7 Ocak 2012 – “Uludere İnsan Zinciri” Yürüyüşü Haberleri – İstanbul
Doğan Haber Ajansı – 07.01.2012 – Uludere İçin İnsan Zinciri
Şırnak Uludere’de 35 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan olaylar, Barış İnisiyatiflileri adlı grup tarafından Beyoğlu’nda protesto edildi. Şırnak Uludere’de 35 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan olaylar, Barış İnisiyatiflileri adlı grup tarafından Beyoğlu’nda protesto edildi. Galatasaray Meydanı’nda toplanan yaklaşık 150 kişilik grup “Genel Kurmay Başkanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Uludere katliamı sorumluları istifa” yazılı pankart açtı. Düdük ve alkış çalarak Uludere’de yaşanan olayları protesto eden grup, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları attı. Yaşanan olaylardan sonra taziye ziyareti için Uludere’ye giden Barış İnisiyatiflileri üyesi Cengiz Algan ile Yaman Yıldız izlenimlerini anlattılar. Cengiz Algan, Uludere’deki olay sonrası Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın taziye ziyaretini değerlendirerek, “Beşir Atalay taziye evlerinden birine gitmiş. İnsanlara taziyelerde bulunmuş televizyonlar da bunu uzun uzun vermiş.
ANF – 07 Ocak 2012 – Roboski katliamı için insan zinciri eylemi
Roboski katliamına karşı bir ses de Barış inisiyatifleri üyelerinden geldi. İnsan zinciri eylemi oluşturan eylemciler katliamı kınadı ve sorumluları istifaya çağırdı.
Galatasaray Meydanında bir araya gelen Barış İnisiyatifi üyesi yüzlerce kişi Roboski katliamını insan zinciriyle protesto etti. “Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Uludere katliamı sorumluları istifa!” yazılı pankart ve “Hata değil katliam” yazılı dövizler yürüyüşe geçen eylemciler Taksim meydanına kadar sık sık “Hükümet istifa”, “Katil devlet hesap verecek”, “Savaş değil barış”, “Ölüm değil çözüm” sloganlarını attı.
Daha sonra topluca yürüyüşe geçen eylemciler yürüyüşlerine Taksim meydanında son verdi. İnisiyatif adına basına açıklamasını Ayşe Demirbilek okudu. 35 Kürdün yaşamlarının baharında apaçık şekilde devlet şiddetiyle öldürüldüğünü altını çizen Demirbilek, 2011 yılının son günlerinde şiddetin, militarizmin ne anlama geldiğini bir kez daha öğrendiklerini söyledi.
Konuşmasında Demirbilek, “Katledilenlerin ailelerine verilecek 100’er bin lirayı bir lütuf gibi açıklamaktan utanmalıdır. ‘Kan parası’ değil istediğimiz, sorumluların hesap vermesidir. Kan hiçbir zaman silinmez, devlet terörü, Kürt halkının yüreğinde yeni bir yara daha açtı. Bu kan ancak adaletle susabilir. Bu yüzden adalet istiyoruz. Adalet için sorumluların derhal istifa etmesini istiyoruz!” dedi.
Katliamın sorumlularının hesap verene kadar bu yılın asla sonlanmayacağını dile getiren Demir bilek, sözlerine şöyle son verdi: “Başbakan, ‘devlet halkını bombaladı’ haberlerine çok kızdı. İstediğiniz kadar kızın! Apaçık gerçek işte 35 ölü, parçalanmış beden. O insanlar Kürt oldukları için öldürüldüler. O insanlar devlet tarafından öldürüldüler. Bu katliamın siyasi ve askeri sorumluları hesap verene kadar mücadeleye devam edeceğiz. Bu hesap sorulmadan barış üzerine konuşmak boş nutuk atmak anlamına gelecektir.”
Marksist.org – 07.01.2012 – Taksim’de yüzlerce kişiden Uludere için insan zinciri
Barış İnisiyatifleri’nin çağrısıyla İstanbul’da, Taksim Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen yüzlerce kişi, Uludere Katliamı’nı lanetleyerek Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nın istifasını istedi. Yüzlerce metrelik insan zinciri oluşturan barış aktivistleri, daha sonra toplu bir şekilde Taksim Meydanı’na yürüyerek bir basın açıklaması yaptı. Eylemde Uludere’yi ziyaret eden aydın ve aktivistler izlenimlerini aktardı.
15:30′da Galatasaray Lisesi önünde buluşan Barış İnisiyatifleri üyeleri, “Barış hemen şimdi”, “Katil devlet hesap verecek”, “Kaza değil katliam”, “Ölüm değil çözüm” yazılı dövizler taşıdılar.
Islıklı protestolarla başlayan eylemde, “Bu savaşı durdurun”, “Çocuk katili İdris Naim istifa” sloganları atıldı.
Hafta içinde Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De girişiminin çağrısıyla Uludere’ye taziye ziyaretinde bulunan aydın ve aktivistlerden Cengiz Alğan ve Yaman Yıldız birer konuşma yaptılar.
“Beşir Atalay ölenlerin ailelerine taziye ziyaretine gitmemiş”
DurDe’den Cengiz Alğan, köylülerin aktardıklarını anlatırken, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın ölenlerin ailelerine taziye ziyaretinde bulunmadığını, birkaç metre ötedeki bir korucu evine helikopterle geldiğini, ancak yakınlarını kaybeden ailelere başsağlığı dilemediğini söyledi. Alğan, Uludere’de TSK uçaklarının bombardımanı sonucu hayatını kaybedenlerin ailelerinin bu yüzden öfkeli olduğunu belirtti.
Bölgede önemli bir genç nüfusun bulunduğunu, bu gençlerin önceden Kürt halkı üzerindeki baskılardan ve yapılan katliamlardan devleti sorumlu tuttuğunu; ancak Van depreminden sonra Batı’daki durum ve Uludere Katliamı’ndan sonraki yılbaşı kutlamaları göz önünde alındığında, oradaki insanların artık Türkleri de bu baskıya ortak gördüklerini belirtti. Alğan, asıl bölücü olanın devlet olduğunu ve bu duruma devletin Kürtler üzerindeki politikalarının yol açtığını sözlerine ekledi ve Batı’da kardeşliği savunanların “Uludere’de ne yaptınız?” diye devletten hesap sorması gerektiğini vurguladı.
“Batı’dan bir ses çıkartmazsak bu katliamlar artacak”
Uludere ziyaretinden dönen Demokrasi ve Özgürlük Hareketi’nden Yaman Yıldız da halkın bunun bir katliam olduğunu düşündüğünü söyledi ve şöyle devam etti:
“Halk öfkeli ve kızgın. Van depreminde yaşananların üstüne Uludere Katliamı sonrası yapılan yılbaşı kutlamaları gelince, oradaki halkın Fırat’ın batısından öteye umudu kalmadı. Dersim’den beri delvet çözümü sürekli katliamla, bombayla arıyor. Çözüm böyle olmaz. Batı’dan bir ses çıkartmazsak bu katliamlar artacak.”
Taksim’de “Uludere halkı yalnız değildir” sesleri
Bu açıklamalardan sonra Galatasaray Meydanı’nda oluşturulmaya başlayan insan zinciri, İstiklal Caddesi’nin girişindeki Fransız Kültür Merkezi’ne kadar uzandı. Uludere için el ele veren yüzlerce kişi “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Uludere halkı yalnız değildir” sloganları attı.
İnsan zincirinden sonra, Barış İnisiyatifleri’nin çağrısıyla bir araya gelen aktivistler “Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı: Uludere katliamının sorumluları istifa” ana pankartının arkasında toplu bir şekilde yürüyerek Taksim Meydanı’na ulaştı. Burada DSİP üyesi Ayşe Demirbilek tarafından okunan basın açıklamasıyla birlikte eylem sona erdi.
10 Ocak 2012 – Hrant Dink Yürüyüşü Haberleri – İstanbul
BİA Haber Merkezi – 10 Ocak 2012 – Beş Değil, 95 Yıl da Geçse!
Hrant’ın Arkadaşları, “Adaletin devleti size çok uzak. O yüzden bizlere devletin adaletini göstermeyi yeğlediniz. Ama beş yılın sonuna yaklaştınız. Bizler değil siz” dedi.
İstanbul Şişli’de 19 Ocak 2007’de Agos gazetesi önünde öldürülen gazeteci Hrant Dink cinayeti davasının 24. duruşması Beşiktaş Adliyesi’nde görülüyor.
“Hrant’ın Arkadaşları”, duruşma öncesinde, “Bu dava öyle bitmez” dövizleriyle Beşiktaş İskelesi önünde, Dolmabahçe’den iskeleye yürüyen diğer grupla birleşerek “Unutmayacağız ve affetmeyeceğiz” sloganı atarak Adliye’ye yürüdü
Hrant’ın Arkadaşları adına basın açıklamasını okuyan Aydın Engin, Dink’in öldürülmesinin beşinci yılının dolmasına sayılar gün kaldığını hatırlatarak “Beş yılın sonuna yaklaştınız. Bizler değil siz.” dedi.
“Beş yıl boyunca gerçek katilleri, O’nu aramızdan kalleş bir pusuyla çekip almak için tuzak kuranları, cinayete giden yolun kanlı taşlarını döşeyenleri devlet kalkanının ardında gizlediniz. Önümüze üç beş tetikçi çıkardınız ve bununla yetinmemizi istediniz. O’nun ardından yürüyen yüzbinler, O’nun ardından ağlayan milyonlar sizleri etkilemedi.
“Adaletin devleti size çok uzak. O yüzden bizlere devletin adaletini göstermeyi yeğlediniz. Bizler genç ve yaşlı, kadın ve erkek Hrantlarız. Beş bin yıldır adalet arayan büyük insanlığın çocuklarıyız. İçimizden birini, Hrant Dink’i pusu kurup öldürdünüz. Ama bilin ki biz çokuz. Biz yedi iklim dört bucakta ve adalet için dimdik ayakta Hrantlarız.”
Engin, Hrant’ın Arkdaşları’nın çok sabırlı ve çok inatçı olduğunu söyleyerek “Beş değil 95 yıl bile geçse ellerimiz gerçek katillerin ve onları koruyup kollayan sizlerin yakasındadır” dedi.
“Sesimiz kulaklarınızda çınlayacak ve uykularınız kaçacak. Duyun işte sesimizi: Hrant İçin Adalet İçin”
Adalet nöbetine, Rakel Dink, Akın Birdal, Sebahat Tuncel, Oral Çalışlar, Alper Taş, Tayfun Görgün, Ahmet İnsel, Osman Kavala, Çayan Demirel gibi birçok kişi katıldı.
19 Ocak’ta Hrant Dink’in öldürülüşünün 5. yılında, saat 13:00’te Agos Gazetesi’ne yürünecek.
Aktif Haber – 10 Ocak 2012 – HRANT DİNK DAVASINDA FLAŞ GELİŞME
Avukatlar, TİB kayıtlarını inceledi, olay günü bölgede bulunan 5 kişinin veya numaranın sanıklarla doğrudan irtibatlı olduğunu ve değişik tarihlerde görüşme yaptıklarını belirlediklerini kaydetti.
Dink davasında avukatlar, TİB kayıtlarında yaptıkları incelemede olay günü bölgede bulunan 5 kişinin veya numaranın sanıklarla doğrudan irtibatlı olduğunu ve değişik tarihlerde görüşme yaptıklarını belirlediklerini kaydetti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan duruşmada söz alan Dink ailesinin avukatlarından Fethiye Çetin, “TİB tarafından gönderilen 6 bin 235 görüşme ve 9 bin 300 numaranın yer aldığı kayıtlarda, mahkemenizde yargılanmakta olan sanıklarla irtibatlı herhangi bir kişinin olmadığı bilgisi doğru değildir.” dedi. bu kayıtlarda bulunan kimi telefon numaraları ile dosya sanıklarının doğrudan irtibatının tespit edildiğini vurgulayan Çetin, “Dosyamız sanıklarından Mustafa Öztürk ve Sahil Hacısalihoğlu ile doğrudan irtibatlı olan ve çok sayıda görüşme yaptığı tespit edilen numaraların olay günü ve saatinde olay yerinde olduğu, olay günü bazı görüşmeler yaptıkları tespit edilmiştir.” diye konuştu.
“Olay günü bölgede bulunan 5 kişinin veya numaranın sanıklarla doğrudan irtibatlı olduğu ve olay gününden önce değişik tarihlerde değişik kereler görüşme yaptıkları ortaya çıkmıştır” diyen Çetin, “Bir numaradan, sanıklardan Mustafa Öztürk ile 22 Ekim 2005-27 Ocak 2007 tarihleri arasında muhtelif zamanlarda 19 görüşme yapıldığı dosyamızdaki mevcut belge ve kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bu numaranın olay günü olay yerinde olduğu da TİB’ten gelen kayıtlarda açıkça görülmektedir.”
Avukat Çetin, olay yerinde olmamakla birlikte olay yerinden aranan 14 kişinin de yine sanık ve şüphelilerle irtibatlı olduklarını tespit ettiklerini söyledi. Çetin, “Bu kadar kısa zamanda ve çok hızlı bir biçimde tarafımızca yapılan bir çalışma da dahi elde edilebilen sonuçların teknik olanaklar bakımından çok gelişmiş olduğunu bildiğimiz emniyet birimlerince nasıl görülemediğini ve bunun doğru bir bilgi imiş gibi savcılığa nasıl rapor edildiğini bir hata olarak değerlendirmek asla mümkün değildir.” diye konuştu.
Çetin, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün yargı makamlarını yanıltma, delil karartma, maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleme yönünde tutum sergilediğini iddia etti.
A.A. – 10 Ocak 2012 – Hrant Dink davasında sona doğru
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dink’in 19 Ocak 2007 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmesine ilişkin 2’si tutuklu 19 sanığın yargılandığı davanın, 17 Ocak’ta yapılacak duruşmada karara bağlanması bekleniyor
-Dink’i öldüren Ogün Samast, 20 Ocak 2007’de Samsun Otogarı’nda gözaltına alındı
-12’si tutuklu 18 kişi hakkında açılan davanın
görülmesine 2 Temmuz 2007’de başlandı
-İlk duruşmada 4 sanık tahliye edildi
-Türkiye’de ilk defa sesli ve görüntülü kayıt sistemi, davanın 11 Şubat 2008 tarihindeki 3. duruşmasında kullanıldı
-Hazırlanan ek iddianamelerle, davanın sanık sayısı 20’ye yükseldi
-Davanın 25 Ekim 2010 tarihli duruşmasında Samast hakkındaki dava dosyası ayrılarak, İstanbul nöbetçi Çocuk Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi
-İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Ogün Samast, 25 Temmuz 2011’de ”tasarlayarak adam öldürmek” ve ”ruhsatsız silah taşımak” suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı
-19 Eylül 2011 tarihli 20. duruşmada esas hakkındaki görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta, ”eylemlerin salt milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin ötesinde, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde, ‘Ergenekon’ terör örgütünün Trabzon’da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğunu değerlendirdiğini” bildirdi
-Mahkeme Heyeti Başkanı Rüstem Eryılmaz, 10 Ocak’ta yapılan 24. duruşmada, tüm avukatları 17 Ocak’ta yapılacak celsede hazır olmaları konusunda uyararak, davayı karara bağlayabileceklerini bildirdi
Funda Kılıçerli Kulaksız’ın haberi
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 tarihinde Şişli’de uğradığı silahlı saldırıda öldürülmesine ilişkin 2’si tutuklu 19 sanığın yargılandığı davanın 17 Ocak’ta yapılacak duruşmada karara bağlanması bekleniyor.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, gazeteci Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde Halaskargazi Caddesi üzerinde bulunan Genel Yayın Yöneteni olduğu Agos Gazetesinin önünde saat 15.00 sıralarında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Cinayetin işlendiği yerde çeşitli güvenlik kameralarından görüntülerine ulaşılan ve daha sonrada kimliği tespit edilen 17 yaşındaki Ogün Samast, 20 Ocak 2007 tarihinde Samsun Otogarı’nda yakalandı.
Samast’ın İstanbul’dan Hopa’ya giden bir otobüste jandarma ekipleri tarafından yapılan kontrol sırasında yakalandığı, üzerinde suç aleti tabancanın ele geçirildiği açıklandı.
Olaya ilişkin gözaltına alınan Ogün Samast, Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender, 24 Ocak 2007’de sevk edildikleri Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesinde tutuklandı.
Soruşturma kapsamında 26 Ocak’ta Erhan Tuncel, 31 Ocak’ta Salih Hacısalihoğlu, 1 Şubat’ta Tuncay Uzundal, 23 Şubat’ta Veysel Toprak, 9 Mart’ta Osman Alpay, 7 Mart’ta İrfan Özkan ve 11 Nisan’da da Mustafa Öztürk tutuklandı.
Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcıları Selim Berna Altay ve Fikret Seçen tarafından yürütülen soruşturma tamamlanarak, 20 Nisan 2007 tarihinde 12’si tutuklu 18 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
-Mahkeme iddianameyi kabul etmedi-
Mahkeme, ”terör örgütü konusundaki delillendirmenin yeterli olmadığını” gerekçesiyle iddianameyi reddetti. Savcılar Seçen ve Altay, ret kararına İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz etti.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin savcıların itirazını yerinde bulması üzerine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi bu kez kabullendi.
Davanın ilk duruşması 2 Temmuz 2007 tarihinde yapıldı. Ogün Samast’ın yaşının küçük olması nedeniyle kapalı olarak yapılan ve yaklaşık 12 saat süren duruşmada, tutuklu sanıklardan Salih Hacısalihoğlu, Osman Altay, İrfan Özkan ve Veysel Toprak tahliye edildi.
Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci hakkında 2009 yılı temmuz ayı içnde hazırlanan ek iddianame, bu davayla birleştirildi. Böylece davadaki sanık sayısı 19’a yükseldi.
Türkiye’de ilk defa sesli ve görüntülü kayıt sistemi, davanın 11 Şubat 2008’de yapılan 3’üncü duruşmasında kullanıldı.
Davanın 7 Temmuz 2008 tarihinde yapılan 6’ncı duruşmasında mahkeme heyeti, sanıklardan Ogün Samast’ın 28 Haziran 2008’de 18 yaşını doldurmasından dolayı yargılamanın açık yapılmasını kararlaştırdı.
-EGM’nin bilgi notu-
Mahkemeye 2008 yılı ekim ayında ulaşan Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat Daire Başkanlığı bilgi notunda, ”İki yıl yardımcı istihbarat elemanı olarak çalışan Erhan Tuncel’in emniyete 11 adet buluşma, 10 adet de haber raporu sunduğu” belirtildi.
Aynı notta, Tuncel’in ”zaman zaman buluşmalara gelmemesi, bilgi saklamaya çalışması, sıklıkla yalan söylemesi, verdiği bilgilerin birbirleriyle çeliştiğinin görülmesi, güvensizlik oluşturacak tavırlar sergilemesi, senaryo haberler üreterek sıkça para talebinde bulunması” üzerine, Trabzon Emniyet Müdürlüğünün teklifiyle 23 Kasım 2006’da kayıtlardan çıkarıldığı kaydedildi.
Sanıklardan Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal hakkında 2008 yılı kasım ayında hazırlanan iddianamenin de ana davayla birleştirilmesiyle davadaki sanık sayıyı 20’ye yükseldi.
26 Ocak 2009 tarihli 8’inci duruşmada, Osman Hayal’in ”Kardeşim komploya kurban gitti. Her şey Erhan Tuncel’i tanımasıyla oldu” demesi üzerine Erhan Tuncel ”Benimle ne alakası var?” diye müdahale etti.
Mahkeme Başkanının uyarılarına rağmen tutuklu sanık Yasin Hayal de söze karışarak Erhan Tuncel’e yönelik ”Parayı sen alıyorsun, maaş alıyorsun, sıkıntıyı ben çekiyorum” dedi.
Yasin Hayal, daha sonra da önünde oturan Erhan Tuncel’i yumrukladı. Bu sırada küfürleşmeler de oldu. Yasin Hayal, Mahkeme Başkanının talebi doğrultusunda görevliler tarafından salondan çıkartıldı.
-”Ergenekon” soruşturması-
Aynı duruşmada tutuklu sanıklardan Mustafa Öztürk, Zeynel Abidin Yavuz ve Tuncay Uzundal’ın tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, müdahil avukatlarının 12 Ocak 2009 tarihli dilekçelerinde belirttikleri hususları göz önüne alarak, ”Hrant Dink’in öldürülmesinin arkasındaki örgütlü yapının ortaya çıkarılabilmesi için Ali Öz’ün kullandığı telefon veya telefonlarla yapılan görüşmelerin tespit edilmesi” ve ”banka hesap hareketlerinin devam etmekte olan ‘Ergenekon’ soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcıları eliyle araştırılması için” İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine yazı yazılmasına hükmetti.
Heyet, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki ”Ergenekon” davasında sanık olarak yargılanan Sevgi Erenerol’un Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığında verdiği ”Türkiye’deki misyonerlik faaliyetleri” başlıklı seminerlerin kayıtlı olduğu CD’lerin de delil olarak Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığından istenilmesine, CD örneğinin mahkemeye ulaştırılması durumunda müdahil avukatı Fethiye Çetin’e verilmesini kararlaştırdı.
Mahkeme heyeti, İstanbul 13. Ağır Mahkemesinin ”Ergenekon” davası dosyasının sanıklarıyla, bu dava dosyasında yargılanan sanıklar arasında bir irtibat olup olmadığının tespit edilebilmesi açısından, ”Ergenekon” davası sanıklarına ait telefon numaralarının HTS raporlarının ve dijital kayıtlarının delil olarak istenilmesi için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine yazı yazılmasına da karar verdi.
-Samast, kullandığı silahı hatırlamadı-
12 Ekim 2009 tarihinde yapılan 11’inci duruşmada sanıklar salona tek tek alınıp, cinayette kullanılan tabanca, sanıkların eline jandarma kontrolünde verilerek ”tanıyıp tanımadıkları” soruldu.
Sanıklardan Ogün Samast, mahkeme heyeti başkanı Erkan Canak’ın ”O tabanca bu muydu?” sorusuna karşılık, ”Bu mu hatırlamıyorum. Emniyetinden tahmin ettiğim kadarıyla bu olabilir. Paslanmış bu silah, çalışmıyor” yanıtını verdi.
Yasin Hayal ise Canak’ın sorduğu, ”Ogün Samast’ın beline taktığın tabanca bu mu?” sorusu üzerine ”Evet. Şarjör bölümü paslanmış. O zaman paslı değildi bu kadar. Tabanca kesin buydu” diye konuştu.
Hayal, ”17 yaşındaki çocuğa nasıl güvenerek silah verdin?” şeklindeki soru üzerine de ”Onun yapacağı sadece tetiğe basmaktı. O kadar ince düşünmedik” dedi.
Davanın 10 Mayıs 2010 tarihli 13’üncü duruşmasında dinlenilen ”Gizli tanık 1”, cinayet anında olay yerinde 4-5 kişinin bulunduğunu ve bunların birbirleriyle konuştuğunu söyledi. ”Gizli tanık 1”, sanıklardan Osman Hayal, Yasin Hayal ve Ogün Samast’ı teşhis ettiğini bildirdi.
Aynı duruşmada mahkeme heyeti, sanıklardan Ersin Yolcu ve Ahmet İskender’in tahliyesine karar verdi. Böylece davada tutuklu olarak Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve Ogün Samast kaldı.
Davanın 25 Ekim 2010 tarihli duruşmasında ise mahkeme heyeti, 6008 sayılı ”Terörle Mücadele Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 8. maddesiyle, CMK’nın 250. maddesinin 4. bendine eklenen fıkradaki hükmü hatırlatarak, buna göre Ogün Samast hakkındaki dava dosyasının ayrılmasına ve ayrılan dava açısından mahkemenin ”görevsizliğine” karar verdi.
Samast hakkındaki dava dosyasının görevli ve yetkili İstanbul nöbetçi Çocuk Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar veren mahkeme heyeti, sanık hakkındaki kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular bulunduğundan tutukluluk halinin devamına hükmetti.
Duruşmada ayrıca, MİT’ten geldiği belirtilen bir yazıda okundu. Yazıda, ”Hrant Dink’in İstanbul Valiliğine çağrılmasının teşkilatın bilgisi dahilinde olup olmadığı” yönündeki soruya karşılık, ”Hrant Dink’in İstanbul Valiliğine çağrılması müsteşarlığımızın bilgisi dahilindedir. Kendisine Sabiha Gökçen ile ilgili yazdığı yazının toplumsal infiale sebep olabileceği hatırlatılmıştır” ifadelerinin kullanıldığı belirtildi. Aynı yazıda ”Hrant Dink’e suikast düzenleneceğine yönelik bize herhangi bir bilgi ulaşmamıştır” denildiği de ifade edildi.
AİHM kararı
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 tarihinde Şişli’de uğradığı silahlı saldırıda öldürülmesine ilişkin 2’si tutuklu 19 sanığın yargılandığı davanın 17 Ocak’ta yapılacak duruşmada karara bağlanması bekleniyor.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 4 Aralık 2010 tarihinde yayımlanan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) kimi yer yargıçlarının müstemir (sürekli-devamlı) yetkilerinin belirlenmesine ilişkin kararıyla İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak Sakarya’da geçici yetkiyle görevlendirildi. Canak’ın yerine aynı mahkeme üyesi Rüstem Eryılmaz görevlendirildi.
Davanın 7 Şubat 2011 tarihli 16’ncı duruşması sonrasında basın mensuplarına açıklamada bulunan müdahil avukatı Fethiye Çetin, Hrant Dink cinayetine ilişkin AİHM kararının kesinleşmesinden sonra özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğine bir dilekçe verdiklerini hatırlattı.
Çetin, ”O dilekçede dedik ki; ‘AİHM kararı gereğince dilekçemizde yazılı kamu görevlileri hakkında yeni soruşturma açılması lazım. Görevsizlik kararı vermeyin. Bu soruşturmaları 4483 sayılı yasaya göre yapmayın. Çünkü AİHM, bu konudaki engeli ortadan kaldırmıştır ve bu kişilerin suçları esasen sizin görevinize girmektedir. Yani özel yetkili ağır ceza mahkemesinin görevine girmektedir, bu dosyayla ilişkilidir. O nedenle bu soruşturmayı siz yürütün.’ Savcılık bu aşamada her zaman yaptığının aksine görevsizlik kararı verip dosyayı göndermeyip, burada ayrı bir soruşturma dosyasıyla, bu soruşturmayı yürütüyor. Şu andaki yeni gelişme budur.”
-TİB’in itirazı-
Mahkeme heyeti başkanı Rüstem Eryılmaz, davanın 29 Temmuz 2011 tarihinde yapılan duruşmasında, olay günü Saray Kumaşçılık önünde 2 noktadan cep telefonuyla konuşan şüpheli kişinin tespiti için bu mevkiyi kapsayan baz istasyonlarından yapılan tüm görüşmelerin bildirilmesi amacıyla Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) ve 3 GSM operatörüne yazılan yazılara cevap geldiğini, TİB’in, mahkemenin talebine ”özel hayatın ihlali” gerekçesiyle itiraz ettiğini kaydetti.
Mahkeme heyeti, talebin, olay yerine hitap eden baz istasyonundan yapılan görüşmelerin içeriğiyle ilgili olmaması, sinyal bilgilerine yönelik olması dolayısıyla TİB’in itirazının reddine ve itirazın değerlendirilmek üzere dosyanın İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine hükmetti. TİB’in itirazı, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince de reddedildi.
İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Temmuz’da Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin yargılanan Ogün Samast’ı, ”tasarlayarak adam öldürmek” ve ”ruhsatsız silah taşımak” suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırdı.
-Mütalaa-
Davanın 19 Eylül 2011 tarihli 20’nci duruşmasında Savcı Hikmet Usta, müdahiller ve avukatlarının itirazlarına rağmen 106 sayfalık esas hakkındaki görüşünü mahkemeye sundu.
Hrant Dink cinayeti ve ”Ergenekon” soruşturması kapsamında elde edilen belge, bilgi ve delillerin değerlendirildiği bildirilen mütalaada, ”Dink cinayeti eyleminin, Mc Donalds’ın bombalanmasının ve diğer eylemlerinin salt milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin ötesinde, iştirak halinde ve süreklilik içerisinde çalışan, gizlilik kuralları ve örgütsel hiyerarşiye azami özen gösteren Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde, ‘Ergenekon’ terör örgütünün Trabzon’da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir” denildi.
Erhan Tuncel’in, ”suç örgütü çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek” suçu ile ”Hrant Dink’i tasarlayarak öldürmek” suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılması istenen mütalaada, Tuncel’in ayrıca ”devlete ve anayasal düzene yönelik suç işlemek amacıyla kurulan silahlı terör örgütü yöneticisi olmak”, ”örgütlü halde patlayıcı madde imal etmek”, ”mala zarar verme”, ”öldürmeye teşebbüs etmek”, ”ruhsatsız silah taşımak” suçlarından da 152,5 ile 193,5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması öngörüldü.
Sanık Yasin Hayal’in de ”suç örgütü çerçevesinde cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek” suçu ile ”Hrant Dink’i tasarlayarak öldürmek” suçundan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istenen mütalaada, bu sanığın, ”devlete ve anayasal düzene yönelik suç işlemek amacıyla kurulan silahlı terör örgütü yöneticisi olmak”,”yazar Orhan Pamuk’u suç örgütü gücünden yararlanarak tehdit etmek” ve ”ruhsatsız silah taşımak” suçlarından 18 ile 29,5 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması talep edildi.
Osman Hayal ve Coşkun İğci’nin beraati istenen mütalaada, diğer sanıkların da 7,5 ile 35 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması öngörüldü.
-TİB, istenilen belgeleri gönderdi-
Davanın 5 Aralık 2011 tarihli 22’nci duruşmasında mahkeme heyeti, celse arasında TİB’ten istenilen evrağın gönderildiğini tutanağa yazdırdı.
26 Aralık 2011 tarihli 23’üncü duruşmada söz alan müdahil avukatı Fethiye Çetin, TİB kayıtlarının mahkemeye geldiğini hatırlatarak, emniyete yazı yazılarak söz konusu kayıtlarda cinayetten önce ve sonra birbiriyle çakışan telefonların tespit edilip belirlenmesini talep etti.
Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta da gelen TİB kayıtlarını incelenmesi amacıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gönderdiğini ve emniyetin dosya sanıklarından 19’u ile ilgili herhangi bir irtibata rastlanmadığını bildirildiğini kaydetti.
Davanın 10 Ocak 2012 tarihli 24’üncü duruşmasında söz alan müdahil avukatı Çetin, TİB’ten gelen kayıtları incelediklerini ve 6 bin 235 görüşmeyle 9 bin 300 numaranın yer aldığı kayıtlarda, Dink cinayeti davasında yargılanan sanıklarla irtibatlı herhangi bir kişinin olmadığı bilgisinin doğruyu yansıtmadığını ifade etti.
Çetin, ”Bu kayıtlarda bulunan kimi telefon numaralarıyla, dosya sanıklarının doğrudan irtibatı tespit edilmiştir” dedi.
-5 kişinin sanıklarla irtibatlı olduğu iddiası-
Davanın tutuksuz sanıklarından Mustafa Öztürk ve Salih Hacısalihoğlu ile doğrudan irtibatlı olan ve çok sayıda görüşme yaptığı tespit edilen telefon numaralarının, cinayetin işlendiği gün ve saatte olay yerinde olduğu ve bu telefonlarla olay günü bazı görüşmeler yaptıklarının tespit edildiğini kaydeden Çetin, ”Olay günü bölgede bulunan 5 kişinin (veya numaranın) sanıklarla doğrudan irtibatlı olduğu ve olay gününden önce değişik tarihlerde değişik kereler görüşme yaptıkları ortaya çıkmıştır” dedi.
Dosyadaki kayıtlara göre, bir telefondan 22 Ekim 2005 ve 27 Ocak 2007 tarihleri arasında, muhtelif zamanlarda davanın sanıklarından Mustafa Öztürk ile 19 görüşme yapıldığının anlaşıldığını bildiren Çetin, söz konusu numaranın, olay günü olay yerinde olduğunun da TİB’ten gelen kayıtlarda açıkça görüldüğünü savundu.
Listede, Saray Kumaşçılık önünde hem sabah, hem de öğleden sonra yapılan görüşmelerin yer aldığını aktaran Çetin, daha ayrıntılı bir inceleme yapabilmek ve varılan sonuçları netleştirmek için şüpheli görüşmelerin yapıldığı numaraların HTS dökümlerinin incelenmesi, bu numaraların hangi mobil telefon cihazlarında kullanıldığının tespit edilmesi ve GSM operatörlerinin baz istasyonları haritalarının temininin gerektiğini söyledi.
Çetin, dilekçeye eklediği listesinde yer alan numaraların olay tarihi olan 19 Ocak 2007’den geriye doğru 5 ay ve ileriye doğru da 1 aylık süreye ait HTS dökümlerinin ve şüpheli görüşmelerin bölgede hangi noktalarda yapıldığının tespiti açısından 19 Ocak 2007 tarihinde bölgede bulunan baz istasyonlarının yerlerini gösteren haritaların istenmesini talep ettiklerini bildirdi.
Söz konusu kayıtların incelenmesine göre bu davanın sanıklarıyla irtibatlı kişilerin tespit edildiğini belirten Çetin, ”Olay gününden önce sanıklarla bu kişiler arasında pek çok görüşme yapıldığı gerçeği karşısında, bu kayıtların önemi artmaktadır ve titizlikle ele alınması gerektiği kuşku götürmez bir gerçekliktir” dedi.
Çetin’in mahkemeye sunduğu TİB kayıtlarıyla ilgili tedbir taleplerinin de olduğu dilekçeye ilişkin görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta, öğle arasında görüştüğü emniyet birimlerinin ”avukatların iddia ettiği gibi davanın tutuksuz sanıkları Mustafa Öztürk ve Salih Hacısalihoğlu’nun irtibatlarının, olay günü yapılan görüşmelerden kaynaklanmadığı” yönünde bildirimde bulunduğunu söyledi.
Usta, emniyetten bu konuya ilişkin detaylı bir rapor bekleyeceklerini de ifade ederek, TİB kayıtları incelemesinde emniyetin bir hata ve kastının olduğunu düşünmediğini aktardı.
-”HTS kayıtlarına göre kimseyi suçlamak mümkün değil”-
Savcı Usta, HTS kayıtlarına göre kimseyi cinayetle suçlamanın mümkün olmadığını ve olay yerindeki her konuşmanın da suçla irtibatlandırılamayacağını ifade etti.
Mahkeme heyeti de müdahil avukatlarının taleplerinin olay tarihinde suça katılmış olabileceği tespit edilemeyen faillere ilişkin olduğu, bununla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığındaki soruşturma çerçevesinde değerlendirilebileceği ve gerekirse taleple ilgili nöbetçi hakimlikten karar alınabileceği gerekçesiyle, talep ve eklerinin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Rüstem Eryılmaz, aynı duruşmada 17 Ocak’a ertelediği duruşmada davaya ilişkin karar verebileceğini belirterek, tüm avukatlara duruşmada hazır olmaları uyarısında bulundu.
17 Ocak 2012 – Hrant Dink Yürüyüşü Haberleri – İstanbul
Sabah – 17 Ocak 2012 – Dink davasında karar açıklandı
Hrant Dink davasında mahkeme sanıkların tümüne son sözlerini sordu. Kararın verilen aranın ardından açıklandı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Yasin Hayal’i ”Hrant Dink’i tasarlayarak öldürmek” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Erhan Tuncel’e Hrat Dink davasından ceza verilmedi. Mc Donalds patlamasından 10 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Ayrıca Yasin Hayal’e Orhan Pamuk’a tehditten 3 ay, ruhsatsız silah bulundurmaktan 1 yıl hapis cezası verildi.
Hrant Dink davasında tüm sanıkların terör örgütü üyeliği ile yardım ve yataklıktan beraatine karar verildi.
Yasin Hayal’in abisi Osman Hayal beraat etti. Hrant Dink davasında mahkeme kararını açıkladığı sırada salonda gerginlik yaşandı. Tartışma büyüyünce sanıklar mahkeme salonundan çıkartıldı.
Savcının karar itiraz edeceği öğrenildi.
BİZİM DAVAMIZ YENİ BAŞLIYOR
Dink ailesinin Avukatı Fethiye Çetin kararın ardından “Bu karar yerleşik bir geleneğin bozulmadığı anlamına geliyor. Bu gelenek devletin bir kısım vatandaşlarını ötekileştirerek düşmanlaştırma geleneğidir. Bu gelenek halen devam ediyor” dedi. Demokratikleşmek için Dink davasının eşsiz bir fırsat olduğunu ancak bunun kullanılmadığını kaydeden Çetin, “Bugünün siyasileri kendilerini ötekileştiren gelenekle ittifak kurmuş bulunuyorlar. Bu ittifaklar geçicidir devlet dönüşmediği sürece” değerlendirmesinde bulundu. Davanın bitmediğini, bitenin bir komedi dosyası olduğunu ve kendileri için yeni başladığını kaydeden Çetin, gidecekleri pek çok yol olduğunu ve bunların her birini büyük bir kararlılıkla kullanacaklarını ifade etti.
Açıklamalar sırasında Rakel Dink’in gözyaşlarını tutamadığı görüldü.
Öte yandan, adliye önünde yapılan açıklamaların ardından Dink Ailesi ve adliye önündeki grup, Taksim’e doğru yürüyüşe geçti.
YASİN HAYAL: “BU KARAR TÜRKİYE’NİN ÇİRKİNLİĞİNİ GÖSTERİYOR”
Hrant Dink davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Yasin Hayal, “Bu karar Türkiye’nin çirkinliğini gösteriyor” dedi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan davanın ardından sanıklar Yasin Hayal ve Erhan Tuncel, tutuklu bulundukları cezaevine geri götürüldü. Mc Donald’s patlamasından 10 yıl 6 ay hapis cezası verilen, Hrant Dink davasında ise beraat eden Erhan Tuncel, adliyeden çıkartılırken basın mensuplarının sorularını yanıtsız bıraktı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Yasin Hayal ise “Herkesi seviyorum. Bu karar Türkiye’nin çirkinliğini gösteriyor” dedi.
Hayal ve Tuncel’i taşıyan cezaevi aracı, polis konvoyu eşliğinde adliyeden ayrıldı.
“MAHKEMENİZE MEYDAN OKUYORUM”
Sanık Erhan Tuncel, “Ben nerede, ne zaman, kime ‘git Hrant Dink’i öldür’ demişim.” dedi.
2004 yılından sonra BBP ile ilişkisinin kalmadığını anlatan Tuncel, diğer sanık Yasin Hayal’in eylemlerini sıralayarak birileri tarafından korunduğunu savundu.
Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay’ın burada göreve başlamasıyla kendisinin istihbarat elemanlığından çıkarıldığını ileri süren Tuncel, “Benim sadece Hrant Dink vurulacak demem yeterli. Kimse bana git engel ol diyemez.” diye konuştu. 17-18 kez ihbarda bulunduğunu belirten Tuncel, terör örgütü yöneticisi ve azmettirici olduğu suçlamalarını reddetti. Tuncel, diğer sanıkların kendisi sayesinde yakalandığını savundu.
Mahkeme daha sonra sanıklara ve avukatlarına son sözlerini sordu. Sanık Tuncel, son sözünde “Bu yolda bir aile, bir gençlik ve bir istikbal kaybettim. Vatan sağolsun.” dedi.
Sanık Yasin Hayal ise iddianameyi hazırlayan savcılardan Fikret Seçen’e küfürlü ifadeler kullandı. Bunun üzerine mahkeme başkanı Hayal’i uyardı. Hayal, “Benden şikayetçi olabilir” diye konuştu. Hayal daha sonra, “Bu salonlarda birçok Anadolu çocuğunun kalemi kırılmıştır. Buradan mahkemenize meydan okuyorum. Bakalım hangi delikanlı benim kalemimi kıracak? Kalemimi kıracak delikanlı arıyorum.” ifadelerini kullandı.
Milliyet – 17 Ocak 2012 – Hrant Dink cinayetinde karar açıklandı…
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Agos Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davada bütün sanıkların, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan beraatine karar verdi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Yasin Hayal’i “Hrant Dink’i tasarlayarak öldürmek” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davada, tutuklu sanıklardan Erhan Tuncel’i Mc Donald’s’ın bombalanması eylemine ilişkin 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı.
Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal de beraat etti.
Mahkeme salonunda tepkiyle karşılanan karar Hrant Dink’in arkadaşlarının Agos Gazetesi’nin önüne kadar yapacağı yürüyüş ile protesto edilecek.
Dink Ailesinin avukatı Fethiye Çetin, “Arat Dink ne demişti ‘bizimle dalga geçiyorlar’. Meğer dalganın en büyüğünü bugüne saklamışlar” diye konuştu.
HAYAL: KALEMİMİ KIRACAK DELİKANLI ARIYORUM
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin 2’si tutuklu 19 sanığın yargılandığı davanın 25.duruşmasında son sözü sorulan tutuklu sanık Yasin Hayal, “Bu salonlarda bugüne kadar birçok Anadolu çocuğunun kalemikırılmıştır. Mahkeme heyetine meydan okuyorum. Kalemimi kıracak delikanlı arıyorum” dedi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden duruşmada söz alan tutuksuz sanıklardan Tuncay Uzundal’ın avukatı Seyit Ahmet Kaya, iddianamenin eksiklerle dolu olduğunu ve gerçeklerle alakasının olmadığını savundu.
Sanıkların üyesi oldukları öne sürülen örgütün ne olduğunun hala ortaya çıkarılmadığını belirten Kaya, “Buna ancak ahbap çavuş örgütü diyebiliriz. Tek tabancalı örgüt, cebir ve şiddet kullanarak düzeni ortadan kaldırmakla suçlanıyor. El insaf” dedi.
-“Erhan Tuncel ısmarlama bir sanıktır”-
Tutuklu sanık Erhan Tuncel’in avukatı Erdoğan Soruklu da müvekkili Tuncel’in emniyet istihbarat elemanı olarak görevini yaptığını belirterek, meydana gelen sonuçtan yetkililerin sorumlu olduğunu iddia etti.
Basının, manüplasyon yoluyla müvekkilinin kamuoyu önünde mahkum edilmesi dışında herhangi bir delilinin olmadığını ifade eden Soruklu, “Erhan Tuncel ısmarlama sanıktır. Büyük Birlik Partisi (BBP) ısmarlama bağlantılıdır. Bu bir ’Ergenekon’ cinayetidir. Ancak sanıkların örgüt oluşturdukları fikri boş bir iddiadır” şeklinde konuştu.
Avukat Soruklu, müvekkili Tuncel’in mensubu olduğu tek örgütlü yapının Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü olduğunu anlatarak, müvekkilinin olayla ilgili bildiği her şeyi açıkladığını, sorumluluğun müvekkiline fatura edilemeyeceğini söyledi.
“Yasin Hayal’in bağlantısının ortaya çıkarılmasıyla cinayet aydınlanır” ifadesini kullanan Soruklu, Hayal’in başka bir bağlantı zincirini temsil ettiğini de kaydetti.
-Erhan Tuncel’in savunması-
Duruşmada savunmasını yapan tutuklu sanık Erhan Tuncel de 3 bölümden oluşan yazılı savunmasını yaklaşık 3 saat süresince okudu.
Savunmasına, “Tüm inançlar yanlıştır, tüm inançlar doğrudur” şeklinde başlayan bir şiirle giriş yapan Tuncel, savunmasında Dostoyovski, Mevlana ve Ernesto Che Guavara’dan alıntılar yaptı.
Dink cinayetine ilişkin konuşması nedeniyle eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın pasifize edildiğini iddia eden Tuncel, cinayetin “Ergenekon” eylemi olduğunu ve bu eylemin bağımsız bir örgüt tarafından işlenemeyeceğini kaydetti.
Savunması sırasında cinayete giden süreç ve sonrasındaki gelişmeleri “Bir varmış bir yokmuş” ifadesiyle masalsı bir dille anlattığı görülen Tuncel, ifadesinin bile alınmadan medyada azmettirici olarak yansıtıldığını savundu.
Gözaltına alınmasının “şekil icabı” olduğunu iddia eden ve “Cinayetin Pelitli ayağı hala çözülmüş değildir” diye konuşan Tuncel, 2004 yılında ideolojik ayrımdan dolayı BBP ile yan yana gelmediğini ve Yasin Hayal’in de BBP içinde 1,5 ay kaldığını söyledi.
-“Yasin’in eylemleri siyasi içeriklidir”-
Dink cinayetinden önce Yasin Hayal’in yaptığı bütün eylemlerin siyasi içerikli olduğunu ve bu eylemlere rağmen Hayal’in koruma kalkanıyla korunduğunu savunan Tuncel, örgüt oluşturduğu belirtilen hiçbir kimseyle herhangi bir alt-üst bağlantısı ile alma-verme gibi bir durumunun ve örgütle düşünce birliğinin olmadığını dile getirdi.
Erhan Tuncel, istihbari faaliyetlerde bulunmanın yasalara uygun olduğunu aktararak, Mc Donalds’ın bombalanması olayını kendisinin çözdüğünü ve bu davadaki tüm sanıkların da kendi çalışmaları sayesinde yakalandığını ifade etti.
Hakkında yasadaki etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını isteyen Tuncel, Yargıtay Ceza Daireleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarından kimi örnekler vererek, “azmettirme”, “ajan-provakatör”, “suça iştirak”, “kast” ve “sorumluluk hali” tanımlamaları yaptı.
“Hiçbir davranışım, Ogün Samast’ın Hrant Dink’i öldürecek nicelik ve nitelikte değildir” ifadesini kullanan Tuncel, Dink cinayetini, 18-19 kez ihbar ettiğini ve bu cinayeti engellemek için elinden gelen her şeyi yaptığını belirterek, dava konusu örgütle hiçbir ilgisinin olmadığını savundu.
Tuncel son olarak, “Bu ülke için, bu uğurda bir aile, bir gençlik, bir istikbal yitirdik. Vatan sağolsun” diye konuştu.
-Tutuksuz sanıkların avukatlarınca beraat talebi-
Duruşmada söz verilen tutuksuz sanıklardan Ersin Yolcu da daha önce verdiği ifadelerin geçerli olduğunu belirterek, beraatini talep etti.
Mahkeme heyeti başkanı Rüstem Eryılmaz, duruşmanın bitirileceği uyarısında bulunarak, tutuklu sanıklar Erhan Tuncel ve Yasin Hayal, tutuksuz sanık Ersin Yolcu ile duruşmada bulunmayan diğer tutuksuz sanıkların avukatlarına son sözlerini sordu.
Söz alan tutuksuz sanık avukatları, daha önceki ifadelerini tekrar ederek müvekkillerinin beraati yönünde karar verilmesini talep etti.
Son sözü sorulan tutuklu sanık Tuncel, “İçinde şiddet barındırmayan fikirlerimden dolayı beni cezalandıracaksanız, en ağır cezayı çarpın. Vatan sağ olsun” dedi.
-Yasin Hayal’den küfür ve tehdit içerikli son söz-
Son sözü sorulan tutuklu sanık Yasin Hayal de diğer tutuklu sanık Erhan Tuncel’in, hakkında asılsız beyanlarda bulunduğunu belirterek, bu iddialarla ilgili Erhan Tuncel hakkında avukatı aracılığıyla soruşturma açılmasını talep etti.
“Ergenekon” örgütüyle bağlantılı olduğu ve örgüt üyesi şahıslarla ilişkisi olduğu iddialarını yalanlayan Hayal, bu iddiaları reddettiğini belirterek, bu iddialara ilişkin kayıtların mahkemeye sunulmasını istedi.
Erhan Tuncel’in, merhum Hrant Dink’in öldürüleceği ihbarında bulunmasına rağmen, cinayetten önceki 1 yıllık süreçte kendisine neden engel olunmadığını soran Hayal, “Herhalde koca TC devleti benden çekinecek değildir” ifadesini kullandı.
“Savcı Fikret Seçen’e sesleniyorum” diyen Hayal, davaya ilişkin iddianameyi hazırlayan dönemin özel yetkili savcısı, şimdinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen hakkında, küfürlü ifadeler kullandı.
Mahkeme heyeti başkanı Rüstem Eryılmaz’ın hakaret etmemesi konusunda uyarması üzerine de Hayal, “Savcı Seçen isterse hakkımda şikayette bulunabilir, serbesttir” dedi.
Başkan Eryılmaz’ın, “son sözünü söyle, yoksa dışarı çıkaracağım” demesi üzerine Hayal, “Bu salonlarda bugüne kadar birçok Anadolu çocuğunun kalemi kırılmıştır. Mahkeme heyetine meydan okuyorum. Kalemimi kıracak delikanlı arıyorum” dedi.
19 Ocak 2012 – Hrant Dink Anma Haberleri – İstanbul
NTV – 19 Ocak 2012 – Onbinler haykırdı: Hrant Dink burada
Gazeteci Hrant Dink, öldürülüşünün 5. yılında anıldı. Mahkeme kararını protesto eden on binlerce kişi, Taksim Meydanı’ndan Agos’a doğru yürüdü. Burada konuşma yapan Karin Karakaşlı, Türkiye’de öldürülen Ermenilerin isimlerini okurken, toplanan kitle de ‘Burada’ diye karşılık verdi.
5 yıl önce Agos gazetesi önündeki silahlı saldırıda öldürülen gazeteci Hrant Dink’i İstanbul’da onbinlerce kişi andı.
Taksim Meydanı’nda toplanan ve yürüyüşe geçen grup Türkçe ve Ermenice olarak ‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz’ pankart ve dövizleri taşıdı.
Yürüyüşte, en önde Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, çocukları ve kardeşleri yer aldı. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Şafak Pavey, sanatçılar, yazarlar, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve Batman’da askerlik yaparken arkadaşının tüfeğinden çıkan kurşunla şehit olan Ermeni asıllı asker Sevag Şahin Balıkçı’nın ailesi de yürüyüşe katıldı.
Yazar Vedat Türkali ise tekerlekli sandalyesiyle kortejin en önünde “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” dövizi taşıdı.
‘AYIPTIR, ZULÜMDÜR, GÜNAHTIR’
Törende konuşma yapan gazeteci ve yazar Karin Karakaşlı, ‘bu kepazeliğe son verilmesini’ isteyerek ‘Ayıptır, zulümdür, günahtır’ dedi.
“19 Ocak bir anma günü değil. Hiçbir zaman olmadı. Herkes acısının yaşandığı gün bir başına kahroldu” diyen Karakaşlı, “Sonra 23 Ocak geldi, Türk düşmanı ilan edilen bir Ermeni gazetecinin cenazesi hepimizi buluşturdu. Onu güpegündüz bu caddede sırtından vurdular hepimizi de görgü tanığı kıldılar” şeklinde konuştu.
Karin Karakaşlı, konuşmasında özetle şunları söyledi:
“Türk düşmanı ilan edilen bir Ermeni gazetecinin cenazesi hepimizi buluşturdu. Çünkü Hrant Dink, bu ülkenin bütün acılarının dermanına talipti. Onu güpegündüz şimdi durduğumuz bu kalabalık caddenin üzerinde sırtından vurdular. hepimizi de o cinayetin görgü tanığı kıldılar. O cenaze gününde, 1915’i, Dersim’i, Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı faili meçhulleri, ihtilalleri, olağanüstü halleri, bitmek bilmez darbe girişimlerini buluşturduk. Kompartıman usulü ayrı ayrı yaşamamız buyrulmuş. Ne varsa bir kıldık; büyük oyunu onun birleştirici ruhuyla bozduk. Onu bir kere öldürmediler sevgili canlar… İstanbul Valiliği’nde MİT mezunlarınca tehdit edilirken öldürdüler. Hrant Dink’i barış yolunu gösteren yazılardan çıkma satırlar ve cümlelerle Türk düşmanı ilan ederek öldürdüler. Her yazıya her söyleşiye nefes tüketirken kendini izaha mecbur hissederken öldürdüler.
Kendisi yetmezmiş gibi oğlunu ölümle tehdit ederek ve kim bilir daha bizlere hiç söyleyemediği neler neler yaşatarak öldürdüler. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Silinen telefon görüşmeleri, karartılan deliller, gizlenen bilgiler, imha edilen raporlar, başlatılmayan ya da üstü kapatılan soruşturmalar, zamanaşımından aklanan istihbarat memurları, emniyet mensupları ve jandarmalar birbirini izledi.
Başta Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz olmak üzere ‘Ergenekon’ sanığı pek çok ismin daha Hrant Dink sağken yargı süreci ve linç kampanyaları hazırladıkları biliniyordu. Derken ‘Kafes Eylem Planı’ da ortaya çıktı. Gel gör ki bu davanın ‘Ergenekon’la bağlantısı bir türlü kurulamadı.
Dört yanımızdan yalanlarla sardılar sarmaladılar bizi. Bu tam 5 yıldır böyle. En sonunda da iki kişi verdiler elimize, ‘Bununla yetinin, yeter de artar hepinize’ dediler. Ortada zaten silahlı terör örgütü olmadığına göre onun yöneticisi ve lideri de yok. Ve beraat eden Erhan Tuncel’in hemen o akşam tahliyesi öyle büyük bir aciliyet ki, telaşla bir sanıkla ilgili hüküm koymayı da unutmuşlar. Tuncel şimdi ilim irfana adanmak üzere taze bir üniversite adayı. Böyle gözümüze baka baka, hiç sıkılmadan, hiç utanmadan yangından mal kaçırır gibi verdiler bu kararı. Devlet ‘çıplak’ dedik, devlet çıplak!
Bilir misiniz Türkçe’deki şu iyelik eki öyle kolay kullanılmıyor; burası ‘benim ülkem’. Gönül rahatlığıyla bu devlete, ‘Benim devletim’ diyebilir miyim? Cumhurbaşkanım, başbakanım, bakanlarım, hükümetim, muhalefetim, Meclisim böyle diyebilmek için benim tek bir seçeneğim var; bu kepazeliğe bir son verin artık. Yargıtay cinayete giden süreçteki rolüne inat bir kez de adalet adına temyiz mekanı olsun. Bunları yapmak borçtur, yükümlülüktür, şarttır. Bize yaşatılan ayıptır, zulümdür, günahtır. Hrant Dink’i hepimiz kaybettik ama biz Ermeniler için onun kaybı takdir edersiniz ki başka bir yoksunluk. 1915’te Ermeniler trenlere konup sürgüne gitti. İçlerinden sadece bir kaçı geri dönebildi.”
‘BURADA’
Karakaşlı, Türkiye’de öldürülen Ermenilerin isimlerini okurken, toplanan kitle de hep bir ağızdan ‘Burada!’ diye bağırdı.
Karakaşlı, en son Hrant Dink’in adını okudu. Binlerce kişi hep bir ağızdan “Burada” diye bağırdı.
Mynet – 19 Ocak 2012 – Hrant için, adalet için on binler yürüdü
Hrant Dink davasında kararın açıklanmasının ardından bugün ‘Hrant’ın Arkadaşları’nın çağrısı ile Taksim Meydanı’ndan Agos’un önüne bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi.
Hrant Dink davasında kararın açıklanmasının ardından bugün ‘Hrant’ın Arkadaşları’nın çağrısı ile Taksim Meydanı’ndan Agos’un önüne bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi. Yürüyüşe on binlerce kişi katıldı. 19 Ocak 2007 tarihinde öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in arkadaşları, tüm duyarlı kesimleri Dink’in ölümünün 5’inci yıldönümünde sessiz yürüyüşe çağırdı. Saat 13.00’de Taksim Meydanı’nda başlayan yürüyüş, AGOS Gazetesi’nin önünde son buldu.
Binlerce kişinin katıldığı yürüyüş için çağrı yapan Hrant’ın Arkadaşları, çağrı metninde duyarlı kesimlere şu cümleler ile seslendi:
“Hrant Dink’i yok ettikleri günden bu yana tam beş yıl geçti. Beş yıl önce onu yüz binler İstanbul caddelerinde akarak, milyonlar ağlayarak uğurladı. Beşinci yılında o büyük dayanışmayı, o sessiz çığlığı, o çok büyük anlam taşıyan demokratik çıkışı tekrarlamak dileği ve umudundayız. Beş yıl boyunca cinayetin yargılanma sürecini hepimiz içimiz burkularak, öfkelenerek, isyan ederek izledik. Karşımıza üç beş tetikçi çıkardılar ve bununla yetinmemizi istediler.
O yüzden 19 Ocak 2012 Perşembe günü Hrant Dink’i olabildiğince büyük bir kitlenin katılımıyla anmak daha da bir anlam ve önem kazanıyor. Taksim Meydanının Elmadağ’a olan yönünde toplanacağız ve AGOS’un önüne yürüyeceğiz. Slogan yok. Örgütsel flama, bayrak yok. Bu sessiz bir çığlık.”
ER SEVAG’IN AİLESİ DE YÜRÜDÜ
Yürüyüşe Batman’da vatani görevini yaparken kaza kurşunuyla öldüğü açıklanan Jandarma er Sevag Şahin Balıkçı’nın ailesi de katıldı.
AGOS ÖNÜNDE ANMA
Yürüyüşün sona ereceği Agos Gazetesi önünde geniş güvenlik önlemleri alındı. Dink’in vurulduğu yere karanfiller bırakılırken gazete binasına “5 yıl değil 95 yıl da geçse, bu dava böyle bitmez” yazılı afiş asıldı. Binlerce kişi saat 15.00’te gazete binası önünde 1 dakikalık saygı duruşunda bulundu.
KARAKAŞLI: “HEPİMİZİ GÖRGÜ TANIĞI KILDILAR”
Gazeteci-yazar Karin Karakaşlı, saygı duruşunun ardından Agos’un penceresinden bir konuşma yaptı. Karakaşlı konuşmasında şunları söyledi: “19 ocak bir anma günü değil. Hiçbir zaman olmadı. Herkes acısının yaşandığı gün bir başına kahroldu. Sonra 23 ocak geldi, Türk düşmanı ilan edilen bir Ermeni gazetecinin cenazesi hepimizi buluşturdu. Onu güpegündüz bu caddede sırtından vurdular hepimizi de görgü tanığı kıldılar.”
Rakel Dink’in gazetenin camından kalabalığı selamlamasının ardından tören sona erdi.
BDP’Lİ ÖNDER: “TEMYİZ HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL”
Yürüyüşe katılan BDP’li milletvekili Sırrı Süreyya Önder, mahkemenin Dink davası ile ilgili kararını şu sözlerle eleştirdi: ”Demokratik haklarını savunmak için bir araya gelen öğrencilerden, doğasına, kurduna kuşuna sahip çıkan çevrecilere kadar herkesi bir örgüt torbasına koyma konusunda çok mahir olan bu devlet, devletin gizli açık bütün yapılanmalarının kol kola girip işlediği bir cinayet örgütün varlığını yansıtıyor. Hükümet kendini ‘bu yargının tasarrufudur’ deyip bunun dışına atamaz çünkü soruşturma izni hükümetten istendiğinde mesela MİT mensupları için vermedi. Bu statükonun, bu zalimliğin önemli bir parçası. Bu dediğim şeylerden örgüt çıkaran devlet bundan çıkarmıyorsa bu bir tek anlama gelir. Cinayeti devlet üstlenmiştir, katil de devlettir. Bundan sonraki temyiz sürecinden bahsedilmesi hiç önemli değil artık. Bu halkın vicdanında mahkum olmuştur. Temyiz hiç önemli değil.”
BEŞ YILLIK YARGILAMA SÜRECİ ÖNCEKİ GÜN BİTTİ
Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de Agos Gazetesi önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetmişti. Olayın ardından açılan dava ise önceki gün sonuçlanmıştı. Mahkeme kararı sonucu sanıklardan Yasin Hayal ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılırken, Erhan Tuncel ise beraat etmişti. Çocuk mahkemesinde yargılanan Ogün Samat ise 22 yıl 10 ay hapisle cezalandırılmıştı.
17 Şubat 2012 – Nato Üyeliğinden Çıkılsın! Yazılı Basın Açıklamasının Haberleri
Özgür Radyo – 17 Şubat 2012 – Küresel BAK: NATO dağıtılsın
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Türkiye’nin NATO üyeliğinin 60. yılı dolayısıyla yaptığı açıklamada NATO’nun dağıtılmasını istedi. Nilüfer Uğur Dalay, Türkiye’nin NATO üyeliğinin 60. yılı için “Sevinmeli ve kutlamalı mıyız bu üyeliği? Elbette hayır, çünkü NATO, 60 yıl sonra bugün ne Türkiye’yi ve ne de dünyayı daha güvenli bir yer yapmıştır” dedi.
4 Nisan 1949′da kurulan NATO’nun, bir saldırganlık organizasyonu olarak, o günden bugüne, askeri güce dayalı bir sistemin ve askerileşmenin simgesi bir kuruluş olduğunu ifade eden Dalay, “Sosyalist sisteme karşı kurulan NATO, Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra kendini dağıtmamış, aksine güçlendirmek için stratejik değişime gitmiştir. Kendine 1999 Washington Zirvesi’nde ‘terörizmle mücadeleyi’, 2006 Riga Zirvesi’nde ‘enerji hatlarının güvenliğini’ görev biçen NATO, 2010 Lizbon Zirvesi’nde açıkladığı Yeni Konsepti ile de Rusya’yı da içine alan Amerika-Avrupa-Avrasya üzerinden ‘Yeni Batı Ekseni’ oluşturarak Çin’i hedefe koymuştur.” dedi.
NATO’nun saldırgan bir askeri örgüt olmasının yanı sıra emperyal bir oluşum olduğunu belirten Dalay, “Dünya askeri harcamalarının 1.5 trilyon dolara ulaştığı günümüzde, bu bütçe içinde yüzde 70 payı olan NATO bir savaş mekanizmasıdır” dedi.
Dalay, “60 yıl yeter! NATO üyeliğinden çıkılsın! NATO dağıtılsın” dedi.
Turnusol.org – 17 Şubat 2011 – Küresel BAK: Türkiye NATO’dan çıksın!
18 Şubat 2012 Türkiye’nin NATO’ya üye olmasının 60. yılı. Küresel BAK bir açıklama yayınlayarak “Türkiye’nin üyeliğinin 60.yılında artık yeter! NATO üyeliğinden çıkılsın! Savaş mekanizması NATO dağıtılsın!” dedi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına bir açıklama yapan Nilüfer Uğur Dalay, NATO’nun militarizminin aşama aşama demokratik kurumlara, oradan da gündelik hayatımıza girmesi ve toplumsal olarak normalleştirilmesinin aracı olduğunu belirterek NATO’nun bağlı ülkelerde ‘vatandaş orduları’ yaratmak için çalıştığını ve sivilleşmeyi güçleştirdiğini vurguladı.
Savaş karşıtları “Özgür, barış içinde ve adil bir dünya için NATO’ya ihtiyacımız yok” diyor.
Etkin Haber Ajansı – 17 Şubat 2012 – Küresel BAK: NATO dağıtılsın
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına açıklama yapan Nilüfer Uğur Dalay, NATO’nun dağıtılmasını istedi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Açıklamada, Türkiye’nin NATO üyeliğinin 60. yılı için “Sevinmeli ve kutlamalı mıyız bu üyeliği?” dedi ve ekledi: “Elbette hayır, çünkü NATO, 60 yıl sonra bugün ne Türkiye’yi ve ne de dünyayı daha güvenli bir yer yapmıştır.”
Türkiye’nin NATO’ya üye olmasının 60. yılı nedeniyle açıklama yapan Dalay, Türkiye’nin NATO üyeliğinin 60. yılı için “Sevinmeli ve kutlamalı mıyız bu üyeliği? Elbette hayır, çünkü NATO, 60 yıl sonra bugün ne Türkiye’yi ve ne de dünyayı daha güvenli bir yer yapmıştır” dedi.
‘ASKERİLEŞMENİN SİMGESİ’
4 Nisan 1949′da kurulan NATO’nun, bir saldırganlık organizasyonu olarak, o günden bugüne, askeri güce dayalı bir sistemin ve askerileşmenin simgesi bir kuruluş olduğunu ifade eden Dalay, şöyle dedi:
“Sosyalist sisteme karşı kurulan NATO, Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra kendini dağıtmamış, aksine güçlendirmek için stratejik değişime gitmiştir. Kendine 1999 Washington Zirvesi’nde ‘terörizmle mücadeleyi’, 2006 Riga Zirvesi’nde ‘enerji hatlarının güvenliğini’ görev biçen NATO, 2010 Lizbon Zirvesi’nde açıkladığı Yeni Konsepti ile de Rusya’yı da içine alan Amerika-Avrupa-Avrasya üzerinden ‘Yeni Batı Ekseni’ oluşturarak Çin’i hedefe koymuştur.”
Türkiye’nin NATO’ya üye olmadan önce, 1950 yılında Kore’ye asker göndererek “Pakt’a bağlılığını” göstermek zorunda kaldığını kaydeden Dalay, NATO’nun 1958 Lübnan, 1990 Körfez Krizi, 1998-1999 Kosova, 2001′den itibaren Afganistan ve 2011 Libya müdahalelerini hatırlattı.
EMPERYAL BİR ÖRGÜT
NATO’nun saldırgan bir askeri örgüt olmasının yanı sıra emperyal bir oluşum olduğunu belirten Dalay, “Dünya askeri harcamalarının 1.5 trilyon dolara ulaştığı günümüzde, bu bütçe içinde yüzde 70 payı olan NATO bir savaş mekanizmasıdır” dedi.
‘NATO DAĞITILSIN’
Dalay, “60 yıl yeter! NATO üyeliğinden çıkılsın! NATO dağıtılsın” dedi ve ekledi: “Çünkü,
-NATO savaş demektir.
-NATO ABD, silah ve enerji şirketleri için genişlemektedir. NATO silah tacirlerinin birliğidir.
-NATO, bağlı ülkeler için derin devlet, askeri darbe demektir.
-NATO hukuk tanımamazlıktır.
-’Füze Kalkanı’ gibi yeni oyuncakları ile NATO dehşet dengesini yeniden hortlatmıştır.
-NATO nükleer tehlike demektir ve nükleer yıkım kaynağıdır.
NATO üyesi olmayan ülkelerin kaynaklarına göz koymuş bir saldırgan güçtür.
-NATO, müdahale ettiği ülkelerde sivil halkın katilidir.
-NATO yaşamı ve çevreyi tehdit eden bir örgüttür.
-NATO, ABD ve diğer egemen güçlerin dünya politikalarını düzenleyen, yoksul ve korumasız ülkelerin üzerinde baskı aracı olan bir örgüttür.
-NATO kendini ‘küresel jandarma’ olarak görmektedir.”
Yeşil Gazete – 17 Şubat 2012 – NATO üyeliğinden çıkılsın”
Türkiye’nin NATO’ya üye oluşunun 60. yılı sebebiyle Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu bir açıklama yaparak “Türkiye’nin üyeliğinin 60.yılında artık yeter!” dedi.
Açıklama şu şekilde:
18 Şubat 2012 Türkiye’nin NATO’ya üye olmasının 60. yılı. Sevinmeli ve kutlamalı mıyız bu üyeliği? Elbette hayır, çünkü NATO, 60 yıl sonra bugün ne Türkiye’yi ve ne de dünyayı daha güvenli bir yer yapmamıştır.
4 Nisan 1949′da kurulan NATO, bir saldırganlık organizasyonu olarak, o günden bugüne, tırmandırılarak sürdürülen askeri güce dayalı bir sistemin ve askerileşmenin (militarizm) simgesi bir kuruluştur.
Sosyalist Sisteme karşı kurulan NATO, Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra kendini dağıtmamış, aksine güçlendirmek için stratejik değişime gitmiştir. Kendine 1999 Washington Zirvesi’nde ‘terörizmle mücadeleyi’, 2006 Riga Zirvesi’nde ‘enerji hatlarının güvenliğini’ görev biçen NATO, 2010 Lizbon Zirvesi’nde açıkladığı Yeni Konsepti ile de Rusya’yı da içine alan Amerika-Avrupa-Avrasya üzerinden ‘Yeni Batı Ekseni’ oluşturarak Çin’i hedefe koymuştur.
Türkiye 1952 de NATO’ya üye olmadan önce, daha 1950 yılında Kore’ye asker göndererek “Pakt’a bağlılığını” göstermek zorunda kalmıştır. Kore Savaşı hem NATO’nun hem de Türkiye’nin anlaşma maddelerinde yer alan “savunma bölgesi” ve “meşru müdafaa” ilkelerinin ilk ihlali, ilk alan dışı, ülke dışı müdahalesi olmuştur.
Bu tek örnek olarak da kalmamıştır. Kuruluşundan bu yana NATO, kuruluş tanımlarının tersine, sürekli alan dışı etkinlik yapan saldırgan kuruluş olmuştur. 1958 Lübnan, 1990 Körfez Krizi, 1998-1999 Kosova, 2001’den itibaren Afganistan ve 2011 Libya müdahaleleri bunlara örnektir.
NATO’nun saldırgan bir askeri örgüt olmasının yanı sıra politik hedef ve stratejileri de olan emperyal bir oluşum olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dünya askeri harcamalarının 1.5 trilyon dolara ulaştığı günümüzde, bu bütçe içinde %70 payı olan NATO bir savaş mekanizmasıdır.
Biz savaş karşıtları olarak, “60 Yıl yeter! NATO üyeliğinden çıkılsın!
NATO dağıtılsın” diyoruz, çünkü,
1. NATO savaş demektir.
2. NATO ABD, silah ve enerji şirketleri için genişlemektedir. NATO silah tacirlerinin birliğidir.
3. NATO, bağlı ülkeler için derin devlet, askeri darbe demektir.
4. NATO hukuk tanımamazlıktır.
5. ‘Füze Kalkanı’ gibi yeni oyuncakları ile NATO dehşet dengesini yeniden hortlatmıştır.
6. NATO nükleer tehlike demektir ve nükleer yıkım kaynağıdır.
7. NATO üyesi olmayan ülkelerin kaynaklarına göz koymuş bir saldırgan güçtür.
8. NATO, müdahale ettiği ülkelerde sivil halkın katilidir.
9. NATO yaşamı ve çevreyi tehdit eden bir örgüttür. Askeri üsler, askeri manevralar, tatbikatlar, yeni silahların denenmesi yaşanılan çevreyi çöplüğe dönüştürmektedir.
10. NATO var oluş nedenini, kimliğini kaybetmiş bir oluşumdur. ABD ve diğer egemen güçlerin dünya politikalarını düzenleyen, yoksul ve korumasız ülkelerin üzerinde baskı aracı olan bir örgüttür.
11. NATO kendini ‘küresel jandarma’ olarak görmektedir.
Özellikle Türkiye örneğinde yaşadığımız gibi, NATO’nun militarizminin aşama aşama demokratik kurumlara, oradan da gündelik hayatımıza girmesi ve toplumsal olarak normalleştirilmesi ile dünyada ‘vatandaş orduları’ yaratılmaktadır. NATO, bağlı ülkelerde sivilleşmeyi güçleştirmektedir.
Özgür, barış içinde ve adil bir dünya için NATO’ya ihtiyacımız yok.
NATO’YA HAYIR, SAVAŞA HAYIR!
Marksist.org – 17 Şubat 2012 – 60 yıl yeter: NATO üyeliğinden çıkılsın!
Savaş karşıtlarının örgütlenmesi Küresel BAK, “18 Şubat 2012 Türkiye’nin NATO’ya üye olmasının 60. yılı. Sevinmeli ve kutlamalı mıyız bu üyeliği? Elbette hayır, çünkü NATO, 60 yıl sonra bugün ne Türkiye’yi ve ne de dünyayı daha güvenli bir yer yapmamıştır” diyerek küresel savaş örgütlenmesinden çıkılması çağrısı yaptı.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına Nilüfer Uğur Dalay tarafından yapılan açıklamada şunlar söylendi:
http://www.marksist.org/haberler/6372-60-yil-yeter-nato-uyeliginden-cikilsin-
1 Mart 2012 – Suriye Halklarının Yanındayız! Basın Açıklamasının Haberleri
Turnusol – 1 Mart 2012 – Küresel BAK: Suriye halklarının yanındayız, askeri müdahaleye karşıyız
Küresel BAK, büyük 1 Mart 2003 yürüyüşünün yoldönümünde, Suriye elçiliği önünde savaş karşıtı eylem yaptı. Savaş karşıtları, Esad yönetiminin katliamlarını ve halkın özgürlük mücadelesini kendi stratejik çıkarları, askeri projeleri veya egemenlik hesapları için kullanmaya kalkan iki yüzlü devletleri protesto etti.
Saat 12.30′da yapılan basın açıklamasının ardından, 1Mart eyleminin çaıırıcılarından eski Rize Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu kısa bir konuşma yaptı. Bekaroğlu konuşmasında, Suriye’de yaşanan katliama dikkat çekti ve bunu fırsat bilerek oraya yönelik işgal ve müdahale girişimlerine yedeklenmeye çalışan AKP yönetimini kınadı. Halkın bölgeyi ve ülkeyi kaosa sürükleyecek bu girişimlere karşı yeterince tepki göstermediğine dikkat çeken Bekaroğlu, “bu tepkisizliğin de en büyük nedeni AKP politikalarıdır” dedi.
Mehmet Bekaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Küresel BAK’ın bu eylemi bir başlangıç olsun. Tıpkı 1 Mart 2003′te olduğu gibi, yina yüzbinler sokaklara çıkıp savaşa ve Suriye’ye, İran’a yönelik işgal girişimlerine karşı çıkalım, çıkmalıyız!”
BİA Haber Merkezi – 01 Mart 2012 – Yine 1 Mart, Yine Savaşa Hayır
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Suriye halklarının yanında olduğunu ve her türlü uluslararası müdahaleye karşı olduklarını belirterek, Esad rejimin geri çekilmesini istedi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK), Suriye Başkonsolosluğu’nun önünde yaptığı eylemde, Suriye’ye karşı herhangi bir müdahalenin demokrasi değil, daha büyük karmaşa getireceğini söyledi.
Irak’ın işgalinin yıldönümünde yapılan eylemde, basın açıklamasını okuyan Nilüfer Uğur Dalay, Esad diktatörlüğüne karşı Suriye’nin bir iç savaş noktasına geldiğini belirterek, halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesini desteklediklerini belirtti.
“2011′in Mart ayından bu yana Suriye’de ölenlerin sayısı 8.343′e ulaştı. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi örgütünün raporuna göre ölenlerin 590′ı çocuk. En çok ölüm ise 1.128 kişi ile Hama’da gerçekleşti.
“Öte yandan Esad rejimine muhalif Kürtlere karşı suikastlar yapılıyor; gazetecilere, blog yazarlarına ve rejim muhaliflerine karşı büyük bir baskı dalgası devam ediyor. Hatta Humus’un bombalanması sırasında iki Batılı gazetecinin bilerek öldürüldüğü iddia ediliyor.”
“AKP müdahalenin başını çekmek istiyor”
Dalay, Suriye’deki şiddetin sona erdirilmesine yönelik kararlarını dahi Suriye’ye yönelik emperyal müdahalelere “uluslararası hukuki meşruiyet şemsiyesi” oluşturmak için kullanmak isteyenler olduğunu belirtti.
“Türkiye’de AKP hükümetinin de izlediği dış politikayla komşusuna yönelik bir askeri müdahaleyi tamamen reddetmediği, ABD ve diğer emperyalist güçler askeri müdahaleyle sorunu çözmeye karar verirlerse, tıpkı Irak müdahalesinden önce olduğu gibi katılmayı, hatta bölge liderliği hayaliyle başı çekmeyi deneyecekleri anlaşılıyor.
“Türkiye ancak savaş karşıtı ve insan haklarına dayalı bir dış politika anlayışıyla bu yanlış yönelimi durdurabilir.”
“Askeri müdahale savaşı yayar”
Irak savaşında 1 milyon Iraklı’nın hayatını kaybettiğini, Irak halklarının savaş öncesinden çok daha büyük bir yıkım ve sefalet içine sürüklendiğini belirten Dalay, Suriye ve İran’a yönelik bir askeri müdahalenin, istikrarsızlık ve savaş ortamının yayılmasına neden olacağını söyledi.
“Bugün, Türkiye’nin Irak savaşına katılması için Meclis’e verilen tezkereyi, Ankara’da 100 bin kişilik bir mitingle önlediğimiz 1 Mart 2003′ün 9. yıldönümü. Savaş karşıtları olarak yine bir 1 Mart günü, yine savaşa hayır diyoruz.”
Marksist.org – 1 Mart 2012 – Barış aktivistleri: Esad, katliamlara son ver! Suriye’ye askeri müdahaleye hayır!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) üyeleri bugün İstanbul Teşvikiye’deki Suriye Başkonsolosluğu’nun önüne giderek bir basın açıklaması yaptı. Küresel BAK üyeleri, Türkiye halklarının AKP yüzünden Suriye konusunda net tutum alamadığını, ancak kendilerinin bugünden itibaren Suriye’de Esad diktatörlüğüne karşı ayaklananlarla dayanışmayı sürdüreceklerini dile getirdiler.
10 Mart 2012 – “Nükleere Hayır, Akkuyu Fukuşima olmasın”!” Basın Açıklaması Haberleri- İstanbul
Haberler.com – 10 Mart 2012 – Akkuyu ‘Fukuşima’ Olmasın Eylemi
Beyoğlu’nda Küresel Eylem Grubu adı altında toplanan bir grup Japonya’da geçen sene yaşanan Fukuşima Nükleer kazasının birinci yılı nedeniyle eylem yaptı.
Grup, yaptığı açıklamada nükleer enerjinin en tehlikeli, en kirli ve en kabul edilemez enerji üretim biçimi olduğunun altını çizerek, Akkuyu’nun Fukuşima olmaması için eylemlerini sürdüreceklerini ifade etti.
Taksim Meydanı’nda Küresel Eylem Grubu altında toplanan, aralarında Greenpeace’in de bulunduğu yaklaşık 200 kişilik bir grup, Japonya’da geçen sene yaşanan Fukuşima Nükleer kazasının birinci yılı nedeniyle eylem yaptı. Grup, “Akkuyu Fukuşima olmasın”, “Nükleer değil rüzgar” yazılı pankartlar açarak, “Nükleer? Hayır, teşekkürler”, “Akkuyu Fukuşima olmasın” yazılı dövizler taşıdı. Grup ayrıca beraberinde getirdikleri üzerlerinde nükleer tehlike simgesi olan balaonlar taşıdılar. El ele tutuşan grup daha sonra İstiklal Caddesi’nde yürüyüşe geçti. Gruba yoldan geçenlerde alkışlarla destek verdi. Yürüyüş boyunca davul eşliğinde slogan atan grup caddede bir süre bekledi. Daha sonra bir anda koşmaya başlayan grup, Galatasaray Lisesi önünde tekrar toplandı.
Grup adına basın açıklaması Ümit Şahin okudu. Basın açıklamasında şunlar söylendi: “Japonya’da yaşanan Fukuşima nükleer kazasının üzerinden tam bir yıl geçti. Bu felaket nükleer enerjinin en tehlikeli, en kirli, ve en kabul edilemez enerji üretim biçimi olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu felaket hala nükleer enerjiyi savunmaya devam eden çevrelerin söylediği yalanları ve çarpıtmaları bir kez daha ortaya koydu. Bu felaket bize nükleer enerjinin demokrasiyle ne kadar çeliştiğini, nükleercilerin nasıl kazaları ve kazaların ölümcül sonuçlarını halktan gizleyerek varlıklarını sürdürmeye çalıştıklarını bir kez daha kanıtladı.” Basın açıklamasının ardından grup ellerinde taşıdıkları balonları patlattı. Grup olaysız bir şekilde dağıldı.
Evrensel – 10 Mart 2012 – Nükleere karşı insan zinciri
Nükleer karşıtları, Fukuşima nükleer felaketinin yıl dönümü nedeniyle İstiklal Caddesi’nde insan zinciri oluşturarak, Hükümet’i, yapmayı düşündüğü nükleer santralden vazgeçmeye çağırdı.
Nükleer karşıtı yüzlerce kişi, geçtiğimiz yıl bugün yaşanan Fukuşima felaketinin yıldönümü nedeniyle, Taksim İstiklal Caddesinden Galatasaray Meydan’ına kadar insan zinciri oluşturarak yürüyüş düzenledi. Nükleer felaketi hatırlatmak ve nükleere hayır demek için gaz maskesi takan eylemciler, “Nükleer değil güneş, rüzgar”, “Nükleer’in tehlikesini sağır sultan duydu, sultanım siz duymadınız” pankartlarını açarak, “Akkuyu Fukuşima olmasın”, “Nükleer hayır teşekkürler” dövizlerini taşıdı. Eylemde sık sık “AKP elini Akkuyu’dan çek”, “Nükleer santral istemiyoruz”, “Nükleer santral çatla patla” sloganları attı.
‘NÜKLEER KAZALAR SAKLANIYOR”
Nükleer karşıtları adına basın açıklamasını okuyan Ümit Şahin, Japonya’da yaşanan Fukuşima nükleer faciasının üzerinden tam bir yıl geçtiğini hatırlatarak, “Bu felaket bize nükleer enerjinin demokrasiyle ne kadar çeliştiğini, nükleercilerin nasıl kazaları ve kazaların ölümcül sonuçlarını halktan gizleyerek varlıklarını gizlemeye çalıştırdıklarını bir kez daha kanıtladı.” AKP Hükümeti’nin anlaşılmaz bir biçimde Akkuyu’ya nükleer santral kurmada ısrar ettiğini söyleyen Şahin, Türkiye halklarının büyük çoğunluğunun nükleer santrali istemediğini, kimsenin Akkuyu’nun yeni bir Çernobil, yeni bir Fukuşima olmasını istemediğini vurguladı. Ancak Hükümetin, Rusya ile yaptığı kabul edilmez anlaşmayı sürdürmek uğruna halkın sesine kulaklarını tıkadıklarını söyleyen Şahin, Nükleer santral inadının sadece bilime ve gerçeklere değil demokrasiye de aykırı olduğunu belirtti.
Radikal – 10 Mart 2012 – Nükleere karşı insan zinciri
Taksim’de Fukuşima nükleer kazasının birinci yıldönümünde gösteri yapan Küresel Eylem Grubu, hükümetin Akkuyu’ya nükleer santral kurma kararını protesto etti.
Taksim Meydanı’nda saat 15.00 sıralarında toplanmaya başlayan aralarında Greenpeace, Doğa Derneği, Tema Vakfı ve Yeşiller’in de bulunduğu 150 kişilik topluluk, ‘Akkuyu Fukuşima olmasın’, ‘Nükleer değil, güneş, rüzgar’, ‘Nükleer, hayır, teşekkürler’ yazılı pankart açtı. Topluluk insan zinciri oluşturup, ‘ Nükleer santral istemiyoruz’, ‘ AKP elini Akkuyu’dan çek’, ‘Güneş, rüzgar bize yeter’, ‘Nükleer, çatlar, patlar’, ‘Çernobil bir daha asla’, ‘ Fukuşima bir daha asla” sloganları ile İstiklal Caddesi ’nden yürüyüşe geçti. Eylemciler, üzerinde radyasyon işareti olan siyah balonları patlattı. Galatasaray Postanesi önünde topluluk adına basın açıklaması okuyan Ümit Şahin şunları söyledi:
” Fukuşima felaketi pek çok ülkenin nükleerden uzaklaşma kararı vermelerine neden oldu. Kaza öncesi 56 nükleer reaktörü olan Japonya ’da sadece 2 nükleer reaktör çalışır durumda. Diğerleri kapatıldı ve ne zaman tekrar açılacakları bilinmiyor. Almanya ’da 17 reaktörden 8’i kapatıldı, kalanların da 2022’ye kadar kapatılmasına karar verildi. İtalya ’da hükümetin yeni nükleer santral kurma kararı için yapılan referandumda halkın yüzde 95’i hayır dedi, planlar iptal edildi. Polonya’da nükleer santral yapılmak istenen yerde yapılan referandumda yüzde 94 hayır çıktı. İsviçre ’de 3 yeni nükleer reaktör planı iptal edildi, ülkenin beş nükleer santralinin kademeli olarak kapatılmasına karar verildi.
Nükleer santraller radyasyon, kanser ve ölüm anlamına gelir. Hükümete sesleniyoruz. Halkın sesine, bilime ve demokrasiye birazcık saygınız varsa, Akkuyu Nükleer Santral Kararını derhal iptal etmelisiniz. Doğa, insanlar ve gezegen için felaket anlamına gelen enerji üretim biçimleri kabul edilemez.” Açıklama sonrası, topluluk olaysız dağıldı.
21 Mart 2012 – “Newroz Yasaklanamaz, Barış Engellenemez!” Basın Açıklaması Haberleri- İstanbul
SkyTürk360.org-21 Mart 2012 – “Kutlamalarını yasaklayanlar, barışın önünde engeldir”
Grup adına açıklama yapan Meltem Oral, barışın dilini egemen kılmak istediklerini belirterek, Nevruz’da kutlamalara izin verilmediğini, çıkan olaylarda bir arkadaşlarının öldüğünü ve yüzlerce kişinin gözaltına alındığını söyledi.
Nevruz kutlamalarında yaşanan olaylar ve gözaltılar Taksim Meydanı’nda protesto edildi.
Taksim’de yapılan basın açıklamasında “İdris Naim istifa” sesleri yükseldi. Barış aktivistleri hükümeti savaş politikalarından vazgeçmeye ve diyalog yolunu seçmeye çağırdı.
Meydanda bir araya gelen grup, “Newroz yasaklanamaz, barış engellenemez” yazılı pankart açarak, çeşitli sloganlar attı. Barış İnsiyatifleri’nin basın açıklaması polis kuşatması altında gerçekleşti. Sık sık “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Biji bıratiya gelan”, “Savaşa hayır” ve “Newroz piroz be” sloganları atıldı.
Basın açıklamasından önce Mazlum-Der adına Fatih Aras kısa bir konuşma yaptı. Aras, şenlikle kutlanan Newroz’un yasaklanarak kana bulanmasını protesto ederek barışçıl çözüm ve diyalog çağrısı yaptı.
Barış İnisiyatifleri adına açıklama yapan Meltem Oral ise, barışın dilini egemen kılmak istediklerini belirterek, çıkan olaylarda bir arkadaşlarının öldüğünü ve yüzlerce kişinin gözaltına alındığını söylediği açıklamasına şu şekilde devam etti;
“18 Mart günü hemen hemen tüm illerde ama özellikle İstanbul’da bayramını kutlamak isteyen Kürtlere ve onlarla birlikte sokaklara çıkan herkese karşı uygulanan şiddetin sonucunda, bir kişi yaşamını yitirdi. Çok sayıda insan yaralandı ve yüzlerce kişi gözaltına alındı. İşte Kürt sorunu budur: Kürt halkının özgürlüklerinin baskı altına alınmasıdır. Oysa başka bir yöntem tercih edilebilir. Barışın dili hayata geçirilebilir. Bizler kardeşlik, adalet ve barış istiyoruz. Çözüm diyalogda, çözüm müzakerede diyoruz. KCK’dan tutuklanan siyasetçiler serbest bırakılsın. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve özel yetkili ağır ceza mahkemeleri yürürlükten kaldırılsın. Yeni anayasayı hiçbir baskı ile karşılaşmadan özgürce tartışabilmek için, mutlak ifade özgürlüğü yasalarla güvence altına alınsın.
Kardeşlik ve barış, bir adım ötemizde. Elimizi uzatsak ulaşacağız. Ama bunun yerine savaşı ve militarizmi körükleyen, yasakçı açıklamalarıyla barış duygusunun gelişmesini engelleyen siyasetçilerle karşı karşıyayız. Newroz kutlamalarını yasaklayanlar, barışın önünde engeldir ve istifa etmelidir.
Daha fazla ölüm acı ve yasaklamayı sona erdirmek için herkesi onurlu bir barış ve kardeşlik ve adalet mücadelesinde birlikte olmaya çağırıyoruz.”
Etkin Haber Ajansı – 21 Mart 2012 – ‘Newroz yasaklanamaz, barış engellenemez’
Barış İnisiyatifleri, Taksim Meydanı’nda yaptığı basın açıklamasıyla, “Newroz yasaklanamaz, barış engellenemez” dedi.
Barış İnisiyatifleri, Taksim Meydanı’nda yaptığı basın açıklamasıyla, Newroz kutlamalarına yönelik saldırıları protesto etti. “Newros yasaklanamaz, barış engellenemez” pankartı açan Barış İnisiyatifleri’nin eylemine, Almanya’dan da barış savunucuları katıldı. Eylemde, “Yaşasın ‘gazlı’çeşme direnişimiz” dövizleri taşındı.
Mazlumder adına kısa bir konuşma yapan Fatih Arhas, hükümetin yasakçı tutumu nedeniyle her yıl bayram coşkusuyla kutlanan Newroz’a kan bulaştığını söyledi.
Barış İnisiyatifleri adına açıklamayı okuyan Meltem Oral, “İşte, Kürt sorunu budur; anadilini özgürce kullanamayan bir halk, bayramını da özgürce kutlayamıyor. İşte Kürt sorunu budur; Kürt halkının özgürlüklerinin baskı altına alınmasıdır” dedi. “Çözüm diyalogda, çözüm müzakerede diye haykırıyoruz” diyen Oral, “Newroz kutlamalarını yasaklayanlar, barışın önünde engeldir ve istifa etmelidir” şeklinde konuştu.
Basın açıklaması, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Barış hemen şimdi” sloganlarıyla sona erdi.
Marksist.org – 21 Mart 2012 – Barış İnisiyatifleri Newroz’u kana bulayan hükümeti protesto etti
Barış İnisiyatifleri, Newroz’u kana bulayan hükümeti protesto etti. İstanbul’da Taksim’de Ankara’da Yüksel Caddesi’nde yapılan basın açıklamalarında “İdris Naim istifa” sesleri yükseldi. Barış aktivistleri hükümeti savaş politikalarından vazgeçmeye ve diyalog yolunu seçmeye çağırdı.
Barış İnisiyatifleri’nin basın açıklaması polis kuşatması altında gerçekleştirildi. Eylem öncesi polis kimlik kontrolü yaparken su sıkma araçları protestocuların üzerine çevrildi.
Baskılara rağmen yüzlerce insan Taksim tramvay durağında toplandı. Sık sık “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Biji bıratiya gelan”, “Savaşa hayır”, “Öz-öz-özgürlük Kürt halkına özgürlük” ve “Newroz piroz be” sloganları atıldı.
Basın açıklamasından önce Mazlum-Der İstanbul şubesi yöneticilerinden Fatih Aras kısa bir konuşma yaptı. Aras, şenlikle kutlanan Newroz’un yasaklanarak kana bulanmasını protesto ederek barışçıl çözüm ve diyalog çağrısı yaptı.
Irak’ın işgaline karşı mücadele eden ABD’li gaziler Kürt halkının barış mücadelesine destek vermek için alanda yerini aldı ve pankart açtı.
Bir başka pankartta ise 18 Mart’ta İstanbul’da polisin gaz bombalarıyla öldürülen Hacı Zengin remi vardı. Zengin’in yakınları ve arkadaşları devlet terörünü protesto etti.
Barış İnisiyatifleri adına basın açıklamasını Meltem Oral okudu.
29 Mart 2012 – “Nükleersiz Bir Dünya Mümkün!” Basın Toplantısı Haberleri – İstanbul
Radikal – 30 Mart 2012 – ‘Nükleer silahlar da kaldırılsın’
Hiroşima mağduru Lee (soldan ikinci) Taksim de pankart açarak nükleersiz bir dünya, istedi. “Güneşli bir hava vardı. Birden güneşten parlak bir ışık oluştu. Bombanın düştüğü yere 2.3 km uzaktaydım. Kalktığımda her yer karanlıktı. Toz bulutları gittiğinde etrafımı görebildim. İnsanlar yardım istiyordu. Benim yüzümde yaralar oldu. Günlerce annem yaralarda oluşan kurtları temizledi…” 1945’te Hiroşima’ya atom bombası atıldığında 16’sında olan Koreli Lee Jongkeun, dün Barış Gemisi ile Türkiye’ye geldi. 1983’ten beri dünyayı gezen gemide Hiroşima ve Nagazaki bombalarıyla Fukuşima kazasının mağdurları da vardı. Nükleer silahların ortadan kaldırılması için uluslararası kampanya ‘ICAN’ aracılığıyla gelen 84 yaşındaki Lee “İlk yıllar Amerika’dan nefret ediyordum. Ancak şu anda değil. Çünkü yüz binlerce Amerikalının da nükleere karşı mücadele ettiğini biliyorum. Kalan ömrümde nükleere karşı mücadele edeceğim. Çünkü dünya çok güzel bir yer” dedi.
Lee ve ‘Hibakuşa’ diye anılan Hiroşima mağdurlarının bir sonraki durağı Karadeniz ülkeleri olacak.
CNN Türk – 29 Mart 2012 – Japonya’dan barış gemisi
Merkezi Japonya’da bulunan uluslararası bir toplum girişimi olan Barış Gemisi, ‘nükleersiz bir dünya’ sloganıyla çıktığı yolculuğunun 21. limanında İstanbul’a demirledi.
ABD ordusunun Japonya’nın Hiroşima kentine yaptığı nükleer saldırının mağduru Lee Jongkeun’de gemiyle İstanbul’a gelenler arasında yer aldı. Yşadıklarını anlatan Jongkeun, hayatta kaldığı sürece nükleer enerji ve silahlanmaya karşı savaşacağını söyledi.
Taksim Hill Otel’de “Nükleersiz bir dünya mümkün” başlıklı toplantıya Hiroşima saldırısının mağduru Lee Jongkeun, Barış Gemisi Koordinatörü Akira Kawasaki, eski milletvekili Ufuk Uras, Erol Kızılelma, Şenol Karakaş ve sanatçı Şevval Sam katıldı.
Toplantının açılışında konuşan sanatçı Şevval Sam, insanların var olduğu günden bu yana dünyada yaşamın sürekli olarak geliştiği fikrinin doğru olup olmadığının tartışılması gerektiğini söyledi.
Sam, insanların bu tüketim anlayışlarıyla yaşamaya devam ettiği sürece dünyada hayatın sona erebileceğini ifade etti.
İnsanlığın dünyayı yok edebilecek bir güce sahip olduğunu söyleyen Sam, “Her şeyin daha fazlasını istiyoruz. Bunu da kısa zamanda yapmakta ısrarcıyız. Bunu isteyenler dünyanın daha hızlı dönmesini sağlayamadılar ama hayatın hızını artırdılar. Bu çılgın gelişimi için ise önümüze en tehlikeli enerji, nükleer enerjiyi koyuyorlar.” dedi.
İnsanoğlu’nun daha iyi bir yaşam adına ortaya koyduğu alternatiflerin hepsinde daha fazla kar etme anlayışı bulunduğunu kaydeden Sam, “Daha çok para kazanmak ancak katien daha iyi bir yaşam değil. Daha fazla enerji üretmek yerine daha az tüketmeyi alternatif olarak kabul etmiyorlar.” ifadelerini kullandı.
‘FUKUŞİMA, JAPONLARIN NÜKLEER ALGISINI DEĞİŞTİRDİ’
Japonya’daki insanlar açısından nükleer enerji konusunun en önemli gündem maddelerinden birisi olduğunu dile getiren Barış Gemisi Koordinatörü Akira Kawasaki de, “Unutmayın ki; Japonya Hiroşima ve Nagasaki deneyimlerini yaşadı.” dedi.
Hiroşima ve Nagasaki gibi iki acı tecrübeyi yaşayan Japon halkı ve hükümetinin büyük oranda nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılmasının doğru olduğuna inandığını söyleyen Kawasaki, Japonya’da yaşanan son depremin ardından Fukuşima nükleer santralinde meydana gelen facianın bu anlayışı tersine çevirdiğini sözlerine ekledi. Hiroşima saldırısının mağduru ve tanığı Lee Jongkeun ise, yaşadığı acı dolu günleri anlattı. Nükleer saldırı yapıldığında 16 yaşında olduğunu ve demir yollarında tamirci olarak görev yaptığını belirten Lee Jongkeun, bomba atıldığında hiçbir şey anlamadığını ve sadece bir ışık parlaması gördüğünü ifade etti.
Jongkeun, kendisine öğrettikleri gibi ağzını, yüzünü, gözlerini ve kulaklarını kapatarak yüz üstü yere yattığını belirtti.
Yaşadıklarını anlatırken heyecanlandığı görülen Jongkeun, ensesindeki saçlarının yandığını hissettiğini belirtti.
Olay yaşandığında kimsenin atom bombası diye bir şeyi bilmediğini aktaran Jongkeun, patlama ve ortaya çıkardığı ışık sebebiyle ensesi ve yüzünün yandığını söyledi.
İş yerine doğru koştuğunu ve yolda gördüğü insanların birbirinden yardım istediğini belirten Jongkeun, kendisinin sığınacak güvenli bir yer aradığı için insanlara yardım edemediğini ifade etti.
Yüzündeki yanıkları kısmen tedavi edebildiğini ancak ensesindeki yanıklarda zamanla kurtlanma olduğunu aktaran Jongkeun, annesinin bu kurtları defalarca gözyaşı içinde ayıkladığını anlattı. Jongkeun, iyileşmesinin yaklaşık 4 ayı bulduğunu da dile getirdi. Fukuşima nükleer santralinde yaşanan son nükleer kazayı da değerlendiren Jongkeun, kazaya yol açının da nükleer enerji olduğunu ifade etti.
Jongkeun sözlerini, “Daha yaşayacak kaç yıl ömrüm var bilmiyorum ama, bu zaman içinde nükleer enerjiye, kullanıldığı santrallere, silahlara son verilmesi için daima mücadele edeceğim. Çünkü dünyamız çok güzel bir yer o güzel yerde yaşamayı hepimiz hak ediyoruz.” diyerek tamamladı.
Sesonline – 30 Mart 2012 – Her türlü nükleer felaketi yaşayanlar konuştu: En iyisi nükleersiz dünya…
Nükleersiz bir dünya için beşinci yolculuğuna çıkan, merkezi Japonya’da bulunan uluslararası bir sivil toplum girişimi olan ‘Barış Gemisi’ bugün İstanbul’a geldi. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) ve Küresel Eylem Grubu (KEG) ile birlikte İstanbul, Taxim Hill Otel’de bir basın toplantısı düzenleyen Barış Gemisi’ eylemcileri, Hiroşima, Nagazaki ve Fukuşima deneyimleri ışığında “nükleer silahlara” ve “nükleer enerjiye” karşı mücadele etme gerekçelerini anlattı. Toplantının en ilgi çeken ismi ise,kuşkusuz Hiroşima’ya atılan atom bombasından sağ kurtulan 85 yaşındaki Lee Jongkeun idi. Toplantıda konuşan Ufuk Uras, ‘Radyoaktif olacağımıza’ bugünden, ‘nükleere karşı aktif olalım’ diyerek, nükleer santral yapımının halk oyuna sunulmasını talep etti.
ICAN (Nükleer Silahların Yasaklanması için Uluslararası Kampanya)’in yürütücülüğündekikampanya kapsamında Türkiye’ye gelen Barış Gemisi’nce düzenlenen toplantının açılış konuşmasını sanatçı Sevval Sam yaptı.
Konuşmasında, “Nükleer santraller ve nükleer silahlar- her ikisi de aynı şeydir- insanlığın sonunu getirecek ölümcül riskler oluşturur” diyen Şevval Sam; Hiroşima, Nagazaki ve Fukuşima’da yaşanan felaketlerden ders alınması gerektiğini vurguladı. Para ve iktidar peşinde olanların hırslarının dünyayı yok etmesine izin verilemeyeceğini ve yeryüzünün onlara ait olmadığını ifade ederek konuşmasını sürdüren Sam; “Japonya’dan kalkıp İstanbul’a kadar gelen nükleer bomba ve enerji mağduru dostlarımızın varlığı aslında ne yapmamız gerektiği konusunda yeterice fikir veriyor. Vicdanın olmadığı yerde insanlık da var olmayacak ve biz nükleersiz bir dünya için var gücümüzle mücadele etmeyi sürdüreceğiz” dedi.
AKIRA KAWASAKI: “NÜKLEERDEN ARINMIŞ BİR ORTADOĞU”
1983’ten beri barış ve halkarın kardeşliği için mücadele ettiklerini belirten Barış Gemisi sorumluusu Akira Kawasaki, Barış Gemisi’nde yer alan STK temsilcileri ile nükleersiz bir Ortadoğu için bir araya geldiklerini söyledi. Bu yıl sonunda Fillandiya’da yapılacak nükleer toplantısına hazırlandıklarını söyleyen Kawasaki, Mısır, Ürdün, İran, İsrail, Lübnan ve Türkiye’den nükleer silahlanma karşıtlarının ortak taleplerini “nükleersiz Ortadoğu” ve “nükleer silahlardan arındırılmış bir Ortadoğu“ talebini Fillandiya hükümetine ileteceklerini belirtti. Hiroşima ve Nagazaki gibi bir deneyimi yaşamış olan ve yine de buna rağmen ‘nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla’ kullanılmasını kabul eden Japonya için bunun çok büyük bir hata olduğunu ifade etti. Fukuşima deneyimi ile hükümetin, nükleer sektörün ve yöneticilerinin nasıl bir yaklaşımda olduklarını gayet iyi öğrendiklerini ifade etti.
UFUK URAS: “RADYOAKTİF OLACAĞIMIZA; NÜKLEERE KARŞI AKTİF OLALIM”
İstanbul eski Milletvekili Ufuk Uras ise; yaptığı konuşmada Türkiye’de parlamentoda temsil edilen partilerin BDP dışında hiçbirinin kategorik olarak nükleere karşı olmadığını ifade ederken halkın büyük çoğunluğunun nükleer santral istemediğini ve nükleer santral yapımının referandumla halka sorulmasını talep etti. ‘Radyoaktif olacağımıza’ bugünden ‘nükleere karşı aktif olalım’ çağrısı yapan Uras, atomu parçalamaktan daha şeytani bir şey yoktur gelin bu şeytani işten vazgeçin diyerek dini hassasiyetleri olduğunu vurgulayan hükümete seslendi.
ATOM BOMBASINDAN SAĞ KURTULAN LEE JONGKEUN: “NÜKLEER ENERJİYE KARŞI MÜCADELEMİ SÜRDÜRECEĞİM”
Hiroşima’ya nükleer bomba atıldığında on altı yaşında olan Lee Jongkeun’un anlattıkları toplantıda bulunanların bir kez daha neden nükleere hayır demek gerektiğine ikna edecek nitelikteydi. Lee on altı yaşındaki bir çocuğun yaşadığı korkunç deneyimin tanıklığını şöyle paylaştı:
“Ben Koreliyim. Babam, Japonya’nın Kore’yi işgali sırasında orla Japonya’ya getirilenlerden. Ülkenize gelmekten büyük mutluluk duydum. Çok güzel bir şehirde yaşıyorsunuz, özellikle çiçek açmış ağaçlar görünce çok mutlu oldum. Bu ülke dünya mirası açısından önemli değerler taşıyan çok güzel bir ülke aynı benim ülkem gibi. Ama mirasımızın içinde sadece güzellikler yok. Biz kendi payımıza bu mirastan atom bombasını aldık. Japonya’da yaşan bir Koreliyim. Yakında 85 yaşında olacağım. Bombalama olduğunda on altı yaşındaydım. Japonya’da ulusal demiryollarında lokomotif bölümde çalışıyordum ve evim bombalamanın meydana geldiği esas merkezden 16 km uzaklıkta idi. Hergün Hiroşima’ya trenle gidip geliyordum. O sabah treni kaçırdım ve bu şekilde bombaya maruz kaldım.
İş yerine yakın bir yerde parlak sarı bir ışık gördüm. Kafamın arkasındaki saçlarım yandı, gözlerimi, kulaklarımı kapadım yere yattım ama hiç ses duymadım. Tam 16 yaşındaydım. Her şeyi hatırlıyorum. O sabah pırıl pırıl bir güneş vardı bomba atılınca o güneşten daha parlak bir ışık oluştu. Ensemde saçlarımın yanma sesini duyuyordum. Atom bombasının ne olduğunu o zaman bilmiyorduk. Daha önceden ABD’nin bombalamaları nedeniyle bizi uyarıyorlardı; bomba atılıca yere yatın gözlerinizi burnunuzu kapatın diye. Ben de tam bunu yaptım. Mantar şeklinde yükselen dumanı görmedim. Ben sadece korku içinde yere yapışmış vaziyette kalmıştım. Ortalık karanlıktı hiçbirşey göremiyordum. Bu karanlığın sebebi atom bombasından değil idi. Bomba nedeniyle yıkılan binaların toz bulutuydu. Toz yavaş yavaş dağıldı. O zaman etrafı gördüm. Yemek kutumu aradım ama onu bulmak kolay olmadı. 20 metre ilerde buldum ve onu alıp bir köprünün altına sığındım. Köprünün altında dört beş kadar yetişkin insan vardı ve biri bu yeni bir tipte bomba diyordu. Yeni tipte bir bomba ne demek anlamamıştım. Biri yanaklarımın kızardığını söyledi. Yanaklarıma dokundum, acı hissettim ellerim bacaklarım ensem ağrıyordu. Işık patlaması beni yakmıştı. İşyerime dönmeye karar verdim ve yolda giderken yardım isteyen insanlar vardı. Ben yardım edemedim kendimi güçsüz hissediyordum. Ölü insanlar gördüm. Çalışma arkadaşlarım bina içinde oldukları için benim gibi etkilenmemişlerdi. Yanıklarıma yağın iyi geleceğini söyleyip lokomotiflerden elde edilen zifti sürdüler. Canım yandı ve ağlamaya başladım. Annemi babamı ailemi düşündüm. Onlarda bombadan etkilenmiş miydi? Eve gitmek için köprüden geçmem gerekiyordu. Köprüde insanlar gördüm, giysileri yoktu, yanıklarla doluydular. İnsanlar yakınlarını arıyorlardı. Eve akşam dokuzda vardım, anne babam yoktu. Bütün gün yemek yememiştim açtım. Annemi bekledim. Canım yanıyordu, açtım ve ağladım. Yanıklarımızı tedavi edebilecek bir ilaç hastanelerde bile yoktu. Cildimiz pul pul soyuldu. Yüzümdeki pulları ayıklamak kolaydı ama ensemdekileri ayıklamak zordu. Pul pul dökülen deriyi alamadığım için çürümeye başladı sinekler yaraya üşüştü, kurtçuklarını yaraya bırakıyorlardı. Annem yemek buçuklarıyla tek tek kurtçukları ayıklıyordu. Bunu yaparken kendisi de acı çekiyordu. Onun gözyaşları benim yanaklarıma damlıyordu, o gözyaşlarını asla unutamam. Dört ay sonra yaralım iyileştim ve işime döndüm.
Fukuşima’da da kazaya yol açan yine nükleer enerjinin kendisiydi. Daha yaşanacak kaç yıllık ömrüm var bilmiyorum ama ömrüm yettiği kadar nükleer enerjiye, nükleer silahlara karşı mücadele edeceğim çünkü dünyamız çok güzel bir yer….”
Küresel BAK sözcüsü Şenol Karakaş ise; Seul’de yapılan ve “nükleer teröre karşı” buluşan Obama ve Recep Tayyip’in “seri katiller Barak Obama ve Recep Tayyip Erdoğan” olarak tanımladı. “Seri katillerin 9400 nükleer başlığı bulunuyor, Erdoğan ise nükleer santral kurmak isteyen bir ülkenin başkanı. Bir ayna alıp kendilerine baksınlar” dedi.
Cihan Haber Ajansı – 29 Mart 2012 – Hiroşima Mağdurundan Nükleer Uyarı
Merkezi Japonya’da bulunan uluslararası bir toplum girişimi olan Barış Gemisi, ‘nükleersiz bir dünya’ sloganıyla çıktığı yolculuğunun 21.limanında İstanbul’a demirledi.
Merkezi Japonya’da bulunan uluslararası bir toplum girişimi olan Barış Gemisi, ‘nükleersiz bir dünya’ sloganıyla çıktığı yolculuğunun 21. limanında İstanbul’a demirledi. ABD ordusunun Japonya’nın Hiroşima kentine yaptığı nükleer saldırının mağduru Lee Jongkeun’de gemiyle İstanbul’a gelenler arasında yer aldı. Yşadıklarını anlatan Jongkeun, hayatta kaldığı sürece nükleer enerji ve silahlanmaya karşı savaşacağını söyledi.
Taksim Hill Otel’de “Nükleersiz bir dünya mümkün” başlıklı toplantıya Hiroşima saldırısının mağduru Lee Jongkeun, Barış Gemisi Koordinatörü Akira Kawasaki, eski milletvekili Ufuk Uras, Erol Kızılelma, Şenol Karakaş ve sanatçı Şevval Sam katıldı.
Toplantının açılışında konuşan sanatçı Şevval Sam, insanların var olduğu günden bu yana dünyada yaşamın sürekli olarak geliştiği fikrinin doğru olup olmadığının tartışılması gerektiğini söyledi. Sam, insanların bu tüketim anlayışlarıyla yaşamaya devam ettiği sürece dünyada hayatın sona erebileceğini ifade etti. İnsanlığın dünyayı yok edebilecek bir Güce sahip olduğunu söyleyen Sam, “Her şeyin daha fazlasını istiyoruz. Bunu da kısa zamanda yapmakta ısrarcıyız. Bunu isteyenler dünyanın daha hızlı dönmesini sağlayamadılar ama hayatın hızını artırdılar. Bu çılgın gelişimi için ise önümüze en tehlikeli enerji, nükleer enerjiyi koyuyorlar.” dedi.
İnsanoğlu’nun daha iyi bir yaşam adına ortaya koyduğu alternatiflerin hepsinde daha fazla kar etme anlayışı bulunduğunu kaydeden Sam, “Daha çok para kazanmak ancak katien daha iyi bir yaşam değil. Daha fazla enerji üretmek yerine daha az tüketmeyi alternatif olarak kabul etmiyorlar.” ifadelerini kullandı.
‘FUKUŞİMA, JAPONLARIN NÜKLEER ALGISINI DEĞİŞTİRDİ’
Japonya’daki insanlar açısından nükleer enerji konusunun en önemli gündem maddelerinden birisi olduğunu dile getiren Barış Gemisi Koordinatörü Akira Kawasaki de, “Unutmayın ki; Japonya Hiroşima ve Nagasaki deneyimlerini yaşadı.” dedi. Hiroşima ve Nagasaki gibi iki acı tecrübeyi yaşayan Japon halkı ve hükümetinin büyük oranda nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılmasının doğru olduğuna inandığını söyleyen Kawasaki, Japonya’da yaşanan son depremin ardından Fukuşima nükleer santralinde meydana gelen facianın bu anlayışı tersine çevirdiğini sözlerine ekledi.
Hiroşima saldırısının mağduru ve tanığı Lee Jongkeun ise, yaşadığı acı dolu günleri anlattı. Nükleer saldırı yapıldığında 16 yaşında olduğunu ve demir yollarında tamirci olarak görev yaptığını belirten Lee Jongkeun, bomba atıldığında hiçbir şey anlamadığını ve sadece bir ışık parlaması gördüğünü ifade etti. Jongkeun, kendisine öğrettikleri gibi ağzını, yüzünü, gözlerini ve kulaklarını kapatarak yüz üstü yere yattığını belirtti.
Yaşadıklarını anlatırken heyecanlandığı görülen Jongkeun, ensesindeki saçlarının yandığını hissettiğini belirtti. Olay yaşandığında kimsenin atom bombası diye bir şeyi bilmediğini aktaran Jongkeun, patlama ve ortaya çıkardığı ışık sebebiyle ensesi ve yüzünün yandığını söyledi. İş yerine doğru koştuğunu ve yolda gördüğü insanların birbirinden yardım istediğini belirten Jongkeun, kendisinin sığınacak güvenli bir yer aradığı için insanlara yardım edemediğini ifade etti.
Yüzündeki yanıkları kısmen tedavi edebildiğini ancak ensesindeki yanıklarda zamanla kurtlanma olduğunu aktaran Jongkeun, annesinin bu kurtları defalarca gözyaşı içinde ayıkladığını anlattı. Jongkeun, iyileşmesinin yaklaşık 4 ayı bulduğunu da dile getirdi.
Fukuşima nükleer santralinde yaşanan son nükleer kazayı da değerlendiren Jongkeun, kazaya yol açının da nükleer enerji olduğunu ifade etti. Jongkeun sözlerini, “Daha yaşayacak kaç yıl ömrüm var bilmiyorum ama, bu zaman içinde nükleer enerjiye, kullanıldığı santrallere, silahlara son verilmesi için daima mücadele edeceğim. Çünkü dünyamız çok güzel bir yer o güzel yerde yaşamayı hepimiz hak ediyoruz.” diyerek tamamladı.
Sabah – 30 Mart 2011 – Nükleer enerjiye karşı Barış Gemisi İstanbul’da
Japonya’da nükleer silahsızlanma üzerine çalışan düşünce kuruluşu Peace Depot’a ait Barış Gemisi dün İstanbul’a geldi. Japon aktivistler Taksim Hill Otel’de basın toplantısı düzenledi. Toplantıya konuşmacı olarak Barış Gemisi koordinatörü Akira Kavasaki, Hiroşima’ya atılan atom bombasından sağ kalan Lee Jongkeu katıldı.
Hiroşima’ya atom bombası atıldığında 16 yaşında olan Jongkeun, “Nükleer felakete sebep olan da yine nükleer enerjinin kendisi. Kaç yıl ömrüm var bilmiyorum ama geri kalan zamanda nükleer enerjiye arşı daima mücadele vereceğim” dedi. Barış gemisi, daha sonra Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna’ya da uğrayacak.
12 Nisan 2012 – “Askeri Harcamalar, İnsanlığa Zarar” Basın Açıklaması Haberler – İstanbul
DİHA – 12 Nisan 2012 – “Daha iyi bir dünya için birleşelim’
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) üyeleri, son on yılda askeri harcamaların yüzde 50 arttığına ve NATO ülkelerinin savaş bütçesinin toplam 955 milyar dolar olduğuna dikkat çekti. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Küresel BAK üyeleri, “Şirketlere kâr halklara mezar. Askeri harcamalar halkları harcar” pankartı açarak, “Silah değil eğitim, silah değil iş”, “Silah değil sağlık, silah değil iş”, “Savaşa hayır” sloganları attı. Küresel BAK üyeleri adına açıklama yapan sanatçı Kerem Kabadayı, askeri harcama yapmanın silahlanmanın ekonomik, sosyal ve insani maliyetlerini halkın sırtına yüklemek anlamına geldiğini hatırlattı. Kabadayı, “2010 yılında acil insani yardım gereken 7 ülkenin toplam talebi 305 milyon dolar iken en büyük silah üreticisi Lockhead Martin’in 2010 kârı bu rakamın tam 10 katı yani 3 bin 24 milyon dolardır” diye kaydetti.
Türkiye 15. Sırada
Kabadayı, Son on yıllık dönemde askeri harcamaların yüzde 50 artarak dünyadaki toplam üretimin yüzde 2,5′i olan bin 630 milyar dolara ulaştığına da dikkat çekerek, “NATO ülkelerinin savaş bütçesi toplamı 955 milyar dolar ve dünya bütçesindeki payı yüzde 62 oranındadır” dedi. Askeri harcamalara karşı birleşme çağrısı yaparak Türkiye’nin durumuna da dikkat çeken Kabadayı, savaş harcamalarına ilişkin şu verileri açıkladı: “Türkiye dünya askeri harcamalar listesinde 17,5 milyar dolar ile 15. sıradadır. Türkiye’nin askeri harcamaları son 5 yılda yüzde 40 artmıştır. Türkiye’nin askeri harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla’ya oranı Fransa, İngiltere ve Yunanistan dışındaki tüm Avrupa ülkelerinin üzerindedir. NATO ortalaması olan yüzde 2 seviyesinin de üzerindedir. Her Türk vatandaşı yıllık gelirinin 244 dolarını yani 440 lirasını silahlanmaya ayırmaktadır. Türkiye silah ithal eden ülkeler arasında 15. sıradadır. Türkiye 2010 yılında silah alımı için 3,6 milyar dolar harcamıştır. Dünya silah ticareti içinde en büyük 200 firma içinde 2 Türk firması Aselsan ve MKEK yer almaktadır.”
Türkiye’nin barış sevenlerine selam
Kerem Kabadayı’nın basın açıklamasının ardından söz alan Uluslararası Barış Bürosu’ndan Colin Archer, dayanışma dileklerini belirterek, barışın yollarının aranması gerektiğini ifade etti. Archer, savaşa yapılan harcamaların çok fazla olduğunu belirterek, Türkiye’de barış mücadelesi yürütenlere bol şans diledi.
Etkin Haber Ajansı – 12 Nisan 2012 – ‘Askeri harcamalara karşı birleşelim’
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Barış İçin Sanat Girişimi, Barış İçin Vicdani Ret ve Yüzleşme Derneği’nin de içinde olduğu çok sayıda kurum ve inisiyatif, Askeri Harcamalara Karşı Küresel Eylem Günü nedeniyle açıklama yaptı, “Daha iyi bir dünya için askeri harcamalara karşı birleşim” dedi.
Galatasaray’da bir araya gelen savaş karşıtları, “Şirketlere kar, halklara mezar. Askeri harcamalar, insanlığı harcar” yazılı pankart ile dövizler açtı.
Kurumlar adına açıklama yapan Kerem Kabadayı, son 10 yıllık dönemde askeri harcamaların yüzde 50 artarak, dünyadaki toplam üretimin yüzde 2,5′i olan bin 630 milyar dolara ulaştığını belirtti, “2010 yılında acil insani yardım gereken 7 ülkenin toplam talebi 305 milyon dolarken, en büyük silah üreticisi Lockheed Martin’in 2010 kari bu rakamın 10 katı, yani 3 bin 24 milyon dolardır” dedi.
Kabadayı, Türkiye’deki silahlanma harcamaları için de şu bilgileri verdi:
“Türkiye dünya askeri harcamalar listesinde 17,5 milyar dolarla, 15. sıradadır. Türkiye’nin askeri harcamalar toplamı son 5 yılda yüzde 40 artmıştır. Türkiye Gayri Safi Milli Hasılası’nın yüzde 2.4′ünü askeri harcamalara ayırmaktadır. Son 5 yılda 2 kat artarak toplam 8 milyar dolara ulaşan iç güvenlik harcamasını da askeri harcamalara eklediğimizde 2010 yılında toplam 24 milyar dolarlık bir askeri ve iç güvenlik harcaması yapıldığını görmekteyiz.”
‘YILLIK GELİRİN 440 TL’Sİ SİLAHLANMAYA’
“Her Türk vatandaşı yıllık gelirinin 244 dolarını yani 440 TL’sini silahlanmaya ayırmaktadır” diyen Kabadayı, 701 lira olan asgari ücreti hatırlattı.
Kerem Kabadayı, silahlanma harcamalarının dünyayı daha güvensiz hale getirdiğine dikkat çekerek, “Bir devletin büyüklüğü beslediği orduyla, başka ülkelere yolladığı askerlerle, savaşa ve silahlanmaya ayırdığı bütçeyle değil, barışa ve insanına verdiği değerle anlaşılır” dedi.
Kabadayı son olarak, “149 ülkenin analiz edildiği Dünya Barış Endeksi’nde Türkiye 128. sırada. Küresel Militarizasyon Endeksi’nde Türkiye 27. sırada. Bu tabloyu değiştirmek için, savaşa değil, insana bütçe istiyoruz” diye konuştu.
Açıklamaya, uluslararası savaş karşıtları örgütlerinden de temsilciler katıldı.
BİA Haber Merkezi – 12 Nisan 2012 – Askeri Harcamalar İnsanlığı Harcıyor!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu öncülüğünde birçok sivil toplum örgütü, “İnsanlık savaş için günde 4,4 milyar dolar harcıyor, Türkiye GSMH’nın yüzde 2,4′ünü askeri harcamalara ayırıyor. Peki dünya son 10 yılda daha güvenli mi?” dedi.
Uluslararası Barış Bürosu ve Uluslararası Politik Etütler Enstitüsü’nün ilan ettiği “Askeri Harcamalara Karşı Eylem ve Direniş Günü”nde Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu öncülüğünde birçok sivil toplum örgütü, “askeri harcamalar insanlığı harcıyor, daha iyi bir dünya için askeri harcamalara karşı birleşelim” dedi.
Mor ve Ötesi’nden Kerem Kabadayı’nın Galatasaray Lisesi önünde okuduğu basın açıklamasında, dünyadaki askeri harcamalarla, silahlanmanın ekonomik, sosyal ve insani maliyetlerinin halkın sırtına yüklendiğini belirtti.
Açıklamaya göre, son on yılda askeri harcamalar yüzde 50 arttı; bu da dünyadaki üretimin yüzde 2,5′i yani 1630 milyar dolar demek.Bu harcamaların yüzde 43′ü Amerika Birleşik Devletlerine (ABD) ait.
“İnsanlık savaş için günde 4,4 milyar dolar harcıyor. Yetkililer bunun güvenlik için olduğunu söylüyor. Son 10 yıla bakınca dünya daha güvenli bir yer olmuş mudur?”
Büyümenin arkasındaki tablo
Kabadayı açıklamada, Türkiye’de hala silah alımının gizlilik gerekçesi ile Sayıştay denetimi dışında tutulduğunu, bu yüzden de kimsenin hesap sormadığını belirtti.
Türkiye’nin 2011 Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH) 772 milyar dolar; büyüme oranı 8,5.
Açıklamadaki bilgilere göre, Türkiye GSMH’nın yüzde 2,4 yani 17,5 milyar dolarını askeri harcamalar oluşturuyor. Bu rakam NATO ortalaması yüzde 2′nin de üzerinde.
Türkiye dünyada 15.sırada
Son beş yılda, asker harcamalar yüzde 40 arttı. Bu rakamlarla Türkiye dünya askeri harcamalar listesinde 15. sırada. 2010′da silah alımına 3,6 milyar dolar harcandı.
Açıklamada, zorunlu askerlik nedeniyle 15 ay üretimden koparılan insanların maliyeti de eklendiğinde Türkiye’de toplam üretimin yüzde 5′i askeri ve iç güvenlik konularına harcandığı belirtildi.
“Devletin büyüklüğü, barışa verdiği değerle anlaşılır”
Türkiye’nin Dünya Barış Endeksi’nde 128. sırada olduğunu söyleyen Kabadayı, “Bir devletin büyüklüğü, orduyla, başka ülkelere gönderdiği askerle, savaşa ve silahlanmaya ayırdığı bütçeyle değil, barışa ve insana verdiği değerle anlaşılır” dedi.
Kabadayı, 2010 yılında acil insanı yardım gereken yedi ülkenin toplam talebi 305 milyon dolar iken en büyük silah üreticisi Lockheed Martin’in 2010 kârı bu rakamın tam 10 katı olduğunu söyledi.
Dünyada silah ticareti içindeki en büyük 200 firma içinde iki Türk firması Aselsan ve MKEK de var.
Uluslararası Barış Bürosu’ndan Colin Archer, petrol rezervlerinin azaldığı günümüzde, ülkelerin savaşa girmesinin muhtemel olduğunu buna karşı küresel bir mücadele yürütülmesi gerektiğini söyledi.
Video için http://www.bianet.org/bianet/siyaset/137570-askeri-harcamalar-insanligi-harciyor
BİA Haber Merkezi – 12 Nisan 2012 – “Silahlanmayı Vergilerimizle Fonluyoruz Ama Denetleyemiyoruz”
Küresel BAK’tan Nilüfer Dalay Türkiye’de silah alımlarının gizlilik gerekçesiyle Sayıştay denetiminin dışında tutulduğunu anlattı. Türkiye’nin en fazla askeri harcama yapan ülkeler içinde 15. sırada olduğunu söyledi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Nilüfer Dalay dünyada ve Türkiye’deki askeri harcamalar, sonuçları ve sivil toplumun mücadelesi hakkında bianet’e konuştu.
Dalay dünya ölçeğinde ve Türkiye’nin askeri harcamaları hakkında bilgi verdi; ekonomiyi canlandırdığı tezlerinden hareketle savaş ekonomisinin sürekli kılınmak istendiğini ve sonuçlarının nasıl yıkıcı olabileceğini anlattı.
“Silahlar üretildikçe kullanılır”
Dünyadaki silahlanma trendi giderek artıyor, ticarette sürekli daha fazla yer kaplıyor. Bunu nasıl yorumlamak gerek?
Keynes teorisinin bir askeri yorumu var. Özellikle silah harcamalarına ya da silah sanayine destek verenler askeri harcamaların ekonomik büyümeyi canlandırdığını söylüyor. Devletler arasındaki mal ve hizmet taleplerini ve diğer mallara olan talepleri arttırıyor, istihdam sorununu çözüyor, diyorlar.
Mesela Türkiye’de savunma sanayinde 25 şirket var. Ortalama 19.800 kişi çalışıyor. Diyorlar ki savunma sanayi geliştikçe istihdam sorununa çözüm buluyoruz. Dolayısıyla askeri sanayinin ve askeri harcamaların sadece savaş zamanında değil, barış zamanında da ekonomik gelişmeye destek verdiği için teşvik edildiğini görüyoruz. Yani, sürekli bir savaş ekonomisi istiyorlar.
New York’daki Brown Üniversitesi’nde yapılan savaşın maliyetleri diye bir çalışma var. Bu çalışmada, ABD Savunma Bakanlığı’nın her yıl bir milyar doları üniversitelerde araştırma ve geliştirme çalışmalarına fon olarak aktardığı görülüyor. Pentagon ABD üniversitelerine fon sağlayan üçüncü kuruluş olmuş.
Üniversiteleri teşvik ediyorlar silah sanayini geliştirecek projeleri yapmaları konusunda. Böyle bir ekonomi kurulmuş dünyada.
Öte yandan devletler kamuoyuna yönelik olarak barış argümanları kullanıyorlar. Bu bir çelişki değil mi?
Silahlar üretildikçe kullanılması gerekiyor, insanlar üzerinde, bölgeler üzerinde… Hatırlayacaksınız, Lübnan’da, Felluce’de yeni kimyasal silahlar denendi, etkileri izlendi. Şu anda dünyada 168 noktada çatışma var. Yani dünya daha güvenilir bir hale gelmedi.
Devletlerin barış söylemini kullanıyor olması çok inandırıcı gelmiyor. Barış kültürü demek sorunları tartışarak, iletişerek halletmek demek. Eğer siz ortaya silah koyuyorsanız zaten barıştan söz etmiyoruz demektir.
Türk Silahlı Kuvvetleri ama Savunma Bakanlığı! Yani biz saldırmıyoruz, savunma için bu kadar harcama yapıyoruz demek gibi bir ikilem bu. Barışı sağlamak için silah kullanıyoruz anlamına geliyor bu. Oysa askeri bir kural var: Bir silah ya da cephane, tehlike oluşturacak şey neredeyse ilk saldırılacak yer orasıdır. Dolayısıyla sizin eğer cephaneniz varsa karşı taraf sizi o noktadan vuracak. O beni vurdu, ben seni vuracağım… Bir kısır döngü!
Barış söylemi olabilmesi için bunun içten olması lazım.
Bahsettiğiniz ekonomik eğilimin Türkiye’deki yeri nedir?
Biliyoruz ki en büyük silah üreticileri ABD’nin silah üreticileri. En büyük 20 şirketin içinde 14 ABD şirketi var. En büyük 200 şirket içinde iki Türk firması da var: Aselsan ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumu.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) son rakamlarına göre Türkiye ekonomisi bir yılda yüzde 8.5 büyüdü. Bu da Türkiye’nin Çin’den sonra dünyanın en çok büyüyen ikinci ekonomisi olduğu anlamına geliyor.
Türkiye aynı zamanda en fazla askeri harcama yapan ülkeler içinde 15. sırada. Giderek de yükseliyor.
Ama büyümenin bir diyeti de silahlanarak büyümek. Sanki büyümenin koşuluymuş gibi!
Ülke içinde de savunma bakanlığının, jandarmanın payına bakıyoruz, bir yıldan diğerine büyüyor. Demek ki biz eğitime, sağlığa ya da adalete değil, aslında savunmaya yatırım yapıyoruz. Büyümemizi ona dayandırmaya çalışıyoruz.
Silah endüstrisindeki 200 büyük şirket kâr etsin, ekonomiyi canlandırsın diye biz kanımızla ödüyoruz.
Silah alımı bütçesini denetleyebiliyor muyuz?
Canımızı yakan konulardan biri. Sonuç olarak biz vergilerimizden fonluyoruz bu askeri harcamaları ama temsil edilmiyoruz.
Türkiye’de silah alımları gizlilik gerekçesiyle Sayıştay denetiminin dışında tutuluyor. Bizim yarattığımız kaynaklarla, ödediğimiz vergilerle silahlar alınıyor ama biz onu denetleyemiyoruz. Yani, ödemesini biz yapıyoruz ama malımızı takip edemiyoruz.
Bir de işin vergi muafiyetleriyle desteklenmesi var. Mesela OYAK Holding’in çok ciddi vergi muafiyetleri var. Emekli sandıkları, keza Emniyet teşkilatının sahip olduğu birtakım kuruluşlar vergiden muaf. Vergiden muaf ama harcamalarını biz ödüyoruz.
Hem gizlilik nedeniyle takip edemiyoruz hem de biz onları fonlamak istemiyoruz ama onlar vergiden muaf. Neden x kuruluşu değil de onlar muaf?
Bu gizlilik durumu başka ülkelerde de karşılaşılan bir sorun mu?
Başka ülkelerde de gizlilikle yürütülüyor bu. İki yıl önce Strasbourg Parlamentosu’ndaki bir toplantıda İrlandalı bir katılımcı, İrlanda’da yaşadıkları bölgenin yakınındaki askeri havaalanının sürekli büyüdüğünü anlatmıştı.
Neden büyüdüğünü sormak istemişler, belediyeye başvurmuşlar ama hiçbir cevap verilmemiş. Bu büyümeyi tespit edebilmek, ne olduğunu anlayabilmek için gözetleme kulesi kurmuşlar.
Bir başka Alman üye de şunu anlattı: Bir kargo uçağı onların yakınındaki bir havaalanına sürekli mal taşıyor ama malın ne olduğu anlaşılmıyor. Öğrenmek için artık taciz etmeye başlamışlar havaalanının gümrük ve ilgili bölümlerini. Ortaya çıkmış ki silah taşınıyor. Halbuki, bunun da bir prosedürü varmış…
Ancak böyle çok yakın takipte tutarsanız; belediyeyi, kamu kuruluşlarını taciz ederseniz denetimin mümkün olacağı gözüküyor. O toplantıda, bundan sonra tacizci olmamız, sürekli soru sormamız lazım demek ki, dendi.
Türkiye’de de geçerli mi bu?
Biz burada kaç defa İncirlik için önerge verdik. Oradaki, bize açıklanmıyor ama, aslında bir Amerikan üssü. Hatırlayacaksınız, oradaki komutanın arabası arandı, kaç kere Amerikan askerleri tarafından güvenlikten geçerken Türk askerleri taciz edildi…
Şimdi aynı şey Kürecik’teki radar üssü için geçerli. Kürecik’teki radar ABD’nin radarı. Türkiye’de yabancı bir ülkenin askerleri bulunuyor ve bunun için iznin Meclis’ten alınması gerekir. Anayasa’ya göre böyle, 92. madde bunu yazıyor. Halbuki Bankalar Kurulu kararnamesiyle bunlara izin veriliyor. Türkiye NATO ortalamasının üstünde
Askeri harcamalar üzerinden bakarsak Türkiye’nin yeri nedir?
Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) her yıl bütün ülkeler için askeri harcamalara yapılan rakamları açıklıyor. 17-18 Nisan’da 2011′e ait yeni rakamları açıklayacak.
2010 rakamlarına göre, dünyada silaha yapılan toplam harcama 1.630 milyar dolar. Bu da dünyanın yarattığı gayrisafi milli hasılanın (GSMH) yüzde 2.5′ine karşılık geliyor.
Bu askeri harcamanın yüzde 43′ünü 698 milyar dolarla ABD yapıyor. ABD’nin ulaştığı bu rakam onu izleyen 25 ülkenin askeri harcama toplamına eşittir. Türkiye ise 17.5 milyar dolarla 15. sırada.
DİE Türkiye’deki GSMH’yı 772 milyar dolar olarak açıkladı. Sadece silah harcaması olarak düşündüğümüzde, gerek SIPRI’nin raporunda gerek Türkiye’deki raporlarda bir yılda üretilen GSMH’nın yaklaşık olarak 2.4′ünü biz silah harcamalarına ayırıyoruz.
Emniyet gibi birimlerin harcamaları da katılıyor mu?
Bunun içine iç güvenlik için yapılan harcamaları da koyarsanız rakam 3.3′e geliyor. Bu oldukça yüksek bir rakam. Mesela NATO’ya göre yüksek.
NATO ülkelerinin silaha ayırdığı bütçe, SIPRI’nin verdiği toplam silah harcamalarına ayrılan bütçenin yüzde 62’sine karşılık geliyor: 955 milyar dolar.
NATO ve Avrupa ülkelerinin kendi GSMH’larında ayırdığı paya gelirsek, NATO için 1.7; Avrupa için de 2 civarında. Türkiye her ikisinin de üstünde. Türkiye’nin yerini görmek için bu önemli bir veri.
Evrensel – 12 Nisan 2012 – Askerlik ve savaş / Hüsnü Öndül
Bugün, “Askeri harcamalara karşı küresel eylem günü.” Bugün, Türkiye toplumunun çeşitli kesimlerinden insanlar, Galatasaray Lisesi önünde saat 12.30’da buluşuyorlar. Bir basın açıklaması yapacaklar. Çağrı metinlerinde söyledikleri gibi,
“Bir ülkenin büyüklüğü beslediği orduyla, başka ülkelere yolladığı askerlerle, savaşa ve silahlanmaya ayırdığı bütçeyle değil, barışa ve insanına verilen değerle anlaşılır.”diyecekler.
Sonra bazı verileri paylaşacaklar; çağrı metinlerinde bazılarını açıklamışlardı:
“149 Ülkenin analiz edildiği Dünya Barış Endeksi’nde Türkiye 128. sırada.
Küresel Militarizasyon Endeksi’nde Türkiye 27. sırada.” diyecekler.
Talep edecekler, çağrı metinlerindeki gibi:
“Bu tabloyu değiştirmek için, savaşa değil insana bütçe diyoruz.
Askeri harcamalar insanlığı harcıyor.
Askeri harcamalara karşı birleşelim.”
Pazar ve pazartesi günleri Diyarbakır’daydım. Hasanpaşa İş Hanı’nda bir süre sohbet ettik arkadaşlarla.Bir hayvan hakları savunucusu kadın arkadaş söyledi.
“Roboski’de acımız büyük” dedi. “İnsanlarımızı katlettiler” dedi. “Ben bir bütün olarak bakmamız gerektiğini düşünüyorum” dedi. “Doğamızı katlettiler, katırları, kurtları,kuzuları, böcekleri, kuşları vurdular” dedi “Vuruyorlar,zehirliyorlar,kirletiyorlar” dedi. İçerdeki savaştan söz ediyoruz. 3 bin 700 köy yakılıp yıkılmadı mı? Köyler demek, binlerce ev demek.
Ceviz ağacı, çam ağacı, çiçekler, böcekler yakılmadı mı, karıncalar?
Büyük bir içtenlikle söylüyordu bunları.
Kant 200 yıl önce yazmıştı, “Sonsuz Barış Üzerine Felsefi Düşünceler”de. Savaş demek yıkım demektir. En fazla yıkım da doğanın yıkımıdır. Barışı sağlamak lazım. Ama nasıl? Kant’ın pek çok önerisi var. Dünya hükümeti önerisi bugünkü Birleşmiş Milletler oluşumuna esin kaynağı olmuş.
Doğanın yıkımı genellikle gözden kaçırdığımız şey oluyor. Diyarbakır’da Hasanpaşa İş Hanı’nda bir kadın arkadaş bunu seslendirdi. Demek ki başka bir gözle de bakılabilirmiş.
Askerlik meselesini ve tabii savaş meselesini sorgulamamız gerek.
İnsanlık savaş karşıtlarının, vicdani retçilerin uyarılarını dinlese ve ciddiye alsa iyi olur.Bir de vazgeçse bazı ülkeler, vicdani retçileri hapishanelere kapatmaktan…
Ağrı Diyadin Hapishanesinde bir iyi insan yatıyor, biliyorsunuz: Halil Savda! Bir vicdani retçi…Ve bir vicdani ret hakkı savunucusu.
Bütçede, “insana verilen değer”den bahsediyordu bugünkü etkinliklerinde insan ve doğa hakları, barış hakları savunucuları…
Hapishane, baskı, savaş, ölüm, tahribat, bomba, silah yerine “insana verilen değer”.
Hemen yanı başımızda Suriye’de patlıyor bombalar; içerideki savaş makinelerini de unutmayalım. İran’a doğru yayılıyor sesler. Ölüm sesleri.
Savaşı, askerliği, savaş araç ve gereçlerini sorgulama zamanıdır.
Hiç de geç değil…
Turnusol – 12 Nisan 2012 – Askeri harcamalar insanlığı harcıyor
Aralarında savaş karşıtlarının, vicdani retçilerin, yurttaş girişimlerinin ve siyasi partilerin de bulunduğu 32 ayrı inisiyatif saat 12.30′da Galatasaray Meydanında askerî harcamalara karşı ortak bir basın açıklaması yaptı. İlki geçen yıl, Uluslararası Barış Bürosu ve Politika Çalışmaları Enstitüsü öncülüğünde düzenlenen Askeri Harcamalara Karşı Küresel Eylem Günü’ne aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 37 ülkeden 100’e yakın grup çeşitli etkinliklerle katılmıştı. Bu yıl ikincisi düzenlenen küresel eylemin Türkiye ayağı İstanbul Galatasaray Meydanında gerçekleştirildi. 32 ayrı kuruluşun daha iyi bir dünya için askerî harcamalara karşı mücadele çağrısı yaptığı eylemde “Şirketlere kâr halka mezar – Askeri harcamalar insanlığı harcar” pankartı açıldı.
ÖLDÜRMEK Mİ YAŞATMAK MI
Basın açıklamasına katılanlar ellerinde konuşma balonu şeklinde dövizler taşıdılar. Dövizlerde şöyle yazılıyordu: “Savaş değil barış”, “Silah mı yoksa sağlık ve eğitim mi?”, “Öldürtmek mi, yaşatmak mı?”, “Savaşsız bir dünya mümkün!”, “Hiç kimse asker doğmaz!”, “Bomba değil iş”, “Savaşa değil, eğitime, sağlığa bütçe”, “Savaşa hayır”, “Benim adıma savaşma”…
Eylemde, Suriyede yaşananlara ilişkin “Esad katliamlara son ver” ve “Suriye’ye askeri müdahaleye hayır” dövizleri de taşındı.
Eylemde şu sloganlar atıldı: “Savaşa hayır”, “Savaşsız bir dünya mümkün”, “Hiç kimse asker doğmaz”, “Savaşa değil, eğitime bütçe”…
BÜLENT AYDIN: “BARIŞIN SESİNİ YÜKSELTELİM”
Basın açıklaması öncesinde kısa bir konuşma yapan Küresel BAK yürütme kurulu üyesi Bülent Aydın, son günlerde her zamankinden çok savaşı konuşur hale gelindiğini vurgulayarak, Suriye’de olanlar ve sınırda yaşananların bir askeri bir müdahale ve savaş için asla gerekçe olamayacağını, savaşın hiçbir sorunu çözemeyeceğini söyledi. Türkiye yöneticilerinin sıs sık askeri müdahale tehditleri savurduğunu söyleyen Aydın, bunun kesinlikle meşru olmadığını ve tehlikeli olduğunu belirtti. Savaş karşıtları olarak Suriye’ye askeri müdahaleye hayır dediklerini vurgulayan Bülent Aydın sözünü şöyle tamamladı: “Savaş tamtamlarının sıkça çalındığı bugünlerde barışın sesini her zamankinden daha çok yükseltmeliyiz”
KEREM KABADAYI: “SON ON YILDA DÜNYA DAHA GÜVENLİ OLDU MU?”
Grup adına Mor ve Ötesi grubundan Kerem Kabadayı’nın okuduğu basın açıklamasında Türkiye’nin askerî harcamalar sıralamasında dünyada 15. sırada olduğu belirtilerek, eğitime ve sağlığa ayrılması için gereken bütçenin savaşa ve silahlanmaya aktarıldığı vurgulandı.
Devletlerin savaş için günde 4.4 milyar dolar harcadığını ve yetkililerin bunun gerekçesini güvenlik için olarak açıkladığını belirtan Kabadayı, şöyle sordu: “Son 10 yıla baktığımızda dünya daha güvenli bir yer olmuş mudur? Hükümetlerin en önemli görevi halkın yaşam seviyesini yükseltmek, kamu harcamalarında etkinlik sağlamaktır. Sizce son on yılda yaşam seviyemiz yükselmiş midir?”
COLIN ARCHER: “BUGÜN DURUM DAHA TEHLİKELİ”
Eyleme katılanlar arasında bulunan ve Londra’dan gelen Uluslararası Barış Bürosu Genel Sekreteri Colin Archer da bir konuşma yaptı. Konuşmayı Nilüfer Uğur Dalay çevirdi. Askeri harcamalara karşı ilk eylem gününün geçen yıl 37 ülkede düzenlendiğini belirten Archer, bu yıl sayının artacağını söyleyerek, tüm dünyada savaş karşıtı hareketin ve Türkiye’de Irak işgaline karşı verilmiş mücadelenin başarısına değindi. 10 yıl önce Türkiyeli savaş karşıtlarının hükümetin Irak’a asker gönderme politikasını geri çevirdiğini hatırlatan Archer, bölgedeki durumun bugün daha vahim olduğunu şu sözlerle vurguladı:
“Bugün sorunlar çok daha karmaşık ve tehlikeler çok daha büyük. O yüzden Türkiye’de barış mücadelesini yürüten herkese bol şans diliyorum.”
Yeşil Gazete – 12 Nisan 2012 – Küresel BAK: “Askeri harcamalar, insanlığı harcar”
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu 12 Nisan Dünya Askeri Harcamalara Karşı Eylem Günü’nde Galatasaray meydanında bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada Türkiye’nin %8,5 ile Çin’den sonra dünyanın en hızla büyüyen ülkesi olduğuna, ancak bunun arkasında hızla artan silahlanma harcamalarının da olduğuna dikkat çekildi.
Açıklamada verilen bilgilere göre Türkiye dünya askeri harcamalar listesinde 17,5 milyar dolarla 15. sırada, Türkiye’nin askeri harcamalar toplamı son 5 yılda %40 arttı ve Türkiye Gayri Safi Milli Hâsılasının % 2,4 ünü askeri harcamalara ayırıyor.
Evrensel – 12.04.2012 – Daha iyi bir dünya için savaşa karşı birleşelim’
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) üyeleri, son on yılda %50 oranında artan askeri harcamalara dikkat çekmek için Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması yaptı. Küresel BAK üyeleri, NATO ülkelerinin savaş bütçesinin toplam 955 milyar dolar olduğuna dikkat çekerek, daha iyi bir dünya için askeri harcamalara karşı birleşme çağrısı yaptı.
Küresel BAK üyeleri adına açıklama yapan sanatçı Kerem Kabadayı, askeri harcama yapmanın silahlanmanın ekonomik, sosyal ve insani maliyetlerini halkın sırtına yüklemek anlamına geldiğini hatırlattı. Kabadayı, “2010 yılında acil insani yardım gereken 7 ülkenin toplam talebi 305 milyon dolar iken en büyük silah üreticisi Lockhead Martin’in 2010 kârı bu rakamın tam 10 katı yani 3 bin 24 milyon dolardır” dedi.
Marksist.org – 12 Nisan 2012 – “Savaşa değil, insana bütçe”
Bugün Galatasaray Meydanı’nda pek çok kurum ve siyasi parti bir araya gelerek askerî harcamalara karşı bir basın açıklaması yapıldı. Daha iyi bir dünya için askerî harcamalara karşı birleşme çağrısının yapıldığı eylemde “Savaşa değil, insana bütçe!” denildi.
Grup adına Mor ve Ötesi grubundan Kerem Kabadayı’nın okuduğu basın açıklamasında Türkiye’nin askerî harcamalar sıralamasında dünyada 15. sırada olduğu belirtilerek, eğitime ve sağlığa ayrılması için gereken bütçenin savaşa ve silahlanmaya aktarıldığı vurgulandı.
Eyleme katılanlar arasında bulunan Uluslararası Barış Enstitüsü Genel Sekreteri Colin Archer da bir konuşma yaparak, tüm dünyada savaş karşıtı hareketin ve Türkiye’de Irak işgaline karşı verilmiş mücadelenin başarısına değindi. Basın açıklamasının ardından “Savaşa değil eğitime bütçe”, “Hiç kimse asker doğmaz”, “Savaşa hayır” sloganları atıldı.
Videolar için: http://marksist.org/haberler/6873-video-savasa-degil-insana-butce
28 Nisan 2012 – Uludere katliamının 120. günü Yürüyüşü Basından Seçmeler – İstanbul
Milliyet – 28 Nisan 2012 – Taksim’de Uludere eylemi
Beyoğlu’nda “Barış İnisiyatifleri” adlı bir grup, Şırnak’ın Uludere ilçesinde ölen 34 kişi için 120. gün eylemi yaptı. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Barış İnisiyatifleri grubu, “Uludere Katliamının 120. günü Özür Dilensin Hesap Sorulsun” yazılı pankart açarak eylem yaptı. Eylemciler yerde de mum yaktı. Bir süre sonra Mis Sokak’a kadar sloganlar atarak yürüyen eylemciler burada bir basın açıklaması yaptı. Grup adına açıklamayı okuyan Feryal Uludere’de gerçekleşen katliamın üzerinden 120 gün geçti. Kış aylarının en soğuk günlerinde devlet göz göre göre halkını bombaladı. Kürt halkından özür dilenmeli, sorumlular derhal görevden alınmalıdır” dedi. Grup yapılan basın açıklamasının ardından olaysız şekilde dağıldılar.Roboski’de yaşamını yitirenler için 34 mum yakıldı
DİHA – 28 Nisan 2012
İstanbul’da, Roboski katliamının üzerinden 120 gün geçmesine rağmen hala sorumlulardan hesap sorulmaması ve yetkililerin özür dilememesi protesto edilerek, katliamda yaşamını yitirenler anısına Galatasaray Meydanı’nda 34 mum yakıldı.
İstanbul’da, Roboski katliamının üzerinden 120 gün geçmesine rağmen hala sorumlulardan hesap sorulmaması ve yetkililerin özür dilememesi protesto edilerek, katliamda yaşamını yitirenler anısına Galatasaray Meydanı’nda 34 mum yakıldı.
Barış İnisiyatifleri, Roboski katliamının üzerinden 120 gün geçmesine rağmen sorumlulardan hesap sorulmamasını ve Roboski halkından özür dilenmemesini protesto etti. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Barış İnisiyatifleri aktivistleri meydanda 34 mum yakarak katliamda yaşamını yitirenleri andı. Aktivistler mumları Galatasaray Meydanı’nda bırakarak Mis Sokak’a doğru yürüyüşe geçti. Yürüşte, “Uludere katliamının 120. günü özür dilensin hesap sorulsun” pankartı açılarak, “Kürt halkına özgürlük”, ” Uludere halkı yalnız değildir”, ” Kaza değil resmen katliam”, “Kürtler Kürtçe konuşur”, ” Faşizme karşı omuz omuza” “Kürtler Kürtçe konuşur” sloganları atıldı.
‘Uludere’yi konuşmayacağız da neyi konuşacağız’
Yürüyüşün ardından Kürtçe ve Türkçe basın açıklaması yapıldı. Türkçe açıklamayı okuyan Feryal Öney, hiç kimsenin Roboski katliamı olmamış gibi davranamayacağını belirterek, “Ama katliamın sorumluları, bombalama emri verenler, hükümet hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyor. Uludere katliamını unutacaksak, insanlığımızdan geriye ne kalacak? Uludere’yi konuşmayacağız da neyi konuşacağız” diye sordu. Öney, katliamdan Genelkurmay Başkanlığı ve AKP’nin sorumlu olduğunu belirterek, olaydan sorumluluğu bulunan askeri yetkililerin derhal görevden alınmasını istedi.
‘İdris Naim Şahin istifa etmelidir’
AKP’nin Kürt sorununda barışçıl ve müzakereci bir yol yerine, askeri yöntemleri tercih ettiğini kaydeden Öney, bu tercihin Roboski katliamına neden olan siyasi iklimi yarattığını ifade etti. Roboski katliamından İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in de sorumlu olduğunu belirten Öney, Şahin’in derhal istifa etmesi gerektiğini, Roboski’de yaşananlardan dolayı, Kürt halkından özür dilenmesi gerektiğini söyledi. Aktivistler açıklamanın ardından dağılırken, katliamın 160. gününde de eylem yapacaklarını belirtti.
Sesonline – 29 Nisan 2012 – ‘Uludere’yi unutursak, insanlığımızdan geriye ne kalır?’
17’si çocuk, 34 kişinin öldürüldüğü Uludere/Roboski katliamının 120. gününde ‘Barış İnisiyatifleri’nin çağrısıyla biraraya gelen yurttaşlar İstanbul Galatasaray Meydanı’nda bir protesto gösterisi gerçekleştirdi. 28 Nisan Cumartesi günü yapılan gösteride, 34 mum yakarak Türk savaş uçaklarının bombardımanı sonucu hayatını kaybedenler anıldı. Yapılan basın açıklamasında ise İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in istifası istenerek “Uludereler tekrar etmesin diye, hükümet Kürt sorununun çözümünde barışçıl adımları devreye sokmalıdır” denildi. Galatasaray Meydanı’ndan Mis Sokak’a dek yürüyen protestocular “Kaza değil bu bir katliam”, “Uludere halkı yalnız değildir”, “İdris Naim Şahin istifa”, “Katil devlet hesap verecek” sloganları attı. Türkçesini sanatçı Feryal Öney’in, Kürtçesini Barış İnisiyatifleri’nden Yıldız Önen’in okuduğu açıklamada şu görüşler dile getirildi:
Radikal – 28 Nisan 2012 – Taksim’de Uludere protestosu
Beyoğlu’nda “Barış İnisiyatifleri” adlı bir grup, Şırnak’ın Uludere ilçesinde ölen 34 kişi için 120. gün eylemi yaptı.
Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Barış İnisiyatifleri grubu, “Uludere Katliamının 120. günü Özür Dilensin Hesap Sorulsun” yazılı pankart açıp yerde mum yakarak eylem yaptı. Bir süre sonra Mis Sokak’a kadar sloganlar atarak yürüyen eylemciler burada basın açıklaması yaptı. Grup adına açıklamayı okuyan Feryal, “Uludere’de gerçekleşen katliamın üzerinden 120 gün geçti. Kış aylarının en soğuk günlerinde devlet göz göre göre halkını bombaladı. Kürt halkından özür dilenmeli, sorumlular derhal görevden alınmalıdır” dedi. Grup yapılan basın açıklamasının ardından olaysız şekilde dağıldılar.
Marksist.org – 28 Nisan 2012 – Uludere katliamının 120. günü: Hesap sorulsun, özür dilensin!
Uludere katliamının 120. gününde Barış İnisiyatifleri’nin çağrısıyla İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek 17’si çocuk 34 kişinin ölümünün sorumlularının bulunamamasını protesto eden barış aktivistleri, 34 mum yakarak savaş uçaklarının bombardımanı sonucu hayatını kaybedenleri andı. Yapılan basın açıklamasında ise İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in istifası istenerek “Uludereler tekrar etmesin diye, hükümet Kürt sorununun çözümünde barışçıl adımları devreye sokmalıdır” denildi.
Galatasaray’dan Mis Sokak’a yürüyen barış yanlıları, “Kaza değil bu bir katliam”, “Uludere halkı yalnız değildir”, “İdris Naim Şahin istifa”, “Kürtler Kürtçe konuşur”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Katil devlet hesap verecek” sloganları attı.
19 Mayıs 2012 – Nato’ya Hayır Basın Açıklaması Basından Seçmeler – İstanbul
TimeTürk – 17 Mayıs 2012 – Dünyanın bütün sokakları NATO’culara karşı birleşiyor!
ABD’nin Chicago kentinde NATO zirvesi toplanıyor. 18-19 Mayıs’ta toplanacak zirvede savaş, işgal ve ölüm konuşulacakken savaş karşıtları da Barış ve Adalet İçin Karşı Zirve’de buluşacak. Türkiye’de savaş karşıtlarının örgütlenmesi Küresel BAK, 19 Mayıs Cumartesi günü İstanbul’da gerçekleştireceği eylemle Chicago’dan yükselen “NATO’ya hayır” sesine ses katacak.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun çağrı şöyle:
Chicago’da başlayacak NATO zirvesi için,- dünyanın dört bir yanından savaş karşıtları, işçiler, insan hakları savunucuları, öğrenciler, öğretmenler, kadınlar, eşcinseller 18-19 Mayıs’ta Chicago’da BARIŞ ve EKONOMİK ADALALET İÇİN KARŞI ZİRVE’de buluşuyorlar.
Biz de İstanbul’dan, savaş karşıtları olarak sesimizi onların sesine katacağız, bir savaş ve ölüm makinesinden başka bir şey olmayan NATO’ya HAYIR diyeceğiz…..
Turnusol – 19 Mayıs 2012 – NATO’ya karşı küresel itiraz…
Küresel BAK, Galatasaray Meydanında bir açıklama yaparak ABD’nin Chicago kentinde toplanan NATO zirvesine karşı yükselen küresel itiraza ses kattı. 50 yıldır bu ülkede gelen giden bütün iktidarların ve darbelerin ortak bir paydası vardı: “Vatan, Millet, Sakarya – Biz bağlıyız NATO’ya!”. Oysa NATO bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de karanlık yapılar, darbeler, silahlanmaya yatırılan milyarlar, militarizm, askeri üsler, uzak ülkelerden gelen cenazeler demek. Bugün NATO’cular ABD’nin Chicago kentinde dünyanın başına yeni çoraplar örmek için toplandı. Savaş karşıtları ve küresel adalet yanlılarının düzenlediği karşı zirve de orada yapılıyor. Dünyanın birçok kentinde NATO karşıtı gösteriler yapılıyor. Türkiyeli savaş karşıtları Galatasaray meydanında Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun düzenlediği eylemde NATO’ya hayır dedi.
Eyleme katılanlar ‘NATO’ya hayır’, ‘Savaşa hayır’, ‘İncirlik Üssü kapatılsın’, ‘NATO Kürecik’ten defol’, ‘NATO İncirlik’ten defol’ sloganları attı.
Basın açıklaması için toplananların ellerinde küresel savaş karşıtı hareketin simgesi gökkuşağı renkli barış bayrakları vardı. Şu dövizler taşınıyordu: ‘Katil NATO Şikago’dan defol’, ‘Katil NATO Afganistan’dan defol’, ‘Katil NATO Kürecik’ten defol’, ‘Katil NATO İncirlik’ten defol’,
Basın açıklamasına katılanlar arasında CHP İstanbul Milletvekili ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Üyesi Av. Mahmut Tanal da vardı.
Eylemin basın açıklamasını Küresel BAK sözcülerinden Nilüfer Uğur Dalay yaptı.
Marksist.org – 19 Mayıs 2012 – Savaş karşıtları NATO’ya karşı sokaktaydı
ABD’nin Chicago kentinde yapılan NATO zirvesiyle eş zamanlı olarak bütün dünyadaki savaş karşıtları sokağa çıkarak “NATO’ya hayır” diyorlar. İstanbul’da da bugün Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) Taksim’de bir basın açıklamasıyla savaş aygıtı NATO’yu protesto etti.
Saat 13:30′da Galatasaray’da buluşan Küresel BAK aktivistleri, “Savaşa hayır”, “NATO İncirlik’ten defol”, “NATO’ya hayır” sloganları atıp, “NATO Afganistan’dan defol”, “NATO İncirlik’ten defol”, “NATO Kürecik’ten defol” dövizleri taşıdılar.
Grup adına Nilüfer Uğur Dalay’ın okuduğu basın açıklamasında “BARIŞ VE ADALETİN EGEMEN OLDUĞU BİR DÜNYADA NATO’YA YER YOK!” dendi.
26 Mayıs 2012 – Unutursak Kalbimiz Kurusun Basın Açıklaması Basından Seçmeler – İstanbul
Etkin Haber Ajansı – 26 Mayıs 2012 – ‘150 yıl da geçse öfkemiz bitmeyecek’
Roboski katliamının 150′nci gününde eylem yapan Barış İnisiyatifleri, “Bombalar patlamasın, insanlar ölmesin, diyalog, müzakereye başlansın, siyasal çözüm gerçekleşsin. Uludere’yi unutursak bunların hiçbiri gerçekleşmeyecek. Bu yüzden, unutursak kalbimiz kurusun” dedi. Roboski katliamının üzerinden geçen 150 güne rağmen sorumlulardan hesap sorulmaması ve hükümetin konuyu kapatmaya çalışması tepkilere neden oluyor. Barış İnsiyatifleri Galatasaray’dan Taksim Tramvay Durağı’na yürüyüyerek öfkelerini dile getirdi. Barış İnsiyatifleri ayrıca, Taksim Meydanı’nda savaş uçaklarının sesini dinleterek ve yerlere yatarak katliamı hatırlattı.
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve sanatçı Zeynep Tanbay, Barış İnsiyatifleri adına basın açıklamasını okudu. Tanbay, 34 kişinin katledildiğini hatırlatarak, “Öldüren, öldürme emrini verenler, bir açıklama yapmak, vur emrini kimin verdiğini açıklamak, açılan yarayı onarmak yerine öldürenleri suçlamaya başladı” dedi.
Tanbay, Uludure’de öldürülenleri suçlayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve Şahin’in açıklamalarına sahip çıkan Başbakan’ın, Kürt halkını ve milyonlarca kişiyi öfkelendirdiğini söyledi.
“TSK Ahmet mi, Mehmet mi nasıl ayırt etsin. Hata da olabilir” diyen Başbakan Erdoğan’ın sözünü de hatırlatan Tanbay, başbakanın TSK’yı aklamaya ve meseleyi karikatürize etmeye çalıştığını dile getirdi.
“Ölümler dursun, savaş tamtamları sussun” diyen Tanbay, sınır ötesi operasyon kararlarıyla, insansız hava araçlarıyla, Kürt sorununun militarist bir zihniyetle çözülmeye çalışıldığını ifade etti.
Tanbay, “Savaşın sesinin susmasını istiyoruz. Bombalar patlamasın, insanlar ölmesin, diyalog, müzakereye başlansın, siyasal çözüm gerçekleşsin istiyoruz. Kürt halkının hakları tanınsın istiyoruz. Ama Uludere’yi unutursak bunların hiçbiri gerçekleşmeyecek. Bu yüzden, unutursak kalbimiz kurusun” diye konuştu.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Dernekleri Başkanı Abdulhakim Daş da Kürtçe konuşma yaptı. Çok üzgün olduklarını dile getiren Daş, 150 gün önce 34 kişinin katledildiğini ve Türkiye’deki halkların bunu unutturmadığını ifade etti. Basının bu katliamı daha fazla irdelemesi gerektiğini söyleyen Daş, Kürdistan tarihinde bu tür olayların çokca yaşandığını hatırlattı.
Daş, “150 gündür bu olayın çözülmesi için Meclis’de komisyonlar kurdular. Bunlardan hiçbir sonuç çıkmadı. Bu olaydaki hiçbir belge askeriye tarafından mahkemeye sunulmadı. Biz AKP’den bir insanlık suçu olan bu katliamı çözmelerini ve özür dilemelerini istiyoruz. 150 gün değil, 150 yıl geçse de öfkemiz bitmeyecek” diye konuştu.
Barış Anneleri İnsiyatifi adına da Nafiye Başaran söz aldı. Başaran, “Biz yetkililere diyoruz ki; çocuklarımızı öldürmeyin, bu operasyonları durdurun. Bu savaşı durdurmak Türk halkının elindedir. Barış olsun, kardeş kardeşi vurmasın istiyorum” dedi.
DİHA – 26 Mayıs 2012 – Roboski için Taksim’de öldüler!
Roboski Katliamı’nın 150′inci gününde İstiklal Caddesi’nde yürüyüş düzenleyen Barış İnisiyatifi aktivistleri, “Unutursak kalbimiz kurusun. Özür dilensin hesap sorulsun” dedi. Protesto gösterisinde Roboski Katliamı üç dakikalık ölüm ile canlandırıldı. Roboski Katliamı’nın 150′inci gününde sorunlulara ilişkin herhangi bir gelişmenin yaşanmaması ve başta Başkaban Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere hükümet yetkililerinin yaptıkları açıklamaları protesto eden Barış İnisiyatifi aktivistleri, Galatasaray Meydanı’ndan Taksim Meydanı’na yürüyüş düzenledi. “Unutursak kalbimiz kurusun. Özür dilensin, hesap sorulsun” pankartı, Roboski Katliamı’nda yaşamını yitirenlerin fotoğraflarını ve “Unutursak kalbimiz kurusun” dövizleri açan onlarca kişiye BDP İstanbul İl Eşbaşkanı Ali Rıza Bilgili, BDP, HDK ve Barış Anneleri üyeleri tarafından da destek verildi. Yürüyüş sırasında “Kaza değil bu bir katliam”, “Öz öz özgürlük, Kürt halkına özgürlük”, “Savaşa hayır”, “Biji biratıya gelan”, “İdris istifa” sloganları atıldı. Katliamda yaşamını yitirenlerin isimleri okunarak, hep bir ağızdan “Unutursak kalbimiz kurusun” denildi.
‘150 yıl da geçse katliamı unutturmayacağız’
Taksim Meydanı’nda gelindiğinde kitle 3 dakika yere uzanarak, temsili olarak Roboski Katliamı’nı canlandırdı. Bu sırada megafondan uçak ve bomba sesleri verildi. Daha sonra Kürtçe açıklama yapan Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Federasyonu Başkanı Abdülhekim Daş, Roboski Katliamı’nın üzerinden 150 gün geçmesine rağmen katliama ilişkin hiç kimsenin yargılanmamasına tepki göstererek, “Kürdistan’da Roboski’ye benzer çok sayıda katliam yaşandı. Bu devletin şimdiki hükümeti de diğer hükümetler gibi davranıyor ve katliamın aydınlatılmasını istemiyor. Biz AKP ve devletten bu suçun insanlık suçu olduğunu kabul etmesini, Roboski ve Kürt halkından özür dilemesini istiyoruz. Suçlular yargılanmadan değil 150 gün 150 yıl da geçse bu katliamı unutturmayacağız” dedi. Söz alan Barış Annesi Nafiye Başaran da, “Çocuklarımız artık ölmesin. Biz barış istiyoruz. Yıllardır bunun için mücadele ediyoruz. Türk halkı da artık sesimizi duymalı ve sesini barış için yükseltmelidir” çağrısında bulundu.
‘Uludere Katliamının ilk nedeni…’
Barış İnisiyatifi adına açıklama yapan dans sanatçısı Zeynep Tanbay ise, 5 ay önce Uludere’de devletin halkını bombalayarak, 34 kardeşlerini öldürdüğünü belirterek, şunları ifade etti: “Öldüren, öldürme emrini verenler, bir açıklama yapmak, vur emrini kimin verdiğini halka açıklamak, açılan yarayı onarmak için adım atmak yerine, pervasızca açıklamalar yaparak, öldürülenleri suçlamaya başladı. Uludere’de öldürülenleri suçlayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve Şahin’e sahip çıkan başbakan, Kürt halkını ve vicdan sahibi olan milyonlar insanı öfkelendirdiler. Uludere Katliamı’nın ilk nedeni, Kürtleri düşman gören zihniyetin hakimiyetidir. Uludere Katliamı, Kürt sorununu bir güvenlik sorununa indirgeyen hükümet yaklaşımından kaynaklanmıştır. Uludere’de bizim Kürt kardeşlerimiz öldürüldü. Çocuklar öldürüldü. Ekmek parası peşindeki insanlar öldürüldü. Planlı bir cinayetle öldürüldü. Artık yoklar.”
‘Kürt halkının hakları tanınsın istiyoruz’
Uludere Katliamı’nı Başbakan ve İçişleri Bakanı dışında kimsenin istismar etmediğini belirten Tanbay, “İdris Naim Şahin’in derhal istifa etmesini istiyoruz. Vur emrini verenlerin açığa çıkartılmasın, yargılanmasını istiyoruz. Ölenlerin ailesinin ve Kürt halkının gözünün içine baka baka, özür dilenmesini istiyoruz. Sorumlulardan hesap sorulmasını istiyoruz. Savaşın sesinin susmasını istiyoruz. Kürt halkının hakları tanınsın istiyoruz. Ama Uludere’yi unutursak, bunların hiçbiri gerçekleşmeyecek. Bu yüzden, unutursak kalbimiz kurusun” dedi.
Açıklamanın ardından kitle, “Savaşa hayır” sloganı atarak, protesto gösterisini sonlandırdı.
Doğan Haber Ajansı – 26 Mayıs 2012 – Beyoğlu’nda Uludere Protestosu
Beyoğlu’nda toplanan bir grup Şırnak’ın Uludere ilçesinde ölen 34 kişi için olayın meydana gelişinin 150.gününde eylem yaptı.
Beyoğlu’nda toplanan bir grup Şırnak’ın Uludere ilçesinde ölen 34 kişi için olayın meydana gelişinin 150.gününde eylem yaptı. Galatasaray Meydanında toplanan Barış İnisiyatifine bağlı 50 kişilik grup, ‘Unutursak kalbimiz kurusun, özür dilensin,hesap sorulsun’ pankartı açarak slogan attı. Grup ellerinde Uludere’de hayatını kaybedenlerin fotoğrafını taşıdı ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i istifaya çağırdı. Daha sonra Taksim Meydana yürüyüşe geçen grup, burada Uludere’de hayatını kaybedenleri temsili olarak yere yattılar. Sanatçı Zeynep Tanbay tarafından okunan basın açıklamasında, “Öldüren, öldürme emrini verenler bir açıklama yapmak zorundadırlar. Açılan yarayı onarmak için adım atmak yerine pervasızca açıklamalar yaparak öldürülenleri suçlamaya başladı. Uludere’de öldürülenleri suçlayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ona sahip çıkan Başbakan Kürt halkını ve vicdan sahibi olan milyonlarca insanı öfkelendirdiler” dedi. Açıklamanın ardından grup olaysız dağıldı.
Son Dakika Haberler – 26 Mayıs 2012 – İstanbul’da “Uludere” protestosu
Şırnak’ın Uludere ilçesinde ölen 34 kişi için olayın meydana gelişinin 150. gününde Dolmabahçe ve Beyoğlu’nda eylem yaptı.
Dolmabahçe’de gerçekleştirilen ve Uludere’de yaşamını yitirenlerin yakınları tarafından fotoğraflarının taşındığı eylemde, yere temsili tabutlar konuldu.
Burada konuşan İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in sözlerini hatırlatarak, “Başbakan bir kez daha bu olay üzerinde değerlendirmelerde bulundu. Özellikle söylenenlerden sonra bizlerin dediklerinin önemi ve işaret ettiğimiz noktalar daha bir anlam kazandı. Bu açıklamaları yapmak bir sorumluluk oldu. Özellikle burada yakınlarını kaybetmiş ailelerin feryatları duyulmazken, bu katliamın arkasındaki siyasi iradenin ortaya çıkılması istenirken, bunlar konuşulmazken, gerçek suçlular yargılanmazken mağdur ailelerin suçlu yerine konması bir kez daha ve bu suçun üzerinin örtülmesi çabası görülmüştür” diye konuştu.
Uludere’de yaşamını yitirenlerden 20 yaşındaki Adem Ant’ın nişanlısı Garibe Ürek ise, “Neden hala failler ortaya çıkartılmıyor? Bize dayatılan bu katliam bu sindirmeler artık son bulsun. Biz katliama suskun kalmayacağız. Artık yeter diyoruz annelerimizi ağlatmayın” dedi.
Sanatçı Yasemin Göksu da olaydan sonra Uludere’ye gittiğini anlattı.
Göksu, Uludere’de hayatını kaybedenler için söylediği “Memik Oğlan” adlı türküyü seslendirince, Garibe Ürek’in gözyaşlarını tutamadığı, ölenlerin yakınlarından bir kadının ise baygınlık geçirdiği gözlendi. Grup, açıklamaların ardından olaysız dağıldı.
Beyoğlu’nda da protesto vardı
Beyoğlu’nda toplanan bir grup da Uludere için eylem yaptı. Galatasaray Meydanında toplanan Barış İnisiyatifine bağlı 50 kişilik grup, “Unutursak kalbimiz kurusun, özür dilensin,hesap sorulsun” pankartı açarak slogan attı.
Grup ellerinde Uludere’de hayatını kaybedenlerin fotoğrafını taşıdı ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i istifaya çağırdı. Daha sonra Taksim Meydana yürüyüşe geçen grup, burada Uludere’de hayatını kaybedenleri temsili olarak yere yattılar.
Açıklamanın ardından grup olaysız dağıldı.
Marksist.org – 26 Mayıs 2012 – Uludere’nin 150. gününde eylemler: Unutursak kalbimiz kurusun!
Uludere (Roboski) katliamının 150. gününde, Barış İnisiyatifleri, İstanbul’da bir eylem yaparak ölen 34 kişiyi andı, katliamın sorumlularının bulunmasını ve cezalandırılmasını talep etti. Genelkurmay’ı ve TSK’ya operasyon yetkisini veren AKP’yi hedefe koyan barış aktivistleri, siyahlar giyinerek “Unutursak kalbimiz kurusun” dediler. İzmir’de de Yeni Anayasa için Barış Girişimi katliamda hayatını kaybedenlerin anıldığı bir etkinlik gerçekleştirdi.
Galatasaray’da buluşan aktivistler, Roboski’de öldürülen 34 insanın resimlerini ve “Unutursak kalbimiz kurusun” yazılı dövizleri havaya kaldırdı, eylemin başında ölenlerin isimleri ve yaşları tek tek okundu.
İstiklal Caddesi boyunca ıslıklar, sloganlar ve zılgıtlarla yürüyen göstericiler, “Roboski halkı yalnız değildir”, “Biji biratiya gelan”, “Öz-öz-özgürlük, Kürt halkına özgürlük”, “İstifa, istifa, İdris Naim istifa!” diye bağırdılar. Yol boyunca defalarca “Unutursak kalbimiz kurusun” diye haykırıldı ve “Orada bir savaş var, ölen insanlar var, gel sen de haykır, savaşlara hayır” sözlerinden oluşan şarkı söylendi.
Taksim’de eylem boyunca etraftan geçen herkes protestonun ne olduğunu sordu ve canlı politik tartışmalar yaşandı. Birçok kişi Roboski katliamının sorumlularının bulunması konusunda Barış İnisiyatifleri’ne destek verdiğini söyledi.
Taksim Meydanı’na varıldığında ise bütün göstericiler yere yattı, hoparlörden bombardıman sesleri verildi. Barış İnisiyatifleri sözcüsü Şenol Karakaş, “Uludere’de olup bitenlerin milyarda birini bile hissedemeyiz ama 3 dakika yatarsak biraz olarak anlayabiliriz” dedi. Göstericiler yere yatıp gözlerini kapatarak üç dakika hareketsiz kaldılar. Ayağa kalkarken “Katil devlet hesap verecek” sloganları atıldı.
“Uludere kaza değil!”
Grup adına Kürtçe olarak Doğu-Güneydoğu Dernekleri (DGD) Platformu Başkanı Abdulhakim Daş ve Türkçe olarak sanatçı Zeynep Tanbay tarafından okunan basın açıklamasında, katliamın emrini verenlerin ve insanları öldürenlerin, halka bir açıklama yapmak yerine öldürülenleri suçladığına dikkat çekildi.
Başbakan’ın “TSK Ahmet mi, Mehmet mi, nasıl ayırt etsin?” sözlerine karşılık “Uludere’de katledilenlerin isimleri var!” denilen basın açıklamasında, Roboski katliamının bir “kaza” olmadığı belirtildi.
Uludere katliamının sorumlularının cezalandırılmasını talep eden Barış İnisiyatifleri’nin açıklamasında, savaşın sona erdirilmesi, Kürtlerin haklarının tanınması ve barışın sağlanması da talep edildi.
İzmir’de Uludere’den 34 mektup
Roboski katliamının 150. gününde, İzmir’de 26 haftadır her cumartesi sokakta barış talep eden Yeni Anayasa için Barış Girişimi, bu cumartesi de sokakta Uludere etkinliği yaptı.
Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin iki yanında yan yana 34 adet mektup açıldı. Katledilen 34 kişinin ağzından yazılmış mektupları açan girişim, “Uludere’den mektup var” diyerek kısaltılmış mektupları zarflara koyup caddeden geçen kişilere dağıttı. Yoğun katılımla gerçekleştirilen eylem, sokaktan geçen herkesin ilgisini çekti.
“Uludere katliamının 150, günü, sorumlular nerede?” pankartı da açan girişim, 34 can için 34 dakika sessizce ellerindeki dev mektupları sergilediler.
HDK’dan 5 ayrı yerde eylem
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) de İstanbul, İzmir, Ankara, Adana ve Mersin’de katliamı anarak “Roboski’de vur emrini kim verdi?” diye sordu.
Uludere’de yaşamını yitirenlerin yakınlarından olan Tahir Encü’nün de katıldığı İstanbul’daki eylemde sık sık “Roboski halkı yalnız değildir”, “Katil devlet hesap verecek”, “Sorumlular bulunsun hesap sorulsun” sloganları atıldı.
Ankara’da yapılan eyleme ise Uludere’de 11 yakınını kaybeden ve bugün sabah saatlerinde “kasten adam öldürmeye teşebbüs” suçlamasıyla gözaltına alındıktan sonra öğlen saatlerinde serbest bırakılan Ferhat Encü de katıldı.
Yerel Haberler – 26 Mayıs 2012 – Beyoğlu’nda Uludere Protestosu
Beyoğlu’nda toplanan bir grup Şırnak’ın Uludere ilçesinde ölen 34 kişi için olayın meydana gelişinin 150.gününde eylem yaptı.
Galatasaray Meydanında toplanan Barış İnisiyatifine bağlı 50 kişilik grup, ‘Unutursak kalbimiz kurusun, özür dilensin,hesap sorulsun’ pankartı açarak slogan attı. Grup ellerinde Uludere’de hayatını kaybedenlerin fotoğrafını taşıdı ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i istifaya çağırdı. Daha sonra Taksim Meydana yürüyüşe geçen grup, burada Uludere’de hayatını kaybedenleri temsili olarak yere yattılar. Sanatçı Zeynep Tanbay tarafından okunan basın açıklamasında, “Öldüren, öldürme emrini verenler bir açıklama yapmak zorundadırlar. Açılan yarayı onarmak için adım atmak yerine pervasızca açıklamalar yaparak öldürülenleri suçlamaya başladı. Uludere’de öldürülenleri suçlayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ona sahip çıkan Başbakan Kürt halkını ve vicdan sahibi olan milyonlarca insanı öfkelendirdiler” dedi. Açıklamanın ardından grup olaysız dağıldı.
29 Ağustos 2012 – 1 Eylül’de Sokaklardayız Basın Açıklaması Basından Seçmeler – İstanbul
Savaskarsitlari.org – 29 Ağustos 2012 – Küresel BAK: 1 Eylül’de Sokaklardayız!..
1 Eylül Barış Günü’nü bu yıl yine savaş ve silahlı çatışmaların yaşandığı bir bölgede kutluyoruz. Ortadoğu, halkların üzerine bomba yağdırıldığı, çocukların öldürüldüğü, kurşun seslerinin hiç durmadığı bir yer olmaya devam ediyor. Her gün ölüm haberleri, parçalanmış bedenler, tahrip edilmiş kentler ve ölçüsüz bir saldırganlık ile yüz yüzeyiz.
Ortadoğu halkları sadece dış güçlerin değil, aynı zamanda kendi ülkelerindeki diktatörlerin baskısı altında yasaklarla kuşatılıyor, eziliyor, bombalanıyor, öldürülüyor.
KÜRT HALKININ HAKLI TALEPLERİNE KULAK VERİLMELİ,
MÜZAKERE İÇİN BARIŞÇI BİR ORTAM YARATILMALIDIR
Türkiye’de hükümetin ve devletin Kürt halkının haklı taleplerine karşı şiddeti ve baskıyı bir politika olarak kullanmaya devam etmesi, şiddetin dozunu giderek artırması sorunu çözümsüz bir noktaya götürmekte, halklar arasındaki kin ve düşmanlığı körüklemektedir.
Bu politikalar çıkmaz bir yoldur. Bu yoldan derhal vazgeçilmeli, Kürtlerin her türlü talebinin müzakere edilebileceği, tartışılabileceği barışçıl bir ortam yaratılmalıdır.
Kürt halkının taleplerinin tartışılması, haklarının verilmesi öncelikle mevcut hükümetin ve devletin sorumluluğundadır. Bu sorunu güvenlikçi, baskıcı politikalarla çözmeye çalışmak, dünyada ve Türkiye’de yaşanmakta olanlardan hiç ders alınmadığını gösterir.
21. yüzyılda artık hiçbir halkı kendi taleplerinden vazgeçmeye, baskı altında yaşamaya razı edemezsiniz. Bu süreç er ya da geç Kürt halkının her türlü meşru talebinin kendilerine verilmesi veya kendileri tarafından kazanılması ile sonuçlanacaktır. Savaş karşıtları olarak dileğimiz bu dönemin barış içinde geçirilmesi, çocukların, gençlerin öldüğü sürecin derhal son bulmasıdır.
SURİYE HALKLARININ YANINDAYIZ!
Bölgemizde öne çıkan önemli bir konu da Suriye’deki halk ayaklanmasıdır. Esad diktatörlüğü özgürlük talebi ile ayaklanan kendi halklarının üzerine bomba yağdırmakta, kendi halkının kanını dökmektedir. 2011′in Mart ayından bu yana Suriye’de ölenlerin sayısı 30 bini geçti, 200 bin Suriyeli ise mülteci haline geldi.
AKP hükümetinin; ABD, Suudi Arabistan ve diğer bazı ülkelerle birlikte bir askeri müdahaleye hazırlanmasını ise, emperyalist saldırganlık, Suriye halklarına karşı düşmanlık olarak görüyoruz. AKP, demokrasiden ve özgürlüklerden yana olmaktan çok, mezhepçi ve emperyal güçlerden yana bir dış politika izliyor.
Suriye’de askeri dış müdahaleyle rejimi değiştirmek, Suriye’nin demokratikleşmesine değil, çatışmaların şiddetlenmesine, bölgedeki istikrarsızlık ve savaş ortamının yayılmasına neden olacaktır. Suriye’deki muhaliflere Türkiye’nin silahlı destek vermesini de bir tür askeri dış müdahale olarak değerlendiriyoruz.
Suriye’ye askeri müdahale aynı zamanda İran’a yönelik bir askeri müdahalenin de kapısını aralayacaktır.
Irak savaşında 1 milyon Iraklı hayatını kaybetti. Irak halkları savaş öncesinden çok daha büyük bir yıkım ve sefaletin içine sürüklendi. Bu yanlışın Suriye ve İran’da tekrarlanmasını önlemeliyiz.
Esad diktatörlüğünün döktüğü kanı Ortadoğu’ya yönelik yeni bir askeri müdahalenin ve savaşın gerekçesi yapmak isteyen bütün güçler, ister ABD, ister NATO, ister Türkiye olsun, karşılarında yine biz savaş karşıtlarını bulacaktır…
Marksist.org – 29 Ağustos 2012 – Küresel BAK: Barış için 1 Eylül’de sokaklardayız!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, tüm savaş karşıtlarını 1 Eylül’de gerçekleşecek basın açıklamaları ve mitinglere katılmaya çağırdı. Kürt haklı taleplerinin karşılanmasını isteyen Küresel BAK, katil Esad’a karşı mücadele eden Suriye halklarıyla dayanışma çağrısı yaparak askeri müdahaleye karşı çıktı.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu adına Kerem Kabadayı’nın yaptığı yazılı açıklama şöyle: …
Turnusol.org – 29 Ağustos 2012 – Küresel BAK: 2013 barışın yılı olsun!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Roboski Katliamının yıldönümünde yayınladığı yeni yıl mesajında, barış hareketi açısından geçtiğimiz yılın gelişmelerini değerlendirdi ve 2013 yılında savaşsız bir dünya için mücadele çağrısı yaptı.
2012 yılında hükümetin, militarizme ve silahlanmaya yoğunlaştığına vurgu yapan Küresel BAK, 2013 yılı bütçesinde silahlanmaya ayrılan payın geçtiğimiz yıllara göre artış gösterdiğine dikkat çekiyor.
Açıklamanın tümü şöyle: 2013 YILINDA SAVAŞSIZ BİR DÜNYA İÇİN MÜCADELEYE!
ROBOSKİ KATLİAMININ SORUMLULARI YARGILANSIN! …
Marksist.org – 16 Kasım 2012 – Küresel BAK: Yaşama ve barışa bir şans verin!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, açlık grevlerinin çözümle sonuçlanması için Başbakan’ı aşağılayıcı şiddet dilinden vazgeçmeye, hükümeti ise Kürtlerin haklı taleplerini tanımaya çağırdı.
Küresel BAK adına Kerem Kabadayı’nın yaptığı açıklama şöyle: “Binlerce Kürt siyasi tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde 12 Eylül 2012 tarihinden bu yana açlık grevinde. Bugün, açlık grevlerinin 66. günü. Aralarında seçilmiş siyasetçilerin de bulunduğu grevcilerin bir kısmı hayati tehlike açısından kritik eşiği aşmış bulunuyor. Birçoğu açlık grevleri bitse bile kalıcı sağlık sorunları yaşayacak. Yani artık sorunu çözmek için bekleyecek, kaybedecek bir dakikamız bile yok…”
Turnusol.org – 27 Kasım 2012 – Küresel BAK: Savaşa yatırım yaparak barışı satın alamazsınız!
Patriot’ların Türkiye’ye getirilmesine karşı çıkan savaş karşıtları, hükümete cevaplaması gerek 7 soru yönelttiler.
Küresel BAK: Savaşa yatırım yaparak barışı satın alamazsınız! Küresel BAK Yürütmesinden Nilüfer Uğur Dalay tarafından yapılan basın açıklaması şöyle:
Marksist.org – 27 Kasım 2012 – Küresel BAK: Savaşa yatırım yapılarak barış satın alınamaz!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) bugün yayınladığı bir açıklamayla, Türkiye’ye yerleştirilmesi planlanan patriot füzelerine ilişkin hükümete sorularını yöneltti. BAK’ın açıklamasında “Patriot’ların Türkiye’ye getirilmesini kesinlikle istemiyoruz” denilirken, yalnızca silahların sınırlandırılması değil, insani bir zorunluluk olarak silahsız bir yaşamın benimsenmesi talep edildi.
Küresel BAK tarafından yapılan açıklama şöyleydi: Suriye ile Türkiye arasında yükselen gerilim tragedyasının son perdesinde sahneye Patriot isimli ‘yurtsever’ füzeler sürülüyor…
Marksist.org – 28 Aralık 2012 – 2013’te savaşsız bir dünya için mücadeleye!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK), yeni yıl öncesi yaptığı açıklamada, Roboski katliamının hesabının sorulmasını ve Kürt sorununun çözümünü talep ederken, silahlanmaya karşı çıktı ve Orta Doğu’da ve tüm dünyada barışın sesini yükseltme çağrısı yaptı.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun açıklaması şöyleydi:….