6 Nisan – IX. Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi, 12 Toplantı

0
Want create site? Find Free WordPress Themes and plugins.

Konusunu ‘Edebiyatta adalet arayışları’ olarak belirlediğimiz IX. Dönem Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesinin 4 Nisan Çarşamba akşamki onikinci oturumunun tartışma konusu Aziz Nesin’in (1915-1995) Surname (1976) isimli eseriydi. Figen Dayıcık yazarın yaşamı, yaşadığı dönem hakkında bilgi verdikten sonra kitabı Atölye katılımcılarının değerlendirmesine açtı.

Aziz Nesin 1915 yılında Heybeliada’da doğar, 1935 Yılında Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirip Harp Okulu’na girer, 1937’de Ankara’da Harp Okulunu bitirip asteğmen olur, 2. Dünya Savaşı yıllarında iki yıl Trakya’da çadırlı ordugahta görev yapar, bir bomba kazasında yaralanır, 1945’de askerlikten ayrılır. Çeşitli gazete ve dergilerde redaktörlük ve yazarlık yapar ve profesyonel olarak yazarlığa başlar, Tan gazetesinde köşe yazarlığı yapar, 1946 yılında, Sabahattin Ali ile birlikte Marko Paşa ve süreği olan gülmece gazetelerini çıkarır.

1947 Yılında dergide yazısı nedeniyle Bursa’ya sürgün edilerek gözaltında tutulur. 1948’de ikinci kitabı olan ‘Azizname’adlı taşlama kitabını çıkarır, bu kitap için hakkında İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılır, 4 ay tutuklu olarak süren dava sonunda aklanır. 1949’da İngiltere Prensesi Elizabeth, İran Şahı Rıza Pehlevi ve Mısır Kralı Faruk Ankara’daki elçilikleri aracılığıyla Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na resmen başvurarak, bir yazısında kendilerini aşağıladığı savıyla aleyhine dava açılır, 6 ay hapse mahkûm edilir. 6-7 Eylül 1955 olayları sırasında, İstanbul’daki azınlıkların ev ve dükkânlarının korkunç yıkımına suçlu aranmaya başlandığında Aziz Nesin de suçlu olarak Sıkıyönetimce tutuklanır.

1956’da İtalya’da uluslararası gülmece yarışmasında birincilik ödülü olan Altın Palmiye’yi ‘Kazan Töreni’ adlı öyküsüyle, 1957 yılında da aynı yarışmada, aynı ödülü ‘Fil Hamdi’ adlı öyküsüyle ikinci kez kazanır ve kazandığı ilk Altın Palmiye’yi, 1960 yılında devlet hazinesine bağışlar. 1966 Yılında Bulgaristan’da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında ‘Vatani Vazife’ adlı öyküsüyle birincilik ödülü Altın Kirpi’yi, 1968’de Milliyet Gazetesi’nin açtığı Karagöz oyunu yarışmasında ‘Üç Karagöz’ oyunuyla birincilik ödülünü, 1969’da Moskova’da yapılan uluslararası gülmece yarışmasında ‘İnsanlar Uyanıyor’ adlı öyküsüyle Krokodil birincilik ödülünü, 1970’de ‘Çiçu’ adlı oyunuyla Türk Dil Kurumu’nun oyun ödülünü kazanır. 1976 Yılında Bulgaristan’da Gabrovo kentinde düzenlenen gülmece kitabı uluslararası yarışmasında birincilik ödülü Hitar Petar’ı kazanırken, 1977’de Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı seçilir, 1978’de “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” adlı romanıyla Madaralı roman ödülünü alır.

1965 Yılında, elli yaşındayken ilk kez pasaport alabilir ve yurtdışına çıkar, Berlin ve Weimar’daki Antifaşist Yazarlar Toplantısı’na davetli olarak katılır, altı ay süren bu ilk yurtdışı gezisinde, Polonya, Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulgaristan’a gider. 1974 Yılında ise Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin Lotus ödülünü kazanır.

1972 Yılında amacı, ‘eğitim olanaklarından yoksun çocukların, tükettiğinden çok üreten, toplumsal sorumluluğu olan, özgüvenli ve özverili, kendini sürekli geliştiren, kendine ve dünyaya eleştirel gözle bakan, topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerini sağlamak’ olan kimsesiz çocukları yetiştirmek için Nesin Vakfı’nı kurar.

1984’de Aydınlar Dilekçesi girişimine imzasıyla katılır, 1985’de İngitere’de PEN Kulüp onur üyeliğine seçilir, TÜYAP’ın düzenlediği ‘Halkın Seçtiği Yılın Yazarı’ ödülünü kazanır. 1989 Yılında ‘Demokrasi Kurultayı’nın toplanmasında etkin görev alır ve oluşturulan ‘Demokrasi İzleme Komitesi’in iki başkanından biri olur, aynı yıl, Sovyet Çocuk Fonu’nun ilk kez verilen ‘Tolstoy Altın Madalyası’na değer görüldü. 2 Temmuz 1993’de Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas’a gider ve 37 aydının yaşamını yitirdiği Madımak Oteli katliamından kurtulur.5 Temmuz 1995’de Çeşme’deki imza günü sonrasında ölür.

Yazar yazılarından dolayı defalarca tutuklanır ve sürgün edilir. Eserlerinde; toplumdaki haksızlık, zulüm gibi sosyal ve siyasal kötülükleri kınayan konulara değinir, en sıradan olaylardan bile hikâye konusu çıkarır, toplum yaşamının bütün abesliklerini, komikliklerini, tuhaflıklarını eserlerine malzeme olarak seçer, ülkedeki demokrasinin aksayan yönlerini ve insanların işlerini kolaylaştırmaktan çok, daha da zorlaştırdığını alaycı bir hikâyeyle yazar. Olayları betimlemede, konuşmaları doğal bir şekilde yansıtmada usta olduğu, yapıtlarının ön yüzünün komedi, arka yüzünün trajedi olduğu kabul edilir.

Atölye’nin konusu olan Surname, 1957 yılında yaşanmış bir olaydan esinlenilerek kurgulanır; bir idam mahkûmunun dört yılını ve şenliğe benzer, ibret olsun diye, topluma açık bir meydanda, bir curcunayla asılma törenini hicveder
. Dört yıl önce suç işleyen berber Hayri ile dört yıl sonra hücresinde idamını bekleyen Hayri arasındaki farkı, değişimi ve onun insanileşme sürecini anlatır. ‘Neye yarar ki, başka bir insanı asıyorsunuz,’der son sözler olarak.

Bürokratik nedenlerle geçen zaman içinde, suç işleyenle ceza gören insan arasındaki ayrılığı, büyük uçurumu anlatır yazar. Hukukun hukuk olduğundan bu yana ilk ve başlıca amacı, cezaya çarptırılan kişiyi değiştirerek iyi yapmak, düzeltmektir. Oysa bir suçluyu asmak, ona doğal hak olan, değişme hakkını tanımamaktır. Bu durumda ceza yalnızca haksız, yararsız değil, aynı zamanda anlamsız ve saçma olur.

Kitapta ölüm cezasına yol açan ekonomik, toplumsal, siyasal koşullar derinlemesine irdelenmese de ceza infaz sisteminin acımasız koşulları gözler önüne serilir. İdam cezası olan ülkeler nasıl ülkelerdir? Toplumsal yapıları nasıldır? Kimlerin elinde, hangi yöntemlerle yönetilirler? Bu koşulların nedenlerinin saptanması, ölüm cezasını istemenin, savunmanın ya da karşı gelmenin ipuçlarını verir topluma. Çünkü insanın toplu halde, düşüne taşına, yasal yoldan bir başka insanı öldürmesi, öldürebilmesi, iyice incelenmesi gereken bir olgudur. İnsanın evrensel kusurlarını bir biçimde kabul etmesine yarar. Haksızlık ve adaletsizliklere karşı suç işleyenin haksızlık ve adaletsizliği…

Eserin bir mizah üslubunda, komedi formunda, bir şenlik/surname/surriye havasında sonlanması, eser boyunca anlatılan o çirkin dünyadan uzaklaşmamıza, kurtulmamıza yardımcı oluyor.

İdam cezasının yeniden yürürlüğe girmesi için kamuoyunun yaratıldığı günümüzde, eser, idam cezası üstüne yeniden düşünmemizi sağlıyor.

Türkiye’de idam cezası 1920 yılında TBMM’nin aldığı bir kararla uygulanmaya başlar. İstiklal Mahkemeleri döneminde, Şeyh Sait isyanı sonrasında, İzmir Suikastı ve Menemen olaylarında, askeri darbelerden, 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden, 12 Mart 1971 Darbesi’nden sonra, 15’i kadın toplam 712 kişi, zaman zaman yaşları büyütülerek idam edilir. 1984 Yılından sonra hiçbir idam cezası infaz edilmez, müebbet hapis cezasına dönüştürülür. 3 Ağustos 2002’de AB Uyum Yasaları çerçevesinde idam cezası kaldırılır.

“Herşey, ama herşey durmadan değişiyor…Ben de değiştim, değişiyorum da…Dört yıl önce çok ağır suç işlemiştim, suçluyum. Ama dört yılda o denli çok değiştim ki, başka bir Hayri oldum, başka insan oldum. O suçu işleyen ben değilim artık. Siz, suçlu diye bambaşka bir insanı, bambaşka bir Hayri’yi asıyorsunuz, tam da bambaşka bir insan olduğum zaman…”

O halde şunu düşünmemiz gerekir: “İnsan koskocaman bir canlı çöplüktür ki, insan denilen bu çöplüğün herhangi bir çöplükten ayrımı, en pis en iğrenç olanının içinde bile, ama içinin ta bilinmeyen bir yerinde, dünyalar değerinde, değer biçilmez değerde bir cevherin, insanlık cevheri olan cevherin bulunmasıdır… İnsansa, insanlık cevheri olmayan olmaz. Kendiliğinden ya da yardımla, nasıl olursa olsun cevheri ışıyanların insanlık görevi, cevheri dipte kalmış öbür canlı çöplükleri de hiç usanmadan eşeleyerek, o insanların derinlerinde bir yerlerde gizli kalmış cevherlerini dışa çıkartıp parlatarak dünyanın karanlığını o cevherin nur yalazlarında boğup, yakıp, yok ederek, yeniden yepyeni, aydınlık bir dünya yaratmaktır.”

Did you find apk for android? You can find new Free Android Games and apps.
Share.

Comments are closed.