Bugün iktidar öyle hamleler yapıyor, ekonomiden yargıya tüm alanları öylesine kendi siyasi çıkarlarının payandası haline getiriyor ki eski Türkiye nostaljik cennet bahçesi olarak anlatılıyor. Bugünün korkunç hadiseleri geçmişin hadiselerini silikleştiriyor ve geçmiş tüm kötülüklerden arınmış, bugün yaşayan kuşakların özlemle anması gereken bir yeni hedef olarak kodlanıyor.
Kemalizm’in iki de bir canlanmasının ve giderek muhalefetin daha geniş kesimlerini etkisi altına almasının nedeni bu.
Bugünün otoriter iktidarının uygulamaları geçmişin otoriter iktidarlarının uygulamalarını aklamanın, bugünün ağır siyasal baskı koşulları geçmişin, üstelik askeri darbe dönemlerinin ağır baskılarını aklamanın ya da mazur göstermenin aracına dönüşüyor.
Çeşitli çevrelerin yıllardır 1990’lar mı AKP’li yıllar mı, 1980’ler mi AKP’li yıllar mı daha kötü diye kâğıt falı bakmasının nedeni de bu.
Oysa Cumhuriyet tarihinin özlemle anılan dönemleri tek parti diktatörlüğü, idamlar, Dersim katliamı, Türk ve Müslüman olmayan halklar üzerinde görülmemiş baskılar, askeri darbeler, kontrgerilla cinayetleri, suikastlar, yine askeri darbeler, yasaklar, yazarların cezaevlerine doldurulması, Rumlara, Yahudilere, Ermenilere uygulanan baskılar, Kürtlerin çektiği sonsuz çilelerle dolu.
6 Eylül: Kazara örgütlenen bir linç mi?
Bu yazıyı tam 6 Eylül’de kaleme alıyorum. Bugün birçok yazı, tanıklık, belgesel göreceğiz, okuyacağız, izleyeceğiz hep beraber. 6/7 Eylül 1955’te devletin planladığı bir katliam bir pogrom gerçekleşti. İstanbul’un 52 yerinde, İzmir’de ve adalarda aynı anda gerçekleştirilen yağmalarla çok sayıda tarihsel yapı harabeye çevrildi. Rumların mezarları parçalandı, içlerindeki kemikler yerlere saçıldı. Devletin güvenlik güçleri, tam iki gün boyunca devam eden olayları sadece seyretmekle yetindiler. Hatta bazen yağmaya katıldıkları bile görüldü. Olayların bilançosu çok ağırdı. İstanbul’da 4214 ev, aralarında 21 fabrikanın bulunduğu 1004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 azınlık okulu, 5 spor kulübü, 2 mezarlık tahrip edilmişti. Saldırılar sırasında tecavüz olayları yaşanmıştı. İzmir’de ise 14 ev, 6 dükkân, 1 pansiyon, Yunan Konsolosluğu, Katolik Kilisesi, Fuar’daki Yunan pavyonu ve İngiliz Kültürevi tahrip edilmişti. Dönemin İzmir gazeteleri 7 kişinin ağır, 50 kişinin hafif yaralı olduğunu yazıyordu.
Bugünün ne kadar karanlık olduğunu göstermek için geçmişin karanlıklarını aklamak bir zorunluluk değil. Bugün ne kadar ağır bir baskı altında yaşadığımızı göstermenin yolu felaketler tarihini aklamak değil.
Tersine, felaketler tarihiyle yüzleşmeden, bugün yaşanan siyasal gelişmeleri bırakalım değiştirmeyi, gerçekte olduğu gibi kavramak bile mümkün hale gelmez.
Böylece milliyetçi Kemalist bir intikamcılığı siyasal muhalefet sanmaya devam edersiniz. Göçmenlere yönelik pogromu hafifsersiniz. Mecburen.
(Sosyalist İşçi)