DİSK ve KESK öncülüğünde emekçiler önceki gün büyük bir protesto gösterisi düzenlediler. Ankara’da 80 bin kişinin katıldığı bu gösteri, Alevilerin ‘eşit yurttaşlık’ mitinginden sonra kısa arayla yapılan ikinci büyük gösteri oldu. Bu mitingleri kendisini solda tanımlayan bütün sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler desteklediler. Miting bir anlamda, AKP’nin uygulamalarını solcular tarafından protesto edilmesi mitingiydi. Bu yönüyle bir muhalefet gösterisiydi. Bu mitingin 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önceki ‘Cumhuriyet mitingleri’nden ciddi bir farkı olduğunu söylemeliyiz. DİSK-KESK mitingi daha çok bir emekçi ve hak arama mitingi. Krizden zarar gören emekçilerin dertlerini dile getirme mitingi. ‘Cumhuriyet mitingleri’ o sırada yükselen müdahaleci rüzgârın, demokrasi dışı arayışların gölgesi altında düzenlenmişti.
Tabii ki bu mitingin de asıl hedefi AKP iktidarıydı. Bundan daha doğal ne olabilir ki! Şu ana kadar uygulanan 7 yıllık siyasetlerin sorumlusu AK Parti. Çalışanlar da haklı olarak onları hedef alıyor, onlardan taleplerde bulunuyor. Gösteriye katılanlar, ilginç pankartlarla tepkilerini dile getirdiler. Bunlardan birisi çok hoştu: ‘Şirketleri değil gezegeni kurtarın.’ Neden beğendim? Kriz sırasında ABD’de ve Türkiye’de en çok otomotiv sektörünün kurtarılması konuşuldu. Çünkü, dünyada ve Türkiye’de en çok büyüyen, gelişen sektörlerden birisi otomotiv sektörü. Birçok ülkenin ekonomisi bu sektör üzerinde duruyor. Peki otomotiv sektörü nereye kadar gidecek? Çünkü bu sektörün ürettiği her araç, bir metal yığınının daha piyasaya salıverilmesi anlamına geliyor. Örneğin İstanbul’da her gün 600 yeni aracın trafiğe çıktığı söyleniyor. Bunu İstanbul’un yolları, otoparkları kaldırmayacağı gibi, bu kadar araç üretiminin yaratacağı çevre sorunları da ayrı bir felaket olarak karşımıza çıkıyor. Otomotiv sektörünü kurtaralım da, bu sektörün yarattığı önü alınmaz tahribatı ne yapalım? Dünyada sonsuza kadar motorlu araç üretilemez ki! Bunun bir sınırı olmayacak mı? İşte bu nedenle ‘şirketleri değil gezegeni kurtarın’ sloganını çok beğendim. Tabii son aylarda artan işten çıkarmalar, elektriğe ve enerjiye yapılan zamlar da alt sınıfların, emekçilerin hayatını iyice zorlaştırıyor. Onlar da bu tepkilerini dile getiriyorlar. *** Mitingler, bir ülkedeki demokratik gelişmenin ürünüdür, göstergesidir. Toplum, tepki ve dileklerini meydanlarda dile getiriyorsa, getirebiliyorsa, bunu barışçı bir şekilde yapıyorsa ve devlet güçleri de çatışmacı bir şekilde olayları tırmandırmıyorsa bu demokrasi için kazanımdır. Ankara’da önceki gün yapılan mitingde ne yazık ki yine bazı tatsızlıklar da yaşandı. Polislerin bir kısmının hiç yoktan bir alışkanlık içinde, küçük bir gerginliğin ardından topluluğun üzerine biber gazı sıkması ateşi körükledi. Karşılıklı taş atılmasıyla devam eden çatışmalar yüzünden göstericiler arasından ve polislerden yaralanmalar oldu. Emekçilerin meydanlara çıkmaları, taleplerini dile getirmeleri önemli. Ancak, toplum bu tepkilerini siyaset alanına nasıl yansıtacak? Türkiye’de hâlâ siyaset alanında bir demokratik muhalefet hareketi oluşabilmiş değil. Kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan ve mitingi de destekleyen muhalefet partileri, ne yazık ki demokrasi ve özgürlükler noktasında ciddi bir duyarlık göstermiyorlar. Krizden emekçilerin en az zararla çıkmasının yolu örgütlenme özgürlüğünden ve toplusözleşme düzeninin varlığından geçiyor. Türkiye’de işyerlerinde sendika kurmak yasak. Toplusözleşme diye bir düzenden söz etmek bile komik sayılacak kadar uzaklarda. Muhalefet partilerinin örgütlenme özgürlüğü diye bir dertleri bulunuyor mu? Türkiye’de devlet işyerleri dışında sendika kalmadı. Toplusözleşme düzeni tamamen yok oldu. İş güvencesi kalmadı… Bütün bu tablo, bir demokratik sol muhalefetin ne kadar gerekli olduğunu gözler önüne seriyor… Ortada bu arayışı umuda çevirecek bir potansiyel ise şimdilik ne yazık ki gözükmüyor…