Sesonline – 16 Ocak 2010 – Yurttaşlar anmaya çağrı yaptı: ’19 Ocak Saat:14.30’da Agos’un önünde…’
İSTANBUL- “Hrant’ın arkadaşları” olarak Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan yurttaşlar “Hrant için, Adalet için“, “Katili tanıyoruz, Adalet istiyoruz”, “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant Dink’iz” sloganları eşliğinde 19 Ocak Salı günü, Hrant Dink’in öldürüldüğü Agos Gazetesi önünde Saat: 14.30’da buluşma çağrısı yaptı. Grup, Taksim’den, Galatasaray Lisesi önüne doğru yürüyerek ellerindeki bildirileri yurttaşlara dağıttı. Galatasaray Meydanı’nda grup adına bir açıklama yapan tiyatrocu Mahir Günşiray; “Hrant Dink katledileli üç yıl oldu ve onu öldürtenler hala elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Ayak işlerini gördükleri üç-beş adamı mahkemenin önüne attılar” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Görevlilerinin doğru dürüst soruşturulmasını önlemek için devlet valisiyle, komutanıyla, siyasetçisiyle, yargıcı ve savcısıyla seferber oldu. Attıkları manşetlerle cinayete zemin hazırlayanlar, pişman olacakları yerde pişkin pişkin görevlerini sürdürdü. Cinayete yol açan veya göz yumanlar, katilleri yetiştiren, onlara resmi görevler verenler, katilin bayrağın önüne koyup kahramanlık görüntüleri çeken ve dağıtanlar… Hepsi korundu, kollandı ve hepsi hala devlet görevlisi…
Hrant Dink cinayetinin arkasındaki devlet eli tereddüde yer vermeyecek şekilde, yargı önüne çıkarılmadıkça, katillere yardım eden göz yuman raporları hasır altı eden, katile kahraman yapan polis amirlerinden, jandarma komutanlarından valilerden, soruşturmayı engelleyen yargı üyelerinden, hesap sorulmadıkça hiçbirimizin geleceğinin güvence altında olmadığını biliyoruz…”
Aralarında, Akın Birdal, Ayşegül Devecioğlu, Hayko Bağdat, Sırrı Süreyya Önder, Ümit Kıvanç, Leman Yurtsever, Özcan Alper, Hüseyin Karabey, Masis Kürkçügil, Rober Koptaş, Ezel Akay, Mahir Günşiray, Yıldız Önen, Ragıp Zarakolu, Zeynep Tanbay, Cengiz Alğan, Mehmet Demir, Murat Çelikkan, Tuğrul Eryılmaz, Yıldırım Türker, Orhan Alkaya, Nil Mutluer, Yalçın Ergündoğan, Leyla İpekçi ve Muhsin Kızılkaya, Mehmet Güleryüz gibi isimlerin de yer aldığı topluluk, Galatasaray Meydanı’nda sona eren yürüyüşten sonra da 19 Ocak anmasına ilişkin çağrı bildirileri dağırmayı sürdürdü…
Bianet – 19 ocak 2010 – Binler Dink’i Unutmadı; Agos’un Önündeydi
Soğuk hava ve kara rağmen üç bin kişi, üçüncü yılında da Dink’in öldürüldüğü Agos gazetesinin önünde toplandı. “Katil devlet hesap verecek“, “Faşizme inat kardeşimsin Hrant” sloganları attı.
Gazeteci Hrant Dink öldürülmesinin üçüncü yılında kurucusu olduğu Agos gazetesinin İstanbul Şişli’deki bürosunun önünde yaklaşık üç bin kişi “adalet” istedi.
14.30’da trafiğe kapatılan caddeyi “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant”, “Katil devlet hesap verecek”, “Hrant’ın katili Ergenekon devleti”, “Hrant için adalet için” sloganları çınlattı. Sarı Gelin, Zülfü Livaneli’nin “Yiğidim aslanım burada yatıyor”, Selda Bağcan ve Sezen Aksu’nun “Güvercin” şarkılarıyla saat 15.00 olduğunda Dink’in sesi saygıya duran arkadaşlarına katıldı.
Bülent Aydın’ın sunduğu anmada Hrant’ın arkadaşları adına sinema yönetmeni Sırrı Süreyya Önder konuştu. Rakel Dink “Hepiniz hoş geldiniz. Sizlerle adalet ve sevgi yolunda yürüyeceğiz” sözleriyle herkesi selamladı. Hrant Dink’in oğlu Arat Dink’in seslenişiyle tören sona erdi.
Agos’un camından Dink’in portresi ve “Katili tanıyoruz, adalet istiyoruz” pankartı sarkıyordu. Ellerde yine “Planladılar, öldürttüler, sakladılar, saklandılar”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” lolipopları vardı. Dink’in öldürüldüğü yerde yanan mumlar artan karanfiller ve papatyalar arasında yanıyordu.
Aydın: Dink’in katilleri için 30 yıl bekleyemeyiz
Bülent Aydın töreni “Kardeşliğe kurşun sıkanları gayet iyi biliyoruz. Onlar karanlık köşelerinde bizi izliyorlar. Bu karanlığa son vermek için ne kadar zaman gerekiyorsa biz burdayız. Hrant’ın katili Ergenekon devleti” sözleriyle açtı.
“Hrant’ın katilleri yargılanıyor ya, yetmez mi? diyenler var. Sanki Abdi İpekçi’yi öldüren sadece dün bırakılan katilmiş gibi, sadece Mehmet Ali Ağca imiş gibi. 30 yıl geçti o karanlığın ardından. Biz Dink’in katilleri için 30 yıl beklememeye kararlıyız.”
Önder: Katillerini tanıyoruz; mermiyi şarjöre ilk onlar yerleştirdi…
Sırrı Süreyya Önder Hrant’ın arkadaşlarına yer yer Hrant’la konuşarak seslendi: “O yiğit bedenin, şu köhne kaldırıma serildiğinde üzerini onların paçavralarıyla örtmüşlerdi. ‘ders gibi gerekçe’ diyenler de vardı. ‘Yargıtay’ı böldüğünü’ haykıranlar da.
“Katillerini tanıyoruz: tetiği çeken onlardır. Madem katilleri tanıyoruz. Gün katilleri ve çanak tutanları teşhir etmek günüdür.”
Arat Dink: Mahkeme bizimle dalga geçmedi mi?
Dink’in oğlu Arat Dink, “Bu ülkede babası üç yıl önce öldürülmüş birisi olarak ağlayamıyorum” diye söze başladı, nasıl hedef gösterildiklerini ve sorumluların nasıl gizlendiğini anlattı, adalet istedi:
“Babam öldürülmeden üç gün önce Valiliği çağrıldı. Görüşmede iki istihbaratçı da vardı. Bu iki kişi kim? Mahkeme Valiliğe sordu, Valilik bir buçuk sayfa masal anlattı. Tekrar sorulsun dedik, mahkeme ‘cevap karşılanmıştır’ dedi. Mahkeme bizimle dalga geçmedi mi?”
Oradaydılar
Alanda toplananlar arasında yazar Adalet Ağaoğlu, Barış ve Demokrasi Partisi genel başkanı Demir Çelik, milletvekilleri Ufuk Uras, Akın Birdal, Sabahat Tuncel, Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Alper Taş, yönetmen Özcan Alper, Özgür Doğan, müzisyenler Aynur Doğan, Nejat Yavaşoğulları, Ferhat Tunç, Emel Kurna, Gülten Kaya, Hakan Tahmaz, Ertuğrul Kürkçü, akademisyenler Ferhunde Özbay, Ayşe Gül Altınay, Nazan Aksoy, Ali Bayramoğlu, Arzu Başaran, Gülten Kaya, oyuncu Ayça Damgacı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) başkanı Şebnem Korur Fincancı, Eren Keskin, Leman Yurtsever, gazeteciler Nadire Mater, İpek Çalışlar, Oral Çalışlar, Ece Temelkuran, Banu Güven, Perihan Mağden, Cengiz Çandar, Hadi Uluengin, Joost Lagendijk, Nevin Sungur, Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi, öldürülen savcı Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz de vardı.
Dink cinayetiyle ilgili beşi tutuklu 20 sanık yargılanıyor. Halen cinayete giden yolda ihmali bulunan kamu görevlilerinin yargı önüne çıkarılması bekleniyor.
Turnusol – 19 Ocak 2010 – Hrant konuştu, Arat içini döktü…
Şişli’de Agos gazetesinin önünde yapılacak törenin 14,30’da başlayacağı, anmanın Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de vurulduğu saat olan 15,00’de yapılacağı önceden duyurulmuştu. İstanbul’un çeşitli semtlerinden, şehir dışından ve yurt dışından gelen yurttaşlar öğlen saatlerinden itibaren toplanmaya başladı. ‘Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeniyiz!‘
Saat 14.00’de Türkçe ve Ermenice müzik yayını ile başlayan anma töreninde yapılan anonsların ve atılan sloganların ardından yine ‘Sarı Gelin’ türküsü yankılandı, ‘Hrant’ın arkadaşları’ saygı duruşuna davet edildi. Buradaki sessizlikte Hrant Dink’in sesi yükseldi. Kendisine yapılan resmi komployu anlatıyordu Hrant Dink. Hrant sustu tekrar sloganlar yükseldi. ‘Faşizme inat kardeşimizsin Hrant!’
Hrant’ın Arkadaşlarından Film Yönetmeni Sırrı Süreyya Önder, Agos’un penceresinden bir konuşma yaptı. ‘Katilleri tanıyoruz’ dedi ve Hrant Dink’in nasıl öldürüldüğünü bir kuş masalıyla anlattı bir daha: ‘Serçe kadar aklı olmayanlar, bir alıcı kuş gibi çöktüler üzerine. Mahkeme kapılarına darağaçları kurdular. Tescilli çakalları oraya üşüştürdüler’
O konuşurken omuz başında Gülten Kaya vardı. Sırrı Süreyya Önder sustukça sloganlar yükseldi: ‘Hrant için adalet için!”
‘Hrant’ın sevgilisi’ Rakel ile ‘ismi Ararat’tan, 301’i babasından miras’ Arat Dink göründü pencerede. Rakel Dink’in anmaya katılanları selamladı, o acısını hiç saklamayan gözleri ve sesiyle: “Hepiniz hoş geldiniz kardeşlerim. Sizlerle birlikte adalet ve sevgi yolunda yürüyeceğiz!”
Arat Dink aldı mikrofonu annesinin elinden ve konuştu. Lapa lapa yağmaya başlayan kar durdu bir an, kuşlar uçmadı, İstanbul’un uğultusu sustu sanki… 100 yıl çektirilen acının üstüne 3 yıldır çektirilen eziyeti soluğunu kesen yürek ağrısıyla bir kaç cümlede anlattı Arat: ‘Adaletten ve bu ülkenin geleceğinden benim hiç umudum kalmamıştı, siz olmasanız…‘
Arat da bir Hrant…
“Bu ülkede babası üç yıl önce öldürülmüş birisi olarak ağlayamıyorum” diyerek başladı sözlerine. “Babam öldürülmeden üç gün önce bir yazı yazı, bu ülkenin valiliğine çağrıldım bana haddim bildirilmeye çalışıldı, yanında iki istihbaratçıyla dedi. Biz mahkemeye sorduk bu iki kişi kim? Mahkeme valiliğe sordu, valilik bir buçuk sayfa masal anlattı, masal! Tekrar sorulsun dedik, mahkeme ‘cevap karşılanmıştır’ dedi. Mahkeme bizimle dalga geçmedi mi?!”
Daha önceki anmalarda Rakel Dink konuşmuştu. İlk kez konuşan Arat Dink acılı ve öfkeliydi. Yarı beline kadar sarktığı pencereden kendisini sessiz dinleyen büyük kalabalığa şöyle bir baktı. Babasını bu dünyadan yok eden, kendisine, ailesine ve halkına bu ülkeyi zehir eden karanlıklaraydı sözleri ve salladığı parmağı:
“100 yıl önce avdık, şimdi yem olmuşuz… Çok öfkeli ve acılıyım ben. Bir şey diyeyim mi size, şimdi bütün dünyanın camını çerçevesini indirmek istiyorum. Önce Agos’un camlarından başlayacağım, sonra da babamın büstünü parçalayacağım. Çünkü ben büstleri değil insanları seviyorum…” Tekrar baktı soluklandığında slogan atan kalabalığa, devam etti: “Ama vakarı korumak lazım. Öyle yaparsam on da kullanırlar. Siz gösterdiniz ne yapmak gerektiğini, bunu üç yıl önce gösterdiniz. Üç yıldır da burada gösteriyorsunuz. Doğrusu bu. Cam çerçeve indirmekle bir şey olmaz. Asıl işte öyle çok kalabalık olmak lazım. Çünkü devlet bir onu yönetemiyor, kalabalıklardan korkuyor” dedi. ‘Sağolun, geldiniz yine buraya‘ dedi bitirdi.
‘Burası Hrant Dink Caddesi’
Hrant’ın düştüğü kaldırımın hemen az ilerisindeki köşeden başlayan caddenin adı ‘Ergenekon Caddesi’ydi. Bugün o da ‘Hrant Dink Caddesi’ oldu. Bu cadde, bu semt ve buranın insanları çok eski ama isimleri yeni. Birkaç kez başvurulmuş belediyeye duyan olmamış. Bu anmadan önce uğraşılmış, ulaşılamamış. Anma biterken ‘Barış İçin Sanat Girişimi’ yönlendi o tarafa. “Yükselt! Yükselt! Barışın Sesini Yükselt” diye tempo tuttular. Tabelayı değiştirdiler: “Hrant Dink Caddesi”
O sırada hoparlörlerden yükselen ses şöyle diyordu: “Burası Hrant Dink’in gazetesi, burası onun caddesi, burası onun şehri, bu ülke Hrant Dink’in ülkesi. Onun ve bizim ülkemiz. Öyle de kalacak. Bu ülkeyi karanlıklara terk etmiyeceğiz!‘
‘Mahkemede buluşuruz…’
Abdi İpekçi’yi öldürerek, bundan 30 yıl önce, ülkeyi karanlıklara boğan yılların yolunu açan tetikçi katil cezaevinden çıktı dün, âlâ-yü vâlâ ile karşılandı. Peki Abdi İpekçi’yi o mu öldürmüştü sadece? Hoparlörlerden sesleniyordu meydan: “Hrant’ın katilleri işte yargılanıyor ya, yetmez mi diyenler var bize. Biz Dink’in gerçek katillerinin saklandıkları karanlıklarda 30 yıl daha gizli kalmasına izin vermeyeceğiz. Bunu beklememeye kararlıyız.”
Sesler susup, gözler ve yürekler söz veriyordu ayrılırken ‘Biz bu davanın peşini bırakmayacağız! Çünkü katilleri tanıyoruz, adaleti istiyoruz!’ Hrant Dink davasının 12. duruşması 8 Şubat Pazartesi günü Beşiktaş Adliyesinde yapılacak. Saat 10.00’dan itibaren ‘Adalet Nöbeti’ için ‘Hrant Dink’in Arkadaşları’ yine orada olacak.
Meşaleli yürüyüş…
Anmada duyurusu yapılan meşaleli yürüyüş için Saat 19.00’da Taksim Tramvay durağında Nor Zartonk’un çağrısıyla bir araya gelenler adalet için mücadele sloganları atarak Galatasaray’a yürüdüler. Burada Hrant’ın genç arkadaşlarından Sayat Tekir konuştu: ‘Bu karanlık aydınlanana kadar hiçbirimiz rahata ermeyeceğiz. Bu karanlığı yaratanlar sokaklarda kol gezerken bir gün yine canımız yanacak. Bu yüzden yılmadan mücadele edeceğiz.’ Sayat’ın söyleri Ermenice olarak da okundu… Sonra grup Tünel’e doğru yürüdü: ‘Hrant’ın hesabı sorulacak!’
Taraf – 19 Ocak 2010 – Yüz yıl önce avdık Kafes’le yem olduk
Hrant Dink, ölümünün üçüncü yıldönümünde Şişli’deki Agos Gazetesi önünde sevenlerince anıldı. Oğlu Arat Dink, törende Kafes’i hatırlattı: Yüz yıl önce bu topraklarda avdık. Kafes Planı sayesinde yem olduk… Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink katledilişinin üçüncü yıldönümünde öldürüldüğü yerde anıldı. Kar yağışı ve soğuk havaya rağmen Agos‘un önüne toplanan binlerce kişi “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” ve “Hrant’ın katili Ergenekon devleti” sloganları attı. Cinayet saati olan 15.00’de, Dink’in kendi sesinden, Sabiha Gökçen’in 1915 soykırımında öksüz-yetim kalmış bir Ermeni kızı olduğu haberi ve sonrasında Genelkurmay’ın Dink’e yönelik uyarısı ile İstanbul Valiliği’ne nasıl çağrılıp haddinin bildirildiği ve o günden sonra kendisine yönelik lincin nasıl başladığına yönelik kendi ses kaydı dinletildi. Bu sırada binlerce kişi saygı duruşunda bulundu.
Burası acayip bir ülke
Anma töreninde konuşan Hrant Dink’in oğlu Arat Dink, “Mahkeme salonlarında bizimle dalga geçildi. Açıkçası ben bu ülkenin adaletine güvenmiyorum” dedi. Dink şunları söyledi: “Bu ülke acayip bir ülke. İnsan babasının ölümüne bile üzülemiyor. Daha dün 12 yaşındaki çocuğun üzerinden 13 tane devlet kurşunu çıktı. Onu görünce, insan kendi acısını unutuyor. Bu ülke çok acayip bir ülke. Üç yıl önce burada babamın acısıyla öfke ve keder içindeyken, siz bu duygulara bir de şaşkınlığı eklediniz. Yüzbinler olup buraya geldiniz. Babamın öldürüldüğü gün öfke doluydum, ama sizin varlığınız sayesinde ümidim oldu.
Bizimle dalga geçilmedi mi
“Üç yılda adalet adına ne oldu? O üç yıla hesabı sorulcak 3 yıl daha eklendi. O üç çocuk mahkemede bizimle dalga geçerken yalnızlar mıydı? Son bir yıldaki gazete haberlerine baktım. Çoğu, o üç gencin bizimle alay etmeleriyle ilgili. Peki sadece onlar mı alay ediyorlar? Tek tek örnek vermeli miyim? Babam, öldürülmeden üç gün önce bir yazı yazdı. ‘Valilikte haddim bildirilmeye çalışıldı’ diye. İki istihbaratçı da vardı orada. Mahkemeye avukatlarımız ‘Valiliğe o iki istihbaratçının adını sorun’ dedi. Mahkeme ‘O kişiler kim?’ diye soru sordu, Valilik 1.5 sayfa masal anlattı. Devletin bu şehirdeki en üst makamı, masal anlattı, dalga geçti. Avukatlarımız, ‘Bu sorduğumuz sorunun cevabı değil, istihbaraçıların adını isteyin’ dedi. Mahkeme, ‘Yeni cevaba gerek yok, yeterli’ dedi. Mahkeme, bizimle dalga geçmedi mi?
Hiddetim, öfkem ve acım…
‘Kafes Planı’ diye bir plan ortaya çıktı, ‘Hrant Dink operasyonu’ diyor. Medya yazdı mı? Gayrımüslimlerin üzerine korku salmaktan bahsediyor. Babamın Yargıtay kararını anlatmak için dilinde tüy bitti. ‘Kışkırtılacak kadar Ermeni kalmadı’ demişti. 100 yıl önce bu ülkenin yüzde yirmisiydik, bugün binde biri değiliz. 100 yıl önce avdık, şimdi yem olduk. Bu konuşmayı yaparak yanlış bir şey de yaptığımı biliyorum. Hiddetim, öfkem ve acım nedeniyle sakın bazı arkadaşlarımız cam çerçeve indirmesin. Onlara ‘yuh olsun’ derim. Ben bu dünyanın camını çerçevesini kırmak istiyorum. Agos’un içinde güvenlik camları var, onları da kırmak istiyorum. Babamın büstü var içeride, onu oda kırmak istiyorum. Ben büstleri değil, insanları seviyorum. Üç yıl önce yapıldığı gibi kalabalık olup, güçlü olmak olmamız lazım. Vakur duruşu koruyabilmek lazım.” Agos önündeki anma töreninin ardından binlerce kişi olaysız bir şekilde dağıldı.
Bianet – 08 Şubat 2010 – Dink için Adalet isteyenler Beşiktaş’taydı
Katledilen Aydınların Aileleri Beşiktaş’ta Dink Davasında..Ali, Öz, İpekçi, Kaftancıoğlu, Türkler, Mumcu, Çimen, Altıok, Cebenoyan, Göktepe, Anter, Yurdakul, Aysan, Gültekin, Dursun, Özgüner, Tütengil ve Hayırsever’in aileleri Dink için ve siyasi cinayetler sonucu hayatını kaybedenler için adalet istediler. “Dink davasına biz de müdahiliz” dediler.
“Biz buraya Arat, Delal ve Sera’nın kardeşleri olarak geldik. Yıllardır yaşadığımız ortak adaletsizliği paylaşmaya, bunun tanıklığını yapmaya geldik. Sabahattin Ali cinayetinden beri defalarca ezber ettiğimiz bu tür örgütlü siyasi cinayetlerin nasıl örtbas edildiklerini bir daha hatırlatmaya geldik.”
Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davanın 12. duruşmasından önce Beşiktaş İskele Meydanı’nda toplanan 700’ü aşkın kişinin arasında bu kez çeşitli dönemlerde öldürülenlerin yakınları da vardı.
Yazar Sabahattin Ali’nin kızı, savcı Doğan Öz’ün kızı ve eşi, gazeteci Abdi İpekçi’nin kızı, yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun oğlu ve gelini, sendikacı Kemal Türkler’in kızı, gazeteci Uğur Mumcu’nun oğlu ve kızı, müzisyen Nesimi Çimen’in oğlu, şair Metin Altıok’un kızı, arkeolog Yasemin Cebenoyan’ın kardeşi, gazeteci Metin Göktepe’in abisi ve ablası ve gazeteci Cihan Hayırsevener’in ailesi Dink ailesini yalnız bırakmadı.
Cevat Yurdakul, Musa Anter, Behçet Aysan, Hasret Gültekin, Turan Dursun, Sevinç Özgüner ve Cavit Orhan Tütengil’in aileleri de okunan metne imzacı oldular.
Aileler ilk kez İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın serbest bırakılmasının ardından ortak bir açıklama yayınlamışlardı.
“Biz de bu davanın müdahiliyiz”
Saat 10.00’da yapılan basın açıklamasını öldürülenlerin yakınları adına Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali okudu:
“Dosyalarımızın çoğu kapatıldı, zaman aşımına uğradı. Dink cinayeti ise henüz örtbas edilme sürecinin içinde. Suçlular daha zamanlarını aşmadılar” diyen Filiz Ali konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Devletin kendi içine sızmış yıkıcı odakları ayrıştırabilmesi, açığa çıkarabilmesi için henüz bir fırsatı var. Bu kadar çok üstü örtülmüş cinayeti, cinayetler sonrasında işlenen cinayete iştirak suçlarını, bu devlet ayıbını bizden sonrakilere miras bırakmayalım diye henüz bir fırsatımız var.”
“Kinle, öfkeyle, intikam duygularıyla değil, yurttaş sorumluluğuyla ve asla son bulmayacak adalet talebimizle buradayız. Biz, sürekli olarak can alınan bir ülkede yaşayanların, çoğalttığı bir aileyiz. Artık çoğalmak istemiyoruz” diyen Ali, “Bizi öldürenlerin ardındaki örgütlenmeyi ortaya çıkarmakla yükümlü olan bütün devlet kurumlarını sorumlu sayıyoruz. Bunu yerine getirmedikleri sürece, onlar gözümüzde hep suçlu olarak kalacaklar. Ve her an bu suçun rahatça işlenebileceği düşüncesini iletmiş olacaklar” şeklinde konuştu. “Bu konularda zaten duyarlı olup da çaresizlik içinde üzülecek olanlara değil, sorumlu görevlerde olanlara, resmi sıfatlara taşıyanlara sesimizi duyurmaya geldik. Arat, Delal ve Sera kardeşlerimizle, Rakel Dink ile birlikte olmaya geldik. Biz de bu davanın müdahiliyiz ve bugün avukatların mahkemeye yöneltecekleri talep listesinin dikkate alınması için takipçi olacağız.” Ve son olarak da, “Basın bu duyurumuzu magazinleştirip acılı aileler görüntüsü versin diye değil adalet talebimizi olduğu gibi aktarabilsin diye geldiklerini” ekledi. Ali’nin konuşmasının ardından aileler ve kalabalık “Katil devlet hesap verecek“, “Yaşasın halkların kadreşliği” ve “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz” sloganları atarak duruşmanın görüleceği İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önüne gitti. Aileler davayı izlemek için duruşma salonuna girdiler.
Sesonline – 08 Şubat 2010 – Siyasi cinayetlerde yakınlarını kaybedenler haykırdı: Davanın müdahiliyiz!
İSTANBUL- Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin davanın 12’nci duruşması Beşiktaş Adliyesi’nde yapılıyor. Duruşmaya, tutuklu sanıklardan Ogün Samast, Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ahmet İskender ve Ersin Yolcu katıldı. Aralarında Osman Hayal ve Mustafa Öztürk’ün bulunduğu bazı tutuksuz sanıklar da duruşmada hazır bulundu. Öte yandan, Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada bugün gizli bir tanık dinlenecekken, polisin gizli tanığı almayı unuttuğu ortaya çıktı. Hrant Dink’in eşi Rakel Dink ve ailesinin yanı sıra, BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, Brüksel ve Paris Barosu başkanlıklarını temsilen avukatlar da duruşmayı izlemek üzere adliyeye geldi. Duruşmasından önce Beşiktaş İskele Meydanı’nda toplanan yurttaşlar arasında bu kez çeşitli dönemlerde siyasi cinayetler sonucu öldürülenlerin yakınları da yer aldı.
Yazar Sabahattin Ali’nin kızı, savcı Doğan Öz’ün kızı ve eşi, gazeteci Abdi İpekçi’nin kızı, yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun oğlu ve gelini, sendikacı Kemal Türkler’in kızı, gazeteci Uğur Mumcu’nun oğlu ve kızı, Halk ozanı Nesimi Çimen’in oğlu, şair Metin Altıok’un kızı, arkeolog Yasemin Cebenoyan’ın kardeşi, gazeteci Metin Göktepe’in abisi ve ablası ile gazeteci Cihan Hayırsevener’in ailesi Dink ailesinin yanında hazır bulundu. Ümit Kıvanç, Ayşe Gül Altınay, Nadire Mater, İpek Çalışlar, Ertuğrul Kürkçü, Mustafa Sütlaş, Tayfun Mater, Hayko Bağdat, Pınar Öğünç, Zeynep Tanbay, Merve Erol, Siren İdemen, Bülent Aydın, Ümit Şahin, Gençay Gürsoy, Erol Kızılelma, Murat Çelikkan, Murat Utku, Çiğdem Mater, Özlem Dalkıran, Nilgün Yurdalan, Doğan Tarkan, Ömer Madra, Ahmet İnsel, Muhsin Kızılkaya, Ayşe Berktay, Ayşegül Devecioğlu, Yıldız Önen, Necmiye Alpay, Banu Güven, Masis Kürkçügil, Hakan Tahmaz, Aydın Çubukçu, Alper Taş, Yalçın Ergündoğan, Yıldırım Türker, Sosyalist Feminist Kolektifi üyeleri, Lambdaistanbul üyeleri, Nor Zartonk üyelerinin de aralarında bulunduğu yurttaşlar Beşiktaş İskele Meydanı’nda toplanarak “Adalet Nöbeti” tuttu.
Sabah – 09 Şubat 2010 – Kadınların faili meçhul çığlığı
Kimi eşini, kimi babasını faili meçhul cinayetlerde yitirdi. Dün Hrant Dink’in duruşmasına gelen Nükhet İpekçi, Özge Mumcu, Sezen Öz, Filiz Ali, Nilgün Türkler ve diğerleri sessizliğe karşı seslerini yükselttiler.
İstanbul’da 3 yıl önce suikaste kurban giden Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in duruşmasına faili meçhul kurbanlarının yakınları da katılarak destek verdi. ‘Hrant için Adalet Platformu, yargı sürecine ve çözümsüzlüğe ilişkin protesto eylemi yaptı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 5’i tutuklu 20 sanıklı davanın 12. duruşmaya, tutuklu sanıklardan Ogün Samast, Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ahmet İskender ve Ersin Yolcu katıldı. Aralarında Osman Hayal ve Mustafa Öztürk’ün bulunduğu bazı tutuksuz sanıklar da duruşmada hazır Duruşmayı izlemek için BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, Brüksel ve Paris Barosu başkanlıklarını temsilen avukatlar da Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne geldi.
ÖNEMLİ DESTEK
Duruşma öncesinde ise Türkiye’deki siyasi cinayetlerde hayatını kaybedenlerin yakınları, bir arada “Daha büyük bir aile olmak istemiyoruz” mesajı verdi. Hrant için Adalet Platformu, Beşiktaş Meydanı’nda protesto gösterisi düzenledi. Eyleme Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, kızı Delal ve kardeşi Orhan’ın yanı sıra, ilk siyasi suikaste kurban giden Sebahattin Ali’nin kızı Filiz Ali, Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz ve kızı Bengi Heval Öz, Metin Altıok’ın kızı Zeynep Altaş, Suikaste kurban giden DİSK Eski Başkanı Kemal Türkler’in kızı Nilgün Türkler, Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi, Uğur Mumcu’nun kızı Özge ve oğlu Özgür Mumcu, Metin Göktepe’nin ablası Meryem ve çok sayıda gösterici katıldı. Eyleme katılamayan faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin yakınları ise eyleme katılanlar adına yapılan açıklamaya imza verdiler.
İKRAR, TÖVBE VE ÖZÜR
Eyleme katılanlar adına açıklamayı ise Sebahattin Ali’nin kızı Filiz Ali yaptı. Protesto gösterisinin ardından siyasi cinayete kurban gidenlerin yakınları Beşiktaş Adliyesi’ne gitti. Adliye gidişinde Rakel Dink ve Sezen Öz basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Davanın durumu ve kabul edilen Poyrazköy İddianamesi ile ilgili sorular üzerine Rakel Dink, “Tek diyeceğim şey ikrar, tövbe ve özür olmadıkça kurtuluş gelmez” İfadelerini kullandı. Dink, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun röportaj verdiği gazetede bir okula Hrant Dink’in adını vermek istediği sözlerinin hatırlatılması üzerine, “Versin görelim” diye konuştu. Daha sonra Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz de gazetecilerin soruları üzerine 1978’den beri cinayetleri işleyenlerin ve yardım edenlerin artık vicdani muhasebe yapmasının zamanı geldiğini söyledi. Öz, “Rakel’in söylediği gibi itiraf, o zaman biz rahatlayacağız. İtiraflar olsun anlatılsın, böyle bir kurum ve bir daha cinayet olmasın bütün amacımız bu” dedi. Gazetecilerin “Bu davadan bir sonuç çıkacağına inanıyor musunuz?” sorusuna Öz, şöyle yanıt verdi:
‘GERÇEĞİ İSTİYORUZ’
“Bir şey söyleyemiyorum, çünkü tanık durumundayız. Süreçte ne çıkaracaklarını bilmiyoruz. Umudumuz ulaşılamaz noktaya ulaşılması o zaman ülkenin tarihe yeniden temiz bir görünüşle çıkması, devletin yeni baştan ayıklanması söz konusu olacak. Başka türlü bu cinayetlerle yüzleşmezse bu kara bir leke olarak devam eder gider. Cinayetler de devam eder, o nedenle biz bunun sona ermesini istiyoruz. Onun için kocaman aile değil, artık bu kadar kalalım, fakat artık gerçekler ortaya çıkarılsın. Siyasi ve adli erkler, hatta yürütme erki, elinden ne geliyorsa yapmalı bu konuda. Türkiye’nin en önemli sorunu bu olarak görüyorum.” Açıklama yapılırken Rakel Dink ile Nükhet İpekçi birbirlerine sarıldı.
Turnusol – 01 Mart 2010 – Yeni 1 Mart’lara ihtiyacımız var’
1 Mart 2003’te TBMM’de Türkiye’yi ABD’nin yedeğinde savaş bataklığına itecek olan tezkerenin oylandığı saatlerde, yaklaşık 100 bin savaş karşıtı, Meclis’e birkaç yüz metre uzaktaki kent merkezinde “savaşa ve işgale hayır” diye haykırıyordu. O gün sadece Türkiye halkının değil, Irak, Ortadoğu ve bütün dünya halklarının gözü Ankara’daydı.
Yeni 1 Martlara ihtiyacımız var
Irak’ı işgale hazırlanan ABD’nin isteğine uygun olarak hazırlanan hükümet tezkeresi 25 Şubat 2003’de TBMM’ye sunulmuştu. Tam adı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi” olan tezkerenin anlamı ise Türkiye’nin savaş ve işgale tam olarak ortak edilmesiydi.
Halkın büyük bir çoğunluğu ABD’nin Irak’ı işgaline ve savaşa karşı çıkıyordu. Tüm şehirlerde geniş katılımlı savaş karşıtı gösteriler yapılıyordu. Çok farklı kesimlerden yurttaşlar bu gösterilere katılıyor ve sokağa çıkıyordu. Buna rağmen Hükümet tezkereyi 1 Mart 2003 günü Meclis Genel Kuruluna getirmişti.
Tezkere ile: “TBMM’den, gereği, kapsamı, sınırı ve zamanı Anayasanın 117’inci maddesine göre milli güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Yüce Meclise karşı sorumlu bulunan hükümet tarafından belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a gönderilmesine; etkili bir caydırıcılığın sürdürülmesi amacıyla Kuzey Irak’ta bulunacak bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dairesinde kullanılmasına ve muhtemel bir askeri harekat çerçevesinde yabancı silahlı kuvvetlere mensup hava unsurlarının Türk hava sahasını Türk makamları tarafından belirlenecek esaslara ve kurallara göre kullanmaları için gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından yapılmasına, Anayasanın 92’inci maddesi uyarınca 6 ay süreyle izin verilmesi” isteniyordu.
Tezkerede, 62 bin yabancı askeri personelin 6 ay süreyle Türkiye’de bulunması öngörülüyordu. Yabancı kuvvetlerin hava unsurları 255 uçak ve 65 helikopter olarak tanımlanmıştı.
Tezkerenin TBMM’de görüşüldüğü saatlerde, çeşitli illerden gelen 100 bin savaş karşıtı yurttaş Ankara’da büyük bir savaş karşıtı miting yaparak ‘SAVAŞA HAYIR’ diyordu. Sadece bu büyük gösteriyle kalınmamış, günlerdir farklı partilerin seçmenleri kendi kentlerinin milletvekillerini aramış, tezkereye hayır oyu vermelerini istemişlerdi. Sanatçılar, aydınlar, yazarlar, sendikacılar, kitle örgütlerinin yöneticileri ve daha önce yanyana gelmemiş onbinlerce insan savaş karşıtı kampanyalara katılmıştı.
Sokakta reddedilen Tezkere Meclis’ten de geçmedi!
1 Mart 2003 günü TBMM’de yapılan oylamaya 533 milletvekili katıldı. Hükümet tezkeresine 250 ret, 264 kabul, 19 çekimser oyu kullanıldı. Gerekli salt çoğunluğa ulaşılamadı. Bu durumda, tezkere kabul edilmemiş sayıldı. TBMM’deki oylamada dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç anayasa gereği oy kullanamadı. AKP’de 361 milletvekili oy kullandı. Tezkerenin geçmesi yönünde irade belirten AKP oylamada 97 fire verdi.
Savaş karşıtları yüzlerce otobüs ve her tarla araçla geldikleri Ankara dönüşünde, mola yerlerinde duydular bu haberi. Bütün otobüsler, mola yerleri bayram yerine döndü.
Küresel BAK: ‘Yeni 1 Mart’lara ihtiyaç var…’
Tezkerenin reddedilmesi Türkiye ve bölge ülkelerinde büyük sevinç, ABD savaş beylerinde büyük hayal kırıklığı yarattı. Türkiye hava sahasını, liman ve topraklarını ve İncirlik Hava Üssü’nü istediği gibi kullanamayan ABD Irak işgali sırasında büyük bir başarısızlığa uğradı ve ağır kayıplar verdi.
İşgalci Bush ve ekibi ABD’de, ortağı Blair ve hükümeti İngiltere’de büyük tepkiler aldı. İşgale ortak olan hükümetlerin birçoğu kısa sürede devrildi. ABD, umduğunun aksine Irak’ta hiç beklemediği ölçüde yaygın sivil direnişle karşı karşıya kaldı.
1 Mart’ın 7. yıldönümünde savaş karşıtları bir basın açıklaması yaparak, savaş karşıtı mücadelenin önemine vurgu yaptı. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) adına Yürütme Kurulu üyesi Yıldız Önen tarafından bir basın açıklaması yapıldı.
Amargi Kadın Akademisi web sitesi – 16.03.2010 – Barış Yürüyüşü Çağrısı
Barış Yürüyüşü – SAVAŞIN SESİNİ SUSTUR, BARIŞIN SESİNİ YÜKSELT!
2 Nisan 2010 Cuma, Taksim’den Tünel’e, Halaylar, Horonlar, Semahlar eşliğinde
Danslı Barış Yürüyüşü
19.00 Taksim Meydanı – 20.00 Tünel Meydanı
2 Nisan Cuma günü İstanbul’da, Kürt sorununun barışçı çözümünü istemek için yürüyeceğiz. Halkın barış ve adalet talebine güç katmak için, ırkçılığa ve ayrımcılığa, linç girişimlerine dur demek için, genç ölüler ülkesi olmayalım diye, oyun yaşında çocuklar cezaevlerine doldurulmasın diye yürüyeceğiz. Aydınlar, sanatçılar, işçiler, öğrenciler, yüreği barış için atan yurttaşlar, kadınlar, gençler el ele, türkülerle yürüyeceğiz. Bu ülkede kaç dil, kaç kültür, kaç ses varsa, hepsi birleşip BARIŞ olacak.
Halklar arasında kardeşlik köprüsünün güçlenmesi düşmanlığı yener. Diyalog kanallarının açık tutulması çatışmayı durdurur. Hak ve hukukta eşitlik barıştırır. Barış, savaşı yener.
“Savaşı sustur, barışı yükselt” demeye en çok bugün ihtiyacımız var. Parlamentodaki milletvekilinden sokaktaki yurttaşa, ancak hepimizin çabasıyla kazanabiliriz barışı. Hepimizin yapabileceği bir şey var. Bu karabasana son vermenin zamanı çoktan geldi. Araf’tan in, bıçağın sırtında gezinme, bir adım at, bir ses çıkar, YANIMIZA GEL!
Çocukların uykuları bomba gürültüleriyle, bedenleri şarapnel parçalarıyla parçalanmasın diye, farklı diller, kültürler bir arada yaşasın diye, eşit yurttaşlık haklarını güvenceye alacak yasal ve siyasal zeminlerin güçlendirilmesi için, parti kapatmak değil halkın temsilinin önündeki engelleri kaldırmak için sesini barışın sesine kat…
Herkes barış istiyor. Ülkenin her yanında aynı umutlu bekleyiş var. Eşit olacağız, özgür olacağız, kardeş olacağız! İstanbul’un orta yeri Taksim’de buluşalım. Açalım barış bayraklarımızı, bu toprakların her dilinden türküler söyleyelim. Biraz daha yükseltelim sesimizi! Hem halaylara oyunlara duralım, hem yürüyelim…
Sen de aramızda olursan barış güçlenir. Sesimiz yeterince güçlenirse herkes duyar. Herkes gerçekten isterse barışı kazanırız.
Çağrıcı Kurumlar: Amargi, Antikapitalist Öğrenciler, Barış Girişimi, Barış için Kadın Girişimi, Barış İçin Sanat Girişimi, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi, Doğu Konferansı, Greenpeace, Genç Siviller, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Karakedi Kültür Merkezi, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Küresel Eylem Grubu, Lambda İstanbul, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği İstanbul Şb., Veteriner Hekimler Odası İstanbul Şb., Yeşil Düşünce Derneği, Yeşil Ev, 78’liler Girişimi
DİHA – 27.03.2010 – İzmir’de ‘Savaşı sustur barışı yükselt’ paneli
İzmir’de düzenlenen, “Savaşı sustur barışı yükselt” konulu panelde, AKP’nin Kürt sorununun çözümünde geri adım attığı belirtilerek, barışın karşılıklı anlayış çerçevesinde sağlanabileceğini vurgu yapıldı.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu tarafından düzenlenen panel, Ahmet Piriştina Kültür Merkezinde yapıldı. BDP PM Üyesi Ahmet Demiroğlu, Taraf Gazetesi Yazarı Hilal Kaplan, Küresel BAK üyesi Yıldız Önen’in konuşmacı olarak katıldığı panele, çok sayıda kişi katıldı. Panelde konuşan BDP PM Üyesi Ahmet Demiroğlu, şunları belirtti: “Ülkede savaşı tırmandıran AKP’nin yürüttüğü kirli politikalardır. Yıllardır devlet politikası adı altında Kürt halkını tasfiye ve inkar eden bir zihniyet. ‘İyi şeyler olacak’ sözünden sonra tasfiye ve inkar politikalarına hız vermiştir. İlk olarak 29 Mart yerel seçimlerinden sonra KCK operasyonu adı altında yüzlerce siyasetçiyi susturmaya çalışmışlardır. Yine belediye başkanlarının da içinde olduğu yüzlerce siyasetçiyi cezaevine gönderdiler. Bin 700 siyasetçiyi içeriye atmakla bu ülkede iyi şeyler olmaz, aksine Kürt halkının iradesinin güçlenmesinde iyi şeyler olur. Tasfiye planları artık bu halkın üstünde baskı kuramayacaktır.”
Taraf Gazetesi Yazarı Hilal Kaplan ise, AKP’nin Kürt sorununun çözümünde çark ettiğini ifade ederek, “AKP Kürt sorununun çözümünde çeşitli açıklamalarda bulundu. Bu başta Kürt halkı olmak üzere hepimizi çok umutlandırdı. İlerleyen zamanlarda Silopi’den Türkiye’ye .arış için genel PKK’li grubun karşılanmasına tepki gösteren bir kesimin etkisi altında kalarak, başlattıkları demokratik çözümü askıya aldı. Kürt sorununun çözümündeki adımlardan vazgeçmişlerdir. Binlerce insanın bu ülkede öldüğünü gören bir kesim bu savaşa son dese de, bu ülkede hala savaşla bir şeylerin olabileceğine inananları da unutmamalıyız. Kürt’lerin barış inadını dikkate almayanlar aslında bu ülkede huzurun bozguncularıdır. Ergenekon denilen bir yapılanma yıllardır bunu üstlendi, bu gün ise onun siyasi ayakları bu görevi devralma yolundadırlar. Bu ülkede barış karşılıklı anlayış çerçevesinde yol katledebilir” dedi.
Radikal 2 – 28.03.2010 – Tek bir şey istiyoruz: Barış!
Tek bir şey istiyoruz: Barış!
Küresel BAK, 2 Nisan’daki toplantılarına herkesi davet ediyor.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun KESK, Barış İçin Sanat Girişimi, Barış İçin Kadın Girişimi, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe kampanyası gibi çok sayıda kurum ve inisiyatifle birlikte düzenlediği “Savaşın Sesini Sustur, Barışın Sesini Yükselt” başlıklı kampanya, 2 Nisan Cuma akşamı İstanbul’da yapılacak renkli bir yürüyüşle devam ediyor. Kampanyamızın ana vurgusu, “Önce barış!”…
Önce barış, çünkü aylar önce büyük umutlarla başlayan “demokratik açılım” süreci kesintiye uğradı ve bizzat hükümetin aksi yönde uygulamalarıyla kırıldı. 30 yıldır süren çatışmaların biriktirdiği acılar, Kürt halkının ve barış yanlılarının sürdürdüğü mücadele ile yükselen “demokratik çözüm” beklentisi, önemli bir dönemece girdi. Artık herkes biliyor ve kabul ediyor ki, bu sorun bir güvenlik ve asayiş sorunu olarak görülemez ve bu iş böyle gitmez. Barışçı çözümün önünün açılması beklenti ve talebi, sırasıyla DTP’nin kapatılması, Kürt halkının temsilcilerine, seçilmiş belediye başkanlarına, eski milletvekillerine yönelik tutuklamalar, kapatılan DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliklerinin düşürülmesiyle hüsrana dönüştü. Bunlar ne demokratik açılım ne de demokrasi ruhuyla bağdaşan tutumlar. Bu uygulamalar, çatışmaları devam ettirmek isteyen zihniyetin adımlarıdır.
2 Nisan’da türkülerle
Artık yetmez mi? Bir nesili daha acılarla ve savaşla mı büyüteceğiz? Buna tahammülümüz yok! Hepimiz barış ve çözüm istiyoruz. Hiç kimse çocuğunun dağlarda ölmesini istemiyor. Savaşın düşmanlık, acılar ve yoksulluk demek olduğunun hepimiz farkındayız. Barışın kazanması için, savaşın sesini susturmalıyız. Her yerde barışı konuşmaya devam etmeliyiz. Tüm savaşçı tutumlara ve uygulamalara karşı, Kürt halkı barış isteğini ısrarla vurguluyor. Milyonlarca insan barış talebiyle sokaklara çıkıyor. İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, aydınlar, sanatçılar barış istediklerini her fırsatta dile getiriyor. Savaşa karşı küresel mücadelenin parçası olan bizler de barışta ısrarlıyız. Halklar arasındaki bağları yeniden güçlendirmek için, hiçbir sorunun savaşla çözülemeyeceğini haykırmak için, yönetenlerin savaşçı tutumlardan vazgeçmelerini istemek için, barış ve demokratik çözüm politikaları geliştirmelerini talep etmek için barışın sesini yükseltmeliyiz.
Savaşın sesini sustur demek, önce barış demektir! Operasyonlar dursun demektir! Önce barış demek, kan dökülmesin demektir! Savaşma, konuş demektir! Önce barış demek, Kürt sorununun çözümünün demokrasinin sınırlarının genişletilmesinden geçtiğini vurgulamak demektir! Önce barış demek, “kardeşiz ama eşit koşullarda kardeşiz” diyebilmektir! Önce barış demek, Kürt halkının temsilcileri ve belediye başkanları serbest bırakılsın demektir! Önce barış demek, kültürel haklarda, anadilini kullanmada sınırsız özgürlük demektir! Önce barış demek, savaşları güçlendiren ırkçılığa hayır demektir! Gelin 2 Nisan’da türkülerle, halaylarla birlikte yürüyelim. Barışın sesini yükseltelim.
YILDIZ ÖNEN: Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu Yürütme Kurulu üyesi
DİHA – 02.04.2010 – İstiklal’de halayla horon kol kola barışı istedi
Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde ‘Barışın sesini yükselt’ sloganı ile bir araya gelen bini aşkın kişi kemençe, davul ve tefler eşliğinde halay çekip horon teperek, barış istedi.
Aralarında Barış İçin Sanat Girişimi, Barış İçin Kadın Girişimi, Feminist Kadın Çevresi, KESK’in de bulunduğu, sivil toplum örgütü, siyasi parti, sendika ve meslek örgütünün çağrısıyla bini aşkın kişi ”Barışın sesini yükselt” sloganıyla Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya geldi. Barış için Taksim’e gelenler arasında BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Batman Milletvekili Bengi Yıldız, eski milletvekili Mehmet Bekaroğlu, 78’liler Girişimi’nden Celalettin Can’da vardı. Yürüyüş öncesi yapılan basın açıklamasında konuşan Yıldız Önen, Kürt sorunun barışçı çözümü için kalıcı adımlar atılmasının istediklerini söyledi. Önen, “Savaşın uğultusundan kışkırtanların gürültülü konuşmalardan herkes yoruldu artık. Kışkırtıcı başlıklardan ırkçılıktan ayrımcılıktan yorulduk” dedi.
‘Ceylan’ı ve Serap’ı unutmadık’
Barış istemenin soyut bir talep olmadığını belirten Önen, “Barış bugün halklarımızın en somut talebidir. Barışı istemek, çocukları yargılayan ve onlara ağır hapis cezaları veren yasaların değiştirilmesini istemektir. Barışı istemek, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını ve emir verenlerin yargılanmasını istemektir. Barışı savunmak, Lice’de patlayan bombayla parçalanan Ceylan Önkol’u da Küçükçekmece’de belediye otobüsünde yanarak ölen Serap Eser’i de unutmamaktır. Barış istemek yeni çocukların ölmesine engel olmaktır. Barış istemek, karşımızdakinin sözünü, şarkısını dinlemek, diyaloga açık olmak ve demokrasiye saygılı olmaktır. Parti kapatarak, seçilmiş milletvekillerini yasaklayarak, seçilmiş belediye başkanlarını kelepçeleyip tutuklayarak, yeni operasyonlar yaparak barışı sağlayamazsınız” dedi.
Barışın Roman dili: İlle de barış olsun
Açıklamanın ardından davullar, defler, zurnalar, düdükler, tulumlar eşliğinde İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yapıldı. Yürüş boyunca sık sık “Yükselt yükselt barışın sesini yükselt”, “Biji aşiti”, “Hepimiz Kürdüz hepmiz BDP’liyiz” “Biji bratiya gelan” slognları atıldı. Yürüyüşün ilk durağı Galatasaray Meydanı oldu. Galatasaray Meydanı’nda sahne alan Grup Helesa’nın Lazca söylediği ezgiler eşliğinde yüzlerce kişi yoğun yağmura rağmen horon tepti. Ardından sloganlar ve danslarla devam eden yürüyüşün son durağı Tünel Meydanı oldu. Burada bir konuşma yapan BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’de baharla birlikte sınırların ısındığı bir dönemde barışın acil bir talep olduğunu belirterek “Barış yarın değil şimdi” dedi. Konuşmanın ardından Sanatçı Yasemin Göksu’nun barış için roman havasında derlediği “İlle de barış olsun” şarkısı ile göbek atıldı, Kardeş Türküler’in Kürtçe şarkıları ile halay çekildi.
Haber Türk – 02.04. 2010 – Taksim’de barış yürüyüşü
Küresel Adalet ve Barış Komisyonu (KESK), Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, 78’liler Girişimi, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De Girişimi’nin de aralarında olduğu kalabalık bir grup, “Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt” sloganıyla akşam saatlerinde Taksim Tramvay Durağı’ndan, Tünel Meydanı’na dek davul, zurna ve düdük eşliğinde yürüdü.
Gruptakiler yürüyüş boyuncu “Yükselt, yükselt barışın sesini yükselt”,”Sustur savaşı sustur! Yükselt barışı yükselt” sloganları attı.
Grup adına Kürtçe basın açıklamasını okuyan BDP Batman Milletvekili Bengi Yıldız, savaşın sesini susuturup barışın sesini yükseltmek amacıyla bir araya geldiklerini belirterek, “El sıkışmak, kucaklaşmak, birlikte şarkılar söylemek, barışa özlemimizi haykırmak istiyoruz. Kürt sorununun barışçıl çözümü için kalıcı adımlar atılmasını istiyoruz. Kışkırtıcı başlıklardan, ırkçılıktan, ayrımcılıktan yorulduk. 2 kuşak geçen çatışmaların artık yaşanmasını istemiyoruz” dedi.
Yıldız, “Barış demek; silahlar sussun, operasyonlar dursun, kan dökülmesin demek. Eşit koşullarda kardeşiz diyebilmek. Savaş ekonomisine ve yoksullaşmaya hayır demek” diye konuştu. Grup açıklamanın ardından Kardeş Türküler’in seslendirdiği parçalarla “Kardeşlik halayı” çektikten sonra dağıldı.
Turnosol – 02.04.2010 – İstanbul’da barışın sesi yükseldi
Savaş karşıtları, akşam saatlerinde Taksim’de basın açıklaması ve İstiklal Caddesi’nde binlerce yurttaşın katıldığı yürüyüş yaptı, ‘Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt’ pankartı ve dövizleri taşındı. Kürtçe – Türkçe türküler, davul-zurna ve tulumlar eşliğinde yapılan renkli yürüyüşü caddede bulunanlar alkışlayarak ve sloganlara katılarak destekledi. Galatasaray ve Tünel’de sanatçılar performans sergiledi.
Bülent Aydın – İSTANBUL
Sanatçılar, kadınlar, meslek odası üyeleri, siyasetçiler ve pek çok kesimden savaş karşıtını buluşturan barış yürüyüşünde Kürt sorununun çözümü için kalıcı ve somut adımların atılması istendi.
Barış İçin Kadın Girişimi, Barış İçin Sanat Girişimi, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Lambdaİstanbul, Antikapitalist Öğrenciler, Genç Siviller, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi, Doğu Konferansı, Feminist Kadın Çevresi, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu ve Veteriner Hekimleri Odası’nın da aralarında olduğu çok sayıda kurum tarafından düzenlenen yürüyüşe, yaklaşık 3 bin kişi katıldı.
Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen savaş karşıtları, önce basın açıklaması, ardından da yürüyüş yaptı. Basın açıklaması, önce BDP Batman Milletvekili Bengi Yıldız tarafından Kürtçe olarak okundu. Türkçe açıklamayı ise Küresel Barış ve Adalet Koalisyonundan Yıldız Önen yaptı. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel de basın açıklamasına katıldı ve Tünel Meydanında bir konuşma yaptı.
İstanbul’da akşam saatlerinde başlayan yağmur altında yapılan yürüyüş davullar eşliğinde şu çağrıyla yola çıktı: ‘Yeter savaşlar bitsin artık / Yeter silahlar sussun artık / Yeter kardeşlik gelsin artık / Barışı herkes ister’
‘BARIŞ İÇİN ADIM ATIN’
Taksim’de yapılan açıklama, “Bu akşam, “Savaşın sesini sustur / Barışın sesini yükselt” demek için buluştuk. Çünkü, buna çok ihtiyacımız var. El sıkışmak, kucaklaşmak, birlikte şarkılar söylemek, barışa özlemimizi haykırmak istiyoruz.'” sözleriyle başladı ve böyle de sürdü.
“Umutlarla karşılanan ama arkası gelmeyen sahte açılımlardan, kararsız adımlardan bıktık” denilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “‘Farklılığa ve eşitliğe tahammülümüz yok’ diyen, ‘asalım, keselim’ diyenlerin nobranlığından, nefretle doldurulmuş kalabalıkların linç girişimlerinden, baskı yasalarından, olağanüstü hallerinden yorulduk artık. Bu yorgunluğu gidermenin, umudu büyütmenin yolu, barışın sesini her yerde yükseltmek ve daha fazla barış istemekten geçiyor.”
Açıklamada, Kürt sorununun asayiş sorunu olmadığı, demokrasi ve özgürlük aynı zamanda eşitlik ve tanınma sorunu olduğu belirtildi. Sorunun operasyonlarla çözülemeyeceği kaydedildi. “Kürt sorununda barışçıl çözüm için kalıcı somut adımlara ihtiyacımız var. Demokrasiyi güçlendirecek, hak ve özgürlükleri geliştirecek adımlara ihtiyacımız var” denildi.
‘BU KADAR SAVAŞ YETMEDİ Mİ?’
“Bu kadar savaş artık yetmez mi? Bir nesli daha acılarla ve savaşla mı büyüteceğiz?” sorusunun sorulduğu açıklamada, hiç kimsenin artık savaş istemediği, kimsenin çocuğunun dağlarda ölmesi, askerden tabutunun gelmesini istemediği ifade edildi, “Çekilen acılar artık yeter” denildi.
Basın açıklamasının ardından davullar çalınmaya başlandı ve binlerce kişi, “Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt” pankartı arkasında İstiklal caddesinde yürüyüşe geçti.
Kortejin önünde Yasemin Göksu, Kardeş Türküler, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, Barış İçin Sanat ve Grup Helesa’nın da aralarında bulunduğu sanatçılar yer aldı.
Davul-zurna, def ve düdüklerle yürüyen savaş karşıtları, ‘Şimdi şimdi – barış hemen şimdi’, ‘Deng bi de aştîye’ (Barışa ses ver), ve ”Bê ziman jîyan nabe’ (Dilsiz yaşam olmaz) sloganları atarken, kadınlar sık sık Jin jiyan azadi (Kadın, yaşam özgürlük’, sanatçılar ise ‘Biji aşiti biji huner a azad’ (Yaşasın barış yaşasın özgür sanat) sloganlarını attı. Halay çekildi, semah yapıldı, tulum eşliğinde horon tepildi, ‘Deniz ve mehtap’ (Zerya u heyveron), ‘Gel gel sarışınım gel’ (Were were zerya min) şarkıları Kürtçe söylendi. Yürüyüş oldukça renkli görüntülere sahne oldu.
BARIŞ HORONU
Galatasaray meydanında ve Tünel Meydanında kurulan mini sahnelerde sanatçılar performans gerçekleştirdi. Tulum eşliğinde söylenen barış horonunun sözleri ise şöyleydi:
Çiçek açsın ovada / Barış isteriz barış
Yemek pişsin ocakta / Barış isteriz barış
Uçaklar değil ama / Barış isteriz barış
Kuşlar uçsun havada / Barış isteriz barış
Barış geliyor barış…
Renk renk çiçekler açsın / Yayılsın tarlara
Uçaklar değil ama / Kuşlar uçsun havada
Taş yüraklar aresen / Ana ağıdı dinsin
Savaş diye tutturan / Hele bi desin niçin?
Barış geliyor barış…
Barış önüne çıkan / Engelleri aşalım
Düşmanlık uzak olsin / Birlikte yaşayalım
Barış isteriz barış / Barış geliyor barış…
Saat 19,00’da başlayan yürüyüş saat 20,30’da sona erdi. Yürüyüşte yüzlerce ‘Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt’ dövizlerinin yanında dev barış bayrakları taşındı.
Sesonline – 03.04.2010 – Yağmura rağmen barış için dans ederek yürüdüler…
[Sesonline] İSTANBUL- Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) ve Barış için Sanat Girişimi’nin girişimi ve Amargi, Antikapitalist Öğrenciler, Barış Girişimi, Barış için Kadın Girişimi, Barış İçin Sanat Girişimi, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi, Doğu Konferansı, Feminist Kadın Çevresi, Greenpeace, Genç Siviller, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Karakedi Kültür Merkezi, Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, Küresel Eylem Grubu, Lambda İstanbul, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği İstanbul Şb., Veteriner Hekimler Odası İstanbul Şb., Yeşil Düşünce Derneği, Yeşil Ev, 78’liler Girişimi’nin katılımıyla Taksim Meydanı’ndan, Tünel Meydanı’na dek yağmur altında danslı, müzikli barış yürüyüşü yapıldı. “Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt” temalı yüürüyüşte sık sık “Öz-öz-özgürlük, Kürt halkına özgürlük”, “Bıji aşiti”, “Barış hemen şimdi”, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları atıldı.
Kürtçe ve Lazca şarkıların da söylendiği yürüyüşe Kardeş Türküler, Yasemin Göksu, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, Grup Helesa’nın da aralarında bulunduğu sanatçılar da katıldı.
Barış eylemi, Taksim Meydanı’nda BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız‘ın Kürtçe, Küresel BAK sözcüsü Yıldız Önen‘inse Türkçe olarak yaptığı açıklamasıyla başladı. Tünel Meydanı’nda ise; BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel bir konuşma yaptı. Kürtçe ve Türkçe olarak yapılan açıklamada; “Bu akşam, ‘savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt’ demek için buluştuk. Çünkü, buna çok ihtiyacımız var. El sıkışmak, kucaklaşmak, birlikte şarkılar söylemek, barışa özlemimizi haykırmak istiyoruz. Yeter artık! Kürt sorununun barışçı çözümü için kalıcı adımlar atılmasını istiyoruz. Savaşın uğultusundan, çatışmayı kışkırtanların gürültülü konuşmalarından herkes yoruldu artık. Kışkırtıcı başlıklardan, ırkçılıktan, ayrımcılıktan yorulduk. 2 kuşak savaşın acılarıyla yandık, hala küçücük çocuklar cezaevlerine dolduruluyor” denildi.
Marksist.org – 03.04.2010 – Yağmurun altında yürüyüş: “Deng bi de aşitiye”
Danslı müzikli barış yürüyüşü, yağmurun altında iki bin savaş karşıtının katılımıyla İstanbul’da gerçekleşti. Küresel BAK ve Barış için Sanat girişiminin öncülüğünde birçok sivil toplum kuruluşunun destek verdiği eylemde sık sık “Öz-öz-özgürlük Kürt halkına özgürlük” sloganı atıldı.
“Savaşın sesini sustur, barışın sesini yükselt” yürüyüşü dün İstanbul’da Beyoğlu’nda gerçekleşti, Taksim Meydanı’nda buluşan 2 bin barış yanlısı dev gökkuşağı bayrağını açtı. Pankartlar, dövizler, sloganlar aynı mesajı veriyordu: Şimdi barış zamanı! Aralarında BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, Tayfun Mater, Ahmet İnsel, Tanıl Bora, Mehmet Bekaroğlu, Tahsin Yeşildere, Celalettin Can ve Ayşe Berktay’ın da bulunduğu birçok isim yürüyüşteydi. Kardeş Türküler, Yasemin Göksu, Boğaziçi Gösteri Sanat Topluluğu, Grup Helesa’nın da aralarında bulunduğu sanatçılarda kortejin başındaydı.
Barış eylemi DTP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız’ın Kürtçe, Küresel BAK sözcüsü Yıldız Önen’in Türkçe okuduğu basın açıklamasıyla başladı. Ardından Barış için Sanat girişimi aktivistlerinin vurmalı çalgılarının ritmiyle danslı yürüyüş başladı. Kimi zıpladı, kimi sallandı, herkes savaşa karşı ses çıkardı. “Bıji aşiti”, “Barış hemen şimdi”, “Yaşsın halkların kardeşliği”, “Sustur sustur savaşın sesini sustur, yükselt yükselt barışın sesini yükselt” ve “Deng bi de aşitiye” (Barışa ses ver) ve “Be ziman jiyan nabe” (Dilsiz yaşam olmaz) sloganları atıldı.
Yürüyüşün ilk durağı Galatasaray Meydanı oldu. Burada kurulan sahneden Kürtçe ve Lazca şarkılar söylendi. Kalabalık kimi zaman halay çekti, kimi zaman horon tepti. Zılgıtlar çığlıklara karışırken savaş karşıtları sloganlarla Tünel Meydanı’nda kurulan ikinci sahneye yürüdü. Burada BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel bir konuşma yaptı. Ardından müzik ve dans devam etti. Eylem 1.5 saat sürdü.
Radikal – 11.05.2010 – Dink cinayetinde Ergenekon izi ve ikinci tetikçi sürprizi
Her duruşma öncesi Beşiktaş’ta toplanan ‘Hrant’ın Arkadaşları’, 13’üncü duruşma öncesi de yine aynı yerdeydi. Grup adına yapılan açıklamada, “Ömrümüz yettiğinde buradayız” denildi.
Emniyet: ‘Altı Ergenekon sanığı Dink davası sanıklarıyla telefon irtibatı içindeydi’. Gizli Tanık 1: ‘Samast cinayet sırasında yalnız değildi…’
Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davanın 13’üncü duruşmasında iki önemli gelişme yaşandı: İstanbul Emniyet Müdürlüğü, aralarında Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz’in de bulunduğu altı Ergenekon sanığının, Dink cinayeti sanıklarıyla ‘telefon irtibatı içinde olduğunu’ belirledi. Başka suçtan tutuklu bulunan bir tanık, cinayetin JİTEM’le bağlantılı olduğunu öne sürdü. Mahkeme tutukul sanıklar Ersin Yolcu ve Ahmet İskender’in tahliyesine karar verdi.
İkinci önemli gelişmeyse davada gizli tanıkların dinlenmeye başlamasıyla ortaya çıktı. Başka bir odadan, sesi ve görüntüsü bozularak mahkeme salonuna bağlanan ‘Gizli Tanık 1’, tetiği çeken Ogün Samast’ın cinayet sırasında yalnız olmadığını, yanında üç kişinin daha bulunduğunu söyledi. İkinci bir kişinin daha ateş ettiğini anlatan gizli tanık sanıklar Ogün Samast, Yasin Hayal ve ağabeyi Osman Hayal’i teşhis etti.
Hrant Dink’in, 19 Ocak 2007 tarihinde öldürülmesinden üç yıl sonra, mahkemede cinayetin Ergenekon ile bağlantısı kuruldu.
Dink’in öldürülmesiyle ilgili davanın 13. duruşması dün yapıldı. Duruşmaya sanıklar Ogün Samast, Yasin Hayal, Erhan Tuncel, Ahmet İskender ve Ersin Yolcu katıldı. Dink’in eşi Rakel Dink, kardeşi Orhan Dink, BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras ile Paris Barosu temsilcileri izleyiciler arasındaydı.
Duruşmada ilk olarak gelen evraklar okundu. Mahkeme heyeti, daha önceki duruşmada gelen talepler doğrultusunda İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne Ergenekon sanıklarıyla Dink davası sanıkları arasında irtibat olup olmadığını sormuştu.
Emniyet’ten gelen yanıtta, ‘Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kayıtlarına göre, altı Ergenekon sanığının Dink Davası sanıklarıyla telefon irtibatı içindeydi’ denildi. Emniyet TİB’den aldığı bilgilere göre Ergenekon sanıkları Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Mustafa Levent Göktaş, Muzaffer Tekin, Erbay Çolakoğlu, Levent Temiz ile Dink davası sanıklarının ilişkisini gösteren bir şemayı da mahkemeye sundu. Ancak bu sanıkların hangileri olduğu belirtilmedi.
‘Aynı anda ateş ettiler’
Evrakların okunmasının ardından, Dink davasında ilk kez, daha önce savcılığa ifade vermiş bir gizli tanık dinlendi. Gizli Tanık 1 sorulara başka bir odadan yanıt verdi. Bu sırada sesi değiştirilen ve salondaki ekrana görüntüsü bozularak yansıtılan Gizli Tanık 1, Türkçe sorulan soruları anlamakta zorluk çektiği için Ermenice çeviri yapan tercüman aracılığıyla konuştu. Gizli Tanık 1 şunları dedi:
“Dink’e ilk olarak 40-45 yaşlarında bir şahıs yaklaştı ve 3-5 saniye Dink’le konuştu. Bu şahsın el temasında bulunduğunu gördüm. Aynı anda Dink’e arkadan ve önden birer şahsın yaklaştığını, arkadan yaklaşan şahsın yuvarlak yüzlü, 1 metre 70 santimetre boylarında kısa koyu kestane renkli saçlı, hafif kirli sakallı, açık tenli, hafif kalın kaşlı, tombul ve kısa parmaklı, uyuşturucu almış gibi bir halde bulunan üzerinde siyah kumaş pantolon, dizlere kadar inen siyah bir palto, içinde siyahın da bulunduğu enine çizgili bisiklet yakalı bir kazak, siyah ayakkabı giymiş bulunan şahıs elindeki silahla hatırladığım kadarıyla Hrant Dink’e iki el ateş etti. Önden gelen sonradan televizyonlardan isminin Ogün Samast olduğunu öğrendiğim şahıs da diğeriyle birlikte aynı zamanda iki el ateş ederek içinde Ermeni kelimesi geçen bir cümle söyleyerek bağırdı.”
Ogün Samast ise, “Olayı yapan benim. Tek başımaydım” dedi.
Mahkeme Başkanı Erkan Canak, Gizli Tanık 1’e duruşma salonunda bulunan sanıkları, gizli tanık odasındaki ekrana yansıtılan görüntülerinden tekrar teşhis etmesini istedi. Sanıkların yerlerini değiştiren hâkim, gizli tanığa hangilerini gördüğünü sordu. Gizli Tanık 1 ise tutuksuz yargılanan Osman Hayal ile tutuklu sanıklar Yasin Hayal ve Ogün Samast’ı teşhis etti.
‘JİTEM’e çalışıyorlardı’
Hrant Dink davasında tanık olarak ifade vermek için başvuruda bulunan başka suçtan Amasya Cezaevi’nde tutuklu bulunan Erhan Özen, sanık ve izleyicilerin salondan çıkarılmasının ardından ifade verdi. Özen, 1997–2005 arasında JİTEM’e çalıştığını, Agos gazetesinin misyoner faaliyetlerini takip edip gazetenin çevresinin fotoğraflarını çektiğini söyledi. Özen, Dink davası sanıklarından Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in de JİTEM’e çalıştıklarını öne sürdü. Özen ayrıca, JİTEM’de misyonerlerle ilgili çalışmalar yapıldığını, grubun başında da şu an Ergenekon davasında sanık bir kişinin olduğunu anlattı. Emekli tuğgeneral olduğunu söylediği bu kişinin ismini açıklamayan Erhan Özen, Trabzon İl eski Alay Komutanı Albay Ali Öz’ün de her şeyden haberdar olduğunu öne sürdü.
Yolcu ve İskender tahliye edildi
Mahkeme, tutuklu kaldıkları süre ve üzerlerine atılı suçu dikkate alarak, Ahmet İskender ile Ersin Yolcu’nun tahliyesine karar verdi. Cinayet öncesi sanıkların sık sık Pelitli’de Ahmet İskender’in kırtasiyesinde buluştukları belirlenmişti. Ahmet Yolcu’nun ise tetikçi Ogün Samast’ı İstanbul’a yolcu eden kişi olduğu anlaşılmıştı. Samast ifadesinde, Ersin’in kendisini ‘Gazan mübarek olsun’ diyerek uğurladığını anlattı.
BİA Haber Merkezi – 11.05.2010 – Hrant Dink Cinayeti Davasında İki Tahliye
Hrant Dink cinayeti davasının beş tutuklu sanığından Ersin Yolcu ve Ahmet İskender tahliye edildi. Mahkeme gizli tanığın olay günü orada olduğunu söylediği Osman Hayal’i tutuklamaya, Emniyet İstihbaratı eski Başkanı Sabri Uzun’u dinlemeye gerek görmedi. JİTEM’e çalıştığını söyleyen ‘sürpriz” tanık araştırılacak.
Agos gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de öldürülmesiyle ilgili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada dün iki tahliye kararı çıktı.
Mahkeme heyeti tutuklu sanıklar Erhan Tuncel, Ogün Samast ve Yasin Hayal’in tutukluluğunun devamına karar verirken, tutuklu sanıklardan Ersin Yolcu ile Ahmet İskender tahliye edildi.
Uzun dosyaya yenilik getirmezmiş
Duruşma sonunda mahkeme heyeti, dün dinlenen gizli tanığın “Osman Hayal de cinayet yerindeydi” ifadesine ve Dink ailesi avukatlarının talebine rağmen Osman Hayal’in tutuklanmasına yer olmadığına karar verdi.
Heyet, Dink ailesinin avukatlarının Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun’un tanık olarak dinlenmesi talebini de alınacak ifadenin dosyaya yenilik getirmeyeceği gerekçesiyle reddetti.
Mahkeme heyeti İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul eski MİT Bölge Başkanı Özel Yılmaz ve İstanbul eski Vali Yardımcısı Ergün Güngör hakkında Dink ailesi avukatlarının, Cumhuriyet savcısından istediği suç duyurusu talebinin kendileri tarafından yapılması istendi.
Sürpriz tanık “JİTEM’ciyim” dedi
Dünkü duruşmada dinlenen “sürpriz” tanıkla ilgili ise mahkeme heyeti inceleme kararı aldı. Başka bir suçtan tutuklu bulunduğu Amasya Cezaevi’nden tanık olmak için yazdığı dilekçe üzerine dün duruşmaya getirilen Erhan Özen’in “İstanbul Jandarma Merkez Komutanlığı’ndan para alıyordum ve JİTEM’de çalışıyordum” dedi. Mahkeme bu ifadenin doğru olup olmadığını ve kendisine herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığının sorulması için İstanbul İl Jandarma Merkez Komutanlığı’na yazı yazılmasını kararlaştırdı.
Kamera görüntüleri TÜBİTAK’a gidecek
Mahkeme heyeti, olay günü Agos Gazetesi ve çevresini kaydeden ve olaydan hemen sonra polis tarafından el konulan kamera görüntülerinin bulunduğu Akbank’a ait hard diskin TÜBİTAK’a gönderilmesine karar verdi. Heyet kamera görüntülerinin silinip silinmediği, silinmişse hangi program kullanılarak ve ne şekilde, ne zaman silindiğinin tespit edilmesini ve görüntüler silinmişse geri dönüşümünün mümkün olup olmadığını sordu.
Bianet – 17.05.2010 / Tolga KORKUT – “Başbakan Uranyumun Nerede, Nasıl Depolanacağını Açıklamalı”
İlk haberlere göre zenginleştirilmiş uranyum Türkiye’de depolanacak. Küresel BAK’tan Dalay “Türkiye’ye getirilecek uranyum, nasıl taşınacak, takas edilecek, depolanacak mı, nerede depolanacak. Toplumun ve çevrenin güvenliği için bunları bilmemiz gerekiyor” diye konuştu.
Türkiye-İran-Brezilya arasındaki taslak anlaşmaya göre, İran’dan gelecek zenginleştirilmiş uranyum, karşılığında alacağı uranyum yakıt çubukları gelene kadar Türkiye’de kalacak. Associated Press’in haberine göre, İran Dışişleri Sözcüsü Ramin Mehmanperest, İran’dan gelen zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye’de İran’ın ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) gözetimi altında depolanacağını söylüyor. Habere göre, İran bir yıl içinde yakıt çubuklarını teslim almazsa, Türkiye nükleer silah yapımına elverişli olan zenginleştirilmiş uranyumu “koşulsuz ve derhal” İran’a geri göndermek durumunda.
Bianet’in görüştüğü Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Nilüfer Uğur Dalay, “Bu aslında bir toplum güvenliği sorunu. Uranyum, temelde nükleer silahlar için. Türkiye’de nasıl önlemler alınacağı çok önemli. Anlaşmada takasın nasıl gerçekleşeceğine dair ayrıntıları bütün toplum bilmek zorunda” diyor.
Dalay “Başbakan derhal ayrıntıları halka açıklamak zorunda. Bu bütün toplumun güvenliğini, çevreyi ve sağlığımızı ilgilendiriyor. Uranyum nasıl taşınacak, nasıl takas edilecek, depolanacak mı, depolanacaksa nerede ve nasıl olacak. Bunları bilmek zorundayız” diye konuşuyor.
“İncirlik’teki nükleerler ne olacak?”
Dalay nükleer silahlarla ilgili gündeme de dikkat çekiyor: “İncirlik’te olduğu bilinen 90 nükleer silah var. Onların da ülkeden çıkarılması çok önemli. Ayrıca 1 Haziran’da İncirlik üssünün ABD’ye kullandırılmasıyla ilgili gizli kararnamenin süresinin uzatılması yeniden gündeme geliyor. ABD’nin takvimine göre ağustosta Irak’tan çekilme başlayacak. Bu askerlerin bir bölümü Afganistan’a aktarılırken bir bölümünün de İncirlik üzerinden taşınması gündemde.”
“Anlaşmayla ABD’nin ‘düşman İran’ kozu azaldı”
Dalay, nükleer programını bahane ederek ABD’nin İran’a saldırmasına ihtimal vermediğini, ABD’nin bu durumu daha çok uluslararası dayatmalar için kullandığını söylüyor. “ABD yönetimi bunu bir ‘tehdit unsuru’ olarak kullanıyordu. Irak’tan çekilemez, Afganistan’da batağa batmışken, bir de ülkede bu konular nedeniyle muhalefet yükselmişken, İran’a saldırması zaten ihtimal dahilinde değildi. Askeri olarak bu kadar bölünmesi mümkün değil. Zaten nükleer güçlerini de karışlaştıracak olursanız, arada dağlar kadar fark var. İran başlangıç aşamasında. ABD yönetimi, hayali düşman yaratarak korkuyu canlı tutuyor. ABD’deki son güvenlik zirvesinde de İran’la ilgili ciddi bir yaptırım kararı çıkaramamışlardı. Bölgesel olarak Türkiye’nin de destek vermemiş olması ABD’yi yalnızlaştırıyor. Bu anlaşmayla ABD’nin elindeki dayatma kozu azalmış oldu.”
BİA Haber Merkezi – 31.05.2010 – İsrail Saldırısı Taksim’de Protesto Edildi
İsrail’in, Gazze’ye insani yardım taşıyan gemiye düzenlediği operasyon, başta gemi konvoyunu yola çıkaran İHH olmak üzere, çeşitli sivil toplum kuruluşlarınca Taksim’de protesto edildi. 4. Levent’teki İsrail Başkonsolosluğu önünden Taksim’e yapılan yürüyüşe yaklaşık üç bin kişi katıldı.
Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH), “Rotamız Filistin, Yükümüz İnsanı Yardım” kampanyasıyla Gazze’ye gitmek üzere yola çıkardığı gemilerine İsrail ordusunca düzenlenen operasyon, geceden beri protesto ediliyor.
İHH’nın çağrısı üzerine gece saatlerinden itibaren, İsrail Başkonsolosluğu’nun İstanbul 4. Levent’teki binası önünde toplanmaya başlayan gruplar bu gün, “Taksim Yürüyüşü” adıyla bir gösteri yaptı.
Yürüyüş saat 10.30 sıralarında başladı. Büyükdere Caddesi’nden Gayrettepe’ye, oradan Mecidiyeköy’e yürüyen yaklaşık üç bin kişi, Halaskargazi Caddesi’ni izleyerek Taksim’e ulaştı. Yürüyüşte “Türkiye uyuma, gemilerine sahip çık”, “Yaşasın küresel intifada” ile İsrail karşıtı sloganlar atıldı; Filistin ve Türk bayrakları taşındı.
Güzergah boyunca ana arterler ve Büyükdere Caddesi’ne çıkan yan yollar trafiğe kapatıldı; otomobiller klakson çalarak gruba destek verdi.
Taksim’deki Cumhuriyet Anıtı önüne saat 12.30’da gelen grup, burada basın açıklaması yaptı. Polis Taksim Meydanı’ndan yoğun güvenlik önlemleri aldı.
Erdoğan’a çağrı yapıldı
İlk açıklamayı yapan Abdurrahman Dilipak, Kudüs İslami Hareket lideri ve Mescid-i Aksa imamı Şeyh Raid Salah’ın operasyonda öldürüldüğünü söyleyerek şöyle devam etti:
“Ankara, İsrail’e hemen bir uçak göndererek, tutukluları ve yaralıları getirmelidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tarihi sorumluluğunu hatırlatıyoruz. Bu yapılan operasyon aynı zamanda Erdoğan’a meydan okumadır; Erdoğan’ın meydana çıkmasını istiyoruz. Kardeşlerimiz getirilene kadar eylemlerimize devam edeceğiz.
İHH Yönetim Kurulu üyesi Ömer Faruk ise şunları söyledi:
“Uluslararası sularda sivil gemilere saldırmak büyük suçtur. Bu emri veren tüm İsrail kabinesi ve askeri yetkililer için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde dava açılacak, sorumlular her yerde takibe alınacak, gidecekleri her yerde teşhir edileceklerdir. Hukuki mücadeleyi büyük bir kararlılıkla izleyeceğiz; İsrail’i insanlığın vicdanında mahkûm edeceğiz.”
Konuşmalar sırasında grup “Direne direne kazanacağız”, “Zülüme karşı direneceğiz” sloganları attı. Gösteri saat 14.30 sıralarında sona erdi.
Sorumlular yargılansın
Protesto gösterisine katılan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’ndan (Küresel BAK) Yıldız Önen, bianet’e açıklama yaptı:
“Aylardır abluka altında yaşayan Gazze’deki insanlara gıda ve ilaç yardımı ulaştırmak isteyenlerin, böyle bir saldırıya maruz bırakılmalarını vahşet olarak tanımlıyorum. Sivillere saldıran bir devletin, meşruiyeti tartışma konusudur. İsrail’in ordusuna karşı, gemideki insanların sopa ve çatallar kullanarak direnmeye çalışmasındaki çaresizliğini görmek gerekir. Tüm tutukluların bir an önce bırakılarak, yardımların Gazze’ye ulaştırılmasına izin verilmeli. Diğer bir önemli nokta da saldırının sorumlularının yargılanmasıdır.”
Protesto gösterisine Küresel BAK’ın yanı sıra Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ile Liseli Öğrenciler Birliği (LÖB) de destek verdi.
Turnosol – 01.06.2010 – Dünyanın Filistinlileri sokaklarda…
Dün dünyanın birçok ülkesinde savaş karşıtları da Gazze’ye insani yardım götüren gemiye İsrail saldırısına karşı sokaklara çıktı. İsrail devletinin tutumunu protesto eden göstericiler, Gazze ve Filistin halkıyla dayanışma sergilediler. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, akşam saatlerinde Taksim’e yürüdü…
İstiklal Caddesi akşam saatlerinde farklı grupların protesto etkinliklerine sahne oldu. Filistin bayraklarıyla gösteri yapıp, Hükümetten taleplerini dile getiren gruplardan bazıları Taksim’e yürüdü.
Dün öğleyin Taksim Meydanında yapılan protesto eylemine barış bayraklarıyla katılan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, tüm savaş ve işgal karşıtlarını saat 19.30’da Galatasaray meydanında yapılacak basın açıklamasına çağırmıştı.
Koalisyon Yürütme Kurulundan sanatçı Kerem Kabadayı tarafından yapılan açıklamanın ardından, Taksim’e barış bayrakları ve davullarla bir yürüyüş yapıldı. ‘Filistinle Halkıyla Dayanışma Derneği’ gönüllüleri de Küresel BAK kortejiyle yanyana Filistin bayraklarıyla Taksim’e yürüdü.
‘Dünyanın Bütün Filistinlileri Birleşin” ve “İkili anlaşmalar iptal edilsin – Filistin’e Özgürlük’ pankartının taşındığı eylem 1 saatten fazla sürdü. ‘Tayyip konuşma, anlaşmaları iptal et’ ve ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ sloganları atıldı.
Çevredeki yurttaşlar da eyleme alkışla destek verdiler.
PERŞEMBE AKŞAMI İNSAN ZİNCİRİ
Savaş karşıtları Taksim’de bir süre oturma eylemi yaptı. İsrail saldırısını protesto eden konuşmalar yapıldı. Küresel BAK, Perşembe akşamı saat 19.00’da, İstiklal Caddesinde yapılacak ‘Filistin halkıyla dayanışma’ insan zinciri için çağrı yaptı.
“BUGÜN ÖFKEMİZ ÇOK BÜYÜK!”
Galatasaray meydanında ve Taksim’de savaş karşıtlarının taleplerini içeren basın açıklamasını okuyan Kerem Kabadayı, şunları söyledi:
“Bugün öfkemiz çok büyük. Gazze halkıyla dayanışmak ve insani yardım malzemesi götürmek için yola çıkan gemilere, İsrail ordusu acımasızca saldırdı. En az 10 barış gönüllüsünün bu saldırı sonucunda yaşamını yitirdiği, çok sayıda yaralının olduğu haberleri geliyor. Gemiler israil askerlerince gasp edilip Hayfa limanına çekildi. Hala tam bir bilgi alınamıyor.
TAM BİR VAHŞET
Zor durumdaki Filistin halkıyla dayanışmak için yola çıkan ve aralarında milletvekilleri, gazeteciler, yardım kuruluşlarının temsilcilerinin de yer aldığı yüzlerce sivile yönelik bu eşi görülmemiş şiddet eylemi, tam bir vahşettir.
Belki “Bu vahşet nasıl uygulanabildi?” diye soranlar vardır. Ama İsrail devletinin tarihi, sivillere karşı akıl almaz saldırganlıklarla dolu. Filistin ve Gazze onlarca yıldır işgal altında. İsrail ambargosu Filistinlileri yoksulluğa, hastalıklara ve ölüme mahkum ediyor.
Bu kez büyük bir hata yaptılar. İnsani yardım için harekete geçen ve uluslararası savaş karşıtlarının da içinde yer aldığı gemilere saldıran İsrail, küresel bir öfke patlamasına neden oldu. Şu anda dünyanın bir çok ülkesinde ve kentinde bu vahşet protesto ediliyor.
İsrail’de de şu saatlerde savaş, militarizm ve ırkçılık karşıtları tarafından protesto gösterileri yapılıyor.
Bugüne kadar Filistin halkıyla dayanışma içindeymiş gibi görünen ama kapalı kapılar ardından İsrail’le her türden işbirliği içinde olan hükümetler bile İsrail’i sert bir şekilde kınamak ve bazıları temsilcilerini geri çağırmak zorunda kaldı.
İSRAİL HÜKÜMETİ HESAP VERMELİ!
Savaş ağalarının yönettiği bu devlet, küresel politik alandan dışlanmalıdır. Bu saldırının sorumluları ve İsrail hükümeti işlediği insanlık suçlarının hesabını vermelidir. Hükümetler İsrail’le ikili ve askeri anlaşmalara derhal son vermelidir. Bunları sağlayacak olan da bizler yani bugün sokaklara çıkan insanlarız.
Bugün, küresel bir intifada yaşanıyor. Tüm dünya ayakta. Bu intifadanın başarısı, anti semitizmden uzak durmak, İsrail devletiyle israil’de işgale karşı çıkan yurttaşların arasına kesin bir mesafe koymak, tüm halkların kardeşliğini savunmak ve birlikte barış için mücadele etmekten geçiyor.
TALEPLERİMİZ:
Türkiye Hükümetinden taleplerimiz şunlardır:
– İsrail büyükelçisi derhal sınır dışı edilmelidir.
– İsrail ile tüm ikili askeri anlaşmalar iptal edilmelidir.
– Yardım gemilerinin serbest bırakılması, katledilenlerin ailelerine iadesi, yaralıların İsrail dışında en yakın hastanelerde en iyi şekilde tedavi edilmesi sağlanmalıdır.
– Gemilerdeki malzeme Gazze’ye ulaştırılmalı, uluslararası topluluğun İsrail’in Gazze ve Filistin üzerindeki işgaline karşı yaptırım uygulaması istenmelidir…”
Bianet – 01.06.2010 / Semra Pelek – “İsrail Hesap Versin; Anlaşmalar İptal Edilsin”
İsrail’in, Gazze’ye insani yardım taşıyan gemiye düzenlediği operasyon Küresel BAK, Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği, KESK, Eğitim–Sen, ÖDP, EMEP ve SDP’nin Taksim ve Galatasaray Meydanı’nda yaptıkları açıklamalarla protesto edildi. Ortak talep; İsrail’le ikili anlaşmaların iptal edilerek, sorumluların yargılanması.
Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH), “Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım” kampanyasıyla Gazze’ye gitmek üzere yola çıkardığı gemisine İsrail ordusunca düzenlenen operasyona tepkiler büyüyor.
Sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler dün akşam Taksim’de açıklamalar yaptı. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun (Küresel BAK) yürüyüşü, saat 19:30’da Galatasaray Meydanı’ndan başladı. Küresel BAK aktivistleri, Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği üyeleriyle Taksim Meydanı’na kadar birarada yürüdü.
Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği üyeleri, “Tanklara taş, özgürlük kazanacak”, “İntifada kazanacak”, “Her yer Filistin, hepimiz Filistinliyiz”; Küresel BAK aktivistleri, “Hükümet uyuma, anlaşmayı iptal et”, “Karada denizde, intifada her yerde”, “Hepimiz Gazzeli, hepimiz Filistinliyiz”, “Durdur İsrail’i durdur, yükselt sokağın sesini yükselt” sloganları attı.
“Eşi görülmemiş vahşet”
Taksim Meydanı’nda Küresel BAK adına açıklama yapan Kerim Kabadayı, “Öfkemiz çok büyük. Zor durumdaki Filistin halkıyla dayanışmak için yola çıkan yüzlerce sivile yönelik bu eşi görülmemiş şiddet eylemi, tam bir vahşettir. İsrail devletinin tarihi, sivillere karşı akıl almaz saldırganlıklarla dolu” dedi.
Küresel BAK ativistleri Türkiye hükümetinden İsrail büyükelçisinin sınır dışı edilmesini, İsrail ile tüm ikili askeri anlaşmaların iptal edilmesini; yardım gemilerinin serbest bırakılmasını, hayatını kaybedenlerin ailelerine iadesini, yaralıların İsrail dışında en yakın hastanelere gönderilmesini, gemilerdeki malzemelerin Gazze’ye ulaştırılmasını ve uluslararası alanda İsrail’in işgaline karşı yaptırım uygulanmasını istedi.
Bianet’e konuşan Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Selim Sezer ise, “Bu kadar şiddetli bir saldırıyı kimse beklemiyordu. Devletler bugüne kadar İsrail’e gerekli ve yeterli tepkiyi göstermediği için, İsrail bugün bu saldırıyı yapma cesaretini gösterdi. Bizler bu vahşetin uluslararası düzeyde kınanmasını ve sorumluların hesap vermesini, İsrail’le tüm ilişkilerin kesilmesini istiyoruz” dedi.
Partiler ayrı ayrı yürüdü
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim – Sen) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ile bu grubun ardından Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) akşam saat 18.30’da Taksim tramvay durağından Galatasaray Meydanı’na yürüyerek İsrail’in operasyonunu protesto etti.
KESK, “İsrail’in bu insanlık dışı uygulamalarını şiddetle kınıyoruz”; ÖDP “İsrail devleti Ortadoğu’da barışa engeldir. İsrail’e karşı yaptırım kararı almalıdırlar”; SDP, “İsrail ile her türlü askeri, ticari, diplomatik ilişkiler kesilmelidir” açıklamalarını yaptı.
Galatasaray Meydanı’ndan Taksim’e yürüyen Emek Partisi (EMEP) üyeleri ise İsrail, ABD ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) karşıtı sloganlar attı.
BİA Haber Merkezi – 04.06.2010 / Semra PELEK – Gazze İçin İnsan Zinciri ve Aktivistlerden Dayanışma Çağrısı
Küresel BAK Galatasaray’dan Taksim’e kadar, insan zinciri oluşturarak Gazze ambargosunun kaldırılmasını ve İsrail ile silah anlaşmalarının iptalini istedi. İsrail’in teslim ettiği yardım görevlileri Yagup ve Naurabiti, herkesi ambargoyu kaldırmak için dayanışmaya çağırdı.
İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH) Gazze’ye gitmek üzere yola çıkardığı insani yardım taşıyan gemiye İsrail ordusunun yaptığı operasyon bir haftadır protesto ediliyor. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) da dün Galatasaray Meydanı’ndan Taksim’e kadar insan zinciri oluşturarak, İsrail’in Gazze ambargosuna son vermesini ve Türkiye ile İsrail arasındaki askeri anlaşmaların iptalini istedi.
İnsan zincirine, gemide bulunan yardım gönüllüleri de katıldı. İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği’nden (Mazlumder) Gülden Sönmez, “Gemide yaşadıklarımız vahşetti. İsrail’in uluslararası mahkemede yargılanıp hesap vermesi için elimizden geleni yapacağız. Unutmayın ki bizim o gemide yaşadıklarımızı Filistinliler her gün yıllardır yaşıyor” dedi.
Gemide yaşananlar korkunçtu
İngiltere’den İHH’nın yardım gemisine binen gönüllüler arasında bulunan Pakistan asıllı Pervin Yakup ise şöyle konuştu: “Filistin halkına umut vaat etmek, yıllardır yıkılmış hayatlarına yardım götürmek için gemiye bindik. Bizler dünyanın 50 ülkesinden gönüllüler, denizin üzerinde bir dünya kurduk. Bu bir insanlık göreviydi, ancak görevimiz insanlığın bittiği bir noktada engellendi. İsrail askeri gemideki herkesi; kimin nereden geldiğine, görevine – aramızda Avrupa Parlamentosu vekilleri de vardı – cinsiyetine, yaşına bakmadan terörize etti. Ama bütün dünya nihayet İsrail’in yaptıklarını gördü. Şimdi mücadelemizi birleştirme zamanıdır, Filistin halkına özgürlük getirmek için mücadele edelim.”
Belçikalı yardım gönüllüleri ekibi arasında bulunan Filistin asıllı Fatima El Nourabiti ise şunları söyledi:
“Gemide yaşadıklarımız korkunçtu; pek çok insan öldürüldü, pek çoğu kayıp. Ama amaç ablukayı kaldırmaktı. Gazze’deki ablukanın tamamen kaldırılması, Filistinlilerin özgürlüğü için bütün dünyadan insanların bir arada olması gerekiyor. Bu bir son değil, aksine bir başlangıç yolumuz uzun.”
Dayanışma çağrısı yapıldı
Yürüyüş boyunca “Devlet uyuma, İsrail’e sahip çık”, “Anlaşmalar iptal edilsin”, “Durdur İsrail’i durdur, yükselt Gazze’yi yükselt” sloganları atıldı.
Küresel BAK adına açıklamayı yapan Mehmet Demir, “Hep beraber bir görevimiz var. Bu ambargo kaldırılana kadar, Gazze halkının yanında olmak ve dayanışmayı büyütmek gerekiyor. Bunun için de küresel intifadayı sürdürmek, İsrail’e uluslararası yaptırımları başlatmak. Savaş suçlularını yargılatmak ve ABD’nin bu politikalara verdiği desteği kesmesini sağlamak gerekiyor” dedi.
Yazete web sitesi – 05.06.2010 / Emine Uçak – Taksim inledi
Keşmir’in kahraman kızı Parveen Yaqub ayağının tozuyla Filistin eyleminde…
İsrail’in kanlı baskını esnasında şehit sayısının artmasını ‘yaralıları size vermek istiyoruz’ pankartı açarak önleyen Keşmir asıllı İngiliz vatandaşı Parveen Yaqub, diğer Gazze gönüllüleriyle birlikte dün geldiği İstanbul’da Küresel Bakış ve Adalet Koalisyonu’nun Taksim’de düzenlediği yürüyüşe katıldı.
İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın “Keşmir’li kızımız var. Bu kızın bir manzarasını gördüm ömür boyu unutamam. Bütün kapıları tutmuşlar. Bütün silahlar bize dönük. Ayağa kalkanı vuracağız diyorlar. Zaten lazerle vurdular çoğunu. Bizim kızımız cesaret etti ve bir yazı yazdı. Kendisi İngiliz vatandaşı. Yazıyla birlikte onlara doğru gitti. ‘Yaralılar var. Size vermek istiyoruz’ yazıyordu. Nerdeyse bu kızımızı da vuracaklardı. Hiçbir insaf yok.” sözleriyle anlattığı Parveen Yaqup, Küresel Bak’ın Taksim’de düzenlediği İsrail Şiddeti’ne Karşı Gazze Ve Filistin Halkı’na Dayanışma yürüyüşüne katılarak bir konuşma yaptı. Marmara Gemisi’ndeki İspanyol ve İrlandalı aktivistlerle birlikte katıldığı yürüyüşün sonrasında konuşan Parveen, Filistin’in tam özgürlüğü için mücadeleye destek çağrısı yaptı.
Parveen, İsrail askerlerinin gemideki herkesi yaşlı genç, kadın erkek, diplomat, gazeteci ayrım yapmadan terörize ettiğini belirterek şunları söyledi: “Bu birkaç günde şunu anladık. Bizim başımıza gelenlerin çok daha fazlası, yıllardır her gün her saat, her dakika Gazzelilerin başına geliyor. Ve onlarınkiyle karşılaştırdığımızda bizim gördüğümüz şiddet çok küçük kalıyor. Saldırıda ölen Türk arkadaşlarımızın aileleriyle birlikte yas tutuyoruz. Hayatını kaybedenler dünyada neler yaratabildiklerini görselerdi keşke. Benim hatırlayabildiğim kadarıyla dünya ilk kez gözünü ve kulağını açarak İsrail’in yaptığı şiddetin boyutunu gördü. Önümüze yeni bir mücadele alanı açıldığını görmemiz ve anlamamız gerekiyor. Yeni bir enerjiyle birlikte daha kararlı bir mücadeleyi sürdürmemiz gerekiyor. Filistin özgürlüğünü kazanana kadar her gün her ay mücadeleye devam etmeliyiz” dedi.
Gemide yer alan İHH avukatlarından Gülden Sönmez’in de katıldığı yürüyüşün ardından okunan basın bildirisinde şu taleplerin ivedilikle yerine getirilmesi istendi:
“Yârdim gemilerine yapılan saldırıda sorumluluğu olanların yargılanması istenmelidir.
– Uluslararası topluluğun İsrail’in Gazze ve Filistin üzerindeki işgaline karşı yaptırım uygulaması istenmelidir.
– İsrail ile tüm ikili askeri anlaşmalar iptal edilmelidir.”