İsrail bunu hep yapıyor!
Bianet – 01.06.2010 / Ceylan Özerengin
Bundan 22 yıl önce, 8 Şubat 1988’de, dünyanın dört bir yanından gelen 400 yabancı gözlemci ve delege, 135 Filistinli sürgün ve çeşitli uluslardan 300 kadar basın mensubu Yunanistan’ın başkenti Atina’da buluştu. Hepsi Filistin Kurtuluş Örgütü’nden (FKÖ) davet almış, 9 Şubat 1988’de Pire limanından İsrail’in Hayfa limanına kaldırılacak olan “Dönüş Gemisi”ne tarihe tanıklık etmek üzere binmeyi kabul etmişti. O 300 basın mensubundan biri de bendim. Bu, bir “Barış Gemisi” olacaktı.
Amaç, Filistinli sürgünlerin anavatanlarına dönüş yapmalarıydı. 1968’den o güne dek İsrail’in sürgüne gönderdiği yaklaşık 2000 Filistinli kadın ve erkeğin tümü bu gemiye kuşkusuz binemeyecekti. Ama “Barış Gemisi” ile Hayfa’ya gitmeleri kararlaştırılan 135 Filistinli sürgün, bu binlerin ve anavatanlarına dönme hasreti çeken milyonlarca Filistinlinin sembolü olacaktı. “Dönüş Gemisi” olarak da adlandırılan gemi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi kararlarıyla evlerine dönüş hakkı tanınan ve onaylanan binlerce Filistinli sürgünün dünya kamuoyuna bir mesaj vermesine yarayacaktı. Ayrıca 9 Aralık 1987’den itibaren İsrail’de, işgal altındaki topraklarda ayaklanmış olan Filistinlilerle bir dayanışma fırsatı, onlara yalnız olmadıklarını gösterme olanağını da sağlayacaktı.
Ama olmadı, olamadı. “Dönüş Gemisi”, salt Filistin’de de değil, dünyanın birçok yerinde örneklerinin bolca görüldüğü, “haksızın, haklıyı kanla-barutla ve şiddetle ezmeye çalıştığı bir mantık”ın eylem duvarına bindirdi. Yola çıkamadan bombalandı ve Güney Kıbrıs’ın Limasol limanında boynu bükük kaldı…
Önce “Gümüş Güvercin”in kanadı kırıldı…
Atina’ya ayak bastıktan hemen sonra akredite olmak üzere gittiğim Atina FKÖ bürosunda, “Barış Gemisi”nin bir “Hüsran Gemisi”ne dönüşeceğinin ilk sinyalini veren o tatsız haberi aldık: “Barış yolculuğu, Yunanistan’ın Pire limanından Hayfa’ya gitmek üzere kiralanan ‘Silver Paloma’, yani ‘Gümüş Güvercin’ adlı gemiyle yapılamayacaktı.” Çünkü İsrail gizli servisi MOSSAD, Gümüş Güvercin’in sahiplerine, bu sefere çıkmaması koşuluyla, sanki Hayfa’ya gidip dönmüş gibi para ödemişti! Yeni bir gemi temini için girişimler başlatılmıştı, büyük ihtimalle bir iki güne kadar yola çıkabilecektik. Çaresiz otellerimize geri döndük.
Atina’daki toplam 12 günüm “Barış Gemisi”nin harekete geçmesini beklemekle geçti. Elbette o arada boş durmadım, diğer gazeteciler gibi Filistinli sürgünler ve bu yolculuğa katılmak üzere gelen çeşitli uluslardan siyasetçi, gözlemci, delege ve din adamlarıyla bir kitabı dolduracak kadar söyleşiler yaptım. Nitekim sonuçta, “Filistin Kazanacak” adlı kitabımı, Filistin İntifadası’nı da Filistin’e gidip yerinde izledikten sonra yazdım.
MOSSAD sahneye çıkıyor
Atina’daki uzun bekleyiş sırasında FKÖ davet ettiği konuklarını bilgilendirmek amacıyla birçok basın toplantısı düzenledi. Bu toplantılarda bizlere, “İsrail gizli servisi MOSSAD’ın Yunan Denizciler Birliği üyelerini ve Birliğin bizzat kendisini tehdit ettiği” açıklandı.
Bir toplantıda, bazı gazetecilerin oteldeki odalarına Atina’yı terk etmeleri yazılı tehdit pusulaların atıldığı, geceleri “esrarengiz” bazı kişilerin oda kapılarını açıp içeri girmeye çalıştıkları da anlatıldı. Gerçekten de bizlere bu hususun açıklandığı basın toplantısının yapıldığı günün sabahında, birkaç basın mensubunun otelden apar topar ayrıldıklarına tanık olmuştuk.
Bir başka basın toplantısına ise Yunanlı bir kaptan katılarak, aldıkları tehditleri doğruladı ve bize Yunanistan Denizyolları Çalışanları Birliği’nin teleksine gönderilen, “İsrailli Deniz Subayları Birliği” imzasını taşıyan mesajın birer kopyasını dağıttı.
Mesajda özetle,”Terörist örgütlere yardıma kalkışmanız kabul edilemez. Bu hareketlere devam etmeniz halinde Yunan gemilerinin İsrail limanlarına girmelerini boykot etmekten başka seçeneğimiz kalmayacak” deniliyordu. Yunanistan’ın döviz gelirlerinin başını yüzlerce gemiye sahip armatörlerin yaptığı deniz taşımacılığı çekiyor. İsrail limanlarının Yunan gemilerine kapatılması, armatörlerin karlarından, devletin de döviz gelirlerinden vazgeçmesi anlamına geliyor. Bu bağlamda tehdit amacına ulaştı; FKÖ kiralayacak Yunan gemisi bulamadı!
Bekleyişimizin ikinci haftasının başında Filistin Kurtuluş Örgütü, Filistinli sürgünlerle birlikte anavatana gidecekler için sahibi aslen Filistinli olan “Femar” şirketinden 1945 yapımı ve Kıbrıs Rum bandıralı bir gemiyi 600 bin dolara satın aldığını açıkladı. Geminin adı “Sol Phryne” idi ancak FKÖ gemiye, hizmet edeceği amacına uygun “Al Awda”, yani “Dönüş” adını vermişti. 13 Şubat’ta Güney Kıbrıs’ın Limasol kentinde satın alınan gemi Pire’ye gelip, Filistinli sürgünlerle birlikte yaklaşık 850 yolcusunu alacak ve Hayfa’ya olan yolculuğumuz başlayacaktı. Ancak bundan sonra olaylar yıldırım hızıyla birbirini izledi ve “Dönüş”, Pire limanına doğru yola bile çıkamadan sulara gömüldü…
Önce 15 Şubat 1988’de FKÖ’nün üst düzey üç yetkilisi Limasol’de arabalarına yerleştirilen bir bombanın sabah saatlerinde uzaktan kumandayla patlatılması sonucu öldürüldü. Bu üç yetkili, çok büyük olasılıkla geminin satın alınmasını gerçekleştiren FKÖ mensuplarıydı. Bu suikasttan tam 18 saat sonra, 15 Şubat gecesi bu kez “Sol Phryne” ya da “Dönüş” gemisi, altına yerleştirilen mıknatıslı sualtı bombalarının patlaması sonucu ağır hasar alarak battı. Olayda kimse hayatını kaybetmedi ama “Barış Gemisi”nin yolculuğu engellenmiş oldu. Bu geminin batması en çok kimi memnun ettiyse, kuşkusuz bombaları da onlar yerleştirmişti!
İsrail, arabaya yerleştirilen bombayla “hiçbir ilgisinin olmadığını” öne sürdü ama o yıllarda İsrail Ulaştırma Bakanı olan Hayim Korfu, geminin bombalanmasından kendilerinin sorumlu olmadığını açıklama gereği bile duymadı, “FKÖ’nün bir başka teşebbüste bulunması halinde o geminin kaderinin de aynı olacağını” söyledi!
İsrail hükümetleri sabıkalıdır. İsrail devleti ise bir “haydut devlet” gibi davranmaktan kendini bir türlü alıkoyamamaktadır. ABD’nin destek ve himayesiyle, her eylemine göz yumulmasıyla bugüne dek sonsuz sayıda suikast, bombalama, işgal ve masum sivillere saldırılar gerçekleştirmiştir. Mavi Marmara gemisinin başına gelenler ve o gemide, bu yazı kaleme alındığı saatlerde henüz daha sayıları ve adları bile belli olmayan can verenlerin ve yaralananların hesabı uluslararası camia tarafından uluslararası hukuk çerçevesinde sorulmadıkça bu tür kanlı eylemlerine son da vermeyecektir. Ve ne yazık ki barışın Ortadoğu’ya “dönüşü” de geciktikçe gecikecektir…