Temasını ‘Alman Edebiyatında savaş ve barış’ olarak belirlediğimiz Edebiyatta Savaş ve Barış Atölyesi’nin XIII. Döneminin 29 Aralık Çarşamba günkü beşinci toplantısında Yasemin Kilit Aklar bizlere Ernst Theodor Wilhelm Hoffman’ın (1776-1822) hayatı hakkında bilgi verdikten sonra, yazarın Kumadam (1816) isimli kitabını tanıttı ve Atölye katılımcılarının tartışmasına açtı.
Eserleri fantastik, bilim kurgu, romantik, gotik edebiyatın tümünün alanına giren E.T.A. Hoffman 1776’da Prusya’da (Kaliningrad) dünyaya gelir. 46 yıllık kısa ömrüne rağmen Çaykovski’nin Fındıkkıran balesine, Offenbach’ın Hoffmann’ın Masalları operetine, Don Giovanni’in Don Juan adlı operasına, Schumann’ın Kreisleriana adlı piyano eserine ya da Edgar Allan Poe’nun eserlerine esin kaynağı olan bir Rönesans kişisidir.
19. yüzyıl romantizmin karakterini oluşturan hatta akıma yön verdiği düşünülen Hoffmann, ailesinde baskın olan yargıçların varlığı nedeni ile kendini hukuk okumak zorunda hisseder. İlk memuriyete atandığı Berlin’de kendini gerçekleştirmek için bir taraftan besteler yaparken bir taraftan da resim yapmaya başlar. Yüzyılın başında cesur bir davranışla ilk operetini Prusya kraliçesine gönderir. Daha sonra görev aldığı taşrada, yaratıcılığının baltalandığını düşünür, askeri kadroyu karikatürize ederek kendisini bu bölgeden sürdürür. Gerçekten de sürgün ona iyi gelir, denemeler ve oyunlar yazmaya başlar. Berlin’e döndüğünde artık elinde tiyatro eserleri, romanlar ve müzik eleştiri yazıları vardır. Beethoven’ın 5. Senfonisini ilk kritik eden müzik eleştirmeni olarak Hoffmann gösterilmektedir.
Aynı dönemde Hoffmann’ın yanı sıra, romantizmin ruhunu ve anlayışını daha görünür kılan besteci ve sanatçı Johannes Kreisler’in yükselişi izlenir. Kreisler hem yaratıcı bir deha hem de iflah olmaz bir delidir. İlk gazete yazılarında ismine rastlanan kompozitör, daha sonra Hoffmann’ın üç ayrı eserinde başkarakter olur. Oysa Kreisler aslında Hoffmann’ın kendisidir, mahlas olarak Kreisler’ı kullanmaktadır. Gerçekten mahlas mıdır? Yoksa Hoffmann’da Dr Jekyll ve Mr Hyde gibi bir kişilik bozukluğunun farklı bir isimle tezahür bulunmuş hali midir? Çünkü bu hayali kişilikle yarattığı eserler hem onun yaratıcılığını çok daha yukarılara taşımış, hem de kişiliğinin aşırılıklarını saklamıştır. Bu nedenle de Hoffmann’ın personası ve eserlerinde yarattığı karakterlerdeki kişilik bozuklukları araştırmalara konu olur. Sigmund Freud, şizofreni ile ilgili yazdığı eserinde Hoffmann’dan ve eserlerinden örnekler verir.
Hoffmann’ın yaşam öyküsünün, farklı kaynaklarda ilk olarak bir yazar olarak tanıtıldığı görülür. Onun tekinsiz öyküleri, 19. yy. romantizm akımında gotik korku masallarının doğmasına ve türetilmesine neden olur. Hoffmann’ın peri masalları ve korku hikâyeleri tepeden tırnağa olağandan olağanüstüye, doğadan doğaüstü olaylara, sıradışı hayallerden gerçekliğe geçişlerin bol olduğu, iyiler ve kötülerin sık sık karşılaştığı, masum çocukların canavarlar tarafından avlandığı karelerle doludur. Ayrıca her ne kadar ilk dedektif romanı yazarı olarak Edgar Alan Poe’ye atıf yapılsa da Hoffmann’ın 1819’da yazdığı Mademoissel Scuder, başından sonuna kadar maktul ve katilinin yanı sıra, olayın kurgusu ile de tam bir dedektif öykü girişimidir. Bu öykünün, 1841’de yazılan Morgue Sokağı Cinayetleri’nin de esin kaynağı olduğu düşünülmektedir.
Hoffmann müziğin kendisinin sanatın en yüksek, en değerli formu olduğunu düşünür. Ona göre dinleyicinin ruhunda derin dalgalanmalara yol açan Mozart’ın G minor (K 516) adlı eseri, romantik akımın öncüsüdür. Mozart’ın eserlerini dinleyerek uzak bir ruhsal krallığın gizemli dilini keşfettiğini dile getirir. Bu nedenle, yazdığı eserlerin kurgusunun kendisi ve başkaları için müziksel bir esin kaynağı olduğuna inanır. Mozart’a olan hayranlığını da ismini Ernst Theodor Wilhelm’dan E. T. Amadeus’a çevirerek gösterir. Mozart’ın benzeri sonatlar besteler ve Udine gibi operalar yazar. Hoffmann’ın takipçisi de Robert Schuman’dır. Schuman’ın hayatı Hoffmann’ınkine benzer. Her ikisi de istemeden hukuk okumuş, her ikisi de kişiliklerin manik depresif dalgalanmalarını eserlerinde ortaya çıkarmıştır. Schuman Hoffmann’ın Kreisler’inden öyle etkilenir ki sadece 4 günde tüm romantik akımın en önemli parçası olan Kreisleriana’yı (1838) besteler. Her ikisi de aynı hastalıktan aynı yaşta ölür. Schuman, Hoffmann’ın eserlerini okurken soluksuz kaldığını yazar, bu eserler için ‘tam da müziğin kalbindedir’ der. Çaykovski’nin bale süitinin öyküsü, bugün Hoffmann’ın en bilinen eseri, 1816’da yazdığı Fındıkkıran ve Kral Fare adlı eseridir.
En çok okunan eserlerinin arasında 1817’de yazdığı Kumadam da bulunur. Gece Parçaları adlı eserinin ilk öyküsüdür. Fantastik yazın türüne de gotik korku öykü türüne de girer. Yazarın, roman karakterlerinin ruhsal durumundaki devinim, rahatsızlık, dünyadaki bilinmezlikten doğan etki, korku, iç sıkıntısı, bunun neden olduğu huzursuzluk başka bir dille görselleştirip kaleme alınmıştır. Öykü Nathanael‘den Lothar‘a, Klara‘dan Nathanael‘e ve yine Nathanael‘den Lothar‘a üç mektupla başlar, sonra yazar direk okuyucusuna seslenir. Böylelikle fantastik etki, okurun hikayenin içine dâhil edilmesi ile artırılır.
Sıra dışı ve alışılmadık Kumadam, yatma zamanını geçiren çocukların gözüne kum atıp, gözlerini çalıp, sonra kendi çocukları beslensin diye aya götüren Kuzey Avrupa destanlarındaki mitolojik karakterlerinden biridir. Gerçeklikle ilgisi olmayan bu fantastik öykünün ana karakteri Nathanael’in (tanrının lütfu ya da Hüdaverdi anlamına gelir) iç dünyasında kimi zaman babasının iş arkadaşı Coppelus ile kimi zaman da barometre satıcısı Coppola ile vücut bulur.
Nathanael’in çocukluk travması, onun korku ya da endişeye kapıldığında iç ve dış gerçeklik arasında bağlarının kopmasına neden olur. Romanın diğer karakterlerinden Nathanael’in nişanlısına Latince’de aydınlık, açıklık anlamına gelen Klara isminin verilmesi tesadüf değildir. Klara Nathanael’e gerçekleri görmesi, kendi iç sanrıları ile yüzleşmesi için ayna tutar. Önceleri Coppelus ve Coppala’yı şeytan, Klara’yı melek gibi gören Nathanael’in sanrıları sırasında Klara‘nın çabaları sonuçsuz kalır ve birbirlerinden uzaklaşırlar. Bu arada Nathanael Coppola’nın getirdiği dürbünle gördüğü Olimpia‘ya âşık olur. Coppola Olimpia‘yı yere vurup parçalayıp gözlerini çıkartasıya dek onun bir otomat olduğunu anlamaz. Anladığında da çıldırır ve akıl hastanesine götürülür. Bir süre iyileşip arkadaşları ile pazaryerindeki kuleye çıkıp da hala cebinde olan dürbünle baktığında Klara’yı görür ve krize girer. Onu Olympia zanneder, öldürmeye çalışır. Sonra kendisi atlar.
Atölyemiz açısından Kumadam, şiddet içermesi, korku yaratması, insanları çirkin olarak ayrımcılık yapmasıyla eleştirildi. Özellikle bir çocuk kitabı olarak dehşet uyandıran yanlarına dikkat çekildi. Bununla birlikte aydınlatıcı bir işlev yüklediği Klara’raya bir kadın olarak zamanın ötesinde bir erkeğin zayıflıklarına ayna tutma rolünü verir. O dönem için öncül olarak Olimpia’yı otomat/robot olarak hayal eder ve onda bir erkeğin o dönem kadına bakışını, ruhsal durumunu olanca açıklığı ile tasvir etmesi etkileyicidir. Hikayenin sonunda yine de bir kadına yaşam hakkı vermesi ve iki erkek arasındaki düelloyu kadının barış talebi ile söylediği sözlerle durdurması nedeni ile zamanın ötesinde ve evrensel vurgulara sahip bir eser olarak değerlendirildi.
Nathanael’in rüyalarında korku uyandıran, gözleri olmayan, gözleri yerinde ürkünç derin siyah oyuklar olan insan yüzleri görmesi, Coppola’nın gözleri çıkartacağını, Coppelus’un gözlüklere, yapay gözlere can veren şeytani karakterler olarak resmedilmesi, Nathanael’in kuleden atlamadan önce ‘Güzel gözler! Güzel gözler’ diye seslenişi nedeni ile göz metaforu vurgusu da çok belirgindi. Çocukken Kumadam’la yaratılan gözlerini kaybetme korkusunun Nathanael’in travma kaynağı olduğu belirlendi.
Yine Atölye’de yazının, mektubun gücü üzerinde konuşuldu ve duyguları anlatmada çok etkili bir edebi araç olarak değerlendirildi.
“Birbirinize saldırmadan önce gelin beni vurun; çünkü sevgilim kardeşimi ya da kardeşim sevgilimi öldürürse ben bu dünyada nasıl yaşarım!”…”Beni affedebilecek misin,benim biricik, sevgili Klara’m! Beni affedebilecek misin, canım kardeşim Lothar!”
Barışla kalın.
AtölyeBAK