6 Eylül 2019 – Televizyon dizileri hukuk ihlalleriyle şiddeti tırmandıran, öldüren eğlenceye dönüşmüştür – Nilüfer Uğur Dalay

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, 13 Haziran 2019 tarihinde TBMM’inde  düzenlediği basın toplantısıyla, hazırladığı ‘Dizilerin Şiddet Karnesi’ başlıklı raporunu açıkladı. Rapor için, en çok izlenen diziler arasından 8’i seçilmiş, birer bölümü izlenmiş ve şiddet unsurları tespit edilmişti. Açıklamaya gore 8 dizide toplam 23 sahnede kadına yönelik şiddet uygulanıyordu.  Gamze Taşçıer, “Ülkemiz öfkeli bir toplum haline geliyorsa, sokaklarda tahammülsüzlük, evlerde şiddet, okullarda kavgalar artıyorsa, dizilerin ne yazık ki etkisi vardır” yönünde bir tesbitte bulunuyordu.

29 Ağustos 2019 tarihinde RTÜK üyesi Faruk Bildirici, kadına yönelik şiddet sahneleri nedeniyle FOX kanalında yayınlanan Yasak Elma isimli dizi hakkında 19 Nisan tarihinde hazırlanan raporun RTÜK Başkanı’nda 5 ay bekletildikten sonra görüşüldüğünü ve ceza verildiğini ifade etmişti.  “Diğer raporlar nerede? Neden gündeme getirilmiyor?” diye sormuş ve “Kamuoyu Dairesi’nin vatandaş şikâyetleri raporunun üyelere gönderilmesi 23 Ağustos’da durdurulmuştu. Çünkü Sen Anlat Karadeniz, Aşk Ağlatır, Hercai dizileriyle ilgili vatandaş şikâyetleri çığ gibi artmıştı. Başkan, 15 bini aşan şikayete rağmen işlem yapmadı kurul gündemine getirmedi,” demişti.

Şiddet içerdiği için en çok şikayet alan dizilerden Sen Anlat Karadeniz’in yapımcı ve yönetmeni Osman Sınav,  2 Eylül günü yaptığı açıklamada  ATV’nin bu dizisindeki ‘Nefes’ karakterinin parmağının kırılma sahnesini kadına şiddete farkındalık yaratmak için yaptıklarını belirterek  “Biz iki tane parmak kırdık, kimsenin boğazını kesmedik, silahla öldürmedik, “ demişti.

Bu arada, 28 Ağustos tarihinde RTÜK,  19 Nisan’da hazırlanan ve bekletilen raporu görüşmüş ve üyelerin tamamının onayıyla, FOX kanalında yayınlanan dizi için ceza vermişti. Raporda şöyle denmekteydi: “Ülkemizde kadına yönelik şiddetin önemli bir sorun olduğu ve bunu önlemek için gerek devlet gerek sivil toplum kuruluşlarının çaba gösterdikleri bilinmektedir. Öyle ki kadına yönelik şiddetin önlenmesi devlet politikasına dönüşmüş ve buna yönelik düzenlemeler yapılmıştır….  Yasak Elma dizisinde olduğu gibi, senaryo gereği kadına karşı şiddetin işlendiği yapımlar, toplumun kadına yönelik şiddete karşı bilinçlendirmenin aksine, şiddetin ekran aracılığı ile tekrar üretilmesine sebep olmaktadır. Gerçek hayatta fazlasıyla var olan şiddetin ekranda sıklıkla yer alıyor olması, bireylerin şiddet algısını normalleştirerek duyarsızlaşmasına neden olmaktadır. Söz konusu dizinin hafta içi ve hafta sonu, gündüz ve akşam kuşağında tekrarının yayınlandığı, dolayısıyla ilgili sahnelerin defalarca ekranda olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Sonuç olarak, FOX logolu medya hizmet sağlayıcının bahsolunan yayını nedeniyle 6112 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinin ilk fıkrası (s) bendinde düzenlenen “Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.” hükmüne aykırı yayın yaptığı değerlendirilmiştir.”

Araştırmalar dizilerin en yaygın olarak tüketilen popüler kurmaca ürünler olduğunu göstermektedir.

İzleyici ölçümleri en yüksek reyting alan televizyon programlarının diziler olduğunu göstermektedir. İzleyiciler, dizideki karakter ve olaylara bağlanmaktadır. Her hafta olan bu ziyaretler yalnızlaşmış ve gerçek hayata yabancılaşmış bireyler için ‘parasosyal bir etkileşim’ ortaya çıkarmaktadır. Böylece izleyiciler bir süre sonra dizilerdeki karakterler ile konuşmaya, onlar için endişelenmeye, onlara davranışları konusunda önerilerde bulunmaya başlarlar.

2002 yılında Kurtlar Vadisi dizisiyle birlikte televizyonda şiddet içerikli diziler yaygınlaşmış ve rekabet arttıkça şiddetin  dozu artmıştır. İzleyicinin şiddete olan yoğun ilgisi sonucunda, yalnızca isim değiştirilerek benzer programlar farklı adlarla, farklı kanallarda yayınlanmış ve diziler arasında bir yakınsama ortaya çıkmıştır. Şiddetin yoğun olarak işlendiği polisiye diziler ve terörün konu edildiği diziler, bu durumun en somut örneğini oluşturur.

Araştırma bulguları, televizyon yayınlarında şiddete maruz kalma ile şiddet ve saldırganlık davranışları arasında ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Şiddetin, sıradan ve günlük hayatın bir parçası olarak algılanması, insanları duyarsızlaştırmış ve dünyanın olduğundan daha karanlık ve kötülüklerle dolu bir yer olarak görülmesine neden olmuştur.

“Şiddetin estetikleştirilmesi onu daha katlanılabilir ve eğlenceli kılmaktadır.”

Televizyon dizilerinde mafya ve şiddet olmadan öykü kurulamaması gibi bir durum yaşanmaktadır. Dizi karakterlerinin neredeyse hepsi ölümle burun buruna yaşamakta, hayatlarında defalarca çok ciddi ölümcül tehlikeler atlatmaktadırlar. Şiddete, yeni teknoloji ve efektlerle gerçeğin ötesinde bir estetik kazandırılmıştır.

Şiddet görüntülerinin izleyiciler tarafından estetik, doğal ve zararsız olarak algılanması, şiddeti etkisiz hale getirmekte ve olağanlaştırmaktadır.

Medya şiddetinin gerçek olmadığı algısı, insanların medyadaki şiddetten zevk almasına neden olmaktadır. Şiddet sahnelerinin estetiği, yayınları büyüleyici ve güzel kılmaktadır. Çoklu kamera kullanımı aksiyonu çok farklı açılardan ve perspektiften kaydeder, hızlı montaj gerçeğin, hareketin ve heyecanın algılanışını arttırır, yavaş çekimler dikkati sahneye çeker ve gerçeklik yanılsamasını arttırır, ses efektleri ve müzik heyecanı doruğa çıkarır.

Şiddetin estetikleşmesi, şiddetin acımasızlığının sanatsal olarak gizleme başarısıdır.

Şiddetin kârlılığı televizyon programlarını şiddetin işlenmesi açısından teşvik ederken, medya kuruluşları en estetik şiddet içeriğini geliştirmek ve yayınlamak konusunda bir rekabete girmektedir.

Dizilerin önemli bir bölümünde şiddet, kurucu unsur olarak yer almaktadır. Genellikle olay örgüleri ve karakter yaratımı aracılığıyla kurulan genel atmosferden kaynaklanan şiddet söz konusudur. Televizyon dizilerinin tanıtımı amacıyla hazırlanan ‘fragmanlar’, dizinin içerdiği şiddet eylemlerinden daha yoğun şiddet öğeleri sunduğu mesajını vermektedir. Fragmanlarda, izleyicileri etkilemek için şiddet eylemleri ön plana çıkarılarak, şiddet öğesinin çekiciliği kullanılmaktadır. Dizi tanıtımlarında ‘kan, şiddet, gözyaşı, intikam, ihanet’ gibi sloganlar kullanılmasının amacı da izleyicinin ilgisi çekmektir. Dizilerin genel akışı içinde, diğer çatışmaların kaynağı olan ‘kurucu şiddet eylemine’ flash backler aracılığıyla geri dönülür ve şiddet eyleminin etkisi bütün diziye yayılarak yeniden üretilir.

Dizilerde, şiddet eylemlerinin ve şiddet söyleminin birlikte egemen olur.  Ş iddet meşrulaştırılır  ve bir çözüm yöntemi olarak sunulur, şiddet uygulayan kahramanların cezalandırılmadığı gibi ödüllendirilir ve şiddet davranışı onaylanır.

“Sorun televizyonun bize eğlendirici temalar sunması değil, bütün temaların eğlence olarak sunulmasıdır. Eğlence her türlü söylem için üst ideoloji olmuştur.”

Eğlence medyası, izleyicilerin dikkatlerini sürekli tutmak için şiddet tehlikesi ve gerginlik duygusunu kullanmaktadır. Televizyon yapımcıları, sanatsal kararlarını savunurken, şiddetin tarih boyunca hikâye anlatımının temel parçası olduğu iddia etmekte, izleyicilerin şiddet içeriğinden zevk aldıklarını ve rahatlama duygusu yaşadıklarını öne sürmektedir.

İzleyicinin şiddete olan ilgisi ve talebinin yayıncıları, şiddete teşvik edici olduğu görülmektedir.

Şiddetin ekranlarda yaygınlaşması, insanlara ve özellikle çocuklara çok sayıda suç yöntemi ve şiddet tekniğini öğretmiştir. Şiddet içerikli televizyon yayınlarından bireyler yaş, eğitim, kültür, sosyal çevre, ekonomik şartlar, ruhsal durum ve benzeri psikolojik ve sosyal etkenlere göre farklı düzeylerde

etkilenmektedir. Fiziksel ve ruhsal gelişimini tamamlamamış çocukların, yetişkinlere göre şiddet içerikli yayınlardan daha fazla etkilendiği görülmüştür. Psikolojik sorunları bulunan insanların, ekonomik sıkıntılar içinde engellenmiş halde bulunan kişilerin ve şiddetin yoğun yaşandığı toplumlarda yaşayan bireylerin yayınlarda şiddetin zararlı etkilerine daha eğilimli olduğu görülmüştür.

Şiddet içerikli yayınların, oransal açıdan çok küçük bir grubu etkilediği iddia edilse bile televizyon karşısındaki izleyici kitlenin büyüklüğü düşünüldüğünde, küçük oranlar büyük sayılara tekabül etmiş ve çok sayıda birey şiddetin zararlı etkilerine maruz kalmıştır

Televizyon yayınlarında şiddet ve eğlence aşırı uçlarda yaşanan olgular olarak çocuklara sunulmaktadır.

Şiddet içerikli televizyon yayınlarının, bireysel ve toplumsal şiddetin tek kaynağı olmamakla birlikte şiddetin yayılmasında önemli faktörlerden biri olduğu gerçeği çalışmalarla ortaya çıkmaktadır.

Şiddetle birçok sorun bastırılabilir. İktidarların en önemli karakterlerinden biridir şiddet. Şiddet uygulandığında karşıdaki ya siner ya da şiddet kullanmaya başlar. Eğer bu şiddet, var olan iktidar tarafından meşrulaştırılırsa yönettiği kitle de şiddeti günlük yaşamında meşru görür. İktidarlar, bilinçli olarak, iktidarlarını sağlama almak için şiddeti  kullanırlar. Bu durumda kendine yakın kitleyi de bu meşruluk üzerinden motive eder. Toplumlar ve bireyler herhangi günlük yaşamındaki bir olayda sorunlarını şiddetle çözmeye başlar. Bu hem şiddeti uygulayanın hem de şiddete maruz kalanın ruh halini etkiler. Bu ruh hali ya itaati doğurur ya da isyanı.

Bireylerin yaşı, eğitimi, kültürü, sosyal çevresi, ekonomik şartları, psikolojik durumu ve benzeri etkenlere göre şiddet içerikli yayınlardan etkilenme düzeyleri farklılaşmaktadır. Farklı toplumlarda ve toplumların farklı katmanlarında saldırgan davranışların ve şiddet olaylarının değişen sıklıkta olması, şiddet ve saldırganlığın bireysel özelliklerin ötesinde toplumsal bazı sebepleri olduğunu ve bu toplumsal etkenlerin saldırganlığı etkilediği düşüncesini ortaya çıkarmaktadır.

Toplumsal şiddetin bugüne kadar üzerinde en çok durulan belirleyicileri, ekonomik yoksunluk ve toplumsal huzursuzluktur.

Ekonomik ve siyasi bunalım ve kargaşalar, bir anlamda krizler şiddetin önemli toplumsal nedenleridir. Fiziksel, duygusal ve cinsel şiddetin arkasında genellikle toplumsal değerler ve kültürel anlayış farklılıkları önemli yer tutmaktadır.

Meşru şiddet ve meşrulaştırılan şiddet iki farklı şeydir.

Toplum tarafından kabul gören veya makul görülen şiddet ‘meşru’ olarak algılanmaktadır. Şiddetin çözüm yöntemi olarak algılanması, şiddetin  yaygınlaşmasına yol açar ve bu durum şiddeti kültürün bir parçasına dönüştürür. Toplumsal kademelerde yalnızca şiddetin başarı sağlayacağı görüşünün hâkim olması, şiddetin yaygınlaşmasına yol açar. Birey, şiddet ile hayatını olumsuz kılan olayların üstesinden geleceğine inanır. Televizyon yayınlarında şiddetin ödüllendirilmesi, kınanmaması ve cezalandırılmaması şiddetin meşrulaştırılmasına yol açmaktadır.

Kamu gücü, meşru zor kullanma tekeline sahip olduğu için gerekli koşullar oluştuğunda şiddete başvurabilir. Toplumsal düzenin korunması için devlet yönetiminde asgari bir şiddete zorunlu olarak ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak kamu otoritesinin yetkisindeki bu şiddet, kaba kuvvet değil, yasaların çizdiği sınırlar ve meşru bir rejim çerçevesinde kullanılması koşuluyla, zorunlu ve meşru bir araçtır. Meşru şiddet, kamu gücü tarafından ve yasalarla çizilmiş sınırlar içinde ve durumun gerektirdiği ölçüler dâhilinde uygulanan bir şiddettir. Burada amaç şiddet uygulamak değil, bir hakkın veya toplum düzeninin korunmasıdır. Kamu otoritesi dışında kişiler tarafından uygulanan bir şiddetin meşru olması ancak yasalar tarafından belirlenmiş zorunluluk hali, meşru müdafaa gibi durumlarda mümkündür.

Şiddete duyarsızlaşan insanlar şiddeti daha meşru görür hale gelmektedir. Bu yaklaşım tehlikeli sonuçlar doğurur. Örneğin, televizyonda veya sokakta bir insanın dövüldüğünü gören kişi bu durumdan rahatsız olmamaya ve ‘hak etmiştir’ diye düşünmeye başlamıştır, çünkü bu kişi için şiddet meşru hale gelmiştir ve ‘gerektiğinde’ uygulanmasında sakınca yoktur. Ancak şiddetin ‘hak edildiğine, gerektiğine’ bireylerin karar vermesi, hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Televizyon ekranlarında ve sokaktaki şiddetin meşru görülmesinin en önemli nedenlerinden biri, adalete güven duygusunun yoksunluğudur.

Sen Anlat Karadeniz dizisi suçtan beslenmekte ve suçu beslemektedir.

Suçu, şiddeti, taciz ve tecavüzü, çocuk-kadın istismarı ve şiddetini özendirip teşvik etmektedir.  Aynı şekilde iyi ve kötünün kendi adaletini kendi dağıtmasını sıkça işleyerek suçu alenen özendirerek, teşvik ederek hukuk devletini, düşünce ve kurumlarını yok saymaktadır. Dizide işlenen suça karşın hukuk sınırları içinde adalet ve asayiş güçlerinin bir müdahalesi görülmemektedir.

Yönetmen, yapımcı ve oyuncuları kadın şiddetine karşı bir duruş sergilendiğini savunsalar da dizi kadına, aile üyelerine şiddet ve işkence uygulayan olaylarıyla, cinsel saldırıları, taciz ve tecavüzü alenen işleyerek, çocuk kararterleri duygusal yönden istismar ederek ve yakın zamanda, reşit olmayan kız çocuğuna bedensel istismar uygulayarak, karmaşık kadın-erkek ilişkileri, gayri meşru çocukların varlığıyla, sorunları yalnızca din penceresinden çözmeye çalışarak, ahlaki ve hukuki normları yok kabul etmektedir.

Eğer dizinin senaristi, yapımcı ve yayıncısı kadına şiddeti eleştiriyoruz diyorlarsa durumun çoktan sert eleştiriden çıkıp nefret söylemine döndüğünü görmelidirler. Söz konusu kişiler bunun, kurmaca bir olay ve bunu işlemenin de ifade özgürlüğü olduğunu söylüyorlarsa, onlara nefret söyleminin ifade özgürlüğüne girmediğini ve bu kapsamda korunamayacağını hatırlatmak gerekir.

Nefret saikiyle yapılanların ceza kanununda yeri ve cezası bulunmaktadır. Nefret söyleminin tek başına suç olmasa da şiddet çağrısı olan anlatım dili, nefrete dayalı önyargı saikiyle suç işlenmesi, nefret suçunu oluşturur. Dizide kullanılan nefret söylemi eşitliğe karşıdır, çeşitliliği reddetmektedir. Bu tür söylemler mağdura yönelik şiddeti teşvik edebilir.

Kaldı ki iİfade özgürlüğü nefret söylemi için bir kılıf olarak kullanılamaz. İfade özgürlüğünde başkalarına zarar vermeme anlayışı vardır. Çizilen bu sınır aşılmaktadır. İfade özgürlüğünün sınırının nefret içerikli açıklamalar olarak çizildiği unutulmamalıdır. TCK’nın 122. maddesinin başlığı ‘nefret ve ayrımcılık’ suçu olarak belirtilmiştir.

Nefret söyleminin engellenmesinde devletin, medyanın ve sivil toplum kuruluşlarının önemli işlev ve etkileri vardır. Medyanın ahlaki ve sosyal sorumluluğu, medya ve iletişim etiği nefret söylemi ile mücadele etmeyi gerekli kılar.

Medyanın, anlamların üretildiği ve dolaşıma sokulduğu yer olarak kullandığı dile, servis ettiği içeriklere dikkat etmesi gerekir. Medya nefret söylemi üreten gruba güç ve önem atfetmemelidir.

Dizi şiddet çağrısı içermektedir: Kullanılan sözler doğrudan şiddeti kışkırtmaktadır. Şiddete yönlendirme amacı gereçekleşmektedir. Şiddetin ortaya çıkmasına yönelik gerçek bir olasılık bulunmaktadır. Suç ve suçlu övülmekte, özendirilip teşvik edilmekte, çocukların ihmal ve istismarına, çocuk pornografisine varan görüntüler yer almaktadır.

TCK 215. maddesi “işlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse cezalandırılır,” der. Hele bu suçlar basın ve yayın yoluyla işlendiğinde etkisi geniş kitlelere yayıldığından daha daha ağırlaşmaktadır.  Bu durumu hukuk yetkililerine hatırlatma sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz.

Oyuncusunun elinden silahı, dilinden küfürü, kavga ve ölümü, aile içi ve dışı şiddeti, işkenceyi, istismarı düşürmeyen dizi yasaklanmalıdır. Türkiye’de diziler şiddetin aracı ve taşıyıcısı haline gelmiştir. Bu konuda yasalar çerçevesinde önlem alınması gerekmektedir.

6284 Sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun’un 16.maddesi, kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişilerin yanı sıra TRT ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşı ve radyolarının, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak kendi görev alanına giren konularda işbirliği ve yardımda bulunmak ve alınan tedbir kararlarını ivedilikle yerine getirmekle yükümlüdür.” demektedir. Kamu kuruluşlarını görevlerini yerine getirmeye davet ediyoruz.

Televizyonda şiddetin önlenmesine ilişkin yasal denetim ve özdenetim uygulamalarına rağmen, ekranlarda şiddetin azaltılması konusunda çabalar yeterince başarılı olamamıştır.  Çalışmalar televizyon yayınlarında şiddetin yayılmasında televizyonlar, izleyiciler, reklam verenler ve ilgili kamu kurumlarının sorumluluklarının ortak olduğu ve bu sorunun çözümünün tüm tarafların katkısı ile mümkün olduğunu göstermektedir.

Şiddetin, toplumsal bir gerçek olarak televizyon dâhil her alanda karşımıza çıkması, içinde yaşadığımız toplumu bir şiddet toplumuna dönüştürmekte ve şiddet toplumsal kültürün bir parçası haline gelmektedir. Televizyon yayınlarında şiddet, bireysel ve toplumsal şiddetin en önemli nedenlerinden biri olarak görülmektedir.

RTÜK’ü şiddet kültürünün gelişmesinin önüne geçilmesi için televizyon dizileriyle ilgili göreve davet ediyoruz.

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.