ABD Yönetimi, 2 Ağustos’ta yaptığı açıklamada 1987’de SSCB (ardılı Rusya) ile imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) resmen çekildiğini duyurdu. Çekilme gerekçesi olarak Rusya’nın anlaşma şartlarına yeniden uyma şartını yerine getirmemesi gösterildi. ABD’nin bu kararına ilk destek, NATO’dan geldi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, ABD’nin Rusya’dan kaynaklanan bazı risklere karşı önlem almak için anlaşmadan çekildiğini ve kararı desteklediklerini ifade etti. NATO’nun Nisan 2019’da Dışişleri Bakanları Zirvesi’nde Rusya’yı en büyük tehdit olarak gördüğü ve buna dönük önlemler almaya gayret ettiği dikkate alındığında bu destek şaşırtıcı değil. Hele ki ABD’nin NATO içerisindeki konumu dikkate alındığında.
ABD ile Rusya arasındaki INF anlaşmazlığı ve söz düellosu geçtiğimiz yılın ekim ayında hız kazanmıştı. Trump yönetimi anlaşmadan çekilebileceklerini duyurduğunda Putin yönetimi önce itidal çağrısı yapsa da sonrasında kendilerinin de anlaşmayı askıya alacaklarını duyurmuştu. Rusya bu süreçte boş durmadı ve eyleme geçti.
INF anlaşması nedir? Söz düellosu bir yana anlaşma neden rafa kalktı? Rusya ABD’den önce mi anlaşmadan çekildi? Küresel silah harcamaları ne durumda? INF’nin bitişi silahlanmayı nasıl etkileyecek? Bu yazıda bu sorulara yanıt arayacağız.
INF ANLAŞMASINA DOĞRU: GORBAÇOV VE REAGAN AYNI MASA ETRAFINDA
ABD ile SSCB arasında dünyayı yok oluşun kıyısına sürükleyen silahlanma yarışının boyutu 1962 Küba Füze Krizi’yle görüldü. Taraflar arasında 1960’larda başlayan yumuşama, 1970’ler itibariyle tansiyonu düşürmeye dönük anlaşmalarla bir üst noktaya taşındı. 1969’da başlayan Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri (The Strategic Arm Limitation Talk- SALT), anti-balistik nükleer füzelerin sınırlandırılmasını içeren SALT I ve SALT II anlaşmalarıyla noktalandı. Bunu 1972’de Anti–Balistik Füze Antlaşması (Anti-Ballistic Missile Treaty-ABM) izledi, ancak tarafların silahlanmaya ayırdığı bütçe artmaya devam etti.
Anlaşmalar yapılıyor olsa da tansiyon dinmiyordu. Nitekim Ronald Reagan’ın 1983’te ilan ettiği ve ‘Yıldız Savaşları’ olarak bilinen Stratejik Savunma Girişimi ile uzay da dünyadaki tehditlerin ve çarpışmanın arenası haline geldi.
Reagan yönetimiyle doruğa çıkan nükleer tehdit SSCB’nin ekonomik ve sosyal olarak yorgun düşmesiyle yeni bir sürece girdi. SSCB bir yandan Glasnost (Açıklık) ve Perestoryka (Yeniden Yapılanma) ile sistemini onarmaya çalışırken diğer yandan da nükleer silahlar konusunda ABD ile görüşmelere başladı. Reagan ve Gorbaçov arasında süren görüşmeler üzerine 1987’de Orta Menzilli Silahların Sınırlandırılması (INF) konusunda anlaşmaya varıldı.
INF’ye göre taraflar 500-bin kilometre ve bin-5 bin 500 kilometre menzilli füze ve fırlatıcılarını imha etmeyi, ileride de bu tür füzeleri üretmemeyi, test etmemeyi ve konuşlandırmamayı taahhüt ediyordu. Böylece menzil dikkate alındığında sadece iki ülke değil komşuları da rahat nefes aldı. Anlaşma sonucunda taraflar, 1991 yılının ortalarına kadar toplam 2 bin 692 füze imha etti. INF’yle nükleer başlıklı füzeler Avrupa’dan uzaklaştırıldı. INF, uzay silahları ve Stratejik Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması (1991) ile beraber nükleer savaş tehdidini azaltan üçlü mekanizmadan biriydi.
ANLAŞMALARDAN ÇEKİLME SÜRECİ YENİDEN BAŞLIYOR
Silahlanmayı sınırlandıran anlaşmalarından çekilme adımı 2000-2008 arasında başkanlık yapan George W. Bush döneminde atıldı. Bush yönetimi, 2001’de ABM Antlaşması’ndan çekildi.
Öte yandan Vladimir Putin iktidarıyla gücünü perçinleyen Rusya askeri olarak da kendisine alan açmaya çalışıyordu. ABD’nin büyük ortağı olduğu NATO’ysa 2000’lerden itibaren Rusya’yı tedirgin eden genişleme süreci içindeydi. Doğu Bloku ülkeleri birbiri ardına NATO’ya giriyordu. Rusya 2008’de Gürcistan müdahalesiyle yakın çevresi konusunda NATO’ya sert bir cevap verdi. Söz konusu dönemde Rusya ile NATO arasında diyalog süreci sürüyor, taraflar 2002’den kurulan NATO-Rusya Konseyi ve NATO+1 formatıyla bir araya geliyordu.
Ukrayna Krizi’yle beraber 2014’ten itibaren NATO ve Rusya’nın farklı saflarda yer alması, NATO’nun Ukrayna savaşından Rusya’yı sorumlu tutmasıyla gerilim tırmandı. Diyalog kanalları ancak 2016’da NATO-Rusya görüşmeleriyle başladı. İkinci görüşme 2019’da yapılabildi. Ancak söz konusu dönemde Rusya yalnızca NATO ile değil, ABD ile de yaptırımlara konu olan gerilimler yaşadı.
Rusya, ABD’nin doğrudan ya da NATO eliyle kendisini kuşattığını ifade ederken, ABD 2014’ten bu yana, yani Trump dönemine özgü değil, Rusya’nın komşularından Çin, İran, Kuzey Kore gibi ülkelerin orta menzilli füzelere sahip olduğunu gerekçe göstererek anlaşmaya uymadığını ilan ediyor.
ANLAŞMA TARİH OLDU
Trump’ın Ekim 2018’de INF’den çekilebileceklerini ifade etmesi paralelinde Rusya önce anlaşmaya sahip çıksa da, küresel rekabet ve çıkarları uyarınca, bu konuda ısrarcı olmadı. Nihayetinde Mayıs 2019’da Putin, ABD’nin politikaları sonucunda INF’nin boşa düştüğünü ve anlaşmayı askıya alacaklarını duyurdu. Bunu takiben Rusya Parlamentosu, Duma, 26 Haziran’da INF’yi askıya almayı öngören yasa tasarısını onayladı. Putin de bu yasayı 3 Temmuz’da onayladı. Rusya bu sürece sürüklendiğini ABD’nin kendisini çekilmeye zorladığını açıkladı.
Rusya’nın ardından da 2 Ağustos’ta ABD anlaşmadan resmi olarak çekildiğini duyurdu. Böylece bir dönem Avrupa’da nükleersiz hava sahası yaratan INF anlaşması, tarafların sürekli suçu birbirine atmasıyla anlaşma tarih oldu. Şimdi ne olacak?
TIKA BASA DOLU CEPHANELİKLER: KIYAMETE DOĞRU
Bizi ne bekliyor sorusuna yanıt vermek için “Dünya ne yapıyor” sorusuna öncelik vermek gerekiyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü 2019 Raporu’na göre dünyanın silahlanma harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 2.6 artarak 1.8 trilyon dolara yükseldi. En fazla harcama yapan ülkeler sırasıyla ABD, Çin, Suudi Arabistan, Hindistan ve Fransa. İlk beş ülkenin silah harcaması dünyadaki harcamaların yüzde 60’ına tekabül ediyor, yani 1.8 trilyonluk silahlanma harcamasının 1 trilyon dolardan fazlası bu beş devlet tarafından yapılıyor.
ABD’nin silahlanma harcaması 2010’dan bu yana ilk defa 2018’de artış gösterdi. Washington’un 2018’de silahlanma harcaması yüzde 4.6 artışla 649 milyar dolara ulaştı. Üstelik ABD ile Çin arasında sadece ticaret değil, silahlanma konusunda da örtük bir rekabet ver, zira iki aktörün silahlanma harcaması neredeyse 1 trilyon doları buldu. Üstelik bu iki aktör sadece kendileri silahlanmıyor, diğer devletlerin silahlanmasının da sağlayıcıları.
Rapora göre 2018’de küresel silah piyasasındaki beş etkin aktör; ABD, Rusya, Fransa, Almanya ve Çin. Bu grup, dünyadaki savunma ihracatının yüzde 75’ini elinde tutuyor. ABD, grup içinde pazar payını artıran en büyük aktör. ABD’nin pazar payı 2013’te yüzde 29’iken 2018’de yüzde 36’ya çıktı. ABD’yi Rusya, Almanya ve Çin izliyor.
Bu dikkat çekici tabloda bu yıl Türkiye için de yer ayrılmış. Fırat’ın doğusuna dönük operasyon hazırlığında olan Ankara’nın silahlanma harcaması bir önceki döneme göre yüzde 24 artış göstererek 19 milyar dolara çıktı. Türkiye bu harcamayla dünyada askeri harcamalara göre oluşan listede ilk 15’te yer alıyor.
Özetle dünya var gücüyle silahlanıyor. Silahlanma Ortadoğu, Asya, Pasifik, Afrika gibi bölgelerde hızla artıyor. Üstelik bu eğilim son 15 yıldır böyle, son beş yılda hız kazanmış durumda. Hal böyleyken, bir de ABD ile Rusya’nın orta menzilli füzeler konusunda emniyet kemerlerini çıkarmaları, dünyanın kana bulanacağı alacakaranlık kuşağına doğru gittiğimizi gösteriyor.
(Gazete Duvar)