Marksist.org – 9 Ocak 2013 – Barış için sokaktan ilk ses yükseldi
Kürt sorununda İmralı’daki PKK lideri Abdullah Öcalan ile başlayan görüşmelerin barış için müzakerelere dönüşmesi için sokaktaki ilk eylem bugün İstanbul’da yapıldı. Saat 19:00’da Galatasaray Meydanı’nda buluşan aktivistler, “Şimdi barış zamanıdır” pankartı arkasında barış bayraklarıyla Taksim Meydanı’na kadar yürüdüler. Barış aktivistleri, sürece seyirci kalmayarak Kürt halkının özgürlüğü için sokakta olmaya devam edeceklerini vurguladılar.
Barış eylemini Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK), Antikapitalist Öğrenciler, Barış İçin Sanat Girişimi, Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Federasyonu, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Mazlum-Der, Kafkasya Forumu gibi çok sayıda kitle örgütü ve siyasi parti katıldı.
Galatasaray Meydanı’ndan yürüyüşe geçen kitle, “Şimdi barış zamanı”, “Barışalım yeter”, “Barış hemen şimdi”, “Bîjî biratîya gelan”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Gel sen de haykır, savaşlara hayır”, “Ölüm değil çözüm”, “Kürt halkına özgürlük”, “Deng bi de aşitiye”, “Kürtler Kürtçe konuşur”, “Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt” sloganlarıyla Taksim Meydanı’na ulaştı.
Meydanda eylemi destekleyen tüm kurumlar ve partiler adına temsilciler birer konuşma yaptı. Aktivistler, İmralı’yla başlatılan diyaloğun bir barış sürecine dönüşmesi için sokakta olmaya devam edeceklerini, sürecin izleyicisi değil katılımcısı olacaklarını, Kürt halkının özgürlüğü için mücadeleye devam edeceklerini açıkladılar.
Sabah – 19 Ocak 2013 – Binlerce kişi Hrant Dink’i andı
Şişli’de vurularak hayatını kaybeden Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, ölümünün 6.yılında çalıştığı gazete önünde anılıyor.
Şişli Meydanı’nda toplanan kalabalık Osmanbey’de bulunan Agos Gazetesi binasının önüne doğru yürüyüşe geçti.
Gazete binasına Hrant Dink’in fotoğrafının bulunduğu bir afiş asıldı. Kalabalık grup Hrant Dink’in vurulduğu yere karanfiller bıraktı. Halasgargazi caddesi üzerinde yürüyen binlerce insan gazete binasının önünde toplandı.
Bina önünde mumlar yakılarak bırakıldı.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dink 19 Ocak 2007 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmişti. Yargılama süreci devam ederken 6 yılın sonunda dosya Yargıtay’a gönderildi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan tebliğnamede, olayın sıradan bir adam öldürme eylemi olmadığı ifade edildi. Tebliğnamede eylemlerin ‘devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak, otoriteyi zaafa uğratmak, kamu düzenini bozup ülkede kaos, kargaşa ve güvensizlik ortamı oluşturmak, huzursuzluk ortamına zemin hazırlamak, ülkemizi uluslararası arenada sıkıntıya sokmak’ için yapıldığı belirtilmişti.
‘Hrant Dink’in Arkadaşları’ adı verilen yaklaşık bin kişilik grup, Şişli Meydanı’nda toplandı. Yürüyüşün yapılacağı Halaskargazi Caddesi araç trafiğine kapatıldı. ‘Buradayız, Ahparig 6. yıl’, ‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz’, ‘Geleneği terk et, katilleri teslim et’ yazılı pankart ve döviz taşıyan grup, ‘Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeniyiz’, ‘Katil devlet hesap verecek’, ‘Katilleri koruyan cinayete ortaktır’ sloganları attı. Yürüyüşe Dink’in eşi Rakel Dink, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekili Sebahat Tuncel’in de katıldığı görüldü.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i anan grup dağılırken polis ile eylemciler arasında arbede yaşandı. Polis, polis gruba biber gazıyla müdahale etti.
26 Ocak 2013 – BİA Haber Merkezi – Barış için 104 İmza “Barışa Omuz Veriyoruz”
Türkiye Barış Meclisi’nin gerçekleştirdiği “Barışa Omuz Veriyoruz” forumuna katılanlar, barış sürecinin başarıya ulaşması için neler yapılması gerektiğine dair görüşlerini paylaştı.
Türkiye Barış Meclisi’nin bugün Taksim Hill otelde gerçekleşen ‘Barışa Omuz Veriyoruz’ başlıklı forumuna sivil toplum örgütleri üyeleri, barış anneleri, akademisyenler ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu farklı kesimlerden isimler katıldı.
Konuşmacılar arasında KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, gazeteci-yazar Cemal Uşak, Osman Kavala, siyasetçi-yazar Tarık Ziya Ekinci, Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Prof. Dr. Fuat Keyman, Eğitim Gönüllüleri Vakfı Başkanı İbrahim Betil, HAK-İŞ Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Paçalı, Barış Annesi Döndü Ergin, yazar Oya Baydar, Din Alimleri Derneği’nden Mehmet Şimşek, yönetmen Özcan Alper, Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Tahsin Yeşildere, Kürt Kültür ve Dayanışma Vakfı Başkanı Kasım Ergün gibi isimler vardı.
Katılımcılar, barış sürecinden umutlu olduklarını belirterek sürecin başarılı olması için neler yapılması gerektiğine dair görüşlerini paylaştı:
Ağırdır: Dünü değil, yarını düşünmek
Barış sürecini hep beraber inşa etmemiz lazım. Bunun için de kategorik değerlendirmelerden kaçınmak; dünü değil, yarını düşünmek; yeni bir dil üretmek; atmamız gereken adımı diğer tarafı beklemeden atmak gerekiyor.
Tarhanlı: Tek taraflı kazanım olmaz
“Barış inşası için cezasızlık paradigması dikkate alınmalı. Bunun yanında, tarafların barışa kendi çıkarlarına uygun yeni bir alternatif üreteceği yan yolların izole edilip ana yola odaklanılmalı. Pozisyonlara değil kazanımlara odaklanmak ve tek taraflı kazanım olmayacağı gerçeğini kabul etmek lazım. Sürecin şeffaflık, açıklık, ölçülebilirlik ve hesapverebilirlik anlamına gelen şekilde nesnel olması önemli.”
Uşak: Barış şimdi
“Müzakere süreci inşallah kalıcıdır, sonuç verir. Barış ya şimdi ya da bundan sonra çok zor. Sürecin olumsuz sonuçlanması hayalkırıklığını derinleştirir. Hayırlı bir müzakere süreci sonunda taraflar taleplerinin hepsi karşılanmadığı için bir ‘yutkunma duygusu’ yaşayacak. Herkesin karara destek olması gerekir.”
Kavala: Siyasi şartlar barışa uygun
“Zorluklar olsa da şu andaki siyasi şartlar barışa uygun, bu kez iyimserim. Süreç, kutupsallaşmaya yol açmadan yürütülmeli. Karşılıklı bir dönüşüm gerekiyor; bu zor ama imkansız değil. TBMM sürece katılmalı ancak geçen günkü görüntülerle değil.
Ekinci: Barış halkların kazancı olacak
“Toplumda barış, savaşın son bulması olarak algılanıyor. Evrensel barış ise her türlü şiddetin son bulmasıdır. Türkiye’de savaşın son bulması Türkiye halklarının kazancı olacak.
“Barış Meclisi bir adım ileri gitme aşamasında cesaret veriyor. Ancak toplumda bu cesaretin sürmesine olanak veren bir yapı yok. Çoğulcu demokrasi yok, çoklukçu yapı var. Toplumda barışın olabilmesi için demokrasinin gelişmesi gerekiyor. Demokrasi aynı zamanda sağlanacak barışın güvencesidir.
“Devletin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan anlayışla barış yapmak çok zor. Devleti ben temsil ediyorum, çıkarını ben koruyorum diyen güçlerin etkisi devam ettikçe barışın kurulması çok zor.”
Ersanlı: Haksızlığa uğrayan öfkelenir
“Bu ülkede çok büyük haksızlıklar oluyor. Haksızlığa uğrayan öfkelenir ve aklına ilk genel hesap sormaktır. Hesap sormanın adabını geliştirmek zorundayız. Hakaret ve şiddete yönelirsek hesap sormamış oluruz. Bunu yüzleşme olarak düşündüğümüz zaman barışa hizmet etmiş oluyoruz.
“Çatışmalar devletlerin tarihinde az zamanı kapsıyor. Doğal olan barış. Doğal olan savaşmış gibi düşünmek zorunda kaldığımız için çok üzgünüz.
“Hepimiz Ermeniyiz, Kürdüz, Türküz, Lazız ama hiçbirimiz terörist değiliz. Terör kavramının gevşek kullanılması intikam duygusuna en çok hizmet eden şeydir. Özellikle medya bunu kullanırken dikkatli olmalı .”
Betil: Önyargılar barışa engel
“Barış yolundaki en büyük engel kafalardaki önyargılar. Bunu kaldırıp temel ilkelerde buluşmalıyız. Kendimiz için istediğimiz her hakkın bu toplumdaki herkesin doğal hakkı olduğunu düşünmeden fazla ilerleyemeyiz.”
Keyman: Eşit yaşamak istiyorum
“İyimser ve çalışkan olmalıyız. Barış kapısı aralandığında her türlü şiddete karşı durmalı, eşitlik anlayışını içselleştirmeli, eşitliği yargısal düzenlemelerle korumalıyız. Ben Fuat Keyman olarak Kürtler, Ermeniler, Rumlar, eşcinseller, kadınlarla eşit olarak yaşamak istiyorum, kardeş olarak değil.
Halis: Yapıcı dille uyarı
“Empati kurmak ve umutlu olmak gerekiyor. Ahmet Türk’ün dediği barış süreci sürerken operasyonlar durmalı sözüne Başbakan’ın ‘Kürtlerle değil teröristlerle mücadele ediyoruz’ cevabını vermesi manidar. Demokrasiyi genişleterek barışı sağlayacağımızı düşünüyorum. Tarafların süreci zora sokacak davranışlarını da yapıcı bir dille uyarmalıyız.”
Paçalı: Sabırlı olunmalı
“Toplumda barış çok önemli bir duygu halini aldı, çok kıymetli bir ortam sağlandı. Bunu korumak için sorumlu olmak gerekiyor. İnsan hakları, özgürlük ve demokrasinin sağlanması ve şiddetin sonra erdirilmesi gerekiyor. Süreçte kırılmalar yaşanabilir, sabırlı olmalı.”
Ergin: Barış güneş gibidir
“Cenazelerin başında barış istiyoruz. bu işi bitirecek olan barıştır. Erdoğan çok güzel konuşuyor hepimizi umutlandırıyor. Dağlar bombalanır, cenazeler gelirken güvenmiyoruz. Samimi olmasını istiyoruz. Barış savaştan zordur, bu zoru yenmek bizim elimizde. Barış sadece Kürtler için değil Türkler için de.
“Susmak ortak olmaktır. Barış güneş gibidir her şeyi yeşillendirir. Çok acılar çekiyoruz, hangi gün kime ne olacak belli değil. Herkesin barış için elini taşın altına koymasını istiyoruz.”
Baydar: Siyasilere bırakılmayacak kadar ciddi bir şey
“Barış, siyasilere bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli bir iş. Siyasilerin barış ve çözüm yolundaki çabalarını destekleriz ama onlara bırakamayız. Çünkü siyasi aktörler her zaman barışı araçsallaştırır. Ancak kitleler barış ve çözümü ‘ama’sız olarak ihtiyaçları olduğu için isterler.
Şimşek: Barış için çalışanlar iyi insanlardır
“Hz. Muhammed’in hadisiyle başlamak istiyorum. ‘Kendisi için istediğini başkası için istemeyenler benim ümmetimde değildir’ Barış için bir şeyler yapan insanlar iyi insanlardır. Bunları desteklemek gerekir. Din Alimleri Derneği olarak Türkiye’de Türkler, Lazlar, Çerkezler, Araplar ve diğerleri için ne isteniyorsa Kürtlere’de o hakların verilmesini istiyoruz. İstedğimiz Kur’an’da yer alan, Peygamber hadislerinde kabul edilendir.”
Alper: Halklar Kürtlere teşekkür borçlu
“Barış süreci Kürtlerle birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi demek. Kendi kimliklerimizi yok sayarak, kişiliksizleştirilerek yetiştik. Türkiye’deki diğer halklar olarak Kürtlere teşekkür borçluyuz.”
Yeşildere: Barış dilini kullanmalıyız
“Geçmişi unutmamız ve incitmeyen, hakaret etmeyen söylemler kullanmamız gerekir. Demokrasiyi geliştirmek, siyasi tutuklamaların önünde geçmek, siyasi aflar gerekli. Gelecek bizim için daha önemli. Barış sürecini ve barış dilini iyi kullanmalıyız.”
Ergün: Savaşta ailemi kaybettim
“Savaşta canımdan çok sevdiğim ailemi kaybettim. Savaş sürerse benim gibi başkalarının ağabeyleri, çocukları da ölecek. Barışçılar olarak daha cesaretli olmalıyız. Cesaretle Kürt gerillalarına bütün Kürtler ölse bu savaşı kazanamayız demeli; Şehit Aileleri Derneği’de Türkiye Cumhuriyeti devletine hepimiz özel tim, polis, asker olsak bile savaşı bitiremeyiz demeli. Herkes evinin önünü süpürsün. Herkesten çok biz barışı istiyoruz.”
Forumda barış sürecine dair görüşlerini paylaşan diğer isimler şu şekilde:
Yazar Erdoğan Aydın, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan Bülent Aydın, Mebuse Tekbay, Sivil Dayanışma Platformu adına Ayhan Ogan, Yazar Masis Kürkçügil, Emek ve Adalet Platformu Bileşenleri adına Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan, Vicdani Ret Platformu’ndan Ercan Aktaş, avukat Mehmet Ali Devecioğlu, Hacı Bektaşı Veli Anadolu Kültür Vakfı adına Vedat Kara, Türk Tabipler Birliği’nden Hüseyin Demirdizen, Yazar Tarhan Erdem, Türk Diş Hekimleri Birliği Genel Başkanı Celal Korkut Yıldırım, Ayşen Candan, Sosyal Demokrasi Vakfı Genel Başkanı Erol Kızılelma.
İHaber – 27 Ocak 2013 – Nükleersiz Dünya mümkün mü?
Türkiye (Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Kampanya) hareketi tarafından düzenlenen “Nükleersiz Bir Dünya ve Nükleer Silahlardan ve Kitle İmha Silahlarından Arındırılmış Bir Ortadoğu İnşa Etmek” adlı uluslararası konferans dün Taksim’de gerçekleştirildi.
Konferansa, Avrupa’da nükleer silahsızlanma alanında ve NATO konusunda faaliyet gösteren sivil toplum temsilcileri, Ortadoğu’dan Bahreyn, Mısır, İsrail ve İran’dan aktivistler katıldı. “Nato’nun nükleer politikası ve Ortadoğu” başlıklı panele Türkiye’den gazeteci Mete Çubukçu, araştırmacı- yazar Selin Bölme, avukat- aktivist Arif Ali Cangı, küresel barış ve adalet komisyonundan Şenol Karakaş konuşmacı olarak katıldı.
TÜRKİYE, NPT ANTLAŞMASINI İHLAL EDİYOR
Panelin moderatörlüğünü yapan Greenpeace Akdeniz ofisinden Cenk Levi, Ortadoğu’da Nato’ nun tek temsilcisinin Türkiye olduğunu ve bu kapsamda nükleer silahların İncirlik üssünde depo edildiği ve bu depolama ile aslında imzalamış olduğu, Nükleer Silahların yayılmasının önlenmesine ilişkin anlaşmayı(NPT) ihmal ettiğini söyledi.
SOĞUK SAVAŞ BİTTİ AMA HER YERDE NÜKLEER SİLAH VAR
“İncirlik Üssü” kitabı yazarı Selin Bölme, Türkiye’de Nato’nun tarihsel sürecini ve nükleer silahların Türkiye’de depo edilme amaçlarını şu sözlerle ifade etti:
“Türkiye’de nükleer silah hikayesi İncirlik üssü ile başlamıştır. Özellikle 1950′den başlayarak ABD nükleer silahlarını Avrupa’ya taşımış ve Türkiye’de 70′li yıllarda sevk edilen nükleer silah sayısı 7300 en büyük rakamına ulaşmıştır. Soğuk savaşı bitmesine rağmen, nükleer silahlar azaltılacağı yerden 1980 sonrası Türkiye, nükleer silah deposu haline gelmiştir. 1982’de Washington- Ankara arasında “10 hava sahası modernizasyonu” mutabakatı imzalanarak nükleerler silahlar hava üsselerine kaydırılmıştır.”
NATO, NÜKLEER SİLAHLARI ARTIRIYOR
Bölme, Türkiye’de şu an 6 nükleer silah deposu olduğunu ve bu depoların soğuk savaş bitmesine rağmen aktif olarak yenilenmesini şu sözlerle ifade etti:
“Soğuk savaş bitmesi ile NATO’nun politikaları, enerjinin merkezi Ortadoğu’ya kaydı. Nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasını imza atan bir ülke olmasına rağmen Türkiye de, nükleer silahlar daha da artırılmaktadır. NATO bu silah fazlalığına olmasına karşı, bu silahlarla nerede ve nasıl kullanacağına dair hiçbir açıklama yapmamıştır.”
İNCİRLİKTEN MİLLİ SAVUNMA BAKANININ BİLE HABERİ YOK
Avukat- Aktivist Arif Ali Cangı NATO ve İncirlik üssü hakkında şunları kaydetti:
“İncirlik, NATO’nun en büyük Ortadoğu’daki üssüdür. Fakat burada neler depolandığından ya da neler olduğunda kimsenin haberi yok. Ben itiraf ediyorum ki; Milli Savunma Bakanın’ın bile yok. “Nükleer silahlar neden Türkiye’nin bütçesinden ödenmiyor?” sorusu bile Türkiye’de çok sayıda nükleer silah olduğunu bize gösteriyor. Türkiye’ye getirilen nükleer silahlar ile ilgili kararlar malesef Türkiye’deki anayasası maddelerine bakılarak değil; imzalamış olduğumuz uluslararası anlaşmalara göre alınmaktadır. “
NATO, KAPİTALİZİM EN BÜYÜK SİLAHLI GÜCÜ
Şenol Karataş, NATO’nun kapitalizm en büyük silahlı gücü olduğunu ve artık kurulma nedenlerinin ortadan kaldığı bir dünyada bu örgütün var olmasını hiç bir mantıklı açıklamasının olmadığı belirtti. İncirlik üssü hakkındaki bilgileri bile ABD’deki bir sivil toplum örgüttünden öğrendiklerini ve Türkiye’de sadece İncirlik’te 60-90 arasında nükleer silah olduğu sözlerine ekledi.
NATO’NUN YARAMAZ ÇOCUĞU: İSRAİL
Panele katılan Gazeteci Mete Çubukçu, Ortadoğu’daki son gelişmeleri ve bölgedeki ülkelerin her türlü silah çoğaltımına gitmesinin nedenlerini şu sözlerle ifade etti:
“Öncelikle Patriot meselesi ile başlamak lazım. Adana ve Kahraman Maraş’a patriot yerleştirilmesinin nedeni; Suriye’ye tehdit vermek ve Türkiye’nin bölgede yalnız olmadığını hissetmemektir. NATO’nun nükleer silahları bölge entegre etme dışında, bu bölgede bu silahlar sahip iki ülke var. Bunlar; İran ve İsrail. İran’ı büyük bir tehdit olarak algılayan NATO ve ABD malesef İsrail’in bir tehdit unsuru olarak görmüyor. İsrail, NATO’nun yaramaz çocuğu gibi davranıyor.
ORTADOĞU ÜLKELERİ 20 MİLYAR DOLARLIK SİLAH ALDILAR
Ortadoğu’daki silahlanma hakkında verilere değinen Çubukçu şunları ekledi: “Nükleer silahların dışında Ortadoğu’daki birçok ülke 2020’ye 20 milyar dolarlık konvensiyol silahlar satın almışlardır. Ortadoğu, silah üreten şirketler için tam bir alıcı bölgedir. Bu üzerinde durulması gereken ciddi bir konudur.”
19 Mart 2013 -Turnusol.org – Küresel BAK: Barışa evet!
Küresel BAK, Newroz açıklamasında barış sürecini değerlendirdi: “Barış ve çözüm için önemli adımların atıldığı bu günlerde herkes barış sürecine omuz vermeli ve bir daha savaş diline, çatışma ortamına dönülmemesi mutlaka sağlanmalıdır.”
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) adına Şengül Çifci tarafından yapılan açıklama şöyle:
“NEWROZ KUTLU OLSUN, BARIŞA EVET!
Barışın sesinin yükseldiği 2013 yılının Newroz’u, 17 Mart Pazar günü, başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında yapılan şenlikli kutlamalarla başladı. Milyonlarca insan meydanlara çıkarak barış, eşitlik, özgürlük ve demokratik çözüm taleplerini haykırdı.
Kürt halkından yükselen barış talebi her yerde bir kez daha duyuldu. Ama barışın sesinin yükselmesinden rahatsız olan, halkların eşitlik içinde bir arada yaşamasına karşı çıkanlar da var. Erzurum’da, İstanbul’da, Sakarya’da ve İzmit’te Newroz kutlamalarına katılanlar çeşitli saldırılara uğradı.
Türkiye farklı kültürlerin, dillerin, inançların, kimliklerin bulunduğu bir ülkedir. Bu farklılıkların bir arada yaşamasının tek yolu eşitlik ve özgürlüktür. Yıllarca kimliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalan, haklarından mahrum bırakılan Kürt halkının mücadelesi, Türkiye’de yaşanan demokrasi ve adalet mücadelesini de güçlendiriyor.
Biz inanıyoruz ki, bu topraklara artık barışın dili egemen olacak. Bu noktaya gelinmesinde çok emekler sarf edildi. Barış yanlıları, yıllardır bıkmadan usanmadan barışın egemen olması için mücadele ettik. Barış ve çözüm için önemli adımların atıldığı bu günlerde herkes barış sürecine omuz vermeli ve bir daha savaş diline, çatışma ortamına dönülmemesi mutlaka sağlanmalıdır.
2013 yılının barışın kazanacağı ve Kürt sorununun barışçı çözümü için kalıcı adımların atılacağı bir yıl olması için, “Şimdi barış zamanı” diyenler seslerini yükseltmeli, barıştan vazgeçmeyeceğimizi göstermeliyiz.
Barışa Evet!
Newroz kutlu olsun. Newroz Piroz be!”
27&30 Mart 2013 – DSF Haberleri – Tunus
Marksist.org – 27 Mart 2013 – Tunus’ta Dünya Sosyal Forumu başladı – Şenol Karakaş
Arap devrimlerinin başkentinde Dünya Sosyal Forumu için hemen her ülkeden binlerce insan bir araya geldi. Tunus’ta buluşan aktivistler, kısa sürede bir diktatörü deviren Tunsuluların deneyimlerini merak ediyor.
Forumu takip etmek için Tunus’ta bulunan Şenol Karakaş, Marksist.org’a izlenimlerini yazdı:
Sosyal forum değil ama devrimi yapan insanlarla bir arada olmanın çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Sosyal forumların çeşitli ülkelerden gelen sözcü ve aktivistleri artık tanınan yüzler. 10 yıldır bir araya geliyorlar, önemli tartışmalar yaşanıyor. Ama Tunus başka.
En başta demokrasi geliyor. Sadece konuştuğumuz Tunusluların vurguları değil; eylemlerde, sokata, iki yıl içinde bir diktatörün zulmünden örgütlenme ve eylem özgürlüğünün kapısını aralayan bir hareketin yarattığı demokratik hareket, Tunsu’un belirleyici öğesi.
Her şey güllük gülistanlık değil kuşkusuz.
Tunus devleti durduğu yerde duruyor.
Tunus polisi de Tunus ordusu da.
Tüm devlet binalarının önünde dikenli teller var.
Meydanda Tunus’un kurucu liderinin adını alan ana caddenin iki yolu da dikenli tellerle çevrili. Devrimden sonra kurulmaya çalışılan yeni rejim, devrimin hayaletini her saniye hissediyor belli ki.
Devrim tamamlanmamış durumda, birinci perdesi açıldı sadece.
Dün, yürüyüşten önce Tunuslu aktivistler, Saat Kulesi’nın baktığı ana meydanda yaklaşık 1 saat gösteri yaptı. Devrime sahip çıktıklarını, devrimin devamından yana olduklarını haykırdılar. Bin Ali tarihin çöplüğünde bir hatıra ama hâlâ öfke uyandıran bir hatıra.
Bu gösteriden bir saat sonra ise 10 bin kişinin katıldığı gösteri gerçekleşti. Karışık kortejler sloganlar atarak, ıslıklar, marakaslar, davullarla kilometrelerce yürüdü.
Suriye’den, Mısır’dan, ABD’den, İngiltere’den, Filistin, Fransa, Bahreyn, Almanya, İspanya’dan, Yemen’den sayısız kampanyanın aktivistleri bir araya geldi.
Borçların silinmesini, iklim değişiminin durdurulmasını, savaşların son bulmasını isteyenlerle, kadınların özgürlüğünü, ırkçılığın sona erdirilmesini isteyenler hep beraber yürüdü.
Fakat yürüyüş, Suriyeli, Tunuslu, Bahreynli ve mutlaka Filistinli katılımcıların kortejleriyle canlandı. Devrim yapanların coşkusu, sloganları bambaşkaydı. Yıllardır ”Başka bir dünya mümkün” diyen sosyal forum gediklileri açısından, bu dünyanın kapılarını aralayan gerçek insanların kitlesel hareketi deneyim kazanmak isteyenlere çok şey katıyor.
Sosyal Forum’un en büyük önemi, devrimci dinamizm içinde olan ama çeşitli farklı fikirlere sahip olan Arap halklarının aktivistlerinin bir araya gelmesini, farklı fikir ve deneyimleri tartışmasını kolaylaştırmasında.
Marksist.org – 29 Mart 2013 – Tunus: Devrimin merkez üssü ve merkezi tartışma – Şenol Karakaş
Dünya Sosyal Forumu tüm hızıyla sürüyor. Forumun düzenlendiği Manare Kampüsü’nde binlerce insan sürekli tartışıyor. Tunus’ta DSF’yi izleyen Şenol Karakaş, izlenimlerini aktarmaya devam ediyor:
Kampüs tıklım tıklım. “Çeşitliliğimiz zenginliğimizdir” diyen forum hareketinin ününe yaraşır bir durum var.
Her standın önü kalabalık, kampüs içinde ve dışında kurulu çadırlarda müzik çalınıyor; dans eden gençler, kadınlar, erkekler var. Kıran kırana tartışıyor insanlar.
Devrim tartışılıyor.
“Şimdi ne olacak?” sorusuna yanıt aranıyor.
Her duvarda afiş, toplantı çağrısı, cumartesi günü yapılacak yürüyüşün çağrısı var. Tunusluların foruma ilgisinin artmasıyla, forum kitleselleşiyor. Kitleselleştikçe, tartışma enerjisi her yeri kaplıyor.
Üç partinin koalisyonu, kendisini, demokratik geçiş sürecinin yasal odağı olarak görüyor. Demokratik geçişten kasıt yeni bir anayasanın yazılması. Yaz aylarında yapılacak seçimler, bu sürecin halk oyuna sunulması olacak.
“Halk Cephesi”, parlamento dışı solun karmaşık ittifakı olarak büyüme eğilimi içinde. Ama Tunus için de, tüm Arap devrimlerinin, hatta tüm Ortadoğu siyasal süreçlerinin üstüne çöken lanet şu: “Tunus’ta şeriat mı geliyor?”, “Tunus’ta iki ayrı devrim mi oldu, birisi dindarların diğeri laiklerin yaptığı?”
Tunus’tan Türkiye’deki gazetelere bakınca, insan George W. Bush’un ne kadar başarılı olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor. Bir CHP milletvekili, Sırrı Süreyya Önder’le tartışıp, Abdullah Öcalan’ın islamcılarla ittifakının laik yapıyı tasfiye edeceğini söylemiş. Bush’un başarısı burada. 11 Eylül saldırılarından sonra İslam fobisini öylesine işledi ki, dindarların siyasi hareketi, savaştan, katliamdan, işkenceden, diktatörlerden, yoksulluktan daha korkutucu bulunuyor. Bush tüm dünyada laiklerin kalplerine bir nefret söylemini, apaçık bir ırkçılığı öylesine bir korkuyla yerleştirdi ki, zaten beyinleri sınıflar mücadelesinden kopuk bir yaşam tarzcılığını sosyalizm sanmak üzere formatlanmış olanlar, sırf içinde dindar kitleler var diye devrimlerden çekinir, barıştan çekinir, kitlelerin yaratıcı ve kahramanca eylemlerinden çekinir oldular.
Bu çekinceye kılıf çok. Biz Tunus’tayken İşçi Partililer Suriye Halkıyla Dayanışma Platformu’nun fotoğraf sergisine saldırmışlar. Bu saldırı muhtemelen anti emperyalizmin yüzü suyu hürmetine yapılmıştır.
Bu anti emperyalizm, şiddetli bir İslam fobisiyle el ele gidiyor, hatta anti emperyalizm dindar insan düşmanlığının maskesi hâline geliyor.
Hem Dünya Sosyal Forumu’ndaki bir dizi tartışma, hem Tunus’ta yaşanan tartışma hem de Türkiye’de yaşanan tartışma, hareket içinde İslamofobinin ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor: Bu fobi bir yandan solu, diktatörleri meşrulaştırmaya itiyor; öte yandan da İslami politik eğilimlerin güçlenmesine yardımcı olup, solu bir kez daha geriletiyor.
Marksist.org – 29 Mart 2013 – DSF’de Kadınlar ve Devrim Forumu – Yıldız Önen
Tunus’ta devam eden Dünya Sosyal Forumu’nun son gününde yapılan Kadınlar ve Sendika mücadelesi forumunu izleyen Yıldız Önen, Marksist.org için yazdı:
Toplantı salonu hınca hınç doluydu. Tunuslu kadın sendikacı, kadınların sendikalı işçiler içindeki oranının yüzde 7 olduğunu söyledi ve şu vurguları yaptı:
Devrim sürecinde aktif bir şekilde yer alsalar da, hem iş hem de ev yükü kadınları zorluyor. Sendika mücadelesinin içinde kadınların varlığını hissetmek zor. Toplam 26 bölge sendikasının sadece ikisinde sendika yönetiminde kadınlar yer alabilmiş durumda.
Yine de devrim çok radikal değişiklikler yarattı. Kadınların sendikalarda daha aktif hâle gelmesi, devrim sürecinin bir ürünü. Ne yazık ki, bu durum sendika yönetimleri açısından geçerli değil. Genel İşçi Sendikası’nın Aralık 2011’de yapılan kongresinde hiçbir kadın sendika üst yönetimine giremedi. Kadın işçilerin, mücadele eden kadınların sayısı artsa da yönetime girmekte zorlanıyoruz.
Aile sorumlulukları kadınlar için engel oluşuturuyor. Buna erkek egemen fikirler ekleniyor ve kadınlar da hâlâ çekingen davranıyorlar.
Kota sistemi veya benzeri adımları atmak için nasıl örgütleneceğimizi tartışıyoruz.
Kadın mücadelesi antikapitalist hareketin bir parçası olmalı. Kadınlar bir araya gelmeli ve dünyayı değiştirmeye çalışmalılar. Erkekler her zaman daha tecrübeliler ve liderliğe sahip çıkarlar. Kadınlar kendilerine güvenmeli ve öne çıkmalılar. Kadınların mücadelesi devam etmeli, bu uzun bir mücadele.
Cezayir’den toplantıya katılan bir kadın aktivist ise şunları söyledi: “Kamu sektöründeki sosyal haklar, özel sektörde yok. Bazı alanlarda kadınlar çalışıyor, erkekler gelir elde ediyor. İşyerlerinde taciz var ama kanıtlamak için tanık bulunmuyor. Şikâyet, işten çıkarılma sürecine dönüşüyor.
Kadınlar hâlâ ilk işsiz kalan kesimin ağırlığını oluşturuyor.”
Toplantı kadınların mücadelesinin daha da güçlenmesi için atılması gereken adımların tartışılmasıyla devam etti.
Marksist.org – 01 Nisan 2013 – Dünya Sosyal Forumu ve Arap devrimleri – Yıldız Önen
Dünya Sosyal Forumu’na katılmak için Tunus’tayım. Dün, Filistin Konsolosluğu önüne yapılan yürüşle DSF sona erdi. Sayısız toplantı, meclis toplantıları, stantlar, konserler, forumlar ve yürüyüşlerle bir DSF daha sona erdi.
Bu DSF’nin önemi, Arap devrimlerinin başlangıç noktasında, devrimden iki sene sonra gerçekleşiyor olmasında. Tunus, tüm dünyayı etkileyen radikal bir değişim rüzgarının merkezi iki yıldır. Bin Ali diktatörlüğü, Tunus yoksullarının eylemiyle devrildi. Tunus halkı, diktatörlüklerin yıkılmasının mümkün olduğunu gösterdi ve Bahreyn’den Yemen’e, Mısır’dan Libya’ya kadar kitle eylemleri tüm diktatörlük rejimlerini salladı. Devrimin son halkası Suriye.
Ama Arap devrimleri sadece Arap halkarına esin kaynağı olmadı. ABD’den Türkiye’ye, Yunanistan’dan Londra ve Fransa’ya kadar, tüm ülkelerde işçi sınıfı ve yoksullar, Arap devrimerinin kitlesel etkisinin çekim alanına girdi. İki yıldır ABD ya da Avrupa’daki her grev, her gençlik eylemi, Arap halklarını selamlıyor.
Arap devrimlerinden öğrenecek çok şeyimiz olduğunu Tunus’taki tartışmalarda bir kez daha görük. Kitlelerin ölümü göze aldığında bir devrimi gerçekleştirme gücüne sahip olduğu tezi bir kez daha doğrulandı. Devrimin ilk aylarında ”korkunun saf değiştirdiği”nden söz ediyorduk. Yoksul halk kitleleri, korkmaktan kurtulduğunda ya da ”korkunun ecele faydası” olmadığını görüğünde, korkma sırası egemenlere geliyor. Kuşkusuz her sosyal süreç, o süreci yaratan sosyal çelişkilerin bir halkası. Tunus devriminin olacağını kimse beklemiyordu. ”Bu devrim Allahın bir isteği” diyen Tunuslu taksi şoförü de ”devrim sendikaların harekete geçirme yeteneği tarafından güç kazandı” diyen sendikacı da bir devrimin gerçekleşeceğini düşünmüyordu devrimden önce.
Ama devrimler böyledir, en keskin devrimcileri bile şaşkınlığa düşürürler; hızı, yaygınlığı ve uyuşuk sanılan kitlelerin yaratıcı hamleleriyle. Niyetim sadece bir devrim güzellemesi yapmak değil ama devrimi yapan kitlelerin ne kadar hızla öğrendiğini, ne kadar unutulmaz bir deneyim kazandığını Tunus’taki birçok tartışma gösterdi. Şimdi, devrimin deneyimiyle demokratik sınırları geliştiren halk, tartışma ve arayış içinde. Tunus’un kaderinde bu tartışma ve sınıflar mücadelesinde işçi sınıfının bağımsız bir güç olarak rol oynayıp oynayamayacağı belirleyici olacak.
Tunus’ta sayısız fikir uçuşuyor. Toplumsal her kesim kendine büyük bir güven duyuyor. İşçi sınıfı güvenli, kararlı ve IMF’nin borçlanma paketine isyan etmeye hazır. Kadınlar devrimin kabardığı günlerde güven kazanmışlar ve öne fırlamışlar.
Gençler de öyle. Orta sınıflar da.
Tunus’ta devrim, yeni bir demokrasi deneyimi yaratmış durumda ama bu demokrasinin varlığı, devrim öncesi bürokratik devlet aygıtının varlığını koruduğu gerçeğini değiştirmiyor. Eski rejimin uzantıları, medyası iş başında. Koalisyon hükümeti varlığını devrime borçlu olduğunu biliyor ama bir yandan da devlet örgütlenmesiyle uzlaşmış durumda. Tunus’ta gerçek bir demokrasiye geçiş tartışması, gerçek demokrasinin ne olduğu tartışmasıyla birlikte sürecek. Bu tartışmaya işçi sınıfının çıkarları açısından, işçi demokrasisinin tarihsel ve politik üstünlüğü açısından bakacak, kadın ve erkek işçilerin ve gençlerin en aktif kesimlerini siyasi olarak birleştiren devrimci bir partinin inşa edilip edilemeyeceği, hem bu tartışma hem de devrimin sürekliliğinin sağlanması açısından çok önemli.
04 Nisan 2013 – Haber gazete – Mayın Temizliği Bacak Ver Eylemi
Uluslararası Mayın Bilinci Geliştirme Günü’nde Galatasaray Lisesi önünde, Mayınsız bir Türkiye Girişimi, sivil toplum kuruluşlarının desteği ile ‘Kara mayınlarının temizlenmesi için bacağını ödünç ver’ eylemi düzenledi.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Türkiye Sakatlar Derneği, Küresel BAK, İstanbul Tabip Odası, İnsan Hakları Derneği, Mazlumder ve Greenpeace-Akdeniz’in destek verdiği toplantıda açıklamayı Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nden Muteber Öğreten yaptı.
Muteber Öğreten; “Mayın yasaklama Anlaşması’na taraf olan ülkeler yükümlülüklerini anlaşmada belirtilen tarihlerde yerine getirmek yerine ek süreler istiyor. Türkiye mayın temizliğini 2014’e kadar gerçekleştiremeyeceği için bu yıl uzatma talebinde bulunacak. Bunun anlamı, kara mayınları öldürmeye ve sakat bırakmaya devam edecek demektir. Barış sürecinin başladığı bu günlerde, mayın ve savaş artığı malzemelerin temizliği için kaybedecek yıllar değil, tek bir günümüz bile yok” dedi..
Bu sırada göstericiler, ‘DurMayın, BakMayın’, ‘Mayınsız Türkiye için harekete geç’, ‘Mayın temizliği ertelenemez’ ‘4 Nisan’da bacağını ödünç ver’ yazılı pankartlar taşıdı.
Basın açıklamasına katılan Türkiye Sakatlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Burcu Dağ;
“ Mayınlarla kaza yaşamadım belki, ama şunu söylemek için buradayız. Ülkemizde yüzde 13 engelli olduğu düşünülürse daha fazla engelli istemiyoruz. Var olan engellilerin hakları zaten fazla değil. Daha fazlası olursa ülke bunun kaldıramayacaktır. Bundan dolayı mayınların bir an önce temizlenmesi lazım ki, ülkemizde daha fazla engelli olmasın” dedi.
6 Nisan 2013 – ÇÖZÜME EVET KOALİSYONU Kuruluş Basın açıklaması Haberleri – İstanbul
Demokrat Haber – 06.04.2013 – ‘Çözüme Evet Koalisyonu’ açıklama yaptı
İstanbul’da bir grup ‘barışa evet’ koalisyonu kurdu…
“Çözüme Evet Koalisyonu” adlı grup Taksim Hill Otel’de, Kürt sorununda başlatılan müzakerelere destek olmak için basın toplantısı yaptı. Toplantıya, bazı siyasetçi, akademisyen, sanatçı ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de katıldı.
Balçiçek İlter’in basın açıklamasını okumasıyla toplantı başladı. İlter, “30 yıldır, her gün yürek çarpıntılarıyla uyanmamıza sebep olan… Nerede olursak olalım, hayatımıza damgasını vuran dev bir sorun çözülmek üzere, Kürt sorununda tarihi adımlar atılıyor. Çatışmaların sona ermesi, öncellikle gençlerin yaşamaya devam etmesi anlamına gelir. Ölümlerin durması anlamına gelir” dedi.
Balçiçek İlter sözlerinin devamında, ”Çözümü savunan milyonların sesi olmak için hep beraber harekete geçiyoruz. Ülkemizde birbirini tanıma şansı bulamamış milyonlara… Dinle, anlat, duy, konuş… diyoruz” diyerek sözlerini şu cümlelerle bitirdi: ”Herkesin ve tüm kimliklerin ortak geleceğinin eşitlik içinde inşası açısından bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamanın insanlık borcu olduğuna inanıyoruz”.
Basın açıklamasından sonra sözü Yıldız Önen aldı. Önen, ”Uğur Kaymazların ve Ceylan Önkolların öldüğü bir savaşın sonuna geldik. Bu koalisyonda çözüme evet diyebilmek ve bu barış sesini çoğaltmak için bir araya geldik” dedi.
İnsanı Yardım Vakfı (İHH) adına avukat Gülten Sönmez,”26 Mayıs’ta büyük İstanbul yürüyüşüne herkesi bekliyoruz. Öncesinden özellikle gençlerin katılımını beklediğimiz 5 Mayıs İstanbul yürüyüşünü gerçekleştireceğiz. Her yerde ‘çözüme evet’ stantları kuracağız, üniversitelerde bilgilendirme faaliyetleri yapacağız. Bu çalışmalara herkesin katılımını bekliyoruz” dedi.
Toplantı yazar Oya Baydar, gazeteci Roni Margulies, akademisyen Ferda Keskin, Hayko Bağdat ve Ufuk Uras’ın konuşmalarıyla devam etti.
İhlas Haber Ajansı – 06.04.2013 – “Çözüme Evet Koalisyonu”, Sürece Katkı Sunulmasını İstedi
Yeni kurulan ‘Çözüme Evet Koalisyonu’nun Taksim Hill Otel’de yaptığı toplantıda, çözüm sürecine katkı yapılması için öncelikle ölümlerin durdurulması gerektiği belirtildi. Çözüme Evet Koalisyonun etkinlikleri hakkında konuşan İnsanı Yardım Vakfı (İHH) adına avukat Gülten Sönmez,”26 Mayıs’ta ‘Büyük İstanbul Yürüyüşü’ne herkesi bekliyoruz. Öncesinden özellikle gençlerin katılımını beklediğimiz 5 Mayıs İstanbul yürüyüşünü gerçekleştireceğiz. Her yerde ‘çözüme evet’ stantları kuracağız, üniversitelerde bilgilendirme faaliyetleri yapacağız. Bu çalışmalara herkesin katılımını bekliyoruz” dedi.
Ardından Sivil Dayanışma Platformu’ndan Ayhan Ogan, “Dört aydan beri bu ülkede bomba patlamadı, karakollar basılmadı. Bu çok önemli bir kazanç değil mi? Barışı konuşmak güzel değil mi?” Neden korkular, endişeler üzerinden bize 80 yıldır yaşadıklarımızı hatırlatmaya çalışılsın? Herkesin bu muhasebeyi yapması lazım” diye konuştu.
“ÇÖZÜM SÜRECİNE GÖZÜMÜZ GİBİ BAKMALIYIZ”
Basın açıklamasını okuyan Balçiçek İlter, “Çözüm sürecine gözümüz gibi bakmalıyız” dedi. İlter, 30 yıldır her gün yürek çarpıntılarıyla uyanmaya sebep olan dev bir sorunun çözülmekte olduğunu vurguladı. İlter, “Çatışmaların sona ermesi, öncellikle gençlerin yaşamaya devam etmesi anlamına gelir. Ölümlerin durması anlamına gelir” ifadelerini kullandı. İter açıklamasını şu şekilde sürdürdü :
“Çözümü savunan milyonların sesi olmak için hep beraber harekete geçiyoruz. Ülkemizde birbirini tanıma şansı bulamamış milyonlara… Dinle, anlat, duy, konuş… diyoruz. Herkesin ve tüm kimliklerin ortak geleceğinin eşitlik içinde inşası açısından bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamanın insanlık borcu olduğuna inanıyoruz .”
Toplantı; Roni Margulies, Ferda Keskin, Hayko Bağdat ve Ufuk Uras’ın konuşmalarının ardından sona erdi.
Taraf – 06.04.2013 – Çözüme Evet! / Ferhat Kentel
Hiçbir kimlik olduğu yerde durmuyor. Kimliklerin içindeki kavgalar kimliklerin yapısını değiştiriyor. Kimlikler arasındaki “ittifaklar” da hiçbir zaman sabit kalmıyor. Kuşkusuz bu her zaman her yerde böyle. Ama şu günlerde Türkiye’de yaşanan ortam, sürekli hareket hâlinde olan, yeni uzlaşmalar, yeni kavgalar yaratan bir ortam…
Aslında “şu günler” dediğimiz zaman diliminin içine giderek daha hızlı bir şekilde yeni zihin açılımları, yeni umutlar giriyor. Kutuplaşmalar şekil değiştiriyor. Düne kadar karşı karşıya duran güçler yan yana; yan yana duranlar ise karşı karşıya geliyor.
Ve aslında olup biten şey gayet anlamlı ve her şey yerli yerine oturuyor; normalleşiyor.
En basit ifadesiyle, Türkiye’nin iki devlet partisi, olması gerektiği gibi, eşyanın tabiatına uygun olarak, CHP ve MHP, nihayet yan yana geliyorlar; ve Türkiye toplumunun devlet karşısında şimdiye kadar ötekileştirilmiş olan iki kesimi Kürtler ve Müslümanlar da yan yana geliyorlar. Çünkü, şimdiye kadar “bana vurmayan devlet bin yaşasın” mantığıyla birbirinin sesini duymayan insanlar nihayet birbirlerini duydular.
O kadar fazla çığlık koptu ki, artık duymamak, hissetmemek, uyanmamak mümkün değildi…
Ve bu uyanma hâli, şimdiye kadar görülmemiş, duyulmamış derecede başka hissedişlerin de yolunu açacak. Sadece ses çıkarıp, yollara düşenlerin değil, sesleri doğru dürüst çıkamayanları da hissedebilmemizin imkânı doğacak.
Hiçbir şeyin sadece bir kere talep etmekle gerçekleşmediğini, her şeyi istemenin aslında doğru dürüst istemek bile olmadığını giderek daha fazla tecrübe olarak aklımıza yazıyoruz.
Yavaş yavaştan koşar adıma
Ama o hiç olmuyormuş gibi sürüncemede kalanlar, o yavaş yavaş olanlar, bugün giderek daha hızlı olmaya başlıyorlar. Ve bu oluş hâli ya da artık barışın bu kadar “normal” hâle gelmesi karşısında “barış”tan korkanlar, dillerinden kan damlayanlar ne kadar da “yabancı”, ne kadar da “absürd”, ne kadar da “komik” kalıyorlar…
Bugün artık Kürt meselesinde savaş sona ererken, “çözüm”ü daha somut olarak düşünebilir hâle geliyoruz. Kürt meselesinde Kürtlerin kendilerini bu memleketin “gerçek” vatandaşı gibi hissedebilmeleri, Türklerin Kürtlerle “helalleşebilmeleri” için “Çözüme evet!” demenin vakti geldi…
Bir yanda “âkil insanlar” vasıtasıyla, Doğu Ergil’in tabiriyle toplumda “barışın mayalanması” için çabalar başlarken, diğer yandan da en azından onlar kadar önemli bir başka girişim “çözüm için maya” çalacak…
Çok farklı inanç gruplarından, siyasal kesimlerden, sivil toplum kuruluşlarından ve çeşitli mesleklerden bireylerden oluşan “Çözüme Evet Koalisyonu” bugün, yani 6 nisan cumartesi günü saat 11:00’de İstanbul’da, Taksim Hill Oteli’nde bir basın toplantısı yapacak.
Ve şu ortak deklarasyonu kamuoyuna sunacak:
“ÇÖZÜME EVET!
Çatışmaların sona ermesi ve diyalog sürecinin gelişmesi politik açıdan kimin işine yarar diye bir soru sormuyoruz
Çatışmaların sona ermesi, öncelikle, gençlerin yaşamaya devam etmesi anlamına gelir.
Ölümlerin durması anlamına gelir.
Ölümlerin son bulması… En önemlisi bu.
Sorunun muhataplarının konuşmaya başlaması… En önemlisi bu.
Bu yüzden, çözüm için atılan adımları desteklemek ve çözüme engel olmak isteyenlere, ‘Hayır, bizler bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan, çözümden yanayız’ diyebilmek için yola koyuluyoruz.
Çözümü savunan milyonların sesi olmak için hep beraber harekete geçiyoruz.
Herkesin ve tüm kimliklerin ortak geleceğinin eşitlik içinde inşası açısından bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamanın insanlık borcu olduğuna inanıyoruz.”
Ancak vurmanın, ölmenin, öldürmenin zamanında yaşayabilenlerin tersine, evet, artık bizim de elimizi taşın altına sokmamızın zamanı geldi. Savaş çok uzun sürdü, çok hastalandık. Evet, birileri hâlâ hasta kalmakta inat ediyorlar. Ama “iyileşebiliriz, iyileşmemiz lâzım” diyen bizler çoğaldık ve bunu göstermemiz gerekiyor.
19 Nisan 2013 – Marksist.org – Küresel BAK: Geleceğimizi harcayan askeri harcamaları durdurmalıyız!
2012’de tüm dünyada savaş için toplam 1 trilyon 753 milyar dolar harcandı. Askeri harcamalarını artıran üç ülkeden biri Türkiye oldu. Asgari ücretin 774 lira olduğu Türkiye’de GSMH’nin yüzde 2,3’ü silahlara harcandı. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, insanlığın geleceği için dünyada ve Türkiye’de askeri harcamaların durdurulması için mücadele çağrısı yaptı.
Küresel BAK Yürütme Kurulu Üyesi Nilüfer Uğur Dalay’ın yaptığı yazılı açıklama şöyle:
Milliyet – 08.05.2013 – Çözüme evet ama nasıl? / Mehveş Evin
Kürt sorununun barışçıl çözümü için çabalayan sivil toplum, “Çözüme Evet Koalisyonu”nda bir araya geldi.
İlk imzacıların arasında Kafkasya Forumu da var, Halkların Demokratik Kongresi de… Çerkez iş adamı da var, diş hekimi, mimar, akademisyen ve gazeteci de… Müjde Ar da var, Yavuz Bingöl de.
Birbirine benzemez bunca ismi, meslek grubunu ve farklı dini-etnik gruptan gelenleri birleştiren en önemli neden, ölümlerin son bulması ve sorunun muhataplarının konuşmaya başlamasını desteklemek.
“Herkesin ve tüm kimliklerin ortak geleceğinin eşitlik içinde inşası açısından bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamak insanlık borcumuz” diyen koalisyona destek veren 393 imzacının arasındayım.
Barış sivil toplumun sırtında
Bizler için önemli olan, diyalog sürecinin siyaseten kime yaradığını hesaplamak değil… İnsanca, özgürce bir arada yaşamak için, demokratik bir çerçevede sorunların çözülmesi için elimizden geleni yapmak.
Koalisyona destek veren yazar Oya Baydar’ın dediği gibi, “Barış ve çözüm, sadece hükümetlere, devletlere, siyasilere bırakılmayacak kadar önemlidir ve sivil toplumun sırtındadır. Bu barış demokratikleşmeyle tamamlanmazsa tam bir barış olmayacak.”
Hatırlarsanız, bundan dört yıl önce, varsa yoksa “Kürt açılımı”nı (sonradan demokratik açılım dendi) konuşuyorduk. Devlet bugünkü kadar kararlı gözükmese de adımlar attı, sivil toplum destek verdi… PKK tek taraflı ateşkes ilan etti.
Ancak demokratikleşme çabaları 2010’daki anayasa referandumu için hazırlanan bir havuç olmaktan öteye gidemedi.
Kötünün iyisine tamah etmeyelim
Bugün “çözüm, demokratikleşme” denince dört yıl önceki tecrübeler, “yetmez ama evetçiler” hatırlatılıyor. AKP’nin siyasi hesapları için kurguladığı mizansene liberallerin, aydınların alet olduğu da yaygın bir kanı.
Bu nedenle “çözüme evet” diyen, barışa inanan ve isteyenlerin önünde zorlu bir süreç var. Liderlerin iktidar arzusuna boyun eğip “kötünün iyisi”ne tamah etmektense, ifade özgürlüğünü, insan haklarını, eşitliği sonuna kadar savunmaktan vazgeçmemeliyiz.
Şiddete karışmamış binlerce düşünce suçlusunu hapisten çıkarıp adil yargılanmasını talep etmek… Ve 4. yargı paketinin AİHM cezalarını hafifletmek için düzenlenen bir “makyaj” olmaktan çıkarmak önceliğimiz olmalı.
Radikal – 08.05.2013 – Çözüme evet! / ÜMİT İZMEN
Herkesin bu sürecin başarıya ulaşması için elinden gelen katkıyı yapması gerektiğine inanıyorum.
30 yıldır, her gün yürek çarpıntılarıyla uyanmamıza sebep olan… Nerede olursak olalım, hayatımıza damgasını vuran dev bir sorun çözülmek üzere.
Kürt sorunu konusunda tarihi adımlar atılıyor. İlk kez çözüm kapısının net bir şekilde aralandığına tanık oluyoruz.
Bizler, çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğine inanıyoruz.
Biliyoruz ki çözüm yönünde atılan her adım, ölümün bu topraklarda yarattığı kasvetli havanın bir kader olmadığını herkese, hepimize gösterecek.
Çatışmaların sona ermesi ve diyalog sürecinin gelişmesi ‘politik açıdan kimin işine yarar’ diye bir soru sormuyoruz.
Çatışmaların sona ermesi, öncelikle, gençlerin yaşamaya devam etmesi anlamına gelir.
Ölümlerin durması anlamına gelir! Ölümlerin son bulması… Sorunun muhataplarının konuşmaya başlaması…
En önemlisi bu.
Bu yüzden, çözüm için atılan adımları desteklemek ve çözüme engel olmak isteyenlere,
“Hayır, bizler bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan, çözümden yanayız” diyebilmek için yola koyuluyoruz.
Çözümü savunan milyonların sesi olmak için hep beraber harekete geçiyoruz. Ülkemizde birbirini tanıma şansı bulamamış milyonlara… “Dinle, anlat, duy, konuş…” diyoruz.
Herkesin ve tüm kimliklerin ortak geleceğinin eşitlik içinde inşası açısından bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamanın insanlık borcu olduğuna inanıyoruz.
‘Çözüme Evet Koalisyonu’ adı altında bir araya gelenlerin açıkladıkları bu metnin imzacılarından birisi de benim. Herkesin bu sürecin başarıya ulaşması için elinden gelen katkıyı yapması gerektiğine inanıyorum. Bu katkıyı, yapılan her şeyi körü körüne desteklemek olarak değil, sürece yapıcı yaklaşıp yeni bir toplumsal mutabakatın oluşmasına gayret etmek olarak görmek gerekiyor. Çünkü tesis edilecek barış ve huzur ortamı, bu ülkede yaşayan herkes için daha iyi bir gelecek demek.
Barış ekonomisi
Sürece destek olmak, aydın, aktivist, gazeteci, yazar ve sanatçıların olduğu kadar ekonomistlerin ve iş dünyasının da sorumluluğu.
Çünkü çatışmanın durması daha müreffeh bir Türkiye anlamına geliyor.
Siyasetle ekonomi arasında çift yönlü bir ilişki vardır.
Günümüz ekonomisinin iki temel varsayımı var: Piyasa ve mülkiyet. Çatışma ortamında ne piyasa mekanizmaları aksamadan işleyebilir ne de mülkiyeti güvence altına alan hukukun üstünlüğü sağlanabilir.
Her türlü yatırım kararı bu temel varsayımların ne ölçüde garanti altına alınmış olduğu üzerine kurulur. Bu yüzden tüm risk analizleri, ülke notu değerlendirmeleri, rekabet gücü kıyaslamaları, yabancı sermaye endeksleri, yatırım ortamı analizleri… İşe önce siyasi riski değerlendirerek başlar.
Bir-iki ay önce Diyarbakır’da bölge iş dünyası temsilcileri ile yaptığımız toplantıda yatırımların, ekonominin canlanmasının önündeki en büyük engel olarak güvenlik ve terör konuları sayılmıştı. İş insanları, bölgede yatırımların terör saldırıları nedeniyle çok riskli olduğu için bankadan kredi alamadıklarını, alsalar bile, Türkiye’nin geri kalanına oranla % 6-7 daha yüksek bir maliyet ödemek zorunda kaldıklarını, işlerini sigortalatacak bir sigorta şirketi bulamadıklarını anlatıyorlardı. Bu bölgeye verilen çok yüksek teşviklere rağmen barış süreci başlamadan önce tek bir ciddi yatırımın bile gelmemesi de bu yüzdendi.
Barış sadece bölgenin ekonomisine katkı yapmayacak. Tüm Türkiye ekonomisini yeni bir büyüme patikasına oturtacak. İşte bu yüzden âkil insanlar arasında iş dünyasının temsilcilerinin olması çok yerinde. Sürece çok önemli katkıları olacak.
08 Mayıs 2013 – Diha-Demokrat Haber- Haber FX – ‘Gerillaya saldırı barışa saldırıdır’
Küresel BAK Yürütme Kurulu tarafından PKK’nin geri çekilmesine ilişkin açıklama yapıldı…
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) Yürütme Kurulu üyesi Bülent Aydın tarafından KCK’nin geri çekilme kararının ardından bugün başlayacak olan geri çekilmeye ilişkin yazılı açıklama yapıldı.
Açıklamada bugün başlayacak geri çekilme ile barış umutlarının daha da arttığı ve yeni bir dönemin başlayacağı belirtildi.
Şiddetten beslenen çevrelerin dışında, toplumun sürece olan desteğinin de arttığının belirtildiği açıklamada, geniş toplum kesimlerinin barış sürecine sahip çıktığı ifade edildi. Barış için atılan adımlara sahip çıkılması gerektiğinin belirtildiği açıklamada, geri çekilmede HPG’lilere yönelik gelişebilecek herhangi bir saldırının barışa ve demokrasiye yönelik saldırganlık olacağı kaydedildi.
Açıklamada, devamla şu ifadelere yer verildi:
“Temennimiz süreci sabote edecek bir kışkırtmanın yaşanmaması; sorunun barış, kardeşlik ve eşitlik temelinde çözüme kavuşmasıdır. Sınır dışına çekilen PKK güçlerinin can güvenliği önemli konu olarak gündemdeki yerini koruyor. Gerillalara yönelik kışkırtıcı bir saldırı gerçekleşirse, bu saldırı, barışa ve demokrasiye yönelik saldırganlık olacaktır. Geri çekilmenin tam bir güvenlik içinde gerçeklemesi için barış güçleri seslerimizi birleştirmeliyiz. Artık bu ülkenin barışseverleri olarak daha gayretli olalım. Barış isteyen partiler, STK’lar, sendikalar, dernekler ülkenin her yerini kitlesel gösterilerle barış şölenine çevirelim. Barış toplumsallaşırsa kalıcı olur. Bizim de onurlu bir barışımız olur. Barış için atılan adımlara sahip çıkalım.”
08 Mayıs 2013 – Marksist.org – Küresel BAK: Barış için önemli bir gündeyiz!
PKK’nin silahlı güçlerini sınırdışına çekmeye başlaması üzerine açıklama yapan Küresel BAK, barışa coşku ile sahip çıkılması gerektiğini vurgulayarak “Gerillalara yönelik kışkırtıcı bir saldırı gerçekleşirse, bu saldırı, barışa ve demokrasiye yönelik saldırganlık olacaktır. Geri çekilmenin tam bir güvenlik içinde gerçeklemesi için barış güçleri seslerimizi birleştirmeliyiz” dedi.
Yürütme Kurulu üyesi Bülent Aydın’ın açıklaması şöyle:
“Yıllardır sürmekte olan kirli savaşın sona ermesi yönünde bugün önemli bir adım daha atılıyor. Öcalan’ın çağrısı, Kandil’in açıklamaları ile PKK’nın silahlı güçleri 8 Mayıs’tan itibaren sınır dışına çekilmeye başlıyor.
Böylece barış umutlarımız biraz daha artıyor. Bu savaş uzun sürdü, çok canlar aldı, maddi ve manevi ağır tahribata yol açtı. Ama artık savaş bitiyor, halkların kardeşliğinin güçleneceği yeni bir dönem başlıyor
Diyalog ve barış süreci başlayalı tek bir insan kaybı yok, en önemlisi de budur. Şiddetten beslenen çevrelerin dışında, toplumun sürece olan desteği hızla artıyor. Geniş yığınlar barış sürecine sahip çıkıyor.
Son kamuoyu yoklamaları barış sürecine desteğin %80’lere çıktığını gösteriyor. Kürt sorununda çözüm süreci yol kazasına uğramadan devam ediyor. Temennimiz süreci sabote edecek bir kışkırtmanın yaşanmaması; sorunun barış, kardeşlik ve eşitlik temelinde çözüme kavuşmasıdır.
Hassas günler yaşıyoruz. Barışa susayan halklarımızın eli yüreğinde, Dünya’nın gözü Türkiye’de. Sınır dışına çekilen PKK güçlerinin can güvenliği önemli konu olarak gündemdeki yerini koruyor. Gerillalara yönelik kışkırtıcı bir saldırı gerçekleşirse, bu saldırı, barışa ve demokrasiye yönelik saldırganlık olacaktır. Geri çekilmenin tam bir güvenlik içinde gerçeklemesi için barış güçleri seslerimizi birleştirmeliyiz.
Artık bu ülkenin barışseverleri olarak daha gayretli olalım. Barış isteyen partiler, STK’lar, sendikalar, dernekler ülkenin her yerini kitlesel gösterilerle barış şölenine çevirelim. Barış mitingleri düzenleyelim. İmza kampanyaları, paneller, basın toplantıları, bildiriler, afişler hazırlayıp toplumu barışa hazırlayalım.
Yüreği insan sevgisi, demokrasi ve özgürlük için atan herkesin barışa coşku ile sahip çıkması gerek. Barış toplumsallaşırsa kalıcı olur. Bizim de onurlu bir barışımız olur.
Barış için atılan adımlara sahip çıkalım.
8 Mayıs 2013 Çarşamba- Turnusol.org – Küresel BAK: “Barış yolunda önemli bir gündeyiz!”
Öcalan’ın çağrısı ve Kandil’in açıklamaları doğrultusunda PKK silahlı güçlerinin sınır dışına çekilmesi bugün başladı. Küresel BAK çekilmeyle ilgili bir açıklama yayınladı.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) yürütmesinden Bülent Aydın tarafından yapılan yazılı basın açıklamasında, barış umutlarının güçlendiği yeni bir dönemin başlangıcına işaret edilirken, geri çekilmenin tam bir güvenlik içinde gerçeklemesi konusunda barış güçlerinin duyarlı olması gereğine vurgu yapılıyor.
Özgür Gündem – 09.04.2013 – Çözüme evet! – Ufuk Uras
Barış ve çözüm süresinde akil insanlar topluluğunun çalışması bir algı yönetimi sürecidir. Hükümetin inisiyatifinde gelişen bu süreçle ilgili şahıslara yönelik itirazlar yerine, herkesin bulunduğu yerden kendi akil insanlar çalışmasını sürdürmesinde fayda bulunuyor.
HDK’nin çeşitli bölgelerde yaptığı etkinlikler de bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu tür inisiyatifleri, tokuşturmadan eşanlı bir faaliyet geliştirilebilir.
“Çözüme Evet Koalisyonu” da bu tür örgütlenmelerin kapsamı en geniş olanlarından ve çeşitliliği sevindirici. Bir ortak “biz” mücadelesinde buluşmak ve aşağıdan yukarı barış sürecini örmek heyecan verici.
Anketlerde barışa en fazla direnişin Ege Bölgesi’nden geliyor olması da ilginç. MHP de dahil, barışa takoz koyanlara, sabote etmeye çalışanlara anladıkları dilden değil, anlamadıkları dilden cevap vermek, işin zaten en zor ve çetrefil kısmı.
Ergenekon devletinin demokratik bir devlete dönüşüm sürecinin meyveleri ortaya çıktıkça, direniş de çözülecektir. Çözüm süreci eskimiş siyasi unsurları da çözecektir.
“Sev de sevelim, yaşat de yaşatalım” diyenler, yani yeni Türkiye’nin aydınlık yüzü, karanlık yüzüne, ülkenin tortusuna galebe çalacaktır.
Barış sürecine yönelik kulp bulma, mazeret üretme siyasetlerinin anlaşılır bir yanı yok. Yeni ölümlerin olmaması başlı başına bir kazanımdır. Bu süreçte karalar bağlayıp kendilerini deşifre edenlerin acemiliği de şaşırtıcı.
“Yaşasın hayat” diyenlerle, “Yaşasın ölüm” diyenleri bu süreç ayrıştırıyor. “Öl de ölelim, vur de vuralım” diyen soğuk savaş dönemi zihniyeti ise toplumu lüzumsuz meşgul ediyor, ama bu cengaverlerin açılan uzman çavuş kadrolarına da itibar etmedikleri görülüyor. Vıcık vıcık bir riyakârlık ve hamaset yurttaşın gözünden kaçmıyor. Şehit cenazelerinin olmadığı bir zeminde, “Biz şimdi kendimizi nasıl konsalide edeceğiz?” utanmazlığını, bütün toplum utanarak görüyor ve izliyor.
Engels’in demokratik cumhuriyeti, sınıf mücadelesini geliştiren bir zemin olması nedeniyle desteklediğini unutmayalım. Marks da, Amerikan İç Savaşı’nda Güney karşısında Kuzey’i desteklerken, bazı kaba saba yorumcuların sandığı gibi derdi Kuzey Amerika burjuvazisini desteklemek değildi tabii ki.
Geçen gün bir dost sohbetinde, bir arkadaşın, “Kürdistan’dan bize ne, orada kapitalizm yok mu?” demesi, akıl tutulmasının vahametini özetliyor.
Kaba saba vülger bir solculuk barış sürecinin önüne çıkarılabilir mi? “Nazi Almanya’sında da kapitalizm vardı, öncesinde de, sonrasında da, demek ki aslında bir fark yok” gibisinden tuhaf analizler yeniden üretilebilir mi? Üretilse de artık alıcısı olabilir mi?
Bazı münevverlerimizin en büyük derdi de sürece karşı çıkan CHP’nin sürecin nasıl bir parçası olacağı konusu. Bu sorunun yanıtı basit değil mi? CHP’nin çözüm sürecinin bir parçası olmasının yolu, çözüm sürecini desteklemekten geçiyor.
Kılıçdaroğlu’nun, “Bütün ülkeyi İmralı’nın iki dudağına tabi kılmaktan utanmıyor musunuz?” sorusunu grup toplantısında sorabilmiş olması, hakikaten ortada bir utanmazlık olduğunu kanıtlıyor.
Ergenekon’a destek, barışa köstektir. 12 Eylül Anayasası’nın değişmemesi için bu güçlerin ciddi bir yığınak yaptıkları, son umutlarının hiyerarşik bir kimlik düzenlemesine dayanarak, 12 Eylül’ün en temel kabulünü sürdürmeyi istediklerini saptıyoruz.
Erdoğan yönetimi de belli ki bu konuya perakendeci yaklaşıyor ve nispi değişikliklerin ardından, bazı meseleleri de 2015 sonrasına erteleyecekmiş gibi görünüyor.
1 Mayıs resmi tatil yapılmadan kısa bir süre önce de hepimiz iktidarın gazlı saldırılarından nasibimizi almamış mıydık? Bu süreç de yine benzer gelgitler içinde akıp gidecek gibi gözüküyor.
Belli ki barış hasatının siyasi denklemler üzerinde etkisi olacak ve ilk yerel seçimlerde bunun sonuçlarını görebileceğiz. Yerel seçimlerde BDP’nin faaliyetinin bazı pilot çalışmalarla desteklenerek, Batı’da da sürmesinde fayda var.
İşin özü, devlet meşruiyetini kendisinden mi, toplumdan mı alacaktır sorusunun yanıtında yatıyor. Devletin milletinden, halkların devletine geçebilecek miyiz?
Müzakere kültürü, birbirinin kuyusunu kazma kültürünün yerini almalıdır.
Barışın ve helalleşmenin sanıldığı gibi bölünme ve yıkım değil de, bütünleşme ve toplumsal zenginlik sağlayacağını hep birlikte göreceğiz.
Türkiye’nin geleceğini kurt kafası değil, insan kafası şekillendirecektir.
İsteyen kuyularına dönsün; gökyüzünün kuyulardan görüldüğü gibi dar olmadığını bilenlerin artık geriye dönmesi söz konusu değildir.
Gün, bütün kör kuyuları kapama günüdür.
11 Mayıs 2013 – ÇÖZÜME EVET Şenliği Haberleri – İzmir
İHA – 12.05.2013 – Tefli düdüklü ’Çözüme Evet’ yürüyüşü
İzmir’de, kendilerine ’Çözüme Evet Koalisyonu’ adını veren bir grup, çözüm sürecine müzikli yürüyüşle destek verdi. Grup, tef ve düdükler il…
Tefli düdüklü ’çözüme evet’ yürüyüşü Tefli düdüklü ’çözüme evet’ yürüyüşü Tefli düdüklü ’çözüme evet’ yürüyüşü
İzmir’de, kendilerine ’Çözüme Evet Koalisyonu’ adını veren bir grup, çözüm sürecine müzikli yürüyüşle destek verdi. Grup, tef ve düdükler ile ilginç bir gösteri sundu.
Yapılan basın açıklamasında grup, “Çatışmaların sona ermesi ve diyalog sürecinin gelişmesi ‘politik açıdan kimin işine yarar’ diye bir soru sormuyoruz. Çatışmaların sona ermesi, öncelikle, gençlerin yaşamaya devam etmesi anlamına gelir. Bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamanın insanlık borcu olduğuna inanıyoruz” dedi.
Evrensel – 12.05.2013 – İzmir’den ‘Çözüme evet’
İzmir’de birçok demokratik kitle örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu Çözüme Evet Koalisyonu, Konak’ta yaptığı şenlikli yürüyüşle barışa sahip çıkma ve çözümü destekleme çağrısı yaptı.
Konak YKM önünde toplanan grup açtıkları pankart ve dövizleriyle, attıkları sloganlarla, taşıdıkları gökkuşağı renkli şemsiyelerle ve çaldıkları bendirlerle renkli görüntüler oluşturdu. Yürüyüş öncesi dağıtılan broşürlerle de İzmirliler çözüme sahip çıkmaya çağrıldı. İzmir’de son yıllarda gerçekleştirilen en renkli ve coşkulu eylem özelliğine sahip olan yürüyüş boyunca kitle ‘Çözüme Evet’, ‘Silahlar Sussun, İnsanlar Konuşsun’, ‘Çoğunluk Çözüm İstiyor’ yazılı dövizler taşırken sık sık “Şimdi Barış Zamanı”, Dur de, dur de savaşa dur de” sloganlarını attı. Müzisyenler ise enstrümanları ile açıklamada yerini aldı.
GÖZÜMÜZ GİBİ BAKMALIYIZ
Eski Sümerbank önünde bitirilen yürüyüşte Türkçe ve Kürtçe basın metni okundu. Çözüme Evet Koalisyonu adına Türkçe basın metnini okuyan Özlem Özel, Kürt sorununda tarihi adımlar atıldığını ve ilk kez çözüm kapısının net bir şekilde aralandığını dile getirdi. Özel “Bizler, çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğine inanıyoruz.Biliyoruz ki çözüm yönünde atılan her adım, ölümün bu topraklarda yarattığı kasvetli havanın bir kader olmadığını herkese, hepimize gösterecek” dedi. “Çözüme engel olmak isteyenlere, “Hayır, bizler bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan, çözümden yanayız” diyebilmek için yola koyulduklarını söyleyen Özel, “Çözümü savunan milyonların sesi olmak için hep beraber harekete geçiyoruz” dedi. Kürtçe basın metnini ise koalisyon adına Cüneyt Laloğlu okudu.
ROBOSKİ DE UNUTULMADI
Yürüyüş öncesi, Roboski Katliamı’nın 500. günü dolayısıyla yapılan açıklamada katliamda yaşamını yitirenler de anıldı. Yeni Anayasa için Barış Girişimi tarafından yapılan açıklamayı okuyan Şevki Eren “Mecliste kurulan Uludere Alt Komisyonu tarafından katiller aklanmış ve kasıt yok denilerek üzeri örtülmeye çalışılmıştır. Hükümetten söz ettikleri bu karanlık dehlizleri aydınlatıp, sorumluları açıklamasını bekliyoruz” dedi. Şenlik, İzmir Müzisyenler Derneği üyelerinin çaldığı Türkçe, Kürtçe ve Arapça ezgiler eşliğinde çekilen halaylarla devam etti.
Turnusol.org – 13.05.2013 – İzmir’den barış sesi yükseldi
Çözüme Evet Koalisyonu, 11 Mayıs Cumartesi günü İzmir’de ‘Her renge barış şenliği’ düzenledi.
Saat 14:00’de Konak YKM önünde buluşan kitle, “Çözüme Evet” ana pankartının arkasında yürüyüşe geçti. Genç, yaşlı, kadın, çocuk, öğrenci, işçi çok sayıda barış aktivistinin katıldığı ‘Çözüme Evet Şenliği’ sonrası türküler söylendi, halaylar çekildi. Eylem boyunca çözüme ve barışa Türkçe ve Kürtçe sloganlarla destek verildi.
Yürüyüş boyunca, “Dinle, anlat, duy, konuş”, “Silahlar sussun, insanlar konuşsun”, “Susma, çözüme katıl”, “Barışa teslim oluyoruz”, “Çözüme Evet”, “Çoğunluk çözüm istiyor” dövizleri ve barış bayrakları taşındı.
Oldukça coşkulu geçen yürüyüşte sık sık “Hiç kimse asker doğmaz”, “Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin askeri olmayacağız”, “Şimdi barış zamanı”, “Dur de, dur de, ölümlere dur de”, “Be zıman jiyan na be”, “Barış, çözüm, özgürlük” sloganları atıldı.
İKİ DİLDE BARIŞA ÇAĞRI
Yürüyüşün sonunda Koalisyon’un çağrı metnini Türkçe olarak Özlem Özel ve Kürtçe olarak Cüneyt Laloğlu okundu. İzmir Müzisyenler Derneği’nin ve Koma Berxwedan’ın dinletisiyle biten eyleme katılanlar türküler eşliğinde halay çektiler.
BÜYÜK YÜRÜYÜŞ İSTANBUL’DA
İzmir’deki Çözüme Evet aktivistleri, Diyarbakır’da Newroz günü sokağa çıkan milyonların barış isteğine Batı’dan bir yanıt gelmesi için çalışmaya devam edeceklerini, bu doğrultuda 26 Mayıs’ta İstanbul’da Saraçhane’den Beyazıt’a yapılacak büyük Çözüme Evet yürüyüşüne katılacaklarını duyurdular.
Marksist.org – 11.05.2013 – Çözüme Evet diyenler İzmir’de barışın sesini yükseltti
Çözüme Evet Koalisyonu aktivistleri bugün saat 14:00’te İzmir’de Konak YKM önünde buluşarak bir yürüyüş yaptı. Genç, yaşlı, kadın, çocuk, öğrenci, işçi çok sayıda barış aktivistinin katıldığı Çözüme Evet şenliği sonrası türküler söyledi, halaylar çekildi. Eylem boyunca çözüme ve barışa Türkçe ve Kürtçe sloganlarla destek verildi.
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmada, Batı’da çözümden ve barıştan yana olanların savaş çığırtkanları kadar cesur olup olmadıklarını soruyor, barış yanlılarını sokağa çıkarak süreci sahiplenmeye çağırıyordu.
1 Mayıs’ta İzmir’de Çözüme Evet pankartıyla yürüyen aktivistler, bugün de şehir merkezinde düzenledikleri barış şenliğiyle bu çağrıya yanıt verdiler.
Saat 14:00’te Konak YKM önünde Çözüme Evet Koalisyonu’nun çağrısıyla buluşan barış aktivistleri, “Dinle, anlat, duy, konuş”, “Silahlar sussun, insanlar konuşsun”, “Susma, çözüme katıl”, “Barışa teslim oluyoruz”, “Çözüme Evet”, “Çoğunluk çözüm istiyor” dövizleri ve barış bayraklarıyla “Çözüme Evet” ana pankartının arkasında yürüyüşe başladılar.
Oldukça coşkulu geçen yürüyüşte Kürtçe ve Türkçe barış sloganları atıldı, “Her Türk bebek doğar”, “Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin askeri olmayacağız”, “Şimdi barış zamanı”, “Dur de, dur de, ölümlere dur de”, “Kürt halkına özgürlük”, “Barış, çözüm, özgürlük” sloganları atıldı.
Yürüyüşün sonunda Koalisyon’un çağrı metnini Türkçe olarak Özlem Özel ve Kürtçe olarak Cüneyt Laloğlu okundu. İzmir Müzisyenler Derneği’nin ve Koma Berxwedan’ın dinletisiyle biten eyleme katılan aktivistler türküler eşliğinde halay çektiler.
İzmir’deki Çözüme Evet aktivistleri, Diyarbakır’da Newroz günü sokağa çıkan milyonların barış isteğine Batı’dan bir yanıt gelmesi için çalışmaya devam edeceklerini, bu doğrultuda 26 Mayıs’ta İstanbul’da yapılacak Çözüme Evet yürüyüşüne katılacaklarını duyurdular.
Yeni Şafak – 13.05.2013 – Çözüme EVET / HİLAL KAPLAN
Otuz yıllık bu kabus ilk başladığında, babam yaşındaki gençler toprağa düşüyordu. Herkes ağlıyordu, herkes yaslıydı.Sonra büyüdüm ve artık benimle yaşıt gençler toprağa düşüyordu. Yine herkes ağlıyordu, herkes yaslıydı.
Ve bu seneye kadar kardeşimle yaşıt gençler toprağa düşüyordu ki ufukta bir umut ışığı göründü.
Çözüm süreci, toplumca yüzümüzü güldürecek bir döneme, nihayet adım atmamızı sağlayabilir. Ancak bu, bize de ağır sorumluluk yüklüyor. Yükün farkında olan bir grup, ellerini taşın altına koydular ve ‘Çözüme Evet Koalisyonu’nu kurdular. Üstelik sesleri de gittikçe gürleşiyor. Çağrıları şöyle:
30 yıldır, her gün yürek çarpıntılarıyla uyanmamıza sebep olan…Nerede olursak olalım, hayatımıza damgasını vuran dev bir sorun çözülmek üzere.
Kürt sorunu konusunda tarihi adımlar atılıyor. İlk kez çözüm kapısının net bir şekilde aralandığına tanık oluyoruz.
Bizler, çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğine inanıyoruz.
Biliyoruz ki çözüm yönünde atılan her adım, ölümün bu topraklarda yarattığı kasvetli havanın bir kader olmadığını herkese, hepimize gösterecek.
Çatışmaların sona ermesi ve diyalog sürecinin gelişmesi ‘politik açıdan kimin işine yarar’ diye bir soru sormuyoruz.
Çatışmaların sona ermesi, öncelikle, gençlerin yaşamaya devam etmesi anlamına gelir.
Ölümlerin durması anlamına gelir!
Ölümlerin son bulması… Sorunun muhataplarının konuşmaya başlaması…
En önemlisi bu.
Bu yüzden, çözüm için atılan adımları desteklemek ve çözüme engel olmak isteyenlere,
‘Hayır, bizler bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan, çözümden yanayız’ diyebilmek için yola koyuluyoruz.
Çözümü savunan milyonların sesi olmak için hep beraber harekete geçiyoruz.
Ülkemizde birbirini tanıma şansı bulamamış milyonlara…’Dinle, Anlat, Duy, Konuş…’ diyoruz
Herkesin ve tüm kimliklerin ortak geleceğinin eşitlik içinde inşası açısından bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamanın insanlık borcu olduğuna inanıyoruz.’
Türkiye’de sivil toplumun önemli kısmı, makro siyasetle uğraşıp, siyaset yapmayı sadece devlete seslenmekten ibaret sandığı için bu oluşum ayrıca kıymetli. Çünkü geniş toplum kesimlerini ilgilendiren, onların çocuklarının hayatta kalıp kalmayacağına kadar yaşamlarına müdahil bir dönemden geçiyoruz. O yüzden ne kadar çok el o taşın altında olursa, otuz yıllık ağırlıktaki bir yükü üzerimizden atabilmemiz de o kadar mümkün olacak.
Koalisyon, ilk kitlesel çıkışını 26 Mayıs Pazar günü, saat 14.00’da, İstanbul Saraçhane’den Beyazıt Meydanı’na yürüyerek gerçekleştirecek. Türkiye’nin dört bir yanındaki meslek odalarını, baroları, sendikaları, çevreci grupları, insan hakları derneklerini, yöre derneklerini ve hiçbir sivil toplum kuruluşuna üye olmayanları; kısaca çocuğunun geleceği için çözüme şans vermeyi önemseyen herkesi aramıza bekliyoruz.
Gelin amasız, lakinsiz, fakatsız Çözüme Evet diyelim.
14 Mayıs 2013 – Turnusol.org – Küresel BAK: “Reyhanlı acısını barışla dindirelim”
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 50 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamı ‘insanlık dışı’ olarak niteleyen savaş karşıtları barışa vurgu yaptı: “Bomba çukurunun başında ellerini açmış, bu büyük haksızlığa çaresizce yakaran ananın acısı bugün hepimizin acısıdır. Bu acının tekrarlanmaması için barış mücadelesini güçlendirmemiz gerekiyor.”
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu yürütmesinden Bülent Aydın tarafından yapılan yazılı açıklama şöyle:
“REYHANLI ACISINI BARIŞLA DİNDİRELİM
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 11 Mayıs 2013 günü patlatılan bombalar yüreğimizi büyük bir acıyla yaktı. 50 kişinin can verdiği bu insanlık dışı katliamın sorumlularını lanetliyoruz. Olayın faillerinin bir an önce ortaya çıkartılmasını ve tüm ayrıntıların açıklanmasını istiyoruz. Hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yaralılara geçmiş olsun diyoruz. Halen ağır yaralı olanların sağlığına kavuşmaları ise en büyük dileğimizdir.
Arkasındaki güçler ve tetikçileri kim olursa olsun, bombaların amacı, bölge halklarının arasını açmak ve Türkiye’yi de savaş girdabına çekmektir.
Savaşın gerçek yüzü işte budur. Savaş hiçbir suçu günahı olmayan insanlar için ölüm demektir. Savaş yıkım ve acı demektir. Savaş öfke ve düşmanlık demektir. Reyhanlı meydanındaki bomba çukurunun başında ellerini açmış, bu büyük haksızlığa çaresizce yakaran ananın acısı bugün hepimizin acısıdır. Bu acının tekrarlanmaması için barış mücadelesini güçlendirmemiz gerekiyor.
Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de ve dünyanın başka bölgelerinde bu acıyı yıllardır her gün yaşayan halklar var. Savaş halkların düşmanıdır. Emperyal emellerle ve kaynaklarına el koymak için ülkeleri işgal eden, halkları birbirine düşüren küresel savaş makinaları insanlığın düşmanıdır. Kendi halkına karşı savaş açmış diktatörler de halk düşmanıdır. Meydanı onlara bırakmamak için barış mücadelesini güçlendirip savaşa hayır demek lazım. Halkların kardeşliğini savunmamız lazım.
Türkiye, bölgesinde barışın sağlanması için rol üstlenebilir ama bunun koşulu ülkedeki barış ve çözüm sürecinin ilerlemesidir. Eğer barışa hep birlikte sahip çıkarsak yeni Reyhanlı’ların yaşanmasını da engellemiş oluruz. Barış için atılan adımlar Reyhanlı’da yaşanan acıları dindirebilir.
Suriye’deki katliamlardan canını kurtarmak için sınırı geçen sığınmacılar düşmanımız değildir. Onlar ve Suriye halkı ülkelerindeki insanlık dramının mağdurudur. Bu ülkede kimse Suriye ile savaş istemiyor. Hükümet gerilimleri artırıcı değil, barıştan yana tutum almalıdır.
Reyhanlı’da yaşanan katliam başka acıların vesilesi olacak şekilde savaş diline ve politikalarına malzeme edilmemelidir. Türkiye hükümeti, savaşçı maceralara ve militarist eğilimlere son vermelidir.
Türkiye hükümeti bölgesel çıkarları için Suriye’ye güç gösterisi yapmaktan vaz geçmelidir. Suriye halkının kaderini halkın kendi mücadelesi belirleyecek. Böyle bir diktatörlüğün ömrünü uzatacak olan şey, bu ülkeye Türkiye veya başka bir ülkenin askeri müdahalesidir. Bu bütün bölge için bir felaket olur.
Tüm savaş karşıtlarını Suriye halkıyla, Kürt halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz.
Tüm savaş karşıtlarını ülkemizde ve bölgede barış mücadelesinin sesi, sözü olmaya çağırıyoruz.
Savaşa hayır!
Türk, Kürt, Arap halkları kardeştir!”
18 Mayıs 2013 – ÇÖZÜME EVET balonlu eylem haberleri – İstanbul / Beşiktaş
CNNTÜRK – 18.05.2013 – “Çözüme Evet” için toplandılar
Beşiktaş’ta biraraya gelen Çözüme Evet Koalisyonu üyeleri balon uçurdu.
Çözüm sürecine destek olmak ve süreç için atılan adımları desteklemek amacıyla Çözüme Evet Koalisyonu’na bağlı yaklaşık 30 kişi, Beşiktaş Meydanı’nda toplandı. Ellerinde “Çözüme Evet” yazılı pankart taşıyan grup, “Barışalım Yeter” şeklinde sloganlar attı.
“Çözüm sürecine gözümüz gibi bakmalıyız”
Grup adına basın açıklamasını okuyan Çözüme Evet Koalisyonu İletişim Sözcüsü Nesteren Davutoğlu, dev bir sorunun çözülmek üzere olduğunu belirterek, çözüm sürecine ilişkin tarihi adımların atıldığını kaydetti. Sürece iyi bir şekilde bakılmasını gerektiğine vurgu yapan Davutoğlu, “İlk kez çözüm kapısının net bir şekilde aralandığına tanık oluyoruz. Sürece gözümüz gibi bakmamız gerektiğine inanıyoruz” dedi. Beşiktaş Meydanı’nda toplanan grup ellerindeki renk renk balonlarla, davullar çalıp, şarkılar söyledi. Grup daha sonra iskele önünde balonları gökyüzüne bıraktı.
‘Çözüme evet’ deyip balonları gökyüzüne bıraktılar
Çözüm sürecine destek olmak isteyen ‘Çözüme Evet Koalisyonu’ üyeleri, Beşiktaş Meydanı’nda sürecin Türkiye için önemine vurgu yapıp gökyüzüne balon bıraktı.
Memurlar.net sitesi – 18.05.2013 – ‘Çözüme evet’ deyip balonları gökyüzüne bıraktılar
Çözüm sürecine destek olmak isteyen ‘Çözüme Evet Koalisyonu’ üyeleri, Beşiktaş Meydanı’nda sürecin Türkiye için önemine vurgu yapıp gökyüzüne balon bıraktı. Grup, vatandaşları 26 Mayıs Pazar günü Saraçhane’de düzenlenecek ‘Çözüme Evet’ mitingine davet etti.
‘Çözüme Evet Koalisyonu’ üyesi yaklaşık 20 kişi, Beşiktaş Meydanı’nda toplandı. ‘Silahlar sussun, insanlar konuşsun’, ‘Çözüme evet’, ‘Dinle anlat, duy konuş’, yazılı pankart ve döviz taşıyan grup, ‘çözüme evet’ şeklinde slogan attı.
Grup adına açıklama yapan Nezteren Davutoğlu, “Kürt sorunu hakkında tarihi adımlar atılıyor. İlk kez barış kapısının net bir şekilde aralandığını görüyoruz. Bizler çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğine inanıyoruz. Biliyoruz ki çözüm yönünde atılan her adım, bu topraklarda kasvetli havanın, gözyaşının ve kanın bir kader olmadığını herkese gösterecek. Çatışmaların sona ermesi hepimizin işine yarayacak. Çatışmaların sona ermesi ölümlerin son bulması anlamına gelir. Çözümü savunan milyonların sesi olmak için hep beraber harekete geçiyoruz. Bunun için birbirini tanımamış insanlara ‘Dinle, anlat, duy, konuş’ diyoruz.” dedi. Eylemciler açıklamanın sonunda vatandaşları 26 Mayıs Pazar günü saat 14.00’da Saraçhane’de düzenlenecek olan ‘Çözüme Evet’ mitingine davet etti.
Grup, Beşiktaş sahiline giderek yanlarında getirmiş oldukları barış balonların gökyüzüne bıraktı.
Marksist.org – 18.05.2013 – Barış ve çözüm için balonları gökyüzüne bıraktıklar
Çözüme Evet Koalisyonu aktivistleri bugün İstanbul’da, Beşiktaş İskelesi’nde yüzlerce balonu barış şarkıları ve sloganları ile gökyüzüne bıraktı.
Koalisyon adına basın açıklamasını Nesteren Davutoğlu okudu.
Basın açıklamasının sonunda 26 Mayıs Pazar günü, saat: 14.00’de Saraçhane Parkı’ndan Beyazıt Meydanı’na yapılacak olan yürüyüşümüzü hatırlattık ve tüm barış ve çözüm diyenleri tekrar yürüyüşümüze davet ettik.
Balon, düdük ve davullarımızla yoğun ilgi ile karşılanan basın açıklamamız kısa süreli bir bildiri dağıtımından sonra sona erdi. Çözüme Evet Koalisyonu aktivistleri bugün Ankara’da da sokağa çıkıyor. Saat 17.00’de Kolej’den başlayacak barış yürüyüşü Sakarya Meydanı’nda son bulacak.
18 Mayıs 2013 – ÇÖZÜME EVET Basın Açıklaması Haberleri – Ankara
Anadolu Ajansı – 15.05.2013 – Çözüme Evet Koalisyonundan “Barışa Evet” Yürüyüşü
Bazı sivil toplum örgütleri tarafından oluşturulan ‘Çözüme Evet Kaolisyonu’nca 18 Mayıs’ta çözüm sürecine destek amacıyla “Barışa Evet” adı altında yürüyüş düzenlenecek.
Bazı sivil toplum örgütleri tarafından oluşturulan ‘Çözüme Evet Kaolisyonu’nca 18 Mayıs’ta çözüm sürecine destek amacıyla “Barışa Evet” adı altında yürüyüş düzenlenecek.
Kaolisyondan yapılan yazılı açıklamada, çözüm ve barış sürecini destekleyerek terörün Türkiye’de oluşturduğu yaraları gidermenin mümkün olduğu belirtildi.
Çözüm için atılan adımları desteklemek ve çözüme engel olmak isteyenlere “Bizler bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan, çözümden yanayız” diyebilmek için yola koyulacakları bildirilen açıklamada, Kürt sorununun demokratik çözüm kapsamında, tüm kimliklerin ortak geleceğinin inşasına katkı sağlamak açısından “Dinle, Anlat, Duy, Konuş…” kampanyasının tanıtımının insanlık borcu olduğu kaydedildi.
Açıklamada, Cumartesi günü saat 17.00’de Ankara Kolej Meydanı’ndaki yürüyüşe çözüme ‘evet’ diyen herkesin davet edildiği bildirildi.
Hak-iş web sitesi – 20.05.2013 – ÇÖZÜME EVET KOALİSYONU TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Çözüme Evet Koalisyonu Ankara Yereli’nin toplantısı 19 Mayıs 2013 tarihinde Konfederasyonumuz Genel Merkez Toplantı Salonunda gerçekleştirildi. Mazlumder tarafından organize edilen toplantıya Genel Başkan Yardımcımız Mustafa Toruntay da katılarak bir konuşma yaptı.Çözüm Evet Koalisyonu Ankara Yereli destekçileri ve imzacılarının katılımı ile gerçekleşen toplantıda Şenol Karakaş, Fatma Bostan Ünsal ve Üstün Bol birer konuşma yaparak barış süreci ile ilgili son durum hakkında değerlendirmelerde bulundular.
TORUNTAY: BU TARİHİ FIRSAT HEBA EDİLMEMELİDİR
Genel Başkan Yardımcımız Mustafa Toruntay ise yaptığı konuşmada HAK-İŞ olarak çözüm sürecine destek verdiklerini ifade ederek Genel Başkan Mahmut Arslan’ın Âkil İnsanlar Heyetinde yer aldığını ve şu ana kadar yürütülen çalışmaların başarı ile devam ettiği belirtti. HAK-İŞ Konfederasyonu’nun geçmişten bu yana hazırladığı raporlar, basın açıklamalar ve çözüm önerileri ile toplumsal barışa hizmet etmeyi ön planda tuttuğunu söyleyen Toruntay 21-23 Ekim 2011 tarihlerinde gerçekleştirilen 12. Olağan Genel Kurul toplantısında da “Terörle Mücadeleye Yönelik Sivil Mekanizmalar Oluşturulmalıdır” kararı aldığının altını çizdi. Toruntay “Artık çocuklarımız ölmesin, annelerimiz ağlamasın, eşlerimiz dul kalmasın demenin ötesine geçiyoruz. Artık birlikte varız, birlikte anlamlıyız” diyerek başlayan çözüm sürecinin tarihi bir fırsat olduğunu ve heba edilmemesini istedi.
“Bu ülkede yaşayan herkesin küremize, ülkemize ve bölgemize sorumlulukları vardır. Bu süreçte bir elimiz vicdanımızda, bir elimiz de taşın altında olmalıdır” diyen Toruntay çözüm sürecinin ülkemizin tarihi dönemeçlerinden biri olduğunu belirtti.
22 Mayıs 2013 – ÇÖZÜME EVET basın toplantısı Haberleri
Haber 5 – 22.05.2013 – Çözüme Evet: Barış yürüyüşü 26 Mayıs’ta başlıyor
Kürt sorununda çözüme destek veren çoğunluğun bunu sokaklarda dile getireceği bir barış hareketini inşa etmek için yola çıkan Çözüme Evet Koalisyonu, bugün İstanbul’da yaptığı bir basın toplantısıyla 26 Mayıs günü saat 14:00’te Saraçhane’den Beyazıt Meydanı’na şarkılarla, türkülerle ve halaylarla yapılacak olan barış yürüyüşüne çağrı yaptı.
Çözüme Evet Koalisyonu, PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından yaratılan çözüm sürecine ilişkin aralarında Akil İnsan Komisyonu temsilciler, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımıyla İnsani Yardım Vakfı (İHH) Merkezi konferans salonunda basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, Akil İnsanlar Komisyonu “Doğu Anadolu” Heyeti üyesi Abdurrahman Dilipak, gazeteci Roni Margilues, sanatçı Kerem Kabadayı, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi üyesi Yaman Yıldız, Hak-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Paçal, İHH üyesi Gülden Sönmez, yazar-şair Ahmet Mercan, Kafkaslar Forumu üyesi Kuban Kural, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu temsilcisi Yıldız Önen, Sivil Dayanışma Platformu üyesi Hasan Avşar, Beyaz Hareket Derneği yöneticisi Aydın İnci ve DSİP Genel Başkan Yardımcısı Şenol Karakaş konuşmacı olarak katıldı.
‘Çözümü engelleyecek ve hiçbir provokasyona izin vermeyeceğiz’
Moderatörlüğünü Küresel BAK temsilcisi Yıldız Önen’in yaptığı toplantıda ilk söz alan DSİP Genel Başkan Yardımcısı Şenol Karakaş, Çözüme Evet Koalisyonu’nun kurulmasına ilişkin bilgilendirmede bulundu. Sürecin, Türkiye cezaevlerinde 68 gün süren ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla son bulan açlık greviyle başladığını söyleyen Karakaş, “Hükümet ve İmralı’da yapılan görüşmelerin ardından 30 yıllık savaşın gidişatı değişti ve yumuşama meydana geldi” dedi. Batıda yaşayan vicdanlı ve farklı siyasi kimliklere sahip insanların bir araya gelerek Çözüme Evet Koalisyonu’nu kurduğunu ifade eden Karakaş, “Batıdan, halk kardeşliğinden yana olanlar olarak bir araya geldik. Çok hızlı bir şekilde örgütlendik” dedi. Çözüm süreci devam ederken devlet içerisinde “savaştan beslenen derin yapıların” provokasyonlar yapabileceğini belirten Karakaş, “Çözümü engelleyecek ve hiçbir provokasyona izin vermeyeceğiz” diye konuştu.
‘Barış Treni yola çıkacak’
Kürt sorununun çözüm süreci ile ilgili İnsani Yardım Vakfı (İHH) adına konuşan avukat Gülten Sönmez ‘’İnsanların artık acı çekmesini istemiyoruz. Herkesin nerde yaşarsa yaşasın onurlu bir şekilde adalet üzerine ve kendi kimliği ile ilgili hiçbir problem yaşamadan bu topraklarda yaşamasın arzu ediyoruz. Bu nedenle Çözüme Evet Koalisyonuna bu düşünceye sahip çözüm sürecini destekleyen herkesi de bunun bileşenleri olarak kabul ittik. Çözüm isteyen her yapı her kesim bu koalisyonunun bir parçası. 26 Mayıs 2013 Pazar günü saat 14.00’te Saraçhane Parkında buluşup Beyazıt’a yürüyeceğiz. Herkesi bu yürüyüşe davet ediyoruz. Daha sonrasında da bir barış treni harekete geçecek. Bu barış trenine Türkiye’yi temsil eden temsilciler binecek. Öncelikle Trakya’da yürüyecek barış trenimiz. Daha sonra da Diyarbakır’da son bulacak bir tren yolculuğu gerçekleşecek. Türkiye’nin topraklarında yaşayan tüm kültürlerin kimliğini temsil eden temsilciler olacak” dedi.
‘Evrensel barış dili yakalanmalı’
Akil İnsanlar Komisyonu “Doğu Anadolu” Heyeti üyesi Abdurrahman Dilipak da yaşanan süreçten sorumluluk duyan herkesin destek vermesi gerektiğini söyledi. Süreç karşısında barış dili kullanılması gerektiğini; ancak muhalefet dilinin barış dili olmadığını vurgulayan Dilipak, “Evrensel bir dili benimsemek gerekir. Dilimizin etnik bir grubu değil, bütün etnik yapıları kapsaması gerekir” dedi. Sürecin doğru yönde ilerlediğini ifade eden Dilipak, “Meslek odaları ve baroların da sürece katılması gerekir. Ancak odalar ve barolar yeterli düzeyde destek vermiyorlar. Eksik kalıyorlar” diye konuştu. Devletin inkar ve asimilasyon politikalarını terk etmesi gerektiğini vurgulayan Dilipak, “Bu sorunu kökünden halletmek istiyorsak, devletçi, Kürtçü değil, ezilenden ve mazlumdan yana olmamız gerekir. Birlikte Türkiye’yi kucaklayalım. Barış geleceğimizdir. Barış Allah’ın adıdır benim için” diye konuştu.
Gazeteci Roni Margilues ise konuşmasında, “Bu toplumda hala barışı izah etmeye çalışıyoruz. Toplumda barışa karşı olanlar var” dedi. Yaşanan süreçten dolayı ne Kürt ne de Türk gençlerinin öldüğünü ve bu süreçte en büyük kazanımın bu olduğunu vurgulayan Margilues, “3 aydır kimse ölmedi. Anayasa nasıl çıkarsa çıksın, barış süreciyle Kürtlerin kimliği tanınmıştır” dedi. Barış sürecine karşı duran kimseler tarafından kullanıldığını belirttiği “Demokrasi olmadan barış olmaz” sözünü hatırlatan Margilues, “Bu sözün tamamıyla yanlış olduğunu düşünüyorum. Barışa atılan her adım demokrasiye açılan kapıdır. İki kavram da birbirini tamamlayan unsurlardır” dedi. Bölge halkının uzattığı ele batının da el uzatması gerektiğini vurgulayan Margilues, insan hayatına ve demokrasiye inanan herkesin bu sürece destek vermesi gerektiğini belirtti.
‘Yeni anayasanın herhangi bir etnik gruba vurgu yapmaması gerekir’
Newroz’da Kürtlerin çok güçlü bir şekilde batıya mesaj gönderdiğini ifade eden sanatçı Kerem Kabadayı ise “Barış savaşan taraflar arasında yapılır. Türkiye’nin batısında barış için halkı sokağa dökmeliyiz. Kendimizi sokakta göstermeliyiz ve savaştan yana olanların barıştan yana olanları görmesi gerekir” dedi. Demokrasi ve Özgürlük Hareketi üyesi Yaman Yıldız da “Barışı, AKP’ye bırakacak değiliz. Hep beraber barışı getireceğiz” dedi. Barışı, alışverişe dönüştüren ve karikatürize edenlerin barışa saygısızlık ettiğini belirten yazar-şair Ahmet Mercan ise, “Devlet şimdiye kadar yanlış bir akıl kullandı. Devletin aklı, insan aklı kadar çalışmadı. Devletin yanlışını gördü ve bu yanlıştan döndü. Barışın kalıcı olması için, yapılacak yeni anayasanın herhangi bir etnik gruba vurgu yapmaması gerekir. Ancak böyle barış kalıcı hale gelebilir” dedi. Sivil Demokrasi Platformu üyesi Hasan Avşar ise sürecin olumlu bir şekilde sonuca varması durumunda Türkiye’nin Ortadoğu’da ve Avrasya’da en önemli güç haline geleceğini belirtti. Süreç karşısında yaşanacak provokasyonlarda sağduyunun öne çıkması gerektiğini belirten Avşar, “Yeni anayasa revize değil, tamamen sıfırdan demokratik ve sivil bir anayasa olursa çatışmalı bir ortamdan kurtulabiliriz” dedi.
‘Devlet 90 yıllık tarihiyle yüzleşmelidir’
Hak-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Paçal konuşmasında, “Çok kritik bir tarihsel momentten geçiyoruz. Devlet 90 yıllık tarihiyle yüzleşmelidir. Bu topraklarda insanı ve tarihiyle yüzleşerek toplumsal barışı sağlanmazsa toplumsal zenginliğini kaybeder” dedi. Gençler adına toplantıya katıldığını belirten Beyaz Hareket Derneği’nden Aydın İnci ise “Hayata dolu dolu bakmak istiyoruz. Gençler olarak, yaşanan süreçten umutluyuz. Barış bize uzak değil. Herkesin elini taşın altına koyması gerekir” ifadelerini kullandı. Sivil Dayanışma Platformu adına konuşan Hasan Avşar, mayasında barış olan toplumun barış istediğini ve bunun gerçeklşemesi durumunda büyük Türkiye hedefinin yakalanacağını ifade etti. Kafkas Forumu’ndan Kuban Kural da “Hepimiz barışın muhataplarıyız ve süreç karşısında inisiyatif almalıyız. Barışı hepimiz birlikte inşa edeceğiz. Türk-Kürt barışı değil, herkesin barışı olması için herkesin inisiyatif alması gerekir” diye konuştu.
Basın toplantısı konuşmaların ardından son buldu.
Cihan Haber Ajansı – 22.05.2013 – Dilipak: Çözüm sürecine herkes etkin bir şekilde katılmalı
Akil İnsanlar Doğu Anadolu Bölgesi Heyeti Üyesi Yazar Abdurrahman Dilipak, çözüm sürecine herkesin etkin bir şekilde katılması gerektiğini söyledi. Dilipak, “Bunların hepsi uzun ve yorucu bir yolu gerektiriyor. Onun için sadece istemek ve eleştirmek değil, sivil toplumun, üniversitelerin ve sorumluluk duyan herkesin sürece etkin bir şekilde katılmaları gerektiğini düşünüyorum.” dedi.
Çözüm sürecine destek vermek için bir araya gelen bazı sivil toplum kuruluşları, Çözüme Evet Koalisyonu çatısı altında yürütülen çalışmalara destek verdi. İnsani Yardım Hareketi (İHH) Genel Merkezi’nde yapılan toplantıda bir aya gelen koalisyon temsilcileri sürecin aksamadan sürmesi için atılması gereken adımları sıralayarak yeni bir anayasa yapılmasının gerekliliğini ifade etti. Toplantıda; İHH’dan Avukat Gülden Sönmez, Yazar Abdurrahman Dilipak, Yazar Roni Margulez, Mor ve Ötesi Grubu’ndan Kerem Kabadayı, Şair Yazar Ahmet Mercan, Sivil Dayanışma Platformu’ndan Hasan Avşar, Hak İş Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Paçal, Beyaz Hareket Derneği’nden Aydın İnci ve Kafkasya Platformu’ndan Kuban Kural yer aldı.
Yazar Abdurrahman Dilipak, çatışmanın bitmesi için barışın yeterli olmadığını, kalıcı barışın tesisi için dağdan inenlerin istihdamından diğer faktörlere kadar uzun bir yol bulunduğunu söyledi. Sivil toplum, üniversiteler ve diğer kuruluşların bu işin içinde bulunması gerektiğini anlatan Dilipak, “Onun için sadece istemek ve eleştirmek değil, sivil toplumun, üniversitelerin ve sorumluluk duyan herkesin sürece etkin bir şekilde katılmaları gerektiğini düşünüyorum.” dedi.
‘MUHALEFET DİL KONUSUNDA YARALAYICI’
Sürecinin sağlıklı yürütülmesi için atılması gereken adımlara da değinin Dilipak, muhalefetin de dil konusunda yaralayıcı olduğunu söyledi. Bugünkü sorunun çözümünde gelecekte olabileceklerin de hesaplanması gerektiğinin altını çizen Dilipak, “Muhalefetin agresif tavrı ve tamamen politik polemiğe dönük demagojik zeminde tartışmalar barışın dilini yaralıyor. Barışın dilinin daha estetik ve daha felsefi olması gerekir. Bu dilin ideolojik ve politik talepler değil bilimsel gerçeklerle örtüşmesi gerekir.” ifadesini kullandı.
Dilipak, çözüm sürecinde gelişmelerin doğru yönde ve ileri istikamette ilerlediğini belirterek toplumun artık yapılan çalışmaları daha iyi anlayabildiğini kaydetti. Dilipak ayrıca, süreçle ilgili bölgeler arasında birliktelik sağlayacak çalışmalar yapılması gereğine işaret etti.
İHH adına toplantıya katılan Avukat Gülden Sönmez de, bu topraklarda yaşayan insanların kimliklerinin sorun olmaktan çıkmasını istediklerini belirtti. Bu nedenle koalisyona destek verdiklerini belirten Sönmez, “Herkesin, nerede yaşarsa yaşasın onurlu bir şekilde adalet üzerinde kendi kimliği ile bu topraklarda yaşamalarını arzu ediyoruz.” dedi.
Şair Yazar Roni Margulis’in ise, barıştan yana olmayı izah etmenin anlamsız olduğunu, işleyen süreç sayesinde ne Kürtlerin ne de Türklerin öldüğünü, daha önce tanınmayan Kürt halkının haklarının artık tanındığını söyledi. Margulez, “Bu süreç, yeni anayasa çıksın ya da çıkmasın içinden geçtiğimiz süreç ile Kürt halkının kimliğinin devlet tarafından tanınmış olması anlamına geliyor.” şeklinde konuştu.
YENİ ANAYASA VURGUSU
Toplantıda konuşan Sivil Dayanışma Platformu Üyesi Hasan Avşar da, yürütülen çalışmaların başarısı için ülkenin doğu ve batısı arasındaki hassasiyetleri de gözetecek bir anayasanın gerekliğine işaret etti. Avşar, halkın mevcut iktidara ve partilere yeni anayasa ile ilgili vekalet verdiğini belirterek, “İktidar partisi AK Parti’nin bu sorumluluktan kaçmaksızın kendi hazırlayacağı demokratik ve sivil bir anayasa, revize edilen bir anaya değil, sıfırdan, bütün kesimlere eşit mesafede, bireyin hak ve özgürlerini genişleten bir anayasa hazırlayıp milletin önüne götürmesi gerekir.” değerlendirmesinde bulundu.
Toplantıya Hak-İş adına katılan Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Paçal ise, sendika olarak yürütülen hem anayasa hem de çözüm sürecine ilişkin desteklerinin süreceğini dile getirdi. Toplantının sonunda Abdurrahman Dilipak’ın yazdığı ve çözüm süreci içerikli şiir, Şair Yazar Ahmet Mercan tarafından okundu.
BİA Haber Merkezi – 22.05.2013 – Çözüme, Barışa Evet! Şenol KARAKAŞ
2012’nin 21 Mart akşamı Taksim Meydanı’ndaydık. Newroz’un yasaklanmasını protesto ettik. Newroz kutlamalar her yerde yasaklanmıştı. Bir kişi yasaklamayı protesto ederken polisin attığı gaz bombasının da etkisiyle yaşamını yitirmişti.
Kürt illerinde Newroz kutlamasını yapmakta kararlı olan kitlelere sayısız gaz bombası atılmıştı ama yine de Kürt halkı alanlara girip kutlamasını yapmayı başarmıştı.
2012 yılında KCK tutuklamaları son hızla devam etmişti.
2012 yılında İdris Naim Şahin, terör faaliyetinin sanatla da yapılabileceğini keşfetmişti. Karikatür çizen, resim yapan, tiyatrocu, oyuncu, senarist, köşe yazarı, set işçisi kim varsa, neredeyse bir kaç AKP’li yönetici dışında herkes terörist ilan edilmişti.
2012 yılı boyunca özellikle Kürt halkının haklarını savunan eylemlerde gaz bombası solumaktan trake solunumu yapan canlılara dönüşmüştük.
2012’nin sonuna yaklaşırken, kasvet tüm ağırlığıyla siyasal yaşamın üzerine çökmüştü, herkes açlık grevi yapan KCK tutuklularının kaderini merak ediyordu. İstanbul’dan Van’a kadar açlık grevleriyle dayanışma eylemleri, devletin hoyratlığıyla karşılanıyordu. Ama aslolan içerdekilerin kaderiydi. Tek bir ölüm bile sık sık altı çizildiği gibi, geri dönüşü olmayan daha yoğun çatışmalı bir ortama sürüklenmemize neden olacaktı.
Sonra bir şey oldu… Kürt halkının lider olarak gördüğü Abdullah Öcalan açlık grevlerinin bir kişi dahi ölmeden sona ermesi gerektiğini açıkladı. Ve açlık grevleri bitti. Şimdi üzerinden aylar geçen çözüm ve barış süreci, 2012 yılının tüm kasvetli ağırlığının tam ortasından başladı. Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecrit kalktı ve Öcalan arka arkaya çağrılarını yapmaya başladı.
21 Mart ise yepyeni bir Türkiye’nin kapılarını aralayan bir gün oldu. Daha önceki Kürt isyanlarına liderlik edenler ya öldürülür, ya sürülük ya da faili meçhul cinayetlere kurban giderken, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Kürt lider, hem de tüm dünya halklarının canlı tanıklığında halkına seslenme olanağı buldu.
Şimdi çok hızlı bir değişim sürecinin içindeyiz. Aylardır savaş yok. Aylardır kan dökülmüyor, aylardır gençler öldürülmüyor, köyler boşaltılmıyor, KCK tutuklamaları yapılmıyor.
İşte, bu sürecin değerini bilenler ve gelişmelerin her şeyden önce bir halkın mücadelesinin ürünü olduğunu bilenler, 26 Mayıs’ta, İstanbul’da “Çözüme evet, barışa evet” diyerek, gelişmelerin yanında olduklarını gösterecekler.
Yola çıkarken, “herkesin ve tüm kimliklerin ortak geleceğinin eşitlik içinde inşası açısından bu can alıcı meselenin çözümüne katkı sağlamanın insanlık borcu olduğuna inanıyoruz” diyen Çözüme Evet Koalisyonu çağrılıcıları, herkesi, 26 Mayıs’ta yapılacak barış yürüyüşüne çağırıyor. Evet, kardeşlik ama eşit koşullarda kardeşlik diyen insanlar Kürt halkının uzattığı barış elini tutacaklar.
Zaman – 22 Mayıs 2013 – Yeniden İslamcılık rüzgârı -YILDIZ RAMAZANOĞLU
Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği ve Timetürk haber sitesiyle işbirliği yaparak canlı yayınla geniş kitlelere ulaştırdığı Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi Sempozyumu üç gün sürdü ve verimli tebliğler sunuldu.
Çoğu konuşmacı ister istemez İslamcılığa yüklediği anlamla başladı sunumuna. Bu yazıda geniş bir değerlendirme mümkün olamayacağından ancak birkaç noktaya dikkat çekeceğim. İletişim Yayınları’nın Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce serisinin İslamcılık cildi (2004) için yazdığı sunuşta Yasin Aktay çok az insanın kendine İslamcı etiketini uygun gördüğünü söyler. Hangi tanımı yapılırsa yapılsın bu kavram yakın geçmişimizde uygun görülmemiş, hatta İslamcı nitelemesinin yaygınlaşmasına neden olan en radikal değişimleri savunanların bazıları bile kabul etmemiştir.
Aradan geçen on yılda kavramın artık daha çok kabul gördüğünü bu sempozyumda görmüş olduk. Zamanla diğer insanların Müslümanlığını sorgulayan bir kategori olmaktan çıktı. Tanıl Bora’nın vurgusuyla içine doğulan değil, seçilen, tercih edilen, sağcılığa karşı reddiye barındıran bir kimlik olarak Müslümanlığın yeniden inşasına işaret eden yanı ağır basmaya başladı. Yirmi yıl önce Nilüfer Göle, Alain Touraine’den mülhem bir yaklaşımla Türkiye’deki Müslümanları siyasal ve kültürel İslam kategorilerine yerleştirdiğinde, kültürel kutuya konan bazı kimselerin rahat bir nefes aldığını hatırlıyorum. Bu durumda İslamcı kavramsallaştırması daha çok Batı’nın kuşkularına, korkularına ve direnişe, siyasal olana tekabül ettiğinden açıkçası kolay giyilecek bir gömlek değildi. Aslında hayat, siyasal olanın doğal akışı içinde yüzmekten kaçınamaz. Aidiyet duygusu varsa taraflar olacaktır. Uzlaşmadan, barıştan, diyalogdan, müzakereden, bir arada yaşamaktan söz ederken kelimelerin doğası gereği en az iki taraf, biz ve onlar vardır.
Sempozyuma öncülük eden İslamcılık uzmanı İsmail Kara’nın İslamcılığı İslam’ın modern zamanlardaki yorumu ve kriz dönemlerinden sonra gelen bir hareket olarak tanımlaması genel olarak ittifak edilen bir husus. Hatta Bedri Gencer modernleşmeye bağlı sekülerliğin ürünü olduğunu söylerken buna itiraz eden olmadı çünkü gerçekliğin bir parçasıydı bu yaklaşım da. Elbette tek bir İslamcılıktan söz etmek mümkün değil. Fakat Boby S. Sayyid’in dediği gibi İslam’ın ismine isnat edilen çok sayıda kültürler, tarihler, ağlar olması çok sayıda İslam’ın var olduğuna değil, aksine bütün Müslümanların kendilerini tek bir İslam’a dayandırdıklarına dalalet eder.
Suat Mertoğlu’na göre İslamcılık kaynaklara dönme ihtiyacının bir karşılığıydı. Bununla çağın problemlerini anladıktan sonra İslam’dan ve Kur’an’dan hareketle çözümler üretmek hedefleniyordu. Fakat burada usul meselesi önemli bir kördüğüm. Kaynağa dönmekle problem bitmiyor ve Kur’an’a dönen herkes aynı şeyi görmez ve söylemez. Kaynaklara dönüşü sadece selefi bir hareket olarak görüp sınırlandıramayız, aynı kaynaklardan modern sonuçlara ulaşarak çıkanlar da var Mertoğlu’nun deyişiyle.
Kur’an okumalarına sünnetin rehberliği, geleneğin yol göstericiliği eşlik etmeli ve ilmi bir çerçeveye itibar edilmezse işin içinden çıkılmasının zor olacağı bilinmeli. Fakat Kur’an lafızlarında mümkün, muhtemel, muhkem manalar var diye de eskisi gibi korkutulup, yanlış anlama mahzuru gerekçe gösterilerek meal okumaktan men edilmemeli genç kuşaklar.
Konuşmalar ufuk açıcı olduğu kadar da kafa karıştırıcıydı. Mertoğlu’na göre İslamcılıkta hukuk en önde gelir ve İslami değerlerin topluma yansıdığı yer fıkıh olurken, Harun Anay’a göre İslam dünyasının başına gelen her şeyin, bütün kötülüklerin müsebbibi yine fıkıhtı. Çünkü her yeri kaplıyor ve başka alanlarda düşünmek için hiçbir alan bırakmıyor. Fıkıh bütün kapıları kapattığı için İslam dünyasında sekülerleşmeye kapı aralanmış. Aslında bütün bu iddiaların ele alındığı yeni çalışmalar yapmak gerekiyor. Neden ahlak değil de fıkıh medeniyetiyiz sorusu önemli geldi bana. Ahlak hukuk ayırımı ne kadar sahihtir ve geçerli olabilir. Ahlakı sadece cinsel ahlaka indirgemenin tezahürlerini ise yakından görüyoruz ne yazık ki.
Fazlurrahman, Seyyid Kutub, Şeriati, Rene Guenon, Seyyid Hüseyin Nasr, Bediüzzaman gibi önemli isimlerin tebliğlerle ele alınması çok kıymetliydi. Tebliğci tarafından Ali Şeriati’ye yapılan çoğu haksız ağır eleştirilerle şehidin ruhu incitilmeseydi keşke. Sempozyumun şehirleşmeye, müziğe ve görsel sanatlara yeterince alan açmaması eksiklik olarak görülebilir. Beyin fırtınası yaşamamızı sağlayan emeği geçen herkese teşekkür borcumuz var. İslam’dan (kendimizden) yola çıkışımız bazen solarak bazen güçlenerek yeni sorularla ve cevaplarla sürüp gidecek. Bu bizi insan yapan ütopyaların büyüsüne kapılmamızla alakalı.
Farklı eğilimlerden barış gönüllüsü kıymetli insanlar bir araya gelerek “Çözüme Evet Koalisyonu”nu kurdular. Bugüne kadar ülke çapında birçok eylem, toplantı ve oturum gerçekleşti. Hep birlikte dinle, anlat, duy, konuş derken, çatışmaların sona ermesi ve diyalog sürecinin gelişmesi ‘politik açıdan kimin işine yarar’ diye bir soru sormuyoruz. Kardeşlik ve eşitlik için 26 Mayıs’ta Saraçhane Parkı’ndan Beyazıt Meydanı’na yürümek üzere pazar günü saat 14.00’te Saraçhane Parkı’nda buluşalım, ölüme karşı yaşam için güçlü bir ses verelim.
23 Mayıs 2013 – Marksist.org – Küresel BAK: Çözüme evet, barışa evet demek için yürüyoruz
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK), yayımladığı bir açıklamayla 26 Mayıs’ta Çözüme Evet Koalisyonu’nun İstanbul’da Saraçhane Parkı’ndan Beyazıt Meydanı’na yapacağı yürüyüşü desteklediklerini duyurdu.
BAK tarafından yapılan açıklama şöyleydi: “Kurucuları arasında yer aldığımız ÇÖZÜME EVET KOALİSYONU, 26 Mayıs Pazar saat 14’te Saraçhane’den Beyazıt Meydanı’na kitlesel bir barış yürüyüşü gerçekleştiriyor.
“Çözüme Evet – Barışa Evet” diyerek yapılacak renkli ve şenlikli yürüyüşte, ‘ama’sız, ‘fakat’sız barış isteyenler buluşacak. Küresel BAK olarak biz de barış bayraklarımızla aralarında olacağız. Barış için atılan her adımın biz de yanındayız!
Yüreği insan sevgisi, demokrasi ve özgürlük için atan herkesin barış umuduna coşku ile sahip çıkması gerektiğine inanıyoruz.
TARİH: 26 MAYIS PAZAR
SAAT: 14.00
TOPLANMA YERİ: SARAÇHANE PARKI
Faruk Sevim
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu Üyesi”
24 Mayıs 2013 – ÇÖZÜME EVET balonlu eylem haberleri – İstanbul / Eminönü
Marksist.org- 24.05.2013 – Eminönü’nde balonlar barışa uçuruldu
Dün Eminönü’ndeki Kadıköy iskelesi önünde bir araya gelen Çözüme Evet Koalisyonu aktivistleri, 26 Mayıs’ta İstanbul’da Saraçhane’den Beyazıt Meydanı’na yapılacak yürüyüşün bildirilerini dağıttıktan sonra, barış için ellerindeki balonları gökyüzüne bıraktılar.
Toplumun farklı kesimlerinden çok sayıda insanı bir araya getiren Çözüme Evet Koalisyonu’nun aktivistleri, dün Eminönü’nde buluştular. 26 Mayıs yürüyüşüne çağrı yapan binlerce bildiri dağıtan barış yanlıları, Kürt sorununda atılan tarihi adımlara dikkat çekerek diyalog sürecinin gelişmesinin önemini vurguladılar.
Çözüme Evet diyenler daha sonra ellerindeki balonları barış için gökyüzüne bıraktılar.
26 Mayıs’ta yapılacak olan barış gösterisi, saat 14:00’te Saraçhane Parkı önünde başlayacak, Beyazıt Meydanı’nda sonlanacak.
26 Mayıs 2013 – ÇÖZÜME EVET yürüyüşü Haberleri – İstanbul
Samanyolu Haber – 26 Mayıs 2013 – Fatih’te ‘çözüme evet’ yürüyüşü
Fatih’te, çözüm sürecine destek vermek isteyen yaklaşık 500 kişi Beyazıt Meydanı’na kadar yürüdü.
Çeşitli sivil toplum kuruluşu, siyasi parti ve sendika temsilcilerinin oluşturduğu ‘Çözüme Evet Koalisyonu’ üyesi yaklaşık 500 kişi saat 14.00’da Saraçhane Parkı’nda toplandı. ‘Dinle, anlat, duy, konuş’ yazılı pankart açan grup, çözüm süreci ne destek vermek amacıyla Beyazıt Meydanı’na kadar yürüdü. Sık sık ‘Şimdi barış zamanı’, ‘Çözüme evet, barışa evet’ ve ‘Çözüm, barış, bize yeter’ şeklinde slogan atan grup sıcak havaya aldırmadan yürüyüşünü tamamladı. Beyazıt Meydanı’nda grup adına ortak basın açıklamasını Avukat Gülden Sönmez ile Yıldız Önen okudu. Açıklamada, barış sürecinin başlamasıyla birlikte can kayıplarının durduğuna dikkat çekildi. Açıklamada çözüm sürecine destek olmanın insanlık borcu olduğu vurgulandı. Ortak açıklamada, sorunun çözümü için ilk defa bu kadar ciddi bir kapı açıldığının altı çizildi. Eyleme, Akil İnsanlar Grubu’ndan Ali Bayramoğlu ile Levent Korkut da destek verdi. Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında çevik kuvvet polisleri de geniş güvenlik önlemi aldı. Grup, Beyazıt Meydanı’ndaki açıklamanın ardından olaysız dağıldı.
Sabah – 27.05.2013 – Saraçhane’de barışa ve çözüme destek mitingi
İHH, Mazlumder, Küresel BAK, DSİP, HAK-İŞ, Memur-Sen, SDP gibi örgütlerin oluşturduğu “Çözüme Evet Koalisyonu” dün İstanbul’da yürüyüş yaptı. Saat 14.00’te Saraçhane Parkı’nda toplanan vatandaşlar, “Şimdi barış zamanı, barış için omuz omuza, İşte barış işte kardeşlik” sloganları eşliğinde Beyazıt Meydanı’na yürüyüşe geçti. KYol boyunca esnaf ve vatandaşlar da alkış ve ıslıklarla yürüyüşe destek verdi.
Yeni Şafak – 27.05.2013 – Barış yürüyüşü
İHH, Mazlumder, Küresel BAK, DSİP, HAK-İŞ, Memur-Sen, SDP’nin biraraya gelerek oluşturduğu Çözüme Evet Koalisyonu çözüm sürecine destek için ‘barış yürüyüşü’ yaptı. Koalisyon temsilcilerinin ortaklaşa okuduğu bildiride ‘Aylardır bir insan ölmedi. Bu çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğini kanıtlıyor’ denildi.
Çözüme Evet Koalisyonu’nun ‘Barış Yürüyüşü’ dün gerçekleştirildi. Fatih Saraçhane Parkı’ndan başlayarak Bayezıt Meydanı’nda son bulan yürüyüşte çözüm sürecine destek vardı. Dün saat 14.00’de Saraçhane Parkı’nda toplanan vatandaşlar, ‘Şimdi barış zamanı, barış için omuz omuza, İşte barış işte kardeşlik, barışın sesini yükselt’ sloganları eşliğinde Bayezıt Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Çevik Kuvvet Polisinin geniş güvenlik önlemi aldığı yürüyüşte çözümü destekleyen Kürtçe sloganlar da atıldı. Yol boyunca esnaf ve vatandaşlar da alkış ve ıslıklarla barış yürüyüşüne destek verdi.
AYLARDIR KİMSE ÖLMEDİ
Yürüyüşün son bulduğu Bayezıt Meydanı’nda Çözüme Evet Koalisyonu’nun bildirisi okundu. Bildiriyi İHH’dan Gülden Sönmez ile Küresel BAK’tan Yıldız Önen okudu. Bildiride, 30 yıldır devam eden sorunun toplumun her yanını sardığı ve tüm demokratik nefes alma kanallarını kapattığı ifade edildi. Şimdi Kürt sorununda tarihi adımların atıldığının belirtildiği Çözüme Evet bildirisinde şu ifadeler yer aldı: ‘Şimdi ilk kez çözüm kapısının net bir şekilde aralandığına tanık oluyoruz. Kapı her geçen gün biraz daha aralanıyor. Aylardır çatışma yok. Ne mutlu bize ki aylardır tek bir insan ölmedi. Sadece bu neden bile, bizlere çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğini kanıtlıyor. Savaş isteyenler, savaşı kışkırtanlar, savaştan beslenenler hep küçük bir azınlık oldu. Tüm haksızlıkların ortasında hep beraber, her zaman barışı savunmasını bildik. Barış için uğraştık. Bu yüzden çözüm süreci bizim de sürecimiz. Şimdi barış zamanı.’
Ortaklaşa bir temaşa
Dün gerçekleşen yürüyüşe Akil İnsanlar Heyeti’nde bulunan Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu da katıldı. İspanya örneğinde olduğu gibi bir barış yürüyüşü yapmak için çok önceden karar verildiğini anlatan Bayramoğlu, yürüyüşün çözüm süreciyle kesiştiği için oldukça anlamlı olduğunu ifade etti. İspanya örneğinde olduğu gibi barış yürüyüşüne ihtiyaç olduğunu söyleyen Bayramoğlu, ‘İslamcılar ile sosyalistlerin ortaklaşa yaptığı bu ‘Barış temaşasını’ oldukça önemsiyorum. Genel olarak baktığınız zaman, güvensizlikler endişe ve talepleri ifade ediyor. Barışın daha çok benimsendiğini düşünüyorum bu süreçte’ dedi.
Koalisyona destek devam edecek
Yüzlerce vatandaşın katıldığı barış yürüyüşü bildirinin okunmasının ardından olaysız bir şekilde son buldu. Bir çok sivil toplum kuruluşunun destek verdiği Çözüme Evet Koalisyonu’nun bundan sonra çeşitli programlarla çözüm sürecine destek vermeye devam edeceği açıklandı.
Cihan Haber Ajansı – 26.05.2013 – Fatih’te ‘çözüme evet’ yürüyüşü
Fatih’te, çözüm sürecine destek vermek isteyen yaklaşık 500 kişi Saraçhane’den Beyazıt Meydanı’na kadar yürüdü. Yapılan basın açıklamasında, herkesin çözüm süresine destek vermesi istendi.
Çeşitli sivil toplum kuruluşu, siyasi parti ve sendika temsilcilerinin oluşturduğu ‘Çözüme Evet Koalisyonu’ üyesi yaklaşık 500 kişi saat 14.00’da Saraçhane Parkı’nda toplandı. ‘Dinle, anlat, duy, konuş’ yazılı pankart açan grup, çözüm sürecine destek vermek amacıyla Beyazıt Meydanı’na kadar yürüdü. Sık sık ‘Şimdi barış zamanı’, ‘Çözüme evet, barışa evet’ ve ‘Çözüm, barış, bize yeter’ şeklinde slogan atan grup sıcak havaya aldırmadan yürüyüşünü tamamladı.
Beyazıt Meydanı’nda grup adına ortak basın açıklamasını Avukat Gülden Sönmez ile Yıldız Önen okudu. Açıklamada, barış sürecinin başlamasıyla birlikte can kayıplarının durduğuna dikkat çekildi. Açıklamada çözüm sürecine destek olmanın insanlık borcu olduğu vurgulandı. Ortak açıklamada, sorunun çözümü için ilk defa bu kadar ciddi bir kapı açıldığının altı çizildi. Eyleme, Akil İnsanlar Grubu’ndan Ali Bayramoğlu ile Levent Korkut da destek verdi.
Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında çevik kuvvet polisleri de geniş güvenlik önlemi aldı. Grup, Beyazıt Meydanı’ndaki açıklamanın ardından olaysız dağıldı.
Agos – 27.05.2013 – İstanbul’da ‘Çözüme evet’ yürüyüşü yapıldı
İlk olarak 11 Mayıs’ta İzmir’de yapılan ‘Çözüme evet’ yürüyüşü, 18 Mayıs’ta da Ankara’da yapılmıştı. Çeşitli sivil toplum kuruluşu, siyasi parti ve sendika temsilcilerinin katılımıyla oluşan ‘Çözüme Evet Koalisyonu’ tarafından organize edilen bu yürüyüşlerin sonuncusu ise dün İstanbul’da yapıldı.
İlk olarak 11 Mayıs’ta İzmir’de yapılan ‘Çözüme evet’ yürüyüşü, 18 Mayıs’ta da Ankara’da yapılmıştı. Çeşitli sivil toplum kuruluşu, siyasi parti ve sendika temsilcilerinin katılımıyla oluşan ‘Çözüme Evet Koalisyonu’ tarafından organize edilen bu yürüyüşlerin sonuncu ise dün İstanbul’da yapıldı.
Hükümetin başlattığı çözüm sürecine destek veren yaklaşık 500 kişilik grup, Fatih’te Saraçhane Parkı’nda 14.00 sularında toplandı. ‘Dinle, anlat, duy, konuş’ yazılı pankart açan grup, ‘Şimdi barış zamanı’, ‘Çözüm, barış, bize yeter’, ‘Çözüme evet, barışa evet’ gibi sloganlar atarak Beyazıt Meydanı’na kadar yürüdü.
Beyazıt Meydanı’nda grup adına basın açıklamasını, İHH İnsani Yardım Vakfı’ndan Avukat Gülden Sönmez ile Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan Yıldız Önen yaptı. Yapılan basın açıklamasında, 30 yıldır ülkenin boğazını tıkayan Kürt sorunun çözümü konusunda bugünlerde tarihi adımlar atıldığı, aylardır Türk ve Kürt gençlerinden ölüm haberi gelmediği, ölümlerin durmasıyla ülkenin nihayet Kürt sorununda diyalog, konuşma, tartışma devrine girdiği belirtildi.
‘Çözüm süreci politik açıdan kime yarar diye sormuyoruz’
Açıklamada, çatışmaların sona ermesi ve diyalog sürecinin gelişmesinin siyasi hesapların önünde olduğu vurgulanırken, çözüm sürecine ilişkin olarak “Politik açıdan kimin işine yarar?” diye bir soru sormadıklarını dile getirdiler.
DİHA – 26.05.2013 – Çözüme evet koalisyonu’ndan barış yürüyüşü
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan tarafından başlatılan Demokratik çözüm sürecine destek eylemleri devam ediyor.
Çözüme Evet Koalisyonu, Kürt sorununda yaşanan çözüm sürecine destek vermek amacıyla Saraçhane Meydanı’ndan Beyazıt Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirdi.
Önce halaylar çekildi ardından “Dinle, anlat, duy, konuş, çözüme evet” pankartı eşliğinde yürüyüşe geçti.
Beyazıt Meydanı’nda sonlandırılan yürüyüşün ardından açıklamayı Yıldız Önen ve Gülden Dönmez birlikte okudu.
Açıklamada Barış için daha fazla mücadele edilmesi gerektiği dile getirildi.
Etkin Haber Ajansı – 26.05.2013 – ‘Dinle, anlat, konuş çözüme evet’
Çözüme Evet Koalisyonu, Kürt sorununda yaşanan çözüm sürecine destek vermek amacıyla Saraçhane’den Beyazıt Meydanı’na yürüdü.
Saraçhane Meydanı’nda toplanan kitle önce davul zurna eşliğinde halaylar çekti. Daha sonra “Dinle anlat duy konuş, çözüme evet” pankartı arakasında yürüyüş yapıldı. Yürüyüş sırasında ellerinde “Barışa evet” , “Çözüme evet” yazılı dövizler taşıyan kitle “Biji bratiya gelan”, “Öz öz özgürlük Kürt ulusuna özgürlük”, “Be zıman jiyan nabe”, “Yükselt yükselt, barışın sesini yükselt” sloganlarını attı.
Beyazıt Meydanı’nda Çözüme Evet Koalisyonu adına Yıldız Önen ve Gülden Dönmez açıklama yaptı. Kürt sorunun çözümü konusunda tarihi adımlar atıldığını belirten Yıldız Önen, “çözüm kapısının ilk defa net olarak aralandığını” söyledi. Çözüm süreci ile birlikte aylardır hiçbir çatışmanın ve can kaybının yaşanmadığını kaydeden Önen, “Ne mutlu ki bize bir tek insan bile ölmedi. Sadece bu bile bize çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğini kanıtlıyor” dedi. Savaş isteyenlerin hep küçük bir azınlık olduğunu dile getiren Gülden Dönmez de”Artık yollarda şehirlerde, sokaklarda, camilerde, kiliselerde, işyerlerinde okullarda barışı örgütlemeye, barışı konuşmaya, başlıyoruz. Şimdi barış zamanı” dedi.
Marksist.org- 26.05.2013 – İstanbul’da Çözüme Evet: Barış için omuz omuza verdiler
Çözüme Evet Koalisyonu’nun çağrısıyla bir araya gelen aydınlar, akademisyenler, gazeteciler, akil insanlar, Kürtler, sosyalistler, demokratlar, müslümanlar ve toplumun farklı kesimlerinden 3 bini aşkın aktivist, bugün İstanbul’da Saraçhane Parkı’nda buluşarak barış için Beyazıt Meydanı’na yürüdü.
Kürt halkının Newroz’da Diyarbakır’dan gönderdiği barış mesajına Batı’dan karşılık vermek, toplumda çözüm isteyen çoğunluğun sesi olan bir barış hareketini inşa etmek için kurulan Çözüme Evet Koalisyonu, bugün İstanbul’da bir barış gösterisi yaptı.
Saat 14:00’te Saraçhane Parkı’nda toplanan barış aktivistleri, “Dinle, anlat, duy, konuş -Çözüme Evet” ana pankartının arkasında sloganlarla, şarkılarla yürüyüşe başladı.
“Çözüme Evet” ve “Barışa evet” yazılı bayraklar ve dövizler taşıyan barış yanlıları, “Öz-öz-özgürlük, Kürt halkına özgürlük”, “Şimdi barış zamanı”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt”, “Barışalım yeter”, “Bijî bratiya gelan”, “Bijî aşitî”, “Barış için omuz omuza”, “Barış, çözüm, özgürlük”, “Kürtler Kürtçe konuşur” sloganları attı.
Çözüme Evet diyenlerin eylemine Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Sivil Dayanışma Platformu, Mazlum-Der, İHH, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Memur-Sen, Hak-İş, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (DÖH), Küresel BAK, Anadolu Platformu, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De girişimi, Küresel Eylem Grubu (KEG) ve Antikapitalist Öğrenciler destek vererek katılım sağladı. Çözüm yürüyüşünde ayrıca Akil İnsanlar’dan Ali Bayramoğlu ve Levent Korkut da yer aldı.
Sıcak havaya rağmen oldukça coşkulu geçen ve İstanbul sokaklarının barış sloganlarıyla doldurulduğu yürüyüşün sonunda Beyazıt Meydanı’nda eyleme destek veren tüm kurumların adı okunduktan sonra Çözüme Evet Koalisyonu bir basın açıklaması yaptı.
Turnusol.org – 26.05.2013 – Dinle, anlat, konuş çözüme evet’
Çözüme Evet Koalisyonu, Kürt sorununda yaşanan çözüm sürecine destek vermek amacıyla Saraçhane’den Beyazıt Meydanı’na yürüdü.
Saraçhane Meydanı’nda toplanan kitle önce davul zurna eşliğinde halaylar çekti. Daha sonra “Dinle anlat duy konuş, çözüme evet” pankartı arakasında yürüyüş yapıldı. Yürüyüş sırasında ellerinde “Barışa evet” , “Çözüme evet” yazılı dövizler taşıyan kitle “Biji bratiya gelan”, “Öz öz özgürlük Kürt ulusuna özgürlük”, “Be zıman jiyan nabe”, “Yükselt yükselt, barışın sesini yükselt” sloganlarını attı.
Beyazıt Meydanı’nda Çözüme Evet Koalisyonu adına Yıldız Önen ve Gülden Dönmez açıklama yaptı. Kürt sorunun çözümü konusunda tarihi adımlar atıldığını belirten Yıldız Önen, “çözüm kapısının ilk defa net olarak aralandığını” söyledi. Çözüm süreci ile birlikte aylardır hiçbir çatışmanın ve can kaybının yaşanmadığını kaydeden Önen, “Ne mutlu ki bize bir tek insan bile ölmedi. Sadece bu bile bize çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğini kanıtlıyor” dedi.
Savaş isteyenlerin hep küçük bir azınlık olduğunu dile getiren Gülden Dönmez de”Artık yollarda şehirlerde, sokaklarda, camilerde, kiliselerde, işyerlerinde okullarda barışı örgütlemeye, barışı konuşmaya, başlıyoruz. Şimdi barış zamanı” dedi.
Özgür Gündem – 27.05.2013 – Çözüm sürecine gözümüz gibi bakmalıyız
Çözüme Evet Koalisyonu, Kürt sorununda yaşanan çözüm sürecine destek vermek amacıyla Saraçhane Meydanı’ndan Beyazıt Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşün ardından grup adına açıklama yapan Yıldız Önen, “Çözüm kapısının ilk defa net olarak aralandığını” söyledi. Çözüm süreci ile birlikte aylardır hiçbir çatışmanın ve can kaybının yaşanmadığını belirten Önen, “Ne mutlu ki bir tek insan bile ölmedi. Sadece bu bile bize çözüm sürecine gözümüz gibi bakmamız gerektiğini kanıtlıyor” dedi. Eylem açıklamaların ardından alkışlar ve “Barışa evet” sloganları ile son buldu.
Sesonline.org – 27.05.2013 – Batının ‘barış sesi’ İstanbul’dan yükseldi: ‘Artık barış kazanacak!’
Çözüm ve barış sürecine Türkiye’nin batısından katkı ve destek sunmak üzere, farklı siyasi görüş ve inanç sahibi bireylerin ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin bir araya gelmesi ile geçtiğimiz aylarda oluşturulan ‘Çözüme Evet’ Koalisyonu’ Pazar günü İstanbul’da Saraçhane Parkı’ndan başlayarak, Beyazıt Meydanı’na dek süren bir yürüyüş gerçekleştirdi. Saat 14:00’te Saraçhane Parkı’nda toplanan yürüyüşçüler, aşırı sıcak altında, üzerinde “Dinle, anlat, duy, konuş /Çözüme Evet” yazılı büyük pankartın arkasında toplanarak, şarkılarla yürüyüşe geçti. Yürüyüş boyunca, “Öz-öz-özgürlük, Kürt halkına özgürlük”, “Şimdi barış zamanı”, “Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt”, “Bijî bratiya gelan”, “Bijî aşitî”, “Barış için omuz omuza”, “Barış, çözüm, özgürlük” şeklinde sloganlar atan göstericiler, yol boyunca İstanbullulardan alkışlı destek aldı. Yürüyüşe, ‘Âkıl İnsanlar’dan Ali Bayramoğlu ve Levent Korkut da katıldı. Beyazıt Meydanı’nda “Çözüm ve barış için ileriye dönük her hamle, yüzlerimizde daha çok gülümsemeye neden olacak. Barışın sakinliği, barışın coşkusu, barışın yarattığı kardeşlik ama eşit koşullarda kardeşlik iklimi, demokrasinin, insanca yaşam hakkının herkesin hakkı olduğu duygumuzu güçlendirecek. Diyarbakır’da da güçlendirecek, İstanbul ve İzmir’de de güçlendirecek” denilen ve Yıldız Önen ile Gülden Sönmez tarafından ortaklaşa okuna metinde şu görüşlere yer verildi.
TimeTürk – 29 Ağustos 2013 – Küresel BAK: Suriye’de savaşa hayır
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Suriye’ye askeri müdahalenin meşru olmadığını ve kesinlikle karşı çıkılması gerektiğini belirterek herkesi 1 Eylül’deki barış mitingine çağırıyor.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK), Suriye’ye askeri müdahaleye karşı olduklarını belirterek “Şiddetsiz çözümlere ve barışa ihtiyaç var” diyor.
Küresel BAK, herkesi 1 Eylül’de Kadıköy’deki barış mitingine çağırıyor.
Bianet’in haberine göre, açıklamada, Suriye’de 2.5 yılda 100 binden fazla kişinin öldürüldüğü, 5 milyon Suriyelinin evlerini terk etmek zorunda kaldığı hatırlatılarak “Çatışmalar iç savaş boyutuna sıçradı ve bu kaosun ne zaman sona ereceği ile ilgili en ufak bir belirti yok” dendi.
Şam’ın dış mahallelerinden Guta’da kimyasal silah saldırısını gerçekleştirenlerin ve arkasında duranların lanetlendiği açıklamada, kimyasal silahların topyekûn imha edilmesi, kullananların, üretenlerin ve stoklayanların Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerektiği belirtildi.
Batının hemen bir askeri müdahale seçeneğini tartışmaya başladığı oysa Suriye’de ve bölgede silahlı güç gösterilerine değil, şiddetsiz çözümlere ve barışa ihtiyaç olduğu ifade edildi.
“Askeri müdahale, Suriye’de halkın özgürlük ve demokrasi taleplerine yarar sağlamayacaktır, aksine rejime moral güç verecektir. Gerekçesi ne olursa olsun, son 10 yılda Afganistan ve Irak’ı kan gölüne çevirenlerin, şimdi Suriye’ye askeri müdahalesine kesinlikle karşı çıkılmalı.
“Suriye’deki bu iç savaş bir an önce durdurulmalıdır. Türkiye ve diğer ülkeler, çatışmayı derinleştiren silah desteğinden, politik ve lojistik müdahalelerden derhal vazgeçmeli.
“Suriye’de, halkın kendi temsilcilerini özgürce ve demokratik yollarla seçeceği bir ortam oluşturulmalı. Ortadoğu’daki ABD, Rusya, NATO vb. kaynaklı tüm askeri üs ve tesisler başta İncirlik olmak üzere kapatılmalıdır! Ortadoğu, silahsız, nükleersiz, kimyasalsız, barış içinde kardeşçe bir arada yaşadığımız bir bölge olmalı.
“Savaş insanlık suçudur. Ahlaki olan savaş karşıtlığıdır.”
29 Ağustos 2013 – Turnusol.org – Küresel BAK: Askeri müdahaleye hayır!
Suriye’ye müdahale hazırlıklarını ve hükümetin tutumunu kınayan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, “Suriye’ye yapılacak askeri müdahale meşru değildir, karşı çıkılmalıdır. Özellikle Türkiye’nin Suriye veya başka bir ülkeye yönelik operasyona katılması veya lojistik destek vermesine kesinlikle karşı çıkılmalıdır” dedi…
“Suriye’deki ve Ortadoğu’daki diktatörlükler yıkılmalı, yerlerine halkın demokratik yönetimleri kurulmalıdır, ama bu dönüşüm o ülkelerdeki halkların kendi inisiyatifiyle olacaktır. Dış müdahaleler bu süreci olsa olsa geciktirir” diyen Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) Yürütme Kurulu tarafından yapılan açıklamanın tam metni şöyle:
ORTADOĞU’DA YENİ SİLAHLI GÜÇ GÖSTERİSİNE DEĞİL, ŞİDDETSİZ ÇÖZÜMLERE ve BARIŞA İHTİYAÇ VAR; SURİYE’YE ASKERİ MÜDAHALEYE HAYIR!
Suriye’de bir insanlık trajedisi yaşanıyor. 30 yıldır ülkeyi yönetenler, 2011 Nisan ayında başlayan halk ayaklanmasına yıkım ve katliamla yanıt verdiler. 2.5 yılda 100 binden fazla kişi öldürüldü, ülke nüfusunun dörtte birini oluşturan 5 milyon Suriyeli evlerini terk etti. Bunların 2 milyonu mülteci oldu. 3 yıldır Suriye’nin birçok kentinde hayat durdu. Çocuklar okula gidemiyor, işyerleri çalışmıyor. Çatışmalar iç savaş boyutuna sıçradı ve bu kaosun ne zaman sona ereceği ile ilgili en ufak bir belirti yok.
Son olarak, geçtiğimiz günlerde Şam’ın dış mahallelerinden Guta’da kimyasal silah kullanımı sonucu, 2 saat gibi kısa bir sürede en az 1500 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin büyük kısmı yataklarında uyuyan çocuklardı. Bütün dünyada infial uyandıran bu saldırıyı gerçekleştirenleri ve arkasında duranları lanetliyoruz.
Kimyasal silahların geliştirilmesi, üretilmesi ve stoklanması, en az kullanılması kadar insanlık suçudur. Suriye’de kullanılan silahları kimin üretip Suriye’ye verdiği ve orada stoklanmasına göz yumduğu açıklanmalıdır. Tüm ülkelerdeki kimyasal silahların topyekûn imha edilmesi, kullananların, üretenlerin ve stoklayanların Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerekir.
BM heyeti tarafından araştırılan kimyasal saldırı sonrası, şimdiye kadar yaşananlara kılını bile kıpırdatmayan Batı, hemen bir askeri müdahale seçeneğini tartışmaya başladı. Oysa Suriye’de ve bölgede silahlı güç gösterilerine değil, şiddetsiz çözümlere ve barışa ihtiyaç var.
Suriye, Esat diktatörlüğünün yanı sıra uluslararası güçlerin poltik çıkarları uğruna giriştikleri müdahalelerle, içinden çıkılmaz bir çözümsüzlüğe ve iç savaşa sürüklendi. Askeri müdahale bu durumu daha da derinleştirecektir.
İşlerin bu noktaya gelmesinde bugün müdahaleye hazırlanan devletlerin olduğu kadar, başta Türkiye olmak üzere, Suriye’deki iç savaşa insani yardımı aşan müdahalelerde bulunan komşu ve bölge ülkelerinin de payı var.
Elbette kimyasal silah kullanımı insanlık suçudur, cezalandırılmalıdır. Ancak bunun yöntemi bir askeri harekat, savaş ve işgal değil, uluslararası yargılamalardır. Dünya halkları, katliamcıların suçlarının açığa çıkarıldığını görmeli ve ikna olmalıdır, bu zahmetli bir süreçtir, ama kalıcı olarak daha adil bir sonuç doğurur. Muhtemel bir Batı müdahalesi Suriyedeki durumu çok daha ağır hale sokabilir. Daha çok kan dökülür. Böyle bir müdahalenin bölgede gerilimi artıracağı açıktır. Çatışmalar çevre ülkelere ve bu arada Türkiye’ye de sıçrayabilir.
Askeri müdahale, Suriye’de halkın özgürlük ve demokrasi taleplerine yarar sağlamayacaktır, aksine rejime moral güç verecektir. Gerekçesi ne olursa olsun, son 10 yılda Afganistan ve Irak’ı kan gölüne çevirenlerin, şimdi Suriye’ye askeri müdahalesine kesinlikle karşı çıkılmalıdır.
Suriye’deki bu iç savaş bir an önce durdurulmalıdır. Türkiye ve diğer ülkeler, çatışmayı derinleştiren silah desteğinden, politik ve lojistik müdahalelerden derhal vazgeçmelidir.
Suriye’de, halkın kendi temsilcilerini özgürce ve demokratik yollarla seçeceği bir ortam oluşturulmalıdır. Suriye toplumundaki farklı kültürleri, inançları, halkları ve dilleri kapsayan demokratik bir düzen mutlaka ve zaman geçirilmeden inşa edilmelidir. Ama bunun yolu başka devletlerin müdahalesi ve savaş değil, şiddetsiz çözüm süreçlerini devreye sokmaktır.
Suriye’ye yapılacak askeri müdahale meşru değildir, karşı çıkılmalıdır. Özellikle Türkiye’nin Suriye veya başka bir ülkeye yönelik operasyona katılması veya lojistik destek vermesine kesinlikle karşı çıkılmalıdır.
Suriye’deki ve Ortadoğu’daki diktatörlükler yıkılmalı, yerlerine halkın demokratik yönetimleri kurulmalıdır, ama bu dönüşüm o ülkelerdeki halkların kendi inisiyatifiyle olacaktır. Dış müdahaleler bu süreci olsa olsa geciktirir.
Ortadoğu’daki ABD, Rusya, NATO vb. kaynaklı tüm askeri üs ve tesisler başta İncirlik olmak üzere kapatılmalıdır! Ortadoğu, silahsız, nükleersiz, kimyasalsız, barış içinde kardeşçe bir arada yaşadığımız bir bölge olmalıdır.
Savaş insanlık suçudur. Ahlaki olan savaş karşıtlığıdır. Bütün dünyanın savaş karşıtlarıyla birlikte haykırıyoruz: Suriye’ye askeri müdahaleye ve SAVAŞA HAYIR!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu
29 Ağustos 20103, İstanbul
30 Ağustos 2013 – Turnusoş.org – Küresel BAK: 1 Eylülde barışa sahip çıkalım!
Barış Günü bildirisinde Ortadoğu’da yeni savaşlara yol açacak askeri müdahalelere hayır diyen Küresel BAK Yürütme Kurulu, çözüm sürecinin her koşulda mutlaka devam ettirilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
Küresel BAK, barışa güçlü bir şekilde sahip çıkmak için tüm savaş karşıtlarını 1 Eylül Pazar, saat 13.00’de BARIŞ ZİNCİRLERİNDE, saat 15.00’de Kadıköy’de yapılacak BARIŞ MİTİNGİNDE buluşmaya davet ediyor.
10 yıldır savaş karşıtı kampanyalar yapan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) Yürütme Kurulu tarafından bugün yapılan 1 Eylül Barış Günü açıklaması şöyle:
1 EYLÜL’DE BARIŞA SAHİP ÇIKALIM!
1 Eylül Barış gününe ne yazık ki yine savaş tamtamlarının gürültüsüyle giriyoruz. Filistin ve Afganistan’daki işgal devam ediyor. NATO küresel savaş aygıtını yaymak için yeni adımlar atıyor. Barış halkların özlemi ama Mısır’dan Irak ve İran’a, Ortadoğu’da bölgesel savaş tehlikesi var.
Batılı ülkelerin Suriye’ye yönelik askeri müdahalesinin arefesinde 1 Eylül’e giriyoruz. ABD etrafında kurulan ve Türkiye’nin de aktif bir şekilde içinde yer almaya heveslendiği yeni bir savaş koalisyonu çoktan kuruldu. Suriye yönetiminin gerçekleştirdiği öne sürülen kimyasal silah katliamı bahane edilerek Ortadoğu’da yeni bir askeri müdahaleye hazırlanılıyor.
Bu gelişmeler Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor ve yaklaşık dokuz aydır süren Kürt sorununda çözüm sürecini olumsuz etkileme potansiyeli taşıyor. Esad rejiminin katliamlarını bahane ederek Suriye’ye yönelik bir askeri müdahalenin Türkiye’deki barış sürecini de zora sokacağı açıktır. Komşusu bir ülkeyle savaş durumuna gelen Türkiye hükümeti, aynı anda içerde barış adımları atmak konusunda daha da kararsız hale gelecektir.
Çözüm süreci, Türkiye’nin en önemli sorununun demokratik bir temelde ilk kez tartışılmaya başlandığı, diyalog ve müzakere yöntemlerinin devreye girdiği tarihsel öneme sahip bir süreçtir. Bu süreç, ne seçim hesaplarına, ne milliyetçi oyların baskısına ne de siyasi ikbal güdülerine ne de bölgesel çıkarlara heba edilebilir.
Çözüm süreci, binlerce insanın hayatına malolan silahlı çatışmaların ve düşük yoğunluklu savaş koşullarının sona ermesi ve kalıcı bir barış sürecinin ilk adımı olması açısından, tüm savaş karşıtlarının gözümüzün bebeği gibi sakınması gereken bir süreçtir.
Hükümet, başta Suriye olmak üzere bölgedeki çatışma ve savaş girişimlerinin parçası olmaya heveslenmek yerine, çözüm sürecinin toplumda başlangıcında yarattığı umut dolu atmosferi pekiştirecek adımlar atmalıdır.
Yıllardır küresel, bölgesel ve Türkiye’deki savaşa karşı çıkan savaş karşıtları olarak bir kez daha haykırıyoruz:
– Savaşsız bir dünya mümkündür. 1 Eylül’de barışın sesini yükseltelim.
– Ortadoğu’da yeni savaşlara yol açacak askeri müdahalelere hayır!
– Türkiye, Suriye’ye yönelik savaş koalisyonunda kesinlikle yer almamalıdır.
– Çözüm süreci her koşulda mutlaka devam ettirilmelidir. Yaşasın halkların eşit koşullarda kardeşliği!
– Hükümet, çözüm sürecinde kendisinden beklenen demokratikleşme adımlarını atmalıdır.
– Kürt sorununun kalıcı bir şekilde çözülmesi için, Kürt halkının haklarını her düzeyde garanti altına alan yeni demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır.
Barışa güçlü bir şekilde sahip çıkmak için tüm savaş karşıtlarını 1 Eylül Pazar, saat 13.00’de BARIŞ ZİNCİRLERİNDE, saat 15.00’de Kadıköy’de yapılacak BARIŞ MİTİNGİNDE buluşmaya davet ediyoruz.
SAVAŞA HAYIR!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu
30 Ağustos 2013, İstanbul
9 Eylül 2013 – “Suriye’de Savaşa Hayır” Basında Çıkan Haberler
Bianet.org – “Suriye’ye Müdahalenin Gönüllüsü Değil, Barışın Öncüsü Olalım”
Küresel BAK, Suriye’ye yönelik olası askeri operasyona karşı yaptıkları eylemde hükümete seslendi: “Suriye’ye silahla müdahale etmekte ilk sırayı alan değil, silahsız bir dünya kurmanın adımlarını atan ülke olalım.” Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) Suriye’ye yönelik olası askeri müdahaleye karşı Galatasaray’da basın açıklaması yaptı. Müdahalenin “Suriye’de daha fazla kan dökülmesine ve bölgede savaşın yayılmasına neden olabileceğini” vurgulayan Küresel BAK “Suriye’ye askeri müdahaleye, Türkiye’nin savaşın parçası olmasına ve Esad diktatörlüğüne hayır” dedi. “Savaşa Değil Barışa Hazırız, Saldırı Değil Silahsız Çözüm” pankartıyla yapılan eylemde konuşan Bülent Aydın, Suriye’ye askeri müdahalenin gündemde olduğu bu günlerde tüm dünyada savaş karşıtlarının tepkilerini gösterdiğini belirtti: “Hükümetler tepkilere kulak vermeli”.
“Müdahale, savaşın yayılmasına yol açar”
Küresel BAK adına açıklamayı okuyan sanatçı Kerem Kabadayı ” Savaşın gönüllüsü olan bir ülkenin değil, barışın öncülüğü üstlenen bir ülkenin yurttaşları olmak istiyoruz” dedi.
“ABD ve müttefikleri, kimyasal silah kullanımını bahane ederek Suriye’ye askeri müdahaleye hazırlanıyor. Türkiye buna katılma hevesini gizlemiyor. Rusya Suriye’deki askeri üssünü kaybetmemek için Esad diktatörlüğünün her türlü caniliğine göz yumuyor.”
Kabadayı, “Suriye’de tüm halkların ve inanç grupları kendi kaderini özgürce belirlemesinin ve demokratik temellerde yaşamasının mümkün olduğunu” vurguladı. Suriye’ye olası bir müdahalenin Rojova’daki Kürt halkının da durumunu zorlaştıracağını belirten Kabadayı Türkiye hükümetine seslendi: Suriye’ye silahla müdahale etmekte ilk sırayı alan değil, silahsız bir dünya kurmanın adımlarını atan ülke olalım.”
Özgür Gelecek – Küresel BAK: “AKP elini Suriye’den çek – 09 Eylül 2013
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Galatasaray Meydanı’nda yaptığı basın açıklamasıyla Suriye’ye yönelik savaş politikalarını protesto ederek, “Suriye’deki vahşet ve kıyım gerçektir ama müdahale daha büyük felakettir” dedi.
“Savaşa değil, barışa hazırız. Saldırı değil, silahsız çözüm. Suriye’ye askeri müdahaleye hayır!” yazılı pankart açılan eylemde, “AKP elini Suriye’den çek”, “Savaşa hayır” sloganları atıldı.
Eylemde basın açıklamasını koalisyon adına Kerem Kabadayı okudu. Kabadayı açıklamada, ABD’nin ve Türkiye’nin Suriye’ye karşı savaş politikalarını açıkça ilan ettiklerini öte yandan Rusya’nın da Suriye’deki askeri üssünü kaybetmemek için Esad’ı desteklediğini belirterek, “Ortadoğu bir kez daha emperyalist ülkelerin çıkar çatışmasının alanı haline geliyor” dedi. Kabadayı konuşmasının devamında, Suriye’ye dönük askeri müdahalenin Rojava’da kendi iktidarını kuran Kürt halkını da zor durumda bırakacağını belirterek, “Savaşın gönüllüsü olan bir ülkenin değil, barışın öncülüğünü üstlenen bir ülkenin yurttaşları olmak istediğimizi haykırmak için buradayız” dedi.
Cizre Postası – Küresel BAK: Silahsız bir dünya kuralım – 9 Eylül 2013
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) üyeleri, Suriye’ye yönelik olası askeri müdahaleye karşı Galatasaray Lisesi önünde bir araya geldi.
Küresel BAK üyeleri, Suriye’ye yönelik olası askeri müdahalenin Rojava’da özgürlüğü için adım atan Kürt halkının durumunu da zorlaştıracağını belirterek, “Gelin Suriye’ye silahla müdahale etmekte ilk sırayı alan değil, silahsız bir dünya kurmanın adımlarını atan ülke olalım” dedi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) üyeleri, Suriye’ye yönelik olası askeri müdahaleye karşı Galatasaray Lisesi önünde bir araya geldi. “Savaşa değil barışa hazırız. Saldırı değil silahsız çözüm” pankartı açan savaş karşıtları, “Savaşa hayır” sloganları attı. Eylemde grup adına sanatçı Kerem Kabadayı basın açıklamasında bulundu. Açıklamada ABD ve müttefiklerinin kimyasal silah kullanımını bahane ederek Suriye’ye askeri müdahaleye hazırlandığına işaret eden Kabadayı, “Türkiye, başından beri taraf olduğu Suriye iç savaşında yeni ve daha da kanlı bir sayfa açacak olan ABD müdahalesinden yana açıkça tavır almakla kalmayıp, askeri müdahaleye katılma hevesini gizlemiyor” dedi.
Açıklamanın devamında Ortadoğu’nun bir kez daha emperyalist ülkelerin çıkar çatışmasının alanı haline getirildiğini belirten Kabadayı, “Suriye’ye bir askeri müdahale, Rojava’da özgürlüğü için adım atan Kürt halkının da durumunu zorlaştıracaktır. Gelin Suriye’ye silahla müdahale etmekte ilk sırayı alan değil, silahsız bir dünya kurmanın adımlarını atan ülke olalım” diyerek, Suriye’ye askeri müdahalenin karşısında olduklarını söyledi.
Yapılan açıklamanın ardından eylem sona erdi.
Marksist.org – AKP Elini Suriye’den Çek – 9 Eylül 2013
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) bugün İstanbul’da yaptığı bir basın açıklamasıyla Batı emperyalizminin Suriye’ye yönelik askeri müdahalesine ve Türkiye’nin savaşın parçası olmasına karşı çıktı.
Galatasaray Meydanı’nda yapılan basın açıklamasına Küresel BAK’tan Yıldız Önen, Bülent Aydın ve Tayfun Mater’in yanı sıra Mor ve Ötesi grubunun davulcusu Kerem Kabadayı, DSİP Eşsözcüsü Şenol Karakaş, sanatçı Zeynep Tanbay, YSGP’den Ufuk Uras ve Aleattin Dinçer da katıldı.
Açıklamada, bir yandan “ulusal çıkarları” gereği Suriye’ye müdahale etmek isteyen Batı ve bir yandan da halkını katleden Esad’ı desteğiyle ayakta tutan Rusya ile birlikte Ortadoğu’nun bir kez daha emperyalist ülkelerin çıkar çatışmasının alanı hâline geldiği vurgulandı.
Küresel BAK, Suriye’de daha fazla kan dökülmesine ve bölgede şavaşın yayılmasına neden olabilecek gelişmelere karşı herkesi ses çıkarmaya çağırdı.
Barış aktivistleri “Savaş değil, silahsız çözüm”, “AKP elini Suriye’den çek”, “Savaşa hayır” sloganları attı.
Evrensel – ‘Silahsız bir dünya kuralım’ – 9 Eylül 2013
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) üyeleri, Suriye’ye yönelik olası askeri müdahaleye karşı Galatasaray Lisesi önünde bir araya geldi. “Savaşa değil barışa hazırız. Saldırı değil silahsız çözüm” pankartı açan savaş karşıtları, “Savaşa hayır” sloganları attı. Eylemde grup adına sanatçı Kerem Kabadayı basın açıklamasında bulundu. Açıklamada ABD ve müttefiklerinin kimyasal silah kullanımını bahane ederek Suriye’ye askeri müdahaleye hazırlandığına işaret eden Kabadayı, “Türkiye, başından beri taraf olduğu Suriye iç savaşında yeni ve daha da kanlı bir sayfa açacak olan ABD müdahalesinden yana açıkça tavır almakla kalmayıp, askeri müdahaleye katılma hevesini gizlemiyor” dedi.
Açıklamanın devamında Ortadoğu’nun bir kez daha emperyalist ülkelerin çıkar çatışmasının alanı haline getirildiğini belirten Kabadayı, “Suriye’ye bir askeri müdahale, Rojava’da özgürlüğü için adım atan Kürt halkının da durumunu zorlaştıracaktır. Gelin Suriye’ye silahla müdahale etmekte ilk sırayı alan değil, silahsız bir dünya kurmanın adımlarını atan ülke olalım” diyerek, Suriye’ye askeri müdahalenin karşısında olduklarını söyledi
Yeni Şafak – 17 Eylül 2013 – Hrant Dink davası yeniden başladı
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davada verilen kararın Yargıtay tarafından kısmen bozulmasının ardından, 18 sanığın yeniden yargılanmasına başlandı.
stanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince, Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayının büyük salonunda yapılan duruşmada, sanıklardan Yasin Hayal ve Hacı Salihoğlu ile Dink ailesinin avukatları hazır bulundu.
Dink ailesinden katılan kimsenin olmadığı duruşmaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, BDP milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü, Sabahat Tuncel ve Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk da katıldı.
Duruşma, Yargıtay’ın bozma ilamına karşı sanıkların ifade vermesiyle devam ediyor.
Duruşma öncesi “Hrant’ın Arkadaşları”ndan açıklama
Duruşma öncesi adliye önünde, “Müsamereyi bırakın asıl sorumluları yargılayın” yazılı pankart açan “Hrant’ın Arkadaşları” isimli bir grup, çeşitli sloganlar attı.
Grup adına basın açıklamasını ise şarkıcı Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya yaptı.
Hrant Dink’i öldüren gerçek sorumluların hala yargı önüne çıkmadığını söyleyen Kaya, sanıkların örgüt kurmaktan ceza almadıklarına dikkati çekerek, Yargıtay’ın kararı bozarak, mahkemeye geri gönderdiğini belirttti.
Bugünkü görülecek davada mahkemenin “belki” örgüt bulabileceğini aktaran Kaya, “Bundan önceki yargı süreci boyunca, biz Hrant’ın Arkadaşları diyorduk ki, bu dava böyle bitmez. Şimdi de diyoruz ki, bu dava böyle başlamaz” dedi.
Cinayetin işlendiği zaman görev başında olan kamu görevlilerinin devlet tarafından korunmaya devam edildiğini anlatan Kaya, şunları kaydetti:
“Tablo çok açıktır. Bu tekrar görülmeye başlanan dava ile tetiğin arkasındaki ellerin hüküm giymesi mümkün değildir. Bir ihtimal tetikçinin yol arkadaşlarına örgüt kurmaktan hüküm verilecek, ancak o ‘milli’ ve tarihsel yapılanma yargı önüne çıkmayacak, perde arkasında kalmaya devam edecek, kim bilir belki de yeni terfiler alacaktır.”
“Müsamerenin” artık sona ermesini isteyen Kaya, “Gerçek sorumlular hesap vermeli, yargı önüne çıkmalıdır. Bu yapılmadığı sürece, biraz sonra başlayacak olan yeni mahkeme sürecinden adalet çıkmayacaktır” ifadelerini kullandı.
Açıklamaya CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, BDP milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü, Sabahat Tuncel ve Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk da katıldı.
Davanın geçmişi
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2012’de verdiği kararla, 19 sanığın yargılandığı davada tutuklu yargılanan Yasin Hayal’in, “Hrant Dink’i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, “yazar Orhan Pamuk’u tehdit etmek” suçundan 3 ay ve “ruhsatsız silah bulundurmak” suçundan da 1 yıl hapisle cezalandırılmasını, “silahlı terör örgütü yöneticisi olmak” suçundan ise beraatini kararlaştırmıştı.
Tutuklu sanıklardan Erhan Tuncel’in de toplam 10 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına hükmederek tahliyesine karar veren heyet, sanıklardan Ersin Yolçu’yu 12 yıl 6 ay, Ahmet İskender’i 13 yıl 4 ay ve Salih Hacısalihoğlu’nu 2 ay 15 gün hapisle cezalandırırken, bütün sanıkların “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan beraatine hükmetmişti.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta, yerel mahkemenin kararına itiraz etti. Savcı Usta’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği dilekçede, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in örgüt liderliği ve yöneticiliğini yaptığı sanıkların, Ergenekon soruşturmalarında yakalanan ve haklarında dava açılan sanıklarla amaç birliği içinde bulunduğunun, ana yapı Ergenekon ile Trabzon’daki hücresel yapının aynı suç işleme DNA ve gen özelliklerine sahip olduğunun anlaşıldığı kaydedilmişti.
“Karar ‘örgüt yok’ anlamına gelmez” demişti
Kararı veren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Rüstem Eryılmaz ise davanın sanıklarıyla ilgili örgüt yöneticiliği veya üyeliği konusunda yeterli delil bulunamadığından, beraat kararı verdiklerini söylemişti.
Eryılmaz, “Verdiğimiz karar, ‘örgüt yoktur’ anlamına gelmez. Verdiğimiz karardan rahatsız değiliz. Sadece tatmin edici olmadığını belirttim. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz” açıklamasını yapmıştı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının, “sanıkların atılı suçları örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği” gerekçesiyle bozulmasını istemişti.
Tebliğnamede, “Sanıkların mensubu bulundukları silahlı terör örgütünün yöneldiği ve gerçekleştirmek istediği amaç açısından elverişli fiili gerçekleştirdikleri tarih itibarıyla, ülke genelindeki toplumsal etkinliğinin olup olmadığını aramaya gerek yoktur. Zira, devletin birliğini bozma suçu bir tehlike suçudur ve gerçekleştirilen eylemlerin sonuncusu ile de bu tehlike gerçekleşmiştir” ifadesine yer verilmişti.
Yargıtay’ın bozma kararı
Yargıtay 9. Ceza Dairesi örgüt yönünden verilen beraat kararını bozmuştu. Daire, sanıkların silahlı terör örgütü değil, suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına hükmetmişti.
“Kasten öldürmeye azmettirme’ ve Orhan Pamuk’u ‘tehdit’ suçlarından sanık Yasin Hayal’e verilen mahkumiyet kararı ise onanmıştı. Hayal hakkında ‘Silahlı terör örgütü kurma, yöneticisi olma’ suçundan beraat kararı ise, ‘suç örgütü kurma ve yönetme’ suçundan mahkumiyet gerektiği için bozulmuştu.
Sanıklardan Ersin Yolcu’nun ‘kasten öldürmeye yardım suçundan’ mahkumiyet hükmü onanırken, ‘silahlı terör örgütü üyesi olmak’ suçundan beraati ise “suç örgütü üyesi olma” suçundan mahkumiyet gerektirdiği için bozulmasına karar verilmişti.
Sanıklardan Erhan Tuncel’in ise ‘patlayıcı madde imal etme’ suçundan mahkumiyet kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, ‘Kasten öldürmeye azmettirme’ suçundan beraat hükmünü ise, sanığın Dink’in öldürülmesi suçuna yardım suretiyle iştirak etmesi sebebiyle mahkumiyeti gerektiği için bozmuştu. Tuncel hakkında ‘silahlı terör örgütü yöneticisi olma’ suçundan beraat kararı da ‘suç örgütü üyesi olma’ suçundan mahkumiyeti gerektiği gerekçesiyle bozulmuştu.
Tuncel’in, Trabzon’da 24 Ekim 2004 tarihinde McDonalds’ın bombalanması olayında, ‘genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, mala zarar verme ve 6 ayrı kasten yaralama’ suçlarından verilen mahkumiyet kararını bozan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Tuncel’in bu eyleminin ‘6 ayrı kasten öldürmeye teşebbüs’ suçunu oluşturacağına karar vermişti.
Sanıklardan Ahmet İskender hakkındaki ‘kasten öldürmeye yardım’ suçundan verilen mahkumiyet kararı onanırken, İskender’in ‘silahlı terör örgütü üyesi olmak’ suçundan beraatı ise “suç örgütü üyesi olma” suçundan mahkumiyeti gerektiği gerekçesiyle bozulmuştu.
Sanıklardan Salih Hacısalihoğlu’nun ‘Silahlı terör örgütüne yardım’ suçundan beraat kararı onandı. 6136 Sayılı Kanuna aykırılık suçundan mahkumiyet kararı, sanığın cezalandırılmasına yeterli delil bulunmadığı için, “beraat” kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştu.
Sanıklardan Zeynel Abidin Yavuz ile Tuncay Uzundal’ın “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan beraatlarına ilişkin kararlar da “suç örgütü üyesi oldukları” gerekçesiyle bozuldu. Sanıklar Yavuz ve Uzundal hakkında ‘kasten öldürmeye yardım’ suçundan beraat hükümleri de, sanıkların Dink’in öldürülmesi suçuna yardım suretiyle iştirak etmeleri sebebiyle mahkumiyetleri gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildi.
Sanıklardan Mustafa Öztürk’ün de ‘silahlı terör örgütü üyesi olma’, ‘kasten öldürmeye yardım’ suçlarından beraat kararlarını onayan Yargıtay, sanıklar Halis Egemen ile Yaşar Cihan hakkında da ‘silahlı terör örgütüne yardım’ suçundan kurulan beraat hükümleri de onamıştı.
Sanıklardan Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal hakkında da ‘kasten öldürmeye yardım’ suçundan kurulan beraat hükmü, eksik soruşturma sebebiyle bozulmuştu. Sanıklardan Veysel Toprak, Alper Esirgemez, Osman Alpay, Erbil Susaman, Şenol Akduman, İrfan Özkan ve Numan Şişman’ın ‘silahlı terör örgütüne yardım yataklık’, ‘suç işleyeni saklama’ suçlarından verilen beraat kararları, suç tarihi ile inceleme tarihi arasında dava zaman aşımının dolduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verilmişti.
BİA Haber Merkezi / TimeTürk – 27 Eylül 2013 – “Demokrasi Paketi Kritik Öneme Sahip”
Çözüme Evet Koalisyonu, demokrasi paketine ilişkin görüşlerinin yer aldığı 104 imzalı metni açıkladı. Katılımcılar, paketin herkesi tatmin etmemesi halinde de sürecin devamı için çabanın sürmesi gerektiğini söyledi. Çözüme Evet Koalisyonu, pazartesi günü açıklanması beklenen demokrasi paketine ve çözüm sürecine dair görüşlerin yer aldığı ve aktivist, gazeteci, aydın, yazar, sanatçı ve kurum temsilcileriden 104 kişinin imzaladığı metni açıkladı. Cezayir toplantı salonunda bugün yapılan basın toplantısında Avukat Gülden Sönmez, Akademisyenler Bekir Berat Özbek, Ferhat Kentel, Eski İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, Gazeteci Nevzat Çiçek, Kafkasya Forumu aktivisti Kuban Kural, Sanatçı Kerem Kabadayı’nın konuşma yaptı. Çözüme Evet Koalisyonu, süreçte sıkıntıların yaşabileceğini ve aşılmasında esas görevin siyasi iradede olduğunu vurgularken kritik bir önemi olduğunu söylediği demokrasi paketinin “demokrasi taleplerine sahip çıkan toplumsal kesimlerin istekleri doğrultusunda” oluşması gerektiğini belirtti.
“Savaşsız yaşam için kalıcı adımlar”
Küresel BAK’tan Kerem Kabadayı’nın okuduğu imza metninde sürecin devamının ve çatışmasızlık koşullarının sürmesinin önemli olduğu vurgulandı.
“Görüşme kanallarının açık tutulması, can kaybı yaşanmamasının sağlaması ve sürecin tüm sıkıntılarına rağmen siyasal alanda tartışılmaya devam etmesi için tarafların gösterdikleri ısrarı olumlu buluyoruz.
“Tarihsel ve güncel sayısız dinamiğin üst üste gelmesiyle biriken bir sorunun çözülmesine yönelik adımların hiçbir sıkıntı yaşanmadan ilerlemeyeceğini biliyoruz. Bugün yaşanan sıkışmışlığın aşılmasında ise esas görevin siyasi iradeye düştüğünü vurgulamak istiyoruz.”
Demokrasi paketinin kritik bir öneme sahip olduğunun vurgulandığı metinde “paketin içeriğinin demokrasi taleplerine sahip çıkan toplumsal kesimlerin istekleri doğrultusunda oluşturulması” gerektiği belirtildi.
“Taleplerin en başında, on yılların devlet politikası tarafından kimliği inkâr edilen halkların anadilinde eğitim, dışlanan, yok sayılan ve baskı altında tutulananların siyasal ve toplumsal yaşama katılma yollarının açılması ve yerel yönetimlerde demokratikleşme gibi düzenlemeler var.
“Yok sayılan, temel hakları gasp edilen halkların varlığı tanındığında ve hakları her düzeyde garanti altın alındığında kalıcı bir barış, gelişkin bir demokrasi ve savaşsız bir yaşam yönünde kalıcı adımlar da atılmış olacak.”
Özipek: Barış bir atmosfer işi
“ Tarihi bir dönemdeyiz ve bunun ruhuna uygun bir yaklaşım tarzı ve dil geliştirmek hepimizin görevi. Bu, siyasi olmaktan çok ahlaki bir sorumluluk.
“Hükümete ve Kandile, sürecin sahiplerine, temel siyasi aktörlerine daha özel bir görev ve ciddi bir sorumluluk düşüyor.
“Barış sadece hukuki ve siyasi çerçeveyle ilgili reformların yapılması değil aynı zamanda atmosferin tesis edilmesi sürecidir. Sürecin zarar görmesine yol açacak herhangi bir dilin kullanılmasından kaçınılmalı.
“Türkiye’nin Kürt sorununda talep edilen haklara itirazın ahlaki meşruiyeti kalmamış, bu hakların ahlaki üstünlüğü kabul edilmiştir. Geriye kalan siyasi süreçleri işletmek ve bu hakların iade edilmesiyle birlikte barış sürecini sonuca ulaştırılmaktır. Siyasal aktörlerin de ötesinde sivil toplum ve bireyler olarak sürece sahip çıkmalıyız.”
Uras: Demokrasi paketlenemez
“Türkiye’nin aydınlık yüzünün ortaya koyduğu perspektifin pakette cisimlenmiş olması ülkenin geleceği açısından önemli. Ben iyimserim, 2014’ün barış yılı olacağı konusunda tereddütüm yok.
“Bu kesintisiz bir süreç. Demokrasi paketlenemez ama demokrasinin alanının genişletecek her alanın desteklenmesi gerekir.
“Sorunları, sorunların mağdurları çözer. Paketlerin kendisinin demokratik süreçlerle işletilmesi paket kadar önemli.”
Kentel: Kürt meselesi bizi olgunlaştırdı
“Sürecin en önemli özelliklerinden biri aylardır çatışma nedeniyle insan hayatının kaybetmemesi çok önemli. İnsanların ölümü iki taraftan da insanları yıpratıp sosyal psikolojiyi bozan ve kutuplaştırmayı arttıran bir süreç.
“Bizi olgunlaştıran en önemli meselelerden biri olan Kürt meselesinin çözülmesi gerekiyor. Kendimizle barışmamız için bu gerekli. Kan akmayan bu sürecin sürekliliği o zaman mümkün olacak.”
“Bu zor bir süreç. Hakların iade edilmesi bazılarını sinirlendiriyor. Bu kesimin iyileşmesi de barışla, Kürt meselesinin iyileşmesiyle mümkün.”
Çiçek: Paket herkesi tatmin etmeyecek
“Paketle ilgili görüşleri alınan sekiz on kişiden biri olarak diyebilirim ki anadil tartışması kapımızda. Anadil meselesi özel okullara sıkıştırılacağı görülüyor, yanılmış olmayı dilerim.
“Başörtüsü ile ilgili yumuşama geleceğini, köy isimlerinin değiştirileceği, KCK tutukluları ve terör mağdurların, ceza yasası ile benzer suçtan yargılananları tek suçta toplama, azınlıklarla ilgili gelişmelerin geleceğini biliyoruz.”
“Esas mesele bundan sonra başlıyor. Bu paketin tamamıyla hepimizi tahmin etmeyeceği gerçeği karşımıza çıkacak. Yeni bir eylem birlikteliğimizin orada başlaması ve sürecin devam etmesi gerekiyor.
“Paketin açıklanmasından sonra yapılacak tartışmalar güven ve normalleşme sürecini sağlayacak.”
Kural: Temel haklar olmadan barış olmaz
“Çözüm ve barış süreci sadece Kürt siyasi hareketi ve Kürt halkını değil, Çerkezleri, Ermenileri de umutlandırdı. Savaşın ve silahın olmadığı ortamda hem kendi sorunlarımızı hem de devletle olan problemlerimizi konuşmaya başlayacağız. ‘Aldığınız hakları iade edin’ diyeceğiz.
“Ne kadar vahimdir ki iktidar ile temel hakları verip vermeyeceğini konuşuyoruz.
“Çerkes, Türk, Ermeni hepimizin konuşması gereken şey barış ve aynı zamanda barışın sürekliliği. Bu temel haklar verilmeden mümkün değil. Temel haklar verilmezse silahlar olmasa da çatışacağız.”
Sönmez: Sorumluluk büyüdü
“Süreçle ilgili sorumluluk büyüdü. Bundan sonra bu meseleden dolayı hayatını kaybeden her bir kişi için, başta siyasi iktidar olmak üzere herkes kendini sorumlu hissetmeli.
“Sivil anayasa sürecine gelmeden, bazı tasarruflarla düzeltebileceğimiz çok şey var. Okullarda andımızla ilgili kampanya gibi çalışmalar sonuç verebilirdi, bunlar ümit verici.
“İnsanlarda çözüm süreciyle oluşan büyük umutlar var. Umutlarla oynamanın en kadar tehlikeli olduğuna dikkat çekilmeli. Paketin herkes için sevindirici olmasını umut ediyoruz ancak aksi halde de çabanın sürmesi gerekir.”
2 Ekim 2013 – Turnusol.org – Küresel BAK: Suriye tezkeresine hayır!
Hükümet tarafından meclise sevk edilen Suriye tezkeresinin “savaşı kışkırtan bir girişim” olduğunu vurgulayan savaş karşıtları, “Türkiye’nin Irak savaşına girmesini sağlayacak tezkereyi nasıl engellediysek aynı şekilde Suriye tezkeresine de karşı çıkmaya çağırıyoruz” dedi.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) yürütme kurulu adına Faruk Sevim tarafından yapılan açıklama şöyle:
Hükümet tarafından Suriye konusunda çıkarılmak istenen tezkere, savaşı kışkırtan bir girişimdir ve vazgeçilmelidir. Türkiye, başından beri Suriye iç savaşında daha kanlı bir sayfa açacak olan dış müdahaleleri teşvik eden bir tutum takınmıştır. Çıkarılmak istenen tezkere de bu dış müdahalenin koşullarını yaratmak amacıyla kullanılmaya elverişli bir araçtır.
Suriye’ye bir dış müdahale, şimdilik de olsa engellenmiştir. Bu durum, dünyadaki savaş karşıtı hareketin Afganistan ve Irak’ta emperyalist müdahalelere karşı ortaya koyduğu kararlı tutumun bir sonucudur. Tüm dünya, geçtiğimiz yıllar boyunca Irak ve Afganistan’daki dış müdahalelerin yarattığı korkunç yıkımları gördü. Afganistan’da halen devam eden işgalden dolayı 300 bin kişi öldü, 2 milyon kişi ülke içinde ve dışında göçmen konumunda çok zor koşullarda yaşamaya çalışıyor. Irak’ta savaş ve işgal döneminde 1 milyon kişi öldü. Ülkenin sosyal dokusu parçalandı, halen her gün onlarca kişi bombalı saldırılarda hayatını kaybediyor.
Savaş karşıtı hareket, yapılan dış müdahalelerin kan ve gözyaşından başka bir şey getirmediğini sürekli anlatarak dünya kamuoyunda müdahale karşıtı bir bilinç oluşmasını sağladı. Artık dünyadaki emperyalist güçlerin herhangi bir ülkeye askeri müdahalesi daha da zorlaştı, bu iyi bir durumdur. Suriye’ye müdahale konusunda önce İngiltere parlamentosu halkın tepkisini göze alamayarak hükümetinin savaş yetkisi talebini reddetti. Sonrasında ABD yönetimi savaş kararını Kongreye sunmak zorunda kaldı, oylama sonuçlarına güvenemediğinden bulduğu ilk bahaneyle savaştan vazgeçti.
Suriye’ye müdahalenin engellenmesinde savaş karşıtlarının ve küresel barış hareketlerinin büyük katkısı olmuştur. Elbette bundan sonra da Suriye’ye dış müdahale konusu tekrar gündeme gelebilir. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu olarak daima savaşa, dış müdahalelere karşı çabalarımızı sürdüreceğiz.
Suriye’de ise Esad diktatörlüğü yakıp yıkmaya ve can almaya devam ediyor. Ülkede insanlık suçları işleniyor. Mart 2011’de başlayan katliamlarda 120 bin kişi öldürüldü ve bu sayıya her ay 5 bin kişi ekleniyor. 7 milyon Suriyeli bulunduğu yerleri terk ederek göçmen hayatı yaşamaya başladı. En son kimyasal silah kullanımı sonucu 1500 kişi hayatını kaybetti. Kimyasal silah kullanımı insanlık suçudur ve cezalandırılmalıdır.
Suriye’deki bu kanlı iç savaş bir an önce durdurulmalıdır. Türkiye ve diğer ülkeler, çatışmayı derinleştiren silah desteğinden, politik ve lojistik müdahalelerden derhal vazgeçmelidir. Suriye’de, halkın kendi temsilcilerini özgürce ve demokratik yollarla seçeceği bir ortam oluşturulmalıdır. Suriye toplumundaki farklı kültürleri, inançları, halkları ve dilleri kapsayan demokratik bir düzen mutlaka ve zaman geçirilmeden inşa edilmelidir. Ama bunun yolu başka devletlerin müdahalesi ve savaş değil, şiddetsiz çözüm süreçlerini devreye sokmaktır.
Diktatörlüğe karşı mücadele eden Suriye halkları, bütün dünyanın demokrasiden, özgürlükten ve barıştan yana olan güçlerinin desteğini hak ediyor. Ancak Suriye halkının özgürlük mücadelesi; onu kendi stratejik çıkarları, ulusal projeleri veya egemenlik hesapları için kullanmaya kalkan ikiyüzlü devletlerin çıkar hesaplarının oyuncağı olmayı hak etmiyor.
Esad diktatörlüğünün döktüğü kanı, Ortadoğu’ya yönelik yeni bir askeri müdahalenin ve savaşın gerekçesi yapmak isteyen bütün güçler, ister ABD, ister NATO, ister Türkiye olsun, karşılarında yine biz savaş karşıtlarını bulacaklar. Bütün savaş karşıtlarını Suriye’ye karşı her türlü askeri müdahaleye karşı çıkmaya çağırıyoruz. Türkiye’nin Irak savaşına girmesini sağlayacak tezkereyi nasıl engellediysek aynı şekilde Suriye tezkeresine de karşı çıkmaya çağırıyoruz.
ESAD DİKTATÖRLÜĞÜNE HAYIR!
SURİYE TEZKERESİNE HAYIR!
SAVAŞA HAYIR!
Marksist.org – 3 Ekim 2013 – Küresel BAK: Suriye tezkeresine hayır!
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) tarafından yapılan açıklamada, tüm savaş karşıtları, hükümet tarafından çıkartılmak istenen Suriye tezkeresine karşı çıkmaya çağrıldı. Açıklamada, “Esad diktatörlüğünün döktüğü kanı, Ortadoğu’ya yönelik yeni bir askeri müdahalenin ve savaşın gerekçesi yapmak isteyen bütün güçler, ister ABD, ister NATO, ister Türkiye olsun, karşılarında yine biz savaş karşıtlarını bulacaklar” denildi.
Bianet – 3 Aralık 2013 – Avukat Çetin: Bu Davada Toplumun Yargıya Güveni Yara Aldı
Agos Gazeteshrantdinki Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin yeniden görülen davanın ikinci duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’ndaki 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmaya tutuklu sanıklar Erhan Tuncel, Yasin Hayal ve Ersin Yolcu ile tutuksuz sanıklar Osman Hayal, Zeynel Abidin Yavuz ve Tuncay Uzundal katıldı. Sanıklardan sadece Tuncel’in avukatı Erdoğan Soruklu ile Dink ailesi avukatları duruşmada bulundu.
Savunması alınan Tuncel, Dink cinayetini işleyen organizasyon tarafından yönlendirildiği şüphesi taşıdığını belirterek, “Bu organizasyonun adı ne bilmiyorum. Bu yapı kendilerini yargılatmamak için mahkemenizi figüran olarak kullanmaktadır” dedi.
Tuncel, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın Dink’in katili Ogün Samast’ı konuşturduğunu ancak dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’in kayıtları sildiğini söyledi.
“Ramazan Akyürek soruşturmanın genişlemesini engelledi. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler ise delillerin karartıldığı sırada milletvekiliydi. Bir milletvekili bu organizasyonu karartamaz.”
Tuncel, Dink cinayetinin “Ramazan Akyürek’in çetesi ve Trabzon Jandarması’nın yaptığı bir operasyon” olduğunu ifade etti.
“Polis toplumun güvenliğini sağlaması gereken bir yapı olmasına rağmen bir cinayet şebekesi gibi çalışmaktadır. Ben hepsine iyilik ettim ama bana kaypaklık etti.
“Ramazan Akyürek’in tek başına bu organizasyonu kurup yönetecek yeteneği bulunmaktadır. İstanbul Emniyeti yanıltılmıştır. Cinayeti engelleyebilecek ve aydınlatabilecek durumdadır. Ali Fuat Yılmazer ise kayıtları silerek kendisine ulaşılmamasını engellemiştir.
“Bu iki kişi cemaatin üstündedir. Bunların AKP’li oldukları söylenmektedir. Ancak, Dink cinayetinin ortaya çıkması için başbakanın gayreti ortadadır. Başbakanlık teftiş kurulu raporunu hazırlanmıştır. Oslo görüşmelerini açığa çıkaran, şike, Redhack, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda da bu iki şahsın imzası vardır. KCK operasyonlarını yaparak on binlerce kişiyi tutuklamışlardır.”
Tuncel “Ben cinayetin engellenmesi için elimden geleni yaptım. Yasin’e yapmaması gerektiğini söyledim” dedi.
Çetin: Trabzon Emniyeti suça doğrudan iştirak etti
Dink ailesi avukatlarından Fethiye Çetin, Tuncel’in ifadelerini hatırlatarak şöyle konuştu:
“Trabzon Emniyet’i 2004’ten bu yana doğrudan suça iştirak ettiler, cinayette doğrudan rol aldılar. Bu durum yargı boyutu da vardır. Mahkemeniz dönemin Trabzon il jandarma komutanı emekli albay Ali Öz’ün davasının birleştirilmesini reddetmiştir. Bu davada asıl zarar gören yargı sistemi ve toplumun adalete olan güvenidir.”
“Cinayetten önce cinayetin haberi yayınlandı”
Çetin, Dink öldürülmeden birkaç saat önce acikistihbarat.com adresinde cinayet ile ilgili bir haber yer aldığını, Dink öldürüldükten sonra bu haberin kaldırıldığını belirterek bu habere ilişkin soruşturma başlatılmasını, ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan Dink ve Dink cinayeti ile ilgili tüm belgelerin ve Jandarma Genel Komutanlığı’ndan davada adı geçen tüm kişilere dair ellerindeki tüm bilgilerin istenmesini talep etti.
İskender hakkında yakalama kararı
Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu ise Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı’nın cinayetin nasıl işleneceğini bildiğini, cinayetin işlenmesinde sorumluluğu olduğunu söyledi.
Mahkeme tutuklu sanıkların tümünün tutukluluğunun devamına, sanık Ahmet İskender hakkında yakalama kararı çıkarılmasına karar verdi. Davaya 7 Ocak’ta devam edilecek.