Bazı medya organlarında, geçen hafta yapılan NATO dışişleri bakanları toplantısında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo arasında sözlü atışma yaşandığı yazıldı.
Habere göre Pompeo, video-konferans aracılığıyla gerçekleştirilen toplantıda Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de tansiyonu yükselttiği ve S-400 hava savunma sistemlerini satın aldığı için suçlamalarda bulundu. Bunun üzerine Çavuşoğlu da Pompeo’yu, bölgesel sorunlarda Yunanistan’a destek vermek ve Ankara’ya Patriot hava savunma sistemleri satmaya yanaşmamakla suçladı.
Pompeo’ya destek veren Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Ankara’nın tutumunu kınayarak “Türkiye Rusya’nın saldırgan müdahaleciliğine göz kırparsa ittifak içinde uyumu sağlamak imkânsız hale gelir” dedi.
Haberde, toplantının sonuna doğru Türkiye’nin 30 üyeli NATO ittifakı içinde dışlanmış bir görünüm sergilediği belirtildi. Çavuşoğlu’nun NATO’nun Libya’da rol alması yönünde yinelediği çağrının diğer üyelerce reddedildiği, Türkiye’ye Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümetini desteklemek için ülkeye silah ve paralı asker göndererek çatışmaları kızıştırdığı suçlaması yöneltildiği yazıldı.
Elbette NATO bir savaş örgütüdür, Türkiye’nin bu örgütten acilen çıkması gerekir.
Erdoğan yönetimini, AB ve ABD ile ilişkilerde zor günler bekliyor
ABD, Türkiye’ye karşı, Rusya’dan alınan S-400 füze savunma sistemleri ile ilgili CAATSA yaptırımlarını uzun süredir gündeme getirmekteydi. ABD Kongresinden son gelen haberler, bu yaptırımların uygulanmasının yasa maddesi haline getirilmekte olduğuna işaret ediyor. Yaptırımların Ocak ayında devreye girmesi mümkün, sadece kapsamı belli değil.
10 Aralık AB toplantısında da Türkiye’ye yönelik yaptırımların konuşulacağı gelen haberler arasında. Fransa, Türkiye’nin AB’ye üye olma sürecinin sonlandırılmasını istiyor. Bazı ülkeler gümrük birliği anlaşmasının iptal edilmesini öneriyorlar. Şimdiye kadar Türkiye’ye destek olan Almanya, Libya açıklarında bir Türk gemisine baskın yaptı. Böylece artık Türkiye’ye kalkan olmayacağını ortaya koydu.
Bütün bu nedenlerle Türkiye son zamanlarda AB’ye yönelik yumuşama mesajları vermeye başladı ve yaptırımları hafifletme çabasına girdi. Çünkü hem ABD’den hem AB’den yaptırım gelmesi, ihracatının büyük kısmını bu ülkelere yapan Türkiye ekonomisini zora sokacak gelişmeler. Ayrıca ekonominin dönmesi için gereken sıcak para da bu merkezlerden bekleniyor.
Çare, hukukun üstünlüğü, adaletin sağlanması
İç politikada yaşadığı sıkışmışlığı aşmak için diğer ülkelerde giriştiği maceralar, şimdi Türkiye için yeni problemler yaratmış durumda. Pek çok ülke ile gerilim yaşayan Türkiye yönetimi, dış politikada sıkışmışlık yaşıyor, karşısındaki cepheyi sürekli genişletiyor, ciddi güvenlik tehdidi oluşturacak bir yalnızlığa düşüyor. Üstüne gelecek bir ABD ve AB yaptırımları ekonomide ve siyasette çöküşe neden olabilir.
Bütün bu olumsuz durumdan kurtulması için Türkiye’nin otoriter yönetim anlayışının terk edildiği, adaletin ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı, bağımsız ve tarafsız yargının tesis edildiği bir ortama hızla kavuşması gerekiyor.
Hükümet bu ihtiyacı görerek bazı reformlar yapmaktan söz etti, ama MHP kanadı böylesi demokratik reformlara karşı olduğunu hemen ortaya koydu, Erdoğan kendi ilan ettiği reform önerilerini kamuoyuna bile sunamadı.
Her türlü demokratikleşmenin, normalleşmenin önündeki en önemli engel MHP’nin iktidar ortağı pozisyonudur. Buna son verilmesi gerekir.
(Marksist org)