın adının Zafer Kampı olduğunu söylediniz. Bu ironik değil mi? Savaşta yüz binlerce Iraklı öldürüldü. ABD de büyük kayıplar verdi. Ama kalınan kampın adı Zafer… Garip doğrusu…

O zaman size daha ilginç bir şey söyleyeyim. Kampın içinde kaldığım bölümün adı, Freedom Village (Özgürlük Köyü) idi. Ve kendimi hiç de özgür hissetmedim bu köyün içinde. Hemen yanımızdaki kampın adı ise Camp Liberty (Özgürlük Kampı) idi. Tek doğru çağrışımı yapan kamp galiba Camp Slayer’dı. (Cani Kampı).

»Savaş karşıtı ya da işgal karşıtı fikirlerle göreve devam etmek mümkün değil miydi?

Koşullar dayanılmaz değildi. Afganistan’a da gidebilirdim. Ama bir kez işgalin etik olarak yanlış bir şey olduğunu görmeye başladığınızda yaptığınız en küçük iş bile bu büyük yalana hizmet ediyor diye düşünüyorsunuz. Beni orduda hizmet etmekten alıkoyan şey tam da böyle düşünüyor olmam. Ordudan ayrılmanın hukuki olarak mümkün olduğunu öğrendikten sonra devam etmek zorunda değilim dedim kendi kendime.

»Sizin gibi düşünen çok asker var mı?

Elbette. Benim hikayemin aynısını ya da benzerlerini anlatacak pek çok asker olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ordudan son dönemde ayrılmalar hızlı bir şekilde artıyor.

»Peki orduya katılmadan önce maddi nedenler dışında savaşın nedenlerine dair neler düşünüyordunuz?

Doğrusunu söylemek gerekirse orduya yazılmadan önce savaşın nedenleri üzerine çok düşünmedim. Orduya hizmet etmeye gidiyordum. Bu doğru bir hareketti, eleştirilecek, tartışılacak bir yanı yoktu. Ama Irak’ta gördüklerim ve yaşadıklarım karşısında çok sarsıldım.

»Biraz da ordu-özel sektör ilişkilerinden, şirketlerden söz edelim isterseniz? ABD ordusu galiba pek çok işi özel firmalara yaptırıyor değil mi?

Benim kampımda KBR isimli bir şirket vardı. Yemek ve temizlik işlerini yapıyordu ve ağırlıklı olarak Filipinlileri, Bangladeşlileri, Pakistanlıları ve Afganistanlıları çalıştırıyordu. Bunlar ucuz emek gücüydü ve istendiği zaman işten çıkarılabiliyordu. Yani tam bir sömürü düzeni vardı orada. Savaşın geneli ne kadar ahlak dışıysa bizim kampta yaşananlar da o kadar ahlak dışıydı. Savaşta neredeyse tüm hizmetler özel şirketlere yaptırılıyordu. Az önce belirttiğim fiber optik kabloların döşenmesini de bir başka şirket üstlenmişti. Şirketler çok niteliksiz iş yapmalarına karşın büyük paralar kazanıyorlardı. Savaş sadece silah üreten şirketlere değil, birçok şirkete büyük karlar bırakıyor. Savaşlar da özelleştirildi diyebiliriz buna. Dev şirketler, onların taşeronu şirketler büyük paralar kazanıyor savaşlarda. Ve onların para kazanması yüz binlerce insanın yaşamına maloluyor.

»Bundan sonra yaşamınızı nasıl sürdüreceksiniz?

Şu anda Almanya’da üniversite eğitimimi sürdürüyorum. Bu arada dünyanın çeşitli yerlerinden davetler geliyor. Savaş karşıtı örgütler beni toplantılarına çağırıyor. Bunlara mümkün olduğu kadar yanıt veriyorum, gidiyor, tanışıyor, etkinliklerine katılıyorum. Savaşın saçmalığını, acımasızlığını, yarattığı büyük yozlaşmayı bunlara tanık olmuş biri olarak anlatmaya uğraşıyorum. Bundan sonraki yaşamım da böyle sürecek. Bir sorumluluk, bir zorunluluk olarak görüyorum bunu. Herkes elinden geleni yaparsa, dünyada daha az savaş çıkacak, daha az insan ölecek, daha az acı çekilecek gibi geliyor bana.

* * *

Hiçbir sorun savaşla çözülemez

»Türkiye’nin Kuzey Irak’a düzenlediği operasyon hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu operasyon ABD’nin izni ve kontrolüyle mi oldu sizce?

ABD’nin izni olmadan Türkiye, Kuzey Irak’a giremezdi herhalde. Girişi de, geri çekilişi de ABD’nin isteği doğrultusunda olmuştur. Bu operasyonun, savaşın elbette bazı nedenleri olabilir. Ama ben hiç bir sorunun savaşla çözülebileceğine inanmıyorum. Sorunlar ne kadar büyük olursa olsun barışçı çözümler mutlaka bulunabilir. ÖZLEM ZORCAN ANKARA

Star – 01.03.2008 – İdarenin amiri böyle olursa

http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=145096

Mustafa Hoş

Hamaset edebiyatı fena halde samimiyetsiz geliyor bana. Şu ciddi meseleleri daha aklıselim konuşmanın da önünde en büyük engel. TBMM İdare Amiri ve AKP Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu beyler Bülent Ersoy vakasına dil uzatmış. Hazret , DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün ‘Bülent Ersoy kadar cesur olamadılar’ sözüne demiş ki ‘Doğru söylemiş. Bülent Ersoy kadar cesur olsaydık, biz de bir yanlarımızı kestirirdik.’ Bravo Sayın İdare Amiri. Bu ne ironi. Oğuz Atay yaşasaydı bu ironi karşısında gözyaşı dökerdi oluk oluk. Meseleyi kökünden halletti yahu Sayın İdare Amiri bu ironik zekasıyla. Budur işte. Necip Türk milleti seni hiç unutmayacak Sayın İdare Amiri Hüsrev Kutlu. Onlar unutsa da ben unutmam hiç merak etme. Bu kadar derin ve hassas bir mevzuyu tenasül organıyla ilişkilendirmek her babayiğidin harcı değil. Helal olsun bir kere daha. Teey… Teeey…

Savaşsız bir dünya için

Felluce de Samara da insanlığın bittiği yerlerdir. Samara’da ne oldu diyenler Brian De Palma abimizin güzide eseri Redacted filmine doğru yol alsınlar. Felluce ya da Samara… Her biri tarihe katliam olarak geçti. Onarılmaz acıların, dayanılmaz zulümlerin merkezidir oralar. Şimdi 5 yıl geçmiş Amerika’nın kan ve gözyaşıyla suladığı topraklarda. Hala birileri yiğitçe ‘Amerika defol’ diyor. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, ABD’nin Irak’ı işgalinden bu yana her yıl Mart ayında gerçekleştirdiği ‘Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma’ların beşincisini, 1 Mart 2008 tarihinde gerçekleştiriyor. Buluşma, 15 Mart 2008’de Kadıköy’de yapılacak küresel savaş karşıtı eylem, ‘5 Yıllık İşgale Son’ mitingine yönelik kampanyanın da bir parçası olacak. Beşincisi yapılacak ‘Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma’da konuşmacı olarak Chris Capps (Savaşa Karşı Irak Gazileri Örgütü Aktivisti), Numan Serhan Ali (Iraklı psikiyatr) ve Ufuk Uras var. Yer Taxim Hill Hotel saat 14:00 ile 17:00 arasında.

Maçın önüne geçen top toplayıcı çocuk

Bir hareket yaptı maçın kaderini değiştirdi. Gökhan Gönül’ü attırmakla kalmadı, Galatasaray’ın kazanmasında en önemli faktör oldu. Maçın adamı olan bu veletle ilgili ne var ne yok diye ekşisözlüğe daldım işte çıkanlar:

Galibiyet onu şımartmamalı. Önündeki maçlara bakmalı. (mantis)

Her takıma en az birkaç tane lazım olan top toplayıcı çocuk modelidir… (boom)

Volkan Demirel’i de gazladığını düşündüğüm çocuktur:

Demirel: Lincoln, ben mi yanlış duydum? Ne dedin sen?

Top toplayıcı çocuk: ben duydum, ben duydum. ‘ananı …’ dedi Volkan abi. (ext12eme)

Bundan sonraki maçlarda Gökhan Gönül’ e 2 top atmasını beklediğim çocuktur. Uğaştırmaya gerek yok 2 sarı, kırmızı… (deer therapist)

Bütün top toplayıcı çocuklar ev sahibi takım lehine bazen maçın kaderini değiştirecek hareketler yaparlar. Altyapıda oynarlar zaten çoğu. (123)

Gökhan’ın hareketinden sonra hakeme dönüşü ve vicdanı olan herkesi göreve çağıran bakışı ile iç burkar. Orada trafik polisi olsa ceza yazar, su idaresi memuru olsa suyunu keser. (contravener)

Top toplayıcılık lisansı elinden alınması gereken çakal diye tabir ettiğimiz cinsten velet (10kadd)

Galatasaray yönetimi tarafından ilerde stad müdürü yapılacak çocuktur. (Mr Green)

Bir gecede meşhur olma konusunda adı artık Mirkelam ile birlikte anılacak çocuktur. Türkiye’nin gündemine yerleşmiştir bir hareketiyle. (damagecase)

Yazı Sözlüğü

Aklıselim: Sağduyu sahibi.

İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. (TDK)

Tenasül: Üreme.

Yazı Müziği

Androgyny (Garbage), Le vent Nous Pourtera (Noir Desire), By your Side (Sade), Şahar Dağı (Replikas), Red Hot (Vanessa Mae), Athina (Nana Mouskouri), Layla (Eric Clapton), Seni Görmem Lazım (Bulutusuzluk Özlemi), Dayanamıyorum (Umut Kuzey), Mom Meca Moi (Patricia Kaas), Ay Amor (Monica Molina).

Yazı Esin Kaynağı

Futbol asla sadece futbol degildir (Simon Kuper), Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (Film)

Star – 02.03.2008 – Chris Capps artık savaşa karşı

http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=145238

Ayşe Düzkan

Irak’taki ABD birliklerinden kaçtı

Irak’taki ABD birliklerinden firar eden asker Chris Capps şimdi savaşa karşı mücadele ediyor

Chris Capps henüz 24 yaşında, New Jersey’de doğup büyümüş sıradan bir Amerikalı genç. Ama yaşadıkları hiç de sıradan değil. Capps bir yıl boyunca askerlik yaptığı Irak’taki ABD birliklerinden geçen yıl firar etti. Daha sonra Iraq Veterans Against War (IVAW – Irak’ta Askerlik Yapmış Savaş Karşıtları) grubunu kurdu. Onunla savaş karşıtı bir konferansta konuşmak için geldiği İstanbul’da buluştuk. Bize ABD ordusunu ve Irak’ı anlattı.

»Orduya neden ve nasıl katıldınız?

2004’te, üniversite için para kazanmak amacıyla orduya katıldım. İlk eğitimlerde başarılı oldum. Sonra Irak’a gidecek olan 440. Muhabere Taburu’na atandım. Bir buçuk aylık özel eğitimden sonra Bağdat’ta Camp Victory üssüne vardık.

»Burada neler yaşadınız?

Oraya Şükran Günü’nde varmıştık, kafeteryada dev bir hindi pişirmişlerdi. Biftek, zengin bir salata barı, meyve suyu barı ve Baskin Robbins dondurması vardı. Kafeteryada çalınan asansör müziği patlama seslerini bastıramıyordu.

»Seçimlerden sonra ABD politikalarının değişmesi ihtimali var mı?

Umarım ama çok da ümidim yok. Demokrat Parti’nin üç adayı bir panelde bir araya geldiler, bu yönde bir soru geldi ve hiçbiri ‘Mümkün olan en kısa zamanda Irak’tan birlikleri çekeceğim’ demedi.

»‘ABD Irak’tan kademeli olarak çekilmeli’ deniyor.

Bence bu Iraklılar için iyi olabilir ama ABD askerleri açısından çok kötü olur. Çünkü sayıları az olacak ve Iraklıların nefretiyle yüz yüze kalacaklar. ABD çekildiğinde Irak’ta bir kaos yaşanması ihtimali var ama yaşanmaması ihtimali daha yüksek ve kararı Iraklılara bırakmalıyız. Hükümetlerini kurmaya, suni sınırlar koymaya hakkımız yok.

»Ciddi bir dezenformasyon olduğu söyleniyor.

ABD’ye en son 2007’de gittim. En çok izlenen kanallara baktım, Irak’la ilgili gösterdiklerinin gerçekle ilgisi yoktu. Geri gelen birlikleri gösteriyorlardı ama o birlikler oraya nasıl gitti ve ne yaptı anlatmamışlardı. Irak’ta Associated Press ve Reuters muhabirleri askeri birliklerle birlikte çalışıyorlar. Ve onların göstermek istediği şeylerden başka bir şey göremiyorlar, gösteremiyorlar. Ara sıra başka türlü şeyleri çeken bir gazeteci de çıkıyor. Örneğin Alman televizyonunda Iraklı bir tutuklunun nasıl dövüldüğünü görmüştüm ama eminim ki bu ABD’de gösterilmeyecek.

»Irak’ta işkence hala var mı?

Kendi gözümle görmedim ama çavuşum hapishanede görev yapmıştı ve tutukluların dövüldüğünü anlattı. Hatta bazı dergileri kırmızıya boyayıp veriyorlarmış tutuklulara ve ‘Bunları domuz kanına batırdık o yüzden böyle kırmızı’ diyorlarmış.

»Amerikalılar Iraklıları tanıyor mu?

Iraklılara ayaklarınızı göstermeyin, dua ederlerken önlerinden geçmeyin, ramazan ayında dikkatli olun, önlerinde yiyip içmeyin, sigara içmeyin. Irak kültürüyle ilgili bildiğimiz bundan ibaretti.

»Sizce Irak’a demokrasi mi geldi?

Bence demokrasi bir riyadan ibaret. Eğer Iraklılar Saddam’ı kendileri devirip kendi partilerini kursalardı harika olurdu. Ama suni bir Irak parlamentosu yaratıp bunu Irak direnişinin yarattığını söylemek doğru değil çünkü böyle bir direniş yoktu. Ortalama Iraklı demokrasiye alışık değil, yıllardır böyle bir şey yaşamamışlar.

»Almanya’da ve Avrupa’da birçok ABD üssü var değil mi?

Çek Cumhuriyeti’ne girmeyi konuşuyorlar. Gürcistan’da, Polonya’da üs var. Bütün bunları Rusya’ya karşı yapıyorlar. Rusya gelip Kanada’da askeri üs kursa ne düşünürüz?

»Ordunun ortamı nasıl?

Askerlik erkeklik değerlerinin yüceltilmesine dayanıyor tabii.

»Siz öyle birine benzemiyorsunuz.

Teşekkür ederim. Para kazanmaya gidersin ama sonra ‘Ülken için en iyi şeyi yapıyorsun’ denmeye başlanır.

»Orduda genellikle müzik olarak heavy metal dinlenirmiş.

Doğru, metal çok dinlenir.

Siz ne dinliyorsunuz?

(gülümsüyor) Ben de sözünü ettiğiniz müziği seviyorum.

»ABD birliklerinde kadınlar var mı?

Geri plan hizmetlerinde var. Ama çok az. Onlar da üniversiteye gitmek için bu tercihi yapmışlar.

»Tecavüzlerin yaşandığı doğru mu?

Tecavüz vardır hatta sadece kadınlara da değil. Irak’ta bize ‘Geceleri asla duşa yalnız girmeyin’ denmişti. Orası yüzde 95’i erkek olan bir ortam.

»Profesyonel ordu zorunlu askerlikten daha mı iyi?

Profesyonel askerler daha iyi eğitim alıyor. Ama eğer askerlik zorunlu olsaydı Amerikalılar olup bitene karşı böyle duyarsız olmayacaklardı çünkü yaşıtlarımi oturup düşünmek zorunda kalacaktı, askerlik mi yapacağım yoksa buna karşı bir şeyler mi? Vietnam döneminde böyleydi. Şimdi bu yok. Bizim gibi insanlar daha iyi bir hayat yaşamak için orduya katıldık. O yüzden çok fazla yoksul insan var orduda, şehirlerin yoksul mahallelerinden, geri kalmış kırsal bölgelerden insanlar var. Çok yüksek oranlarda siyah ve farklı kökenli insan var.

Haftada ortalama 50 kişi firar ediyor

»Ordudan ayrılmaya nasıl karar verdiniz?

Çatışma bölgesinde görev yapmadığımdan başta Iraklıların yaşadıklarına duyarsızdım. Ama patlamaları, makineli tüfek ateşlerini duydum. Her yerde bomba parçaları var. Bir zaman sonra kurduğum alt yapının neye yaradığını fark ettim. Bir seferinde bir kablonun Ebu Garip etiketi taşıması beni derinden sarstı.

»Firar etmeyi nasıl başardınız?

Biliyorsunuz Almanya’da ABD’nin bir askeri üssü var. Biz de 2006’da Darmstadt’a döndük. Afganistan’a gönderilecek bir bölüğe atandım. Artık ordudan uzaklaşmayı başlamıştım. Yeni bölüğüme katılmadan önce bir ay izin alıp ABD’ye gittim ve Almanya’ya dönmedim. Böylece İzinsiz Mevcutsuz durumuna düştüm. 60 gün sonra da firari sayılmaya başladım.

»Başınız derde girmedi mi?

Şansım yaver gitti. Irak’taki ABD birliklerinden haftada elli kişi firar ediyor. Bütün bu insanları ABD’ye götürüp yargılamaya ne zamanları ne de paraları var. O yüzden askeri mahkemede yargılanan firariler oldu ama çoğunluk kurtuldu. Ben de ‘yüz kızartıcı sebeplerden’ askerliktens atıldım. Şimdi Almanya’da yaşıyor, savaşı sona erdirmek ve askerlerin ordudan çıkmasına yardım etmek için çalışıyorum.

Birgün – 02.03.2008 – Keşke barışın dili egemen olabilse

http://www.birgun.net/bolum-95-haber-60045.html

Türk ordusunun sınır ötesi askeri operasyonu pratiğe geçirmesiyle birlikte yaşadığımız coğrafyada açılan gündem sayfasında yeni acılar, yaralar ve kayıplara ek olarak bir yandan da ‘işgal’, ‘savaş’ gibi tanımlamaların ekseninde şekillenen bir karışıklık hakim. Çatışmacı, kurumsal şiddet üzerinden şekillenen bir sürecin içinde barışın, adaletin dilinin üretilmesi üzerine emek harcamak hayati önem arz ediyor artık. Bu gerçekliğin ışığında muhalefetin, savaş karşıtı güçlerin kendi pozisyonlarını eksiği ve gediğiyle tartmaları, bir an önce aktif bir toplumsal özne olarak kendilerini var etmeleri gerekiyor. Kanın ve ölümlerin gerçeğiyle kolektif bir kapsayıcılık kazanan egemen bilince yönelik ne gibi alternatifler üretilebileceğini Irak’taki ABD işgaline karşı sürdürdükleri kesintisiz kampanyayla tanınan Küresel BAK’tan Bülent Aydın’la konuştuk.

Gökhan Gençay

Küresel BAK aktivisti Bülent Aydın, askeri harekatı ve barışın potansiyellerini değerlendiriyor:

»En başta bir durum tespitiyle başlayalım; Türkiye’nin sınır ötesi askeri operasyonla içine girdiği evreyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu gerçeklik karşısında muhalefet güçleri kendilerini nasıl konumlandırmalı?

Savaş karşıtı bir hareketiz, dolayısıyla gelişmelerin sonuçlarından önce başlangıç noktalarına dikkat çekmek gerektiğini düşünüyoruz. Tezkere Meclis’e geldiğinde Küresel BAK olarak buna karşı tavır aldık ve tezkerenin Türkiye’yi askeri olarak Irak’a sürecek gelişmelerin başlangıcı olacağını ifade ettik. Tezkerenin geçmesiyle birlikte hava harekâtı gündeme geldi. Bu gündeme karşı, ‘barışa bir şans verin’ diyerek savaş karşıtlarını, Kürt sorununa yönelik silahsız çözümler öneren kamuoyunu tepki göstermeye çağırdık. Çağrımız, kimsenin sınırları tankla, tüfekle geçmemesi eksenindeydi. Kimse kimsenin tepesine bomba yağdırmasın dedik. Savaşlar daha fazla adaletsizlik, yoksulluk ve acı üretiyor. Türkiye’deki gelişmelerin ve planların tümünün Ortadoğu’daki gelişmelerle bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Irak’ta beş yıldır süren işgal, büyük kayıplara ve yıkımlara yol açtı. Ortadoğu’daki tüm bu yıkım süreçlerinin esas olarak ABD’nin politikaları tarafından yönlendirildiğini düşünüyoruz. ABD’nin her istediği olmadı; çünkü Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da ve bütün dünyada direniş de sürüyor. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere, birçok ülkenin halkları yönetimlerinin savaşçı politikalarına karşı direniyor. Türkiye’nin 1 Mart’ta Irak işgalinin aktif bir parçası olmamasını da savaş karşıtlarının mücadelesi sağlamıştır. Fakat bugün gelinen süreçte Türkiye’nin bir şekilde Irak’taki işgalin bir parçası haline geldiğini görüyoruz, ve bundan kaygılıyız. Tezkereye de karşıydık, hava harekâtına da karşıydık, şu anda büyük bir güçle yapılan kara harekâtına da karşıyız.

»Irak’a ABD’nin müdahalesine ortak olmak için verilen tezkereyle şu anki askeri harekât aynı düzlemde okunabilir mi? Anti-Kürt reflekslere, şovenizme yaslanan bir sürecin ürünü olarak görülmüyor mu somut durum?

Küresel bir savaş karşıtı hareket yürütme işleviyle kendimizi tanımlıyoruz. Bu savaş karşıtı koalisyonun içinde çok farklı kesimlerden ve görüşlerden insanlar bir arada. Baştan beri Türkiye’deki gerilimlerin ve Kürt sorunu etrafında şekillenen çatışmalı ortamın Ortadoğu’daki gelişmelerin bir parçası haline gelmesi tehlikesini gördük ve kamuoyunu bu konuda uyardık. Beşinci yılına giren Irak’taki işgal, bölgedeki felaketin tetikleyicisidir. Türkiye’de 24 yıldır Kürt sorunu çevresinde süren çatışmalı ortamın uluslararası hale gelmesi çözüm adımlarını zorlaştıran bir yola girilmesini sağladı. Sorunun konuşulması ve çözüm üretilmesi gereken yer parlamentoydu. Kürt sorununun silahlı çatışmanın ve şiddetin dıştalandığı biçimde ele alınması gereken bir problem olduğunu düşünüyorum. Fakat, Küresel BAK, Kürt sorununa doğrudan müdahale üzerine kendini var eden bir örgütlenme değildir. Ancak bu sorunla ilgili barış girişimlerine Küresel BAK içinde yer alan kişiler de katıldı tabii ki. Biz Kürt sorununa yönelik Türkiye’nin attığı adımların ABD’nin İran’a odaklanmış saldırgan planlarıyla bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. İncirlik Üssü Irak’a yönelik saldırıların önemli bir parçası oldu ve bugünkü kritik süreçte de faaliyetini sürdürüyor. Şu günlerde ABD’li savaş karşıtları, ABD’nin silahlı güçlerini İran’a müdahale edecek biçimde kaydırmasına karşı etkili bir kampanya yapmaya çalışıyor. Kuzey Irak’ın önemli bir geçiş noktası olması nedeniyle orada Türk askerlerinin bulunması -bir süre sonra geri dönseler bile- ABD’nin İran’la ilişkin büyük planının parçası olmaya aday gelişmeler.

»İşgal tanımlaması ve buna ilişkin oluşturulan mücadele hedefleri de politik öznelerin kendilerini konumlandırma biçimlerine göre değişiyor. Mesela, Kürt demokratik hareketinin büyük bir bölümü ABD’nin Irak işgaline karşı örgütlenen kampanyalara katılmadı, müdahalenin o coğrafyada Kürt Özerk Oluşumuna imkân sağlayacağını düşünerek. Şu anda ise tersinden bir durumla karşı karşıyayız; direkt Kürtleri gündemine alan bir operasyon mevzubahis ve ABD işgaline karşı yaratılan toplumsal hareketliliği ve eylemliliği şimdi gözlemleyemiyoruz. Aynı duyarlılığın yaratılamamasının sebepleri nelerdir sizce?

Kürt sorunu Irak’taki işgalin dışındaki bir sorun olarak bu coğrafyada mevcut; yani sınırların ötesinde çözülecek bir şey değil. Bugün bu sav, dolaylı olarak da olsa harekâtı savunan ve daha da derinleştirilmesini isteyen başta AKP, CHP, MHP olmak üzere çeşitli bürokratlar tarafından da dillendiriliyor. Fakat köklü bir çözüm iradesi hâlâ ortaya çıkmış değil. Bunun yerine son 24 yılda 24 tane askeri harekât yapıldı. ABD’nin Irak’ı işgali, Kürt meselesinin dışında ele alınması gereken bir sorun. ABD’nin Irak’ta sürdürdüğü işgal, Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü daha da zorlaştıran bir süreç olarak devam ediyor. Türkiye’de zaman zaman barış hareketi daha güçlü oldu, daha büyük yığınları sokağa çıkarabildi. Bu ülkede maalesef ki, son süreçte sorunun çatışmalı düzeye gelmesi ve daha büyük acılar üretmesine rağmen barış talebi güçlü bir şekilde dile getirilemedi. Küresel bağlamda savaş karşıtı hareketin ivmesinin düştüğü de bir gerçektir. Bunun en önemli nedeni, direnişe ve muhalefete rağmen pratikte negatif yönde gelişmelerin artması, işgalin sürmesidir. Türkiye’de de çatışmanın dili, barışın ve diyalogun dilinin önüne geçiyor maalesef.

»Dışsal bir emperyalist işgale karşı barış talebini dillendirmek son derece ‘kolayken’, kendi ülkenin ordusu sınırları aşıp işgalci konuma geldiğinde buna yönelik ‘Irak’tan çekil’ demek bu topraklardaki hâkim düşünüş tarzı için pratik bir zorluk yaratmıyor mu?

Evet, fakat bu konuda haksızlık etmemekte de yarar var. Başta aydınlar olmak üzere barış ve demokrasi cephesi ve parlamentoda bulunan vekillerin bir kısmı, bugün Türkiye’de siyaset yapan partilerin bazıları bu süreçte tutarlı ve istikrarlı biçimde hem ABD’nin bölgedeki işgaline karşı, hem de Kürt meselesinin barışçı bir çözümü için ve Türk ordusunun askeri müdahalesine karşı tavırlarını sürdürdü. Irak’ın kuzeyindeki Kürt oluşumu ve bu oluşumun işgalci güçlerle kurmuş olduğu ilişkiler zaman zaman farklı durumlar yarattı. Ama bugün genel olarak bu harekâtın destekleyicisi olduğu ifade edilen ‘stratejik ortak’ ABD ile yürütülen bir operasyon var. Bu harekât Irak’a müdahale anlamını taşıyor, dolayısıyla oradaki halkın buna tepki göstermesi normal. Buradaki barış güçlerinin de buna tepki göstermesi ve barışın sesinin yükseltilmesi lazım. Operasyon kararıyla birlikte gazetelere ve TV’lere öyle büyük bir düşmanlık ve çatışmacı bir söylem ve hamaset hâkim oldu ki, dayanılır gibi değil. Bu dil, atılan bombalar kadar vahim sonuçlara yol açıyor ve bu ülkedeki bir arada yaşam ihtiyacını zedeliyor. Küresel BAK olarak öfke ve düşmanlık yayan bu dili teşhir etmeye çalıştık. İşgalin beşinci yılı münasebetiyle birçok ilde öğrenciler, işçiler ve savaş karşıtlarıyla toplantılar yapıyoruz. Bu toplantılarda sizin bahsettiğiniz meseleler esas olarak Irak işgaline karşı direniş perspektifinden ele alınıyor.

»Siz ABD işgaline karşı seferber edilen kitlesel duyarlılığın Türk ordusu karşısında da geçerli kılınabileceğine inanıyor musunuz?

Tabii ki aynı durum geçerli olmuyor.

»Barışın, anti-militarizmin dili söz konusu odak hangisi olursa olsun aynı derecede önem arz etmeli, değil mi? Yoksa ABD’nin Irak işgaline karşı geliştirilen mücadele cephesi bir nevi barış pragmatizmiyle şekillenen anti-ABD’ciliğe denk düşmüş olmaz mı? 1 Mart tezkeresini geri çektirten enerjinin nüvesinin bile şu anda ortada gözükmemesi bunun göstergesi değil mi?

Keşke aynı şekilde alanlarda olabilseydik, fakat bugün için böyle bir gücün ortada bulunmadığı ortada. Yine de, bugün bile bu olan bitenden derin üzüntü duyan çok insan var bu ülkede. Çeşitli inisiyatifler ve kurumlar kendi cephelerinden barış için, adalet için çalışmalarını sürdürüyor. Tabii ki bütün bu güçlerin içinde bulunduğumuz süreçte Türkiye’de güçlü bir kamuoyu oluşturabildiği söylenemez; tersine, medyadan Meclis’e, politikacılardan sokaktaki insanlara kadar bu operasyonla çözüme doğru bir adım atılabileceği düşüncesi hâkim. Kamuoyunda hâkim olan bu düşüncede aslında ‘bu sorun bir şekilde çözülsün’ mantığının belirleyici olduğuna inanıyorum. Sıradan insanlarda, ‘madem askeri harekât zorunlu, hemen yapıp çıkalım. Ayrıca Kürt sorunu için gereken ekonomik, sosyal düzenlemeler de yapılsın. Irak işgali toptan yanlış’ şeklinde bir mantığın egemen olduğunu düşünüyorum. AKP yetkilileri bile sürekli buna vurgu yapma ihtiyacı duyuyor. Biz de soruyoruz; ne zaman, ne kadar insan ölünce bitecek bu operasyon? Bir savaş karşıtı olarak her gencin ölümüyle bu toplumda bir yara açıldığına inanıyorum, ve bu yaralar kara delik gibi bir daha kapanmıyor. ABD de Irak işgaline büyük bir propagandayla kendi kamuoyunu arkasına alarak başladı, ama sonuçta ne oldu? Bütün bahanelerin ve gerekçelerin yalan ve dezenformasyondan ibaret olduğu ortaya çıktı. Sonuç olarak Türk askerlerinin Irak’ta bulunduğu her gün orada ve burada yeni yaralar açılıyor.

»Savaş halinin somut bedellerini, acılarını bizzat çekenler buna yönelik politik temayüllerin dışında en doğal insani tepkileri neden veremiyor sizce? Mesela, Rusya’daki asker anneleri Çeçenistan’a yollanan oğulları için kampanya başlatıyorlar, keza ABD’li askerler içinde de böylesi muhalif oluşumlar mevcut. Türkiye’ye baktığımızda ise en sade biçimiyle Bülent Ersoy’un birkaç cümlesiyle gündeme oturan söyleminin bile tecrit edildiğini görüyoruz. Bu sürecin gerçek acısını göğüsleyen özneler barışın dilini nasıl benimseyecek? Bu topraklarda böylesi bir dilin potansiyel olanakları mevcut mu?

Bu söyledikleriniz önemli bir gerçeklik. Bir açıdan bakarsak ABD’de de en başta hâkim olan düşünce aynı değildi; büyük törenlerle, toplumsal kabulle askerler Irak’a gitti. Daha sonra okyanus ötesinden ülkeye cenazeler gelmeye başladı; önce tek tek, sonra çoğalarak. Sürecin başından beri buna vurgu yaptık ve sınır ötesinden cenazeler gelmesin dedik. Türkiye’ye de sınır ötesinden cenazeler geliyor. Bütün ülkeyi şehitlik haline getirerek hangi sorunu çözebilirsiniz ki? Başta canı yanan yüzlerce aile olmak üzere toplumda derin bir tepki ve infial yaratıyor bu olaylar. Fakat bunlar kafalarında savaştan ve çatışmadan başka çözüm olmayan siyasiler tarafından daha çok şiddet üretecek yönde kullanılıyor. Küresel BAK olarak yaptığımız etkinliklerde toplumun değişik kesimlerine sembolik de olsa müdahale ederek barışın sözünün yaygınlaşması için çalışıyoruz. Keşke barışın dili bu ülkede egemen bir dil olsa… Bülent Ersoy’un fevri olarak yarışma programı esnasında söyledikleri bir duygunun ifadesidir ve bu gerçek bir duygudur. Aynı gün Perihan Mağden, Pakize Suda ve Sezen Aksu benzer düşünceleri ifade etti. Bunlar annelerin çocuklarının ölüsüne değil çocuklarının geleceğine sahip çıkmasına yol açan söylemin başlangıcı olsun. Bu ülkede yıllardır öyle büyük hamaset ve milliyetçilik biriktirilmiş ki, bunlar aklıselimin ve mantığın önüne geçiyor. Toplumun büyük çoğunluğu daha fazla insanın ölmesiyle sorunun çözülemeyeceğinin bilincinde aslında. Ancak Meclis’teki vekillerin çoğunluğu askerlerden daha asker bir mantıkla çatışmaları derinleştiren bir söylem geliştiriyor. Bunlar da toplumu yukarıdan aşağıya etkiliyor. Toplumdaki vicdan sahibi her birey bunu değiştirmek için çaba sarf etmeli. Barış ve savaş karşıtlığını içeren ses ve duruş bu topraklarda her zaman vardı, bazen yüzde seksenlere kadar yükselen bir nüfus oranına bile ulaşabildi. Ancak sıra Kürt sorununa geldiğinde bu oran ve ses kırılabiliyor. Onun için ABD’nin Irak işgaline karşı çıkan kamuouyunun bir bölümü Türk askerinin Irak işgaline karşı çıkmıyor

Birgün – 03.03.2008 – BÜLENT AYDIN: Emperyalist saldırganlığın yanıtı küresel zeminde verilmeli

http://www.birgun.net/bolum-58-haber-60109.html

Küresel BAK aktivisti Bülent Aydın, alternatif küreselleşme hareketlerini anlatıyor (2):

GÖKHAN GENÇAY

Küresel BAK’tan Bülent Aydın’la söyleşimizin ikinci bölümünde Sosyal Forum süreçleriyle cisimleşen alternatif küreselleşme hareketlerinin son yıllarda içine sürüklendiği durgunluğu ve barındırdığı zaafları konuştuk. Özellikle Hrant Dink’in anması için geçen ay İstanbul’a gelen yazar Aranduthi Roy’un küresel savaş karşıtı harekete yönelik eleştirileri ekseninde özeleştirel bir analiz yapmanın öneminin altını çizerek uluslararası harekete dair temel analizlere odaklandık.

»Biraz da küresel savaş karşıtı hareketi değerlendirelim. Son yıllarda küresel barış hareketinde toptan bir gerileme gözlemleniyor. Özellikle ABD’deki savaş karşıtı kitlenin büyük çoğunluğunun Demokrat Parti’ye angaje olması önemi bir sorun. Onun dışında Dünya Sosyal Forumu’nun evrimi ve içinde oluşan kamplaşma… Anarşistlerin ve radikal Marksistlerin alternatif ittifaklar kurması ve Forum’un genel olarak egemenlerle ilişkili bir evcil muhalefet hattı izlemesi… Bu gelişmelere Küresel BAK, sahip olduğu perspektiften nasıl yaklaşıyor, nasıl okuyor?

Dünya Sosyal Forumu’nu, Avrupa Sosyal Forumu’nu, bütün sosyal forum oluşumlarını önemsiyoruz. Nasıl ki Davos neo-liberalizmin kâbesi olarak simge olduysa, neo-liberalizm karşıtı hareketler de Davos sürecine karşı bir araya geldi ve zamanla Afganistan ve Irak işgallerine karşı bu hareket içerisinden uluslararası savaş karşıtı hareket ortaya çıktı. Bu süreç çok önemli, barış ve adalet açısından, emperyalist saldırganlığa karşı alternatif bir umut doğacaksa bu, küresel bir zeminde olacak. Fakat, sizin de dediğiniz gibi bütün bu süreçlerde ve platformlarda zaman zaman tıkanmaların ve tartışmaların olması da normaldir. ABD’nin Irak işgaline karşı çeşitli farklı direniş biçimlerini kapsayan bir karşı platform son derece önemlidir. Sosyal forumlarda sadece savaş karşıtı hareket yok, çeşitli siyasal, ekonomik alanlarda küreselleşme karşıtı eğilimler de var, önerilen farklı politikalar da mevcut. Nasıl ki neo-liberal küreselleşme bütün dünyanın üstünü örten bir yorgan gibi dünyayı daha yaşanmaz bir yer haline getiriyorsa, buna karşı oluşan tepkinin biçimlerinden birisi olan Sosyal Forum da bütün dünyada güçleri birbirine yakınlaştıran ve birleştiren, içinde devrimci bakış açıları sunabilen bir biçim sunuyor.

»Hâlâ kullanışlı bir araçtır diyorsunuz yani?

Bence öyle. Çünkü dünyanın nasıl bir yer olacağı Irak işgalinin nasıl sonuçlanacağına bağlı veya Türkiye’nin geleceğinin Kürt sorununu nasıl çözeceğine bağlı olması gibi, neo-liberal sürecin bir sonraki adımı da Irak’taki işgalin nasıl sonuçlanacağına bağlıdır. Sosyal Forum toplantılarında bize yakın ve bizden farklı biçimde sürece bakan güçlerle temas etme imkânı buluyoruz. Tek merkezden yönetilen neo-liberal saldırılara karşı barış ve emek güçleri Sosyal Forum süreçlerinde bir araya gelme imkânı buldu, temas kurdu. Küresel BAK aktivistleri olarak bütün bu toplantıları olanaklarımız elverdiği ölçüde izlemeye çalışıyoruz. Bütün bu süreç ve ilişkilerde biz ABD’de, İngiltere’de, Avrupa’nın dört bir yanında çok güçlü bir savaş karşıtı hareketlerin olduğunu gördük. Bunlarla ortaklıklar kurarak deneyimlerimizi birleştiriyoruz.

»Arundathi Roy, Sosyal Forum’un bütün bu etkinliklerini şiddetle eleştiriyor. Oluşan eylem gücünün niteliğini STK’ların haftasonu eğlencesine dönmekle itham ediyor ve egemenlere geri adım attırmak için gerçek çatışma alanları, gerçek savaşlar ve gerçek zaferler lazım diyor…

Dünyanın bir felakete doğru gittiği ortada. Başka bir dünya isteyenlerin çok çeşidi cephelerde verdikleri mücadeleler de önemli. Bunlar birbirinden farklı mücadeleler olabilir, hepsini çeşitli birleşme noktalarında bir araya getirip güçlendirmek gerekli. Somuttan bir örnek verirsek; Irak’ın işgalinin beşinci yılında yapılacak küresel eylem dünyanın dört bir yanında birçok şehirde birden yapılacak ve teması işgale karşı muhalefet ve direniş olacak. 15 Mart’ta İstanbul’da da savaş ve işgal karşıtı bir miting yapılacak. Toplumda belki cılız ama giderek çoğalmaya başlayan bir ses yükseliyor, ‘askerlerimizin Irak’ta bulunmasına karşı çıkalım, barış isteyelim’ şeklinde. İstanbul Kadıköy’deki mitingde bu talepler birbiriyle iç içe geçerek ifade edilecek. Bu mitingde güçlü ve kitlesel biçimde sesimizi yükseltebilirsek genel barış söyleminin güçlenmesi için hayati bir adım olacak.

»Bu mitinglerin ve gösterilerin, Roy’un ritüelleşmekle eleştirdiği etkinliklerin gerçekten, somut bir değiştirme gücüne haiz olduğuna inanıyor musunuz? Egemenlerin planları bunlardan etkileniyor mu?

Ben o konuda Roy’a katılmıyorum.

»Mesela Türkiyeli savaş karşıtları gerçekten güçlü ve etkili olsalardı İncirlik’ten ABD bombardıman uçakları kalkabilir miydi?

Burası doğru… Ama bütün bu muhalefetin etkisiyle Irak, Afganistan ve Lübnan müdahalelerinde o operasyonlara aktif olarak katılan birçok ülke askerlerini geri çekti. Bu geri adımlarda o ülkelerde yürütülen savaş karşıtı mücadelenin önemli etkileri oldu. Bir sürü ülkede şahin diye tanımlanan sertlik yanlısı komutanlar görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı. Türkiye’de 1 Mart tezkeresinin geçememesi somut bir kazanımıdır savaş karşıtı hareketin. Bugün ABD’de süren seçim kampanyalarında bile hiçbir politikacı ‘ben Bush’un yaptıklarının aynısını yapacağım’ demiyor. Emperyalizmin en saldırgan yüzünün simgesi olan Bush’un ve avanesinin tasfiyesi bile önemli bir kazanımdır.

»Ama bu noktada şöyle bir durum ortaya çıkıyor; bütün bu bahsettiğiniz olumlu mevziler, özellikle Irak işgalinden geri adım attırma yönündeki kazanımlar acaba uluslararası savaş karşıtı hareketin basıncıyla mı gerçekleşti, yoksa olumlu ya da olumsuz yöntemlerle Irak’ta süreklilik kazanan direnişin somut bedel ödetmesiyle mi? Hangi halka daha belirleyici oldu egemenler nezdinde?

Haklısınız, çeşitli konjonktürlerde dengeler değişti. Bütün bunlar birbirlerini etkiliyor; ABD’deki savaş karşıtı kamuoyunun güçlenmesi, ABD’li asker ailelerinin çocuklarını geri çağırması, cenazeler geldikçe askere gitmeyenlerin sayısındaki artış Irak’taki direnişi etkiliyor. Irak’ta çeşitli şekillerde süren direniş ise ABD ve İngiliz yurttaşlarındaki soru işaretlerini ve şüpheleri çoğalttı. Elbette ki savaş karşıtı etkinliklerin başka bir dünya yaratma mücadeleleriyle eklemlendiği, yakınlaştığı oranda anlamı var. Bunun için Latin Amerika’da, Ortadoğu’da farklı farklı dinamiklerle gelişen süreçler arasında bağlar kurmak lazım. İncirlik Üssünü kapatamadıysak veya kapattıramadıysak, bu sadece savaş karşıtlarının üzüntüsü ve utancı değil, bu ülke halklarının tümünün utancıdır. Asıl olarak Meclis’te bulunan parlamenterlerin utancıdır. İncirlik Üssünün misyonunu savunabilmek adalet duygusu olan herhangi bir politikacı için mümkün değildir. Küçük mücadeleler ve direnişler büyük mücadelenin birer parçasıdır ve hepsine ayrı ayrı değer vermeliyiz. Sosyal Forum çalışmalarının ve savaş karşıtı hareketin tüm iç sorunlarına ve zaaflarına rağmen bu ülkedeki barış ve adalet yanlıları tarafından güç katılması gereken oluşumlar olduğunu düşünüyorum.

Bu nedenle biz Küresel BAK olarak içinde yer aldığımız Avrupa Sosyal Forumu’nun önümüzdeki dönemde büyük toplantılarından birinin Türkiye’de yapılmasını istedik. 2010 yılındaki Avrupa Sosyal Forumu İstanbul’da yapılacak. Bu, çeşitli ilişki ve iletişim biçimlerinin kurulması için önemli olacak. Keşke çok daha güçlü olsaydık, keşke 15 Mart’ta bir milyon insanı İstanbul Kadıköy Meydanı’na yığabilsek! Bunları yapabildiğimiz oranda Kuzey Irak operasyonunun sürecini de etkileriz, AKP hükümetinin ABD ile yaptığı gizli anlaşmaları da… Şu anda öyle bir güce sahip olmadığımız için Bülent Ersoy’un sözünün de arkasında durmak lazım, çocuğu askeri harekâtta ölen annenin de yanında durmak lazım. Bu ülkedeki milyonlarca insanın bir arada yaşama isteğinin etrafında politika üretmek, barış dilini güçlendirmek lazım.

Birgün – 03.03.2008 – ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras: ‘Savaşa hayır’ cephesi önemli

http://www.birgun.net/bolum-56-haber-60087.html#haber_basi

Sempozyuma, ABD ordusunda muhabere uzmanı olarak görev yaparken Mart 2007’de görevini izinisiz olarak terk eden ve benzer durumdaki askerlerin arasına katılan, sonrasında ise “Savaşa Karşı Irak Gazileri” örgütünün Almanya şubesini kuran Chris Capps, Psikiyatr ve Klinik Şefi olarak görev yapan Iraklı doktor Numan Serhan Ali, ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Ufuk Uras katıldı.

Irak’ın başkenti Bağdat’ta 11 ay görev yaptığını belirten Chris Capps’ta çok pahalı silahlarla Irak halkına eziyetler çektirildiğini ifade etti. Capps, “ABD askerlerinin Bağdat’ta kalmaları ne ABD ne de Irak halkı için iyi bir durum değil. Atılan her bomba insanların ölümlerine neden oluyor” dedi. İşgal altında yaşamını sürdürmeye çalışan insanların yaşadığı fiziki ve sosyal travmalara ilişkin birçok tanık ile görüşen Psikiyatr Numan Serhan Ali, 65 milyar dolar bir savaş bütçesinin yararlı bir şekilde kullanılmasında fayda olacağını, hekimlerin Irak’ı terk ettiklerini ve sağlık yetersizliklerini ortaya çıktığını dile getirdi.

‘Ersoy İyi Bir Örnek’

Küresel BAK üyesi Yıldız Önen, Türkiye’nin ABD ile aynı yönde bir operasyon yürüttüğünü söyledi. Televizyonlarda izlediği kara harekatının 2003’de ABD’nin Irak topraklarında başlattığı opresyona benzer olduğunu dile getirdi. Önen, operasyonlara karşı anti-militarist seslerin de bugün ortaya çıktığını Bülent Ersoy’un tepkisinin de örnek gösterilebileceğini söyledi.

Sempozyumdan önce Maltepe Başıbüyük Mahallesi’nde halkla birlikte olduğunu açıklayan Ufuk Uras’la yaşanan olaylar ile ilgili “Mahalle halkı burası Irak mı İsrail mi diyor” sözleriyle son dönemlerde kentsel dönüşüm projeleri yüzünden yaşanan olaylara değindi.

ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras “Bir yerde peygamberin karikatürü çıktığında tepkiler gösteriliyor. Neden Irak’ta bombalanan camiiler için, ölen insanlar için tepkiler gösterilmiyor. Bir Marksist olarak ‘savaşa hayır’ diyen bir hattaki cephede olmak çok önemli. Ortadoğu’nun yukarıdan aşağıya yeniden formatlanacağı bir ortamda yurtta barış cihanda barış demeliyiz. Toplumun hafızası olmalı. Siyasetten her zeminde hesap soracağımızın altını çizmemiz gerekiyor” dedi.

Bianet – 03.03.2008 – Uras: Savaş Tacirlerini Affetmeyeceğiz, Hesap Soracağız

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/105306/uras-savas-

Küresel BAK’tan Önen Kuzey Irak’a operasyonun Irak’ın işgaliyle benzerliğine dikkat çekti; milletvekili Uras operasyonun dengeleri değiştireceğini söyledi. Eski asker Capps ve psikiyatr Ali Irak’ta durumu anlattı.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) beşincisini düzenlediği “Savaşsız Bir Dünya İçin Buluşma”nın konuşmacıları Özgürlük ve Dayanışma Partisi İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, Irak’ın işgaline katılmayı reddeden ABD’li eski asker Chris Capps ve Iraklı psikiyatr Numan Serhan Ali‘ydi.

Kuzey Irak’a operasyon, ABD’nin Irak’ı işgaline benziyor

Önceki gün (1 Mart) Taksim Hill oteldeki buluşmada kolaylaştırıcı Küresel BAK’tan Yıldız Önen, Türkiye’nin Kuzey Irak’a operasyonunun Irak’ın işgaline benzer olduğunu söyledi. “ABD işgali ‘terör’ diyerek gerekçelendirmişti; hükümet de aynı şeyi söylüyor. Ama doğru değil; çünkü saldırılar daha çok şiddet yaratıyor.”

Önen, Bülent Ersoy’unki gibi savaş karşıtı seslerin yükselmesinin de sevindirici olduğunu söyledi; herkesi 15 Mart’taki işgale karşı küresel eylem gününe katılmaya çağırdı.

Capps: ABD’nin Bağdat’tan ayrılmaya niyeti yok

Bir pizzacıda çalışırken daha çok para kazanmak için orduya yazılan, Irak’a gönderilen Capps, “Patlamaları, ölümleri görüyorsun. İnsanlar genellikle bunu görmezden geliyorlar” dedi. ABD’nin Bağdat’taki üssünde binlerce askerin bulunduğunu, bunun bir “kalıcı varlık” göstergesi olduğunu söyleyen Capps “ABD ordusunun Bağdat’tan çıkmaya niyeti yok” diye konuştu.

Capps, Türkiyeli savaş karşıtlarının Iraklı mültecilere yardım konusunu gündeme getirmesinin yararlı olacağını da ekledi.

Uras: Operasyon dengeleri hızla değiştirecek

Solun savaşa hayır diyen geniş kesimlerle buluşması gerektiğini söyleyen Uras, “Siyaseti bu mücadelenin merkezine koymak önemli” diye konuştu.

Türkiye’nin Kuzey Irak’a kara operasyonunun dengeleri hızla değiştireceğini saptayan Uras, bunun barış yanlıları için bir fırsat olabileceğini de söyledi.

“Kamuoyu vicdanı oluşturmak mümkün. Sorunun adı Kürt sorunu. Bütün kesimlerin taleplerini içeren sosyal, demokratik anayasa talebiyle barış mücadelesi ilişkili. Tuzla tersanelerinden kentsel dönüşüme, bütün bu mücadeleler yan yana gelebilir.”

“Savaş tacirlerinden hesap soracağız”

“Savaş yanlılarını, tacirlerini affetmeyeceğimizin, siyaseten hesap soracağımızın altını çizmeliyiz” diyen Uras operasyonun bitirilmesine üzüldüğünü söyleyen CHP ve MHP yetkilileri için “Biz de onlar için üzülüyoruz” dedi.

Ali: Irak’ın geleceği travmatize oldu

Toplumun İran-Irak savaşından beri sürekli ruhsal olarak yaralandığını anımsatan Ali, ülkede işgalden beri kaç sivilin öldürüldüğünün tam olarak bilinmediğini, tahmini sayının 1 milyon olduğunu belirtti. Sürekli stres ve korkuyla yaşayan Irak toplumundan örnekler veren Ali, her gün ölüme ve şiddete tanık olan çocukların durumuna dikkat çekti; Irak’ın geleceğinin travmatize edildiğini söyledi.

Cinmen: Bütün anneler çocuklarını askerlikten soğutsun

Hukukçu Ergin Cinmen de konuşmaların ardından söz aldı, savaş karşıtı seslerin yükselmesini anımsattı; yalnızca Türk annelerini değil, Kürt annelerini de çocuklarını savaştan uzak tutmaya, askerlikten soğutmaya çağırmak gerektiğini söyledi. (TK/GG)

NTV-MSNBC – 06.03.2007 – Medyanın sınırı ve ötesi!

http://www.ntvmsnbc.com/news/438081.asp

“Dünyanın her yerinde özel uzmanlık alanı olarak ortaya çıkan; ancak Türkiye’de sayıları çok az olan ‘savunma uzmanları’na bile başvurma gereği duyulmadan, okurlarını ‘dolduruşa getiren’ medya, kendi oluşturduğu ortama şimdi kendi yanıt arıyor.”

Mete Çubukçu

İSTANBUL – 1990’dan bu yana sayısını unuttuğumuz operasyonlardan biri daha sona erdi. Ancak bu kez yapılan sınırötesi harekatın sonucundan çok neden bitirildiği ve bitiriliş süresi tartışılıyor. Operasyonun neden bu kadar çabuk bitirildiği, neden Irak Kürt bölgesindeki kampların ele geçirilmediği ve askerin o bölgeye neden yerleşmediği soruluyor.

Bu ve benzeri sorular olan bitenin önüne geçti. Hatta emin olun askerin ‘Zap kampına girerek bayrak dikmesini’ dört gözle bekleyenler, başka bir ülkenin topraklarına bayrak dikmeyi bile düşünecek kadar akıl, düşünme melekelerini yitirenler de olduğu biliniyor. Irak Kürt bölgesinde kameraların ve objektiflerin görmediği bir savaşta televizyon ve gazeteler olan bitenin uzağında olmasına rağmen, yine her şeyi ‘sıcak’ bir atmosferde yansıttı. Zaten medya için operasyonun gerekçesinden ve sonucundan önemlisi ‘olmuş’ olmasıydı.

Medyanın Harekatı

Türkiye’nin, bu tür harekatlarla PKK sorununun çözülüp çözülmeyeceğini tartışması kadar, bu tür harekatların medyada nasıl ele alındığını enine boyuna düşünmesi gerekmektedir. Neyse ki eskiye göre askeri çözümün yanında siyasi çözümü savunanların sayısı artıyor.

Bu operasyondan sonuç alınmış ya da alınmamıştır. Bu uzun süre tartışılacak. Ama “operasyon niye bitti”, “savaş neden erken sona erdi” diye hayıflanmak vicdansızlıktan öte savaşseverliktir.

O doğa koşullarında, o soğukta çatışanları, çatışan insanlardan her gün haber bekleyenleri, televizyon başından ayrılmadan kötü haber almamak için dua eden binlerce aileyi düşünmeden “neden erken döndüler” diye sormak hangi mantığa ve insani duruma sığar. Asıl yanıtı verilmesi gereken soru, operasyonun bitirilişi ile ilgili siyasi baskı ve senaryoların dışında düşünülmesi gereken, budur.

Niyetler ve Olgular

Medyanın görevi olgular ve doğrulanmış bilgiler üzerinden hareket ederek, kamuoyunu gerçeğe en yakın şekilde aydınlatmaktır. Özellikle bu tür kriz durumlarında yüzde yüz gerçeğe ulaşmak hatta normal bir haberde dahi bunu iddia etmek mümkün değildir. Ama kalemler ve kameralar olabildiğince gerçek için çalışmalıdır.

Haberciliğin temel düsturu ise niyetler değil olgular üzerinden haber yapmaktır. Ancak, bu tür durumlarda medyanın bir kısmının niyeti, haber ve olguların önüne geçip, gerçek dışı durum yaratmakta, beklentileri artırmaktadır. Bu kelimenin tam anlamıyla kamuoyunu yanlış yönlendirmek ve manipüle etmektir.

Medyanın Dili

Öte yandan medya, savaş ve kriz durumlarını sever; bunun karşılığı da vardır tabii ki. Seyirci ve okur da bu tür durumlara kilitlenir. Ancak en fazla manipüle edilen ve yönlendirilen haberler de, bu tür ortamlarda karşımıza çıkar. Çünkü herkes kendi kartını oynar, savaşın psikolojik yönünü kazanmak ister. Medya kullanılır ya da kendini kullandırtır.

Ancak aslolan, medyanın benzer durumlarda soğukkanlı davranıp olguları öne çıkarması ve kullandığı dile dikkat etmesidir. Kullanılan dil, kamuoyunun savaşa karşı olan tavrını da belirler. Kışkırtıcı ya da barışçı dil, medyanın kendi tercihine kalmıştır. Barış dili, naif bir barış söylemi değildir tabii ki. Kullanılan dilin kışkırtıcı, düşmanlık yaratıcı olmaması, olanı biteni bir milli maç havasına sokmadan, savaşın insani bir durum olduğunu unutmadan, gerçek olgu ve rakamlara dayanması gerekir.

Uzmanlaşma Zorunluluğu

Irak Kürt bölgesinin bir bölümüne operasyon düzenleyen orduyu Kandil’e çıkarmaya çalışan, “Hedef Kandil” başlıkları atanlar, niyet beyanından öte sadece habercilikten değil, temel askeri kavramlardan ve askeri hareket tarzından habersizdir.

Zap ile Kandil arasında büyük farklılıklar olduğunu ve Kandil’in coğrafi şartlarının her türlü harekata müsaade etmediğini bilmeden hedef saptırılmıştır.

Dünyanın hemen her yerinde özel uzmanlık alanı olarak ortaya çıkan; ancak Türkiye’de sayıları çok az olan ‘savunma uzmanları’nın bilgilerine bile başvurma gereği duyulmadan, okurlarını amiyane tabirle ‘dolduruşa getiren’ medya, kendi oluşturduğu ortama şimdi kendi yanıt aramaktadır.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak topraklarına girdiği gün The Independent “Irak’ın Yeni İşgali” başlığı ile durumu abartıp ve okurunu yanlış yönlendirirken daha sonra Irak Kürt bölgesi ile Gazze arasında paralellik kurmaya çalıştı. Bu paralellik Gazze’de yaşananlar göz önüne alınınca insafsızcaydı.

Oysa gazetenin deneyimli yazar-muhabiri Patrick Cockburn, iki bölgede yaşananların benzer olmadığını çok iyi bilenlerin başında geliyordu. Demek ki, önyargı ve sempati de gazeteciliğin önüne geçtiğinde, gerçekler çok kolay çarpıtılabiliyor. Gazeteciler olarak barış dilinden başka çaremiz yok gibi görünüyor.

Cumhuriyet Pazar – 09.03.2008 – Savaş piknik değildir

www.cumhuriyet.com.tr

ABD’nin Irak’ı işgalinden beri her yıl düzenlenen ‘Savaşsız Bir Dünya için Uluslararası Buluşma’ların bu yılki konukları eski ABD askeri, şimdinin savaş karşıtı Chris Capps ve Iraklı psikiyatr Numan Serhan Ali’ydi. 2003’ten beri süregelen savaşın tarafları olmak yerine barış ekseninde üçüncü cepheyi açan Capps ve Ali, hem kendilerinin hem de halkların kandırıldığını düşünüyor. Kendi kişisel tecrübelerini aktararak insanları harekete geçirmeye çalışıyor.

Deniz Ülkütekin

Ikisinin hikâyesi bambaşka, ama birbirinden ayrılması mümkün değil. 2004’te 21 yaşında olan Chris Capps, para kazanıp ailesinin yanından ayrılmak için orduya yazıldı. O sırada Numan Serhan Ali, ABD tarafından işgal edilen Irak’ta psikiyatrlık yapmaktaydı ve hastalarının büyük çoğunluğu savaşın yarattığı ruhsal sorunlardan şikâyetçiydi. Chris Capps, 11 Kasım 2005’te Bağdat’taki Zafer Kampı’na atandı ve 11 ay görev yaptı. Burada, Dick Chaney’in eski CEO’su olduğu NBR adlı bir şirket kafeterya ve çamaşırhaneyi işletmekteydi. Çoğunluğu Filipinli ve Pakistanlı çalışanlarına yaptıkları kötü muamele ve yapılan ayrımcılık, Capps’ı, doğru şeyi yaptığı konusunda şüpheye düşürdü. 2006’da Almanya’da başka bir bölüğe atandı. Bölükle birlikte Afganistan’a gitmeden önce izin aldı ve süresi dolmasına karşın orduya geri dönmedi. Artık AWOL (Görevini İzinsiz Terk Eden Asker) olmuştu. Onursuz terhisle ordudan atıldı ve Almanya’da kaldı. Ancak yaşadıklarını insanlara aktararak, inanmadığı bu savaşı bitirmeye kararlıydı. Capps’ın ordudan atıldığı günlerde Numan Ali de kendi deneyimlerinin dünyadaki insanları harekete geçireceğini düşünerek, yerel ve uluslararası konferanslar düzenlemeye başladı. İşte bu iki savaş karşıtının yolu geçen hafta İstanbul’da, Doğu ve Batı’nın buluşma noktasında kesişti. Sorularımızı önce Chris Capps yanıtladı.

Hayaliniz orduya katılmak mıydı?

Ordunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyordum. Irak’a gideceğim de hiç aklıma gelmemişti. Sadece ülkeme hizmet edeceğimi sanıyordum.

Ordudan ayrılmanız ve Irak’ta gördüklerinizi açıklamanız karşısında insanların yaklaşımı nasıldı?

Benzer sebepler yüzünden ordudan atılan insanlar benimle bağlantıya geçti. İlk çavuşum, bana mail attı ve yaptığımdan vazgeçmemi istedi. Annem ve babam da derhal orduya geri dönmemi istedi, ama ben ne yaptığımı çok iyi biliyordum. Bu yüzden onları umursamadım. İnsanlar, askerleri birer kahraman gibi görüyor, ama orduda yaşadıklarımdan sonra her şeyin aslında emirlere itaat etmekten ibaret olduğunu anladım.

AWOL olduğunuzda ordunun size karşı davranışı nasıldı?

Şaşırtıcı şekilde toleranslılardı. AWOL olan insanların izini sürecek kaynakları yetersizdi. Tek yaptıkları annemi çağırıp evde saklanıp saklanmadığımı sormaktı. Bir de derhal orduya dönmem gerektiğini yazan bir mail attılar.

– ABD ordusunda, sizin gibi düşünen insanların sayısı ne kadar?

Irak’ta olup bitenlerden hoşnut olmayan birçok insan var. Yine de benim yaptığım eylemin bir direnişe dönüşmesine yetecek sayıda değiller.

Sizi rahatsız eden ABD hükümetinin tutumu mu, Amerikalıların ilgisizliği mi?

Sanırım beni en çok rahatsız eden insanların umursamazlığı. CNN ve MSNBC gibi kanallar, Irak’taki savaşa saat başına iki dakika yer veriyorlar. Kalan zamanda ise Britney Spears�ın çocuğuyla ilgili haberleri yayımlıyorlar.

Irak’ta yaşananları gördükten sonra televizyonları başından ordularının bir yerleri bombalamasını izleyip bundan gurur duyan insanlar hakkında neler düşünüyorsunuz?

Amerikan halkı, bu bombaların kendileri adına atıldığını fark etmeli. Iraklıların bunu her zaman hatırlayacağını bilmeleri gerekiyor.

Savaşa karşı mücadele etmek için Türkiye’ye geldiniz ve burada bir Iraklı, Numan Ali sizinle aynı amaç için bulunuyor. Şu anda bir çatışmada karşı karşıya da olabilirdiniz.

Numan Ali, bu amaçla karşılaştığım ilk Iraklı değil. Daha önce Roma’da karşılaştığım Felluceli bir adam, bunu başta biraz garip karşılamıştı. Tabii ki savaş ve ABD askerleriyle ilgili birçok kötü anısı vardı. Ancak ikimizin de savaş hakkındaki fikirleri aynıydı. Böylece diyalog kurmayı başardık.

NUMAN SERHAN ALİ : Tahribat büyük…

Iraklı psikiyatr Numan Serhan Ali, artık Ürdün’ün başkenti Amman’da, ama savaşın insanlarda bıraktığı hasarlarla mücadele etmeyi sürdürüyor. Bu arada kendi anılarını ve acılarını yok sayıyor. Sırf insanların değil, toplumun yaşadığı travmanın da büyük tahribat yaratacağını düşünse de umudunu kaybetmiş değil.

Irak’ta, savaş nedeniyle genel olarak görülen psikolojik rahatsızlıklar nedir?

Son birkaç yılda çok çeşitli travmalar sebebiyle başvurular oldu. ABD’nin Irak’a karşı uyguladığı yaptırımlar, zorunlu göç gibi sorunlar rahatsızlıkları ortaya çıkaran nedenlerden bazılarıydı. Hastalarımın büyük çoğunluğunun kaybettiği yakınları vardı. Televizyonda her gün gördükleri bombalamalar, patlamalar, kaçırılan insanlar ve bunların yarattığı güvensizlik duygusu travmaları yaratan diğer sebeplerdi. Sonuç olarak kendi kendinize korunma stratejilerinizi geliştirmeniz gerekiyor. Evde silah bulundurmak veya kapıyı kimseye açmamak gibi.

– Savaşla ilgili kişisel tecrübeleriniz de var. Hem bunlarla mücadele etmek hem de hastalarınızı iyileştirmeye çalışmak zor değil mi?

Kesinlikle çok zor. İnsanlara yardım etmek için elimden geleni yapıyorum. Tamamen güvenlikte değilim. Aslında benim için risk normal insanlardan daha yüksek. Doktor veya bir konuda uzmanlaşmış birisi olmak, kaçırılma riskini arttırıyor. Birçok kaçırılan psikiyatr ve doktor tanıyorum. Hastanenin dışında biz de travma kurbanlarıyız.

Iraklıların kişisel travmaları yanında toplumsal travmalar da var.

Evet. Biz Irak’ta işgalden önce birçok farklı din ve ırktan gelmemize karşın uyum içinde yaşardık. Bir köyün yarısı Sünni yarısı Şii olabilirdi.

Ancak savaşla birlikte böl ve yönet politikası uygulandı ve bu insanlar birbirine girdi. Sonuçta kazanan ne Şiiler ne de Sünnilerdi.

Irak’ta ABD ve Batı toplumlarına karşı doğal bir nefret var. Chris gibi sizinle aynı amaç için çalışan insanları gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?

Gördüğüm kadarıyla ordudaki birçok asker de aslında kurban. Oradaki insanların bu savaşı desteklediğine inanmıyorum. Önünde sonunda insanların fikirlerini yüksek sesle söyleyeceği bir an gelecektir. Dünyanın hiç bir yerinde savaş olsun istemiyoruz. Çünkü acılarını ve sonuçlarını biliyoruz. Irak’ta belki bir milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Neredeyse aynı sayıya yakın dul kadın var, tahribat, inanılmaz boyutlarda. Bence Chirs gibileri kandırılıyor. Birçok insan savaşa giderken bunu piknik ya da seyahat gibi görüyor. Gerçeklerle karşılaştıklarında ise acı çekiyorlar. Irak’a gelen her üç Amerikan askerinden biri psikolojik sorunlar yaşıyor.

– İnsanların, savaşa karşı duyarsız olmasının sebebi sizce nedir?

Iraklıların acıları dünyaya tam anlamıyla yansıtılmıyor. İnsanların da bilmesi gereken çok şey var. Çok fazla bilgi sansürü yapılıyor. Savaşın bedeli, sırf ölen insanlardan ibaret değil. Yine de hayat devam ediyor. İnsanları öldürebilirler, evleri yıkabilirler, sokaklara bomba yağdırabilirler. Ancak bir ulusun ruhunu kimse yok edemez. İlk yazının yazıldığı ve ilk kanunların çıkartıldığı Irak, yüzyıllardır saldırılara karşın ayakta kalmayı başardı.

Taraf – 09.03.2008 – HAFTALIK MANİFESTO

http://www.taraf.com.tr/

Yıldıray Oğur

Gıpta damarını tahrik…

Sıradan bir pazar günüydü işte. Diğer tüm makul Türkler ne yapıyorsa onu yapmaktaydım. Sitenin havuzuna indim, çıktım da olabilir tabii, biraz yüzdüm, yüzdüm. Boğaz’ı gören havuzun kenarında, kapalı havuz camekân içinde, üzüm salkımlarını yukarıdan tutup yemeye çalıştım bir süre. Sıkıldım.

O sırada beni Genelkurmay Başkanı aradı. Yanlış anlamayın, ben çağrı bırakmıştım ona yoksa koskoca adam beni niye arasın. Arada her vatandaş gibi onu ararım, ‘Sağ olun siz olmasanız bu havuz başlarında üzümümüz boğazımızdan geçmezdi’ demek için. Kandillerde de muhakkak mesajlaşırız. Hoş beş ettikten sonra ondan da sıkıldım, yüzüne kapattım. Umarım yarın darbe olmaz.

Neyse günüm sıkıcı geçecekti ki imdadıma bizim en büyük bayrak yarışması sırasında tüm lebiderya Boğaz manzarasını kapatmak pahasına evine boydan boya bir bayrak asan o genç zengin yuppy çocuk yetişti. Kız arkadaşlarıyla birlikte havuz başına gelmişti. Sanki bir hip-hop şarkıcısının klibi gibiydi halleri. Onu görünce ‘Işte çağdaş Türkiye bu’ dedim ve eski sosyalist günlerime döndüm. Muhalif olmanın da bir keyfi, gusto bir tarafı var onu da ben yaşadım, dünyanın tüm lezzetleri tattım Allahıma çok şükür.

Can Dündar’a bir belgesel sipariş etme yaşım geldi artık. Vehbi Koç belgeselinde kullandığı acıklı müziklerden döşerse benim hikâyemin de altına, bir de o sesiyle ve devrik cümleleriyle anlatırsa benim hikâyemi hem kimse bir şey anlamaz hem de tüm devrikliğim düzeliverir kamuoyunun gözünde.

Bizim gibi ilerici insanların kaderi bu, nefret edilmek. Kopernik’i de kimse sevmezdi, 2. Abdülhamit’i de. Tarih doçenti olmasam, yoksa sosyoloji miydim, bunları da bilmezdim ki. O zamanlar küçük bir camiaydık zaten, birileri aydın profesör oluyordu, birileri de ilerici asker, geri kalanlar da devrim için yalvaran halk.

Neyse bu kadar mazi yeter. Özal’ı hiç sevmezdim, çok kavga ettik. Ben hep aktördüm zaten ömrü hayatım boyunca. Tanıdığınız herkesle bir anım, kavgam falan vardır kesin. Sezen Aksu’nun evine bile girip çıkarım. Ama ben Özal’dan tek bir şey öğrendim. Kompüteri saymazsak tabi, hep ileriye bakmayı. Atatürk’ten de öğrenmiş olabilirim. Öff sıkıldım felsefe beni yoruyor.

Neyse o yuppy genç Edith Piaf’tan bir şarkı söylüyordu bağıra çağıra Je Ne Veux Pas Travailler. Sonra beni fark etti. Utandı. ‘Yok utanma,’ dedim. ‘Bu benim yazımın konusu olacak. Devam edelim konuşmaya lütfen. Ben de senin yaşındayken bir gün bu şarkıyı havuz başında bağıra çağıra söylüyordum, sonra birden içeriye İsmet paşa girmez mi? Bana ne dese beğenirsin. Yok utanma, ben de bir zamanlar havuz başındayken…’ İşte tarih de böyle bir şey. Şimdi İsmet Paşa yazısı mı yazsam yoksa ölümsüz Piaf yazısı mı?

‘Boş ver hadi gidip dolu dolu geçen keyifli ömrümüzü, keyifli paylaşımlarımızı kutlayalım,’ dedim. ‘Atina’da çok güzel bir balıkçı açılmış, organik balık yapmaktaymışlar,’ dedi. Merak ettim doğrusu. Atladık bir özel uçağa. Atina’ya organik balık yemeğe gittik. Çılgınız işte. Çılgınlık yaşta değil, insanın içinde olacak. Balıklar çok keyifliydi. Yine de yedik onları. Neyse orda o yuppy gençten de sıkıldım. Sebebini bilmiyorum, bizi öğle yemeği için Atina’ya kadar getiren aramızdaki elektrik bir anda kesilmişti.

Sırtımı ona döndüm ki ne göreyim yan masada Gassaray Lisesi’nden sınıf arkadaşım şimdi tüm dünyaya Türk bayrağı üreten dev bir şirketin CEO’su olan 40 yıllık arkadaşım oturuyor. Hemen ‘Bize gidelim, pijama partisi yapalım,’ dedi, biraz çekindim, aynı yatakhanede kalmıştık uzun yıllar, hemen pijama olayına girmek… Ta ki güzel karısı Cecilia’yı kapıda görene kadar. Cecilia üzerine de yazardım ama dün Dünya Kadınlar Günü’ydü, feministleri kızdırmak istemem. Yoksa arkadaşımla karısı üzerine yazacak kadar bir hukukumuz var. Onların iki tane de sarı saçlı, mavi gözlü Atlas ve Suzan adında çocukları var. İkisinin de elinde Turgut Özakman’ın kitapları vardı. Çankaya Belediyesi’nin evlilik hediyesiymiş anne babalarına. Bana ‘Türkiye laik kalabilecek mi amca,’ diye sordular. İrkildim önce. Sonra da bu soruyu kendi kendime sormaktan korktuğumu keşfettim. ‘Kalabilir herhalde,’ diyebildim, sonra da patlattım espriyi: ‘Türkiye laiktir laik kalacak’. Kimse gülmedi.

Bu arada, pardon burası Viyana’ydı. Ne demiş Fikret “Milletim nev’i beşer, vatanım rûy-i zemin”. Sizi pazar pazar mutluluğumla, entelektüelliğimle dövüyorum acımıyor değil mi?

Değilse, devam edelim. Pazar günüm iki geri zekâlı çocuğun saçma sapma sorusuyla mahvolmuştu. Tamam ben pazartesi günü “Erbil’de camlar insin” diye yazılar yazıyorum, salı “Türbanlı kızın gözündeki dehşeti gördüm” tadındaki korku klasikleri günü, çarşambaları Başbakan’la “Magandanın Başkanı” diye dalga geçiyorum, perşembeleri kendilerine demokrat diyen salaklara saydırıyorum, cumaları günün anlam ve önemine uygun olarak “Aslında biz Müslümansız ama bunlar Vahhabi” yazıları, cumartesileri “ABD kadar Iraklılar da suçlu”, “İsrail kadar Filistinliler de suçlu” yazıları yazma günüm.

Ama pazarları da tatil yapmak istiyorum. ‘Cool’ görünmek, iyi insan olmak, sevilmek, dinlenmek, saygı duyulmak istiyorum. Hakkım değil mi? Ama işte aile terbiyesi almamış o iki velet milliyetçi gazlarını üzerime fışkırttılar, beni gerdiler. Neyse ki Moskova’da çok güzel masaj salonları açıldı. Nasıl, hangi keyifli, çılgın yolculuktan sonra kendimi o masaj masasında buldum hatırlamıyorum inanın. Zaten bunun hiçbir önemi de yok. Bildiğim tek şey iyice dinlenmem, gerginliğimi üzerimden atmam gerektiği. Pazartesi yine gerginlik ve kaos dolu yeni maceralara atılacağım.

Not: Konformizmin cehenneminden bildirdim. Pazar rahatı batsın, gıcık olun diye. Yine toplanma vakti geldi çünkü. Irak işgali’nin 5. yılındayız. 15 mart cumartesi saat 13.00’te ‘Konfor Değil, Hayat’ diyenlerle Küresel BAK’ın Kadıköy’deki mitingindeyiz.

Zaman – 09.03.2008 – 15 Mart’ta Kadıköy’de miting var; ‘Hepimiz Iraklıyız hepimiz Filistinliyiz’

http://pazar.zaman.com.tr/?bl=5&hn=1939

ABD’nin Irak’ı işgali 5. yılına girdi. Amerika’nın 21 Mart 2003 günü sabaha karşı Bağdat’ı vurmasıyla başlayan savaş Irak’ı tam bir kaosa sürükledi. Irak’ta sivil, asker yaklaşık 1 milyon kişi hayatını kaybetti.

ABD Savunma Bakanlığı, geçen yıl savaşın başlamasından bu yana Irak’ta 30 bin sivilin öldüğünü duyurmuştu. Birleşmiş Milletler ise sadece bir yılda ölenlerin 34 bini bulduğunu açıkladı. Johns Hopkins Üniversitesi Bloomberg Kamu Sağlığı Okulu uzmanları, Irak’ta 2007 yılında yaptıkları araştırma sonucu ölenlerin sayısını 655 bin olarak bildirdi.

ABD, Irak’ta kitle imha silahı olduğunu tespit ettiğini iddia ederek saldırmıştı. 29 Mayıs 2003 günü, George Bush, “Kitle imha silahları bulundu.” açıklamasını yapmıştı. Kısa bir süre içinde ise Irak’ta kitle imha silahı olmadığı kanıtlandı. 7 Ekim 2004’te CIA, kitle imha silahları raporunu hazırladı. Rapora göre Irak’ta asla kitle imha silahı yoktu ve Irak’ın bir kitle imha silahı geliştirme programı da yoktu.

Irak’ta acı ve gözyaşı dinmezken savaş karşıtları, barış ve adaletten yana olan herkes dünyanın dört bir yanında sokaklara çıkıyor. Türkiye’de de 15 Mart’ta Kadıköy Meydanı’nda saat 13.00’te ‘Irak’ta İşgale Son’ mitingi düzenleniyor. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) tertiplediği mitingde savaş karşıtları, “5 yıldır süren işgale son!”, “Hepimiz Iraklıyız, hepimiz Filistinliyiz”, “Harekât değil, barış istiyoruz”, “Barışın sesi kısılamaz” demek için bir araya geliyor. Grup Marsis ve Aylir Aslım’ın da şarkıları ile katılacağı mitingde uluslararası Hümanist Grubu’nun katkılarıyla meydanda insan zincirinden dev bir barış işareti oluşturulması hedefleniyor. Küresel Bak’ın açıklamasında işgalin bir an evvel son bulması istenirken “ABD, Irak’ta 5 yıldır sürdürdüğü işgalde yüz binlercesi çocuk 1 milyondan fazla insan öldürdü. Silahları bebek, yaşlı, kadın, erkek demeden ölüm kusuyor. ABD kanlı yüzünü Felluce’de katliamla, Ebu Garip’te işkenceyle, sokak aralarında kadınlara tecavüzle gösteriyor. İşgal Irak halkına sefalet getirirken, petrol şirketlerine, silah tüccarlarına zenginlik dağıtıyor. ABD, Irak’ta tarihi durduruyor, kültürü yok ediyor.” deniyor.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından şekillenen uluslararası savaş karşıtı tepkinin bir parçası olarak kuruldu. Bush liderliğindeki ABD’nin haksız Irak işgali, dünya çapında büyük bir savaş karşıtı hareketin doğmasına yol açmıştı. İşgal başladıktan sonra dünyaca tanınan aydınlar ve aktivistlerin imzalanması için kamuoyuna duyurdukları metin, Küresel BAK’ın da çıkış metni oldu. Howard Zinn, Noam Chomsky ve Tarık Ali gibi aktivist ve aydınların imzaya açtığı metin “barış ve adalet” çağrısıyla bitiyordu. Küresel BAK, 2003 yılında kurulduğu günden bu yana savaşlara, şiddete, adaletsizliğe karşı çıkıyor. Temel alanı Irak işgalinin sona erdirilmesi için savaş karşıtı hareketin yaygın bir ağ biçiminde örgütlenme mücadelesi. Küresel BAK kendini savaşa karşı çıkan, siyasi görüşü ne olursa olsun “savaşa hayır!” diyen tüm birey ve kurumların içinde yer alabileceği bir kampanya birliği olarak adlandırıyor.

***

5’inci yılında Irak manzarası

4 milyondan fazla Iraklı, mülteci olmak zorunda kaldı. Bunların dörtte biri ülkeyi terk etti. Terk edebilenlerin çoğu mülteci kamplarında.

21 Nisan 2004: Ebu Garip’te gerçekleşen işkencelerin görüntüleri dünya basınına sızdı.

8 Kasım 2004: ABD askerleri Felluce’ye “tam bir saldırı” başlattı. “Asilerin kalesi” Felluce, hayalet şehre döndü. Bütün şehir yıkıldı.

6 Eylül 2006’da Bağdat’ta o ay içinde morga gelen ceset sayısının % 600 arttığı açıklandı.

Çok sayıda araştırma kuruluşu, işgalin doğrudan ve dolaylı etkisiyle en az 1 milyon Iraklının son beş yılda öldüğünü söylüyor.

Irak nüfusunun % 54’ü günde 150 kuruşla yaşamaya çalışıyor. Nüfusun % 15’i Irak kaynaklarına göre aşırı yoksulluk içinde.

Iraklı çocukların % 75’inin okulu yok.

İşsizlik oranı % 40.

Irak nüfusunun % 75’inin bir yakını ya da tanıdığı birileri işgal güçleri tarafından öldürüldü.

Irak’taki Amerikan hapishanelerinde 26 bin Iraklı var. Irak hükümet hapishanelerinde ise 24 bin kişi var.

ABD işgal ordusu her gün ortalama 100 Iraklıyı “isyancı” olduğu gerekçesi ile gözaltına alıyor.

Irak nüfusunun % 77’si bombardımandan, roket saldırılarından doğrudan etkileniyor.

Birgün – 10.03.2008 -15 Mart’ta barış için KÜRESEL BAK’acağız!

http://www.birgun.net/bolum-56-haber-60494.html

ONURKAN AVCI

Küreselleşen dünyanın barış umudu 15 Mart’ta çığlığa dönüşecek. 15 Mart’da ABD’nin Irak işgalinin 5. yılı dolayısıyla alanları dolduracak Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) aktivistleri ‘Hepimiz Iraklıyız’diyerek sermaye için kan döken zihniyetin yakasındaki el olacak.

15 Mart’ta dünyada barış çığlıkları umut olacak. George Bush yönetimindeki ABD’nin Irak’ı işgalinin 5. yılı dolayısıyla bütün dünya çapında savaşa karşı mitingler yapılacak. Küreselleşen dünyanın sermayeyi kollayarak, zayıfları çarkları arasında ezen sistemine karşın, küresel barışı savunanlar savaş mağdurları adına tüm dünyada mitingler yapacaklar. 15 Mart protestosunun Türkiye’deki sesi Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu da (Küresel BAK), Kadıköy Meydam’nda ‘Evine dön Bush’ diyecek.

Küresel Barış, Küresel Adalet İçin

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından şekillenen uluslararası savaş karşıtı tepkinin bir parçası olarak kuruldu. ‘Bush liderliğindeki ABD’nin haksız, yalanlara dayalı Irak işgali’, daha işgal başlamadan önce dünya çapında büyük bir savaş karşıtı hareketin doğmasına neden oldu. İşgal başladıktan sonra dünyaca tanınan aydınlar ve aktivistlerin imzalanması için kamuoyuna duyurdukları metin Küresel BAK’ın da çıkış metni oldu. Howard Zinn, Noam Chomsky ve Tarık Ali gibi aktivistve aydınların imzaya açtığı metin “Barış ve adalet” çağrısıyla bitiyordu.

‘Savaşa Hayır’ Diyen Herkes Var

Temel alanı ABD’nin Irak işgalinin sona erdirilmesi için savaş karşıtı hareketin yaygın bir ağ biçiminde örgütlenme mücadelesi olan Küresel BAK, savaş fikrine karşı bir direniş örgütü olarak kurulduğu için diğer savaş mağduru ülkelere de sessiz kalmadı. Savaşa karşı çıkan, siyasi görüşü ne olursa olsun, “Savaşa hayır” diyen tüm birey ve kurumların içinde yer alabileceği bir kampanya birliği olan Küresel BAK, Bush’a, ABD emperyalizmine, İsrail’in Filistin ve Lübnan saldırılarına, Türkiye’nin Irak işgalinin bir parçası olmasına, Kürt sorununun savaşçı yöntemlerle çözülmesi girişimlerine, İncirlik Üssü’nün ABD’ye kullandırılmasına karşı sayısız kampanya, basın açıklaması, gösteri, küresel sempozyum, toplantı, sokak etkinliği, panayır ve konserlerle örgütleneme çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Şimdi ise bütün barış yanlılarını 15 Mart’ta ‘Irak İşgaline son mitingi’ne destek için Kadiköy Meydanı’na bekliyor.

Küresel BAK Neler Yaptı

Bir çok sol parti, sendika ve sivil toplum kuruluşunun destek verdiği Türkiye’nin en büyük savaş karşıtı platformu Küresel BAK’ın yürüttüğü çalışmalardan bazıları:

BarışaRock Festivali Gelme Bush eylemleri Bush’a Hayır eylemleri Bush Yargılansın kampanyası İncirlik Üssü Kapatılsın kampanyası İran, Irak olmasın kampanyaları İsrail’i Durdurun kampanyası Dön evine Bush kampanyası Irak’tan defol kampanyası

Şimdi Sıra 15 Mart Mitinginde

Küresel BAK aktivistleri 15 Mart’ta dünyadaki bütün barış hareketleriyle eşzamanlı olarak Kadıköy Meydam’nda yapacakları mitinge “5 yıldır süren işgale son!”, “Hepimiz Iraklıyız, hepimiz Filistinliyiz”, “Türkiye’nin ABD ve İsrail’le işbirliğine son”, “İncirlik Üssü kapatılsın, işgalcilerin evi olmasın”, “Harekât değil, barış istiyoruz”, “Barışın sesi kısılamaz”, “Evine dön Bush” diyecek bütün barış yanlılarını çağırıyor.

Yaptıkları miting çağrısında “ABD, Irak’ı işgaline bahane yaratmak için yüzlerce yalan söyledi. Yalanlarla Irak’ı işgal etti! Sadece Irak değil, son 5 yılda Afganistan, Filistin, Lübnan da işgal edildi, her biri defalarca bombalandı” diyen barış yanlıları, Bush 2006 yılında “Ben başkan olduğum sürece Irak’tan çıkmayacağız” söylemini hatırlatarak, Bush’un niyetinin sadece Irak’tan çıkmamak değil, bölgede savaş politikalarını yaygınlaştırmak olduğunun altını çiziyor.

Küresel BAK aktivistleri, 15 Mart’ta Kadıköy Meydam’nda yapacağı dev barış mitingine; tüm savaş karşıtlarını, barış ve adaletten yana herkesi yanlarına, işgale direnen halkların yanına çağırıyor.

5 yıllık Irak işgalinin bilançosu

ABD, Irak’ta kitle imha silahı olduğunu tespit ettiğini iddia ederek saldırmıştı. İşgalin ilk aylarında 29 Mayıs 2003 günü, George Bush, “Kitle imha silahlan bulundu” açıklamasını yapmıştı. Kısa bir süre içinde ise Irak’ta kitle imha silahı olmadığı kanıtlandı. 7 Ekim 2004’te CIA kitle imha silahları raporunu hazırladı. Rapora göre Irak’ta asla kitle imha silahı yoktu. İşte bu gelişlemerle ABD’nin 5 yıl önce 500 milyar dolar harcama yaparak başladığı Irak işgalinin bilançosu:

» 4 milyondan fazla Iraklı mülteci olmak zorunda kaldı. Bunların dörtte biri ülkeyi terk etti. Terk edebilenlerin çoğu mülteci kamplarında. » 21 Nisan 2004: Ebu Garip’te gerçekleşen işkencelerin görüntüleri dünya basınına sızdı. » 8 Kasım 2004: ABD askerleri Felluce’ye “tam bir saldırı” başlattı. “Asilerin kalesi” Felluce, hayalet şehre döndü. Bütün şehir yıkıldı. » 8 Kasım 2005: ABD’nin Felluce saldırısı sırasında beyaz fosfor kullandığına dair kanıtlar elde edildi. » 6 Eylül 2006’da Bağdat morgu o ay içinde morga gelen ceset sayısının % 600 arttığını açıkladı. » 26 Ocak 2007: Bush, “Irak’ta direnişe yardım ettiğinden şüphe edilen İranlıları öldürün” dedi. » Çok sayıda araştırma kuruluşu, işgalin doğrudan ve dolaylı etkisiyle en az 1 milyon Iraklının son beş yılda öldüğünü söylüyor. » Irak nüfusunun % 54’ü günde 150 kuruşa yaşamaya çalışıyor. Nüfusun % 15’i Irak kaynaklarına göre aşırı yoksulluk içinde. » Iraklı çocukların % 75’inin okulu yok. » İşsizlik oranı % 40. »Irak nüfusunun % 75’inin bir yakını ya da tanıdığı birileri işgal güçleri tarafından öldürüldü. »Irak’taki ABD hapishanelerinde 26 bin Iraklı var. Irak hükümet hapishanelerinde ise 24 bin kişi var. » ABD işgal ordusu her gün ortalama 100 Iraklıyı “isyancı” olduğu gerekçesi ile gözaltına alıyor. »Irak nüfusunun % 77’si bombardımandan, roket saldırılarından doğrudan etkileniyor.

NTV – 11.03.2008 – Küresel BAK’tan Irak işgali protestosu

http://www.ntvmsnbc.com/news/438815.asp

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Irak’a yönelik askeri müdahalesi nedeniyle ABD’yi protesto etti.

İSTANBUL – Beyoğlu’ndaki Galatasaray Lisesi önünde toplanan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) üyesi grup adına bir basın açıklaması yapan tiyatro sanatçısı Görkem Yeldan, ABD’nin Irak’a askeri müdahalesinin üzerinden 5 yıl geçtiğini hatırlattı.

Irak’ta çoğu kadın, yaşlı, çocuk ve tümü yoksul bir milyondan fazla sivilin öldüğünü ifade eden Yeldan, şöyle konuştu: “Artık tüm dünya biliyor ki, ABD Irak’ta ne teröre karşı mücadele ediyor, ne de demokrasi ve özgürlükler için. ABD, Irak’ta petrol için savaşıyor, şirket karları için savaşıyor, enerji kaynaklarını denetlemek için savaşıyor, dünya hegemonyası için savaşıyor. Bu yüzden bir milyondan daha fazla insanı öldürürken, Irak petrollerini BP ve Shell gibi petrol devlerine 30 yıllığına kiralama yasasını çıkartıyor.”

ABD’nin Irak operasyonu sırasındaki savaş suçlarını kanıtlayan birçok haberin basında yer aldığı ifade eden Yeldan, “ABD ordusunun yanlışlıkla öldürdüğünü iddia ettiği 17 bin insan var. 17 bin kişiyi yanlışlıkla öldürmüşler. Bir kitle katliamını yanlışlıkla gerçekleştirmişler. Ortada yanlışlık yok, ortada bir işgal var. Ortada yalanlarla gerçekleştirilen bir işgali devam ettirmek için işlenen insanlık ve savaş suçları var” diye konuştu.

Guantanamo kampında mahkumların giydiği turuncu tulumların bir benzerini giyen, yüzlerine gaz maskesi takan ve ellerini zincirleyerek “Guantanamo’yu canlandıran” 2 kişinin de aralarında bulunduğu grup, açıklamanın ardından dağıldı.

Öte yandan, Küresel BAK’ın 15 Mart Cumartesi günü Kadıköy İskele Meydanı’nda “5 Yıllık İşgale Son” mitingi gerçekleştireceği bildirildi.

Dicle Haber Ajansı – 11.03.2008 – Küresel BAK işgale karşı barış zinciri oluşturacak

http://www.diclehaber.com/?

ABD’nin Irak’ı işgalinin beşinci yıldönümü dolayısıyla Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (KÜRESEL BAK), İstanbul’da 15 Mart’ta ‘İşgale son’ sloganıyla düzenleyecekleri mitingde insan zincirinden dev bir barış işareti oluşturacak.

ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesinin ardından şekillenen uluslararası savaş karşıtı tepkinin bir parçası olarak kurulan KÜRESEL BAK, işgalin beşinci yıldönümünde Kadıköy’de ve aynı anda dünyanın birçok yerinde gerçekleştirilecek “İşgale Son” mitingine çağrı yapmak amacıyla Galatasaray Postanesi önünde basın açıklaması düzenledi. ABD’nin Guantanamo Üssü’ndeki mahkumların kelepçe ve turuncu elbiselerle dramatize edildiği açıklamada sık sık, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!’ sloganları atıldı. “Barışa bir şans verin” pankartı açan KÜRESEL BAK üyeleri adına tiyatro sanatçısı Görkem Yertan, açıklama yaptı. Irak’ın işgalinin üzerinden beş yıl geçtiğini hatırlatan Yertan, işgalin Irak üzerinde yarattığı etkinin kelimenin tam anlamıyla korkunç olduğunu söyledi. Irak halkının beş yıllık süreçte yaşadıklarını kanlı bir korku filmine benzeten Yertan, işgalden bu yana 1 milyondan fazla Iraklının öldürüldüğüne dikkat çekti.

‘ABD Irak’ta insanlık suçu işlemeye devam ediyor’

Tüm dünyanın artık ABD’nin amaçlarından haberdar olduğunu söyleyen Yertan, şu açıklamalarda bulundu:

“ABD, Irak’ta ne teröre karşı mücadele ediyor ne de demokrasi ve özgürlük kaygısı var. ABD Irak’ta petrol için savaşıyor, şirket kârları için savaşıyor, enerji kaynaklarını denetlemek için savaşıyor, dünya hegemonyası için savaşıyor. Bu yüzden, 1 milyondan daha fazla insanı öldürürken, Irak petrollerini BP ve Shell gibi petrol devlerine 30 yıllığına kiralama yasasını çıkartıyor. ABD beş yıldır Irak’ta insanlığın bildiği tüm insanlık ve savaş suçlarını işledi ve işlemeye devam ediyor. Emin olun şu anda, tam şu dakikada bir ABD askeri bir Iraklıya ya tecavüz ya da işkenceye ediyor. Şimdi şu anda, ABD ordusu Irak’ta çeşitli bölgeleri bombalıyor ve yoksul Irak halkından insanlar öldürülüyor.”

‘Türkiye küçük Amerika olmaya çalışıyor’

Türkiye’nin Federal Kürdistan Bölgesi’ne düzenlediği kara operasyonunu “Türkiye küçük Amerika olmaya çalışıyor” diye nitelendiren Yertan, harekatı, desteğini ABD istihbaratından alan, ABD’nin Irak işgalinin bir parçası olmaya özen gösteren bir müdahale olarak gördüklerini söyledi. İşgale karşı, Cumartesi günü, 15 Mart’ta dünyanın tüm savaş karşıtlarıyla birlikte bir kez daha meydanlara çıkacaklarını belirten Yertan, “Savaş karşıyım” diyen herkesi Kadıköy Meydan’ına beklediklerini söyledi. Yertan, 15 Mart’ta Kadıköy’de düzenleyecekleri mitingde uluslararası Hümanist grubunun da katkılarıyla insan zincirinden dev bir barış işareti oluşturacaklarını söyledi. Açıklamanın ardından bir süre daha savaş karşıtı sloganlar atan grup dağıldı.

15 Mart’ta ‘İşgale son’ mitingi düzenlenecek

Bu arada Amerika’nın Irak’ı işgalinin beşinci yıldönümünde 15 Mart’ta Kadıköy’de gerçekleştirilecek mitingin programı şöyle: “Miting Programı saat 11.00’de Tepe Nautilus önündeki buluşma ile başlayacak. Saat 12.00’de Kadıköy İskele Meydanı’na doğru yürüyüşe geçecek olan savaş karşıtlarının, uluslararası Hümanist grubunun da katkılarıyla miting alanında insan zincirinden dev bir barış işareti oluşturması planlanıyor.

İhlas Haber Ajansı – 11.03.2008 – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan ABD Protestosu

http://www.iha.com.tr/haber/index.aspx

Galatasaray Lisesi Önünde Toplanan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Üyeleri, Irak’ta Yaşananlarla İlgili Olarak ABD’yi Protesto Etti. Guantanamo’daki Mahkumlar Gibi Giyinen Bazı Eylemciler, Protestoya Elleri Bağlı, Başlarına Çuval Geçirilmiş Halde Katıldı.

Galatasaray Lisesi önünde toplanan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu üyeleri, Irak’ta yaşananlarla ilgili olarak ABD’yi protesto etti. Guantanamo’daki mahkumlar gibi giyinen bazı eylemciler, protestoya elleri bağlı, başlarına çuval geçirilmiş halde katıldı.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Galatasaray Lisesi önünde ‘barış dilinin egemen olması, barışa bir şans verilmesi yönündeki duygu ve düşüncelerini paylaşmak’ üzere Guantanamo’dan enstantane canlandırmaları eşliğinde bir basın açıklaması yaptı. Açıklamaya katılan 50 kişilik grup arasında oyuncular Memet Ali Alabora ve Görkem Yeltan da yer aldı. Guantanamo’daki mahkumlar gibi giyinen bazı eylemciler, protestoya elleri bağlı, başlarına çuval geçirilmiş halde oturarak katıldı.

Grup adına açıklama yapan oyuncu Görkem Yeltan, Irak işgalinin üzerinden 5 yıl geçtiğini belirterek, “5 yıl önce Irak’ı işgal ettiler. Irak haklı 5 yıldır öldürülüyor. Artık tüm dünya biliyor ki ABD, Irak’ta ne teröre karşı mücadele ediyor ne de demokrasi ve özgürlük için. ABD Irak’ta petrol için savaşıyor. ABD Irak’ta savaş suçu işliyor. Önümüzdeki Cumartesi günü 15 Mart’ta dünyanın tüm savaş karşıtlarıyla birlikte bir kez daha meydanlara çıkacağız. Kadıköy Meydanı’nda ‘Irak’ta işgale son’ diyeceğiz.

ABD Irak’tan defol” diye konuştu.

Sloganlar atan grup, açıklamanın ardından sessizce dağıldı.

Zaman – 11.03.2008 – ABD’nin Irak’ı işgali protesto edildi

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=663230

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) üyesi bir grup, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak işgalini, 5. yıldönümünde protesto etti. Galatasaray Meydanı’nda toplanan grup yaptıkları basın açıklamasında, Irak’ta 1 milyondan fazla insanın öldüğüne dikkat çekerek, ABD başkanının savaş ve insanlık suçu işlediğine vurgu yaptı. Protesto gösterisinde Mazlum Der üyesi 2 kişi ise Guantanamo Üssü’ndeki tutukluları temsilen kafalarında çuval ve gaz maskesi ile birlikte turuncu renkli elbise giydi.

ABD’nin Irak’ı işgalinin yıldönümünde Küresel BAK üyesi bir grup tarafından Taksim’de protesto edildi. Öğle saatlerinde İstiklal Caddesi Galatasaray Meydanı’nda toplanan yaklaşık elli kişilik grup, “Barışa bir şans verin” yazılı pankart açtı. Grup adına basın açıklamasını okuyan tiyatro oyuncusu Görkem Yeltan Irak işgalinin üzerinden beş yıl geçtiğini hatırlatarak, Irak halkının beş yıldır kanlı bir korku filmini bizzat yaşadığını söyledi. Araştırmalara göre 1 milyondan fazla Iraklı’nın öldürüldüğü savunan Yeltan, “Çoğu çocuk 1 milyondan fazla insan. Çoğu kadın, çoğu yaşlı ve hepsi yoksul 1 milyon insan. Bush’un amacı Usame Bin Ladin’i yakalamak değil miydi? ABD’nin neo-con’ları dünyaya amaçlarının terörü ortadan kaldırmak olduğunu söylememişler miydi? Öldürülen yüz binlerce Iraklı’nın Usame Bin Ladin’le ne ilgisi vardı? Terörle ne ilgisi vardı? Artık tüm dünya biliyor ki ABD Irak’ta ne teröre karşı mücadele ediyor, ne de demokrasi ve özgürlükler için. ABD Irak’ta petrol için savaşıyor, şirket kârları için savaşıyor, enerji kaynaklarını denetlemek için savaşıyor, dünya hegemonyası için savaşıyor. Bu yüzden, 1 milyondan daha fazla insanı öldürürken, Irak petrollerini BP ve Shell gibi petrol devlerine 30 yıllığına kiralama yasasını çıkartıyor.” dedi.

ABD’nin beş yıldır Irak’ta insanlığın bildiği tüm insanlık ve savaş suçlarını işlediğini ve işlemeye devam ettiğini kaydeden Yeltan şöyle konuştu; “Emin olun şu anda, tam şu dakikada bir ABD askeri bir Iraklıya ya tecavüz ya da işkenceye ediyor. Şimdi şu anda, ABD ordusu Irak’ta çeşitli bölgeleri bombalıyor ve yoksul Irak halkından insanlar öldürülüyor. Savaş suçlarını kanıtlayan utanmaz haberlerle karşılaşıyoruz. Amerikan ordusu yanlışlıkla öldürdüğü siviller ya da yanlışlıkla yıktığı binalar için 2005 yılından bu yana toplam 42 milyon dolar ödemiş. Düşünebiliyor musunuz? Yanlışlıkla öldürdüğü insanlar için tazminat ödüyor. Böyle bir hak mı var dünyada? Yanlışlıkla insan öldürüp tazminat vererek mi sıyrılabiliyor insanlar cinayetten? Birisi Bush’u yanlışlıkla öldürdüğünde özür dileyip parası neyse verip kurtulabilecek mi? Cinayetin yanlışlığı mı olur?”

Görkem Yeltan, Irak’taki ABD işgalinin emir komuta zincirinin tepesindeki Bush ve diğer yöneticilerin savaş ve insanlık suçlusu olduğuna vurgu yaparak, bu kişilerin sadece Irak halkının vicdanında değil, başta ABD kamuoyu olmak üzere tüm dünya halklarının gözünde mahkûm olduklarını ifade etti. Tüm dünyadaki savaş karşıtlarının beş yıldır mücadele ettiğini belirten Yeltan sözlerini şöyle sürdürdü: “Beş yıldır ‘Savaşa hayır!’ diyoruz. Beş yıldır, ‘ABD Irak’tan defol!’ diyoruz. Önümüzdeki Cumartesi günü, 15 Mart’ta dünyanın tüm savaş karşıtlarıyla birlikte bir kez daha meydanlara çıkacağız! Kadıköy meydanlarında ‘Irak’ta işgale son!’ diyeceğiz.”

Basın açıklaması sırasında grubun önünde Mazlum Der üyesi 2 kişinin Guantanamo Üssü’ndeki tutukluları temsilen kafalarında çuval, kafalarında gaz maskesi ile turuncu renkli elbise giydikleri gözlendi.

“Irak halkı yalnız değildir, Yaşasın halkların kardeşliği, Kahrolsun ABD işbirlikçi AKP, İncirlik üssü kapatılsın, Katil ABD Ortadoğu’dan defol” şeklinde sloganlar atan grup basın açıklamasının ardından olaysız dağıldı.

TNN – 11.03.2008 – İstanbul’da ABD’yi protesto gösterisi

http://haber.tnn.net/haber_detay.asp?ID=1976077&Cat=GEN

İstanbul – Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Irak’a yönelik askeri müdahalesi nedeniyle ABD’yi protesto etti.

Beyoğlu’ndaki Galatasaray Lisesi önünde toplanan Küresel BAK üyesi grup adına bir basın açıklaması yapan tiyatro sanatçısı Görkem Yeldan, ABD’nin Irak’a askeri müdahalesinin üzerinden 5 yıl geçtiğini, bir milyondan fazla sivilin öldüğünü ifade ederek, “ABD, Irak’ta petrol için savaşıyor, şirket karları için savaşıyor, enerji kaynaklarını denetlemek için savaşıyor, dünya hegemonyası için savaşıyor. Bu yüzden bir milyondan daha fazla insanı öldürürken, Irak petrollerini BP ve Shell gibi petrol devlerine 30 yıllığına kiralama yasasını çıkartıyor” dedi.

Yeldan, ABD ordusunun yanlışlıkla öldürdüğünü iddia ettiği 17 bin insan olduğunu söyleyerek, “Ortada yanlışlık yok, ortada bir işgal var. Ortada yalanlarla gerçekleştirilen bir işgali devam ettirmek için işlenen insanlık ve savaş suçları var” diye konuştu.

Guantanamo kampında mahkumların giydiği turuncu tulumların bir benzerini giyen, yüzlerine gaz maskesi takan ve ellerini zincirleyerek “Guantanamo’yu canlandıran” 2 kişinin de aralarında bulunduğu grup, açıklamanın ardından dağıldı.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.