Murad ve Mukwege, kadına karşı şiddetle mücadeledeki “belirleyici katkılarından” ötürü ödüllendirildi.
2018 Nobel Barış Ödülü, tecavüzün savaşlarda bir silah olarak kullanılmasını engellemek amacıyla yürüttükleri çalışmalardan dolayı Kongolu jinekolog doktor Denis Mukwege ve Ezidi insan hakları savunucusu Birleşmiş Milletler (BM) İyi Niyet Elçisi Nadia Murad’a verildi.
Bu iki insan hakları savunucusunun hayatlarını inceledik:
Nadia Murad: Ezidiler için mücadele eden Kürt
25 yaşındaki Kürt insan hakları savunucusu Nadia Murad, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından kaçırılan ve esir kaldığı süre boyunca cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalmış binlerce Ezidi kadından biriydi.
Nadia Murad, örgütün elinden kurtulduktan sonra Ezidi katliamının tanınması için mücadele vermeye başlamıştı. Sincar yakınlarındaki Kocho köyündeki evinden alınmış, Musul’a götürülmüş ve burada işkence ve tecavüze uğramıştı. Daha sonra kaçmayı başarmış ama Sincar saldırısı sırasında annesini ve 6 erkek kardeşini kaybetmişti.
O dönem BBC’ye konuşan Murad, IŞİD’den kaçmasına ise örgütle bağlantısı olmayan Müslüman bir ailenin yardımcı olduğunu anlatmıştı:
“Çoğu insan yalnızca bir kere ölür ama biz saat başı ölüyorduk. Kalplerimiz sürekli korkuyla doluydu ve ne zaman bize geleceklerini hiçbir zaman bilmiyorduk.
“IŞİD tarafından kaçırılmadan önce kendimi öldürmeyi hiç düşünmemiştim. Herkesin Allah’ın onlara verdikleri hayatı kabul etmesi gerektiğine inanıyorum. Dayanmamız gerektiğine inanıyorum ama birçok kız intihar etti.”
Murad, 2016 yılında kendisi gibi IŞİD’in elinden kurtulan insan hakları savunucusu Lamiya Başar ile birlikte Avrupa Parlamentosu (AP) Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü’nü kazanmış, aynı yıl BM İyi Niyet Elçisi seçilmişti.
Murad 2016’da Avrupa Konseyi Vaclav Havel İnsan Hakları ödülüne de layık görüldü. Murad, Strasbourg’daki ödül alırken yaptığı konuşmada IŞİD’in Ezidilere saldırılarını ‘soykırım girişimi’ olarak niteledi. Ayrıca “Dünya tepkisiz kalıyor” diyerek IŞİD militanlarının uluslararası suç mahkemelerinde yargılanması için çağrıda bulundu. Bu yıl Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlenen ve BM yetkililerinin de katıldığı bir konferansta uluslararası bir “IŞİD mahkemesi” kurulması fikri ilk kez kapsamlı bir şekilde tartışılmıştı.
Murad IŞİD’in elindeyken yaşadıklarını 2017’de kitaplaştırdı. ‘Son Kız: Bir Anı’ adlı kitapta savaşın ve IŞİD’in bölgeyi nasıl etkilediği detaylı olarak anlatılıyor.
BBC’den Nafiseh Kohnavard, Murad ile ilk konuşan gazetecilerden biriydi. Ödül açıklaması sonrası Twitter hesabında bu paylaşımı yaptı:
“Nadia’yı Musul’dan kaçmayı başardıktan bir gün sonra tanıdım. Ona, yüzünü göstermeden röportaj yapmayı önerdim ama o bunu reddetti ve ‘Hayır, tüm dünya başımıza neler geldiğini görsün’ dedi. Bugün o Nobel Barış Ödülü sahibi.”
Denis Mukwege: Tecavüze uğrayan kadınların kurtarıcısı
1955 yılında doğan ve dokuz kardeşin üçüncüsü olan Mukwege, hastalara yardım eden bir din adamı olan babasından ilham alarak tıp eğitimi almaya karar verdi.
1999 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde savaş çıkmasının ardından doğduğu yerde, ülkenin doğusunda bulunan Bukavu kentindeki Panzi Hastanesini kurdu.
Kadın doğum ve jinekoloji alanlarında uzmanlaşan Mukwege, bu hastanede savaş sırasında toplu tecavüze uğrayan on binlerce kadını tedavi etti. Mukwege, tecavüz yaralarının tedavisi konusunda dünyanın önde gelen doktorlarından biri olarak gösteriliyor. Her ne kadar alanında uzman olsa da onun da tedavi edemeyeceği kadar kötü bir şekilde yaralanmış çok sayıda Kongolu da gördü.
Ordunun toplu tecavüzü bir “savaş silahı” olarak kullanmasını eleştiren ve hükümeti yeterli önlem almamakla suçlayan, Mukwege 2012 yılında evinde suikast girişimine uğradı.
Kendisi evde yokken eve gelerek eşini ve çocuğunu rehin alan saldırganlar, Mukwege’nin arabası eve yanaştıktan sonra arabanın yanına giderek onu zorla arabadan çıkarttı. Silahı Mukwege’ye doğrultan saldırganlar, o sırada onlara seslenen Mukwege’nin yakın arkadaşı olan korumasına ateş açarak onu öldürdü. Bu sırada çıkan kargaşada arabanın arkasına saklanan Mukwege vurulmaktan kurtuldu ve araca binen saldırganlar olay yerinden kaçtı.
Bu olayın ardından ülkeyi terk eden Mukwege’nin yokluğu, çalıştığı hastanede yoğun bir şekilde hissedildi. Bir yıl sonra hastalarının ananas ve soğan satarak biriktirdiği parayla aldıkları dönüş bileti ile ülkeye geri döndü.
”Mucize Doktor” olarak bilinen Mukwege, kısa bir süre önce düzenlenen bir ödül töreninde yaptığı açıklamada, “Tüm kurbanlar çok vahşi şekilde tecavüze uğramış halde geliyor. Hastaneye ulaşabilecek kadar hayatta kalabilenler de olağanüstü fiziksel ve psikolojik yıkım olduğu görülüyor. Gelenlerin büyük bir bölümünün genital bölgelerinde kurşun ya da sivri cisimlerle yaralanmalar mevcut oluyor. Bu, bu bölgenin tarihinde görülmemiş düzeyde bir vahşilik” demişti.
Mucize Doktor’ olarak anılıyor
Mukwege bugüne kadar aralarında BM İnsan Hakları Ödülü, Olof Palme Ödülü ve Fransa Şeref Nişanı’nın da bulunduğu onlarca ödül kazandı. Nobel Barış Ödülü’ne ise daha önce de aday gösterilmişti.
2015 yılında Mukwege’nin hayatını anlatan bir film ise Kongo’da yasaklanmıştı. Ülkenin iletişim bakanı belgeselin Kongo’ya “haksız bir şekilde saldırdığını” öne sürerken filmin yapımcısı Thierry Michel ise hükümetin bu konunun kamuoyunda tartışılmasını engellemek istediğini söylemişti.
Mukwege’nin arkadaşı ve kadınlara karşı şiddete karşı kurulan V-Day hareketinin kurucusu Eve Ensler, The Guardian’a yazdığı makalede Kongolu doktoru şöyle anlatıyordu:
“Onunla ilk tanıştığımda gözlerinde tanık olduğu onca acının ifadesi vardı.
“Uluslararası şirketlerin Kongo’nun maden kaynaklarını sömürmek için kullandığı militanlar ülkeyi yakıp yıkarken kadınlara da toplu tecavüz ediyordu ve o yıllarca kadınların yırtılan vajinalarını dikti.
“Kadınlara sadece hastanede yardım etmiyor, aynı zamanda BM ve Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmalarla duruma dikkat çekiyordu.
“Bugüne kadar hayatını kadına karşı şiddeti bitirmeye böylesine adamış başka bir kişi görmemiştim.”